-
76.
0gecenin modasına uygun bir yazı; hapse giren futbolculardan bazıları:
tanju çolak
mecnur çolak
benhur babaoğlu
fatih akyel
erdi demir
marlon king
duncan ferguson
george best
tony adams -
77.
0utanç dolu geçmişle yüzleşme ; galatasaray-ibretlik bir yazı..(1.bölüm)Tümünü Göster
çocukluk yıllarım, babamın elinden tutarak maçlara gidiyorum... kombine biletler... eskiden kombine biletler kulüpler tarafından değil, beden terbiyesi müdürlüğü tarafından hazırlatılıp satılırdı... sadece numaralı tribün kombinesi olurdu... ve beşiktaş-fenerbahçe ve galatasaray`ın bütün maçlarını kapsardı... bütün maçlar o zamanki adıyla dolmabahçe stadı’nda oynanır, bizler de futbol aşığı olarak bütün maçlara giderdik...
1971-72-73 yılları galatasaray 3 sene üst üste şampiyon oluyor... antrenorleri ingiliz brian birch alışkın olmadığımız yumruk showla tanıştırmıştı tribündekileri... galatasaray takımı da sahaya çıkar, hocalarından gördüklerini uygular, aynı anda yumruklarını havaya kaldırırlardı...
hırçın, sert futbol oynatan bir i̇ngilizdi... yasin, tarık, bülent, enver, muzaffer, tuncay, b. mehmet, çilli mehmet, metin kurt, gökmen ve diğerleri... sert ve hırçın bir futbol oynarlardı... hocaları sahada fotomuhabiri kovalar, fotoğraf makinalarını kirarak olay çıkartacak, talebeleri de bir maçta numaralı tribüne tırmanarak(yanlış hatırlamiyorsam şevki ve gökmen`di... ) seyirci kovalayacak kadar hırçındı...
oynayarak kazanmışlardı şampiyonluğu... kimse gıkını çıkarmamıştı... eller uzatılmış, tebrik edilmişti şampiyonlukları... o zamanlar numaralı tribünde karışık otururdu taraftarlar... her şeye rağmen biraz daha saf, biraz daha spor doluydu müsabakalar... sonraları uzun yıllar şampiyon olamadı(14 yıl) galatasaray...
önceleri fenebahçe, sonra trabzonsporun altın yılları ardından beşiktas galatasaray şampiyon olamıyordu bir futbolcu transfer etmişlerdi adanademirspordan, 3 yıl üst üste şampiyonluklarının ardından; adı fatih... fatih terim`in gelmesiyle tesadüf müdür, şans mıdır, uğursuzluk mudur?... bilinmez.. oynadığı yıllar boyunca şampiyonluk yüzü göremedi galatasaray... i̇yi bir defans oyuncusuydu fatih, ama sevilmezdi…bir kabadayı edasıyla oynardı futbolunu... yanlış hatırlamıyorsam bir mersinidmanyurdu maçında, mersin atağına ofsayt kaldırmayan yan hakemin üzerine yürümesini, tartaklamasını, hırsını alamayıp bir de hakemin yüzüne kocaman bir tükürük göndermesini unutamıyorum... şimdiki talebeleri bülent-vedat karışımı bir şeydi yani... (kızıyoruz ya bizi, tüküren, ısıran, dirsek atan futbolcularını koruması, kendisi futbolcuyken aynılarını yapardı, ona göre normal olmalı!..)son senesinde hakeme fiili saldırıdan öyle bir ceza alması gerekiyordu ki, o cezayı alsaydı, kurallara göre teknik direktör olma hakkı yok oluyordu, allem ettiler, kallem ettiler cezasini indirdiler, jübilesini yaptı, kursları bitirdi, çalıştırıcı oldu...
80 yılların ortaları... türkiye hızlı bir değişime uğruyordu... hızlı ve apar topar bir şekilde liberal ekonomiye geçiş, beraberinde değisen değer yargıları ve ahlaki değerleri de getiriyordu.ve hala galatasaray şampiyon olamıyordu... ama hızla değişiyordu yönetici profilleri, yönetim anlayışı yavaş yavaş ele geçiriyordu sarı kırmızılı camiayi... ne kanun tanıyordu ne nizam bu anlayış... ne hak gözetiyordu, ne hukuk... arıyordu, buluyordu kurallardaki boşlukları... felsefeleri yavaş yavaş belirginleşiyordu:“ben yaptım oldu! başarı için her yol mübah!..yapanın yanına kar kalır!”
ve türk sporunda i̇lkler peş peşe siralaniyor, param parça oluyor spor ahlaki, sari kirmizili çi̇zmeler altinda...
mirsad kovacevic, yabancı kontejanının dolmasından dolayı, oynayamıyor beşiktaş’ta... ama bonservisi beşiktaş’ta... amatörluğe dönüyor kovacevic, 1 hafta içinde galatasaray paf takımına transfer oluyor, 1 maç oynuyor gençler liginde, beğenilerek (!) a takım kadrosuna alınıyor…ve ta ta taaa: karşınızda türk statüsünde oynayan mirsad güneş... sonraları bir kaç günde türkleşen fransız milli takım oyuncusu, didier six, dündar siz olarak top koşturuyor galatasaray’da... i̇nanılmaz şekilde deliniyor kurallar, kural oyucuların düsünemedikleri şeytanlıklar, bir bir uygulamaya geçiliyor... yabancı milli takımlarda oynayan çifte pasaportluları da türk statüsünde oynatmayı başarıyorlar sonraları...
