-
1.
+6Bebekliğimle alakalı hatırladığım tek şey bir yaz günü kapıya gelen ejderhadır. belki skyrim oynayan kuzenim de olabilir ama bebekliğimde hatırladığım bu. kuzenlerim hep bin ve ikiyüzlüydü bu arada.
6. yaş günümde bütün aile (dayılar kuzenler halalar amcalar dedeler nineler) babamın verdiği enfes bir ziyafette bir araya geldik. enfes dediğime bakmayın nereden bulduysa lösemi hastası bir hindi bulmuş bir ayağı yok annem onu kaşla göz arası pişirdi mişlen lastik gibi çiğnedik bütün gece.
Dedem: heyyyy gidi günler hey ben 6 yaşındayken vampir avlardım be tek elimle hemde
ninem: bilirsiniz hep abartır bu huurçocu
babam: babaaaaaaaaaa
dedem: ne var amk
ben: dedem diyorsa doğrudur karışmayın siz ee dede sonra
dedem -sonra dedim buna oku lan ettehiyatuyu
ben -ee dede eee (heyecandan ölecem)
dedem - e bilmiyor tabi. vampir nereden bilsin ettehiyatüyü. aldım bunu karşıma kore gazisi babamın rahlesine koydum cüzü sabaha kadar oku babam oku ezberletene kadar okuttum pekekente sonra yolladım.
ben: dedem be ! dedem işte ! helal olsun sana! vampir avcısı dedem !
dedemin vampir hikayelerini çok severdim. dedem de bana anlatmaya bayılırdı zaten. zaten bi ben dinlerdim diğer kuzenlerim dedemin palavra attığı hayatında bırak vampiri, bir korg'u(pool'da gece 12'den sonra meydana çıktığına inanılan köpek benzeri havyan) bile alt edemediğini söylerlerdi. dedeme bunları söyleyince onlar benim taşşaklarımı kemirsin derdi. çok gülerdim amk. -
2.
+2oyunmu anlatıyon hayal gücüylemi yazdın yoksa
-
3.
+2Günler haftaları aylar haftaları haftalar yılları sonra hepsi günleri giberken yaşım 9 olmuştu. kocaman olmasam da Poole'de 9 yaşına gelen her erkek çocuğu artık büyümüş sayılırdı. küçük will gitmiş yerine artık bay will gelmişti. babam bile bay will diyordu amk. baba sen bari yapma dıbına koyim deyince de; bilirsin willam, lanet olası töreler her zaman seni yener diyordu.
9 yaşında olup "bay" lakabını almanın dışında hayatımındaki en önemli gelişme ezekiel'ı tanımam olmuştu.
Ezekiel'ı tarif etmem gerekirse; enteresan bir şekilde güzel bir vücuda sahipti. ve aynalar filminde oynamamıştı. bunun annesinin latin amerika kökenli olmasıyla bir alakası olabilirdi. zira annesi tumblr kızları gibiydi. babasıysa hödük barbar bir Anglosaksondu. Jütiler gibi kokuyordu huur çocu. kasabada onu görünce yolumu değiştirirdim. o derece sevmezdim bini. ezekiel ile akran olmamın yanı sıra günün yaklaşık 10 saatini beraber geçirirdik. işin enteresan kısmı birbirimizden bıkmıyorduk. o şair ruhlu bir bilim adamıydı. yani kendisini öyle tanımlıyordu. gerçekten de öyleydi; bilimin sanatla iç içe olması gerekir diyordu. stiv jops'un kafasında bir adamdı ezekiel.
to be.. -
4.
+7 -5Güney Batı ingiltere'nin biraz daha batısına giderseniz Poole Limanı size kocaman bir merhaba der. ya da demez, ne bileyim dıbına koyim liman sevdalısı olmaya da bilirsiniz. ki pool bunu anlar. pool canlı bir limandır. onunla anlaşırsanız size dünyanın en güzel yeri bile olur. batan güneşe bi dk dur eleman bi izlesin der. yapar bunu pool. adamın dibidir işte aq.
