1. 498.
    0
    (bkz: wb en iyi filmler)

    buraya gelin beyler benim kişisel top250'im içinde bolca felsefi film de var
    ···
  2. 497.
    0
    reserved...
    ···
  3. 496.
    0
    bu liste ayazdakibekcidassagi panpamız tarafından hazırlanmıştır.

    i killed my mother-2009

    filmin merkezinde, annesini sevmeyen eşcinsel lise öğrencisi hubert var. annesinin düzenbazca manevralarından ve suçluluktan bunalmış, onu küçümsemekten kendini alamıyor. bu aşk/nefret ilişkisinin kafa karışıklığıyla hubert ergenliğin gizemlerine sürükleniyor.

    tuhaf, deneysel, güzel. basit bir konuya xavier'in yaptığı sanatsal ve karmaşık, pgibanalitik bakış açısı, bir ergenin sorunlu annesiyle arasındaki çarpışmadan çok daha fazlası gibi. bu filmin işleyiş tarzını sevenlerin direk david lynch reyizin filmlerini izlemedilir.

    ara-2008

    türk yapımı bir bağımsız film. film düşünmeyi sevmeyen insanlar için tam bir işkence. tek bir dairede geçen bu filmde oyunculardan başka evde 3 5 eşya var sadece. 4 kişinin (2çift) 1999 2004 ve 2007 yılları arasındaki hayata bakışları ve değişgenlikleri güzel bi şekilde yansıtılmış, vurucu sonuyla dikkat çeken bu filmi sonbahar mevsimi izlemek için en uygun zaman.
    (ayazdakibekcidassagi ?, 05.07.2011 14:20 ~ 23.08.2011 22:43)
    ···
  4. 495.
    0
    bu liste ayazdakibekcidassagi panpamız tarafından hazırlanmıştır.

    le herisson-2009

    paloma paris'te dış dünyanın hızlı temposundan uzak bir çevrede yaşayan 11 yaşında, oldukça zeki ve sıkkın br kızdır. 12. yaş gününde intihar etmeye karar veren paloma, ölümle randevusunun yaklaşmasına yakın ketum ve yalnız apartman görevlisi renée michel ve gizemli olduğu kadar elegan mösyö kakuro ozu gibi değişik karakterlerle tanışır. böylece paloma karamsar hayatını gözden geçirme şansı bulacaktır.

    yaşamanın nedeni nedir ? filmiizlemeden önce kendinize şunu sorun: hayat ne için yaşamaya değer ?
    avrupa insanının soğuk ve iletişimsiz hayatını bir çocuğun gözünden anlatan, insanları toplumdaki statüleri ile yargılamamamız gerektiğini bir kez daha hatırlatan, her insanın özünde bir inci tanesi taşıdığını ve mühim olanın bunu algılayabilmek olduğunu düşündürten; kısaca hayatın anldıbını sorgulatan yalın anlatımlı oldukça iyi bir fransız yapımı film.

    leaving las vegas-1995

    alkol sorunları yüzünden herşeyini kaybetmiş olan hollywood senaristi ben sanderson ölümüne içmek için las vegas'a gelir. burada tesadüfen tanışacağı hayat kadını sera ile aşka dönüşen ilişkisi ise artık hayata farklı bir açıdan bakmasına sebep olacaktır.

    hayattan tamamen kopmuş olan, içki içerek ölümü bekleyen ve hayatın diplerinde yer alan ben tüm her şeyini satar ve yalnızca içmeye başlar. bu sırada insanlar için yalnızca meta olan fahişe sera ile tanışır ve ikisi de birbirlerini olduğu gibi kabullenir.
    bu iki anti-kahramanın aşkı anlatılırken bir yandan da hayatın anlamı sorgulanır.

    quiz show-1994

    charles van doren’ı “twenty one” bilgi yarışmasında kimse yenemiyordur; hangi soru karşısına çıkarsa çıksın bir çırpıda cevaplayan doren artık bir halk kahramanına dönüşmüştür. kaybeden yarışmacılardan birinin hile yapıldığını iddia etmesiyle birlikte richard goodwin adında idealist bir avukat bu iddiayı araştırmaya karar verir. bu ulusal kahramanın gerçek yüzü ortaya çıkacaktır.

    çok iyi bir eleştiri filmi. toplumun ağzı açık izlediği tv yarışmaları ve showların arka planını tüm gerçekliğiyle gözler önüne seren; kandırmanın ve kandırılmanın nasıl paraya ve prestije dönüşebildiğini, toplumların tv tarafından nasıl mışıl mışıl uyutulduğunu ve tv patronlarının "düşünme eğlen. senin kafan ne kadar az çalışırsa bizim cebimiz o kadar dolar" felsefesini anlatan gayet iyi bir yapım.

    yani faydacılık akımına oldukça güzel eleştiriler getiren çok başarılı bir yapım.

