/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 59.
    0
    Oha sırf bu hikaye bitmiş mi diye bakmak için giriş yaptım hala bitmemiş...
    ···
  2. 58.
    0
    reserved

    boş vaktimde bakabilirim.
    ···
  3. 57.
    0
    # ben Margeret, şu seni yaklaşık olarak 120 kişinin önünde rezil eden adamın biyolojik kızıyım, ama şundan emin olabilirsin biyolojik bağlarımızla duygusal bağlarımız arasında ters orantı var. ve ben onun en ufak dna'sına kadar kızıyım. margaret isminden de nefret ederim, annemin ismidir. annemi severim, kesinlikle.. hiç görmesem bile eminim iyi bir kadındır. burada olmaktan nefret ettiğimi de ekliyeyim.
    konuşmasının ortalarına doğru bana yaklaşınca yüzü ve fiziği belirdi margeretin, emil aarestrup şiirlerindeki azgın hatunlar gibiydi, hiç buralara ait gibi durmuyordu, yani buralar derken dünyayı kastediyorum. uzun ve yuvarlak çene hatları o kadar orantılıydı ki bu mükemmel uyum açısından en yetkin boyutları yakalamış yüzünü bir daha unutamayacağımı fark ettim o an. kız güzeldi, burası kesin. ama başka bi'şey vardı. bu kızın güzel olmasının yanında sizin ne düşündüğünüzü biliyor havası vardı, veya şuan aranızdaki durumu en iyi şekilde bildiğini gösteren hareketleri, davranışlarındaki kesin kararlılığı, sert bakışları, bir anda yükselebilecek tavrı, kız tam olarak dikkat etmezseniz sizi alt edecek türdendi.. bu bir kelime bazense bir el hareketiyle olacak gibiydi. kız her şeyi biliyordu sanki. ve bir çizgisi vardı hayata karşı, bunu.. bunu iliklerinize kadar hissettiriyordu size. kız içinde olduğu durumdan memnun değildi, şikayetçi hiç değildi. burada mutlu olmadığı söylese de bunun için hiç bi çaba sarf etmeyeceğini de belli ediyordu. o zaman bu kız genel anlamda hayattan şikayetçiydi. mekanın ve zamanın bu kız için bir önemi yok gibiydi. kıza bakınca ilk 3 saniye kafamdan geçenlerdi bunlar.

    kız güzeldi.
    ···
  4. 56.
    0
    Kalabalık heyecan verici bu atmosferi bırakmak istemiyordu, beklemek canımı sıkmaya başlamıştı.. bir gösteriyi daha izlemek istedim ama sonra vazgeçtim. neden bilmiyorum. galiba rezil olmuştum, bir anlık çıkışlarımı çok güzel absorbe etmişti marquis ibinesi. bana hayatımda daha önce hiç yaşamadığım enteresan şeyler yaşatmıştı. isyankar olmanın hem avantajını yaşamış, hem de riskinin kaçınılmaz yıkımına uğramıştım. ama mutluydum, çünkü bu adam bir biletti. kesinlikle. kafalardım onu.

    sahnenin biraz gerisindeki ahşap uzun taburenin başında profilden gözüken marquis'e baka baka sonraki 40 dakikayı düşünüyordum.

    # artık inanıyor olmalısın şu adama

    uzun ve ahşap taburenin diğer tarafında ağırlık hissettim, ışığın vurmasıyla eli yüzü gözükmeyen biri bana doğru bakarak devam etti cümlesine

    ... . hmm hala şüphen var gibi ?

