/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 26.
    0
    kendim yaşıyomuş gibi okudum haadıbına ...
    ···
  2. 27.
    0
    okumayın başımı aldılar
    ···
  3. 28.
    0
    Poole'e Veda

    babamdan istediğim hava topunu alıp 90'a yerleştirince tabiri caizse evden kovulmuştum. bu, tam da istediğimdi zaten. çünkü; evi direk terk etme fikri geri dönüş için hiç açık kapı bırakmazdı. ileriyi düşünmek lazımdı. kolektif futbol bunu gerektirirdi.

    odamın kapısını 14 yaşında anne babasına trip atan ergenler gibi çarpıp durumu özetleyen bir ses çıkarttım. bu periyodik basınç babamın dikkatinden kaçmamış olacak ki hemen kapıda bitti.

    — bay will evi terk ediyormuş ! hıh, sence bu umurumda mı ?
    evi terk etmiyorum, beni sen kovdun. az önce.
    — evet evet.. otoriter babalar böyle yapar.
    otoriter babalar oğlunu alıp fb-gs maçına gider. ve en sevdiği arkadaşı kasabayı terk ediyorsa bunu ona bi şekilde haber verir.
    — adam gitmiş. gitmiş. sence bunun ne önemi var ?
    ...

    bavuluma fazla eşya almadım. izzet altın meşe albümünden bir kaç cd, infrasonik düzeyde bethoven parçaları çalabilen bir kaset çalar, biraz para ve bir kalem.
    ···
  4. 29.
    0
    Kapıdaydım. arkamdaysa 17 yıldır bi şekilde bana eşlik eden duvarlar bütününe dönüktü sırtım. gerçekten tekrar dönebilecek miydim buraya ? kulaklığımı taktım, queen'in en sevdiğim parçası çalıyordu; Pain Is So Close to Pleasure !.

    peki şimdi bu ayaklar nereye gidecekti. 15. yüzyılda 17 yaşında bir gencin evi terk etmesi akıl karı bir iş değildi.
    ezek (tanrı onu korusun) Her karar verme süreci, nihai bir karar ile sonuçlanır derdi. peki süreç bittiyse artık harekete geçmek gerekmiyor muydu ? ..

    adımlarım evden uzaklaşırken sanki yıllar bir bir silinip çöpe atılan kağıtlar gibiydi. geçmişim pastel bir boyayla yapılmış bir tabloydu, ve ben onun üzerine 8.0 ph değerinde işiyordum. artık resim yoktu, beyaz.. boş .. yeni bir resim çizilmek için bekleyen bir tablo vardı.
    ···
  5. 30.
    0
    Kasabayı hemen terk etmek doğru olmazdı,

    Mutlaka ezek kasabayı terk etmeden evvel nereye gideceğine dair birkaç kişiye bir şeyler anlatmıştır diye düşündüm. ama ezek'in benden başka panpası yoktu. ama arada laflayıp illegal bahis aldığı adamlar olmalıydı. sonuçta babası onu kahvede yancılık kursuna yollamıştı. poole'de en meşhur Abertha'nın şaraphanesi vardı. oraya bir kaç kez gitmiştim ama ortamından mı muhabbetinden mi tanrı bilir hiç sevemedim.

    şaraphanenin önüne geldiğimde kapıda iki tane dallama oturuyordu.
    biri şişman diğeriyse normal tipi olan sıradan bir adamdı. şişman olanın sakalları o kadar şekilli kesilmişti ki bir ara onu dan bilzerian'ın kayıp babası sandım.

