/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    0
    ingiliz dram filmi "Sevgili Frankie"'nin son sahnesi geldi aklıma.. sonraları başrol oyuncularından Jack McElhone Yatay gen transferi konusunda verdiği bir konferansta fenalaşıp hastahaneye kaldırılıyor ve ölüyordu.. ne kötüydü be. ansızın gelen sıcak ölüm. herkes uykusunda ölmeyi düşüne dursun bazı ölümler cidden çok kötüydü.
    neyse işte. ben bunları düşünürken zekam beni kıskandırıyordu; zihnin birçok yeteneğinin uyumlu çalışması sonucu ortaya çıkan bir yetenekler silsilesinden bahsediyorum. evet. ezek.. dedim sonra. yola çıkmalıydım, ama bu geceyi bir şekilde bir yerde geçirmeliydim..

    peki nere gidebilirdim ?

    ev.. hadi ama şaka yapıyor olmalıyım..
    dedem.. sanmıyorum vampir hikayeleri dinleyecek havamda değildim..
    mecbur bir feto yurdunda kalacaktım.. ünili "abiler" ilkte sen kimsin çekse de hikayemi dinledikleri zaman bir gece kalmam için bana müsaade ederler diye düşündüm. ufak bir yatak kimsenin rahatını kaçırmazdı.
    umut yoluna belki bir daha gelemem diye doya doya bakıyordum.. vedalar anılara idi belli ki.
    kasabanın girişindeki elver amcaların hemen yanındaydı yurt. ışıkları yanıyordu.

    — hey, sen de kimsin
    kolay gelsin aziz din kardeşim isa musa sen bizi kutsa tanrı falan ne varsa seni korusun. benim bir gece kalacak bir yere ihtiyacım var da.
    — yüce feto aşkına, burayı otel falan mı sandın ? burası bir yurt ve yurtta öğrenciler kalır.
    aslına bakarsanız ben de öğrenciyim..
    — hmm nerede okuyorsun ?
    8. henry imam hatip lisesi.
    — orası buraya 6 mil uzaklıkta. burada ne işin var.
    bakın bayım aslında ben de buralıyım çifçti Aland'ın oğluyum. babam FarmVille'de 67 level suradır. onu tanıyor olmanız gerekirdi.
    — aland'ı tanırım serseri bir oğlu olduğunu bilmiyordum.
    babamla kavga ettim ve kalacak bir gecelik bir yere ihtiyacım var. lütfen yardımcı olun.
    — bak evlat, Şüphesiz ALLAH adaleti yakın akrabaya bakmayı emreder hayyasizlıktam fenalıktan men eder o tutup düşünesiniz diye sizlere böylece öğüt verir buyurmuştur.
    yüce onos aşkına ! babam beni evden kovdu sakinleşene kadar bir yerde kalmam gerekiyor, ve karnım aç. eminim tanrınız bu durumlar hakkında bir şeyler ön görmüştür.
    — hmm.. bi dk bekle burada.
    güzel haberlerle gelin..
    ···
  2. 27.
    0
    tel bıyıklı adam girdiği kapıdan bu sefer sadece kafasını uzatarak içeri gel işaret yaptı.
    kapıdan içeri girdim, içerisi büyük bir koridorla başlayan yüksek tavanlı bir binaydı. sağa ve sola odalar serpiştirilmişti. buralarda büyük ihtimal öğrenciler kalıyordu. kapının girişindeki duvarda asılı Süleyman Karakaya portresi dikkatimi çekmişti. az önce konuştuğum adam yukarıdan seslendi.

    — hey yukarı gel.

    yukarı çıktığımda kapısı açık odada bir kaç gencin yatak etrafında oturup konuştuğunu gördüm.

