+7
-1
önyargılı duygularla ve kulaktan dolma bilgilerle eleştirilen sanatçılardan
belki de bunu en "hak etmeyeni"...
yaptığı müziğe, daha birkaç şarkısını baştan sona dinlemeden hakaret edenler, bir albümünü bile dikkatle incelemeyip "ağlayarak şarkı söylüyor" teranesinden başka laf bilmeyenler, zahmet olmazsa aşağıdaki satırlarımı okuyunca anlayacaktır belki onun müzik dünyasına ne kattığını!
"önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur" ama bi deneyin isterseniz...
(biraz can dündar tadında oldu amenna, yavan olmasından iyidir:)))
ne adı-soyadı ferdi tayfur'du, ne de yaptığı müziğin adı arabeskti.
1945 yılında adana'nın yoksulluğuyla meşhur hürriyet mahallesi'nde dünyaya gözlerini açtığında babası ona turan ismini vermişti ama gün gelecek o turan bayburt, ismini de talihini de değiştiren bir mucizeyi başarıp ferdi tayfur adını alarak şöhretiyle ve zenginliğiyle baş döndürecekti.
daha çocuk yaşta hayatın en acımasız koşullarıyla yüzyüze gelmiş, babası bıçaklanıp öldürülünce fakir bir yetim olarak tarlalarda ırgatlığa başlamıştı.
ama ömrünün sonuna dek böyle yarı aç-yarı tok yaşayıp kanaat içinde ölmek yerine bambaşka hayalleri vardı daha o günlerde! iyi bir sinemacı ya da tüm türkiye'de ses getiren bir şarkıcı olmak gibi.
talih ona yeşilçam kapısını değil de unkapanı yokuşunu reva görmüştü, oyuncu olmayı çok istese de yılmaz güney, cüneyt arkın, kadir inanır, tarık akan, fikret hakan gibi devlerin parsellediği türk sinemasında ona ancak figüranlık düşüyordu, kabul ederse...
bu, ferdi tayfur'un ilk büyük hayalkırıklığıydı ama her şey bitmemişti tabi, "son kozunu" oynamayı hala düşünüyordu ve adım atıverdi böylece; 1967'de unkapanı plakçılar çarşısı'na.
fakat buraya gelip şöhret olmayı düşleyen kavruk anadolu delikanlısı sadece o değildi, binlerce genç plakçıların kapısını aşındırıyordu.
israr edip şansını denedi, kendini dinletti yapımcılara, hatta birkaç albüm de yapıldı kendisine ama türkiye'nin tanıdığı bir şarkıcı olmak şöyle dursun, adana'ya dönecek otobüs parasını zor bularak geri döndü memleketine.
ikinci ümidi de suya düşünce bir dönüm noktası olacak kararını vermek için günlerce düşündü, ırgatlığa devam mı yoksa şarkıcı olarak bambaşka bir hayat sürmek mi?
sonunda yüreğinin sesini dinleyip yine istanbul'un yolunu tutacaktı, bu "yürekten şarkı söyleyen adanalı genç"!
1974'te tekrar geldiği istanbul'da peşpeşe 7-8 plak daha yaptı, ama yine istediği patlamayı yapamamıştı, sadece "huzurum kalmadı" adlı şarkısı beğenilmişti. o yıllarda piyasaya türkçe sözlü hafif batı müzikleri, anadolu rock denilen bir sentez müzik ve türk pop müziği hakimdi, bunlardan arta kalan boşluğu da benzersiz müziğiyle orhan gencebay dolduruyordu, yani bir anlamda bu yanık sesiyle hıçkırıklı -acılı şarkılar söyleyen şarkıcıya şimdilik yer yoktu.
boynu bükük duruşuna, ezik bakışlarına, çekingen konuşmasına inat, pes etmeyen bir yapısı vardı ve yine yılmayacaktı. ertesi yıl "akşam güneşi" plağını çıkartınca biraz olsun dikkat çekmeyi başarmıştı, ama ona asıl ününü getiren şarkıyı patlattığında yaldızlı hayalleri gerçeğe dönüşecek ve ünlü bir yıldız oluverecekti!
bu şarkının adı "çeşme" idi ve tam anlamıyla ferdi tayfur'u ülke çapında bir meşhur haline getirmişti.
albümün ve çeşme'nin getirdiği şöhret ona çok istediği bir kapıyı da ardına kadar açmıştı:sinema...
