/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    0
    yakıp elimde tuttuklarımı aynanın üzerine fırlatmadım, daha doğrusu fırlatamadım, onu yok etmek bir insanı yok etmekle aynı seviyede idi gerçekten katil olacaktım bunu yapsam, atakan kolu kırık halde karsımda duruyor, sadece izliyor, katil değildim, en çok koyan haksız yere bunları yaşamış olmamdı, tek suçlu olduğum nokta sahildeki kızla birkaç gece geçirmemdi, seni öldürmek istemiyorum dedim, rahat bırak bizi ey dumansız ateşin oğlu, fısıldadı, katil dedi yine, kolyenin sahibi, 7 ceddim, 7 ceddine dedi, anlamsızdı söylediklerim onun için o kadar zordu ki sadece kendi bildiğini söylüyordu, anlamıyordu, kabul etmiyordu, fiziksel hiçbirşey yoktu, o anı yaşıyordum, onlar hep ordaydı, mesele onları görmekti, *** kabilesinden *** oğlu ***, rahat bırak beni, sucsuz yere bu ademoğluna bulaşma, şerrini hak edene ver, sadece ??? katil diyordu fısıldıyordu, artık ne sabrım ne vicdanım kalmadı, gerçekten katil olacaktım, eğer ben katil olmasam sonum tımarhaneydi, sol elimdeki yakılmışları aynaya fırlatmak üzere elimi havaya kaldırdım o anda onu öldürecek şeyi haykırdım, ***, sol kolum hareket etmiyordu buz kesmiş gibiydi, bir duvarda sıkışmıştı sanki, bağırarak tekrar ediyordum ***, bana atakan'da eşlik ediyordu, rüzgar kolumu tutuyordu sanki, fiziki birşey yok ama kolum hareket etmiyor, bu okumalar sayesinde kolumu çok çok az da olsa kımıldattım, yakılmışların çoğu aynanın dışına dökülmüşse de, bir kısmı aynanın üzerindeydi, mumlar söndü aynada uzun bir yarık daha oluştu, kolumdaki kramp benzeri şey çıkmıştı, inanılmaz bir acı hissediyordum yine de, karanlıkta oturuyorduk, gücüm tükenmiş gibiydi, hic konusmadık, o anda birden ateşle irkildik, kitap alev aldı, nasıl oldugunu anlamadan atakan ceketini atıp söndürdü, yanmadan kurtardı kitabı, nasıl oldu bu, 5 tanesinden kurtulduk, hangisi yaktı kitabı, mumlar da sönük halde, ateş yok, kendi kendine nasıl alev alabilir bir kitap, biz boşa savaş veriyorduk, insanların kabul etmediği, her şekle giren onlarla, sadece sözlerle savaşmak zordu
    (quanttum ?, 27.07.2012 17:55 ~ 07.02.2013 21:49)

    baş edemiyordum, denenleri yaptım, gezmediğim gitmediğim adam kalmadı, son çare katil olmayı bile göze aldım hatta olduğumu düşünüyordum cünkü yazanları uygulayıp aynaya fırlatabilmistim birazını yaktıklarımın, yaktım, yaptım, denedim, peki hepsi yok olduysa onlardan kurtuldum derken bu sevgi koduğumun kitabı niye yandı, niye, kim yaktı, bunu yaşayan anlar, delirtmeden bırakmaları zordur, atakan'a sordum, niye yandı bu kitap, cevap verdi, onlar gider şerleri kalır dedi, ilelebet cedleri ve aileleri seni takip eder, senden hariç senin yedi ceddini de rahat bırakmazlar, bırakmayacaklar diyordu, asla normal biri olamayacakmıydım artık, bunu düsünmek çıldırmama, hatta bir insanın kafasına sıkmasına bile sebep olabilir o anda, bir rüya degildi, gercegin icindeydim ve beni asla bırakmayacaklardı, muskalar, okumalar işe yaramayacakmıydı, ben onları yok etmeye calıstıkca daha büyük nefretle onların ceddi beni takip mi edecekti, yaşamanın ne anlamı vardı peki, insan değil bir meczup oluyordum, belki artık gerçekle rüyayı ayırt edemeyecektim, cünkü bundan kurtulamayanın sonu elinde sonunda buydu, onları ailesi olarak görüp onlarla yaşamaya başlıyorlardı, yaşamadan bilemezdim, kitabı yakmayı teklif ettim atakan'a, kabul etmedi, işimize yarar dedi, hayır yakalım artık bitsin herşey dedim, kitabı yakınca herşeyin biteceğini mi düsünüyorsun dedi, bitmeyecek mi dedim, hayır dedi
    (quanttum ?, 27.07.2012 18:22 ~ 18:24)

    ortalığı temizledik topladık, sonra odamda oturup muhabbete başladık, bilader senin bu konulardaki ilmi bilgin kısıtlı değil mi dedim, tabii ki benden çok daha iyi olarak bu işleri bilen insanlar var kardeşim dedi, peki dedim niye hep senin dediğin oluyor, kısıtlı bilginle onlardan ve ced lerinden nasıl kurtulacağız, bu işlerden kim çok iyi derecede anlıyorsa ona gidelim kitabı gösterelim, kitap bahsi geçince gözlerini kaçırıyordu, besbelli kitabı kendine saklayıp kimsenin bilmemesini ona ulaşamamasını istiyordu, ya işi daha da büyütmeyelim kardeşim kendimiz hallederiz herşey bu kitapta zaten onların da yapacağı bunları okunaklı şekilde çevirmek biz de çeviririz diyordu, cümlesini bitirince direk aldım elinden kitabı, eğer en ufak hareket yapsa diğer kolunu da ben kıracaktım orda, hiçbirşey diyemedi, yarın sabah ilk iş hocaya gideceğiz dedim, hoca lafını duyunca yüzü ekşidi, ne hocası dedi, bir köyde yalnız yaşayan çok bilgili bir adam var hem de ne zamandır ziyaretine gitmemiştim benim yüzümden yani senin yüzünden çok iş aldı başına görelim onu, hem de kitabı inceletelim belki dermanımız ondadır dedim, hiç seslenmedi, eşşek gibi gelecekti, sessizce oturuyorduk, kitabı kapalı şekilde kucağıma aldım, ben yatağın üzerinde oturuyordum o yerde oturmuş parkelere bakıyordu, bir müddet böyle oturduk lakin bir yorgunluk çökmüştü üzerime gözlerim ağır ağır kapanırken anahtar sesiyle uykum açıldı, annem ve babam gelmişti, onların birazcıkta olsa normalleştiğini görmek en büyük mutluluktu benim için, odanın kapısını çaldılar, derhal kitabı yorganın altına sakladım, şimdi bir sürü soruya uğraşmak istemedim, ne yapıyorsun gece gece o günlükle diyeceklerdi, sonra kalkıp kapıyı açtım, yüzüme sahte bir gülümseme taktım, onlarda da sahte bir gülümseme vardı ama benimki kadar sahte değildi belki de bunun sebebi iyiye gidiyor olduğumu, normalleştiğimi düşünmeleriydi, nasılsın oğlum dedi annem, iyiyim anne muhabbet ediyorduk atakanla dedim, babam atakana ters ters bakıyordu ama hiç ses etmedi, hadi oğlum siz muhabbet edin istediğiniz birşey varsa yapayım dedi annem, sağol anne yatarız birazdan zaten dedim, tamam oğlum iyi geceler size dedi çıktı, onlar çıktıktan sonra da hiç konuşmadık atakanla, gözlerim yine yavaş yavaş kapanıyordu ama kapanmamalıydı zira yanımdaki adama hiç güven olmazdı, bu düşüncelerle zihnimi açık tutmaya çalışıyordum uyumamalıydım
    (quanttum ?, 29.07.2012 00:31)