    • * .. ben.. ben.. bilmiyorum mutlaka bir açıklaması olmalı, mucizelere inanmak çok isterim aslında. ama kafamda bir şey; hey bunun paranormal bir tarafı yok diyor hep.
    # marquis'i ilklerde ben de çözmeye çalıştım, ama sonra bunun bi yararı olmadığını fark ettim. o adam normal değil ve tam bir kaçık.
    ... onu yakından tanıyor gibisin..
    # oldukça..
    ahşap uzun taburedeki kişi ayaklandı o an konuştuğum kişinin bir bayan olduğunu fark ettim, ama hala tam yüzü gözükmüyordu ve sesi orta tondaydı. kız çıksa bu nasıl kız sesi veya erkek çıksa bu nasıl erkek sesi denilmeyecek cinsten.

    ... - hey sen kimsin sahi ?
    ···
  5. 55.
    0
    Kardeşim.. diye tısladım.. aynanın içinde 1080p ezek vardı.. uzun zamandır görmediğim dostumu parlayan bir aynanın içinde masumane bir gülücükle bana doğru bakarken bulmuştum. o an dünya bir anlık olsa da durmuştu benim için. sonra marquis'in el çırpma sesiyle her şey kayboldu, ayna söndü ve karardı. kalabalık uvvvv sesiyle yükseldi marquis kahkaha attı moore alkış tuttu.. insan züt olurken bile mutlu olabiliyormuş diye düşündüm. nasıl diye tısladım marquise duydurmamak için çabalayarak, ama duydu.

    galiba bu genç adam bizi bi özür borçlu olmalı..
    • * bu, bu... bu nasıl oldu bayım ?
    bu benim işim genç adam, siz bunun nasıl olduğunu düşünün ve suratınızda büyük bir şaşkınlık belirsin.. bu tam olarak benim işim..

    sahneden inip biraz kenara çekildim, realistik bir düşünce yapım vardı 5 dk'ya kadar.. şuan bunu sorguluyordum. sonra girdiğim bu ufak şok akabinde bir takım düşünme sekansları yarattırdı bana..
    bu adam beni kraliyete zütürebilirdi.. bu adam benim biletimdi.. ne yapıp edip moore'la ikisini kafalayabilirdim, hem iki üç sihirbazlık gösterisi öğrenip ezek binine hava da atardım.. tabi ya. iki kişilerdi ve canları çok sıkılıyor olmalıydı onlara şakalar yapardım işlerine yardım ederdim para da istemezdim böylelikle onlarda beni kraliyete zütürürdü. zaten ikisi de kraliyetten geliyorlardı bu bir turneydi.. biraz daha beklemeliydim şuan canlı bir kalabalık vardı ve insanlar gösteri bekliyordu. biraz daha geç olunca insanlar dağılır onlarda şu kurdukları zıvırları toplamaya başlarlar ve moore kesinlikle şu sandığı kaldırımaz marquis de ona kızar ve ucube diye azarlarken ben atlarım ve yardım ederim.. marquis bu hareketimi beğenip: hey ! sen de kraliyeti bizle gelsene der ve bu iş olurdu.. tabi be, tam da böyle olurdu kesinlikle. beklemeliydim biraz daha.
    ···
  6. 54.
    0
    to be..
    ···
  7. 53.
    0
    Okumayın sonunda will kralın soytarısı oluyor
    ···
  8. 52.
    0
    Marquis: bay william buraya gelin.

    aynayı dik bir pozisyona getirdi, tam karşısındaydım kendimi görüyordum. tipimi gibim.
    marquis: gözlerinizi kapatın bay william..
    sessizlik o kadar çoktu ki, etraftaki seyyar satıcı seslerini net bir şekilde duyabiliyordum.. pazar yeri hala yapması gerekeni yapıyordu.. alım satım.
    gözlerimi kapattım.. marquis beni kolumdan tutup yarım adımlık mesafeyle biraz öne aldı sağ elimi aynanın üstüne koydu.. ayna buz gibiydi, ölü gibiydi. . sonra sesi uzaktan gelir gibi konuşmaya başladı..

