tanım:
sözlük kavrdıbının içini boşaltma eylemidir.
sözlük bir ahtopottur. şöyle ki; imgelemde canlanan bir şeydir ve kişiseldir, lakin değişmez bir yanı vardır. bir klişe olarak ağaçtan bahsedersek, ağaç dendiğinde zihnimizde canlanan değişiklik gösterir. kimisi için zihinde canlanan devasa bir çınar iken, bir diğeri için kara kuru bir ağaç olabilir. (buradan yola çıkarak hermeneutic yöntemi kutsamanın zamanıdır aslında lakin başka bir başlığın kısmetinde o) dolayısıyla değişkendir, farklılık gösterir ancak temelinde ağaçtır. bu noktada hemfikirizdir. ahtopot olması ise tam da bu değişkenliğinde yatar; bir kavramı düşünürken imgelemimizde canlanan izdüşümler aslında parçalar halinde alakasız nesnelerin canlanmasına sebep olur. basitçe dallı budaklı bir ağaç tahayyül ederken birden kendimizi orman endüstrisinin geleceği ve fosil yakıtlarla olan ilişkisi üzerine monolog yürütürken bulabiliriz. bu nedenle, çağrışımdan kolları sayesinde bir ahtopota dönüşür "kavram" kavramı.
somut nesneler üzerinden açıklamak oldukça kolay olsa da, iş soyut olanlara gelince durum haliyle değişiyor. özellikle numenal kavramlar üzerinde düşünmek ise tamamen apayrı bir yerde. örnekse hayat kavramı numenal bir kavramdır, bizlerin algısından bağımsız olan bir soyuttur. imgelemlerimizde zorlarsak, sabredersek trilyonlarca farklı nesneyle, duyguyla, düşünceyle ilintilendirebiliriz. (chomsky şu anda hatırlamadığım bir konuşmasında böylesine muallakta kalan ve kişisellik arzeden kavramları kullanmasına rağmen insanların kısmen de olsa birbirini anlayabilmesini, dolayısıyla insan zihnini mucizevi bir varlık olarak nitelendiriyordu. şahsen bu resti artırmak niyetindeyim; işbu sebeple, eğer bir şeye tapacaksak bunun bizatihi insan denen varlık olduğunu- dolaylı olarak da doğa denebilir aslında- düşünmekteyim, nacizane)
gel gör ki, bu kardeşiniz günün şu gudik saatinde chomsky neler de demiş demek için yazmadı bunları. kavramlar konusunda bariz bir ekgibliğimiz var toplum olarak. bunu farketmiş bulunmaktayım. ("günaydın karşim, üsküdar'da sabah oldu" demeyin, kırmayın kalbimi) her ne kadar "içi boşaltılmış kavram" deyişiyle bu durumun açıklandığı öne sürülebilirse de, bir safsatadan daha fazlası olamaz bu. zira bir kavramın içinin boşaltılabilmesi için o kavramın bütün kollarıyla zihinde bir anlam bulmuş olması gerekir. örnekse cemaat kavrdıbının bu konudan son derece muzdarip olduğu görülebilir. cemaat genel olarak toplumun genelinden sayı bakımından az, kültürel nosyonlar bakımından farklılık arz eden ve geçirgenliği az hatta handiyse kapalı bir sosyal örgütlenmeyi tanımlar.(burada tönnies'i anmayanı döverler) dolayısıyla cemaat dendiğinde akılda fetocular, süleymancılar gibi toplulukların belirmesi haliyle olağandır. ancak sorun şu ki, cemaat kavrdıbını belirli dinsel örgütlerle ilintilendirmek, cemaati din kıskacında düşünmek atıf hatalarını beraberinde getirir. sonunda ermeni cemaatini ayrı bir dini topluluk sanabilirsiniz.
bulduğu her köşe başında toplumsal çözümlemeler ve komplo teorileri üretmeye meyyal türkiye toplumunun ideolojik eksensizliği arkasında yatan temel kargaşa da bundan kaynaklanır aslında. kavram dediğimiz şey başlı başına kaygan bir zemin iken, bir de asimetrik bilgi sayesinde peydah olan bilyeler zemini hepten vıcık vıcık etmekte. dilin kullanımı (sevgili heatseeker'a selam ederim
* konusundaki cehalet ise ideolojinin hepten kaypak bir dost gibi zihinleri altüst etmesine sebep olmakta. bugün üniversite eğitimi almış bir insan kalkıp da neden kapitalist olduğunun açıklamasını yaparken "benim kapitalliğim (burası bold olsun) şu sebeplerden... " şeklinde bir cümle kurabiliyorsa ciddi anlamda sorunluyuz demektir. daha da fenası, bayıldığım hocam hilal onur ince'nin dediği gibi " gericilik kelimesinden bir akademisyen ve bir hademe aynı şeyi algılıyorsa, ideolojik bir sorundan çok; dille ilintili bir sorunumuz var demektir." dahası eğitimle ilgili devasa bir sorunumuz var demektir.
dahil olduğum tartışmalarda "x kavramından bahsederken aynı şeyi mi algılıyoruz?" takıntım bundandır şahsi olarak. fayda kavrdıbının materyal bir zeminde algılanması örneğin, en büyük sorunlardan biridir bu bazda. daha da ötesinde materyal kavrdıbının kendisinin kısıtlı bir algı ve dil kullanımı sayesinde finansal çağrışımlara referans olarak gösterilmesi de, sosyal içerikli tartışmaların (ki bu tartışmaların nerede olduğu önemli değil; parlamentodan rakı masasına kadar uzanan bir çaptaki her tartışma dahil buna) salahiyeti açısından önemli bir tehdittir. keza ideal, idea, ülkü ve idealizm kavramları da aynı ölçüde önemli ve hata kaldırmaz kavramlar.
sonucunu bağlamak için eninde sonunda "kavramları netleştirmek gerekiyor" gibi basit ve muallak bir kürü salık vermek gerekiyor, kaçınılmaz bir klişe. gel gör ki, hakikaten kaçınılmaz ve elzem. zira insan kavramlar üzerinden düşünen bir canlı. ortadaki kitsch düşünce yığını içinden mantıklı bir çözüm yolu bulmak handiyse imkansız. derli toplu olması -en azından kavramlar konusunda- gereklilikten başka bir şey değil. üstelik kolektif bir kavramlaştırma da gerekli değil, madem postmodern bir dönemdeyiz, herkes kendi kapısının önünü temizlese dünya mis gibi olur klişesinden yola çıkarak; "temizleyelim zihinlerimizi" derim.
edit: imla