    ancak geçirdiğim günlerin ağırlığı, uykuzluğu daha ağır bastı, bayağıdır rüya görmüyordum, uyandığımda çok güzel bir gündü, içerisi güneş ışığıyla doluydu, yalnız bir tuhaflık vardı, burası benim odam değildi, hoca'nın eviydi, kalktım yataktan, birden aklıma atakan'ın da benimle birlikte olduğu geldi, atakan'ı aradı gözlerim yoktu, dışarıya baktım, dağ manzarası vardı, hiç bir canlı görünmüyordu yakınlarda, yalnızca göğün açık mavisi ve ladin ağaçlarının koyu yeşilinin muhteşem ahengini görüyordum, arkamı döndüm kimse yoktu, odam ışıl ışıldı lakin odanın kapıdan çıkış yani antreye bakan kısmı zifiri karanlıktı, oraya baktım gözlerimi dikip, aralıksız bakıyordum, bakıyordum, arkamdaki pencereye vurdular hemen boynumu çevirdim, ancak kimse yoktu arkamda, kafamı tekrar antre kısmına çevirmemle, gelini gördüm yüzüyle yüzüm arasında 10 santim yoktu, nefesini hissediyordum, gözleri yere bakar vaziyetteydi, sonra kafasını kaldırıp gözlerime baktı, alev alevdi, ama kötülük gözükmüyordu, hissetmiyordum en azından, gözleriyle bana bakıyordu konuşmuyordu, insan suretinde sadece bakıyordu, birden hocanın sesini duydum, kurtar oğlum diyordu, senin uğruna gidenim için kurtar, ses hocanın odasından geliyordu, oraya gitmek için antreye çıkmalıydım, zifiri karanlığa ilerledim, hocayı bu sefer yalnız bırakmayacaktım, ilerledim o karanlığa
    (quanttum ?, 29.07.2012 01:00)
    Tümünü Göster
    ···
  2. 27.
    0
    gelin önüme geçti, izin vermiyordu, gidecektim, engel olamazdı bana, hocam yardım istiyordu çünkü, gelini dinlemeyip girdim antreye, kapkaranlıktı, hiçbirşey göremiyordum, geline bakmak için arkamı döndüm odanın kapısı yoktu, zifiri ve bomboş bir karanlıktı, ayakta duruyordum, gülüşmeler vardı sadece, arapça fısıldaşıp gülüyorlardı, etrafıma bakıyordum sadece, birden sol tarafıma dönmemle hocamı görmem bir oldu, karanlıkta bana bakıyordu, gözlerinden kanlar akıyordu ama gülüyordu nefret uyandıran bir sırıtıştı bu, arapça konuşuyordu, sesi çok çok zor çıkıyordu, kurtulacağını mı sandın dedi, kocaman gözlerle ona bakıyordum konuşamıyordum, arkamdan biri dokundu hemen döndüm, hocamdı yine, kurtulacağını mı sandın diyordu, boğuk boğuk ve arapçaydı yine, o anda aklıma ritüeller sırasında ezberlediğim şey geldi gözlerimi kapattım, bağıra bağıra okuyordum, birden boğazımdan çamurlar akmaya başladı, küllerle karışık bir çamurdu bu, gülüyordu, sadece o değil hepsi fısıldaşıp gülüyorlardı, boğuluyordum onlar için zevkliydi bu, tüm gücümü toplayıp hayatımda yapmadığım kadar yüksek sesle bağırdım, terler içinde uyandım, saat 2:30 du atakan oturmuş bana bakıyordu, kitap yanımdaydı kucagımdan düsmüs ama hala yanımdaydı, sadece bakıyordu, biraz kendime geldikten sonra, niye uyandırmadın lan beni dedim, bende şimdi senin bagırmanla uyandım dedi, yalan söylüyordu gözlerinden belliydi ben uyudugumdan beri beni izliyor olmalıydı, o gece sabaha kadar hiç uyumadım, sabah babamdan arabayı alıp hocanın köyüne doğru atakan'la beraber yola çıktık
    (quanttum ?, 29.07.2012 01:17 ~ 04:20)

    bindik arabaya gidiyoruz atakan'la, babamın aklı bende bunu biliyorum ama bunu kendim yapmalıydım, kitabı arka koltuğa attık, ben sürüyorum bu yanımda oturuyor, yaklaşık yarım saat hiç konuşmadık, yarım saat sonra atakan ötmeye başladı, emin misin kitabı hocaya gösterme kararında dedi, bi taraftan yola bakıyorum bi taraftan boynumu sağa çevirdim buna cevap veriyorum, bilader dedim, bu sefer benim dediğim olacak, eğer sen gelmek istemiyorsan durayım burda gibtirol git, otostop ceke ceke gidersin, hiç birşey demedi önüne baktı, bende yola baktım, tek muhabbetimiz bu olmuştu yol boyunca, hocanın köyüne geldik, hava kapalıydı, dağlık olduğu için genelde yağmur falan çok yağardı, hocanın evinin önüne durdum, indi atakan isteksiz tavırlarla, ben de indim, kitabı aldım arka koltuktan, hocanın kapısını çaldık ses veren olmadı, tekrar çaldım yine ses veren olmadı, içeri girelim odundadır dedim, kapının kolunu indirdim ama kilitliydi, niye kilitliydi bu kapı, oturalım biraz şurda atakan dedim bahçe tarafında oturduk, benim elimde kitap hocayı bekliyoruz
    (quanttum ?, 29.07.2012 01:37)

    oturduk bekliyoruz, yaklaşık 20 dakika kadar bekledik kimse gelmedi, içten içe akşam gördüğüm rüya geliyordu aklıma, ama hoca çok çok bilgili bir adamdı kendini korurdu, böyle rahatlatmaya çalışıyorum kendimi, atakan'la ise hiç konuşmuyoruz, kimbilir o neler düşünüyordu o an, birden küçük köy camii'nin olduğu taraftan hocayı gördüm içim o kadar ferahladı ki, bize doğru geldi beni görünce tebessüm etti, vardım elini öptüm, nasılsın oğlum dedi, çok şükür hocam daha iyiyim lakin size göstermek ve anlatmak istediğim şeyler var dedim, atakan benim arkamda duruyor, sen de hoşgeldin oğlum dedi hoca atakan'a ama ona bakarken o uzun kaşlarını çatmıştı, anladım ki hoca hoşlanmamıştı atakan'dan, sonra elime baktı ve kitabı gördü, bu nedir oğlum dedi, hocam bütün bunları başımıza musallat eden şey dedim, gelin oğlum içerde konuşalım dedi, hocam kapıyı kilitlemezdiniz niye böyle birşey yaptınız dedim, artık eskisi gibi güvenli değil oğlum evdeki halımı çaldılar dedi, kim hocam yapan dedim, bilmiyorum oğlum dedi, yani bir insanmı yoksa şerli bir yaratık mı dedim, kapıyı açtı içeri girerken anlatmaya devam ediyordu, oğlum dedi burası küçük bir köy, geceleri ışık olmaz ses olmaz, onların düğünü oluyor kafileleri köyün dağ yamaçlarından geçiyor, belki onlar çaldılar belki bir ademoğlu bilmiyorum günah almak istemiyorum dedi
    (quanttum ?, 29.07.2012 13:58 ~ 14:02)

    içeri girdik, hoca köşesine oturdu, biz de yanyana minderlere oturduk, uzat oğlum kitabı dedi verdim, kitabın üzerine bakmasıyla şaşkınlığını bir hayli arttı, nereden buldun bunu dedi, bu arkadaşın bir tanıdığı vermiş hocam dedim, bu yazma ve mühür nabati mührü oğlum dedi, hiçbirşey anlamadığımı belirtircesine suratına baktım, bunlar ifritlerle düğün yapan, çöllerde yaşayan insanlar dedi, bu çok uzaklardan gelmiş buraya, çok şerli bir kitap dedi, atakan'a bakıp sana bunu veren kefere neden verdi senden ne istedi dedi, atakan sadece yüzüne bakıyordu hocanın cevap veremedi, hiç kullandınız mı bu kitabı dedi hoca, kullandık hocam dedim, yüzünü yere düşürdü hayalkırıklığına uğramıştı bu cevabım karşısında, dikkatimi çeken şey kitabın sadece dışına baktı ama içini açmıyordu, hocam incelemeyecek misiniz dedim, inceleyeceğim oğlum önce karnımızı doyuralım dedi, hoca'da bir gariplik vardı anlamamıştım ama vardı, yemek falan yiyelim derken akşam oldu, oturduk tekrardan, kitap hocanın yanında duruyordu, güneş tam olarak battıktan sonra sanki bu anı bekliyormuş gibi hoca gözlerini atakan'a dikti, arapça konuşuyordu kimin hizmetindesin dedi, atakan'ın gözleri faltaşı gibi açıldı hocaya bakıyordu, hoca ayağa kalktı atakan'ın üzerine yürüdü amacının bizi akşam olana kadar oyalamak olduğunu anladım o an, gözlerine baktı atakan'ın *** dedi , kim o ifrit diyordu, hocanın bu anlamsız hareketlerinden hiçbirşey anlamıyordum ayağa kalktım hocam ne oluyor dedim duymuyordu beni sadece *** dedi nerde o diyordu, atakan korkarak hocaya bakıyordu kapıda mı dedi dedi hoca
    (quanttum ?, 29.07.2012 14:25 ~ 07.02.2013 22:19)