    Marquis: düşünün bay william sadece düşünün..
    — neyi ?
    marquis: bu size kalmış.. siz öyle istediniz.. ne isterseniz onu..
    bi an beynim durdu. aklıma joı videosundaki steminia diyen abla geldi ama bunun bir an önce gitmesi lazımdı zira rezil rüsva olurdum o an..

    sonra düşündüm, tam da düşünmem gerekeni..

    Ezekiel García... kadim dostum.. biricik arkadaşım..
    ..
    — düşündüm bay marquis..
    ayna ısınmaya başladı.. o an çok enteresan bir şeyi fark ettim.. aynada Mutlak sıcaklık vardı.. aslında aynada bir sıcaklık yoktu.. ayna dokunan kişinin vücut ısısını da yansıtıyordu.. bu inanılmaz bi'şeydi..

    marquis derin bir nefes aldı..
    marquis: Gözlerinizi açın bay william..

    yıllardır uyuyormuş gibi zor ve ağır açtım gözlerimi.. karşımdaki ayna gitmiş yerine ışıklar saçan bir pencere gelmişti.. kamaşan gözlerimi ellerimle avuçturup retinamın buna ne kadar dayanabileceğini düşündüm.. 2 saniye sonra ışığa alışmıştım.. bu kadar olay bu kadar kısa bir sürede yıllar sürermiş gibi oluyordu.. sanki hepimiz bir piyesin ortasında 3. bir kişiye gösteri yapıyormuş gibiydik.. sonra onu gördüm.. aynanın tam içinde öylece duruyordu..

    Ezekiel García..
    ···
  9. 51.
    -1
    evet diye kükredi marquis.. aynalar..
    .. biliyor musun genç adam, dalga boyu 0,4 mikrondan küçük olan morötesi ışınları da yansıtırlar... sence de çok enteresan değil mi ?
    — bilmem, bizde fiziğe bedenci giriyordu.
    marquis: eminim öyledir.
    sonra kalabalığa döndü ellerini açtı

    eyyy poole halkı ! az önce mest eden küreyle sizi başka diyarlara zütürmüştük.. şimdi mistik haberci gözgüyle size uzağı yakın edeceğim ! ama bunun için sadece (o ara ellerini soğuktan üşümüş gibi yaparak birbirine avuşturarak) 55 sterlinlik bir hizmet karşılığı istiyorum. ister aranızdan bi centilmen bu parayı öder, ister şimdi aranızda toplarsınızzZzzZz...

    kalabalık fıs fıs kendi arasında konuşarak parayı topladı. bir genç sahneye atlayıp içi sterlin dolu bohçayı marquise uzattı.. marquis bohçaya bakıp eliyle moor'a işaret yaptı; moor bir hamlede bohçayı alıp çocuğa yerine gitmesini söyledi..
    aynanın üstündeki kumaş kalktı.. bu bir aynaydı; evet. ama bu ayna evdeki aynalar gibi durmuyordu.. ya ortamın akşamın vermiş olduğu farklı hava vardı.. ya da başka bir göz yanılması yapıyordu marquis ibinesi diye düşündüm..
    marquis: Adınız neydi genç adam ?
    — william..
    marquis: bay william.. hayatınızda az önce heyecanlandığınız kadar heyecanladığınız başka anı var mı ?
    biraz düşünmem lazımdı.. az önce gerçekten etkilenmiştim.. ama bu bir hileydi; arkası yoktu o yüzden şuan, o an için bi'şey hissetmiyordum..
    —tabi ki var !
    marquis: evet.. ne bu ?
    — cine5'te fantasy kuşağı vardı ilk 3-4 saniye şifresiz verirlerdi o an ki lan yoksa girmiyecek mi düşüncesi var ya o anki heyecan ufff..
    marquis: hmm.. bay william bu gördüğünüz şey bir mistik gözgü habercisidir.. sahnede duran aynayı gösterip eliyle etrafında dolanırken dans eder gibi kaldırıp indiriyordu..
    — bir ayna yansıtma yapar bay marquis.. karşısındakinin görüntüsünü gösterir.
    marquis: evet. kesinlikle. aynalar böyle yapar.. ama (sesini yükseltip) mistik bir ayna size daha fazlasını yapabilir..
    kalabalık korkmuş ve etkilenmiş bir auuuu sesi çıkardı.
    ···
  10. 50.
    0
    Elimle küreyi göstererek; tam bir hile dedim. bu yaptığın tam bir ilizyondu. eğer bunun bir göz yanılması olduğu kabul ederseniz sizden özür dileyip burayı terk ederim bayım !