    — hahaha, bu bölüm en güzeli bak şimdi iyi izle.
    * dostum bu inanılmaz bişe
    / siz azgınlar eğer buna bi son vermezseniz salih abiyi çağırmak zorunda kalacam
    — tanrı aşkına gerarrd, eğlenmek suç mu ?
    / 40 dk'dır türkçe konuşarak ingiliz kızları tavlayan hayrettin izlemek eğlenmek değildir.
    * sen ne anlarsın, adamın 1 m++ takipçisi var yutupta.
    / cehenneme gidin..
    ..
    tel bıyıklı abinin oturduğu odaya gelmiştim beni görünce tekrar içeri gel işareti yaptı.
    — gel otur bakalım anlat ne oldu ? adım salih bu arada, bu yurdun bakım onarım ve genel koordinasyon müdürüyüm.
    will, yani william. memnun oldum.
    — seni dinliyorum william..
    (olayı uzun uza yarım yanlış yarım doğru anlattım)
    ···
  3. 28.
    0
    tel bıyık salih hikayeme inanınca bana bir oda ve bir de yatak gösterdi. odada 2 kişi daha vardı. birinin adı Kieran diğerininki ise Reuben'di. kieran odaya girdiğimde kalkıp selamlarken reuben olacak oralet yerinden bile kalkmamıştı. tel bıyık salih gidince üçümüz kaldık odada. keiran konuşmasını seven bir elemandı. saçları kısa olmasına rağmen sağa doğru taralıydı. yüzünde hiç leke ve sivilce yoktu. dudakları simetrik bir şekille yukarı doğru kavisliydi. göz kapakları gergin, gözleriyse yeni yağmış bir yağmur damlasından geçen güneş ışığı gibi berraktı. yakışıklı biriydi. ama konuşması daha tatlıydı; aksanı hiç buraların aksanına benzemiyordu.

    — Evden kovulmak ha ! çok havalı olmalı.
    aslına bakarsan ilk on dakika havalı ama sonra başının çaresine bakman gerekiyor.
    — baban çok sinirlenmiştir.
    çook..
    — düşündüm de ben babamla böyle bir kavga etsem; ki bu imkansız. herhalde beni kasabanın ortasında çırılçıplak bırakıp koltuk altlarımı rakunlara yalatırdı. ve herkesin bana gülmesi için etrafa bağırıp dururdu.
    öghh ! babanın dıbına koyim o nasıl bir düşünce.
    — eheeh, eğer doğu areon'da yaşasaydın ne demek istediğimi anlardın.
    eminim öyledir.
    / heyyy ! siz biraz daha sessiz olmak konusunda ne düşünüyorsunuz merak ediyorum doğrusu.
    bu kıl kuyruk ne diyor la
    / şuna da bak ! daha odama gireli on dakika bile olmadı ağzı laf da yapıyor.
    kes birader zaten kafam bozuk. sinirlenmiştim bütün günün olayları vücudumda hazmedilemez bir sinir biriktirmişti. odaya girdiğimde yüzüme bile bakmayan bu oralet canımı sıkmıştı
    / adını bile bilmediğim bir adama yumruk atmak her zaman hoşuma gitmiştir..
    reuben bini bır hışımla ayağa kalktı, aynı anda keiran'da yerinden fırlayıp elini göğüs hizasında kaldırıp ona durması gerektiği işareti yapıyordu. keiranın eline sert bir tokat attı reuben. çocuk bir nevi savruldu ve aramızda bir engel kalmayınca yüz yüze geldik. facetoface.

    sarı kısa saçları vardı. aşırı domuz tüketimden kırmızılaşmış bir burunla bana doğru sert ve öfke dolu bakıyordu. sonra birden üstüme atlayıp yabani elleriyle yüzümü yumruklamaya başladı, neye uğradığımın farkına varmadan ellerimle yüzümü korumaya çalışıyordum. rakibi tartmam gerekiyordu.
    ···
  4. 29.
    +1 -1
    secretprojectrevolution diye bağırdı keiran.

    — sen.. sen az önce ne yaptın.

    yerde mosmor yatan reuben'e bakıyordu.