    Hey there! I am using WhatsApp
    — bu serseri de ne diyor böyle
    bayım adım william, buraya bir arkadaşımı sormaya gelmiştim.
    — demek bir arkadaşını sormaya geldin ?
    evet.
    — adı ne
    ezekiel.
    — tanımıyorum, hayatımda hiç o isimde birini duymadım. tanrı aşkına hangi insan oğluna bu ismi verir ki ?
    — hey seni tanıdım, sen Aland'ın oğlu olmalısın, okul nasıl gidiyor.
    iyi iyi neyse bir de içeri girip sorayım.
    — gir tabi poole'nin en iyi şaraphanesi burasıdır. bir gece burada sabaha kadar içmiştik dimi Albet, ne geceydi ama ! karımı diye sabaha kadar karyolayı gibmiştim.
    — ahahahhahahahaha
    ···
  6. 31.
    0
    Şaraphane dışarıdan ne kadar heybetli gözüküyorsa içeriden de bir o kadar ihtişamlıydı. duvarlarda antik dönemin sanatsal çalışmaları gösteren tablolar duruyordu. yerler kahverengi metalik fayanslarla döşenmişti. masalar birbirine zikzaklı dizildiğinden garsoniyerler tüm masalara erişebiliyordu. mekan sahibi zevkliymiş diye düşündüm. taburelerin hepsi doluydu, sırtı dönük unutmak için içen insanlardı bunlar. unutmuşa benziyorlardı. şaraphanenin küçük bir de sahnesi vardı, büyük ihtimal akşam sibel can sahne alacaktı. tanrım! sırtını dönüp popo dansına başladığında burada olmak isterdim.
    ...
    — hoş geldiniz, yaşınız bu tür bir mekana girmek için umarım uygundur.
    20'li yaşlarının ortasında bir kadın. saçları at kuyruğu olmasına rağmen dağınıktı. bir tutam saç yüzüne düşüyordu ve bu onu çok ateşli göstermişti. üstünde şaraphanenin kurumsal kıyafeti vardı. ama bu diri göğüslerini saklayacağı anldıbına gelmiyordu.
    a, şey.. evet. evet. kesinlikle uygun.
    — çok fazla içmek yok ama !
    aslında ben buraya içmeye gelmedim.
    — ahahhaha(çirkin bir kahkaha), bakın küçük bey, Aldora lokantası üç blok ötede sağda, şimdiden afiyet olsun.
    ben aslında buraya birini sormaya gelmiştim saba hanım.
    — hmm kimmiş o. ayrıca adım Cabe.
    ezekiel adında biri. bakın ben de buralıyım. kasabanın sonundaki küçük evde yaşıyorum. (yani eskiden!) ezekiel benim en yakın arkadaşımdır, ama geldiğimde yoktu. eroin kaçakcısı babası evi terk ettiğini söyledi. ben de buraya geldim ve onu arıyorum. olay bu. şimdi bana yardım edecek misiniz ? yoksa save dosyalarını bulup mu geçmeliyim bu bölümü ?
    ···
  7. 32.
    0
    kadın biraz duraksadı. isim sanki bir yerden tanıdık geliyormuş gibi baktı yüzüme. eliyle "1 dk işareti" yapıp şeraphanenin iç bar kısmına girdi. biriyle konuşuyordu.
    bense o ara etraftaki insanları inceliyordum.

    — bu oyunu seviyorum..
    * lanet olsun tam 12 eldir kaybediyorum, Dionisos aşkına artık şansım dönsün !
    — batık roma adamım tam olarak olan bu..

    kadın tekrar yanıma geldiğinde 3. masadaki adamın google glass gözlüğü dikkatimi çekmişti.

    — hmm küçük bey galiba size yardımcı olabilecek biri var.
    volkanın milli takıma alınmamasından yana duyduğum en iyi haber diyebilirim.
    — gel benimle..

    kalçasına bakmamak için tüm dikkatimi ne kadar duvardaki el işi motiflere vermeye çalışsam da; cabe'nin zütü taş gibiydi. giydiği kumaşımsı kıyafet titreşimlere izin veriyordu. bıngıl bıngıl ediyordu portakal basenleri. güzel bir kadının güzel bir vücudu olmalıydı diye düşündüm.
    ···
  8. 33.
    0
    iç bar şaraphanenin iç ihtişamından nasibini almamıştı. ve ben buranın sahibini artık iyice merak etmeye başlamıştım. kayserili mi acaba diye düşündüm. zira iç ve dış dizaynda ne kadar detaya inilmişse iç bar ve mahsen o kadar sade bırakılmıştı.

    — hey Katherin çocuk geldi.. yardımcı olursun. benim bakmam gereken karısıyla kavga etmiş ve sarhoş olmak isteyen pislikler var.
    hey cabe, şey e.. ..teşekkürler.
    — rica ederim bay..
    william, adım william.
    — bay william. bana isimini söylemen güzel oldu. zira senden bahsederken "susuz kalmış gibi kalçalarıma bakan çocuk" sıfatı hoşuma gitmeyecekti.
    ... (vurun beni aq)
    ...
    — ezek'i nereden tanıyorsun ?
    iç barın mahsene giden koridorunun sonunda bir şeylerle uğraşan Katherin elindeki basic lsd yüklü şırıngayı tutarak yanıma geldi.