ve Bu batık vadi o kadar küçük tatlı evlere toprak verir ki, sanki dünya koskocaman bir kavganın içindeyken burası bütün benliği ile olaydan uzak durup olanları izler. olanlar çokta gibinde değildir zaten. işte o evlerden birinde 28 Ocak 1547 tarihinde tabiri caizse ananım dıbınına uçan tekme atar gibi doğmuşum. o kadar çok ağlamışım ki, gözlerimi 5 hafta açamayacak anne babam bizim oğlan kör doğdu şimdi yarra yedik modunda gezecekti. 5. haftanın son günü annem beni emzirip yatırırken gözlerimi fal taşı gibi açınca korkudan önce bayılacak, isa'ya adadığı jessle (yöresel bir çalgı) seranomisinin karşılığı olarak bir mucize gerçekleştiğini sanacaktı. -ah anne kara cahildin hep öyle kaldın-. babamsa arkadaşlarıyla ortamlara akarken annemin faceden paylaştığı durumu (oğluşum gözlerini açtı; sevinçten ölmek üzere hissediyor) görünce mutluluktan havalara uçmuş; koşarak eve gelmiş ve o gece sabaha kadar sevinçten ağlamışlardı. gözlerim yeşildi. yeşil. yeşil. aponun yanına kadar gidemesem de, ben de ingiltere'de başlayan bir maceranın kapısına gelmiştim galiba. -
5.
+1"Düşüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir." der Shakespeare dayı.
tam da bu sözü düşünüyordum kasabaya varmadan evvel. benim düşüncelerimi değiştirmeye niyetim yoktu.
o zaman ?
işte o zaman bir karar verdim..
— oooo bay will, kasabamız eğitimli insanlar yetiştirdiği için yüce isa'ya şükran duyuyor.
irfan dayı ne diyon dıbınakoyim aleykümselam.
—- derslerinde umarım iyisin.
iyi iyi ne var ne yok, ejderha falan saldırdı mı köye ben yokken
—- yok yok her şey gayet normaldi.
hmm.. ezek nerelerde.
— şey.. bay will.
lan irfan dayı gibecem bay will'ini ezek'e bişe mi oldu..
— bunu kendin öğrenmelisin..
kasabanın ortasında kilisenin hemen yanındaki derme çatma evi gösteriyordu irfan abi. ezeklerin evini. -
6.
+1asafapavıl modunda koşmaya başladım, hızlı koşmak istiyordum ama koşamıyordum. sanki ayaklarım kalbimle guide girmiş dur gitme diyor, beynimse lan susun huur çocukları diyordu. en sonunda ezeklerin kapısındaydım. tahta kapı üzerindeki işlemeleri hak etmeyecek kadar eskiydi. antika metal kapı tokmağını üç kez hızlı hızlı vurdum. sanki bir haber almaya değil de bir haber vermeye gelmiş gibiydi çıkan ses.
bütün mitolojik tanrıların 24 ayda yaptığı andromedanın en büyük huur çocuğu açtı kapıyı. ezek'in babası, bay (!) Horace'e.
—- obsss, ziynet sali aşkına noluyor !
sa bay Horace ezeki görmeye gelmiştim..
— ezek mi kaldı evladım gitti ezek.
gitti mi ?
— he gitti go go go fire in the hole gitti işte
dalga geçmeyin bay Horace ananızın dıbına denizbank işletme kartımı sokarım(bu kısım içimden tabi) nereye gitti
— bilmiyorum 2 ay önce bir akşam kavga ettik yani gene kavga ettik, çekti gitti.
peki hiç aramadınız mı ?
—- yo niye arayayım.
çok doğru. bence babası aramalı.
—-terbiyesizlik yapma liseli.
neyse, bir not bir mektup falan yollamadı mı.
—- geçen msn'den titreşim yollamış engelledim bende
iyi günler bay Horace .. iyi günler.
—- hıgss ıhff -
7.
+1Yurt kapısının önünde öylece ayakta bekliyordum. ayfon6s plus gold silver 128 gb telefonumu cebimden çıkartıp ekranına baktım. saat tam olarak 10:32'idi. sonra siri'yi hayatın neden bu kadar üstüme geldiğini sormak için açtım, fakat sonra vazgeçtim. eminim bunları buldum deyip google yönlendirme yapacaktı. keşke ezek'i arayabilseydim diye düşündüm. ama 8. henry imparatorluk sınırları içinde telefon kullanımını yasaklamıştı. bunun nedeni halil söyletmez tarafından telefonda işletilmesi olduğunu tüm halk bilse de; ülke refahına olumsuz etken olabilir düşüncesi diye bir kulp bulunmuştu.