    marquis: bu bir hile veya bir göz yanılması değildi evlat.
    — bunun mantıklı bir açıklaması olmalı.
    marquis: açıklaması sihirli bir kürenin olması.
    — bu bir açıklama değil.
    marquis: ne duymak istiyorsun ? sana nasıl inandırabilirim ? aykırı gözükme hırsın bazı şeylerle (o ara elleriyle yüzünü kapatıp) aranda perde kuruyor olmalı.. yazık oysa bunlar güzel hisler.
    — bir gösteri daha yap ! ama konuyu şuan bulalım ve spontane olsun ?
    marquis: hmm...
    önümüzdeki kalabalık bu atışmadan memnun keyifli keyifli bizi izliyordu. teklifimin üzerine yap yap yap yap sesleri yükselmeye başladı kalabalıktan.
    marquis önce kalabalığa sonra yüzüme baktı,..
    marquis: moor içerden haberci gözgüyü getir çabuk ol !
    moor: efendim ?
    marquis: moor ?
    moor: tamam efendim..
    yaklaşık olarak 1 dakika sonra moor üstünde entersan motifli kumaş duran bir ayna getirdi. aynı moor'la aynı boydaydı.
    ···
  11. 49.
    0
    Olan tam olarak şuydu.

    küpün üstünde futbol topu büyüklüğünde beyaz ışıklar saçan ve kendi etrafında kırmızı ince şeritlerin yıldırım gibi çaktığı tam olarak tarifi imkansıza yakın bir şey havada asılı duruyordu. enteresanlık görünen şeyin görüntüsü ile bitmiyordu, ona baktığım zaman çok farklı duygulara girmiştim. bunun tarifi zordu, ama etkilenmiştim niye etkilendiğimi düşünmeden sadece ona bakıyordum; bu bi rahatlık bi güven ve anlam veremediğim bir olaydı. sanki dünyanın sandığımız kadar basit bi yer olmadığını mucizeler ve olağan dışı biri sürü olayla tam bir karnaval yeri havasında başka diyarlara da ev sahipliği yaptığını hissettiriyordu küre. evet bu bir küreydi. sihirli bir küre. yaklaşık 45 saniye dairenin içindeki kalabalıkla birlikte küreyi seyrettim. sonra bir an boşluk yakaladım ve transtan kurtardım kendimi. hemen çizginin gerisine atladım, elim yüzüm ter içindeydi; az önce yaşadığım şey her neyse etkisi uzun sürecek diye düşündüm. ama bu bir hileydi, bu insanları kandıran hile ve bir suçtu.

    haeckel'ın hikayesi diye bağırdım çizginin gerisinden sahnedeki marquise doğru. kalabalık sesimden etkilenip transtan çıkmıştı. herkes şimdi bana bakıyordu,..

    marquis: — bu genç adam bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor olmalı, ama bu gösteri için yapması gereken tek şey; teşekkür etmek.
    — bayım her ne yaptıysanız gerçek olmadığını düşünüyorum.
    marquis: buna inanmakta özgürsün genç adam. tabi gözlerine inandırabildiysen (sert ve alaycı bir kahkaha)
    moor: efendim yalancı değil !
    marquis: sakin ol moor, bırakalım derdi neyse anlatsın, evet..