    bir soru için 64 bin dolar mı? umarım sana hayatın anldıbını soruyorlardır…=> filmden alıntı

    elephant man-1980

    doktor frederick treves, 1880'lerin kasvetli londrası'ndaki bi gezici sirkte fil adam lakaplı, çirkin ve son derece anormal bir görüntüsü olan john merrick'e rastlar. zalim bir adam olan sirk müdürü bytes, annesi merrick'e hamileyken bir filin saldırısına uğradığını anlatmaktadır. dr. treves, merrick'in hastaneye yatırılmasını sağlar. dr. treves bir süre sonra pek zeki olmayan merrick'in korkunç görüntüsünün altında son derece duyarlı ve insancıl birinin olduğunu anlar. hastanede ilk başta ondan korkan hemşireler de merrick'e alışacaktır. talihsiz adamın görünüşüne neden olanın ' multiple neurofibromatosis' isimli nörolojik bir hastalık olduğu anlaşılır. hastane yaşamı da kolay geçmemektedir. gece bekçisi bilet keserek fil adamı sergilemeye ve üzerinden para kazanmaya baslar. bu arada bytes tekrar ortaya çıkar, onu kaçırır ve kıta avrupasına getirerek onu eski kötü günlere döndürür. merrick'in tek umudu kaçarak ingiltere’ye dönmektir.

    yünetmen david lynch'in tüm filmleri içersinde düz işleyiş mantığına sahip tek filmidir. ama bu film öyle sıradan bir film olmamıştır. daha çok ucube bile olsa bir insanın duyguları olabileceğini gösteren bir eser olmuştur. insanlık ve ahlaki değerler konusu oldukça güzel bir konuyla ve oyuncu kadrosuyla işlemiş olna david lynch'in bu filmi kesinlikle kaçırılmamalıdır.

    powder-1995

    film, annesine hamileyken yıldırım çarptığı için bembeyaz, kılsız, elektriklenme özelliği ile dünyaya gelmiş dünyanın en zeki çocuğunun hikayesini anlatıyor. annesi bu olayda ölmüş, babası onu reddetmiştir. birlikte yaşadığı büyük anne ve büyük babası ölünce, gencin varlığı şerif tarafından keşfedilir. liseye başlatılan ve okula yerleştirilen gence 'pudra' lakabı takılır. pudra, özellikleriyle onları etkilemeye çalıştıkça onlar maalesef ondan korkarlar.

    tıpkı elephant man gibi insanlık ve ahlaki değerleri sorgulmaya yönlendiren, dışlanmanın ne demek olduğunu anlatan ve tüm insanların eşit olduğunu altını çizerek anlatan, duygusal yönü ağır basan filmlerden.

    the holy mountain-1974

    isa benzeri bir karakter ruhani bir liderin dünyasına girer ve onun aracılığıyla, gezegenleri temsil eden renkli bir grupla tanışır. her birinin farklı dünyası vardır ve başlangıçta onların dünyalarını izleriz. daha sonra kutsal dağa doğru gerçekleştirilecek yolculuk başlar. yönetmen öncelikle saykodelik kültüre ve gerçeküstücülüğe bağlı kalarak çekmiş bu filmi ve görsel olarak çarpıcı bir galeri var karşımızda. fakat yönetmen 70'lerde karşı kültürün hedefi haline gelmiş her türlü kurumu da çaktırmadan eleştiriyor.

    jodorowsky tüm çabasını bu filme aktarmış, sürrealist altın vuruşu bu filmde yapmıştır.

    filmde dine, politikaya, aile içi dengelere, aska, cikse, kapitalizme, sahip olma hirsina şiddetli eleştiri getiriyor. elbette jodorowsky nin aldığı lsdlerin de bunda payı yadsınamaz.bu ölüm merasimi. ölüm sizi sevgiyle kucaklayacak. ölümü arkanıza alın. size ödünç verileni geri verin. zevklerinizden, acılarınızdan vazgeçin. arkadaşlarınızdan, sevginizden vazgeçin.

    truman show-1998

    truman çok güzel bir adada yaşamaktadır. fakat bu ada, truman dışında her şeyin sahte olduğu bir ortamdır ve doğduğu günden itibaren devamlı olarak seyirciler tarafından izlenmiştir. truman, bunun hiç farkında olmaz, ta ki öldüğünü sandığı babasını görene dek.

    truman show paranoyası halk arasında bilinen pgibolojik bir bozukluktur. muhakkak izleyen herkesin aklının ucuundan geçmiştir.her şey sahte mi? kandırıyorlar mı yoksa beni ?
    filmde truman aslında true-man olarak lanse edilmiş , ve aslında hepimzi temsil eden birey. bize bütün bu yalanların parçası olmamamız gerektiğini öğütlemiş bir bakıma. bana kalırsa bu açıdan sistem ve medya eleştirisi biraz daha geri planda kalır. asıl vurgulanan içinde yaşadığımız dünyanın ikiyüzlülüğü. yalanlardan kaçmak ,bu dünyadan kendimizi soyutlamak ta bizim elimizdedir. film bizim açımızdan böyle bir umutla sona erer.

    tanrının sorgulandığı en güzel filmdir belkide.
    tanrı kimdir?
    bizler kuklamıyız?
    bizi kim yönetiyor?
    (ayazdakibekcidassagi ?, 05.07.2011 14:20 ~ 11.07.2011 14:55)
    Tümünü Göster
    ···
  5. 494.
    0
    bu liste ayazdakibekcidassagi panpamız tarafından hazırlanmıştır.