    çok yakın bir arkadaşım. poole'yi terk ettiğini öğrendim onu bulmam lazım.
    — bulup napacaksın ?
    Devamlı soru mu soracaksınız hanımefendi. hadi ama ! buraya cevap almaya geldiğimi sanıyordum ! ayrıca elindeki tam olarak nedir ? içerideki binlere bunları mı içiriyorsunuz ?
    — bu elimdeki şey algılama yapısını tamamen değiştiren ve kullanan kişiyi başka bir dünyaya zütüren basic bir asitiktir.
    adana merkez hesabı yani ?
    — ne ?
    neyse. ezekiel'ın nerede olduğu söyleyecektin en son.
    — yo. onu bulup napacaksın ?
    bak.. bu uzun hikaye. inan sana sonra anlatırım. ama bana lütfen ezekiel'la alakalı bir şeyler söyle artık.
    ···
  9. 34.
    0
    rezerve
    ···
  10. 35.
    0
    Rez
    ···
  11. 36.
    0
    Köylü ananın soğan kokan zütünü gibeyim kardeş iyi geceler .
    ···
  12. 37.
    0
    Kadın elindeki şırıngayı mahsen kapısının yanındaki 3 gözlü çekmecenin orta çekmecesine koydu.

    — ezekiel buraya gelirdi, yani şaraphaneye.
    biliyorum babası olacak gavatüs yüzünden
    — evet. ilklerde o yüzdendi, ama sonra kendi gelmeye başladı.
    nasıl yani ? içki mi içiyordu ? ezek ? bizim ezek.
    — açıkcası son dönemdeki halini görseydin yaptığı en mantıklı hareketin bu olduğunu düşünürdün.
    illa ne oldu dememi bekliyorsun değil mi ? anlat işte dıbına koyim,
    —tamam.. bak, o babasıyla her kavga edişinde bara gelirdi. ona özel bir içki hazırlardım adına da ghostnight derdik. hatta sonraları bunu kısaltıp gg demeye başlamıştık. kapıdan içeri girer, hey kat ! bana bir gg derdi. ve babasıyla yaşadıklarını anlatırdı. senden de oldukça çok bahsederdi.
    ne derdi ne derdi benden bahsederken ne derdi. ? ??
    — sen bu dünyada güvenebileceği tek dostuymuşsun, ama sonra gitmişsin.
    hayır o öyle değil aq ekgib bilgi gelmiş size. neyse devam et. heyecanlanmıştım, aklıma vampir hikayeleri anlatan dedem gelmişti. şimdi beyaz kıl sarmış taşşaklarıyla arada bir kötü çürük bir osuruk atıp 1926 FA Cup maçlarının özetlerini tersten izliyordur kesin diye geçirdim içimden.
    — ezekiel devamlı imparatorluk topraklarına girme fikrinden bahsederdi.
    nasıl yani ? ecof mu oynuyoruz burada aq ?
    — ilim irfan öğrenmek ve kralın baş yağverlerinden olmaktan bahsedip dururdu. ben ilklerde gg'nin yoğun etkisinde leyla olduğunu düşünürdüm. ama sonraları ciddi olduğunu anladım.
    yani şimdi bizim ezek imparatorluğa mı gitti ? doğu ingiltereye ?
    — bilmiyorum belki kafasına Sauer 38H'le tek el ateş etmişte olabilir. ama dediğim gibi devamlı bir imparatorluk zıvanası anlatıp dururdu.
    ···
  13. 38.
    0
    Doğu ingiltere.. diye düşündüm.
    gerçekten gitmiş olabilir miydi ?
    efsanelerde bahsedilen muhteşem imparatorluk.
    8. henry ve doymak bilmeyen eşleri. her gün bir idam ! yaşasın kralımız !
    Doğu ingiltere ormanları ve suikastçiler..

    gerçekten ezek gitmişti. o an kafama dank ettimişti bu düşünce. ezek zaten hep kraliyete gitmek isterdi. oralet babasına artık dayanamayınca kafasına koymuş ve gitmişti..