Karanlık bir sokakta olduğumu da tam bu an fark ettim. hadi ama ! her şey o kadar da kötüye gidemez diye düşündüm. Manon Flier'ın kalçalarını hayal etmem birazcık olsun sakinleşmeme yetmişti. moralim bozuk olsa da beynim bi şekilde Dopamin üretmeyi başarmıştı. zaten ne zaman düşüşe geçsem bu hep olurdu. use it brain.
yürümek diye düşündüm. bir yere artık yürümeliyim. nereye olduğunun şuan için önemi yoktu.
artık yurt binasını ve karanlık sokakları aşmış poole'nin en işlek caddelerinden olan Davies Daniel & Sons'daydım. gece pazarı vardı ve ben gece pazarlarını her zaman severdim. ezek'le gece pazarı olduğunda eve dönmeyi unuturduk. hiç paramızın olmamasıysa en haz verici şeydi. ..
sırayla dizilmiş tezgahların arasında oraya buraya giden insanlar. büyük şemsiyeler altında baharat satan ihtiyarlar, kumaş satan kadınlar, imparatorluk kılıçları satan bir adam. türlü türlü yiyecek, içecek ve eşyalar satan küçük tezgahlarla gecenin karanlığını keskin bir kılıç gibi yaran yaklaşık 400 metrelik bir alana kurulmuştu pazar. tezgahlara bakarak ilerliyordum, fiyatları sorarken kendime gerçekten de umurunda mı ? demekten kendimi alamıyordum. gerçekten de umurumda değildi. -
8.
+1gitmişti..
gazı kaçan kolanın ağızda bıraktığı pislik tat gibiydi hava, gereksiz bir döl fayansa düşmüştü sanki. ezek gitmişti. ezekiel gitmişti. oysa ben 10 dk önce otobüsten inerken; daha doğrusu düşerken, aklımda bir daha o okula dönmemeyi ezekeil'la birlikte bundan sonraki hayatımızda hep birlikte olup canımız ne isterse onu yapmayı düşünmüştüm.
şimdi save' etmediğim oyundan çıkmış gibiydim. ne tak yiyecektim ben.
pes etmemeliydim. ezek bana hep zorlukların ve kötü anların olmasının aslında güzel şeylerin var olma sebebi olduğunu söylerdi. gerçekten de böyledi. ezek yoksa bu onun tekrar birlikte olmamız için bir mesaj olduğu anlamıydı. ezek aslında bana giderek hadi gel mesajı vermişti. kesinlikle.
onu bulmalıydım. Dorsete'de hatta güney ingiltere'de bile olsa onu bulmalıydım. -
9.
+1Evin kapısına geldiğimde babam karşıladı, ezek'in gittiğini bana neden söylemediniz oldu ilk cümlem.
— bak will
neden baba ? neden ?
— çünkü derslerinin olumsuz etkileneceğini düşündük.
artık bunları düşünmenize gerek yok.
— bu da ne demek şimdi ?
artık okula gitmeyeceğim.
— ciddi olamazsın will..
çok ciddiyim artık okula gitmeyeceğim (şuan topu aldım orta sahada sergen gibi sürüyorum)
— tamam bak, ! biraz dinlen annen en sevdiğin turtayı yaptı hem kardeşin de seni çok özledi..
baba, okul bitti benim için bu konuda çok ciddiyim (ceza sahasına yaklaştım)
— will şuan sinirlisin, sakin kafayla bir daha düşün istersen
konunun ezek'le bir ilgisi yok baba. ezek gitmeseydi de size zaten bunu söyleyecektim (kaleciyle karşı karşıyayım)
— sen ciddi misin ? eğer okulu bırakırsan bu eve bir daha girmezsin.
eğer bu olması gerekiyorsa bırakın olsun (sağ çatala ayak içi falso)
— defollllllllllllllllllllllllllllllll (goooooooooool) -
10.