    atakan'a iyice yaklaştı yüzüne karşı bağırdı birden, kapıda mı dedi, atakan eğdi boynunu ağlıyordu, sanki çok üzgündü, hoca bağırmaya devam etti, atakan hala ağlıyordu susmadan, sonra hoca atakan'ı omuzlarından tutup sarstı, bağırıyordu hoca, 'eyne' dedi, nerede o, atakan artık yere dizlerinin üzerine çömelmiş hıckıra hıckıra aglıyordu, hoca bıraktı onu kapıya yöneldi, atakan hocanın koluna yapıştı 'ene' yani ben dedi, hoca gözlerine baktı atakan'ın, 'eyne beytüke' dedi, nerden geldin diyordu, ağlayan üzülen atakan, birden sırıtmaya başladı, gülüyordu hocaya bakıp boynunu tuhaf tuhaf sallıyordu, hoca git buradan şerli dedi, sesli şekilde gülüyordu artık atakan gitmiyordu sadece gülüyordu zevk alıyordu sanki bu durumdan, hoca bana baktı, tut kollarını şunun dedi, hemen tuttum kollarını, hoca ağzını açtı bir eliyle çenesini aşağı doğru çekiyor, diğer elinin baş parmağını alnına bastırıyordu, birşeyler okumaya başladı, gülmesi durdu atakan'ın, hoca 'eyne beytüke' dedi tekrardan, atakan gözlerine nefretle baktı hocanın, sonra bağırdı yüzüne karşı 'nabat' dedi, o anki görüntüyü hiç unutamam, hoca alnına daha sıkı bastırıyor, konuşmasını engellemek için çenesini iyice sıkı tutuyordu artık, birden atakan'ın alnında siyah sanki kül gibi ke-fe-re yazısı çıktı, gözlerim faltaşı gibi açıldı sadece izliyordum, hoca git dedi tekrardan bana, kapıyı aç dedi, koşup açtım kapıyı, atakan kapıdan hışımla çıktı, kendisi çıkmıştı bu sefer gecenin karanlığında, hoca kan ter içinde kalmıştı, tuttum kolundan oturun hocam dedim, oturdu köşesine, betim benzim atmıştı benim zaten hiçbirşey anlamadım kitabı veren adamla aynı yazı çıkmıştı çünkü, hocaya bakıyordum ayakta dikilip, otur oğlum anlatacağım dedi
    (quanttum ?, 30.07.2012 03:34)
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    0
    hocaya baktım kaşları çatık düşünceli düşünceli yere bakıyordu, oturdum mindere, kısa bir müddet yere bakarak sustu sonra anlatmaya başladı, başından beri tahmin ediyordum lakin olmamasını temenni ediyordum bunun oğlum dedi, hiçbirşey anlamadım aynı zamanda hiçbirşey de demedim sözünü tamamlamasını bekliyordum, anlaşma yapmış oğlum dedi, gözünü nasıl bir hırs, nasıl bir şer bürüdüyse, kendini onlara mühürlemiş dedi, sadece anlamsızca bakıyordum yüzüne, bu kitap dedi çok uzaklardan gelmiş, kitaba sahip olan kişi aynı zamanda onun verdiği bilgilerin yanında şerrine de ortak olur dedi, güce kavuştugunu zannedersin ama bu sahte bir güçtür bu kitabın yazarı da ademoğlu olarak doğan lakin onlara mühürlenmiş biridir dedi, kitap sana hayırlı birşey öğretmez oğlum dedi, eğer farkettiysen kitabı açmadım dedi bunu açmak dahi çok büyük belalara sürükleyebilir insanı dedi, bu çocuğa bu kitabı veren adam neden verdi bilmiyorum lakin arkadaşın mühürlemeyi bu kitaptan öğrenmiş olmalı dedi, bu kitaptan yaptığınız şey nasıl bir şeydi neler kullandınız oğlum dedi, kullandıklarımızı, kitaptan alıp söylediklerimizi tek tek aktardım, hocanın zaten düşünceli olan yüzü iyice karışık bir ifade aldı, sen hiç konuştun mu ateşten gelenle dedi, kısa bir müddet hocaya baktım sonra konuştum hocam dedim, gözlerini bana dikti baktı, hala bakıyordu
    (quanttum ?, 30.07.2012 21:04)

    uzunca bir müddet sessizce gözlerini dikerek bana baktıktan sonra, oğlum dedi yumuşak bir ses tonuyla yaklaş, ağır ve korkak hareketler ile hocanın yanına vardım, oğlum biraz önceki mühürlenmişe yaptığımız şeyi sana da yapacağız zira senin şu anki hal-i vaziyetini anlamanın tek yolu bu dedi, sessizce yüzüne baktım, bunu onaylamış olduğumu kabul ederek elininin birini alt çeneme bastırdı diğeriyle alnıma bastırmaya başladı, arapça birşeyler okuyordu, hocanın gözlerine bakıyordum sadece, bir müddet böyle devam etti, sonra direk ve dik bir şekilde gözlerime bakıp çekti ellerini, yüzüme baktı ve çok mesut oldum oğlum seni mühürleyememişler dedi, yine sadece hocanın yüzüne bakıyordum anlamsızca, ancak içimde umutların filizlenmesine sebep olmuştu hocamın bu cümlesi, zira son zamanlarda yaşadıklarımdan sonra ilk defa ben galip gelmiştim, tohumlarını bana bulaştıramamışlardı, kısa bir müddet sessizce durduktan sonra, hocam atakan nereye gitti, durumu nedir, düzelecek mi dedim, bu meseleden bahsedeceğim zaten sana oğlum dedi ancak bu sorularımdan sadece birine yanıt verip hiçbir yere gidemez oğlum, bu kitaptan ayrılamaz dedi, daha sonra kapıya yöneldi, kapıyı açtı beni çağırdı, vardım yanına hocamın, atakan'ı işaret etti eliyle, karanlıkta zor seçilse de atakan dışarıda duvar dibinde boynunu eğmiş yere bakıp sallanır vaziyette duruyor, içler acısı bir hali vardı, yaptıklarını çekiyordu, bir yandan düşününce de acıyordum haline
    (quanttum ?, 01.08.2012 04:51)

    dışarı çıktık beraber, küçük bir köy olduğu için hiç ışık yok, olan lamba direklerinin lambaları da ya kırılmış ya elektrik gitmiyor, hoca tuttu daha sağlam olan kolundan atakan'ı, gel oğlum dedi, içeri getirdik, nasıl hissediyorsun dedi, bembeyaz bir yüzle sadece susuyordu, benim odama git oğlum dedi bana, halının en uç köşesinde alt kısımda bir muska olacaktı al gel dedi, alıp geldim, atakan'la çok yumuşak konuşuyordu, getirdim muskayı hocaya verdim, atakan'a döndü hoca, gel oğlum tak şunu dedi, kafasını sallıyor takmam diyordu, hoca sevecen bir sesle takmasını istedikçe takmam diyordu, hoca bana işaret etti gözüyle tut dercesine, hemen tuttum kollarını, hoca yaklaştıkça elinde muskayla bağırmaya başladı ama öyle bağırıyordu ki sanki vücuduna bıçaklar saplıyorduk, hoca muskayı takınca sesi kesildi, gücü tükenmiş gibiydi, tuttuk hocayla oturttuk mindere
    (quanttum ?, 01.08.2012 04:59)

    hoca su getir oğlum dedi, gidip su getirdim içirdi atakan'a daha sonra başını okşayıp ah be oğlum bu kadar şerre bulaşmanın sebebi neydi be gencecik fidan gibi çocuksun diyor onu telkin ediyordu, atakan daha iyiydi şimdi en azından daha az korkuyordu gibiydi, hoca ona nasihat veriyordu bu sırada, eğer çıkarmanı isteyenler olursa çıkarma bu muskayı oğlum dedi, eğer ailen suretinde biri gelip çıkarmak isterse derhal sana öğreteceklerimi oku onların lafına uyma diyordu, atakan dikkat kesilmiş hocayı dinliyordu, hocam dedim bu kitabı şu anda derhal çıkıp şu gecenin karanlığında yaksak ne olur, arkadaşın da yanar oğlum dedi, maddi olarak değil ancak diğer türlü yanar dedi, ne yapacağız peki dedim, anlaşma yapacağız oğlum dedi, onlarla görüşüp ceddine gelmemeleri için anlaşma yapacağız, hocam dedim ne anlaşması nasıl oluyor bu, oğlum dedi, benim senden ırak olsun ama sen yaşlarda böyle bir derdi başına sarmış oğlum vardı yıllar evvel önce, diyip oğluyla gelinini anlatmaya başladı
    (quanttum ?, 01.08.2012 05:07)