    persona-1966

    ingmar bergman'ın tüm dünya sinema tarihini etkilemiş veyön vermiş eseridir. bu film bir potemkin zırhlısı gibi ya da bir metropolis gibi unutulmamış, çekildiği yıldan sonra bu alandaki tüm filmlere öncülük etmiştir. şu anda bizim çok süper film dediğimiz black swan, fight club ve bu ikisi gibi kişilik bölünmelerini esas alan filmlerin temelini oluşturan bu yapıtın konusu da oldukça sıradışıdır.1966 yılından sonraki sinemayı bizzat yaratmış desek yeridir bu efsane için.
    bir hemşire, konuşmayı reddeden, herhangibir pgibolojik rahatsızlığı olmamasına rağmen çevresiyle iletişimi tamamen kesmiş bir aktristin bakımını üstleniyor. ikisi bir yazlıkta birlikte zaman geçirirken, birinin sessizliği nedeniyle açılan kışkırtıcı ve korkutucu kişilik çukuruna diğerinin (hemşirenin) karakteri düşüyor ve kendini en ince detayları ile açık etmeye başlıyor. ve bir süre sonra hemşirenin kendi karakteri yok olup tamamen aktristin karakteri içinde eriyerek şekil değiştiriyor.

    a clockwork orange-1971

    geleceğin britanyasında, ilaç bağımlısı bir çete her gece şiddet gösterilerinde bulunmaktadır. adam dövüp, hırsızlık yapıp insanlara tecavüz etmektedir. bir gece çetenin başı alex diğerleri tarafından polise ihbar edilir. hapse giren alex'in cezasını hafifletmesi için önünde bir seçenek vardır: bir deneye tabi tutulmak. sonrasında alex'in hayatı tümüyle değişecektir.
    bir holigan olan alex adlı gencin zaman geçirmek için üyesi olduğu sokak çetesi ile beraber işledikleri birçok suçtan sonra çete ile ayrılığa düşünce onlar tarafından ihbar edilmesini ve polis tarafından beyninin yıkanarak topluma kazandırılma metodu ve sonrasını anlatır.
    sinema tarihine sıradışılığı ile damga vurmuş kubrick bu filminde suç ve ceza kavramlarını ele alarak çarpıcı bir dille perdeye aktarmıştır. film 1971 de çekilmiş olmasına rağmen günümüzdeki sistemi en iyi anlatan yapımdır bana göre.

    requierm for a dream-2000

    sara goldfarb, tv bağımlısı dul bir kadındır. oğlu harry ise kız arkadaşı güzel marion ve uyuşturucu dağıtıcısı tyrone'la takılan madde bağımlısı bir çocuktur. sara, bir tv şovuna çıkmaya hak kazanır ve çok heyecanlıdır. ödül olan kırmızı elbiseye girebilmek için kilo vermeye çalışır ve diyet haplarından kullanmaya başlar. diğer yandan harry ve arkadaşları, hiç durmadan eroin ve kokain kullanmaya devam etmektedirler.
    film görelelik ve gerçeklik konusunda oldukça başarılı ve ortalamanın hayli üstünde bir yapım.ne demek istediğimi anlamayanlar trainspotting filmini izlerlerse ve ordaki replikleri can kulağıyla dinlerlerse beni çok iyi anlamış olurlar.

    1984-1984

    iii. dünya savaşı sonrası dünyanın düzeni değişmiştir. 1984 yılında londra artık okyanusya isimli polis devletinin başkentidir. faşist hükümetin gerçek bakanlığı için çalışan bürokratlardan biri olan winston smith'in görevi, farkında olmasa da tarihi gerçekleri saptırmaktır. sıkı bir partili olan smith, her şeyin yalan üzerine kurulu olduğunu öğrendiğinde kendisini sorgulamaya başlar. bakanlıkta çalışan julia ile tanışıp aşık olduğunda aşk bakanlığı'nın bile normal olduğu bu dünya smith için daha da karışık hale gelecektir.
    genel etik kavrdıbını içine biraz romantizm katarak irdeleyen eser george orwell'in aynı adlı kitabından uyarlamadır. yalnız bir uyarı eğer olur da kitabını okursanız filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederim.

    gattaca-1997

    21. yüzyılda genetik mühendisliği çok gelişmiş ve bilimsel olarak kusursuz insanlar yaratılmaktadır. özel pozisyonlar için yetiştirilen bu yeni süper insan ırkı yüzünden, normal yollardan dünyaya gelmiş insanlar işsiz kalmakta ve ikinci plana itilmektedir. onlardan biri olan astronot adayı vincent, gattaca şirketinde ancak temizlikçi olarak iş bulabilecekken, komadaki bir atletin kan örneklerini ve kimliğini alarak iyi bir pozisyonda işe girer. fakat şirkette işlenen bir cinayet, olayı araştıran dedektifin dikkatini vincent'ın üzerinde yoğunlaştırmasına sebep olacaktır.
    yalnızca konusu bile felsefi açıdan olmasada ileride böylemi olacak diye insanı düşündürmeye yeten bir film. özgür irade, ahlak ve determinist bir yapım olan filmi çok büyük beklentilerle izlemek yersiz olur.