o kapıyı da açıyorlar ardına kadar... i̇sviçre milli takımı oyuncusu kubilay türkyilmaz, türk statüsünde oynayıveriyor liglerimizde... (pişkinliği de elden bırakmıyorlar bir yandan... kendi açtıkları yolda ilerleyen ve yabancı yasaklarını delen fenerbahçe’yi de eleştiriyorlar bir taraftan... yalandan... yalandan... )
yıl 1987 galatasaray basketbol takımı... ligdeki bütün takımlar tek yabancı ile oynuyor... galatasaray’ın kadrosunda oynayan dört isim:- izic , michael sceorse, paul dawkins , calvin- 1i haric diğerleri türk vatandaşı yapılıvermiş basketbol şube sorumlusunca yıllarca şampiyon olamamışlar basketbolda da ve her şey ayarlanmış şampiyonluk için kurallar delik deşik edilmiş basketbol federasyonu çaresiz diğer kulüpler itiraz ediyor ama işi kitabına uydurmuş şeytanlar ve çaresizlikle bir sonraki sene için yeni bir kural koyuveriyorlar sahaya çıkan 10 kişilik kadroda türk milli takımında oynamaya haiz en az 9 oyuncu bulunma zorunlulugu getiriyorlar ömer büyükaycan’ı taransfer etmiş o sezon galatasaray i̇nanilmaz şekilde ömer büyükaycan’ın transferi mümkün değil ancak bir kural var enteresan “eğitim dolayısıyla “istediği okulun takımına serbestçe transfer olabiliyor oyuncu o zamanki galatasaray basketbol şube sorumlusu buluyor yolunu ankarada “ayşe abla spor kulübü”diye bir kulüpten lisans çıkarıyor büyükaycan, “ayşe abla spor kulübü”... dalga geçermiş gibi fütursuzca... tesadüf bu ya, kısa bir süre sonra, “ayşe abla spor kulübü” olağanüstü kongreye gidiyor, ve kongresinde aldığı olağanüstü bir kararla, galatasaray kulübüyle birleşmeyi kararlaştırıyor.. böylece ömer büyükaycan galatasaray’lı oluveriyor... bak şu allah’ın işine!..o sene beşiktaş basketbola büyük yatırım yapmış... i̇yi bir kadro kurmuş... efe aydan, erman kunter begibtaş’ta forma giyiyorlar... ve beşiktaş-galatasaray finale kalıyor sonunda... gözleri fıldır fıldır dönen, konuşurken gerdan kıvıran galatasaray basketbol şubesi yoneticisi, işini sağlama alıyor... ve bir kez daha spora ahlaksızlığı ve şikeyi bulaştırıyor... beşiktaş’ın tek abd’ lisi james bullocka 10 bin dolar veriyor satın alıyor amerikalıyı james bullock aldığı paranın hakkını veriyor ilk final maçında sahada kavga çıkarıyor ama sadece tek maç ceza alacağını biliyor ne olur ne olmaz diye sahadan atıldıktan sonra sağa sola saldırıyor ve 2 maç ceza alıyor yabancısız beşiktaş bol “türkleştirilmiş” yabancılı galatasaraya boyun eğiyor, ve galatasaray şampiyon oluyor... (bu olay daha sonraları bütün açıklığıyla, ahmet kurtun yayın yönetmenliğini yaptığı “basket” dergisinde yayınlanan bir roportajda rahmetli aydan siyavuş tarafından bütün açıklığıyla anlatılıyor hatırladınız mı o meşhur basketbol şubesi yöneticisini hatırlayamadıysanız adı faruk süren başkanlık yapıyor su aralar galatasarayda… o sene şampiyon olan galatasaray takımı kaptanı turgay demirel ise şu anki basketbol federasyon başkanımızdan başkası değil... -
78.
0utanç dolu geçmişle yüzleşme ; galatasaray-ibretlik bir yazı..(2.bölüm)Tümünü Göster
ve 1986-87 futbol sezonu, bir utanç yılı, teşvik, doping gibi kavramların ayyuka çıktığı, resmen satın alınmış bir şampiyonluk... bir kaç yıldır sürdürülen aralıksız çalismalar artık meyvesini vermeye başlamış, köşe başlarına adamlar yerleştirilmiş, ne yapılacak ne edilecek 14 yıldır şampiyonluk yüzü görmeyen galatasaray şampiyon yapılacak...
federasyon başkanı, boş zamanlarında gidip de galatasaray antremanı seyreden bir başkan: eski galatasaray başkanı ali uras, federasyon başkanı olmuş... merkez hakem komitesi kararlarında söz geçirilir olmuş... başında malum sarı-kırmızılı kaşkollu yazar ve yandaşları kamuoyu oluşturmaya, olayları kendi gözlükleriyle empoze etme uğraşı içindeler... buna rağmen, 2 puanlık sistemde oyanan ligde, son 3 haftaya girilirken beşiktaş 2 puan önde, büyük bir avantaj yakalamış durumda... malatyaspor`la oynuyor beşiktaş o hafta...