+1Okul hayatına alışmam yeni tasarıma alışmamdan uzun sürse de. "gibe gibe" kanunları ekseninde bakarsak; galiba alışmıştım. yeni arkadaşlar edinmiş hatta whatsApp'dan ekleşmeler başlamıştı. 8. henry'i her ne kadar line önerse de kapital sisteme boyun eğecek değildik. okulu sevmekle sevmemek arasında dokuduğum mekikte hocalar sevmemek bölümündeydi. hepsi su katılmamış ilim irfan yoksunu oralet çocuğuydu. benim gibi düşünen Billy Bob'la da bu yüzden kısa sürede panpa olduk.
Billy Bob ...
Tam olarak nasıl tarif edileceği kestirilemeyen bir tipe sahipti. babası doğu areon'da çiftçiydi. zengin değiller fakir hiç değillerdi. kulakları yüzüne sanki 404'le yapıştırılmış gibi duruyordu. yan profilden dünyanın en karizma kişisi gibi dururken yüz yüze konuşurken içinizden kahkahalar atıp ; bu nasıl tip huur çocuğu dememek için kendinizi zor tutardınız . ama iyi biriydi. en azından 1. sınıfların derslerine girip hoca taklidi yapan huurnun evladı Douglas kadar şerefsiz değildi. -
11.
+1ne yapacağımı bilmeden tezgahlar arasında dolaşıyordum. ne kadar da acınacak haldeydim lan ben diye düşündüm. bir ara eve dönmeliyim bir gece kalır sabah çıkar giderim fikri geldi aklıma. sonra gibtir et fikri geldi. gibtir et. ne olacaksa olsun.
— ingiltere'nin en iyi Paprikalarına bakıyorsunuz bayım.
hmm eminim öyledir.
— isterseniz 1 kg hemen tartarım, size indirim bile yaparım.
sanmıyorum. bunları pişirebilecek bir evim bile yok.
— evsiz birine göre oldukça şık giyimlisiniz.
aslına bakarsan yeni bir evsizim. buna alışmaya çalışıyorum.
— bol şanslar genç adam tanrı ve kralımız seni korusun..
tezgahlar arasında gezerken pazar yerinin biraz ilerisinde açık bir alana kurulmuş bir platform dikkatimi çekti. yanında bir karavan, ve bir cadır vardı. platformun üstünde pelerin takmış bir adam onu izleyen insanlara hararetli bir şekildi bir şeyler anlatıyordu.
oraya gidip olanları yakından görmek istedim. -
12.
+1platformun yanına geldiğimde bunun bir sihirbazlık gösterisi olduğunu fark ettim. pelerinli adam bir o yana bir bu yana doğru hamle yaparak elleri ve kollarıyla insanlara hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyordu. adam göbekli ve uzun boyluydu. suratı oldukça keskin hatlara sahip olmasa da yuvarlak bir çeneye sahipti. sakalları tam bir sihirbaz gibi kestirilmiş uzun sivri ve uçları kumraldı. hadi ama bunu nasıl gördüğüm kimin umurunda !
— Değerli pool halkı ! evet ben. Marquis! yaşam ve ölümün sihirini bulan adam ! bu gece göreceklerinizi hayatınız boyunca unutamayacaksınız ! bunun size garantisini verebilirim. az sonra yardımcım Moor alanın etrafına beyaz kireçle bir daire çizecek. bu dairenin içinden gösteriyi izlemek 6 sterlindir. ve size yemin olsun ki bu dairenin içindekiler gösterinin tadına varacaklar.
biraz sonra moor denilen 1.50 boylarındaki bir adam elindeki kireç torbasıyla hızlı bir şekilde büyük sayılmayacak ama küçükte olmayan bir daire çizmeye başladı. adam oldukça kısaydı ve saçları uzundu. ayakları vücuduna oranla oldukça inceydi. buda enteresan bir görüntü ortaya çıkarıyordu.
hoooop köksal dayı napıyon amk ?
— adım moor seni aptal, az sonra efendimiz marquis güzel bir gösteri yapacak. benim yapmam gereken buraya kireçle bir daire çizmek, çok basit. daire yuvarlaktır. ve ben şuan bir yuvarlak çiziyorum. efendimiz eğer başladığın yere gelirsen bir daire çizmişsin demektir dedi. daireler yuvarlaktır. gördüğün gibi. beni lafa tutma genç adam, efendimiz bekletilmeyi sevmez.