    teşekkürler Katherin, galiba biraz düşünmem gerekecek..
    — hey, seni koca ahmak o soruyu sormayacak mısın ?
    hangi soruyu öss kaçkını kevaşe ?
    — hadi ama, lanet olası bütün amerikan filmleri böyle başlar. kahraman sevdiği arkadaşını bulmak için bir bara gider, bardaki güzel ve alımlı kadını bulur. kadınla konuşur ve sonra kadın ona mektubu verir.
    mektup mu dedin ?
    — tam bir gerizekalı olduğunu düşünmeye başlayacağım.
    bi dk bi dk bi dur aq ejekülasyon sonrası mallaşma yaşar gibi oldum şuan. kat, ezek bana bi mektup mu bıraktı ?
    — aslına bakarsan evet. mektubu gelip senin alacağını hiç düşünmemiştim, o yüzden evine bırakacaktım; ama buradasın.
    evet, buradayım..

    mahsenin biraz daha karanlık yerlerine gitti kat. bir kaç tıngırdama sesi ve açılan kapak sesi duyuldu sonra. sonra kapaklar tekrar kapandı. tıngırdama sesi tekrar duyuldu. Katherin tekrar geldi.

    — al bakalım..
    ···
  14. 39.
    0
    Katherin elinde küçük bir zarfla geldi.

    — tam olarak bu olmalı, al.
    aman tanrım. ezek'in bana bir mektup bırakmasını hiç düşünmemiştim.
    — hadi açsana ne yazıyor ben de merak ettim.
    aslında yalnız okusam daha iyi olur diye düşünmüştüm, ayrıca senin yapacak işlerin falan yok mu ? iyilik meleği görevin tamamlanmış olmalı. belki bunun için ezek'ten para bile almışsındır.
    — küçük beye baksen, işi bitince zütünü dönüp yatan kocam geldi aklıma nedense!
    kocan şanslı bir adammış, böyle güzel bir karım olsa günde beş vakit giberdim.
    — bu bi iltifat mıydı ? yoksa bi hakaret mi ?
    mektubu okumalıyım, Katherin. her şey için sana ve cabe'e sonsuz teşekkürler. bir gün çok zengin olursam sizi bu pislik yuvasında kurtarıp işlerinde iyi olan zengin iki tüccarla evlendireceğim. bütün gün müge anlı izleyip günlere gider, deli gibi poğaça kek yiyerek kısa sürede hacı yatmaz gibi olursunuz. kocalarınız da sizden sıkılıp 31 çekmeye başlar.
    — bunu isteyeceğimi sanmıyorum, neyse görüşürüz.
    ···
  15. 40.
    0
    Abertha'nın şaraphanesi'inden dışarı çıktığımda poole'de hava gayet güzeldi. ocak ayında olmamıza rağmen koalisyon hükemetinin iç yasa önerisinin kabulü 4 mevsimin de değişmesine neden olmuştu. #tşkrlrkamergenc
    elimdeki mektubu okumak için en uygun yerin tabi ki umut yolu olduğunu düşünmüştüm.
    umut yoluna varana kadar belki yaklaşık yüz kere zarfın üstündeki yazıyı okuyordum..

    "Kadim dostum Will'e"
    ···
  16. 41.
    0
    Umut yoluna gelmiştim, zengin kalkışına müsait bir oturuş yaptım, ufuk çizgisi inanılmaz uzak gözüküyordu.
    zarfı açtım..

    Değerli Guardaşım will.

    Öncelikle Katherin'e benim yerime çok teşekkür et. o iyi bir kadın ve memeleri doğal.
    Eminim bana şuan çok kızgınsın. haber vermeden kasabayı terk edişim seni çok üzmüş olmalı. ama beni anlayacağını düşünüyorum. beni merak etme. batı ingiltere imparatorluğu iyi bir alim kazandı. veya kazanacak bilmiyorum; bunu zaman gösterecek. duam belli duyan belli. *

    şayet bir gün tekrar biz olacaksak bu yalnız senin elinde..

    kendine iyi bak en değerli dostum.

    Ezekiel García, 1563,
    ···
  17. 42.
    0
    Jilliane Hoffman'ın Retribution'ı diye düşündüm. sonra bunun konuyla alakası olmadığını fark ettim. ezek ibinesi kısa bir mektupla kraliyete gittiğini anlatmıştı. ve resmen bana da gel diyordu.

