1. 126.
    +1
    Dante'nin en çok kullandığı semboller sayısal sembollerdir. Tanrısal teslisi ifade eden 3, bunun karesi 9 ve Pisagor öğretisini hatırlatırcasına mükemmelliğin ifadesi olan 10 sayılarını kullanır üstad. Uhrevi alem, Cennet, Araf ve Cehennem olmak üzere üçe ayrılır. Komedya, bu üç kısımdan oluşur. Her kısımda 33 bölüm vardır. Kitap başlangıçtaki giriş bölümüyle birlikte 100 bölümden ibarettir. Dante, 10'un karesi olan 100. bölümde mükemmeli, yani Tanrıyı görür.

    Dante, Cennet bölümünde yedikçe daha çok acıkan bir kurt'u anlatır. Bu kurt Katolik kilisesini remzetmektedir. Üstad, Templierlerin ölümüne neden olan Papa 5. Clement'i çoban kılığında bir aç kurt olarak nitelendirir.

    Dante, insan ruhlarının Tanrıya yaklaştıkça giderek birer ışığa dönüştüklerini ve Tanrıya ulaşınca da, tarifi mümkün olmayan bu ilahi Nur ile birleştiklerini yazmaktadır. Bu ifade tarzı, ruhun yegane hedefinin Tanrıya ulaşmak olduğunu söyleyen Ezoterik öğretinin o dönemdeki anlatımından başka birşey değildir.

    Dante'ye göre, Tanrının bünyesinde varolan üçlü ilahi kudret Hristiyan teslisini ve isa'nın hem insan, hem Tanrı oluşunu izah etmektedir. Allah'ın insanı kendi suretinde yaratmış olmasını insanın Tanrısallığına bağlayan Dante, Ezoterik sırlar için Cehennem bölümünde şöyle yazar: "Siz ki, sağlıklı bir akla sahipsiniz. Şu tuhaf mısraların arasında saklanan doktrini kavrayınız"...

    Bu noktada şunu da ifade etmek gerekir; Dante, yaşadığı dönemde aydınlar arasında çok yaygın olan "Fedeli D'amore" (Aşk Dostları) edebi akımına da mensuptur. Ezoterik içerikli bu akım, diğer benzeri örgütler gibi, başkalarınca anlaşılamayacak gizli bir dile sahipti.

    Dante, ilahi Komedi'sinde hakikati aramaktadır. Bunun için üç seyahat yapar. ilk seyahati Cehennemedir ve büyük engellerle doludur. ikinci seyahat, yani Araf seyahati daha kolay ve ümit doludur. Üçüncü seyahat yani Cennet ise, müzik, dans ve ışık eşliğinde yapılan bir seyahattir. Bu seyahatler sırasında Dante'ye Virgil (Akıl), Beatris (Güzellik) ve Sen Bernar'ın simgelediği ilahi irade (Kuvvet) rehberlik etmektedir. Seyahatlerinin sonunda Dante ilahi Nura, yani Tanrısal Hakikate kavuşmaktadır.

    Dante, düşüncelerini şöyle dile getirmektedir.: "Beni meydana getiren ilahi kudret, en yüce akıl, hikmet ve ilk aşktır"...
    ···
  2. 127.
    -1
    Dante'nin gördüğü ilahi Nur bir üçgen şeklindedir. Diğer bir deyişle o, Nurlu Deltayı görmüştür. Deltanın ortasında Dante'nin kendi yansıması, yani insan durmaktadır. insan Tanrının bir parçasıdır ve Tanrı insanın içindedir. insan kendisini yeterince araştırırsa, içindeki vasıfları geliştirirse, bünyesinde varolan sırlara erecek ve aradığı hakikatin kendisinde bulunduğunu anlayacaktır.

    Fransa katliamından sonra Templierler'in sağ kurtulan üyelerinin Mason localarına dahil olmalarına karşın, Papalık Masonluğa uzunca bir süre için dokunmadı. Onlara tanınan imtiyazları kaldırmadı çünkü, Hristiyan aleminin kilise ve katedral yapan insanlara ihtiyacı vardı. Masonlar, inşaat yapımı sırlarını büyük bir titizlikle korumuşlardı ve bu sır saklama gelenekleri varlıklarının idamesi için de gerçek sebep oldu. Gildeler'in dağılması da Masonların yaşamaları için bir başka nedendi. Duvarcı ustaları, yaptıkları işin devamlı gezmelerini gerektiren türden bir iş olması nedeniyle herzaman özgür olmuşlardı. Bu gelenek binlerce yıldan bu yana süregelmekteydi ve onların bu özgürce dolaşabilme ve örgütlenme avantajları sayesinde birçok fikir akımı, Masonlar ile tüm Avrupa'ya yayıldı. Bu nedenle örgütün adı "Free Masons" (Hür Duvarcılar) örgütü idi (8).

    Templierler'in etkisi sayesinde örgütlenmelerini, ismaili zanaatkar örgütü Fütüvve'leri örnek alarak gerçekleştiren Mason locaları, sadece birer inşaatçı birliği değil, felsefi konuların da işlendiği birer eğitim ocağı durumundaydılar. Bu vasıfları, Şövalyelerin ve Gilde mensuplarının aralarına dahil olması ile daha da güçlendi. Simya bilmi hakkında ilk bilgilerini, bu bilgileri ismaililer'den almış olan Templierler vasıtasıyla elde eden Masonlar, Kabbala ile de ilişkideydiler. Kabbala okulu mensupları ile kurulan ilişki sonucu Masonlar arasında Simya oldukça ön plana çıktı. Templierler'in dağılmasından sonra Masonluk, Avrupa'da örgütü bulunan yegane kuruluş olarak kaldı. Masonlar'ın o sırada, tüm Avrupa ülkelerinde yaklaşık 9 bin locasının bulunduğu tahmin edilmektedir. Mason localarının büründüğünü yeni hüviyet, asillerin ve entellektüel çevrenin de dikkatini çekti. Örneğin, 1442 yılında ingiltere kralı 5. Henry ve saraydaki pekçok asil, kardeşlik örgütüne üye oldular.

    Localarda metafizik, teoloji ve felsefe konuşuluyordu. Ancak ortaçağ Masonları, öğretileri uyarınca Roma kilisesine oldukça uzak bir mesafedeydiler. Dönemin yoğun dini baskıları, Masonların gerçek inançlarını açıkça ortaya koymalarına engel oluyordu. Esasen duvarcı ustaları, kilise ile en yakın oldukları Gilde'ler döneminde dahi, Papalığın tahakkümü altına girmekten özenle kaçınmışlardı. Ortaçağ Masonları'nın gerçek düşüncelerini ortaya koyabilecekleri yegane yer, kendi yarattıkları eserlerdi. Masonlar eserlerinde daima Batıni semboller kullandılar. En büyük eserleri olan katedraller ve kiliselerde dahi, kendi sembollerinin yamsıra, simya sembollerini kullanmaktan çekinmediler. Hatta biraz daha ileri giderek katedralleri, Papalığın resmi tutumuyla alay edercesine, açık saçık denilebilecek türden heykellerle doldurdular.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 128.
    0
    Masonlar'ın katedrallerde kullandıkları Simya sembollerine bir örnek olarak "ViTRiOL" kelimesini verebiliriz. Vitriol, Latince'de "Visita interiora Tellus Rectifacando inveniens Occultam La-pidem" kelimelerinin baş harflerinin birleşimi olan bir kelimedir. "Dünyanın merkezini ziyaret et. Orada gizli taşı (Felsefe Taşını) bulacaksın" anldıbına gelen bu kelimenin Ezoterik açılımı "her insanın hakikati kendi içinde bulacağı" şeklindedir. Kelime, günümüz Masonluğunca da bir sembol olarak kullanılmaktadır. Masonluğa özgü imkanlar, büyük mimarlar ve taş ustalarının yamsıra, dönemin fizolozoflarının da çok işine yarıyordu. Yol üstündeki Localarda barmabilme, gerektiğinde ödünç para alınarak bir sonraki Locaya yolculuk etme, sağlıkla ilgili her türlü soruna çare bulma gibi imkanlar, o dönem için bulunamayacak nimetlerdir. Yaşlı ve hasta kardeşlere, dul kalan Mason eşlerine yardım eden bir sandığın bulunması, derneğin sosyal yönününün güçlülüğünü ve giderek Hümanizm akımının ortaya çıkmasında nasıl etkin rol oynadığını göstermektedir.

    istanbul'un 1453'de Türkler tarafından alınması ve Bizans imparatorluğunun son buluşu ile, birçok Bizanlı italya'ya göç etti. Göç edenler arasında bilim adamları ve fizolofların yanısıra, Ortodoks Collegia kardeşleri de bulunuyordu. italya'daki Mason Localarına katılan bu yeni kardeşler, olayların ivmesinin tırmanmasına neden oldular. Ayrıca, Müsmümanlarm elinde bulunan klagib ticaret yollarına karşı alternatif yolların bulunması, yeni kıtaların keşfi Avrupa'da refahın giderek artmasıyla sonuçlandı. Artan refahla birlikte, insan haklan gibi soyut kavramlar da gündeme geldi.