1976'da çekilen ve ilerde aynı hayatı paylaşacağı necla nazır'la başrolünü paylaştığı "çeşme" filmi büyük bir gişe başarısı yakalayarak, 1 milyon civarında izleyici sayısına ulaşıp yapımcısının da yüzünü güldürmüştü.
esmeye başlamıştı artık, "bir ferdi tayfur fırtınası" ve dineceğe de benzemiyordu, 1977 yılı onun için tam bir zirveye çıkış yılı olmuştu.
ardı ardına çıkardığı 45'lik plaklar ve bu plaklardaki her şarkısı ününü bir kat daha arttırıyordu: "merak etme sen", "batan güneş", "huzurum kalmadı", "ne senden geçerim ne meyhaneden", "yadeller", "benim gibi sevenler" ve daha nice şarkısıyla listeleri alt üst ediyor, 1977'den itibaren türkiye'nin en çok dinlenen ve sevilen sanatçılarından belki de en meşhuruydu artık.
bir yandan da en büyük rakibi olarak gösterilen ve 1970'ten beri alanında tek kral olan orhan gencebay'ın krallığına son vermişti nerdeyse!
bu yıl içinde "derbeder" ve "benim gibi sevenler" isimli 2 film daha çevirmiş, bu filmler de gişeleri alt-üst ederek yılın en çok izlenen filmlerinden olmuştu, seyirci sayısı hiçbir filminde 1 milyon sayısının altına düşmeyince, film yapımcılarının iştahı gittikçe kabarmıştı.
1978 yılı da ferdi tayfur için adeta altın yıl olmuştu, "batan güneş","son sabah" ve "yadeller" isimli 3 filmde daha oynamış bu filmler de toplam 2.5 milyon civarında izleyiciyi sinemaya çekmiş, albüm çalışmalarına hız kesmeden devam edip, yine arka arkaya çıkardığı 45'lik plaklarla zirvedeki yerini sağlamlaştırırken, bazen kendi bestelerini bazense mustafa sayan, ali tekintüre, ahmet selçuk ilkan gibi çok değerli müzik ve şiir üstadlarının eserlerini seslendirmiştir.
1979 yılı ferdi tayfur için kelimenin tam anlamıyla benzersiz bir başarı yılı olmuştu. "insan sevince", "yuvasız kuşlar", "yeter", "ümit dolu yıllarım" gibi hit şarkılarla tüm türkiye'de en popüler şarkıcı ünvanını perçinlemiş, bu yıl içinde çevirdiği iki filmden "insan sevince" filmi 1.5 milyon izleyici sayısına ulaşırken perihan savaş ile başrolünü paylaştığı "yuvasız kuşlar" filmi tam 2.5 milyon seyirci tarafından izlenerek bir rekor kırmıştı.
şarkıları dilden dile dolaşan, neredeyse evlerin, kahvehanelerin, minibüslerin, otobüslerin yarısında posterleri asılı duran, "rakipsiz olmak canımı sıkıyor" diyecek kadar müzik ve sinema dünyasına damga vuran ferdi tayfur için 1979, sanat hayatının en zirve noktası olmuştu.