    tekrar çizginin içine girdim ama bu sefer küre küpün içine girmiş olmalı ki ortada bi'şey yoktu. küpün ağzı kapalıydı.. sahneye doğru yaklaştım marquis'e biraz daha yakın olmak enteresandı. farklı bir havası vardi binin. bu işleri yapmak için yaratılmış olmalı diye düşündüm.
    ···
  12. 48.
    0
    Devam edecek misin polis mi çağırayım?
    ···
  13. 47.
    0
    reyiz devam hadi ya ne zamandır bekliyoruz.
    ···
  14. 46.
    +1
    John William Waterhouse'ın bir tablosu diye düşündüm. adam gerçekten sihir yapabiliyor muydu ? hadi ama ! bu gerçek olamazdı. ama ezek kraliyette sihirbazların çok revaçta olduğundan bahsetmişti. Mangrov ormanlarıysa büyücü kaynıyordu. kral kaybolan eşyalarını buldurmak için büyücüler görevlendirmişti. hatta kraliyet sofrasının başında her zaman bir Megiddo'lu büyücü olduğunu ve Büyülü Dirgi yaptığını, böylece kral ne zaman istese sofrada her zaman yemek hazır olduğunu anlatmıştı. cebimdeki Malleus Maleficarum'dan bir kaç sayfayı saklamakta fayda var diye düşündüm. vay be ne havalı ama !

    —- Bennn.. Marquis! Poole'e tarihi bir ana tanıklık ediyor dostlarım.. bu gece olacakları izlerken hayatınızda böyle bir ana bir daha ne zaman tanık olabilirim ki diye düşünmekten zamanın bir kaplumbağa kadar yavaşlamasını isteyeceksinizZZzz..zZ.
    (o ara moor pis pis gülerek sahneye geldi. sahnenin ortasına varil büyüklüğünde ağzı kapalı bir küp bıraktı.)
    —- sihir.. doğaüstü, paranormal veya mistik .. ne dediğimizin pekte önemi yok. ama bu dünyayla öbür alem arasındaki en güzel bağlantı.. göremenizi engelleyen perdeleri kaldırma vakti..
    (küpün yanına gitti kapağını açtı ve içine bakarak bir şeyler söyledi.)

    işte o an önümdeki kalabalık "wooooooooow kesin ip var amkq ohhhhhhhhaaaaaa buuuuu ?! =?" şeklinde tepkiler vermeye başlamıştı. ama sahnede hiç bir şey yoktu. marquis ellerini birleştirmiş küp'e bakıyordu. küpün kapağı açıktı ve o kadar.
    sonra gizlice bir adım atıp dairenin içine girdim.

    hadi ama ! bu gerçek olamazdı.
    ···
  15. 45.
    +1
    platformun yanına geldiğimde bunun bir sihirbazlık gösterisi olduğunu fark ettim. pelerinli adam bir o yana bir bu yana doğru hamle yaparak elleri ve kollarıyla insanlara hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyordu. adam göbekli ve uzun boyluydu. suratı oldukça keskin hatlara sahip olmasa da yuvarlak bir çeneye sahipti. sakalları tam bir sihirbaz gibi kestirilmiş uzun sivri ve uçları kumraldı. hadi ama bunu nasıl gördüğüm kimin umurunda !

    — Değerli pool halkı ! evet ben. Marquis! yaşam ve ölümün sihirini bulan adam ! bu gece göreceklerinizi hayatınız boyunca unutamayacaksınız ! bunun size garantisini verebilirim. az sonra yardımcım Moor alanın etrafına beyaz kireçle bir daire çizecek. bu dairenin içinden gösteriyi izlemek 6 sterlindir. ve size yemin olsun ki bu dairenin içindekiler gösterinin tadına varacaklar.

    biraz sonra moor denilen 1.50 boylarındaki bir adam elindeki kireç torbasıyla hızlı bir şekilde büyük sayılmayacak ama küçükte olmayan bir daire çizmeye başladı. adam oldukça kısaydı ve saçları uzundu. ayakları vücuduna oranla oldukça inceydi. buda enteresan bir görüntü ortaya çıkarıyordu.