    Kraliyet. Oxford ingilizce Sözlükde bahsedilen imparatorun yaşadığı yer. 4 ana bölge. 8. henry. tanrıya bile hesap vermeyen adam. hadi ama ! bunu yapabilir miyim..

    eminim orada yabancıları sevmiyorlardı. ama kraliyetle yüzleşmem gerekiyordu. ezek'i onların elinden almam lazımdı diye düşündüm. bunun bir şekilde bir yolu olmalıydı. çünkü ezek kraliyet düşkünü değildi. hep öyle olduğunu sanan bir ahmaktı. onunla konuşup onu ikna ederdim. bana her zaman inanırdı. gider kraliyete onu bulurdum, bak seni cs'de kapı pusan bin biz ikimiz bu dünyanın en iyi dostuyuz derdim. tutar kolundan getirirdim poole'e. sonra sonsuza kadar mutlu mesut yaşardık. ikimiz de ikiz kardeşler olan iki kız bulup evlenirdik. eşleri karıştırıp ben onun karısını giberdim bi akşam, hep beraber gülüp swinger çiftçilik oynardık.

    tam da böyle olmalıydı.. evet. kesinlikle.
    ···
  18. 43.
    0
    ingiliz dram filmi "Sevgili Frankie"'nin son sahnesi geldi aklıma.. sonraları başrol oyuncularından Jack McElhone Yatay gen transferi konusunda verdiği bir konferansta fenalaşıp hastahaneye kaldırılıyor ve ölüyordu.. ne kötüydü be. ansızın gelen sıcak ölüm. herkes uykusunda ölmeyi düşüne dursun bazı ölümler cidden çok kötüydü.
    neyse işte. ben bunları düşünürken zekam beni kıskandırıyordu; zihnin birçok yeteneğinin uyumlu çalışması sonucu ortaya çıkan bir yetenekler silsilesinden bahsediyorum. evet. ezek.. dedim sonra. yola çıkmalıydım, ama bu geceyi bir şekilde bir yerde geçirmeliydim..

    peki nere gidebilirdim ?

    ev.. hadi ama şaka yapıyor olmalıyım..
    dedem.. sanmıyorum vampir hikayeleri dinleyecek havamda değildim..
    mecbur bir feto yurdunda kalacaktım.. ünili "abiler" ilkte sen kimsin çekse de hikayemi dinledikleri zaman bir gece kalmam için bana müsaade ederler diye düşündüm. ufak bir yatak kimsenin rahatını kaçırmazdı.
    umut yoluna belki bir daha gelemem diye doya doya bakıyordum.. vedalar anılara idi belli ki.
    kasabanın girişindeki elver amcaların hemen yanındaydı yurt. ışıkları yanıyordu.

    — hey, sen de kimsin
    kolay gelsin aziz din kardeşim isa musa sen bizi kutsa tanrı falan ne varsa seni korusun. benim bir gece kalacak bir yere ihtiyacım var da.
    — yüce feto aşkına, burayı otel falan mı sandın ? burası bir yurt ve yurtta öğrenciler kalır.
    aslına bakarsanız ben de öğrenciyim..
    — hmm nerede okuyorsun ?
    8. henry imam hatip lisesi.
    — orası buraya 6 mil uzaklıkta. burada ne işin var.
    bakın bayım aslında ben de buralıyım çifçti Aland'ın oğluyum. babam FarmVille'de 67 level suradır. onu tanıyor olmanız gerekirdi.
    — aland'ı tanırım serseri bir oğlu olduğunu bilmiyordum.
    babamla kavga ettim ve kalacak bir gecelik bir yere ihtiyacım var. lütfen yardımcı olun.
    — bak evlat, Şüphesiz ALLAH adaleti yakın akrabaya bakmayı emreder hayyasizlıktam fenalıktan men eder o tutup düşünesiniz diye sizlere böylece öğüt verir buyurmuştur.
    yüce onos aşkına ! babam beni evden kovdu sakinleşene kadar bir yerde kalmam gerekiyor, ve karnım aç. eminim tanrınız bu durumlar hakkında bir şeyler ön görmüştür.
    — hmm.. bi dk bekle burada.
    güzel haberlerle gelin..
    ···
  19. 44.
    0
    tel bıyıklı adam girdiği kapıdan bu sefer sadece kafasını uzatarak içeri gel işaret yaptı.
    kapıdan içeri girdim, içerisi büyük bir koridorla başlayan yüksek tavanlı bir binaydı. sağa ve sola odalar serpiştirilmişti. buralarda büyük ihtimal öğrenciler kalıyordu. kapının girişindeki duvarda asılı Süleyman Karakaya portresi dikkatimi çekmişti. az önce konuştuğum adam yukarıdan seslendi.

