-
1.
+1 -1Aşağıda evrimin kanıtlarından birkaçını ve yaratılışçıların tartışmaktan hoşlanmadığı bazı konuları listeledim.Tümünü Göster
1) Köpeklerin fazlalık parmağı
Köpeklerin ayağının arka üst kısmındaki o küçük uzantı nedir? Hiç bir işe yaramadığına göre bu parçanın varlığının sebebi nedir? Allahın gereksiz yere böyle bir uzantıyı yaratması mi daha mantıklı bir açıklamadır, yoksa bu uzvun artık ise yaramadığı için evrim surecinde yok olmakta olan beşinci bir parmak olması mi? Nitekim, kurtların, kedilerin ve kaplanların da ayni uzvu vardır.
2) Parmaklarımız
Mesele şu ki, 5 tanedir. Bu da bizi memeliler sınıfına sokar. Tüm memelilerin kol veya kol yerine gecen uzuvlarında 5 parmak veya parmak kalıntıları bulunmaktadır. Tipik 5 parmak yapısına tam uymayan canlılarda fosil kayıtlarına bakarak bu sayıdaki azalmayı gözleyebiliyoruz. (Örneğin atlarda). Fakat prensip ayni. Memelilerin 5 parmağı vardır. Bunu gerektiren doğru dürüst bir sebep olmadığı durumlarda bile. Örneğin neden balinaların yüzgeçlerinin altına gömülmüş 5 kemik uzantısı bulunur? Neden yarasaların açıkça beş uzantıyla ayrılmış kanatları bulunur? Bunların dizayn benzerliği olması mi daha iyi bir açıklamadır, yoksa Tüm memelilerin ortak bir atadan gelmesi mi? bazı memeliler bu 5 parmağın tümünü hala kullanır, bazıları birkaçından kurtulmuştur, bazıları ise hala ise yaramayanları taşımaktadır. (Örneğin yunuslar).
3) Yılanların ve balinaların kalça kemikleri
Boa yılanı, piton yılanı ve kor Yılanların tümü vücutlarına gömülmüş, tamamen ise yaramaz birer bel kemiği artığına sahiptir. Ayni zamanda balinalar da. Niçin bir yaratıcı böyle yaratıkların vücuduna o yaratıkları için tamamen ise yaramaz olan ve tamamen bel kemiğinin evrimsel bir kalıntısı gibi görünen böyle kemikler koymuştur? Ayrıca piton ve boalarda pençe artığı birer kişim da bulunmaktadır.
4) Tavukların ayakları
Tavukların ayaklarının alt kısmi tüyle örtülü değildir. Pullarla örtülüdür. Eğer bu Tavukların reptil atalarından kalma bir kalıntı değilse nedir?
5) Erkeklerin memeleri
Allahın erkeklerde hiçbir işe yaramayan memeler ve bu memelerin altında meme dokusu yaratmasının ne sebebi olabilir? Hele de önce Adem’i yarattığı ve Havva’yı sonradan ona es olsun diye yarattığı düşünülürse. Bu meme dokusu ergenlikte uygun hormonsal sinyali almadığından erkeklerde hiçbir zaman is gören gerçek memelere dönüşmez. Bunun cinsiyetin yasam suresi boyunca değişebilir olduğu ilkel atalarımızdan kalma bir evrimsel kalıntı olması mi daha olası bir açıklamadır (nitekim bazı balık ve reptil türleri normal ömürleri boyunca birkaç kez cinsiyet değiştirirler), yoksa allahın insanları böyle ise yaramaz parçalarla donatmış olması mi? Ayrıca kötü tasarımın bir başka örneği: Niçin testisler vücudun içinden (kadınlarda yumurtalıklara karşılık gelen yerden) aşağıya, normal bölgelerine inmek zorundadırlar? (Ki nitekim bazen inmeyip sağlık sorununa yol açarlar).
6) Kör mağara balığı
Neden mağaralarda yasayan bazı balık türleri ve diğer tür canlıların işlev görmeyen gözleri vardır? Evrim sureci kör islediği için böyle tuhaflıklara yol açabilir ama bilinçli ve sonsuz güçlü bir yaratıcıdan beklenecek şeyler midir bunlar?