    bana o saldırdı dedim.
    o ara içeri tel bıyık salih girdi, manzara karşısında şaşkınlığı ağızındaki pilavların etrafa saçılmasına neden oldu !
    / burada ne oldu yüce feto aşkına ?
    şu sarı eleman bana saldırdı ben de ona tatlı sert yaptım.
    / tatlı sert ?
    evet, bi dövüş sanatı. rakibini tatlı tatlı döversin.
    / hemen benimle gel.. keiran sen de arkadaşına göz kulak ol.. lanet olsun şu manzarayı bay Morgan görse ne derim ben !!
    ..
    / 1 dk içinde bu yurdu terk etmeni istiyorum.
    hadi ama! bana saldıran oydu, eminim bana verebilecek başka bir odan vardır.
    / bak evlat istersen babanı arar konuşurum. ama yurdumda böyle olayların olmasını hayatta kabul edemem.
    bay tel bıyık lütfen, gidecek bir yerim yok diyorum saat akşam 10.
    / kusura bakma.. kapıyı senin için açmıştım çıkarken kapatırsın.
    hay ben böyle işin evveliyatını gibim. tamam gidiyorum.
    ...
    gerçekten de iso9001 kapıyı açık bırakmıştı. acaba bu kapıyı da odamın kapısı gibi sert çarpsam babam gelir mi diye düşündüm. sonra usulca avluya çıkıp kapıyı dışarıdan kapattım.

    yalnızdım bir başımaydım gidebilecek kimsem yoktu..
    ···
  5. 30.
    0
    Devam edecek misin polis mi çağırayım?
    ···
  6. 31.
    0
    Olan tam olarak şuydu.

    küpün üstünde futbol topu büyüklüğünde beyaz ışıklar saçan ve kendi etrafında kırmızı ince şeritlerin yıldırım gibi çaktığı tam olarak tarifi imkansıza yakın bir şey havada asılı duruyordu. enteresanlık görünen şeyin görüntüsü ile bitmiyordu, ona baktığım zaman çok farklı duygulara girmiştim. bunun tarifi zordu, ama etkilenmiştim niye etkilendiğimi düşünmeden sadece ona bakıyordum; bu bi rahatlık bi güven ve anlam veremediğim bir olaydı. sanki dünyanın sandığımız kadar basit bi yer olmadığını mucizeler ve olağan dışı biri sürü olayla tam bir karnaval yeri havasında başka diyarlara da ev sahipliği yaptığını hissettiriyordu küre. evet bu bir küreydi. sihirli bir küre. yaklaşık 45 saniye dairenin içindeki kalabalıkla birlikte küreyi seyrettim. sonra bir an boşluk yakaladım ve transtan kurtardım kendimi. hemen çizginin gerisine atladım, elim yüzüm ter içindeydi; az önce yaşadığım şey her neyse etkisi uzun sürecek diye düşündüm. ama bu bir hileydi, bu insanları kandıran hile ve bir suçtu.

    haeckel'ın hikayesi diye bağırdım çizginin gerisinden sahnedeki marquise doğru. kalabalık sesimden etkilenip transtan çıkmıştı. herkes şimdi bana bakıyordu,..

    marquis: — bu genç adam bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor olmalı, ama bu gösteri için yapması gereken tek şey; teşekkür etmek.
    — bayım her ne yaptıysanız gerçek olmadığını düşünüyorum.
    marquis: buna inanmakta özgürsün genç adam. tabi gözlerine inandırabildiysen (sert ve alaycı bir kahkaha)
    moor: efendim yalancı değil !
    marquis: sakin ol moor, bırakalım derdi neyse anlatsın, evet..

    tekrar çizginin içine girdim ama bu sefer küre küpün içine girmiş olmalı ki ortada bi'şey yoktu. küpün ağzı kapalıydı.. sahneye doğru yaklaştım marquis'e biraz daha yakın olmak enteresandı. farklı bir havası vardi binin. bu işleri yapmak için yaratılmış olmalı diye düşündüm.
    ···
  7. 32.
    0
    Oha sırf bu hikaye bitmiş mi diye bakmak için giriş yaptım hala bitmemiş...
    ···
  8. 33.
    0
    reserved