    hocam anlatmaya başladı, oğlum dedi bundan 37 sene evvel daha dün gibi hatırlıyorum, benim gözümün nuru 1 evladım vardı, annesini doğumda kaybettik, hem analık hem babalık yapıp gözümden sakındım, o bana can yoldaşlığı yapardı çok üstün bir ahlaka sahip karakterli bir çocuktu, 21 yaşındaydı o sene, beraber oduna gidiyorduk sık sık, benden daha iyi bir oduncuydu o yaşına rağmen, yine bir gün odun ihtiyacı gerekti lakin ben hasta yatıyorum, oğlum bugün sen git dedim, sağolsun beni hiç kırmazdı, derhal baltasını sırtına yükleyip oduna gitti, ancak normal gelmesi gereken saatten bir hayli gecikince başına bir musibet gelmesinden korktum, akşamın ilk ışıklarıyla beraber hasta halimle köyden birkaç ahbabımın kapısını çalıp ormana aramaya gittik, gaz lambaları vardı o zamanlar elektrik ne arasın aldık elimize evladımı arıyoruz, nitekim buldukta
    (quanttum ?, 01.08.2012 05:21 ~ 05:23)

    ormanda hepimiz farklı yönlere dağıldık ki oğlumu daha rahat bulalım diyordu hoca, gaz lambasının verdiği azıcık ışıkta ileride bir ağacın karşısında ayakta dikilip hareketsizce ağaca bakan bir insan silueti farkettim, yaklastıkça daha net belli oluyordu, evet bu oğlumdu, acelece yanına vardım, oğlum dedim, ses vermedi hala ağacın dibindeydi ve ağaca bakıyordu, arkası bana dönüktü, oğlum dedim ikinci kez yine ses vermedi, adeta bir heykeldi, taştandı sanki, en ufak bir kıpırtı yoktu, hiç bir tepki vermiyordu, omzuna dokunmamla ani bir hızla yüzünü bana dönmesi bir oldu, bundan sonra gözlerimi açtığımda oğlumu aramaya çıktığım dostlarım yanımdaydı, anladığım kadarıyla halen ormandaydık, ben ağaçların dökülen yapraklarının üzerinde oğlumu gördüğüm ağacın dibinde yatıyordum, dostlarım loş ışığın verdiği hafif parlaklıkta bana bakıyorlardı, kendime gelmem birkaç dakikayı bulmuştu, iyimisin diyolardı, kendimi toplayınca iyiyim, oğlum nerede dedim, oğlunu bulamadık dediler, nasıl olur buradaydı dedim, hayır senin bağırmanla geldik buraya, geldiğimizde de sen baygın yatıyordun dediler, sonra zihnimi topladım ve oğlumun yüzünü bana döndüğünde gördüğüm o dehşet verici manzarayı hatırladım, hayatmın her günü o yüzü hatırlıyorum, her saat her dakika aklımda, ne mi görmüştüm oğlum o yüzde
    (quanttum ?, 03.08.2012 22:06
    Tümünü Göster
    ···
  4. 29.
    0
    neydi hocam o görüntü dedim, oğlumdu dedi, lakin gözlerinde ve saçlarında bir gariplik vardı dedi, nasıl yani dedim, bana nefretle bakıyordu dedi, saçları normalden daha uzundu 1 günde uzayamayacak kadar dedi, öz babasını öldürmek ister gibi bakıyordu dedi, yüzüme bakıp kısık bir sesle konuştu dedi, arapça sadece bir kelime çıktı ağzından dedi, nedir o hocam dedim, 'hüm' diyordu oğlum dedi sadece 'hüm', acı çekiyor gibiydi, birileri ızdırap veriyordu sanki oğluma, daha fazla dayanamadım o görüntüsüne biricik evladımın, gözlerimden yaşlar boşandı diyordu, oğlumu o halde görünce kahroluyordum adeta, fiziken oğlumdu ama ruhen o gitmişti sanki başkasıydı benimle konuşan, bayılmışım o görüntüyü görünce daha sonra uyandıgımda arkadaslarım yanımdaydı işte oğlum dedi, o güne dek bu kadar kendimi ilime bağlamamıştım lakin tek varlığım oğlumu o halde görünce işim gücüm onlar oldu dedi, peki gelin nedir bu mevzuyla alakalı mı dedim, mevzunun ta kendisi oğlum dedi, o gece gelinimin nesliydi oğlumu o hale getiren diyordu, oğlunuzu gördünüz mü bir daha dedim, gördüm oğlum dedi, gelinimle beraber geldiler, anlatmaya devam ediyordu sen hiç onların düğününü duydun mu oğlum dedi, hayır hocam dedim, anlatayım dedi
    (quanttum ?, 03.08.2012 22:27)

    hocam onların düğünlerini anlatmaya başladı, oğlum iyi dinle nasihatlerime kulak ver dedi ormanlık, ıssız, yalnız olduğun zamanlar birtakım alanlardan toplu halde geçerler, bazı bölgeler onların yolları üzerindedir, eğer birgün yalnızken, böyle bir düğün alayı görürsen, bir gariplik hissedersen, bu düğün alayı fazla sessiz ise, yüzlerine garip bir ifade ve bir duygusuzluk var ise sakın ola bakma o tarafa, kendi yolundan git, o alaya takılıp gitme, dedi, tamam hocam dedim ama bu telkinden sonra yalnız kalmaya korkuyordum ki halen yalnız geceleri bir yere gitme konusunda çekincelerim olur düğünlerini göreceğim diye, işte benim kendi oğlum dedi onların arasına katılmış, her zaman tembih ederdim, bu konuda uyarırdım ama nefsine hakim olamayıp onlara bakmış ve oğlumu almışlar dedi, bu benim suçum diyordu, onu yalnız yollamamalıydım dedi, lakin ben de onların oğlumu almalarına karşılık gelinim dediğimi aldım dedi
    (quanttum ?, 04.08.2012 22:08)

    polise gittim, heryere başvurdum, oğlumu bulamadılar dedi, ancak bu olayların üzerinden bir hayli zaman geçmişti, birgün güneş battıktan sonra kendi kendime oturmuş gaz lambasının ışığında düşünürken kapı çaldı, açmamla hayrete düşmem bir oldu, oğlum karşımda bana bakıyordu, hem de hiçbir anormallik yoktu, gözlerine baktım evet bu yavrumun gözleriydi, sarıldım ona ancak o bana sarılmıyordu, aceleci bir tavrı vardı, gitmem gerek baba dedi sadece, dur dedim, aylardır hep bu anı beklemiştim, hazırlıklıydım, omuzlarından tutup okumaya başladım, birden oğlumun arkasından göründüler dedi, oğlumu alamadım ama onlardan da ben bir şey aldım, o gece gelinim dediğimi aldım diyordu, oğluma karşılık kızları dedi
    (quanttum ?, 04.08.2012 22:11)

    peki dedim oğlunuz hala onlarla mı, bilmiyorum oğlum dedi, ancak hislerim bana onlarla olduğunu hala hayatta olduğunu söylüyor dedi, hocam dedim atakan’ın durumu ne olacak, önce dedi mührü bozacağız eğer bozamazsak ilelebet rahat bırakmazlar dedi, nasıl bozacağız hocam dedim, gerekli malzemeleri söyledi, bu malzemelerin bir kısmı ormandan getirilecekti, ben giderim hocam dedim, zaten sabah güneş ışığında bir şey olmaz diye düşünüyordum, emin misin oğlum istersen beraber gidelim dedi, hayır hocam zaten bugün çok yoruldunuz siz istirahat edin dedim, atakan’a da gel sen de istersen hava alırsın kendine gelirsin dedim, o şaşkınlığı üzerinden atsa da yine de bir tuhaflık vardı ama kafasını sallayarak gelmek istediğini belirtti, her şeye rağmen onu da rahatlatmaya çalışıyordum, ihtiyacım vardı şu aşamada ona, atakan’la beraber ormana hocanın bize tarif ettiği şeyleri toplamaya gittik
    (quanttum ?, 04.08.2012 22:19)