    15. yüzyılda krallar ve giderek imparatorlar, derebeylerine karşı kesin üstünlük kurdular. Bunlar, Hristiyan alemini kendi tapulu malı gibi görmeye alışmış Papalığa karşı, daha bağımsız olabilmek için girişimlerde bulunmaya başladılar. Ancak, Papalığın elinde çok güçlü bir silah, "Afaroz" tehdidi vardı, Papa, kim olursa olsun, bir kişi ya da kurumu afaroz ettiği anda, bu kişi ya da kurum toplumdan tamamiyle soyutlanıyordu. Afaroz edilen Şarlman, Papa'nın kendisini affetmesi için günlerce kilisenin önünde yalınayak beklemişti.

    Ancak bu silahın olur olmaz kullanımı, geri tepmesine yol açtı. Giderek, Papalara tepki olarak milli hisler güçlenmeye başladı. Sonuçta milli kiliseler Papalık karşısına bazı hak iddiaları ile çıktılar. Karmaşa o boyutlara ulaştı ki, bir ara ortaya birbirlerini afaroz eden üç Papanın çıktığı bile oldu.

    istanbul'un Türkler tarafından fethinden kısa bir süre sonra, 1460 yılında italya'nın Floransa kentinde "Eflatun Akademisi" kuruldu (9). Marcile Ficin tarafından kurulan bu akademide Hristiyan felsefesi ile Ezotorik doktrin görüşleri uzlaştırılmaya çalışıldı. Aynı nitelikli çalışmalar diğer italyan kentlerine de sıçradı ve Venedik, Cenova, Roma gibi kentlerde yeni akademiler kuruldu. Bu akademelerin araştırmaları sonucunda, manastırların tozlu arşivlerinde yüzyıllardır unutulmuş eski Yunan eserleri gün yüzüne çıkarıldı.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 129.
    0
    ROSE CROIX

    Öte yandan, 1510 yılında ingiltere'de, ünlü Simyagerlerin bir araya geldikleri "Müneccimler Birliği" kuruldu. Kökenini Kabbalacılardan, Kudüs'den kaçan Şark Şövalyelerinden ve Templierler'den alan bu dernek, 1570 yılında Almanya'da "Rose Croix Kardeşleri" cemiyetini kurdu (10). Rose Croix'ların, Müneccimler Birliği'nin bir yan kolu olarak kurulduğuna dair bir belge, Michel Maier'e ait bir Manüskir'de bulunmaktadır ve halen Leipzig kütüphanesinde muhafaza edilmektedir.

    Hermes, Kabbala, Eflatun, kısaca tüm Ezoterik ekollerin bir sentezi olarak kurulan Rose Croix, Eflatun'un etkisiyle, Ezoterik öğreti bünyesindeki akılcılığı ön plana çıkardı. Johan Valentin Andreae, Michael Maier, Francois Bacon, Jacob Boehme ve Robert Fluud gibi düşünürlerin eserleri ile Rose Croix tüm Avrupa'da, özellikle de Almanya, ingiltere ve Fransa'da etkili bir kuruluş haline geldi. Ancak Rose Croix, dünyanın kaderini etkileyen zirveye, Martin Luther ile ulaştı (11).

    ingiliz Müneccimler Birliği bir süre sonra, Simya'nın giderek önemini kaybetmesi nedeniyle, tüm bilim dallarını kapsayan, "Royal Society"e dönüştü. Çok sayıda ingiliz bilim addıbının üye olduğu ve kraliyetin himayesinde olan bu kuruluş, üyelerinin akılcılığı ön planda tutmaları ile ün yapmıştı. Ancak üyeler, bilim ile sezgisel yaklaşımı birleştirmeyi başarmışlardı.

    Royal Society'ye üye olmalarının yanısıra birer Rose Croix da olanlardan John Dury, ışığın, yani Tanrının insanın içinde olduğunu yazarken, tüm modern bilimlerin babası olarak tanınan Francois Bocon ile deneysel Fiziğin kurucularından olan Robert Boyle, benzeri görüşü içeren eserler kaleme aldılar. Bacon, ünlü eseri "Nova Atlantis"de, Ezoterik doktrinin ön planda tutulduğu yeni bir dünyanın kurulması planları yaparken, Böyle da bu planı gerçekleştireceğini umduğu "Görünmez Kurul"un yaratıcısı oldu. Royal Society üyesi olan isac Nowton'un, Rose Croix Jacob Boehme'nin etkisi altında kalmış olması, bilim dünyasının bu kuruluştan ne denli yararlandığının göstergesidir.

    Rose Croix'lar, kendileri gibi Ezoterik doktrinin savunucusu Masonlarla sürekli temas içindeydiler. Zaten büyük bölümü, Mason Localarının üyeleriydi. Örneğin Londra locaları büyük üstadı Christoper Waren, hem Rose Croix hem de Mason'du. Ayrıca, her iki kuruluşa da üye olan kimyacı ve matematikçi Robert Moray, Royal Society'nin birinci başkanıydı. Rose Croix ile Masonluk prensiplerinin aynılaşmaları, "Hermes'e tapan ingiliz" lakabı verilen Elias Ashmole ile oldu. Sülayman Evi'ni yapmayı kendisine amaç edinen bir dernek kuran Ashmole, bu derneğin Mason lokalinde toplanmasını sağladı. Bu ilişki zaman içinde Masonluğun aynı gayeyi paylaşması noktasına ulaştı ve dernek de Masonluk içinde eridi.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 130.
    0
    bi soluklan yiğidim
    ···
  6. 131.
    -1
    Bu arada Rose Croix'lara özellikle kıta Avrupa'sında, başta Cizvitler olmak üzere tüm dini kurumlar şiddetle saldırmaya başladı. Bu saldırılar 1630 yılına kadar sürdü ve Malineler Konseyi, Rose Croix'yı sihirbazlık ve dini sapkınlıkla suçluyarak tarikatın kapatılmasını, üyelerinin tutuklanmalarını isteyen bir emirname yayınladı. Bu karar üzerine, Templierler'in başlarına gelenler kendilerine örnek olan Rose Croix'lar, tıpkı onlar gibi Masonlar'a katıldılar. iki kuruluşun bundan sonra birlikte hareket ettikleri, 17. yüzyıl ortalarında Henry Adamson tarafından yazılmış şu mısralardan da bellidir:

    "Rose Croix kardeşleriyiz biz.
    Mason parolasına ve sezgi özelliğini sahibiz"...

    Ayrıca 1724'de yayınlanan "Masonların gizli tarihi" adlı bir eserde de "Rose Croix'lar ve Masonlar aynı inançtaki tarikatın kardeşleridir" denilmektedir.

    1505 yılında Rose Croix'nın Alman örgütüne üye olan Martin Luther, 1512 yılında Teoloji Doktoru unvanını aldı ve Roma kilisesine karşı milli Alman kilisesini savunan savaşımına başladı. Tanrıyı sevmeyi ve ona inançla sarılmak gerektiğini savunan Luther, Hristiyanlıkta hiçbir dogmanın bulunmadığı isa günlerine dönülmesini ve Tanrıyı her Hristiyan'ın sezgisi ile bulmasını istiyordu. Roma kilisesine ve Papalığın afaroz etme ile, günahları bağışlama gibi yetkileri bünyesinde toplamış olmasına kızan Luther, özellikle yapılan maddi bağışlar neticesinde insanlara günahlarının affedildiğini gösteren belgeler, cennet anahtarları verilmesini komedi olarak nitelendirdi. Luther, açıkça ifade etmek ten çekinmediği bu düşünceleri nedeniyle, 1520 yılında Papa 10. Leo tarafından afaroz edildi. Bu afaroz, Luther'in Roma'ya ve onun kutsama kurdıbına daha şiddetle saldırmasını sağlayan bir kamçı oldu. inancı, gözle görülmez ve insanın içinde olan bir duygu olarak nitelendiren Luther, Papalığa karşı girişimlerine hız verdi. Ancak, Alman yöneticileri nezdinde Papalığın Afarozunun büyük önemi vardı ve Luther Almanya'dan kovuldu. Luther, kendisini koruması altına alan Saksonyalı Frederick'in şatosuna sığındı. Alman Teolog burada, şimdiye kadar sadece Latince yayınlanmış olan incil'i 1522 yılında Almanca'ya çevirdi. Luther, böylece Alman edebiyatına da kendi dilindeki ilk büyük yapıtını kazandırdı. incil'in Almanca'ya çevrilmesi, Alman halkının kutsal kitabı daha iyi anlamasına ve Luther'in öğretisini desteklemelerini sağladı. Luthercilik zamanla tüm Avrupa'ya yayıldı. Protestanlık adını alan Lutherci görüş ile, Katolik kilisesinin toplumlar üzerindeki mutlak tahakkümü kırılmış oldu (12).