ve türk futbol li̇teratürüne i̇lk kez duyacağimiz bi̇r kavram daha gi̇ri̇yor: “teşvi̇k pri̇mi̇ “
haftanın başı, 19-05-1987 tarihli “hürriyet” spor sayfasının manşeti:
galatasarayin bütün umudu malatyasporda.hala matematiksel olarak şampiyonluk şansı taşıyan sarı-kırmızılıların, beşiktaş’ı yenmesi durumunda malatyasporlu futbolculara toplam 32 milyon lira teşvik primi vereceği iddia edildi buna göre maçı kazandıkları taktirde oynayan ve yedek kulübesinde oturan malatyasporlu futbolcular 2şer milyon lira alacaklar maç günü 24 05 1997 tarihli “cumhuriyet” gazetesinde hilmi turkay imzalı yazı “kent bi̇r günlüğüne galatasaray’li kent bir günlüğüne galatasaray’lı oldu kaldığımız iki gün boyunca hep “para” konuşuldu kentte simitçisinden kasabına kadar herkes ağzında aynı şeyleri mırıldanıyordu galatasaray’ın adam başı 3er milyon ve bu teşvik pirimine gecenin geç saatlerine doğru birer tane de doğan marka otomobil eklendi. arabaları verecek kişinin ergün gürsoy olduğu soyleniyor... (olayların daha iyi kavranabilmesi için bir açıklama getireyim. malatyaspor yönetiminin o maç için bütün takıma vaadettiği galibiyet pirimi toplam 600 bin liraydı... galatasaray kulübü ise oyuncu başına, bütün takıma önerilen pirimin 5 mislini veriyordu..“doğan” marka otomobil, o yıllarda otomobil ithalinin kısıtlı olduğu ülkemizde son derece kıymetliydi... böyle bir araba sahibi olabilmek için tofaş`a parasını yatırıyor, 4 ile 6 ay bekledikten sonra otonuzu teslim alabiliyordunuz... )
ve türk futbolunda bir utanç senaryosu malatyada sahneye konuyordu malatyaspora derwall tarafından almanya`dan özel olarak getirilen “doping iğneleri\"nin teslim edildiği basında alenen yazılıyor, futbol kamuoyunda konuşuluyor, ama ali uras fedarasyonu olayları sadece izlemekle yetiniyordu(!..)yapılan duyurulara ve şikayetlere federasyon kulaklarını tıkıyordu…ne bir doping kontrolü ne de bir soruşturma yapılmıyordu... ağzından salyalar akıtacak kadar gücüne güç katmış malatyaspor’lu futbolcular, beşiktaş’a 1-0 galip geliyor ve puanlar eşitleniyordu... (ancak beşiktaş’ın averajla liderliği sürüyordu... )olaylar o kadar çirkin, o kadar utanç verici ki, başına kolay kolay demeç vermeyen başkan seba bile patlıyor:27-05-1987 tarihli “tercüman” gazetesi, bülent kığan imzalı haber: “lanet olsun böyle li̇ge!” sonunda seba patladı:türk futbolu bir takım çirkin olaylarla bir seviyeye gelecekse lanet olsun böyle lige! açıkça yapılan çirkef olaylar neden hala telakki edilemiyor? takım çıkarmakta bile güçlük çeken ekipler, bizimle karşılaştıklarında adeta aslan kesiliyorlar. genclerbirliği ile yaptığımız lig maçından önce gençlerbirliği antranörüne(metin türel) gelecek sezon galatasaray’ı çalıştırması için teklifte bulunulduğu oğreniliyor. şampiyonluk yarışında bizi çelmeyecek takımlara, “teşvi̇k” adı altında süper pirimler dağıtılıyor. beşiktaş’a karşı dönen entrikalara artık dur demenin zamanı geldi.\"”
yine 27-05-1987 tarihli “güneş” gazetesinde yazar faik gürses, “iğne, para, araba. sonra sampi̇yonluğa” başlıklı yazısında olayları bir bir yazıyordu... aynı gün(27 mayıs 1987) tarihli “hürriyet” gazetesinde ise metin keçeli`nin sözleri onur belge imzasıyla yayınlanıyordu:“bu ne futbol çirkinliğidir? yeter artık, gırtlağımıza kadar geldi.her şey alenen cereyan ediyor…gazetelerde yazılıyor. gerekli merciler neden bir şey yapmıyor?”gerçektende her şey spor kamuoyunun gözleri önünde ceryan ediyor, ali uras fedarasyonu ise kulaklarını tıkamış, gözlerini yummuş, kılını bile kıpırdatmıyordu... bir sonraki hafta denizlispor karşılaşmasında da, aynı utanç verici senaryonun ikinci perdesi sergileniyordu... aradaki tek fark, formül kısaltılmıştı, “i̇ğne+araba” olarak uygulanmıştı... bir hafta evvel “doğan”lar fazla göze batmış olmalıydı... maçın bitimine 5 dakika kala beraberlik golünü atan denizlisporlu oyuncuların, maç bitiminde bizlerin şaşkın bakışları arasında şampiyon olmuş gibi sevinmelerini, taklalar atmalarını, oradan oraya koşuşturarak birbrlerine sarılmalarını ve bütün bu hareketleri yaparken sanki hiç maç oynamamış kadar dirilikte(!!!) olmalarını unutamam...