    hoooop köksal dayı napıyon amk ?
    — adım moor seni aptal, az sonra efendimiz marquis güzel bir gösteri yapacak. benim yapmam gereken buraya kireçle bir daire çizmek, çok basit. daire yuvarlaktır. ve ben şuan bir yuvarlak çiziyorum. efendimiz eğer başladığın yere gelirsen bir daire çizmişsin demektir dedi. daireler yuvarlaktır. gördüğün gibi. beni lafa tutma genç adam, efendimiz bekletilmeyi sevmez.
    ..
    köksal dayı hızlıca daireyi çizip karavanın arkasına gittiğinde dairenin bir adım gerisindeydim. olacakları merak ediyordum.
    ···
  16. 44.
    +1
    ne yapacağımı bilmeden tezgahlar arasında dolaşıyordum. ne kadar da acınacak haldeydim lan ben diye düşündüm. bir ara eve dönmeliyim bir gece kalır sabah çıkar giderim fikri geldi aklıma. sonra gibtir et fikri geldi. gibtir et. ne olacaksa olsun.

    — ingiltere'nin en iyi Paprikalarına bakıyorsunuz bayım.
    hmm eminim öyledir.
    — isterseniz 1 kg hemen tartarım, size indirim bile yaparım.
    sanmıyorum. bunları pişirebilecek bir evim bile yok.
    — evsiz birine göre oldukça şık giyimlisiniz.

    aslına bakarsan yeni bir evsizim. buna alışmaya çalışıyorum.
    — bol şanslar genç adam tanrı ve kralımız seni korusun..

    tezgahlar arasında gezerken pazar yerinin biraz ilerisinde açık bir alana kurulmuş bir platform dikkatimi çekti. yanında bir karavan, ve bir cadır vardı. platformun üstünde pelerin takmış bir adam onu izleyen insanlara hararetli bir şekildi bir şeyler anlatıyordu.
    oraya gidip olanları yakından görmek istedim.
    ···
  17. 43.
    +1
    Yurt kapısının önünde öylece ayakta bekliyordum. ayfon6s plus gold silver 128 gb telefonumu cebimden çıkartıp ekranına baktım. saat tam olarak 10:32'idi. sonra siri'yi hayatın neden bu kadar üstüme geldiğini sormak için açtım, fakat sonra vazgeçtim. eminim bunları buldum deyip google yönlendirme yapacaktı. keşke ezek'i arayabilseydim diye düşündüm. ama 8. henry imparatorluk sınırları içinde telefon kullanımını yasaklamıştı. bunun nedeni halil söyletmez tarafından telefonda işletilmesi olduğunu tüm halk bilse de; ülke refahına olumsuz etken olabilir düşüncesi diye bir kulp bulunmuştu.

    Karanlık bir sokakta olduğumu da tam bu an fark ettim. hadi ama ! her şey o kadar da kötüye gidemez diye düşündüm. Manon Flier'ın kalçalarını hayal etmem birazcık olsun sakinleşmeme yetmişti. moralim bozuk olsa da beynim bi şekilde Dopamin üretmeyi başarmıştı. zaten ne zaman düşüşe geçsem bu hep olurdu. use it brain.

    yürümek diye düşündüm. bir yere artık yürümeliyim. nereye olduğunun şuan için önemi yoktu.

    artık yurt binasını ve karanlık sokakları aşmış poole'nin en işlek caddelerinden olan Davies Daniel & Sons'daydım. gece pazarı vardı ve ben gece pazarlarını her zaman severdim. ezek'le gece pazarı olduğunda eve dönmeyi unuturduk. hiç paramızın olmamasıysa en haz verici şeydi. ..
    sırayla dizilmiş tezgahların arasında oraya buraya giden insanlar. büyük şemsiyeler altında baharat satan ihtiyarlar, kumaş satan kadınlar, imparatorluk kılıçları satan bir adam. türlü türlü yiyecek, içecek ve eşyalar satan küçük tezgahlarla gecenin karanlığını keskin bir kılıç gibi yaran yaklaşık 400 metrelik bir alana kurulmuştu pazar. tezgahlara bakarak ilerliyordum, fiyatları sorarken kendime gerçekten de umurunda mı ? demekten kendimi alamıyordum. gerçekten de umurumda değildi.
    ···
  18. 42.
    +1 -1
    secretprojectrevolution diye bağırdı keiran.