1980'e girildiğinde ferdi tayfur için değişen pek bir şey yoktu. yine filmler çevirmeye devam ediyor, özellikle "nisan yağmuru" albümüyle yine zirveyi kimseye bırakmıyordu.
fakat başından beri süren bir yasak vardı ferdi tayfur için trt'de ve bu durum canını epeyce sıkıyordu. trt'nin "türk müziğini yozlaştırıyorlar" diyerek orhan gencebay ve kendisine koyduğu yasak, devletin sinemada yaptığı sansürün bir başka biçimiydi.
batı müziklerinin berbat kopyalarıyla her yıl eurovision şarkı yarışmasına katılıp sonuncu olanların türk müziğini daha iyi temsil ettiğine inanıyordu trt, "kötü müzik yoktur, kötü icra vardır" gibi bir evrensel müzik gerçeğinden de haberi yoktu trt'nin ve hiç olmayacaktı!
ekranlara çıkamasa da albümleri milyonlar satıyor, filmleri büyük bir seyirci sayısına ulaşıyordu, önlenemez bir yükselişti onunki.
1981 yılına girildiğinde ise, tahtını daha da sağlamlaştırmak istercesine öyle bir albüm daha yapmıştır ki, her biri birbirinden güzel olan mükemmel şarkılarla dolu "ben de özledim" isimli albüm, adeta ferdi tayfur kasırgasının hiç dinmemesini sağlayarak bomba gibi patlamıştı.
1977'den beri 1 numaraydı, bu yılı da zirvede kapatıyordu tabir-i caizse.
en yakın rakibi ise sanılanın aksine orhan gencebay değil, inanılmaz güçlü sesi ve benzersiz türkü yorumlarıyla anadolu'yu sallamaya başlayan ibrahim tatlıses'ti.
bu genç türkücü, değişik bir altyapıyla seslendirdiği türkülerle başladığı şarkıcılık hayatında çok geçmeden ferdi tayfur'un zirvede olduğu arabeske geçiş yapacak ve gün gelip türkiye'nin en çok dinlenen sanatçısı olacaktı.
1982 yılında albümün güzelliği-satışı ve ülke çapında popülerlik alanlarında çok belirgin bir ferdi tayfur-ibrahim tatlıses yarışı görülmüş, ferdi tayfur "sende mi leyla" albümüyle ipi önde göğüslese de ibrahim tatlıses, bu albümden hemen sonra yaptığı albümlerle türkiye'nin en popüler sanatçısı ünvanını onun elinden alacaktı.
1982 için denilebilir ki, ferdi tayfur zirvedeki son yılıydı, bir daha uzun süre fırtına gibi estiği bir yıl-albüm olmayacaktı, ta ki 1992 prangalar albümüne kadar!
sen de mi leyla'dan sonra film çevirmeye, belli bir kalitenin üstünde güzel albümler yapmaya devam eden ferdi tayfur, yaşadığı önlenemez düşüşün etkisini en aza indirmeyi, müzik tarzından pek ödün vermemeyerek başarmış, bir zamanlar fırtına gibi esip sonra ortadan kaybolan şarkıcılar kervanına katılmamıştı!
ortalama bir-birbuçuk yılda albüm çıkarmaya, az da olsa film çevirmeye devam etmiştir.bu
1992 yılı, ferdi tayfur'un müzik yaşamında adeta 2.bir dönüm noktası oluvermişti, çünkü öyle bir albüm çıkarmıştı ki, fanatikleri-sevenleri bir yana, onu ve yaptığı müziği pek sevmeyenler bile bu albümü yere-göğe sığdıramıyordu, "prangalar" idi bu unutulmaz albümün adı!
birbirinden güzel 10 şarkıdan oluşan bu kaset, gerek müzikal altyapısı, gerek etkili şarkı sözleri ve en önemlisi ses ve yorum olarak ferdi tayfur'un 10 şarkıyı da enfes seslendirmesiyle tüm dikkatleri üzerine çekmişti. özellikle "emmoğlu ve prangalar" şarkılarında adeta kendisiyle yarışmış ve kariyerinin en iyi yorumlarından ikisine imza atmıştı. prangalar albümü müthiş bir satış rakdıbına ulaşarak 2 milyon 450.000 gibi erişilmesi zor bir sayıda müzikseverle buluşmuştur.
Tümünü Göster