galatasaray böylece 1 puan öne geçiyor, ondan sonraki hafta, utanç senaryosunun son perdesini sahneye koyuyor, eskişehirle asy’de yaptığı maçta prekazi serbest vuruş sırasında sırpça olarak eskişehir kalecisi zalad’a topu atacağı köşeyi bildiriyor bu olay tesadüfen sırpca bilen eskişehir’li göçmen futbolcu tarafından maçın hakemine iletiliyor ama hakem oralı bile olmuyordu zalad topun gittiği köşeye atlamıyor eskişehir’i yenen galatasaray 14 sene sonra şampiyon oluyordu 2 puanlık sistemde galatasaray 1 puan farkla bütün değerleri ve kuralları delik deşik ederek şampiyon oluyordu başkanları ali tanrıyar tv kameraları karşısında tam kendisine yakışan lafı ediyordu “seni sevmeyen ölsün ”…”başari i̇çi̇n her yol mübahdir” ilkesi galatasaray’ın sportif anlayışında zirveye yerleşiyordu bu arada meşhur hakem ahmet akçaydan bahsetmeden edemeyeceğim…akçay o sezon yönettiği ankaragücü-beşiktaş karşılasmasında, ne işi varsa kale direğine 4 metre mesafede duruyor, 85.dakikada ankaragüçlü oyuncunun çektiği şut tesadüfen(!!!) hakemin omuzuna çarparak yön değistiriyor ve beşiktaş ağlarıyla buluşuyordu. maçı “1-0” kaybeden beşiktaş 1 puanı ankarada bırakıyordu aynı hakem eskişehir galatasaray maçında yusufun kalecinin elindeki topu faulle alıp ağlara göndermesine gol kararı veriyor, televizyon görüntüleri üzerine, “gözüme kar suyu kaçtı, göremedim!” şeklinde kendini komikçe savunuyordu... bir puan ordan, bir puan burdan, şampiyonu belirleyen hakem olarak tarihe geçiyordu... artık türk futbolunda kanunlar kurallar terkedilmiş, minareyi çalan kılıfını hazırlamış, yapanın yanına kar kalır olmuştu... 1988 senesinde hile, hurda transfere bile karıştırılmış, beşiktaş-fenerbahçe kupa finali öncesi, fenerbahçe’li hasan, ergun gürsoy tarafından kaçırılmış, maçlar bitmeden transfer edilen bu oyuncuya, güdümlü federasyon ses çıkaramamıştı...
93 şampiyonluğunu ve utanç verici 8-0’lık maçı ise, genç arkadaşlar da hatırlıyordur herhalde... o yüzden kısaca geçiştireceğim…skor üzerinde anlaşarak yapılan şikelerde, en zor gerçekleştirilen gollerin yenileceği dakikaları tespit etmektir... evet liglerimizde birçok farklı skorla biten maç oynanmış, ama dikkat ederseniz bu maçlarda oyun genellikle 70.dakikadan sonra kopmuş, yenik durumda olan takımın direncinin tamamen kırılmasının ardından, fark artmıştır.bu yüz karası maçta ise, zalad denilen ahlaksız, golleri ne zaman yiyeceğini ayarlayamamış, 70.dakikada skor “8-0” oluvermiştir... sonrası al gülüm, ver gülüm... enteresan tarafı bu maçın ardından zalad apar topar turkiye`yi terketmiş, bonsevis sahibi ankaragücü takımı ise kendisinden hiç birşey talep etmemiştir!..satın aldığı şampiyonluğunun ardından galatasaray, şampiyonlar ligi elemelerine katılan ilk türk takımı olma ünvanını hakkıyla(!!!) eline geçirmiştir. sonraki yıllarda olan olayları, vahap beyaz’ları, ahmet çakar’ları hepimiz hatırlıyoruz umarım... -
79.
0utanç dolu geçmişle yüzleşme ; galatasaray-ibretlik bir yazı..(3.bölüm)Tümünü Göster
yalnız traji-komik bir mapeza hadisesi var, hatırlatmadan geçemiyecegim. galatasaray-beşi̇ktaş lig maçı asy’de... kubilay türkyılmaz profesyonelce rıza`yı çekiştirerek kendini yere bırakıyor, hakem bülent yavuz pozisyonu yutuyor(!!!)... penaltıyı kullanan mapeza, golü attıktan sonra, kapalı tribündeki beşiktaş seyircisine koşuyor ve yeni aldığı “kol saatini” gösteriyor... kapalı tribün o maçta ilk defa bir demir kafes ile 2’ye ayrılmış..3000 civarı bilet satılmış beşiktaş seyircisine, ancak kasıtlı olarak 1000 kişilik yer ayrılmış, “tuvalet yok o kısımda, su ve yiyecek yok”... bir de bunun uzerine mapeza’nin ağır tahriki... seyirci çıldırıyor... koltukları söküp sahaya atıyor..