..
köksal dayı hızlıca daireyi çizip karavanın arkasına gittiğinde dairenin bir adım gerisindeydim. olacakları merak ediyordum. -
13.
+1ilk yarıyıl tatiline girmiştik sevinçten seher yıldızı baksırımı bile okulda unutup atlamıştım otobüse.. poole'ye yolculuk. ezek binini çok özlemiştim.
ezek'in oralet babası ezek'i okula yollamamış, tarla işlerinde çalıştırıp kahvede 3 adımda nasıl yancı olunur kurslarına göndermişti. ezek gibi bir adam tarlada çalışırken benim gibi bir adamın ilim irfan öğrenmesi başlı başına bir adaletsizlikti. bunu neden söylediğimi hepiniz bilirsiniz. ezek gibi adamlar üstün zekalıdır ve onlar işlenirse ortaya elmaslar çıkar.
20 dakikalık mesafeyle poole'ye varmıştım. kapının açılmasını beklemeden atlamaya çalışınca piston aşağı indi tarzı bir kargaşa oluşmuştu. şöför gibtir git artık şu arabadan bindiğinden beri kan kusturdun millete diyerek kıçıma ingilizlerin çok sevdiği shut me tekmesini atmış, iner inmez poole'nin toprağını buram buram içime çekmiştim. -
14.
+1Ezek her ne kadar haklıysa da monarşiyle yönetilen ülkelerde mutlaka paraya tapmayan bir kız olmalıydı. olmak zorundaydı. tanrı böyle isterdi.
16 yaşına gelince babam kolumdan tutup 8.henry imam hatip liseline kaydımı yaptırmıştı. ne kadar dil döksem de, ağlasam da onu vazgeçiremedim. okulun kapısından yüzüme bakışını o kadar net hatırlıyorum ki. (yıllar sonra aynı bakışı ben atacaktım). babamı severdim, default bir adamdı. ama bazen sıradan insanlar bile zincirlerini boşandırmalıydı. ama o, bunu yapamadı. #amkbaba.
okul bana göre değildi. zira hayatını poole limanı, ezek, ev ve gaspova ormanıyla sınırlandıran biri için tam bir hapishaneydi. tam olarak ne yapmış olmalıydım da buradaydım ? bir dilencinin paralarını mı çalmıştım ? ya da evli bir kadının karnına paul'un ölüm vuruşunu mu çekmiştim ? ne yapmıştım ? hiç.
yada.. ya da..
krala mı sövmüştüm ? -
15.
+1John William Waterhouse'ın bir tablosu diye düşündüm. adam gerçekten sihir yapabiliyor muydu ? hadi ama ! bu gerçek olamazdı. ama ezek kraliyette sihirbazların çok revaçta olduğundan bahsetmişti. Mangrov ormanlarıysa büyücü kaynıyordu. kral kaybolan eşyalarını buldurmak için büyücüler görevlendirmişti. hatta kraliyet sofrasının başında her zaman bir Megiddo'lu büyücü olduğunu ve Büyülü Dirgi yaptığını, böylece kral ne zaman istese sofrada her zaman yemek hazır olduğunu anlatmıştı. cebimdeki Malleus Maleficarum'dan bir kaç sayfayı saklamakta fayda var diye düşündüm. vay be ne havalı ama !
—- Bennn.. Marquis! Poole'e tarihi bir ana tanıklık ediyor dostlarım.. bu gece olacakları izlerken hayatınızda böyle bir ana bir daha ne zaman tanık olabilirim ki diye düşünmekten zamanın bir kaplumbağa kadar yavaşlamasını isteyeceksinizZZzz..zZ.
(o ara moor pis pis gülerek sahneye geldi. sahnenin ortasına varil büyüklüğünde ağzı kapalı bir küp bıraktı.)
—- sihir.. doğaüstü, paranormal veya mistik .. ne dediğimizin pekte önemi yok. ama bu dünyayla öbür alem arasındaki en güzel bağlantı.. göremenizi engelleyen perdeleri kaldırma vakti..