    hoca bizi ormana gitmeden evvel bir takım hususlar konusunda uyarmıştı, bazı yazılardan ve bazı çizgilerden bahsetmişti, eğer birtakım ağaçlarda arap harflerine benzer şekilde yazılar görürsek derhal geri dönmemizi sıkı sıkı tembih etmişti, hocanın evinin arka tarafından girdik ormana doğru, hocanın tarif ettiği şeyleri aramaya koyulduk, zaten çok uzakta olmayacağını söylemişti, bir taraftan yürüyor, bir taraftan göz ucuyla atakan’a bakıyordum, yüzünü yere eğmiş düşünceli bir şekilde yürüyordu sadece, bir müddet böyle yan yana yürüdük, ikimizden de çıt çıkmıyordu, sadece kuş ve böcek sesleri vardı bu derin sessizliği bozan, ilerledikçe güneş ışığı azalıyordu, ağaçların dalları heryeri kaplıyordu, elimi atakan’ın omzuna vurdum hafiften gülümsedim ee bulabilecekmiyiz hocanın istediklerini dedim, amacım yaptıklarından çok pişman olan bir adamı teselli etmekti, yüzüme bakıp sahte bir gülümsemeyle buluruz be dostum dedi, ben de hafiften gülümsedim ama nedendir bilinmez ona karşı içim yumuşamıyordu aksine onu her gördüğümde nefret ediyordum,
    (quanttum ?, 08.08.2012 00:00)

    biraz daha yürüdükten sonra hocanın tarif ettiği bölgeye geldiğimizi anladım zira yerde içi sarı *** adındaki çiçekler vardı, bu çiçeklerin ortasındaki kısmı istemişti hoca onlardan topladık, ancak işimiz henüz bitmemişti, hocanın dediğine göre bu çiçeklerin yakınında bu çiçeğe benzeyen mor renkli çiçekler olacaktı, biraz daha ileri gidip bu çiçekleri aramaya koyulduk, etrafa bakarak ağır ağır yürürken birden gözüm bir ağaca çarptı, diğerlerinden çok farklıydı, çok kalın bir gövdesi vardı, ama dikkatimi çeken bu değildi, üzerinde bir şekil vardı sanki yaklaştım ağacın yanına arapça’ya benzer bir şeyler kazınmıştı üzerine, ancak bıcakla değil sanki o ağaçta her zaman olan birşeydi ya da biri ağacın içinden kazımıştı, çok ilginçti, direk aklıma hocanın nasihati geldi, hemen geri dönecektim ancak arkama baktım atakan yoktu, sonra tekrar yazılı ağaç tarafında dönünce atakan’ın ağacın diğer tarafına geçtigini gördüm, atakan hadi gidelim buradan diğer çiçeği bulamadıgımızı söyleriz dedim, atakan ayakta ağacın diğer tarafında bir şeye bakıyordu, tekrar seslendim atakan sana diyorum hadi birader dedim, duymuyordu sanki beni, hocanın söylediklerini bir an boşverip ben de yanına doğru gittim
    (quanttum ?, 08.08.2012 00
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    0
    yüzüne baktım, hiçbir gariplik yoktu, ne oluyor bilader nereye bakıyorsun dedim, işte çiçekler orada dedi, gösterdiği tarafa baktım, gerçekten hocanın tarif ettiği diğer çiçekler vardı, yazıları falan unuttum sevindim bir an, hadi hemen toplayıp gidelim dedim, topladık beraber, lakin son çiçekleri de toplayıp hocanın evine dönecekken dikkatimi bir şey çekti, tam karşı tarafımda duran ağaçta da bir takım yazılar vardı, sanki bir sınırdaydık, kalkıp o ağaca doğru yürüdüm, baktım diğerinin aynısı yazıyordu, bir hayli şaşırdım, ama artık alısmıstım böyle tuhaf seylere, atakan’ı cagırdım yanıma birader gel bi saniye buraya dedim, geldi, suna bak dedim biraz önce de surdaki agacta gördüm aynısı ne yazıyor dedim, dikkatlice baktı, yüzü sarardı birden, hemen gidelim buradan dedi, niye dedim, giderken acıklayacagım dedi, hızlı adımlarla geldigimiz yoldan tekrar geri gidiyorduk artık, birader konussana neydi anlamları bu ağaclarda yazan seylerin dedim, anlatmaya basladı
    (quanttum ?, 08.08.2012 00:12)

    bunu mühürlü kitapta görmüştüm dedi, hiçbirşey demeden yüzüne bakıyordum sadece ve dinliyordum, kardeşim dedi bu bir çeşit sınır dedi, nasıl yani dedim, onlarla ademoğulları arasında yapılmış bir anlaşma dedi, sessizce dinliyordum, bir taraftan hızlı bir sekilde yürümeye devam ediyorduk, iyi ki güneş ışığı altındayız dedi, niye dedim, emin ol dedi o kitapta bu sınırlar hakkında yazılanları duysan geceleri bu ormana girmek değil, yanından dahi geçemezsin dedi, ne olur peki diyelim ki gece geldik o yazılı ağaçların ortasına durduk dedim, ihlal etmiş olursun dedi, bu durumda senin vebalini onlar almaz, her türlü işkenceye ve ızdıraba kendin davetiye çıkarmış olursun dedi, bu laflardan sonra sustum sadece ilerliyorduk, nihayet ormandan çıktık hocanın evine vardık tekrardan, kapıyı açınca hayli şaşırdım, evde genç bir kız ve babası olduğunu tahmin ettiğim orta yaşlarda kasketli bir adam oturuyordu selam verip girdik içeri, hoca bizim sağ sağlim döndüğümüzü görünce sevindi, hiç oturmadan direk lafa girdim, hocam simdi ne yapacagız dedim, şu an hiçbirşey yapmayacağız, güneşin batmasını bekleyeceğiz daha sonra mührü bozmak için elimizden geleni yapacağız oğlum dedi
    (quanttum ?, 08.08.2012 00:29)

    hocamın yanına yaklaştım hiç ormanda gördüğüm sınır mevzusunu açmadım baskaları da var diye, kulağına eğilip bu adam ve kız kim hocam dedim, otur oğlum yabancı değiller onlar da senin ve arkadaşının derdine benzer bir dertten muzdariptiler lakin dermanlarını buldular dedi, sessizce oturdum mindere, birkaç dakika kimseden ses çıkmadı herkes yerdeki desenlere bakıyordu, bu sessizliği hocam bozdu, yüzünü bana çevirdi, oğlum dedi tuğba kızıma zamanında aşık olmuş bir tanesi, tuğba dediği adamın yanındaki yani evdeki kızdı, çok güçlüydü ona bulaşan mahluk, lakin ar ve namus sahibi olan aynı zamanda iffetini koruyan bu kızımın azmi ve bir takım şeyler sayesinde uzaklaştırdık dedi, şaşırmıştım hocamı dinliyordum dikkatlice, bundan 2 sene evveldi oğlum tuğba kızım banyo yapıyormuş, lakin banyoda avret yerlerini örtmemiş, bu tehlikeli bir durumdur oğlum dedi, dikkatimi iyice çekmişti anlattıkları, sadece dinliyordum, bu hatası yüzünden bunu görmüşler, bir tanesi buna aşk-ı musallat olmuş dedi,
    (quanttum ?, 09.08.2012 00:23)

    günleri geceleri korku ile geçiyordu, bizzat ben şahidim oğlum dedi, geceleri kalkıp kimi zaman ahıra gidiyordu kimi zaman ormana, oralarda yatmak istiyordu ama bunu istemsizce yapıyordu dedi, babası annesi perişan bir halde neredeyse her gece kapımı çalıyordu ve kızlarını eve zütürmemi rica ediyorlardı bana dedi, çaktırmadan kızın yüzüne baktım o ise yere bakıyordu, çok saf bir güzelliği vardı, başörtüsü takmıyordu kız, ancak son derece kapalı ve hanımefendice bir giyimi vardı, siyah saçları büyük gözleri vardı, küçük bir burnu bebek gibi cildi vardı, babası söze girdi, sağolun hocam sizin yardımlarınız sayesinde diyordu, ama ben sadece kıza odaklanmıştım, tuhaf bir çekiciliği vardı, bir an kız kafasını kaldırıp bana baktı, hemen gözlerimi diğer tarafa çevirdim utanmıştım çünkü, o günlerde ilk defa bir umut ışığı doğmuştu içimde bu kızı görünce, hocam bana doğru baktı, oğlum dedi tuğba kızımı kurtarmaktan çok daha zor mühür bozmak ancak sağolsun kendisi bize yardım edecek, bozmak için gerçekten çok ama çok kötü şeyler gerekiyor dedi, nasıl yani hocam dedim, tam bu sırada kızın babası konuşmanın kalanını dinlemek istemiyormuş gibi müsaade isteyip aniden kalktı gitti, ancak kız hala duruyordu
    (quanttum ?, 09.08.2012 00:32)