sonuç:beşiktaş’a para ve 1 maç saha kapatma cezası... mapeza hakkında galatasaray kulübünün, “oyuncumuz türkiye’nin yabancısıdır. renkleri karıştırmıştır.o tribünü galatasaray tribünü zannetmiştir” konulu savunması kabul ediliyor... ve mapeza’ya ceza verilmiyor... (!!!)bu arada merkez hakem komitesi başkanları, tff başkanları birbiri peşin sıra, “galatasaray’lı” olduklarını ilan ediyorlar, açıkça... ”başari i̇çi̇n her yol mübah”.artık galatasaray’ın vazgeçilmez yönetim politikası olmuştur... köşe başlarını ele geçirme politikalarının yanı sıra, kendilerine rakip olacak, yollarına taş koyacak kişiler ve kurumlar üzerinde de, bilinçli bir yıpratma politikası izlenmiştir son senelerde... ertuğrul, alpay, sergen, oktay ve diğerleri... hatırlayın bakalım, transferlerine hangi kulüp girdi sürekli? hangi kulüp surekli zarara uğrattı kulübümüzü?..hangi kulüp yükseltti fiyatları durmaksızın? sadece bizim transferlerimizi mi?tabii ki hayır... fenerbahçe’nin alacağı veya sözleşme yenileyeceği futbolcuların da fiyatlarını arttırmadılar mı sürekli?..menfaatlerine aykırı gördükleri rakip kulüp başkanlarına, rakip kulüp başkan adaylarına medyasıyla, güdümlü yazarlarıyla, satılık kalemşörleriyle saldırmadılar mı sürekli? rakip kulüplerin seçim kongrelerine burunlarını sokacak kadar ipin ucunu kaçırmadılar mı? doping kullanan oyuncularını, cocukların bile eczanelerden alabildikleri “a-ferin” ilacı kullandı şeklinde komik şekilde savunanlar ve buna inanan safdiller... i̇nanabiliyor musunuz sadece “a-ferin” denilen basit bir ilacı, hüsn-i niyetiyle bir kullanacak, oyuncuları 6 ay ceza alacak ve galatasaray kulübü bu cezayı olgunlukla kabul edecek... cenaze marşı çal, klagib müzik çaldık diye kendini savun... doping yap, grip ilacı aldım diye kamuoyunu yanılt... geçin bunları... geçin... komik oluyorsunuz!!! taktik hep aynı... 15 senedir değişmedi... kendine rakip olabilecekleri, menfaatine engel olanları, utanç verici geçmişinle yüzleştireni, kötüle, saldir, hiç bir şey yapamazsan i̇fti̇ra at... nasıl olsa hala yaptıklarına seyirci kalabilecek safdiller bulunur bir yerlerden!!! sarılırsın hemen, “spor kardeşliktir... ” “nedir bu anlamsız düşmanlık... ?” “hepimiz kardeşiz, bizler türk milletini temsil ediyoruz!..” teranelerine…yaptiklarin ve yapacaklarin yanina kar kalir... şampiyonluğunu haftalar önce garantilemiş olmasalar, görürdünüz dönen dolapları, hakem oyunlarını, teşvik primlerini... centilmenlik anlaşması yaptılar bu sene diğer büyüklerle... nedense kadrolarındaki futbolcularının tamdıbına yakınının sözleşmesinin bittiği ve transfer bütçelerinin olmadığı bir zamana rastladı centilmenleşmeleri... bir yöneticimize sormuştum 1-2 hafta evvel, “bu centilmenlik anlaşmasına güveniyor musunuz?”.yöneticimiz:“siz olsaydınız güvenir miydiniz?” şeklinde soruya soruyla cevap vermişti... aslında bu soru içinde anldıbını da gizliyordu... asyde rakip takımlara kurdukları kumpas tekme tükürük çift dalma dirsek atma ısırma ve geçici körlük yaşayan hakemlerin talihsizlikleri istemeden pozisyonları kaçırışları i̇ste fatihin aslanları... ”efendim, fatih hocanın verdiği aşırı motivasyonla bazen aşırı hareketler yapıyormuş aslancıklar!..”bu aşırı moti̇vasyon ne menem bir şeydir? ağızdan hap olarak mı alınmaktadır, yoksa damardan şırıngayla mı?“başari i̇çi̇n her yol mübah... amaç=para, daha çok para... ”
spor, eşit şartlarda, spor ahlakına bağlı kalınarak yapıldığında spordur... mücadelemiz, kişilerle veya kurumlarla değil, 15 senedir sporumuzda utanç tablolarını bir biri ardına sergileyen yönetim anlayişi iledir... “seni de, seni seveni de sevmiyorum!” diye şehrin en işlek caddesine pankart astıracak kadar, rakip camialarda nefret uyandıran yöneti̇m anlayışı iledir... bunu anlamak istemeyenler çıkacaktır bu rakip camiadan, kafalarını devekuşu gibi kuma gömüp, olanı biteni basit bir kiskançlik olarak algılamaya calışanlar da çıkacaktır. özeleştiri yapmamakta ısrarcı olanlar olacaktır elbet... hatta işin içine son parasını maç biletine yatıran gariban taraftarı karıştırıp, ucuz duygu sömürüsü yapmaya kalkışanlar da olacaktır...
düşünmeyeceklerdir utanç dolu geçmişlerinde defalarca, o gariban taraftarın coşkusunu, sevi̇nci̇ni̇ çaldıklarını, o gariban taraftarın akittiği göz yaşlarini geri veremeyeceklerini... düşünemeyeceklerdi̇r... !
bu arada geçen hafta galatasaray yöneticileri ve futbolcuları ankara’da gitmedik kapı bırakmamışlardır. milletvekilleri, bakanlar, parti başkanları ve niceleri... amaç uefa şampiyonu galatasaray kulübünün ödüllendirilmesi ve detaylarıydı. hani millete mal olmuştu bu kupa, hani ülkemizin reklamı yapılmıştı…eğer gerçekten inansalardı bu söylediklerine önce anıtkabir’e gider atatürk’ü ziyaret ederlerdi. ama oraya gidecek yüzleride yok unutmayalım ki atatürk’ün bize miras bıraktığı bu topraklarda yetişecek sporculara soylediği bir söz var;
\'ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim\'
alıntıdır (tuğrul yenidoğan) -
80.