    — hey yukarı gel.

    yukarı çıktığımda kapısı açık odada bir kaç gencin yatak etrafında oturup konuştuğunu gördüm.

    — hahaha, bu bölüm en güzeli bak şimdi iyi izle.
    * dostum bu inanılmaz bişe
    / siz azgınlar eğer buna bi son vermezseniz salih abiyi çağırmak zorunda kalacam
    — tanrı aşkına gerarrd, eğlenmek suç mu ?
    / 40 dk'dır türkçe konuşarak ingiliz kızları tavlayan hayrettin izlemek eğlenmek değildir.
    * sen ne anlarsın, adamın 1 m++ takipçisi var yutupta.
    / cehenneme gidin..
    ..
    tel bıyıklı abinin oturduğu odaya gelmiştim beni görünce tekrar içeri gel işareti yaptı.
    — gel otur bakalım anlat ne oldu ? adım salih bu arada, bu yurdun bakım onarım ve genel koordinasyon müdürüyüm.
    will, yani william. memnun oldum.
    — seni dinliyorum william..
    (olayı uzun uza yarım yanlış yarım doğru anlattım)
    ···
  20. 45.
    0
    tel bıyık salih hikayeme inanınca bana bir oda ve bir de yatak gösterdi. odada 2 kişi daha vardı. birinin adı Kieran diğerininki ise Reuben'di. kieran odaya girdiğimde kalkıp selamlarken reuben olacak oralet yerinden bile kalkmamıştı. tel bıyık salih gidince üçümüz kaldık odada. keiran konuşmasını seven bir elemandı. saçları kısa olmasına rağmen sağa doğru taralıydı. yüzünde hiç leke ve sivilce yoktu. dudakları simetrik bir şekille yukarı doğru kavisliydi. göz kapakları gergin, gözleriyse yeni yağmış bir yağmur damlasından geçen güneş ışığı gibi berraktı. yakışıklı biriydi. ama konuşması daha tatlıydı; aksanı hiç buraların aksanına benzemiyordu.

    — Evden kovulmak ha ! çok havalı olmalı.
    aslına bakarsan ilk on dakika havalı ama sonra başının çaresine bakman gerekiyor.
    — baban çok sinirlenmiştir.
    çook..
    — düşündüm de ben babamla böyle bir kavga etsem; ki bu imkansız. herhalde beni kasabanın ortasında çırılçıplak bırakıp koltuk altlarımı rakunlara yalatırdı. ve herkesin bana gülmesi için etrafa bağırıp dururdu.
    öghh ! babanın dıbına koyim o nasıl bir düşünce.
    — eheeh, eğer doğu areon'da yaşasaydın ne demek istediğimi anlardın.
    eminim öyledir.
    / heyyy ! siz biraz daha sessiz olmak konusunda ne düşünüyorsunuz merak ediyorum doğrusu.
    bu kıl kuyruk ne diyor la
    / şuna da bak ! daha odama gireli on dakika bile olmadı ağzı laf da yapıyor.
    kes birader zaten kafam bozuk. sinirlenmiştim bütün günün olayları vücudumda hazmedilemez bir sinir biriktirmişti. odaya girdiğimde yüzüme bile bakmayan bu oralet canımı sıkmıştı
    / adını bile bilmediğim bir adama yumruk atmak her zaman hoşuma gitmiştir..
    reuben bini bır hışımla ayağa kalktı, aynı anda keiran'da yerinden fırlayıp elini göğüs hizasında kaldırıp ona durması gerektiği işareti yapıyordu. keiranın eline sert bir tokat attı reuben. çocuk bir nevi savruldu ve aramızda bir engel kalmayınca yüz yüze geldik. facetoface.

    sarı kısa saçları vardı. aşırı domuz tüketimden kırmızılaşmış bir burunla bana doğru sert ve öfke dolu bakıyordu. sonra birden üstüme atlayıp yabani elleriyle yüzümü yumruklamaya başladı, neye uğradığımın farkına varmadan ellerimle yüzümü korumaya çalışıyordum. rakibi tartmam gerekiyordu.
    ···