    ant z-1998

    işçi karınca z karınca kolonisinin toplu çalışma ahlakı ile kendi bireyselliğini uzlaştırmaya çalışır. karınca prenses bala'ya aşık olan z, sosyal değişimler yapmaya çalışıyor ve nihayet karınca kolonisini, kötü general mandible'in bütün işçi sınıfını yok etme tehdidindeki hain planlarından kurtarmaya çalışıyor.
    film animasyondur fakat buna aldanmayın. bireyselcilik olgusunu başarıyla işlemiş olan yapımlardan biridir.

    fahrenheit 451-1966

    itfaiye teşkilatında çalışan ve görevi bulunan kitapların derhal yakılarak imha edilmesi olan itfaiyecilerden guy montag, toplumun bütün üyelerinin hayatlarındaki boşluğu ve farkında olmadıkları mutsuzluklarını doyurabilmek için hap içerek hayatta kalmaya çalıştıkları bir ortamda kendisini son derece yalnız hissetmektedir. sistem tarafından beyni kitapların zararları ile doldurulmuş olan guy, tam bir kitap aşığı ve dolayısı ile de sistem muhalifi bir kıza aşık olunca hayatındaki tüm dengeler yerinden oynayacaktır.

    filmde sürekliliğinin ve otoritesinin önündeki en birincil tehdit olarak kitapları gören bir totaliter hükümetin ilk olarak ülkedeki tüm kitapların yakılarak yok edilmesi konu edilmiştir. totaliterizm ve gerçeğin bitişi konularına dair oldukça başarılı bir yapım.

    ex drummer - 2007

    muallak gitaristin sağ kolunda problem var. basçının kulağı sağır üstüne üstlük bir de sevgilisinin kukusu çürümüş balık gibi kokuyor. şişman hatun fantesizi olan kel solistinde evi uzayda sanki, eve gidince tavandan inmiyor sapık herif.. bu üç özürlü, dördüncü olarak gruba davulcu olması için, sevgilisi olmadan başka kadınlarla sevişmeyen bir yazara teklif zütürüyor. yazarın da özrü davul çalamaması.. bunlara kel bir anne, ölen bir çocuk, 50 cm aleti olan başka bir solist ve muallak robiler eklenince ortaya komedi-drama türünde beğenerek izleyeceğiniz ve eşine az rastlanır güzel bir film çıkıyor.

    seyirciyi rahatsız etmek için olabilecek bütün unsurların ekgibsiz kullanıldığı enteresan film. filmin konusu kaybedenlerin basari oykusu diye nitelendirenler de olabilir. ama konu daha cok bir yazarin egosunu nasıl tavan yaptirdiginin öyküsü. sakat insanlarla, aptallarla, ezikler ve kaybedenlerle dalga geçmeyiz. onlara acırız. dries, bu üç engelli "müzisyen"e acımadığı gibi onlarla dalga da geçiyor, ve bunu farkedemeyecek kadar "engelli" oldukları için de onlara acımıyor. bu niyeti de sonradan onlara söylemekten çekinmiyor. gelin itiraf edelim ekolüne girmek istemiyorum ama, aslında biz de sevmiyoruz o sefil ve aptal insanları, yaşadıkları hayat tam bir ziyan çünkü.

    the fisher king-1991

    1985 yapımı brazil filminin yönetmeni terry gilliam'dan yine ütopik ve fantastik ögelerin bolca yer aldığı bir başka film. hayatın anlamı üzerine başarılı bir çalışma.

    hip bir dj olan jack, canlı bir telefon konuşmasının ardından hızlı ve renkli hayatına veda eder. ciddiyetsiz bir tavır ile bir kişinin hayatına yanlış bir yön vermiş ve hayatının hatasını yapmıştır. yaklaşık üç yıl sonra intihara eğilimli bir ayyaşa dönüşen eski dj jack lucas, hayatı, kendi oyun alanına çeviren sokaklarda yaşayan bir şizofrenle karşılaşır. bu ilişki bizi yaşadığımız dünyada gerçek delilerin kimler olduğuna dair bir sorgulamaya itecektir.

    bruce almighty-2003

    jim carreyn'nin başrolde olduğu komedi filmi olan aman tanrım aslında farkında olmadan insanın tanrıyı sorgulamasını da içeriyor. tanrı beni sevmiyor, hiçbir duam kabul olmuyor, ben tanrı olsam, neden hep çölde kutup ayısıyla karşılaşıyorum, tanrı adaletsiz, yine unutuldum gibi cümleler insan olarak hepimizin kafasından geçen sorgulardır bunlar ve bunların hangi dine mensup olduğumuz veya ne kadar dindar olduğumuzla pek bir alakası yoktur. bazı insanlar vardır bu sorgularını kendilerine saklarlar ve açığa vurmazlar. çünkü toplumun aşağılayıcı mekanizmasından korkarlar. bazıları ise aykırı olmayı ve bunu dışa vurmayı seçerler. onlar için başkalarının kendi hakkındaki düşünceleri çok önemli değildir. işte burada jim carrey bu cesareti gösterip dışa vuruyor ama tek farkı bunu toplum yerine bizzat tanrının kendisiyle yapıyor.
    (ayazdakibekcidassagi ?, 05.07.2011 14:19 ~ 13.07.2011 14:15)
    Tümünü Göster
    ···
  6. 493.
    0
    bu liste ayazdakibekcidassagi panpamız tarafından hazırlanmıştır.