    boş vaktimde bakabilirim.
    ···
  9. 34.
    0
    # ben Margeret, şu seni yaklaşık olarak 120 kişinin önünde rezil eden adamın biyolojik kızıyım, ama şundan emin olabilirsin biyolojik bağlarımızla duygusal bağlarımız arasında ters orantı var. ve ben onun en ufak dna'sına kadar kızıyım. margaret isminden de nefret ederim, annemin ismidir. annemi severim, kesinlikle.. hiç görmesem bile eminim iyi bir kadındır. burada olmaktan nefret ettiğimi de ekliyeyim.
    konuşmasının ortalarına doğru bana yaklaşınca yüzü ve fiziği belirdi margeretin, emil aarestrup şiirlerindeki azgın hatunlar gibiydi, hiç buralara ait gibi durmuyordu, yani buralar derken dünyayı kastediyorum. uzun ve yuvarlak çene hatları o kadar orantılıydı ki bu mükemmel uyum açısından en yetkin boyutları yakalamış yüzünü bir daha unutamayacağımı fark ettim o an. kız güzeldi, burası kesin. ama başka bi'şey vardı. bu kızın güzel olmasının yanında sizin ne düşündüğünüzü biliyor havası vardı, veya şuan aranızdaki durumu en iyi şekilde bildiğini gösteren hareketleri, davranışlarındaki kesin kararlılığı, sert bakışları, bir anda yükselebilecek tavrı, kız tam olarak dikkat etmezseniz sizi alt edecek türdendi.. bu bir kelime bazense bir el hareketiyle olacak gibiydi. kız her şeyi biliyordu sanki. ve bir çizgisi vardı hayata karşı, bunu.. bunu iliklerinize kadar hissettiriyordu size. kız içinde olduğu durumdan memnun değildi, şikayetçi hiç değildi. burada mutlu olmadığı söylese de bunun için hiç bi çaba sarf etmeyeceğini de belli ediyordu. o zaman bu kız genel anlamda hayattan şikayetçiydi. mekanın ve zamanın bu kız için bir önemi yok gibiydi. kıza bakınca ilk 3 saniye kafamdan geçenlerdi bunlar.

    kız güzeldi.
    ···
  10. 35.
    0
    Kalabalık heyecan verici bu atmosferi bırakmak istemiyordu, beklemek canımı sıkmaya başlamıştı.. bir gösteriyi daha izlemek istedim ama sonra vazgeçtim. neden bilmiyorum. galiba rezil olmuştum, bir anlık çıkışlarımı çok güzel absorbe etmişti marquis ibinesi. bana hayatımda daha önce hiç yaşamadığım enteresan şeyler yaşatmıştı. isyankar olmanın hem avantajını yaşamış, hem de riskinin kaçınılmaz yıkımına uğramıştım. ama mutluydum, çünkü bu adam bir biletti. kesinlikle. kafalardım onu.

    sahnenin biraz gerisindeki ahşap uzun taburenin başında profilden gözüken marquis'e baka baka sonraki 40 dakikayı düşünüyordum.

    # artık inanıyor olmalısın şu adama

    uzun ve ahşap taburenin diğer tarafında ağırlık hissettim, ışığın vurmasıyla eli yüzü gözükmeyen biri bana doğru bakarak devam etti cümlesine

    ... . hmm hala şüphen var gibi ?

    • * .. ben.. ben.. bilmiyorum mutlaka bir açıklaması olmalı, mucizelere inanmak çok isterim aslında. ama kafamda bir şey; hey bunun paranormal bir tarafı yok diyor hep.
    # marquis'i ilklerde ben de çözmeye çalıştım, ama sonra bunun bi yararı olmadığını fark ettim. o adam normal değil ve tam bir kaçık.
    ... onu yakından tanıyor gibisin..
    # oldukça..
    ahşap uzun taburedeki kişi ayaklandı o an konuştuğum kişinin bir bayan olduğunu fark ettim, ama hala tam yüzü gözükmüyordu ve sesi orta tondaydı. kız çıksa bu nasıl kız sesi veya erkek çıksa bu nasıl erkek sesi denilmeyecek cinsten.

    ... - hey sen kimsin sahi ?
    ···
  11. 36.
    0
    Kardeşim.. diye tısladım.. aynanın içinde 1080p ezek vardı.. uzun zamandır görmediğim dostumu parlayan bir aynanın içinde masumane bir gülücükle bana doğru bakarken bulmuştum. o an dünya bir anlık olsa da durmuştu benim için. sonra marquis'in el çırpma sesiyle her şey kayboldu, ayna söndü ve karardı. kalabalık uvvvv sesiyle yükseldi marquis kahkaha attı moore alkış tuttu.. insan züt olurken bile mutlu olabiliyormuş diye düşündüm. nasıl diye tısladım marquise duydurmamak için çabalayarak, ama duydu.