0efsane takımlar incelemesi,7.bölüm: ssc napoli (1986-1987)
http://imgim.com/30jiv81.jpg
oyuncu kadrosu
kaleciler:
claudio garella, giuseppe taglialatela
defans:
tebaldo bigliardi, antonio carannante, ciro ferrara, alessandro renica, francesco romano, giuseppe volpecina,
ortasaha:
salvatore bagni, fernando de napoli, davide lampugnani, diego maradona, ciro muro, alessandro romano
forvet:
andrea carnevale, bruno giordano
başarıları :
lig : 1986-1987
kupa : 1986-1987 -
81.
0@116
ronaldinho üzerine:
ronaldinho açık ara dünyanın en iyi futbolcusuyken, değerinin 100 m euro civarında oldugu tahmin edilirken 1 sene sonra milana 20 m euro gibi bir bedele satılması herkesi şaşırtmıştı.. sebep elbette ronaldinho'nun performansı değildi,ya messi'ye duydukları aşırı güven ve önünü açmak istemeleri ya da farklı özel sebeplerdi..
bana kalırsa bu iki faktörde etkiliydi,ama ronaldinho'nun saha dışı davranışları bunda daha büyük bir rol oynadı. aksi takdirde, böylesine büyük ve değerli bir oyuncuyu sadece 20 m euroya alelacele satmak tam bir çılgınlık. milan'a gittikten sonraki performansı italya ligiyle ve takımıyla doğru orantılı olarak istikrarsız seyrediyor. hala farklı olduğunu gösterse, özellikle bu sezon takımı adına önemli işler yapmış olsa da bir zamanlar barcelona'da izlediğimiz ronaldinho değil elbette..
yetenek bir anda kaybolmaz, çalışmadıkça körelir.bu bağlamda ronaldinho'nun futbola bakış açısı, antreman temposu ve özel hayatının ronaldinho'nun şu anki durumuna gelmesinin temel sebebidir bence (messi'nin daha 23 yaşında maradonayla kıyaslanmasının sebebi,bu 3 kriterin futbol hayatı boyunca kendisinden ayrılmayacagından bilinmesidir)
milli takım olayına gelirsek; 2006 dünya kupası sırasında adının karıştığı ciks skandalı sonrası büyük bir imaj kaybına uğradı.. milli takımda disiplini bozduğu, arkadaşlarını kışkırttığı söylendi.. bence milli takıma alınmamasında bu etkenler yatıyor. brezilya milli takımının üzerinde sponsor ve menajerlerin etkisi olduğunu da unutmamak lazım.. dolayısıyla milli takıma seçilmemesinde oynadığı futbol ve performansının olabilecek en son sebep olduğu aşikardır.
bundan sonrası için ne olur, aslında çok bilinmeyenli denklem değil. özel hayatını daha rahat yaşayabilecegi, gözlerden uzak, aşığı olduğu ülkesine geri dönmesi çok yakındır.. tıpkı özel hayatları kendisi gibi çarpık olan adriano, robinho ve wagner love gibi... -
82.
0@116
j.pablo aimar üzerine :
1997-2000 yılları arasında oynadığı r.plate'te dikkatleri üzerine çeken,bir river'lı olmasına rağmen maradonanın veliahtım diye nitelendirdiği, hatta messi'nin bile örnek aldığım tek oyuncuydu dediği aimar'ın kariyeri beklenildiği gibi gelişmedi.
valencia'ya transfer olduktan sonra aslında çok da kötü bir performans sergilemedi.. valencia'nın altın dönemini yaşadığı takımın bir parçası da oydu.ama beklentiler çok daha fazlaydı. üst üste geçirdiği sakatlıklar da herşeyin üzerine tz biber ekince, valencia aimar'ı, o sene büyük yatırımlar yapan zaragoza'ya sattı. zaragoza'da geçirdiği 2 sezon valenci'da ki performansı aratır nitelikteydi. sakatlık belasının peşini bırakmamasının da etkisiyle 2 sezonda sadece 53 maçta forma giyebildi. kulübün ekonomik darboğaza girmesi sonucu yeni rotası benfica oldu. benfica'da da şu sıralar ne yazık ki ismi kadar büyük bir performans ortaya koyamıyor.. daha da ötesi, sıradan,düz bir oyuncu edasında ne yazık ki..
peki aimar gerçekten çok yetenekliydi fakat avrupa'da tutunamadı mı yoksa avrupa'ya gelmeden önce fazla mı şişirildi? aimar gerçekten çok yetenekli bir oyuncuydu, fakat gerek fiziksel özelliklerinin ve temposunun avrupa futboluna uygun olmaması, gerekse yaşadığı sakatlıklar onun gerçek anlamda bir yıldız olmasının önüne geçti
milli takım performansı ise kulüplerinde gösterdiği performansa oranla daha iyi gibi duruyor. bunda,arjantinin yeni bir maradona bulma sevdasının payı oldukça fazla. bundan sonra arjantin milli takımına girebilir mi,çok zor..ama maradonanın tercihlerini düşündüğümüzde imkansız değil.. aguero,tevez, higuain ve milito gibi avrupanın en formda forvetlerini ve messi gibi bir starı kadrosunda barındıran arjantin milli takımında mantık olarak aimarın yer bulması çok zor görünüyor.. messi'ye ve mascherano'ya göre şekilleneceği bilinen takım da yukarıdaki forvetlerden en az ikisinin oynayacagını düşünürsek gerçekten çok zor.. kadroda alternatif olarak bulunabilir mi,neden olamsın... tercihleri çok şaşırtıcı olan maradona'nın, eski günlerin hatrına aimar'ı da kadroya dahil etmesi çok da süpriz olmaz. -
83.