    1598 yılında Nantes fermanının imzalanması ile, Fransa'da Katoliklerin yanında Protestanların da yaşayabilecekleri kabul edildi. Öte yandan, coğrafi büyük keşifler ile, dünya nüfusunun büyük bölümünün Hristiyan olmadığı ortaya çıktı. Bu gerçek, halkın Papalığa olan inancını biraz daha zayıflattı. Bu arada bilimsel ilerlemeler de durmuyordu. Polonyalı bilgin Copernic dünyanın hem güneş etrafında hem kendi etrafında döndüğünü ispat etti. Oysa Katoliklerin incilinde güneşin dünyanın etrafında döndüğünü yazıyordu.

    Kaynakça

    1- DiERL Anton Josef - "Anadolu Aleviliği" - Ant Yayınlan istanbul 1991 Sf.33
    2- Zelyut Rıza. "Öz Kaynaklarına Göre Alevilik" - Yön Yayınları - istanbul 1992-Sf. 42
    3- Eyüboğlu ismet Zeki - "Tasavvuf - Tarikatlar - Mezhepler Tarihi" - Der Yayınları - istanbul 1990 - Sf. 343
    4- NAUDON Paul - "Tarihte ve günümüzde Masonluk" - Varlık Yayınları istanbul 1968 - Sf. 36
    5- BOUCHER Jules. NAUDON Paul - "Masonluk Bu Meçhul" - Okat Yayınevi istanbul 1966 - Sf. 15
    6- Boucher J. - Noudon P. -ie- Sf. 20
    7- Erman Sahir - "Dante ve ilahi Komedyanın Ezoterik Yorumu" Yenilik Basımevi - istanbul 1977 - Sf. 5
    8- Naudon Paul -ie- Sf. 34
    9- Boucher J. Naudon P. -ie- Sf. 33 l O-Naudon P. -ie-Sf. 34
    11- Boucher J. Naudon P. -ie- Sf. 31
    12- BAYET Albert "Dine Karşı Düşünce Tarihi" - Broy Yayınları istanbul 1991-Sf. 55

    14.12.2001
    Tümünü Göster
    ···
  7. 132.
    0
    kardeş, seni giberim. kalbini de kırarım.
    ···
  8. 133.
    -1
    XI. BÖLÜM

    EZOTERiZMiN ZAFERi: HÜMANiZM VE RÖNESANS

    italya'da Eflatun Akademisinin önderliğindeki akademisyenlerin Yunan klagiblerini gün yüzüne çıkarması tüm yaşamda ve özellikle de bilim ve sanatda yeni bir atılımı beraberinde getirdi. Önde gelen temsilcilerinden birisininin Dante olduğu Ezoterik öğreti, yepyeni bir dönemin başlamasını sağladı. Bu dönem adını dahi Ezoterik öğretiden aldı; Rönesans. "Yeniden Doğuş" anldıbına gelen Rönesans düşünürlerinin en büyük hedefi, Yunan-Roma uygarlığı ile Hristiyanlık arasında bir iletişim, bir ilişki kurmak ve iki uygarlığı aynı potada eriterek yepyeni bir dünya kurmaktı (1)

    Bizans'dan italya'ya göç edenlerin beraberinde getirdikleri Yunanca eserler ile italya manastırlarmdaki Roma eserlerinin anlaşılır bir dille italyancaya çevirilmesi, ulusal bir edebiyat ve tarih anlayışının doğmasına yol açtı. Aynı dönemde Latince incil de italyanca'ya çevrildi ve eski uygarlıklar ve Hristiyanlık arasında bir süreklilik olduğu ispat edilmeye çalışıldı. Bu arada matbaanın icat edilmiş olması, kitapların çok daha fazla sayıda basılmasını ve daha çok kişinin bunları okumasını sağladı. Böylece yeni düşünceler pekçok ortamda tartışılmaya başlandı ve bu tartışmalar sonucunda da yeni fikirler doğmasına imkan yaratıldı. Toplumdan ziyade birey ön plana çıktı ve giderek insani değerler, bütün diğer değerlerin üstünde tutulmaya başlandı.

    Ezoterik doktrinin binlerce yıldan bu yana savunageldiği bu görüşleri kapsayan felsefi akıma "Hümanizm" adı verildi. Petrarca ve Boccacio gibi Ezotorik düşünürler, insanın evrenin merkezinde bulunduğunu, dünyanın insan ruhunu geliştirmek için bir araç olduğunu, ruhun hedefinin Tanrıya ulaşmak olduğunu, kısacası Ezoterik öğretinin içeriğini kapsayan eserler yazdılar. Aynı konuları, kimisi Eflatun Akademisinin, kimisi diğer kardeş akademelerin üyeleri olan, Manetti, Erasmus, Mirandola, Monteign gibi düşünürler de işlediler. insanın üstünlüğü ve saygınlığı üzerine çeşitli yapıtlar ortaya koyan bu filozoflar, insanın yeryüzünde ve daha sonraki yaşamında kaderini belirleyecek yegane şeyin Tanrısal aşk olduğunu, insan ile Tanrı arasında bozulmaz bir birlik olduğunu ifade etmekten kaçınmadılar.

    Ezoterik doktrinin böyle açıkça ortaya konulması, Rönesans şiir ve sanat eserlerini yaratan hayal gücünün de aynı biçimde serbestçe kendisine yol bulmasını sağladı. Boccacio, şiir ve dinin birbirlerini tamamladıkları iddiasıyla, kutsal kitabın aslında şiirsel bir dille ele alınmış olduğunu öne sürdü. Bu ve benzeri girişlikler neticesinde, din dışı konuları işleyen şair ve yazarlar da, yaratıcılık vasıfları nedeniyle kutsal bir saygınlık kazandılar ve diledikleri konularda daha rahat çalışma olanağı buldular.

    Hümanizm akımı ile insana, insan olmaktan gurur duyması öğretildi. Bu düşünce tarzı, Ezoterik öğretiyi bünyesinde barındıran Masonluk ile tüm Avrupa'ya kısa sürede yayıldı. Öğretinin güzellik arayışı tüm sanat dallarına yayıldı ve mükemmelliklerine bugün dahi ulaşılamayan yüzlerce eser doğdu. Leonardo da Vinci, Michelangelo, Rafaello gibi üstadlarla Rönesans doruk noktasına ulaştı.

    Tüm bu gelişmelerin neticesinde ortaçağın durağan düşünce sistemi yıkıldı. Yerine, akılcılığı ön plana çıkaran pozitif düşünce geldi. Rönesans felsefi bakımdan akılla inancı uzlaştıran bir sentez oldu.

    Hümanizm ve Rönesans'ın etkileri, 15. yüzyıldan itibaren, genişleyerek 18. yüzyıla kadar devam etti. Bu akımların giderek kendi çıkarlarını zedelediğini ve kurulu düzene darbe indirdiğini gören Papalık, 18. yüzyıldan itibaren özgür düşünceye karşı savaş açtı. Bilime büyük darbeler indirildi. Galile Galileo, "yazılı hükümlere aykırı bir öğretiden yana çok etkili kanıtlar taşıyan bir kitap yazdığı" için Engizisyon mahkemesinde yargılandı ve sapkınlık içinde olduğu gerekçesiyle afaroz ve hapis edildi.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 134.
    -1
    Fransa'da Protestanların Katolikler ile barış içinde yaşamalarını öngören Nantes Fermanı yürürlülükten kaldırıldı. 1757'de yayınlanan bir kraliyet fermanı ile, dine saldıran, otoriteye karşı gelen tüm yazar ve yayıncıların ölüm cezasına çarptırılacakları duyuruldu (2).