    galiba bu genç adam bizi bi özür borçlu olmalı..
    • * bu, bu... bu nasıl oldu bayım ?
    bu benim işim genç adam, siz bunun nasıl olduğunu düşünün ve suratınızda büyük bir şaşkınlık belirsin.. bu tam olarak benim işim..

    sahneden inip biraz kenara çekildim, realistik bir düşünce yapım vardı 5 dk'ya kadar.. şuan bunu sorguluyordum. sonra girdiğim bu ufak şok akabinde bir takım düşünme sekansları yarattırdı bana..
    bu adam beni kraliyete zütürebilirdi.. bu adam benim biletimdi.. ne yapıp edip moore'la ikisini kafalayabilirdim, hem iki üç sihirbazlık gösterisi öğrenip ezek binine hava da atardım.. tabi ya. iki kişilerdi ve canları çok sıkılıyor olmalıydı onlara şakalar yapardım işlerine yardım ederdim para da istemezdim böylelikle onlarda beni kraliyete zütürürdü. zaten ikisi de kraliyetten geliyorlardı bu bir turneydi.. biraz daha beklemeliydim şuan canlı bir kalabalık vardı ve insanlar gösteri bekliyordu. biraz daha geç olunca insanlar dağılır onlarda şu kurdukları zıvırları toplamaya başlarlar ve moore kesinlikle şu sandığı kaldırımaz marquis de ona kızar ve ucube diye azarlarken ben atlarım ve yardım ederim.. marquis bu hareketimi beğenip: hey ! sen de kraliyeti bizle gelsene der ve bu iş olurdu.. tabi be, tam da böyle olurdu kesinlikle. beklemeliydim biraz daha.
    ···
  12. 37.
    0
    to be..
    ···
  13. 38.
    0
    Okumayın sonunda will kralın soytarısı oluyor
    ···
  14. 39.
    0
    Marquis: bay william buraya gelin.

    aynayı dik bir pozisyona getirdi, tam karşısındaydım kendimi görüyordum. tipimi gibim.
    marquis: gözlerinizi kapatın bay william..
    sessizlik o kadar çoktu ki, etraftaki seyyar satıcı seslerini net bir şekilde duyabiliyordum.. pazar yeri hala yapması gerekeni yapıyordu.. alım satım.
    gözlerimi kapattım.. marquis beni kolumdan tutup yarım adımlık mesafeyle biraz öne aldı sağ elimi aynanın üstüne koydu.. ayna buz gibiydi, ölü gibiydi. . sonra sesi uzaktan gelir gibi konuşmaya başladı..

    Marquis: düşünün bay william sadece düşünün..
    — neyi ?
    marquis: bu size kalmış.. siz öyle istediniz.. ne isterseniz onu..
    bi an beynim durdu. aklıma joı videosundaki steminia diyen abla geldi ama bunun bir an önce gitmesi lazımdı zira rezil rüsva olurdum o an..

    sonra düşündüm, tam da düşünmem gerekeni..

    Ezekiel García... kadim dostum.. biricik arkadaşım..
    ..
    — düşündüm bay marquis..
    ayna ısınmaya başladı.. o an çok enteresan bir şeyi fark ettim.. aynada Mutlak sıcaklık vardı.. aslında aynada bir sıcaklık yoktu.. ayna dokunan kişinin vücut ısısını da yansıtıyordu.. bu inanılmaz bi'şeydi..

    marquis derin bir nefes aldı..
    marquis: Gözlerinizi açın bay william..

    yıllardır uyuyormuş gibi zor ve ağır açtım gözlerimi.. karşımdaki ayna gitmiş yerine ışıklar saçan bir pencere gelmişti.. kamaşan gözlerimi ellerimle avuçturup retinamın buna ne kadar dayanabileceğini düşündüm.. 2 saniye sonra ışığa alışmıştım.. bu kadar olay bu kadar kısa bir sürede yıllar sürermiş gibi oluyordu.. sanki hepimiz bir piyesin ortasında 3. bir kişiye gösteri yapıyormuş gibiydik.. sonra onu gördüm.. aynanın tam içinde öylece duruyordu..