    existenz-1999

    popüler oyun yapımcısı antenna research şirketi, büyük bir ses getireceğini inandığı yeni oyununu onun yaratıcısı ve birkaç üyesi ile denemek için biraraya getirir. bu grup arasında oyunun esas yaratıcısı, allegra geller'dır, bir yandan oyundaki yenilikleri keşfedip diğer oyunculara da keşfettirirken, bir yandan da en çılgın fantezileri ve gerçek arasındaki çizgiyi yok edecek bir macera yaşanır kılar. existenz oyununu gerçeğe bu kadar yakın kılan şey, oyuna bağlantının oyuncuların sinir sistemine direk olarak kurulması ile sağlanmıştır. insanın omuriliğinden açılan bir delik ile bağlanılan oyunun, oyuncuların hatıralarına, duygularına ve korkularına giriş hakkı vardır.
    varoluşçuluk üzerine mükemmel bir yapım.

    the big lebowski-1998

    herkesin dude diye hitap ettiği jeffrey lebowski günün birinde iki gagnsterin evine girip tartaklayarak borcunu ödemesini istemeleri üzerine bir başka lebowski nin daha aynı şehirde yaşadığını anlar. evine giren gangsterlerin odanın görünüşünü tamamlayan halısına işemelerine içerleyen dude, kirlenen halısını tazmin etmek için diğer lebowski nin yanına gider. bu ziyaret sonucunda işssiz dude para kazanabileceği bir iş sahibi olmuştur. sadece lebowski nin karısını kaçıranlara verilecek fidyeyi söylenen yere bırakması onu zengin bir adam yapacaktır, ancak bu plan düşünüldüğü gibi işlemeyecektir.
    varoluşçu denilebilecek bir film sayılabilir. ama filmin yüzü daha çok hayata absürt olarak bakmaya dönük. herkesin bir amacı var ama hangisi daha önemsiz? sorusunu sorduruyor. kara mizah şaheseridir. coen kardeşlerin mükemmel eserlerinden birisidir.

    waking life-2001

    genç bir adam, rüyaların gerçek dünyadan ayrıldığı yeri aramaktadır. düş, uyanmak, gerçeklik gibi konular üzerine farklı düşünen insanlarla konuşur. farklı yaşam deneyimleri, dünya görüşleri, rüyalara değişik bakış açıları sunacaktır. bu ise gündelik yaşamdaki pek çok felsefi konu üzerine düşünmeye iter izleyiciyi.
    ağır felsefi konulardan ziyade daha gündelik olaylara yönlendiren bir felsefik yapıttır.

    groundhog day-1993

    bir hava durumu spikeri olan phil connors, yapımcısı ve sevimli kameramanı ile birlikte pennsylvania'daki punxsutawney kasabasına geleneksel groundhog day şenliklerini görüntülemek için gönderilir. o gün, belki de phil'in hayatının en kötü günüdür, ama bundan beteri de vardır: phil'in karabasanı, her gün tekrarlanır. artık her gün, onun için groundhog day yeniden yaşanmaktadır. phil, o gün olacak her şeyi bildiği için bunun avantajlarını kullanmayı zamanla öğrenir. ama, hayatının kadının kalbini kazanması için daha yapması gereken çok şey vardır.
    filmi hatalardan ders çıkarmak ya da ortama uyum sağlamak söz gruplarıyla özetlemek yeridir. ayrıca gerçek ve has bir komedi eseridir. kesinlikle izlenmesi gerekir.

    equilibrium-2002

    üçüncü dünya savaşının yaralarını zor da olsa sarmayı başarabilmiş yakın geleceğin dünyasındayız. savaşın travmasını üzerinden atamamış olan hakim totaliter sistem, barışı korumak adına insanların duygularını baskı altına almaktadır. sanatsal nesneler bulundurmak veya sanatla ilgilenmek yasaktır. duyguları tetikleyecek hareketler ya da açığa vuracak davranışların cezası çok büyüktür. üst düzey bir güvenlik elemanı olan rahip john preston (c. bale) kurallara karşı gelenleri bulup yok etmekle görevlendirilmiştir. günü birinde preston kimliğinden uzaklaşmaya başlar.
    biçimsel olarak matrix’e, öyküsü ile de fahrenheit 451’e yakın olan film, distopik bilimkurgu filmleri arasında ışıl ışıl parlıyor.

    matrix-1999

    açıklama yapmaya gerek yoktur heralde. özetle hep bahsettiğimiz biz bu dünyada kuklayız cümlesini hayata geçirmiş filmdir.

    --spoiler--

    - gerçek mide bulandırıcıdır. (neo'nun gerçeği öğrendiğinde kusması senaristler tarafından bunu simgeliyor)
    - cehalet mutluluktur. (cypher'ın her şeyi unutmak istemesi bunu simgeliyor)
    filmi izleyenlere bir de sorum var: morpheus'un neo'ya "soluduğunun hava olduğunu mu sanıyorsun?

    filmdeki felsefeyi özetlemeye yetecek örneklerdir.