    Bu karardan on yıl sonra, sadece dini hoşgörüyü savunan Marmontel, "deizm ve ateizm gibi her çeşit suçu kışkırtıcı öğretilerin yanısıra, Katolik kilisesinin temellerini sarsabilecek her türlü akımın bastırılması" gerekçesiyle ölüme mahkum edildi. Bu karar özellikle Ezoterik doktirini mahkum etmek için alınmış bir karardı. Ancak ortaçağ artık bitmişti ve kilisenin karşısında suskun kitleler değil, dev düşünürler vardı. Protestan liderler Calas ve Sir-ven'in Papalıkça mahkum edilmeleri üzerine Voltaire, kilisenin adaletsizliğine karşı büyük bir kampanya başlattı. Toplumda derin yankılar uyandıran kampanya sonucunda Katolik kilisesi Protestan liderleri serbest bıraktı ve Protestanlara eski itibarları iade edildi.

    Buna karşılık Papalık, Deniş Diderot'un, adaleti doğruda, güzelde ve iyide arayan Ezoterik eseri Angiblopedi'nin yakılmasına karar verdi. Voltaire Bastil'de kapatıldı. Hakkında tutuklama kararı çıkan Rousseau kurtuluşu kaçmakta buldu. Holbach'ın "L'esprit"i (ruh), Felsefe Sözlüğü de yakılan eserler arasındaydı.

    Engizisyon, karşısındaki filozofları sindirmek için sık sık şiddete başvurdu. Şövalye La Barre'in, ayin alayını selamlamamak ve Felsefe Sözlüğü gibi sakıncalı eserleri okumakla suçlanıp ölüme mahkum edilmesi, dilinin koparılarak başının kesilmesi, cesedinin yakılması, umulanın tam aksine filozofların birlik oluşturarak tepkilerini göstermelerine yol açtı. Voltaire, Papa için "ezelim alçağı" derken, Montequieu gibi ağırbaşlılığıyla ünlü bir adam dahi, "Papa, alışıldığı için karşısında boyun kırılan, modası geçmiş bir puttur" demekten kendisini alamadı (3).

    1738'de Papalığın Masonları afaroz etmesi üzerine Voltaire, 80 yaşında olmasına karşın, kilise aleyhtarı kampanyalarda kendisine büyük destek sağlayan ve kendisiyle aynı inançları paylaşan bu insanlara bu kez kendisi destek vermek için Masonluğa girdi.

    Voltaire, "Hoşgörü üstüne" adlı yapıtında, insan haklarını ve bunun uzantısı olan hoşgörme hakkını savunurken, herkesin inançlarında özgür olduğunu, tüm insanların, dinleri ne olursa olsun, kardeş olduklarını savundu. "Bir Türk, bir Çinli, bir Yahudi kardeşim mi oluyor böylece?" diye soran Voltaire, kendi sorusuna kendisi cevap veriyordu; "Elbette. Hepimiz aynı babanın, Tanrının çocukları değil miyiz?"

    Voltaie gibi Diderot, Montesquieu, Lafayette, Boucher, Danton ve Pastoren de dönemin ünlü Masonlarıydı. Bu kadar ünlü filozof ve bilim addıbının bir çatı altında biraraya gelmiş olmaları, Masonluğun dine karşı laik akımı ne denli desteklediğinin bir göstergesidir. Masonluğun, Papalığa karşı olan tutumu, Roma kilisesinin de Kardeşlik örgütü üyelerini mahkum etmesine neden oldu. Masonluğu mahkum eden ilk emir Papa 12. Clemens tarafından 1738'de yayınlandı. Bu tarihten itibaren 13 değişik papa, 1884'e kadar, Masonları afaroz eden ve Masonluğu yasaklayan emirnameler yayınladılar. Papa 12. Clemens, 28 Nisan 1738 tarihli emrinde, hiç kimsenin Masonluğa veya benzeri bir örgüte üye olmamasını duyurdu ve üyelerin afaroz edileceğini açıkladı. Ardından gelen Papalar da, 13. Leo'ya kadar Masonluğu lanetleyen ve üyeler üzerindeki afarozu her seferinde yineleyen emirnamelerini yayınlamayı sürdürdüler (4).

    Papa Clemens, Masonluğu mahkum ederken, bu müessesenin tüm dünyaya fenalıklar getireceği gibi anlamsız suçlamaların ya-nısıra, değişik din ve mezheplerdeki kişilerin bir araya gelmelerinin önüne geçilmez tehlikeler doğuracağı gibi, ancak bağnaz bir kafa yapısının ürünleri olabilecek suçlamalarda bulunuyordu. Clemens'in en önemli gerekçesi de, "kendilerince malum olan doğru ve makul sebepler" idi.

    Papalar ve Katolik devletlerin kralları, Masonların birbirlerine ketumiyet yemini ile bağlı olmalarından ve toplantılarının gizli yapılmasından endişe duyuyorlardı. Bu endişelerinin yersiz olmadığını tarihi gelişmeler ortaya koydu.

    Fransa'da büyük devrimin gerçekleştirilmesi ve sistemin giderek laikleştirilmesinde, italya'da Papalığın ekinliğine son verilmesi, milli birliğin sağlanması ve yine sistemin laikleştirilmesinde hep Masonlar en önemli rolü oynadı.

    Devlet yönetiminin Papalığın ve Katolik kilisesinin etkisi altından çıkartılmasında dönüm noktası olan kararlardan birisi 1714 yılında ingiltere'de alındı. Bir yasa çıkartılarak, herhangi bir Katolik hükümdarın ingiltere tahtına çıkması yasaklandı. Böylece ingiltere, Roma'nın yoğun baskılarından kurtulmayı başardı. Yeni kanunla ortaya çıkan bu özgür ortam Masonların kendilerini güvencede hissetmelerini sağladı ve onlar da dış dünyaya kapılarını daha çok açtılar. Bu tarihte Templierler ve diğer Şövalye örgütü üyeleri, Rose Croix'lar, Royal Society yandaşları Mason localarına üye bulunuyorlardı. Bunlara, asli meslekleri Duvarcılık olmadığı ve örgüte sonradan katıldıkları için "Kabul Edilmiş Mason" (Accepted Mason) denilmekteydi.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 135.
    -1
    Öte yandan dünyadaki teknolojik gelişmeler Masonluğun Ope-ratif kolunu olumsuz etkilemekteydi. inşaat yapımı ile ilgili daha önce birer sır olarak saklanan bilgiler, giderek sır olmaktan çıktılar ve okullarda okutulan bilim dallarının konuları haline geldiler. Bu durum, adlarına sonradan "Operatif Mason" denilen inşaat ustalarına, okul mezunu ve örgüt üyesi olmayan yeni rakiplerin çıkmasına neden oldu. Zamanla bu ustalar iş bulmakta zorlanır oldular. Operatif Masonların son büyük faaliyetleri Londra'da oldu. 1666 yılında Londra'da meydana gelen büyük yangın sonrası inşaat sektörünün canlanması ile tüm Avrupa kıtasındaki Mason ustalara iş bulma imkanı doğdu. Ancak şehrin yeniden imarından sonra yine yapılacak iş kalmadı ve Masonluğun el emeğine dayalı Operatif kolu giderek yok olmaya başladı. Bu aşamada devreye Kabul Edilmiş Masonlar girdi. Locaların fikri çalışmalarına katılan bu Masonlar önceleri azınlıktaydılarsa da, giderek sayıca çoğaldılar. Mesailerinin kol işçiliğine değil, kafa işçiliğine yani fikri çalışmaya dayanması nedeniyle kendilerine "Spekülatif Masonlar" adını uygun gören Kabul Edilmiş Masonlar, 1703 yılında bir karar yayınlayarak, bundan böyle Masonluk ayrıcalıklarının yalnızca yapı işçilerine özgü olmayacağını, dileyen herkesin localara üye olarak bu ayrıcalıklardan yararlanabileceğini duyurdular.

    ingiltere'de Protestanlığın ağır basması ve Katolik kilisesinin baskılarının yok olmasından sonra Anglikan Masonlar, locaların düzenliliği hakkında karar verebilecek ve yeni localar açabilecek yüksek bir merci kurmaya karar verdiler. Böylece 1717 yılında dört Londra locası, ingilitere Büyük Locası'nı kurdular (5).