0@120 dostum maçı kimin alacağını, sonucu ufak nüanslar belirler.. tahmini zor bir maç, fakat ben alt diyorum
-
84.
0@122 umarım alt oynamışındır
-
85.
-1efsane takımlar incelemesi,8.bölüm: ss lazio (1998-2000)
http://imgim.com/s6h9xf.jpg
oyuncu kadrosu :
kaleciler :
luca marchegiani, marco ballotta
defans :
alessandro nesta, giuseppe pancaro, giuseppe favalli, nestor sensini, fernando couto, paulo negro, sinisa mihajlovic
ortasaha :
juan sebastian veron, pavel nedved, attilio lombardo, guerino gottardi, sergio conceicao, matias almeyda, dario marcolin, diego pablo simeone, dejan stankovic
forvet :
marcelo salas, fabrizio ravanelli, roberto mancini, simone inzaghi, alen taksic, giampiero pinzi
başarıları :
lig : 1999-2000 (ikincilik 1998-1999)
kupa : 1999-2000
kupa galipleri kupası : 1998-1999
uefa süper kupası : 1999 -
86.
-1unutulmaz hüzün : psv-beşiktaş : 2-1Tümünü Göster
öncelikle yaşı küçük olup dönemin futbol dengesini bilmeyenleri uyaralım.o dönem hollanda liginin ve futbolunun avrupada zirve yaptığı dönemler ve psv ajaxla birlikte hollanda ligi ve avrupanın en güçlü takımlarından bir tanesi.. hatta dönemin en iyi kalecilerinden olan van brukılın ve romario ile birlikte bir çok yıldız oyuncusu var.. eşleşmeden 1 veya 2 yıl önce avrupada kupa kazandıklarını da hatırlıyorum.. kısacası psv takımı beşiktaşın o yıllarda yaşadığı kura şanssızlıklarından bir tanesiydi ( g.saray r.wien, nöşetel,monaco gibi takımları eleyip yarı final yapmıştı) maça dönelim.
ilk maçtan önce muazzam bir korku vardı, maçlara ender giden babamın o maça gitmesinin uğur getirecegine inandırılmış olmamıza rağmen rakibin isminden çok korkuyorduk. yanılmıyorsam inönüde oynanan ilk gece avrupa kupası maçıydı.1-0 yenik duruma düşmemize rağmen attığımız penaltı golü ile ümitlerimizi 2. maça taşımıştık
ev kalabalık, herkes ümitsiz..ta ki metin tekin'in attığı mükemmel gole kadar.. ağlayanlar,camı açıp goool diye bağıranlar.. evde bir bayram havası..o dakikadan sonra üstüste konulan terlikler ve dualar..bu arada olmayacak bir şey oluyor... yanılmıyorsam o dk'ya kadar maçın yıldızı olan m.tekin sakatlanıyor ve yerine ilerleyen dk'larda aldığı her topu ezip maçın içine edecek olan zeyer ilk yarının ortalarında oyuna giriyor (o kadar kötü oynadı ki 2.yarıda çıkmıştı)..buna rağmen başa baş giden maçta canımızı bir frikik golü sıkıyor.. bako'nun topa atlamak yerine izlemeyi tercih etmesi skoru 1-1 e getiriyor..ve ilk yarı karşılıklı ataklarla 1-1 bitiyor.
ikinci yarı başladığında psv daha etkili.. fakat savunmada bir yıldızımız var: recep çetin.. büyük yıldız romario'yu öyle bir marke ediyor ki,romario'nun ismi duyulmuyor (bu maçtan sonra boby robson'un recep'i psv'ye transfer etmek istediği söylenir)..dakikalar ilerliyor, atacagımız 1 gol turu bize getirir derken golü kalemizde görüyoruz..tam ümitler bitti derken karakartal sahada coşmaya başlıyor..her ne kadar pozisyon üretemesek de baskımız artıyor..ve yine bir hakem skandalı karşımıza çıkıyor.. sağ çaprazdan cezaalanına giren rızanın ayağına basılıyor ve rıza yerde kalıyor.. öyle bir basılıyor ki hem de rızanın kramponu çıkıyor, fakat penaltı düdüğü gelmiyor(rıza'nın elinde kramponu hakeme itirazını maçı izleyenler hatırlayacaktır)..son kornerler,son ümitler derken son düdük çalıyor..bir yandan böylesi bir deve kafa tutmuş olmanın verdiği gurur, diğer yanda ise hakem kararıyla kaçan tur... fakat beşiktaşın başta hakem olmak üzere avrupada yaşayacağı talihsizlikler son olmayacaktı... -
87.
-1@128 rica ederim azizim
-
88.
-1@130 takip ettiğim 2-3 blog var, arada sırada bakarım... buraya spontone yazıyorum
-
89.
-1beşiktaşın avrupa kupalarındaki şanssızlığı :Tümünü Göster
kimi hakem hataları kimi ise kura şansszılığı.. kiminin ise tarifi yok.. işte 90'lı yıllarda beşiktaşın avrupa cenabetliği, buyrun :
1990-1991 : şampiyon kulüpler kupası
rakip malmö ; 2-2 giden ilk maçta recep'in kendi kalesine attığı mucizevi rövaşata golü sonucu 3-2'lik mağlubiyet, rövanşta güle oynaya 2-0 önce zütürdüğümüz maçta son 15 dk da yenilen goller ve kupaya veda..