    --spoiler--

    breaking the waves-1996

    1970'lerde kuzey iskoçya da bir kadın var ve bir danimarkalı petrol işçisiyle evleniyor. evlilikten sonra aşkı ve ciksi tanıyan bu kadın tanrıya hergün mutluluğunun bozulmaması için dua ediyor. fakat korktuğu başına geliyor ve eşi petrol kulesinde bir kazanın ardından boynundan ağır bir yara alır ve vücudu tamamen felç olur. tamamen felç geçiren adamla kadın arasında arasında hiçbir cinsel bağ kalmamıştır. adam karısından kendisine yeni bir sevgili bulmasını ve onunla sevişirken yaşadıklarını anlatmasını ister. en başta bu fikirden ürken bess zamanla tüm bunlamrın tanrının buyruğu olduğuna inanmaya başlar.

    parça parça olan ve kolaj tekniğiyle birleştirilen bir film. ama bu parçalar sanki izleyicinin kendisini toparlayabilmesi için birer mola gibi. içinizden birşeyler koparak izlemeye devam etmenin yolu bu olsa gerek.
    doğallığın insanı en fazla gerdiği, verilen mesajın adeta gözünüze sokulduğu, gerçeklerin alabildiğine rahatsız ettiği, hiçbir karakteri kendiniz ya da bir yakınınıza özdeşleştiremediğiniz bir film...
    bir yönetmenin provakatif bir biçimde izleyicinin üstüne gittiği başka bir film yoktur diye düşünüyorum. dürüstlük kavrdıbına değişik bir açıdan bakan bir yapım.

    seven samurai-1954

    dünya sinemasının efsanelerinden imparator isimli akira kurosawa'dan yine bir başyapıt.

    köylülere saldırılarda bulunan haydutlardan bıkan köy halkı bir samuraydan yardım ister. diğer 6 arkadaşını da yanına alan samuray köylülere yardım edecektir.

    karşılıksız olarak neredeyse adım atılmayan materyalist dünyada tamamen kendi istek ve arzularıyla insan olarak varlık sebeplerinin en öncelikli nedeni olan dünyayi daha yaşanılır kılabilme adına yardıma muhtaç iyi insanları canlarıyla korumak uğruna bilerek karşılıksızca ölüme adim atan yedi kahramanın insani yönlerinin ödüllendirilişinin öyküsü olarak bu film yıllardır tartışmasız 1 numara olmuştur.

    uzakdoğu sinemasının ve dünya tarihinin değişmez başyapıtlarında biri olan eser genel etik kavrdıbını değerlendirirken aynı zamanda bize son dönemde çekilne the last samurai filmine kıyasla samurayların kişilik özellikleri ve işlerine olna inancını daha iyi yansıtan bir akira kurosawa efsanesidir.

    the man from earth-2007

    film 35 yaşlarında bir üniversitede başarılı bir tarih profesörü olan john adındaki birinin aniden istifa edip başka bir yere taşınmasına anlam veremeyen iş arkadaşlarının john'un evine gidip ona neden böyle böyle yaptığı konusunda oluşturdukları baskı sonucu john'un hayat hikayesini anlatmasını konu alır.

    bu filmin temel özelliği tek mekanda çekilmiştir buna rağmen senaryo o kadar iyi kurgulanmış ki bunun bir önemi kalmıyor. john 14000 yaşında tarih öncesi çağdan beri yaşayan bir mağara adamıdır, bizzat buda'dan eğitim almış tarihteki bir çok önemli olaya şahit olmuş hristiyanlık tarihine önemli bir etkisi olmuştur. filmi izlerken kesinlikle oyuncunun ağzından çıkacak her kelimeye dikkat ediyorsunuz ve film sonunda kafanızda bir acaba sorusu oluşmuyor, bir sürü acaba'larla başbaşa bir şekilde etrafınıza bakıyorsunuz bir süre filmin bir çok kişinin hayatını etkileyeceğinden eminim bununla beraber bazı isteeklerimizi bile gözden geçirmeye başlıyoruz misal ölümsüzlük ve yanlızlık arasındaki bağlantıya dikkat etmelisiniz.
    (ayazdakibekcidassagi ?, 05.07.2011 14:19 ~ 12.07.2011 21:13)
    Tümünü Göster
    ···
  7. 492.
    0
    bu liste ayazdakibekcidassagi panpamız tarafından hazırlanmıştır.

    evet beyler hdd arızasından sonra yavaş yavaş toparlamaya başlamak lazım sözlüğü. felsefi film arşivimi bu başlıkta paylaşıyorum.

    into the wild-2007

    tam anlamıyla hayatı sorgulatacak bir eser olan into the wild emory üniversitesi nden başarılı bir şekilde mezun olan ve üniversite fonunda biriktirmiş olduğu 24,000 doları bir vakfa bağışlayıp geriye kalan parasını da yakıp, geride arabasını, ailesini bırakarak alaska'ya gitmek için yola koyulan macera adamı christopher mccandless ın hayatını anlattığı aynı adlı kitabın uyarlaması.
    filmde asıl olarak hayatı ve içinde bulunduğumuz boşluğu açık bir şekilde sorguluyor. temelde maddeselcilik ilkesine karşı gelen bir film çizgisinde olan bir başyapıt.