    Büyük Loca'nın yeni yasasını, bir Protestan rahibi olan James Anderson yazdı. Bu yasanın yazılmasına bir başka Protestan rahip, Desagulier de yardımcı oldu. Royal Society üyesi olan bu rahip, ünlü bilgin Newton ile de yakın arkadaştı. Anderson Yasaları adıyla anılan bu yasanın ilk bölümünde, "Bir Mason, taşıdığı sıfatlar nedeniyle ahlak kurallarına boyun eğmek zorundadır ve hiçbir zaman bir Tanrıtanımaz (Ateist) ya da Dinsiz (Deist) olamaz" denilmektedir.

    1815 yılında ingiltere'de yeni bir Büyük Loca Yasası yayınlandı ve Tanrı ve din hakkındaki ilk bölüm şöyle değiştirildi;

    "Sıfatı dolayısla bir Mason ahlak kurallarına uymakla görevlidir. Eğer mesleği iyi anlamışsa, hiçbir zaman bir Tanrıtanımaz ya da Dinsiz olmayacaktır. Tanrının herşeyi insanlardan daha başka türlü gördüğünü o, herkesten daha iyi anlamak durumundadır. Çünkü insan dış görünüşü görür, Tanrı ise gönülleri. Bir insan, dini tapınış tarzı ne olursa olsun tarikatten çıkarılmaz. Yeter ki, yerle göğün Yüce Mimarına inansın ve ahlakın kutsal görevlerini yerine getirsin" (6)

    Bu yasa ile, Hristiyanların yanısıra Yahudi ve Müslümanların da örgüte katılmaları mümkün oldu. Böylece Masonluk, özgür düşüncenin filizlendiği her ülkede varlığını gösterdi ve tüm dünyaya yayıldı.

    17. yüzyılda Masonluk, Fransa, italya, ispanya ve Almanya'da Katolik kilisesinin yoğun baskıları ile teknolojik ilerlemenin getirdiği işsizlik gibi nedenlerle son derece zayıflamış bulunuyordu. ingiltere ve iskoçya'da ise durum daha farklıydı. Her iki ülkede de Kabul Edilmiş Masonların fazlalığı örgütün varlığını ve gücünü sürdürmesini sağlamıştı. 1649 yılında ingiltere Kralı I. Charles'ın kafasının kesilerek idam edilmesinden sonra, dul eşi Kraliçe Hen-rietta doğduğu ülke olan Fransa'ya döndü. Kısa bir süre sonra çok sayıda iskoç soylusu da onun yanına geldi. Bu soyluların büyük bölümü Kabul Edilmiş Masondu (7). Bunlar, Stuart hanedanının ingiltere tahtını yeniden eline geçirmesi için faaliyetlerini, Fransa'da kurdukları Mason localarında gerçekleştirdiler. Bu locaların bir kısmı askeri nitelikliydi ve Stuartların ingiltere tahtına dönüş şansı kalmayınca bu askeri localar Fransız ordusuna katıldılar. Böylece Fransız ordusunda Masonluk yayılmaya başladı. Askeri iskoç localarının yanısıra sivil localar da, Fransa'da önceden var olan localar ile birleşerek, mesleğin tüm ülkede yayılmasını sağladılar. Eski geleneklere ve yüzlerce yıldır uygulanagelen ritüellere dayanan bu Masonluğa, Avrupa kıtasındaki yeni yayıcılarına atfen, "iskoç Masonluğu" denildi. ingilterede 1717'den itibaren uygulanmaya başlanan Masonluk üç derece üzerinden çalışmaktaydı. Buna karşılık iskoç Masonluğunda derece sayısı 25'di. Bir diğer farklılık da, ingiliz Masonluğu yanlısı localar, ingiltere Büyük Locasından berat alarak, düzen içinde kurulurken, iskoç locaları eski gelenekler uyarınca, herhangi bir merciye dayanmadan, kendiliğinden kuruluyorlardı.

    ingiltere Büyük Locası'na karşılık Fransız locaları aynı statüde bir merciye kavuşmak için 1736 yılında Fransız Büyük Locası ayarında, "Grand Orient" adını verdikleri bir üst kuruluş oluşturdular. Fransa'da, bu bağımsız Fransız kuruluşunun yanısıra, ingiltere Büyük Locası'ndan berat alan bir Fransız Büyük Locası da kuruldu.

    iskoç Masonluğu 1761 yılında Amerika'da yayılmaya başladı. Bu kıtada iskoç Riti'ne sekiz derece daha ilave edildi ve tüm dünyanın da kabulü ile iskoç Riti Masonluğu 33 derece olarak benimsendi (8).
    Tümünü Göster
    ···
  11. 136.
    0
    O dönemde, Masonluğun kökenleri hakkında en önemli konuşma, Şövalye Ramsay tarafından gerçekleştirildi. Bir iskoç soylusu olan ve Stuartlarla birlikte Fransa'ya geçen Ramsay, 1737 yılında Grand Orient'de, Masonluğun geçmişi hakkında aydınlatıcı bir konuşma yaptı. Masonluğun Templierler'e dayandığını ve onların sayesinde kardeşlik örgütünün tüm Avrupa'ya yayılmış olduğunu söyleyen Ramsay, "Tarikatımızın kökleri, Kudüs Sen Jan Şovalyelerindedir. O gün bu gündür localarımız, Sen Jan Locaları adını taşırlar" dedi. Ramsay, ünlü konuşması sırasında, birçok Avrupa ülkesinde gerilemiş olan Masonluğun, Templierler sayesinde iskoçya'da canlılığını korumuş olduğunu da hatırlattı.

    Fransız devrimi öncesi Masonluk bu ülkede son derece yaygınlaşmış durumdaydı. Birçok aristokratın yanısıra, burjuva önde gelenleri ve fikir adamları da localara devam etmekteydiler. Localarda yürütülen fikri çalışmalar sayesinde, Masonluğun temel ilkeleri olan insanların özgürlüğü, kardeşliği ve eşitliği, Fransız ihtilalinin de bayrağı haline geldiler. Devrimin fikir babaları Bailly, Talleyrand, Brissot, La Payette, Mirabeau, Condorcet, birer Masondular. Bazı kaynaklar Danton ve Robespier'in de Mason olduklarını savunmaktadır. 1789 ihtilalinde Masonluğun örgüt olarak bir etkinliği görülmediyse de, ihtilalin oluşumu için ana kadrolar dahi localarda hazırlanmıştı (9). Devrimciler, locaların gizliliği içinde biraraya gelerek, ihtilalin alt yapısını oluşturdular. Ayrıca, localarda yapılan aralıksız laiklik propagandası da, insanları dini her türlü reformu gerçekleştirmeye hazırladı. Nitekim 1793'de, ülkedeki tüm kilise ve tapınakların kapatılması, bütün dini inançların önlenmesi gibi aşırı bir karar dahi alınabildi. Kilise açılmasını isteyenlerin tutuklanması, rahiplerin her türlü kamu görev ve haklarından men edilmesi öngörüldüyse de, Danton ve Robespier'in girişimleri ile bu sert tedbirlerden vaz geçildi. inanç özgürlüğüne karşı her türlü şiddet hareketinin ve baskının yasaklanması ile yerinildi. 1794'de devrim konvansiyonu devletle kiliseyi ayırdı. Bir yıl sonra, isteyenlerin kiliselerden fayadalanabilmeleri, dileyenlerin de her türlü dini ibadetten uzak yaşayabilmelerini öngören inanç özgürlüğü, kanuna bağlandı.