7) “Plantaris” kası
insan bacağının alt kısmındaki “plantaris” kası maymunlarda ise yarayan bir kastır. Tüm ayak parmaklarının bir anda esnemesini sağladığından ayakları kullanarak ağaçlarda daldan dala atlarken faydalıdır. insanlarda ise yok olmaya yüz tutmuştur. Ayak parmaklarına kadar ulaşmaz bile, “Achilles tendon”una kadar inip yok olur. insanlarda bu kasın bulunmasının mağmumlarla bir akrabalık haricinde mantıklı bir açıklaması aklınıza geliyor mu?
8) Köpek dişleri
insan vücudunun evrim olmadan doğru dürüst açıklanamayacak bir başka özelliği köpek dişleridir. üst Köpek dişlerimizin kökleri diğer dişlere göre çok daha iridir. Örneğin maymunlarda bu dişlerin iriliği daha da belirgindir. Fakat bizlerde bile elinizi dişetinizde gezdirdiğinizde bu gereğinden iri kökleri far kedersiniz. Daha ilkel türlerden evrimleşme haricinde bunun daha tutarlı bir açıklaması aklınıza geliyor mu?
9) Ensenin arkasındaki tüyler
Neden insan korktuğunda ensesinin arkasındaki tüyler diken diken olur? Evrimsel biyolojiye göre bu memeli atalarımızdan kalma bir tepkidir. diğer memeliler (kedileri düşünün) tehlikeli durumlarda tüylerini kabartırlar. Bu hayvani daha iri ve korkutucu gösterir. Biz belli ki bu sinyali çoktan terlettik, fakat geriye korktuğumuzda ensemizde oluşan bu etki kaldı.
10) Kuyruk Sokumu
Röntgende veya bir iskelette incelendiğinde kuyruk kalıntısı gibi görünür. Günümüzde kesinlikle hiçbir işlevi yoktur ve Eğer bu kemiğinizi kırarsanız büyük ihtimalle allahın neden böyle gereksiz ve baş belası bir organı yarattığını merak edersiniz. -
2.
0dinciler kanıtlarınızı bekliyorum
-
3.
0blue/_şaskdjfşkladsjf
-
4.
0bunu baştan sona okuyan adamın dıbına korum ben
-
5.
0@14 gibimi tattın mı da işe yaramıyor diyorsun
-
6.
0ve bu http://www.youtube.com/watch?v=Lep5-kfI0sI
somut kanıtlarınızı bekliyorum dinciler -
7.
0senin gibinde işe yaramıyo evrimin diğer bir kanıtı işte
-
8.
0+1) evrim teorisi soz konusu oldugunda bir anda biyolog kesilen arkadaslarim bazen ara formlarin kat-i takdirde ekgib oldugundan gibayet ederler. ben de dedim ki, o halde birisi pek cok ara formun aslinda *var* oldugunu yazmali buraya. en meshurlari:
archaeopteryx: surungen-kus.
varanops: memeli-surungen.
osteolepis: balik-amfibian
daha fazlası: http://www.talkorigins.or...aqs/faq-transitional.html
2) bazi arkadaslarim da "olasilik hesaplari" yapip "bir bolu cok buyuk sayi" bulur. bu hesaplar yanlistir. conditional probablilty hesaplamaniz lazim (her molekul her molekulle birlesmiyor mesela, veya carpismalarin ayni anda olmasi lazim degil vb). bir polimer molekulunde de milyonlarca atom vardir ornegin, ama polimerin olusma olasiligi bir bolu bir milyon degildir. polimerler zirt diye her zaman olusur. amino asitler, proteinler, nukleik asitler, ve pek cok diger organik molekule bakip "boyle buyuk molekul tesadufinen olmaz -ben diyim sana" seklinde yaklasmaya meyilli olabiliriz ama bu sayilanlarin hepsi de laboratuvarda sentezlenebiliyor. evet yasayan bir hucre yapmak mumkun degil su anda, ama zaten kimse hidrojenleri karbonlari kavanoza koyup calkalayarak "hadi bakalim tesaduflen olacak insallah" diyerek hucre olacagini dusunmuyor. degigib enzimler, degigib cevre kosullari, aklimiza gelmeyen bin tane mekanizma isin icinde olacak muhtemelen.
3) bazi arkadaslarim da diyor ki "teori olum o, teori. gercek degil yani". vallahi dogru diyorlar. yalniz teknik olarak yercekimi (theory of gravity), atomlar (atomic theory), gorecelik (theory of relativity) ve aslinda bildigimiz her sey teori. baska da bir sey yok zaten teoriden baska. "gercek" neymis ki zaten? yalnizca bir takim gozlemler yapiyoruz ve bu gozlemlerle tutarli olan senaryolar yaziyoruz; ve bilim de boyle bir sey zaten. evrim teorisi, "dunyanin yuvalak olmasi"ndan daha fazla teori degil. -
9.