    the seventh seal-1957

    bir ingmar bergman efsanesi. felsefi filmlerin temellerini oluşturan ve başyapıt kelimesinin tanımlamakta yetersiz kalacağı bir film.
    yedinci mühür, kıyamet tehdidi altında yaşamın anldıbını çözmeye çalışan yalnız bir adamın çarpıcı bir portresidir. film, inanç sistemlerinin erozyona uğradığı, nükleer bir kıyametin gündelik tehdit olduğu 1950’lerin dünyasında insanlığın hangi değerlere sarılması gerektiğini sorgular. konusu hala günceldir ve kesinlikle izlenmesi gereken bir efsanedir. ölüme dair sentez niteliği taşıyan bir filmdir.

    donnie darko-2001

    donnie, sorunlu bir ergenlik geçiren, buna karşın güçlü bir karaktere sahip, görünürde sıradan bir amerikan gencidir. ancak iç dünyası, tahmin edilenden daha karmaşıktır. uzun süredir şizofreni tedavisi görmekte olan donnie, bir yandan hastalıkla savaşırken, öte yandan okullarına yeni gelen güzel gretchen’la duygusal bir yakınlaşma yaşar. donnie’nin gündüzleri normal seyirde ilerleyen hayatı geceleri sekteye uğrar. onun geceleri de gündüzleri kadar renklidir, çünkü donnie bir uyurgezerdir ve geceleri gizemli bir gücün rehberliğinde, kendi kontrolü dışında şeyler yapar. geleceği gören ve kendisini tehdit eden bu güç, her geçen an donnie’yi daha çok ele geçirir. o, artık zamanda yolculuğun mümkün olduğu, çevresindeki insanlardan kanalların yayıldığı paralel bir evrene adım atmıştır. sona yaklaşıldığında, zaman ve gerçeklik yitmiş, donnie daha önce varlığından haberdar bile olmadığı bir boyutla karşı karşıya kalmıştır.
    tamamıyla izleyiciye açık yorumları barındıran bir sonu ve genel havası vardır. nasıl bir çıkarım yapılacağı tamamen seyirciye bırakılmıştır.

    brazil-1985

    geleceğin tuhaf ve gereksiz derecede karmaşık, fütüristik dünyasındayız. devlet memuru sam lowrey, etrafını saran bu bürokrasi ve teknoloji cenderesinden bunalmış bir istatistikçidir. kaçışı ve sükuneti, kendisini her şeyden izole ettiği hayallerde bulur.
    insan yaşdıbını kötü etkileyen unsurları; saçma sapan bürokratik meselelerle, koyun gibi güdülmeye alışmış insanların başlarında bekçi olmadan işini yapmamalarının sonuçlarıyla, para göz insanların 1 kuruş için bile namusunu satabilmesiyle, sahtekar reklamcıların ve sigortacıların her tarafı kuşatmasıyla örnekleyerek bu filmde beynimize dank dank dank vurmuş yönetmen adeta.
    başrolde robert de niro'nun olduğu tam anlamıyla beyin fırtınası yaptıran muazzam bir eser.

    s t a l k e r-1979

    bir nevi kıyamet sonrası gelecekte, isimsiz bir ülkedeyiz. düşen dev bir meteor açıklanması güç olaylara sebep olmuştur. yarattığı etki zone adı verilen bir alanda etkili olmaktadır. bu alanın ortasında yer alan bir odada insanlığın en derin tutkularını gerçek yapacağı söylenen bir güç vardır. dikenli teller ve askerlerle korunan zone'a sadece zihinsel güçleri ve yeterli cesaretleri olan stalker'lar girebilmekte ve eşlik ettikleri insanları odadaki güçle yüzleşmeye zütürmektedirler. kahramanımız da böyle bir stalker'dır. karısının itirazlarına rağmen bir bilimadamı bir de yazarı yanına alarak hayatının yolculuğuna çıkar.
    film değer inanışlarımızı gözden geçirmeye ve tüketim kaynakli sanrılarımızı keşfetmeye yönelten bir andrei tarkovsky efsanesi.

    lost highway-1997

    los angeles’da yaşayan ve bir gece kulübünde caz saksafon çalan fred madison adlı bir adamın karısının kendisini aldattığı paranoyası ile başlayan bir david lynch klasığı.

    bu yönetmenin yaptığı filmlerin hepsi gerçeküstücülük akımına dayanır. filmlerinden sadece fil adam düz işleyiş kafa karıştırmayan bir anlatım diline sahiptir.. sinemaya kazandırdığı çoğu filmi izledim.. filmlerinden seyircinin kafasını allak bullak eden yönetmen gizem-gerilim tozu bakımından yapımlarında farklı bir atmosfer yaratmaya çalışır (onun hayal dünyası).. film boyunca sürekli beyniniz olayları çözme çabası içinde müthiş bir beyin fırtınasının tam ortasında bulacaksınız. gerçek mi rüya mı ya da kabus mu bu david lynch ne yapmak istedi kafasındaki sorulara filmi kendi yapmasına rağmen cevap vermekte zorlanacağını düşünüyorum.her seyircinin filmden sonra farklı farklı yorumlar yapacağı neyin ne olduğunu tam olarak kestiremeyeceği, film bize ne verdi anlatmak istediği neydi öyle kalacaksınız.