(küpün yanına gitti kapağını açtı ve içine bakarak bir şeyler söyledi.)
işte o an önümdeki kalabalık "wooooooooow kesin ip var amkq ohhhhhhhhaaaaaa buuuuu ?! =?" şeklinde tepkiler vermeye başlamıştı. ama sahnede hiç bir şey yoktu. marquis ellerini birleştirmiş küp'e bakıyordu. küpün kapağı açıktı ve o kadar.
sonra gizlice bir adım atıp dairenin içine girdim.
hadi ama ! bu gerçek olamazdı. -
16.
+1Poole limanın kuzeyine doğru limanı kızıl deniz gibi yaran (ki liman zaten sığ) küçük kaya parçalarından oluşmuş doğal bir yol vardır. oraya ben umut yolu derim. ezekle bazı günler oraya gider ve umutlarımızı yani hayallerimizi düşünürüz. hayal kurmak bedava olduğu için ezek bazen ortalığın dıbına kor. dev bir asteroid'e binip bütün güneş sistemini gezdiğini hayal eder. bense çok fazla bir şey hayal edemem zira mal gibi kalırım zaten bu binin hayalinin yanında. ama güzel bir sevgili isterim . şöyle anaç, doğurgan erkeğinin ayaklarını harıl hurul yıkayan kalk gibişek dedin mi ikiletmeyen bi sevgili.
lan ezek bırak şimdi şu dıbına koyduğum göktaşı hayalini de güzel bir sevgilisi olmalı lan insanın
— hacı o iş zor
niye lan ?
— çulsuz bir binsen hiç bir kız bakmaz sana. bak Andrew'e.. babası khoddar'dan çıkardığı altınların yarısını ona verdiğinden beri yanında yöresinde kız ekgib olmuyor. her gün gibişmekten gibinin derisinin soyulduğu söyleniyor.
bizim gibimizin derisinden cüzdan olur mu ezek ?
— ne bilim ben aq. -
17.
+1Kralı herkes sevmez. kralı herkes sevdiğini sanır ezek. tam olarak olan budur. sen mesela kralı seviyor musun ?
-eee ee e evet.
hmm. 96 dünya kupasının üstüne yemin edebilir misin ?
— ama willlll
tam da düşündüğüm gibi. kralı sevmiyorsunuz. ondan korkuyorsunuz.
—- will bence bunları konuşmayalım, belki gizli bir muhabir asker bizi dinliyor olabilir.
ezek katolik baban gene yemiş seni. etrafta muhabir asker falan yok.
— var babam dedi her 30 cm'den uzun otun arkasında her zaman muhabir asker olur.
baban tam bir huur çocu.
— willll ! kaçma gel buraya.. kaçma -
18.
+1Gene bir gün ezekiel'la birlikte deflasyonik bir tablo ile 8. henry'nin daha ne kadar karısını asacağının oyununu oynuyorduk. adam doymuyordu. önce gibiyor sonra bir neden bulup asıyordu. sonra yeni bir evlilik ve yeni bir am.
oyun basitti: ezek(ben ona hep öyle derim) elindeki kağıtları bana göstermeden karıştırıyordu, ben de onun bana az sonra vereceği kartı bulmaya çalışıyordum. eğer kartı bulursam oyun devam ediyordu. ama bulamazsam 8. henry'nin lanetii hööööğğğ gibi sesler çıkartıp beni sanki 23 yerimden bıçaklıyormuş gibi yapıyordu. oyun basitti, kafamız karışmıyordu. tam bir akp seçmeniydik oyunu oynarken. sonra ezek bana kraliyete hiç girmeyi düşündün mü diye sordu.
kraliyet.. kraliyet.. kral, kraliçe.. uzak şehire gitme hayali. efsaneler. tulin ve caner. canerin kafasında kırdığı bardak. aklım beynimin içinde bir pinpon topu gibi sekiyordu sanki. hayır dedim sertçe. oraya sadece huur çocukları gider. ben hem kralı sevmiyorum.