    — sen.. sen az önce ne yaptın.

    yerde mosmor yatan reuben'e bakıyordu.

    bana o saldırdı dedim.
    o ara içeri tel bıyık salih girdi, manzara karşısında şaşkınlığı ağızındaki pilavların etrafa saçılmasına neden oldu !
    / burada ne oldu yüce feto aşkına ?
    şu sarı eleman bana saldırdı ben de ona tatlı sert yaptım.
    / tatlı sert ?
    evet, bi dövüş sanatı. rakibini tatlı tatlı döversin.
    / hemen benimle gel.. keiran sen de arkadaşına göz kulak ol.. lanet olsun şu manzarayı bay Morgan görse ne derim ben !!
    ..
    / 1 dk içinde bu yurdu terk etmeni istiyorum.
    hadi ama! bana saldıran oydu, eminim bana verebilecek başka bir odan vardır.
    / bak evlat istersen babanı arar konuşurum. ama yurdumda böyle olayların olmasını hayatta kabul edemem.
    bay tel bıyık lütfen, gidecek bir yerim yok diyorum saat akşam 10.
    / kusura bakma.. kapıyı senin için açmıştım çıkarken kapatırsın.
    hay ben böyle işin evveliyatını gibim. tamam gidiyorum.
    ...
    gerçekten de iso9001 kapıyı açık bırakmıştı. acaba bu kapıyı da odamın kapısı gibi sert çarpsam babam gelir mi diye düşündüm. sonra usulca avluya çıkıp kapıyı dışarıdan kapattım.

    yalnızdım bir başımaydım gidebilecek kimsem yoktu..
    ···
  19. 41.
    +1
    Aslında reuben için üzülmüştüm o an. çünkü 10 yaşımdan beri ileri düzey Wing Chun dersleri alıyordum. adres verip hastahane masraflarını karşıladığım inci sözlük yazarları geldi aklıma o ara. tanrım ! bu çocuk için uzun bir yatak tedavisi gerekecekti.

    attığı her yumruk sinirinin ve öfkesinin şiddetinden verimsiz birer şaplaktan öteye geçemiyordu. ileri düzey bir Wing Chun ustasıysanız sabır baş silahınız olmalıydı. rakibim saçmalıyordu ve ben olanları izliyordum. aslında Wing Chun'un ana prensibi olabilecek en kısa sürede havalı olmayan hareketlerle rakibi etkisiz hale getirmek olsa da, biraz eğlenmek benim de hakkımdı. ve zaten çok kötü bir gün geçirmiştim.

    ve başladım..

    zincirleme yumruk en sevdiğim kombinasyondu buna ayaklara attığım ufak ama sinirsel etkiye sahip tekmeleri de ekledim. ilkten ufak bi şaşkınlık gelmeliydi, öyle de oldu. reuben gözlerini hayatında belki hiç açmadığı kadar açtı ve suratıma baktı. keiran ise sessizce tısladı ; Wingg. çun...

    teknikte dairesel hareketlerin olmayışı ve dar bir odada olmamız işin resmen kaymağıydı.
    Yol boşsa ilerle !
    eğer rakip size saldırma noktasında tereddütteyse hiç durmadan mesafeyi kapatın hurrraaaaaa...
    Yapışık Kal !
    reubeni o italyan asıllı domuz gibmiş ensesinden yakaladım, boynuna bir yılan gibi dolanıp ayaklarımla ayaklarına iki küçük çelme ve angara bebesi yerde.
    Gücün karşısında durma !
    sıkışmış boynu ve kitlenmiş vücuduyla yılmaz morgüle dönen reuben boşta kalan eliyle bana vurmaya çalışacaktı, kitap böyle derdi ve tam da öyle oldu. ama prensip burada işi lehine çevirmekti ve öyle yaptım. sonuç : kendini yumruklayan bir reuben !