    Fransa'da Katolik kilisesi karşıtı güçlü lobi, devrim sonrasında gelen direktuvarlık dönemi boyunca da etkinliğini sürdürdü. Bu dönemde Jakobinler'in kiliseye ağır bastıkları görüldü. Napolyon'un gelişi ile durum tersine döndü. Katolikler imparatorluk süresince ağırlıklarını hissettirdiler. imparatorluk sonrasında ise, taraflar arasındaki mücadele, herhangi birisinin kesin üstünlüğü olmaksızın sürüp gitti. Bu arada Mason localarındaki Katoliklerin sayısı giderek afaldı. 1877 yılında Grand Orient, locaların "Evrenin Ulu Mimarı" onuruna çalışmaları zorunluluğunu kaldırdığını açıkladı. Bu karar üzerine ingiltere Büyük Locası, Fransız Grand Orient'i ile tüm ilişkilerini derhal kesti ve bu kuruluşu düzenli olarak tanımadığını dünyaya duyurdu. Böylece Fransız Masonluğu, evrensel Mason topluluğu ile ayrı düşmüş oldu (10).
    Tümünü Göster
    ···
  12. 137.
    0
    amk copy pastecisi
    ···
  13. 138.
    0
    Fransız Masonluğunun 1877 kararında, 1848 devriminin etkisi büyük olmuştur. 3. Napolyon'un düşüşünden sonra kurulan üçüncü cumhuriyette ülkeyi yönetenlerin büyük çoğunluğu Masondur ve Katolik kilisesinin baskılarından bıkıp usanmış durumdadırlar. Fransa'da basın özgürlüğü Masonlar sayesinde mümkün olur. Victor Hugo, cumhuriyet parlementosunda verdiği ünlü söylevinde tüm gücüyle ruhban sınıfına yüklenir ve, "Yıldızların düşmediğini söylediği için Prinelli'yi dövdürten, kanın vücutta dolaştığını ispatladığı için Harvey'e işkence eden onlardır. Galile'yi, Kristof Colomb'u zindana attıran, Pascal'ı, Monteigne'i, Molier'i din ve ahlak adına afaroz eden onlardır. Fransa'nın üçyüz yıldır yaydığı büyük ışık onları rahatsız ediyor. O ışık akıldan müteşekkildir. Gerçek mümin benim ey rahipler, sizler dinsizsiniz" der.

    işte Fransız Masonları, bu ruh hali içinde, aralarına Deist inançta olanların da katılmasını sağlamak amacıyla, Evrenin Ulu Mimarı'na inanma zaruretini kaldıran bir kararı onaylamışlar ve Ezoterik öğretiye ters düşmüşlerdir.

    Tüm bu çabalara karşın Fransa'da ilk öğretimin laikleştirilmesi ancak 1879'da mümkün oldu. Kilise'nin öğretim yapması 1904'de yasaklandı ve devlet ile din işleri de 1905'de ayrılabildi. Nihayet 1907'de de laik yasaların dokunulmazlığı kanuna bağlandı.

    italya'da Masonluk, Fransa'dakine benzer bir yol izledi. Dante'nin, Boccacio'nun ve diğer Ezoterik doktrin yanlısı düşünürlerin yurdu italya'da, sırlar öğretisi, bir geleneksel miras olarak Pisagor'dan bu yana varlığını sürdürüyordu. Ancak, Katolik kilisesinin merkezinin Roma olması dolayısıyla Papalığın yoğun baskıları kendisini en çok italya'da hissettirdi. Rönesans'ın beşiği olan bu ülkede 17. yüzyıla gelindiğinde Masonluk neredeyse tamamen silinmiş durumdaydı. Masonluğun canlanışı, Fransa'da olduğu gibi italya'da da Stuart hanedanı yandaşlarının bu ülkeye gelmeleri ile başladı. iskoç Ritine bağlı ilk loca bu yüzyılın ikinci yarısı içinde kuruldu. Geleneksel alt yapısı hazır olan Masonluk italya'da hızla yayıldı ve Katolik kilisesinin karşısındaki doğal yerini aldı (11).

    italya üzerinde 1713 yılına kadar süren ispanyol egemenliği Katolik kilisesinin güçlenmesini, Engizisyonun kurumlaşmasını ve Rönesans'ın hızını yitirmesini sağlamıştı. Avusturya ve Fransa hakimiyetlerinin ardından 1814 yılında, Napolyon'un devrilmesi üzerine italyan devletleri yeniden ortaya çıktılar. Napoli krallığı, Sardunya krallığı ve Papalık devleti bağımsızlaştı. Ancak Toscana, Parma ve Modena Avusturya'ya bağlı hanedanlar tarafından, Lombardia-Venedik krallığı da doğrudan Avusturya tarafından yönetiliyordu. Trentino, iştira ve Trieste gibi italyan toprakları ise, Avusturya imparatorluğu topraklarına dahil edilmişti.

    Avusturya işgaline ve müdahalesine karşı italyan aydınlarının kurduğu Carboneria teşkilatı ile, ülkede oldukça güçlenmiş bulunan Masonlar bir ittifak meydana getirdiler ve italya'nın birliği ve bağımsızlığı için mücadeleye başladılar. Bu mücadele 1848 yılına kadar sürdü. Papalık, karşımdakilerin özgür düşünceli ve laik olduklarının, kendi emirlerini kesinlikle dinlemeyeceklerinin bilinciyle italyan Birliği fikrinin karşısında yer aldı. Papaların en büyük korkusu, egemenlikleri altında bulunan son toprakların da ellerinden gitmesiydi.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 139.
    0
    hasta mısın lan sen
    ···
  15. 140.
    0
    Papalığın yoğun baskılarının yanısıra, Avusturya orduları ile yapılan savaşlar neticesinde Carboneria teşkilatı giderek zayıfladı ve 1831 yılında yokoldu. Örgüt mensuplarından hayatta kalanlar, dava arkadaşları olan Masonlara katıldılar ve bundan sonra birlik için kiliseye karşı mücadeleyi tek başına Masonlar verdi.

    1848'de Paris'deki Şubat devrimi, yine aynı yıl Viyana'daki Mart devrimi, italya'da da ulusal birlik devriminin başlamasına yol açtı. Birlik için savaşlar 1861 yılına kadar devam etti. Bu tarihte, Fransa himayesindeki Roma-Papa devleti toprakları hariç tüm italyan devletleri birleştirildi ve italya krallığı doğdu.

    Garibaldi, Cavour, Emanuel I, Mazzini gibi birlik için savaşan liderler hep Mason'dular. Bu aydınlar, birleşmeye karşı çıkan kilisenin karşısına Masonluk ilkeleri ile çıktılar. 1786'da, Papanın da desteği ile Avusturya kraliçesi Maria Teresa italya'da Masonluğu yasaklamaya kalkıştı. Ancak bu ülkede Masonluk geleneğinin temelleri çok derindeydi. Pisagor Akademisi, Roma Col-legiaları, Gilde'ler, ilk Mason locaları, Eflatun Akademisi, Röneans hep bu topraklarda doğmuştu. Bu nedenle Masonluk, Katoliklerin yoğunluğuna rağmen halk arasında da belli bir sempatiyle karşılanıyor ve milli duygulara hitap etmeleri yüzünden de büyük destek buluyordu. Fransız Masonlarının da yardımı ile Avusturya kraliçesinin girişimi başarısız kaldı.

    1848 yılında Papa 9. Pius, italya'nın bağımsızlığı için Avusturya'ya savaş ilanını reddedince, Masonlar Roma'da bir ayaklanma başlattılar. Papa Roma'dan kaçmak zorunda kaldı. Ancak Fransız kuvvetlerinin Roma'yı ele geçirmelerinden sonra Pius kente geri dönebildi. 1870 yılında Fransa, Almanya ile savaşa girince Fransız kuvvetleri Roma'dan çekildi. O tarihte kurulmuş bulunan italyan krallığına ait birlikler kente girdi. Roma'nın kraliyet birliklerince alınması üzerine Papa Vatikan şehri surlarının arkasına çekildi ancak, yenilgiyi içine sindiremedi ve Masonluğu lanetleme kampanyasını sürdürdü. Pius'dan sonra Papalığa gelen 10. Leo da, yeni rejimi onaylamadığını göstermek için italya Katoliklerine kraliyet parlamentosu seçimlerine katılmalarını yasakladı. Ancak, bu karar neticesinde Katoliklerin politik zeminde hiçbir etkinlikleri kalmamış oldu.

    italyan birliğini sağlayan ve iktidarı ellerine alan Masonlar, başta laik bir devlet sistemi olmak üzere birçok alanda Masonik inançları yaşama uyguladılar. Örneğin, ilk demokratik ceza kanunu olarak kabul edilen italyan Ceza Kanunu'nu hazırlayan Zanardelli bir Masondu ve hayata geçirdiği kanun birçok Masonik ilkeyi kapsıyordu. Zanardelli, bu kanunla dinler arasında hiçbir ayrım gözetmeyerek, din özgürlüğünü kabul etmesinin yanısıra, bu özgürlüğe karşı çıkacakların da cezalandırılmalarını öngörmüştür.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 141.
    0
    Amerika Birleşik Devletleri'nde Masonluk, kuruluş gününden itibaren etkili olmuştur. Bağımsızlık için mücadele eden liderlerin ve Amerika anayasasına imza atanların neredeyse tamamı Masondur. Bugüne kadar işbaşına gelen Başkanların büyük çoğunluğu da Masondur ve Mason olmak büyük bir onur ve sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Bu ülkede halen, her eyalette birer tane olmak üzere 50 Büyük Loca ve 4 milyona yakın Mason bulunmaktadır. Masonluk Amerika'da o denli yaygındır ki, Iowa eyaletinde bir kentin adı dahi "Mason City" dir. Bu ülkeyle ilgili bir diğer ilginç Masonik bilgi de, astronot Edvvin Aldrin'in Ay'a bir Masonik plaket yerleştirmiş olmasıdır. Aldrin 1969 yılında, Masonluğun evrenselliğinin sembolü olarak, Teksas Büyük Locası tarafından hazırlanmış ve Ay'ın, bu locanın Juridiksiyonu içine alındığını belirten bir levhayı dünyanın uydusuna bırakmıştır.

    Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda da Masonlar oldukça önemli rol oynamışlardır.

    Osmanlı imparatorluğu topraklarında ilk Mason locasının kuruluş yılı'olarak 1738 tarihi verilmektedir. Bu tarihten, ilk ulusal Yüksek Şura'nın kuruluş yılı olan 1909'a kadar Osmanlı topraklarında yabancı Büyük Loca veya Yüksek Şura'lara bağlı 23 locanın çeşitli dönemlerde faaliyette bulundukları bilinmektedir. Yabancı obediyanslara bağlı bu localarda, başta Sultan 5. Murat olmak üzere, şehzade Nurettin ve Kemalettin efendiler, Namık Kemal, Mithat Paşa, Fuat Paşa, Talat Paşa, Ahmet Vefik Paşa gibi ünlü kişiler ve sadrazamlar Masonluğa katılmışlardır (12). Başta Mithat Paşa olmak üzere bu kişilerin yoğun çabaları sonucunda 1876'da Meşruti idare kurulmuştur. Ancak Sultan Abdülhamit, iki yıl sonra, 1878 yılında meclisi feshederek Meşrutiyeti yürürlülükten kaldırmış, önde gelen liderlerini, bu arada Mason ileri gelenlerini sürgün etmiştir.

    Padişahın mutlak egemenliğine karşı çıkan aydınlar, 1899 yılından itibaren yurt içinde ve yurt dışında örgütlenerek, Jön Türkler adı altında muhalefete başladılar. Masonların gücünü arkasına alarak tahta çıkmış olan Abdülhamit, tüm yetkileri eline almasının hemen ardından tam bir Mason düşmanı kesildi. Masonları dinsizlik ve Tanrıtanımazlıkla suçlama konusunda Katolik kilisesi ile özdeşleşen Abdülhamit yine de yönetimi süresinde Mason localarının faaliyet göstermelerine ses çıkartmadı. Bunda iki neden etken olmuştu. Öncelikle Sultan Abdülhamit çok kuşkucu ve kurnaz bir kişiliğe sahipti ve Mason localarını kapatması halinde tüm Masonların yeraltına çekilerek, kendisi aleyhinde daha yoğun çaba harcayabileceklerini hesaplamıştı. Bunun yerine locaların açık kalmasını ve hafiyeleri vasıtasıyla sürekli denetim altında olmalarını sağladı. Abdülhamit'in bu yöntemi özellikle istanbul'da son derece etkili oldu ve istanbul Masonları istibdat dönemi boyunca hiçbir varlık gösteremediler. ikincil olarak Osmanlı yönetimi ekonomik açıdan dışa tamamiyle bağımlı hale gelmişti. Abdülhamit, Mason localarını kapatması halinde, yabancı ülkeler Masonlarının büyük baskıları altında kalabileceğini, bunun da alınacak ekonomik yardımları etkileyeceğini hesaplamıştı (13).

    istanbul Masonlarının pasifliğine karşın, Balkan yarımadasında ve özellikle de Makedonya'da Mason locaları son derece etkili bir konumdaydılar.

    Balkanlardaki karışık durum ve ulusal nitelikli ayaklanmalar nedeniyle Sultan'ın hükmü Makedonya'da geçmiyordu. ittihat ve Terakki Cemiyeti adı altında Makedonya'da biraraya gelen Jön Türkler, Fransız devrimcileri ve italyan birlikçi eri örnek alarak, toplantılarını Mason localarında yapmayı, gizliliklerinin korunması açısından daha uygun buldular. ittihat ve Terakki'nini öngördüğü program ile Masonik ilkeler arasında bir noktaya kadar uyum olması, birleşmeyi daha kolaylaştırdı. ittihat Terakki'nin önde gelenleri, başta Talat Paşa olmak üzere localarda örgütlendiler ve yönetime karşı yürütecekleri stratejiyi saptadılar (14).

    ittihat ve Terakki liderlerinin en yoğun biçimde üyesi oldukları loca, Selanik'te çalışmakta olan, italyan Obediyansına bağlı Makedonya Rizorta (Yeniden Doğan Makedonya) locasıydı. Kurucusu, Voltarie'ci, özgür düşünceli bir Yahudi olan Baruh Kohen'di. Yahudiler, diğer Balkan milletlerinin aksine, Osmanlı uyruğunda kalmayı kendi çıkarları açısından daha uygun buldukları için, Türk aydınları ile birlikte çalışıyorlardı. Bu nedenle de, Makedonya Rizorta locasında ittihat Terakki üyelerinin yanısıra, çok sayıda Yahudi de vardı.

    Yahudi Masonların ittihat Terakki'cilerle bu denli yakın olmaları, dinci çevrelerin tepkisine yol açtı ve Masonluğun Yahudi amaçlarına hizmet etmekte olduğu gibi ciddiyetten uzak bir iddia öne sürüldü. Musevi dininde kullanılan bazı sembollerin, aynı kökenden alınmış olması sebebiyle Masonlukta'da kullanılıyor olması, bu çevreler için yeterli bir kanıttı.

    Böylece, islamiyet'in Sünni kolu ile Hristiyan Katolikleri Masonluğu suçlama kampanyasında aynı noktaya gelmiş oldular.

    Osmanlı Masonları ile, Batıni doktrinlerin bir diğer savunucusu olan Bektaşiler arasında Abdülhamit döneminde gözle görülür bir dayanışma vardı. Selanik'teki Masonlar toplantıları için Bektaşi tekkelerinden yararlanırlarken, Tevfik Bey gibi bir Bektaşi Babası da Masonluğu katılarak, iki örgüt arasındaki iletişimi sağladı (15).

    ittihat ve Terakki, ordu subayları arasında hızla yaygınlaştı. ittihatçılarla yakın temas içinde olan Mustafa Kemal'in de Selanik'te bir Mason locasına katılmış olduğu bilinmekte, ancak devamsızlık nedeniyle bir süre sonra üyelikten çıktığı sanılmaktadır. ittihat Terakki'nin yoğun çabaları neticesinde Sultan Abdülhamit, 1908 yılında Meşrutiyeti yeniden ilan etmek zorunda kaldı. Cemiyet, aynı yıl yapılan seçimlerde mecliste büyük çoğunluğu sağladı. Buna karşılık dinciler bir yıl sonra, 1909'da istanbul'da bir ayaklanma başlattılar. Ayaklanmayı bastırmak için Selanik Hareket Ordusu birlikleri istanbul'a girdi ve dinci çevrelerle sıkı ilişkide bulunan Abdülhamit tahttan indirildi. Bu arada, aynı yıl ilk ulusal Mason Yüksek Şurası kuruldu ve ülkedeki bütün localar bu Yüksek Şura'ya bağlandı (16).