    odada hocam, atakan, tuğba ve ben kalmıştık, tekrardan hocam bu kötü şeyler neler, nasıl şeyler açıklayabilir misiniz dedim, hocam bir müddet durakladıktan sonra zar zor söyledi, hayız kanı gerekiyor dedi, şaşırdım direk kıza baktım bu sefer, hoca sözüne devam etti, hayızlı halde bekaretini yitirmemiş bir hanım kişinin hayız kanı dedi, kız kıpkırmızı oldu ama ben daha çok utandım bunları duyunca, gerçekler oğlum dedi, yapılması gereken bu, ne kadar arsızca utanmazca gelse de yolu bu devası bu dedi, odada bir sessizlik oldu kimseden çıt çıkmıyordu, zar zor kıza baktım, aynalardakini gördün mü dedim, kız bir müddet gözlerimin içine baktı ve kafasını evet manasında salladı çekinerek, belki kız bu yüzden ilgimi çekmişti, benim aynaların içinde gördüğümü o da gördüğü içindi belki, yalnızca ben bunları yaşadım zannederken, içime atarken, onun da benzer şeyleri yaşamasıydı aslında ilgimi çeken şimdi düşününce daha iyi anlıyorum
    (quanttum ?, 09.08.2012 00:41)
    Tümünü Göster
    ···
  6. 31.
    0
    kıza bakıp iyi misin peki şimdi dedim, iyiyim dedi sadece, sesi de kendi kadar güzeldi, bu kısa konuşmanın ardından yine bir sessizlik oldu, aslında hiç bahsetmiyorduk ama içten içe korkuyorduk akşamki mühür bozma olayından, hepimizin de aklı oradaydı, gece yakındı artık ve o yaklaştıkça üzerime bir ağırlık, bir hezeyan çöküyordu, sanki duvarlar üzerime geliyor gibiydi, daha fazla dayanamadım, birader dedim atakan’a dönerek, bana baktı, dışarıda oturalım mı biraz dedim, asıl amacım sigara içmekti, sonra hocama döndüm onay bekliyorum anlamında, kafasını çıkabilirsiniz manasında salladı, çıktık evin dışına orman tarafında bir taşa oturduk bununla, hatırlıyor musun dedim, neyi dedi, hiç cevap vermedim, cep telefonumu çıkardım mp3 olarak şu şarkıyı açtım, çok dinlerdik çünkü özellikle rakı içerken iki iyi dostken, bıraktım ortamıza telefonu, birer tane sigara yaktık sessizce dinlemeye başladık, atakan’a baktım gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akıyordu, onu öyle görünce başımı diğer tarafa çevirdim sessiz sessiz ağlamaya başladım, bir taraftan gözlerimizden yaşlar akıyordu, bir taraftan düşünüyordum, normal insanlar gibi niye değildim diye, niye normal bir sevgilim yoktu, normal bir yaşantım yoktu
    (quanttum ?, 09.08.2012 00:49)

    bir müddet böyle oturduk yarım saat falan geçmişti sanırım, hiç konuşmadık, arka arkaya sigaraları içtik, sonra içeri girdik tekrar, hoca yalnızdı kız mutfak tarafındaydı, atakan hocanın bulunduğu tarafa mindere oturdu, ben hızlı adımlarla mutfak tarafına geçtim, kız beni görünce biraz tedirgin oldu hafiften de utandı, senin yalan söylediğini hissediyorum dedim, başı yere eğikti, sonra gözlerime baktı, nereden anladın dedi, bu olaylar başladığından beri hislerim kuvvetlenmişti gerçekten de, ona da bunu söyledim, doğru dedi, yalan söyledim, niye dedim, artık annemin babamın üzüntüsüne dayanamıyordum dedi, gülümsedim, o duyguyu çok iyi bilirim dedim, hala musallatın mı dedim, evet dedi, ben sormadan ismini söyledi, ismi *** ydı, rüyalarında mı geliyor insan ya da hayvan suretinde mi dedim, benim dedi çok sevdiğim biri vardı evvelden, ama artık o yok, işte onun suretinde geliyor dedi, direk onun kılığında uyku halinde olmadığım zamanlarda bile geliyor dedi, sana nasıl oluyor dedi, ben rüyalarımda görüyorum dedim, peki dedim o sevdiğin ne oldu, anlatmaya başladı, buralarda biz odunlarımızı ormandan kendimiz getirriz, birgün babası ile ormana oduna gitmişti babası onu kucağında getirdi, ormanda fenalaşmış ondan sonra düzelmedi ve artık o yok dedi, ilk başta rüyalar ile başladı, her gece aynı rüyayı görüyordum, ormandayım o karşımda ancak hep yere bakıyor orman zifiri karanlık en ufak ses yok sadece karşı karşıyayız onun başı öne eğik ama suret onun sureti böyle devam ediyor sonra karşımdan kayboluyor arkama geçiyor ama onu göremiyorum kulağıma eğilip rüzgardan gelen bir fısıltı gibi 'ana ba heb bak' diyordu her gece, bu sözü duydugumda sanki bir rüzgar beni uyandırıyordu uyanıp sabaha kadar uyuyamıyordm, birgün hocama gelip anldıbını sordum bu arapça imiş dedi, 'seni seviyorum' demekmiş dedi, betim benzim atmıştı bunu duyunca, sana aşkını söylüyordu yani dedim, evet dedi
    (quanttum ?, 12.08.2012 01:34)

    peki dedim rüyalardan gerçeğe geçiş nasıl oldu, birgün yine aynı rüyayı gördüm 'ana ba heb bak' cümlesiyle yine sanki biri uyandırdı beni, ama farklı birşey vardı dedi, saat gece yarısını geçmişti, annemle babam uyuyordu, her zamanki gibi sabaha kadar uyumamayı planlıyordum yine aynı kabusu göreceğim diye, ancak bu sefer farklı birşey vardı, kapıdan ses geliyordu, köyümüzde zaten az insan var bu saatte ses gelmesi imkansız ama geliyordu işte, kapı çalması gibi değil, bu onun sesiydi evet oydu beni çağırıyordu, dışarısı karanlık ev karanlık ama o çağırıyordu, gitmeliydim o bana gelmişti, gittim kapıya doğru, kapıyı açtm kapının 10 metre uzağında rüyalarmdaki gibi kafası yere bakar vaziyette bir heykel misali en ufak bir kıpırtı olmadan duruyordu, yanına gitmek istiyorum ve gidiyordum ağır ağır, ağlıyordum mutluluktan, o yaşıyordu nasıl olmuştu bu, rüya değildi ama o, aşkım karşımdaydı, dibine yaklaştım, kafasını kaldırdım, gözlerini ağır ağır bana çevirdi, hayatımın en büyük korkusunu o an yaşadım bu aşkımın gözleri değildi bu dehşetin gözleriydi bu alevdi, göz çukurları dumansız ateş ile doluydu o an dilim kilitlendi, dondum kaldım, çığlık atmak istedim atamadım, gözlerine bakıyordum sadece aleve bakıyordum, babamın sesiyle irkildim, arkamı döndüğümde babam bana doğru koşuyordu, tekrar önüme döndüm o gitmişti, olduğum yere bayıldım, uyandığımda yatağımdaydım babam ve annem yanımdaydı, ilk onu görmem, fiziki birşey yaşamam o zamandı dedi
    (quanttum ?, 12.08.2012 01:58)