    Takip et !
    etkisiz kalan reubeni biraz daha sıkıp birden bıraktım, şuan hayatında isteyeceği tek şey olan oksijeni ciğerlerine hoyratça çekiyor ve örsemiş bir boğa gibi soluk alıp veriyordu. bu durumda takipte kalıp onu öylece süzdüm.. ani bir hareketinde senaryo tekrar başlayacaktı..

    ani bir hareket olmadı.
    ···
  20. 40.
    0
    tel bıyık salih hikayeme inanınca bana bir oda ve bir de yatak gösterdi. odada 2 kişi daha vardı. birinin adı Kieran diğerininki ise Reuben'di. kieran odaya girdiğimde kalkıp selamlarken reuben olacak oralet yerinden bile kalkmamıştı. tel bıyık salih gidince üçümüz kaldık odada. keiran konuşmasını seven bir elemandı. saçları kısa olmasına rağmen sağa doğru taralıydı. yüzünde hiç leke ve sivilce yoktu. dudakları simetrik bir şekille yukarı doğru kavisliydi. göz kapakları gergin, gözleriyse yeni yağmış bir yağmur damlasından geçen güneş ışığı gibi berraktı. yakışıklı biriydi. ama konuşması daha tatlıydı; aksanı hiç buraların aksanına benzemiyordu.

    — Evden kovulmak ha ! çok havalı olmalı.
    aslına bakarsan ilk on dakika havalı ama sonra başının çaresine bakman gerekiyor.
    — baban çok sinirlenmiştir.
    çook..
    — düşündüm de ben babamla böyle bir kavga etsem; ki bu imkansız. herhalde beni kasabanın ortasında çırılçıplak bırakıp koltuk altlarımı rakunlara yalatırdı. ve herkesin bana gülmesi için etrafa bağırıp dururdu.
    öghh ! babanın dıbına koyim o nasıl bir düşünce.
    — eheeh, eğer doğu areon'da yaşasaydın ne demek istediğimi anlardın.
    eminim öyledir.
    / heyyy ! siz biraz daha sessiz olmak konusunda ne düşünüyorsunuz merak ediyorum doğrusu.
    bu kıl kuyruk ne diyor la
    / şuna da bak ! daha odama gireli on dakika bile olmadı ağzı laf da yapıyor.
    kes birader zaten kafam bozuk. sinirlenmiştim bütün günün olayları vücudumda hazmedilemez bir sinir biriktirmişti. odaya girdiğimde yüzüme bile bakmayan bu oralet canımı sıkmıştı
    / adını bile bilmediğim bir adama yumruk atmak her zaman hoşuma gitmiştir..
    reuben bini bır hışımla ayağa kalktı, aynı anda keiran'da yerinden fırlayıp elini göğüs hizasında kaldırıp ona durması gerektiği işareti yapıyordu. keiranın eline sert bir tokat attı reuben. çocuk bir nevi savruldu ve aramızda bir engel kalmayınca yüz yüze geldik. facetoface.

    sarı kısa saçları vardı. aşırı domuz tüketimden kırmızılaşmış bir burunla bana doğru sert ve öfke dolu bakıyordu. sonra birden üstüme atlayıp yabani elleriyle yüzümü yumruklamaya başladı, neye uğradığımın farkına varmadan ellerimle yüzümü korumaya çalışıyordum. rakibi tartmam gerekiyordu.
    ···