1991-1992 : şampiyon kulüpler kupası
rakip psv ; rakip olarak çıkabilecek en zor rakiplerden bir tanesi kurada çekmemizin yanında ikinci maçın sonlarına doğru çok net bir penaltıyı vermeyip elenmemize neden olan hakem.(bknz: unutulmaz hüzün psv-beşiktaş :2-1)
1992-1993 : şampiyonlar ligi ön eleme
rakip züteborg : avrupa futboluna kısa süreliğine de olsa damga vuracak bu takımla oynadığımız ilk maçta, ullevi'de, hakem skandalı yaşanmış çok net çizgiyi geçen top gol olarak değerlendirilmediği gibi, yüzde yüzlük bir penaltı da verilmemişti. züteborgun attığı ilk golde ise topun çizgiyi geçip geçmediğine dair hala soru işaretleri mevcut.. neticede 2-0 biten bu maçın rövanşını 2-1 kazansak da elenmekten kurtulamadık.
1993-1994 : kupa galipleri kupası
rakip ajax ; birkaç yıl sonra avrupada devrim yapacak olan bu takım yine ilk turda çekilebilecek açık ara en kötü kuraydı ve biz yine çektik..ilk maçta son 20 dk'ya kadar çok iyi oynasak da rijkard ve r.de boer'un karambol golleri ile 2-1 yenilip, istanbula avantaj zütürmeyi başaramamıştık ve elenmiştik.
1994-1995 : kupa galipleri kupası
rakip auxerre ; malmö maçının kopyası..ilk maç 2-0 öndeyiz,3,4,5 olur derken son 20 dk'da yenen gol (şener'in yumurtlamaları) ve maçın 2-2 bitmesi... ikinci maçta güçlü auxerre'e elenmek kaçınılmaz olmuştu bu skordan sonra
1995-1996 : şampiyonlar ligi ön eleme
rakip rosenborg ; fransız hakem marc batta demek yeterli olur
1996-1997 : kupa galipleri kupası
rakip valencia ; 4.turda valenciadan kolay bir rakip mucizeydi.ama asıl mucizeler ilk maçta mestella'da yaşandı.. önce k.ali'nin kendi kalesine attığı talihsiz gol, daha sonra amokachi'nin boş kaleye atamaması,35.dk'da sinanın kırmızı kart görmesi.. bunların hepsi ilk 45 dk'ya sığdı..ve neticede 3-1'lik mağlubiyet ve ikinci maçta yine vlaovic belası.
1997-1998 ( şampiyonlar liginde gruplarda elendik)
1998-1999 : kupa galipleri kupası
rakip valerenga ; yorumsuz.. -
90.
0unutulmayan sözler - 1 :
"bazi insanlar futbolun bir ölüm kalım meselesi olduguna inanırlar. sizi temin ederim ki ondan cok cok daha onemlidir"
__sir bill shankly__ -
91.
-1unutulmayan sözler - 2 :
"boca es mi religion, maradona es mi dios, la bombonera es mi iglesia ( boca benim dinim, maradona tanrim, la bombonera da mabedimdir) "
__la bombonera girisinde yazan cumle__ -
92.
-1unutulmayan sözler - 3 :
"futbol istatistikleri mini eteğe benzer. birçok şeyi gösterir ancak asıl merak edileni göstermez."
__sir alex ferguson__ -
93.
-1unutulmayan sözler - 4 :
"eğer biraz çirkin olsaydım, ne pele ne de maradona'nın adı hatırlanmazdı."
__george best__ -
94.
-1unutulmayan sözler - 5 :
"futbol basit bir oyundur, zor olan ise basit futbol oynamaktır."
__johan cruyff__ -
95.
-1unutulmayan sözler - 6 :
"futbol, 22 kişinin oynadığı ve sonunda hep almanlar'ın kazandığı bir oyundur."
__gary lineker__
-
the vikings sozluge ozgur ozel yeniligi getirmis
-
0020 sosyal medya maceraları
-
din harici bir şey konuşmayalım
-
2021 ramazan ayı inci sözlük
-
allahsız kitapsız milli dini manevi değeri olmayan
-
ailemin mancigina goyum la
-
the vikingss bile ben sarhoş olunca
-
yıllardır sittin seneyi gibtin sene sanırdım
-
aşko kuşko sevgiler minişko omaygad free night
-
ne kadar sövsem az
-
dedemin kitli çekmecesinde şöyle bişey buldum aga
-
türkiye de felaketlerden ölenlere üzülen yok
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 24 01 2025
-
kimdir necidir tanımam ama
-
ben bu vatan icin 6 ay askerlik yaptım
-
allahini
-
polis asker guvenlik basvurdum almadilar
-
eskiden insanlar gökyüzünü görebiliyordu
-
ya moruk ecnebinin yaptığı makine harbi makine
-
ohhhh yavrum benım
-
kuran kursu smackdown
-
keske dunya da da hayat olmasaydi
-
imralı görüşmeleri aynı kız isteme
-
hakan sukur cok iyi forvetti
-
yalnızlıktan bitmeyen beraberliğe
-
bu akşam da doyduk elhamdülillah
-
teoman ile cübbeli ahmet arasında 2 yaş var
-
bir erkegin en çaresiz kaldığı an
-
yaşamak acı verici geçmeyecek
-
temizlik gorevlisi bile kpss ile
- / 2