    artık alıştım diyordu, peki dedim madem ondan kurtulamadın hocam niye kurtulduğunu söyledi ya da onun gibi ilim sahibi birisini nasıl yanılttın, kurtulmuştum dedi, en azından uzaklaştırmıştım, hocam bana bir muska yazdı ve bu muskayı yanımdan ayırmamam gerektiğini söyledi, özellikle şunu tembih etti, eğer bu muskayı anan baban dahil her kim olursa olsun senden çıkarmanı isterse asla çıkarmayacaksın, banyoda bile boynunda tutacaksın dedi, öyle de yapıyordum, artık kabuslarım azalmıştı hatta hiç yok gibiydi lakin bir gün banyoda ayna karşısında saçlarımı tararken muska yine boynumdaydı, içeri annem girdi, hiç konuşmuyordu arkama geçti, aynadan görüyorum, boynumun dibinde nefesini hissediyorum annemin, ama hiç konuşmuyor, sonra muskamın ipine dokundu dedi, onu ağır ağır boynumdan kaldırıyordu ve ben hiçbirşey yapamıyordum donmuştum sanki, birden içerden annemin sesi geldi beni çağırıyordu yemeğe yardım etmem için, o an öyle bir çığlık attım ki, annem koştu geldi, direk ayaklarına baktım normaldi, su içirdi bana biraz sakinleştim sonra olayı anlattm ona, o da babama anlattı çözüm yolu arıyorlardı
    (quanttum ?, 12.08.2012 02:16)

    muskamı alamamıştı ama korkularım tekrar başlamıştı, bundan bir hafta kadar sonra gece uyurken susuzlukla uyandım, hemen elimi boynuma zütürdüm muskam yoktu uyurken yastıga takılıp düşmüş olmalıydı çılgınca bir telaşla arıyordum yatağı yeri halıyı ama yoktu, bu telaş sırasında kapıda tekrar onun sesini duydum, durdum sadece, aramayı bıraktım, o an bağıramıyorsun sadece gitmek istiyorsun onunla, o nereye zütürürse orada olmak istiyorsun, gittim kapıya yine oradaydı, yanına gittim sadece elini tuttum, gidiyorduk ama nereye bilmiyorum, gözlerine bakmıyordum, düsünemiyordum, sadece gidiyordum, zütürdü beni ve uyuduk sadece, ya da be öyle görüyordum o an, sonra gözlerimi açtıgımda annem ve babam korku icinde bana bakıyordu yanlarında hocam vardı ve birşeyler okuyordu en kötü tarafı ise ahırdaydık mutlulukla yattıgım yerler samandı, hala geceydi, hocam evime zütürdü beni basımda bekledi, aklımı yitirme noktasına geliyordum, tekrar muska verdi, bak boynumdan çıkarmıyorum diyip gösterdi bana kız, eskisi kadar olmasa da hala benimle, görüyorum, hissediyorum dedi, ama saklıyorum, diyecek hiçbir şey bulamadım, acıdım sadece kıza, muhabbet esnasında güneş batmıştı, artık mührü bozacaktık, hadi dedim içeri gidelim ha bu arada teşekkür ediyorum bu kadar sıkıntın arasında bize yardım ettiğin için, sessizce içeri geçtik, hocam ve atakan oturuyordu, vakit geldi dedi hocam
    (quanttum ?, 12.08.2012 02:25)
    Tümünü Göster
    ···
  7. 32.
    0
    ilk olarak bu odanın boşaltılması gerekiyor dedi hocam, nasıl yani dedim niye böyle bir şey gerekiyor, mührü bozmak için birtakım şeyler gerekiyor dedi bunlardan biri de odada sadece ritüelde kullanacağımız şeyler kalmalı ve dikkatimiz dağılmamalı, odadaki her şeyi benim yattığım diğer odaya taşıyın oğlum size zahmet dedi, tamam hocam dedik, ne var ne yoksa hocanın yattığı odaya taşıdık, ayini yapacağımız oda artık bomboştu, tuğbaya seslendi sonra, bunlar olurken hocam bir taraftan elinde bir kağıt yakıyordu, kağıdın külünü avucunda topladı, kızım dedi biraz su kaynat, suyun içine şu elimdeki sana vereceğim külü at, daha sonra ise sana başka bir kağıt vereceğim, kağıdı kaynayan suya atıp kağıdın üzerindeki yazıların suya karışmasını bekle, sonra suyu buraya getir dedi, tuğba hemen hocanın söylediklerini yapmaya başladı mutfak tarafında, sonra hocam bize dönerek çocuklar dedi biriniz köydeki evleri dolaşıp 4 tane ayna bulsun 4 taneyi bulunca derhal geri buraya gelsin fazlasına gerek yok
    (quanttum ?, 17.08.2012 21:16)

    diğeriniz ise *** yaksın ve külünü bana getirsin, evin arka kısmında ahırın o tarafta bolca mevcut, ancak *** toplayıp gelin ve kapının önünde yakın, orman tarafında sakın ha hemen *** bulduk diye yakmayın toplayıp gelin evin önünde yakın dedi üzerine basa basa vurguladı bunu, bir müddet düşünerek durakladı, son olarak dedi, bunu biraz zorlanarak söylüyordu yüz ifadesinden anlaşılıyordu, ayna toplamaya giden kişi evlerin kapısını çalınca açan olmazsa, şu kelimeyi söylesin bir taraftan dedi, kelime ‘ene racül’ idi, o zaman kapıyı açarlar dedi, atakan ile birbirimize baktık, tamam hocam diyip dışarı çıktık, kapının önünde atakan’a baktım, ben dedim aynaları toplayayım sen ***ları yakım işini yap, tamam manasında kafa salladı, sonra o orman tarafına yani ahırın olduğu bölgeye doğru gitti ben köydeki evlerden aynaları toplamak için ayın verdiği loş ışıkta toprak yolda ilerlemeye başladım bir taraftan sövüyordum aydınlatmak için direk dikmişler elektrik yok direklerde ve lambalar kırık aydınlatmıyor yolu diye
    (quanttum ?, 17.08.2012 21:24)

    köyde zaten az ev olduğunu biliyordum da niye bu kadar birbirine aralıklı yapmışlardı evleri diye düşünerek yürümeye devam ettim, dikkatimi çeken başka bir husus ise köyde neredeyse kimseyi görmemiştim bir insan niye böyle bir yerde yaşardı ki diye düşündüm bir an, ilk ev hocanın evine bayağı uzaktı, hocanın evi orman tarafındaydı diğer evler ormana zıt tarafta kalıyordu, toprak yolda ilerlerken ilk evi gördüm, yanında ahır olan tek katlı eski püskü bir evdi, ahırın kapısı yoktu içerisi dışarıdan daha karanlıktı ahıra baktım birkaç saniye hemen gözlerimi ev tarafına çevirdim bu kez gözüm direk kapıdaydı, hızla ilerlerken aniden zincir ve havlama sesiyle irkildim, sol tarafta köpek bağlıydı, 2 adım daha atsam bacağımı kapacaktı, biraz daha sağ tarafa geçtim köpeğin zinciri yetişmiyordu o tarafa, köpeğin gözlerine baktım, havlaması kesildi, parlıyordu gözleri ve büyük bir hırsla dişlerini sıkıyordu ama hiç havlamıyordu o andan sonra, sadece bana bakıyordu, bir müddet ona baktım, bu manzaradan rahatsızlık ve korku duyup hemen çaldım kapıyı, içeriden hiç ışık gelmiyordu bunun haricinde en ufak bir ses dahi yoktu, daha sesli çaldım bu sefer kapıyı, sağ tarafta kalan pencerenin perdesi bir an için kalktı bir kafa bana baktı sanki ama anlıktı bu olay, bunu görünce pencere tarafına gittim pencereye vurdum, hoca yolladı beni diyordum lütfen açın kapıyı, sadece benim sesim yankılanıyordu ayın loş ışığında, ne evden ne dışardan ne köpekten en ufak bir ses gelmiyordu ve azıcık bir kıpırtı dahi yoktu, pencereyi kıracaktım art arda vuruyordum cama, lütfen açın kapıyı diyordum bir taraftan, sonra hocamın söylediği şey aklıma geldi 'ene racül' dedim art arda bu sefer bağırarak, kapının kilit sesini duydum hemen o tarafa gittim, bir erkek çocuğuydu bu 'ene racül' dedi kafa salladım evet manasında, içeri çağırdı şöyle bir süzdüm içerisi de karanlıktı tamam deyip içeri girdim
    (quanttum ?, 17.08.2012 21:38 ~ 21:41)