    1. Dünya Savaşı sonrasında imparatorluğun dağılma süreci içerisinde Mustafa Kemal Paşa tarafından başlatılan Kurtuluş savaşında ittihat Terakkicilerin, cemiyet olarak önemli bir fonksiyonları olmadı. Ancak, savaşın başındaki Kuvayı Milliyeci lider kadro, ittihat Terakki ve Mason ocaklarında yetişmiş kişilerdi ve aynı inancı paylaşıyorlardı; Özgürlük.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 142.
    0
    Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk Başbakanı Rauf Orbay, yine Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk başbakanlarından Ali Fethi Okyar, General Kazım Karabekir, General Kazım Özalp, Cumhuriyet Halk Partisi genel sekreteri Şükrü Kaya, ilk hükümetin içişleri Bakam General Refet Bele, yine Atatürk dönemi Dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Araş, bir diğer içişleri bakanı Mehmet Cemil Uybadın, Türkiye'nin ilk Washington Büyükelçisi Muhtar Tahsin ve Atatürk'ün yakın çalışma arkadaşlarından Milletvekili Cevat Abbas Gürür'ün birer Mason olmaları, Masonik inançların Kurtuluş savaşı ve sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde ne denli etkin olduğunu göstermektedir. Atatürk ve kadrosu, Rönesans ve Reform neticesinde Hristiyan dünyasında gerçekleştirilen aydınlanmayı bir Müslüman ülkede, Türkiye'de gerçekleştiren ve laik sistemi başarıyla uygulamaya koyan ilk kadro olmuşlardı. Saltanat ve Hilafet kaldırılmış, Türkiye çağdaş uygarlığı ve gerçek demokrasiyi yakalayabilen yegane Müslüman ülke konumuna ulaşmıştır. Masonluk bugün, özgür düşünceye dayalı diğer demokrasilerde olduğu gibi Türkiye'de de laik ve demokratik sistemi korumak için üzerine düşeni yapmaktadır.
    ···
  18. 143.
    0
    Kaynakça

    l- BAYET Albert - "Dine Karşı Düşünce Tarihi" - Broy Yayınları-istanbul 1991-Sf. 45
    2- Bayet A. -ie- Sf. 74
    3- Bayet A. -ie- Sf. 65
    4- ÜLKÜ Faruk, YAZICIOĞLU A. Semih - "Dünyada ve Türkiye'de Masonluk" - Başak Yayınevi - istanbul 1965 - Sf.55
    5- NAUDON Paul - "Tarihte ve Günümüzde Masonluk" - Varlık Yayınları -istanbul 1968-Sf. 50
    6- Naudon P. -ie- Sf. 52
    7- BOUCHER Jules, NAUDON Paul - "Masonluk Bu Meçhul" - Okat Yayınevi - istanbul 1966 - Sf. 21
    8- Naudon P. ie- Sf. 76
    9- Ülkü F. - Yazıcıoğlu A.S. -ie- Sf. 47
    10- Naudon P.-ie-Sf. 95
    11- Ülkü F. - Yazıcıoğlu A.S. -ie- Sf. 43
    12- SOYSAL ilhami - "Türkiye'de ve Dünyada Masonluk ve Masonlar" - Der Yayınları- istanbul 1978 - Sf. 382
    13- KOLOĞLU Orhan - "ittihatçılar ve Masonlar" - Gür Yayınları istanbul 1991-Sf. 72
    14- Koloğlu O. -ie- Sf. 26
    15- KoloğluO. -ie-Sf. 41
    16- Ülkü F. - Yazıcıoğlu A.S.-ie-Sf. 294

    16.12.2001
    ···
  19. 144.
    0
    XII. BOLÜM

    MASONLUK VE EZOTERiZM

    Ezoterik doktrin Masonlukta daha 1. derece olan Çırak derecesinde inisiyelere verilmeye başlanır. Locanın yöneticisi olan Üstadı Muhterem toplantıyı açarken, "Bir Mason arasıra günlük hayatın kaygılarından uzaklaşmalı ve düşünceye dalmalıdır. işte o zaman düşüncelerimiz, Evrenin Ulu Mimarı dediğimiz Yüce Varlığa doğru yükselmeye başlar. Dileriz ki, o Yüce Varlıkla aramızdaki mesafeyi daha çabuk aşabilmek için ortak çalışmalarımız bize yeni kuvvetler versin" der. Bu açıklamadan da görüldüğü gibi Masonlukta hedef hakikate varmak, Yüce Varlığa erişmektir.

    Locanın doğusunda, Üstadı Muhterem kürsüsü arkasında bir Güneş, bir Ay ve her ikisinin ortasında da Üçgen içinde bir Göz sembolü bulunmaktadır. Naacal ve Hermes öğretilerinde gördüğümüz gibi Güneş, Tanrının eril embolü, Ay da dişil sembolüdür. Üçgen içindeki göz ise, Tanrının gözünün daima insanlar üzerinde olduğunu remzetmektedir. Diğer Ezoterik ekollerde olduğu gibi Masonlukta da başkan, yani Üstadı Muhterem, Tanrısal iradenin loca içerisindeki ifadesidir. Bu nedenle kendisine mutlak itaat zaruridir. Üstadı Muhterem, güneşin doğuşuna atfen, doğuda oturur. Bir loca sembolik olarak, güneşin ilk ışıklarının ortaya çıktığı, yani Tanrısal aydınlanmanın var olabildiği anda çalışmalarına başlar.

    Masonlar, tüm insanlık için bir ülkü mabedi yapmak amacıyla çalışırlar. Masonluğun bu görevi ancak tüm insanların mükemmele ulaşmaları ile son bulacaktır. Masonlara göre Tanrının insanlara verdiği en büyük vasıf Akıldır. insanlar akıllarını kullanarak iyiyi, Doğruyu ve Güzeli aramakla yükümlüdür. Mason mabedi üç sütun üzerinde ayakta durmaktadır. Bunlar, Akıl, Kuvvet ve Güzelliktir. Çalışmalar sona erdirilirken kardeşlerin en büyük dileği Kardeşlik Sevgisi'nin tüm dünyaya yayılmasıdır.

    Masonluğa giriş töreni de, Ezoterik doktrin yanlılarının kendi örgütlerine girişte asırlardan bu yana kullandıkları yöntemlerin bir sentezi durumundadır. Aday önce her tarafı kapalı bir hücreye alınmakta ve düşünceleriyle başbaşa bırakılmaktadır. Bu odada, eski Simyacıların ve Şövalyelerin kullandıkları "Vitriol" kelimesi dikkati çeker (l).
    ···
  20. 145.
    0
    Aday daha sonra, gözleri bağlanarak törenin yapılacağı mabede zütürülür ve burada Dante'nin ilahi Komedisinde anlattığı gibi üç sembolik yolculuk yaptırılır (2). Yolculuk başlamadan önce adaya Tanrıya inanıp inamadığı sorulur. Aday ancak Tanrıya olan inancını teyid ederse tören devam edebilir. Aksi halde, geri çevrilir. Zaten adayın Tanrıya inancı, kabulü için doldurduğu istek formunda da araştırılmıştır. Tanrıya inanan bir insan olduğunun görülmesi üzerine merasime davet edilir.

    Mabetdeki ilk yolculuk oldukça zordur ve sonunda aday Su sınavına tabi tutulur. Daha kolay olan ikinci yolculuğun sonunda Ateş sınavı, çok kolay olan üçüncü yolculuğun sonunda da Toprak sınavı vardır. Eski çağlarda son derece çetin olan bu sınavlar, uygarlığın gelişimi doğrultusunda giderek kolaylaşmış ve günümüzde sembolik birer konuma gelmişlerdir. Yolculuklardan sonra adaya, yok olmak veya ölümün ötesine geçmenin kendi elinde olduğu hatırlatılır ve kendisine verilecek tüm sırları saklı tutacağına dair yemin ettirilir. Ketumiyet yemini her derecede yinelenmektedir. Yemin, Evrenin Ulu Minıarı'nın adını anarak ve Kutsal Kitaplar üzerine el konularak yapılır. Daha sonra adayın gözlerindeki bağ açılır ve Hakikatin Nurunu görür. O artık bir Çırak Masondur.

    Mabedin ortasında bulunan yemin kürsüsünün üzerinde her üç semavi dinin, Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığın Kutsal Kitapları bulunur. Her üç kitabın varlığı, Masonluk için dinler arasındaki ikincil farklılıkların öneminin olmadığını, yegane gerçeğin Tanrının varlığına inanmak olduğunu gösterir. Kitaplar, çalışma sırasınca açık tutulur. Bu da, tüm dinlere karşı Masonluğun hoşgörüsünün ifadesidir. Üstadı Muhterem, çalışma başlarken, Hakikatin Nurunun çalışmaları aydınlattığını ifade eder. Kutsal kitapların varlığı, hangi dinden olurlarsa olsunlar Masonların tek Tanrıya inandıklarını gösterir (3).

    Locanın görevlilerinden Hatip, yeni çırağa hitaben yaptığı ilk konuşmada, görevinin her türlü noksanlık ve kusurlardan kurtulmak olduğunu, bunu başarmak için Masonluğun kendisine yardımcı olacağını belirtir. Birey daima kendini kontrol etmeli ve bu sayede doğruya, iyiye ve güzele yönelerek sürekli tekamül etmelidir.

    inisiasyon töreninin amacı yeni üyede içsel sezgiyi uyandırmak ve bilgilenmek için çaba harcaması gerektiğini göstermektir. A.Makey'in belirttiği gibi, Masonluk üyelerinin zihinlerinde varolan ışığı ortaya çıkarmak amacındadır. Bu nedenle Masonlar kendilerini, "Işığın Çocukları" olarak da nitelendirirler (4).
    Tümünü Göster
    ···