    mulholland drive-2001

    genç, hevesli bir aktrist büyük umutlarla hollywood'a varır ancak gelir gelmez de kendisini bir cinayetten kılpayı kurtulmuş ve geçmişini bilmeyen gizemli bir kadının macerası içerisinde bulur. ancak bu macerada rüya ve gerçek iç içedir.

    burada da yönetmen hakkında bilgi vermeyi tercih ediyorum. david lynch filmleri, gerçeklik, rüya, hayal, paralel evren ve pgibolojik düşünceler ile harmanlanmış, tamamen izleyen kişinin zekası ve hayal gücü doğrultusunda yorumlayabileceği son derece kült filmlerdir! hiç bir lynch filmlerinin tam anlamı ile film yorumu yoktur, yani daha doğrusu filmin konusu aslında bellidir, bir kişinin pgibolojisinin en uç noktalarında gezinmektir veya gerçeklik ile hayal karışımıdır, ama iş filmin içindeki sahnelerin, olguların verilen mesajların yorumlanmasına, kurguyu çözmeye gelirse! işte orda herkes hayal gücü kadardır! herkes farklı anlamlandırmalar yapabilir, david lynch'i fenomen yapanda bu sıradışı tarzıdır.

    fight club-1999

    fight club'da filmi anlatan, ünlü bir otomobil firmasında iyi bir işe sahiptir. tek düze yaşamı kronik uykusuzluk sorunuyla çekilmez bir hale gelmiştir. ailesi ve yakın bir arkadaşı olmayan jack doktorunun tavsiyesi üzerine kanserli hastaların terapi grubuna katılır. bu toplantılar esnasında marla'yla tanışır o da genç adam gibi hasta olmadığı halde grubun toplantılarına katılmaktadır. jack'in ve marla'nın çabaları tüketici kültürünün anlamsızlığına karşı bir duruştur adeta kariyer sahibi ama yanlız insanların bir tepkisi. jack'ın jenerasyonu ölü bir jenerasyondur. bir yolculuk sonrası evinin yanmış olduğunu gördüğünde arayabileceği tek kişinin yolculuk sırasında tanıştığı sabun satıcısı tyler durden olmasıda adeta bunun bir kanıtıdır. i̇çilen birkaç biranın ardından park yerinde tyler, kahramanımızı kendine vurması için kışırtacaktır. aralarında başlayan bu kavga jack'in hayatını değiştirecektir. bir süre sonra jack tyler'ın yanına taşınır. tyler'ın liderliğinde bir dövüş kulübünün kuruluşuyla bu kulübde sayıları elliyi aşmamak kaydıyla genç erkekler birbirleriyle dövüşmeye başlayacaklardır. kısa sürede popüler hale gelen kulüp ve tyler durden hızlı bir şekilde bu ölü jenerasyonun mesihi haline gelir.

    bicentennial man-1999

    teknolojinin hızla geliştiği yeni binyılın ilk yıllarında richard martin, bir ndr-114 robot satın alır. ailenin en küçük çocuğu robota andrew adını verir. başlangıçta evin sıradan işlerini yapmak için alınan bir robotken andrew düşünmek ve hissetmenin ne olduğunu keşfetmeye başlar. martin ailesi ise satın aldıkları robotun sıradan bir robot olmadığını.
    bicentennial man, her bireyin aşk, insanlık ve hayatı anlamaya çalışmayı amaçladığı iki yüzyıllık bir süreyi anlatıyor. andrew öğrendiği derecede öğretiyor ve dünyaya bir varlığın nasıl şefkatle kucaklanacağını gösteriyor.
    bir robin williams klasiği olan film giderek kapital sisteme kendini kaptıran insanların ne hale geldiğini gösterirken, normal bir insanın nasıl olması gerektiğini anlatıyor.
    (ayazdakibekcidassagi ?, 05.07.2011 14:19 ~ 14:37)
    Tümünü Göster
    ···
  8. 491.
    0
    film listesi nerde bi hortlasın liste
    ···
  9. 490.
    0
    dursun kenarda
    ···
  10. 489.
    0
    bakacam
    ···
  11. 488.
    0
    rezerved panpa . türk filmi olarak ta yazgı yı öneririm albert camus un yabancı romanından uyarlama tam bir varoluşçu bir film yönetmeni zeki demirkubuz
    ···
  12. 487.
    0
    reserved
    ···
  13. 486.
    0
    reserve tabi hacıııı
    ···
  14. 485.
    0
    rezerved
    ···
  15. 484.
    0
    reserved.avi
    ···
  16. 483.
    0
    rizörv diyelim bakalım
    ···
  17. 482.
    0
    rizörvıd
    ···
  18. 481.
    0
    rezerveed
    ···
  19. 480.
    0
    reserveli
    ···
  20. 479.
    0
    the man from eart ve şukuuuuu
    ···