    çocuk önde ben arkada ilerliyorduk, evin en ucunda sağ tarafa döndü çocuk ben de onu takip edip girdim odaya, bir tane mum vardı ortada yanında oturan yaşlı 2 tane kadın vardı, hiç pencere yoktu ilk dikkatimi çeken bu olmuştu, duvarlara baktım hiçbir tablo ve benzeri şey gözükmüyordu, çocuk kadınlara dönüp beni işaret etti ve 'ene racül' dedi, bunu söyleyince kadınlar direk yüzüme ve ayaklarıma baktılar, gayet yumuşak bir ses tonuyla birisi otur oğlum buyur dedi, oturdum, beni hoca yolladı eğer sizde varsa ayna istiyorum dedim, hayır mı şer mi oğlum dedi kadın, diğeri hiç konuşmuyor sadece yaşlı gözlerle beni süzüyordu, şer dedim, kadının suratı düştü, evimizin içinde olmaz bizim ayna oğlum dedi, zamanında bütün aynaları ahıra kaldırmıştık orada olacaktı onları alabilirsin dedi, yanındaki küçük çocuğa arapça birşeyler söyledi kafasıyla beni işaret etti sanırım yardımcı ol diyordu, çocuk kendisini takip etmemi istedi ayağa kalktım, tam odadan çıkacakken hiç konuşmayan kadın birden bana seslendi ve, yanındaki dedi bizim evimize giremez ancak kapıda seni bekliyor, neden seninle dedi, dilim tutuldu sanki, kim dedim yanımdaki, kapıda seni bekleyen dedi, köpeğe bakıyor şu anda, ben yalnızım dedim, emin misin dedi, hiçbirşey diyemedim direk kapıya yöneldim çıktım odadan, bu yaşlı kadın niye öyle demişti bana kimdi yanımdaki bu gibi sorular beynimde yer etmişti birden, aklıma içerdeki kadınların ayakları üzerine oturdukları geldi birden, dikkat etmemiştim ayaklarına, geri dönüp baksamıydım acaba, bu düşünceleri beynimden kovup çocuğu takip ederken gözlerim ayakarına kaydı, normaldi ayakları, bir an rahatladım kapıyı açtı çocuk, dışarı çıkmıyordu, gel dedim ver aynaları, kendin al girişte sağ tarafta duvara dayalı aynalar, ahır orası dedi kapattı kapıyı yüzüme, köpeğe baktım sanki karşısında biri var gibi dört ayak üstünde dikilmiş dişlerini sıkarak bakıyordu, beni görmüyordu bile sanki, hiç bakmadım köpeğin baktığı tarafa doğru, ağır ağır ahıra doğru ilerledim hiç girmek istemiyordum oraya, baktım içerisi zifiri karanlık hemen hızlıca girip sağ taraftan aynaları alıp çıkacaktım
    (quanttum ?, 17.08.2012 22:06)

    gözlerimi kapattım açtım, karşıma baktım direk girdim sağ tarafa zaten küçük bir ahırdı, elimi uzattım ne var ne yok kucakladım çıktım hemen, terin içinde kalmıştım ama o 1 dakikada, yere indirdim elimdekileri evet aynalardı bunlar, 5 tane ayna vardı, rahatlamıstım aynaları alıp çıkınca, birden köpek zincirini koparacak derecede tedirgin oldu havlıyordu bana değil ama karşı tarafına bakıp havlıyordu, hemen arkasından kapı açıldı çocuk beni çağırdı gel çabuk dedi, sonra köpeğin baktığı yere baktı ve sustu, o oraya bakınca ben de direk kafamı kaldırıp refleks olarak oraya çevirdim, ve görünüyordu, loş ışıkta oradaydı, köpeğin karşısındaydı, yüzü yere eğik biçimde duruyordu, kendi sıfatındaydı kimse gibi değil direk o idi, ne annem babam ne arkadaşlarım kılığında değil, saf doğal benliğiyle köpeğin karşısında duruyordu, kadının bahsettiği benimle gelen bumuydu, evden çıkmayan çocuk nedense bana doğru koştu, kolumdan tuttu, bakma diyordu, onun olduğu tarafı eliyle kapatıp beni çekiyordu hadi diyordu, çekti kolumdan eve doğru, bakma diyordu, bunu belki yüzlerce kez tekrar etti, birden irkildim koştum çocukla eve doğru aynalar arkada kalmıştı, köpek havlıyordu aşırı tedirgindi, eve girdik kapıyı kapadık, çocuk bana baktı özellikle alnıma doğru bakıyordu
    (quanttum ?, 17.08.2012 22:20)

    iyisin dedi, kimdi o niye burada diyordum sorular soruyordum çocuğa, çocuk hiç cevap vermiyordu bir taraftan onu takip ediyordum, kadınların olduğu odaya girdik, ancak onlar yoktu, 2 adet saç teli vardı upuzun kadınların oturduğu yerde, çocuğa baktım direk, korkma dedi otur, kimsin sen dedim, otur anlatacağım dedi, hala oturmuyordum sonra selam verdi bana arapça, seldıbını aldım, kötü biri selam veremez değil mi dedi, çok olgun konuşuyordu küçük bir çocuktu ama konuşması hareketleri yaşlı bir adam gibiydi sanki, oturdum, gözlerini kapatır mısın dedi, niye dedim, zahar ve tilmun'u yani onları çağıracağım lakin sen bu anı görürsen aklını yitirirsin senin iyiliğin için dedi sadece kapat aç bir anlığına dedi, zahar ve tilmun onların adıdır tam isimleri ??? ??? - ??? ??? - ??? ??? - ??? ??? - ??? ??? kapattım açtım gözlerimi, kadınlar oturuyordu tekrar o saç tellerinin olduğu yerde ve bana bakıyorlardı, odadan çıkarken benimle konuşan kadın gördün mü dedi, kafa salladım evet manasında, birden kapı çaldı, çocuk sessiz ol dedi bana, ses duyuldu hocamın bana söylediği kelimeyi söyleyen bir sesti bu, çocuk kapıya yöneldi, biraz sonra içeri geldi yanında atakan ve tuğba vardı, seni merak ettik dediler, direk ayaklarına baktım normaldi
    (quanttum ?, 17.08.2012 22:42 ~ 22:45)
    Tümünü Göster
    ···
  8. 33.
    0
    beni aramaya çıkmışlar, tuğba yalnız gelecekmiş tahmin etmiş burada olduğumu ancak hocam tuğbayı yalnız yollamamış o yüzden atakanla gelmişler, hocanınkine en yakın ev bu olduğu için ilk buraya gelmişler, dışarda dedim birşey gördünüz mü, ikisi birbirine baktı hayır dediler, tamam dedim, tuğba niye dedi ne oldu birşey mi görmemiz gerekiyordu, yok dedim önemli değil, kadınların ikisi de yere bakıyordu hiç konuşmuyorlardı tuhaf olan şu idi atakan ve tuğba kadınlara doğru hiç bakmıyorlardı sanki onlara göre odada ben ve çocuk vardık, bu düsünceleri kafamdan direk attım, hadi gidelim dedim, çocuğun bana anlatacakları vardı aslında merakta ediyordum çok bilgili bir çocuktu veya çocuk suretindeydi bilemiyorum, sonradan konuşma fırsatım oldu onunla tekrardan, herneyse, çıktık dışarda bıraktığım yerde duruyordu aynalar, köpek yatmış sakince dışarıyı izliyordu, biraz önceki hırcınlıgından eser kalmamıştı, ama ben biraz öncekini yani onu bir kere görmüştüm, gözümün önünden o sureti gitmiyordu, aynalardan üçünü ben aldım ikisini atakana verdim ilerliyorduk dört tane ayna lazımdı fazlasıyla bulmuştuk yani, cevabını biliyordum ama yine de sordum, atakan dedim o odada kaç kişiydik, sen ve kücük cocuk vardı niye sordun dedi, boşver dedim sadece, gözlerim dolmuştu bu cevabı duyunca, artık görülmeyenleri gören birine mi dönüşüyordum, tuğbanın sesiyle irkildim, herşeyi hazırladım dedi, sadece aynalar kaldı bir de şekillerin çizimi, tamam dedim, hocanın evine varmıştık artık, hocam içerde yere birşeyler çiziyordu, elinde bir tas vardı içinde ise kül, şekli tarif ediyorum
    (quanttum ?, 17.08.2012 23:18 ~ 23:19)

    tekrardan okuyun hikayeyi ve bir hatırlayın sonrasında bir özet geçip kaldığım yerden devam etmeyi düşünüyorum
    (quanttum ?, 13.09.2013 01:35)
    ···