    Ezekiel García..
    ···
  15. 40.
    0
    Elimle küreyi göstererek; tam bir hile dedim. bu yaptığın tam bir ilizyondu. eğer bunun bir göz yanılması olduğu kabul ederseniz sizden özür dileyip burayı terk ederim bayım !

    marquis: bu bir hile veya bir göz yanılması değildi evlat.
    — bunun mantıklı bir açıklaması olmalı.
    marquis: açıklaması sihirli bir kürenin olması.
    — bu bir açıklama değil.
    marquis: ne duymak istiyorsun ? sana nasıl inandırabilirim ? aykırı gözükme hırsın bazı şeylerle (o ara elleriyle yüzünü kapatıp) aranda perde kuruyor olmalı.. yazık oysa bunlar güzel hisler.
    — bir gösteri daha yap ! ama konuyu şuan bulalım ve spontane olsun ?
    marquis: hmm...
    önümüzdeki kalabalık bu atışmadan memnun keyifli keyifli bizi izliyordu. teklifimin üzerine yap yap yap yap sesleri yükselmeye başladı kalabalıktan.
    marquis önce kalabalığa sonra yüzüme baktı,..
    marquis: moor içerden haberci gözgüyü getir çabuk ol !
    moor: efendim ?
    marquis: moor ?
    moor: tamam efendim..
    yaklaşık olarak 1 dakika sonra moor üstünde entersan motifli kumaş duran bir ayna getirdi. aynı moor'la aynı boydaydı.
    ···
  16. 41.
    0
    Umut yoluna gelmiştim, zengin kalkışına müsait bir oturuş yaptım, ufuk çizgisi inanılmaz uzak gözüküyordu.
    zarfı açtım..

    Değerli Guardaşım will.

    Öncelikle Katherin'e benim yerime çok teşekkür et. o iyi bir kadın ve memeleri doğal.
    Eminim bana şuan çok kızgınsın. haber vermeden kasabayı terk edişim seni çok üzmüş olmalı. ama beni anlayacağını düşünüyorum. beni merak etme. batı ingiltere imparatorluğu iyi bir alim kazandı. veya kazanacak bilmiyorum; bunu zaman gösterecek. duam belli duyan belli. *

    şayet bir gün tekrar biz olacaksak bu yalnız senin elinde..

    kendine iyi bak en değerli dostum.

    Ezekiel García, 1563,
    ···
  17. 42.
    0
    Abertha'nın şaraphanesi'inden dışarı çıktığımda poole'de hava gayet güzeldi. ocak ayında olmamıza rağmen koalisyon hükemetinin iç yasa önerisinin kabulü 4 mevsimin de değişmesine neden olmuştu. #tşkrlrkamergenc
    elimdeki mektubu okumak için en uygun yerin tabi ki umut yolu olduğunu düşünmüştüm.
    umut yoluna varana kadar belki yaklaşık yüz kere zarfın üstündeki yazıyı okuyordum..

    "Kadim dostum Will'e"
    ···
  18. 43.
    0
    Poole'e Veda

    babamdan istediğim hava topunu alıp 90'a yerleştirince tabiri caizse evden kovulmuştum. bu, tam da istediğimdi zaten. çünkü; evi direk terk etme fikri geri dönüş için hiç açık kapı bırakmazdı. ileriyi düşünmek lazımdı. kolektif futbol bunu gerektirirdi.

    odamın kapısını 14 yaşında anne babasına trip atan ergenler gibi çarpıp durumu özetleyen bir ses çıkarttım. bu periyodik basınç babamın dikkatinden kaçmamış olacak ki hemen kapıda bitti.

    — bay will evi terk ediyormuş ! hıh, sence bu umurumda mı ?
    evi terk etmiyorum, beni sen kovdun. az önce.
    — evet evet.. otoriter babalar böyle yapar.
    otoriter babalar oğlunu alıp fb-gs maçına gider. ve en sevdiği arkadaşı kasabayı terk ediyorsa bunu ona bi şekilde haber verir.
    — adam gitmiş. gitmiş. sence bunun ne önemi var ?
    ...

    bavuluma fazla eşya almadım. izzet altın meşe albümünden bir kaç cd, infrasonik düzeyde bethoven parçaları çalabilen bir kaset çalar, biraz para ve bir kalem.
    ···
  19. 44.
    0
    okumayın başımı aldılar
    ···
  20. 45.
    0
    kendim yaşıyomuş gibi okudum haadıbına ...
    ···