— kralı sevmiyor musunnnnnn (sessice)
evet. dün rüyamda gördüm ayrıca baytahminheyçtekiyle twitt bile attım. kralı sevmiyorum.
ezek bembeyaz olmuştu ağzında sadece iki kelime dökülü verdi.;
ama.. kralı herkes sever. -
19.
+1Aslında reuben için üzülmüştüm o an. çünkü 10 yaşımdan beri ileri düzey Wing Chun dersleri alıyordum. adres verip hastahane masraflarını karşıladığım inci sözlük yazarları geldi aklıma o ara. tanrım ! bu çocuk için uzun bir yatak tedavisi gerekecekti.
attığı her yumruk sinirinin ve öfkesinin şiddetinden verimsiz birer şaplaktan öteye geçemiyordu. ileri düzey bir Wing Chun ustasıysanız sabır baş silahınız olmalıydı. rakibim saçmalıyordu ve ben olanları izliyordum. aslında Wing Chun'un ana prensibi olabilecek en kısa sürede havalı olmayan hareketlerle rakibi etkisiz hale getirmek olsa da, biraz eğlenmek benim de hakkımdı. ve zaten çok kötü bir gün geçirmiştim.
ve başladım..
zincirleme yumruk en sevdiğim kombinasyondu buna ayaklara attığım ufak ama sinirsel etkiye sahip tekmeleri de ekledim. ilkten ufak bi şaşkınlık gelmeliydi, öyle de oldu. reuben gözlerini hayatında belki hiç açmadığı kadar açtı ve suratıma baktı. keiran ise sessizce tısladı ; Wingg. çun...
teknikte dairesel hareketlerin olmayışı ve dar bir odada olmamız işin resmen kaymağıydı.
Yol boşsa ilerle !
eğer rakip size saldırma noktasında tereddütteyse hiç durmadan mesafeyi kapatın hurrraaaaaa...
Yapışık Kal !
reubeni o italyan asıllı domuz gibmiş ensesinden yakaladım, boynuna bir yılan gibi dolanıp ayaklarımla ayaklarına iki küçük çelme ve angara bebesi yerde.
Gücün karşısında durma !
sıkışmış boynu ve kitlenmiş vücuduyla yılmaz morgüle dönen reuben boşta kalan eliyle bana vurmaya çalışacaktı, kitap böyle derdi ve tam da öyle oldu. ama prensip burada işi lehine çevirmekti ve öyle yaptım. sonuç : kendini yumruklayan bir reuben !
Takip et !
etkisiz kalan reubeni biraz daha sıkıp birden bıraktım, şuan hayatında isteyeceği tek şey olan oksijeni ciğerlerine hoyratça çekiyor ve örsemiş bir boğa gibi soluk alıp veriyordu. bu durumda takipte kalıp onu öylece süzdüm.. ani bir hareketinde senaryo tekrar başlayacaktı..
ani bir hareket olmadı. -
20.
0Jilliane Hoffman'ın Retribution'ı diye düşündüm. sonra bunun konuyla alakası olmadığını fark ettim. ezek ibinesi kısa bir mektupla kraliyete gittiğini anlatmıştı. ve resmen bana da gel diyordu.
Kraliyet. Oxford ingilizce Sözlükde bahsedilen imparatorun yaşadığı yer. 4 ana bölge. 8. henry. tanrıya bile hesap vermeyen adam. hadi ama ! bunu yapabilir miyim..
eminim orada yabancıları sevmiyorlardı. ama kraliyetle yüzleşmem gerekiyordu. ezek'i onların elinden almam lazımdı diye düşündüm. bunun bir şekilde bir yolu olmalıydı. çünkü ezek kraliyet düşkünü değildi. hep öyle olduğunu sanan bir ahmaktı. onunla konuşup onu ikna ederdim. bana her zaman inanırdı. gider kraliyete onu bulurdum, bak seni cs'de kapı pusan bin biz ikimiz bu dünyanın en iyi dostuyuz derdim. tutar kolundan getirirdim poole'e. sonra sonsuza kadar mutlu mesut yaşardık. ikimiz de ikiz kardeşler olan iki kız bulup evlenirdik. eşleri karıştırıp ben onun karısını giberdim bi akşam, hep beraber gülüp swinger çiftçilik oynardık.
tam da böyle olmalıydı.. evet. kesinlikle.