0lavlar da fosil yapıcı iyi bir kaynaktır. yanardağların patlamasıyla ortaya çıkan zehirli gazlar birçok canlıyı ördürürken, lavlar da (kısmen soğumuş olanları) bunların üzerini örterek fosilleştirir. canlıların içerisindeki su, lavların kısmen soğuyarak bir kalıp oluşturmasını sağlar. ayrıca belirli derinliklerde, toprak içerisinde bulunanları da bir çeşit fırınlayarak pişirir. vezüv yanardağının meydana getirdiği lavlar içerisinde, bu tip fosillere rastlanmıştır. keza volkanik tozlar da çok iyi bir saklayıcıdır.Tümünü Göster
özellikle iğne yapraklı ağaçların çıkardığı reçine, kehribar ve diğer bitkilerin meydana getirdiği amber gibi birçok konserve edici maddelerin içerisine düşen organizmalar, özellikle de böcekler, çok iyi saklanmıştır.
sibirya'da ve alaska'da tarih öncesinde yaşayan 50'den fazla mamut fosili bulunmuştur. buzların içerisinde bulunan bu tüylü mamutların (en az 25.000 yıl önce yaşamışlar) etleri dahi korunmuştur.
fosiller genellikle jeolojik katmanlar (sedimanlar) içerisinde bulunur ve bu nedenle alttaki katmanda bulunan fosiller, üsttekilerden daha yaşlıdır.bu yaş saptama yöntemleri ile de doğrulanmıştır. bunlar, radyoaktif maddelerle,sedimanlarla, çağlayanlarla ve dendrokronoloji ile yaş saptama yöntemleridir
işte bu yöntemler sayesinde değişik çağlarda değişik canlıların yaşadığı bilimsel olarak ka-nıt-lan-mış-tır.
bu dönemleri merak edenler, inanmamakta direnenler, paleontoloji kitapları sayesinde her dönemde yaşayan canlıları görebilirler.
morfolojiden elde edilen kanıtlar
canlıların homolog (aynı kökenden gelme) organları arasında yapılan karşılaştırmalardan elde edilen kanıtlardır. örneğin, balıktan insana kadar bütün omurgalılar, sırtta bir omur dizisi; onun karın tarafında sindirim kanalı; birçoğunda metamarik dizilmiş kas ve sinir sistemi; yerleri ve bir noktada yapıları aynı olan böbrek, pankreas, dalak, kalp, beyin vs gibi organları taşırlar.
sürüngenlerdeki ve balıklardaki pullar, kuşlardaki tüyler, insandaki dişler embriyonik olarak aynı kökten gelmelerine karşın, gelişimlerini tamamladıklarında anatomik olarak farklılılık gösterirler.
omurgalılarda bir çok organın yanısıra, özellikle üyeleri, şekil değiştirip farklı görev yapmalarına karşın, kökenleri ve yapı planları tamamen benzerliğini korumaktadır. örneğin, ön üye, insanda kol, köpekte, koyunda, atta, kertenkelede ön bacak, fok balığı ve balinada ön yüzgeç, kuşta ve yarasada kanat, gerek damar, gerek kas ve gerekse iskelet sistemi ve kemik sayısı bakımından büyük benzerlik göstermektedir. fakat farklı ortamlara uyduğundan dolayı doğal olarak bazı değişiklikler meydana gelmiştir, kullanılış durumuna göre bu organlardaki bazı kısımlar körelmiş, bazı kısımlar ise gelişmiştir. fosillerden elde ettiğimiz bulgularda, bugün tek ve çift tırnak olarak bildiğimiz hayvanların atalarının beş parmaklı olduğunu göstermektedir. örneğin atta 2 ve 4 numaralı parmaklar körelmiştir ve 3 numaralı parmak vücudu taşıma görevini üstlenmiştir. aynı şekilde beyin yapısı incelendiğinde de, örneğin koku alma merkezinin aynı oluşu dikkat çekici bir kanıttır.
körelen organlar da evrimin en önemli kanıtlarındandır. insanda 100'den fazla körelmiş yapı tespit edilmiştir. örneğin kör bağırsak (apandiks), insan besininin farklı olduğu dönemde işlevsel bir organken,bugün körelmiş durumdadır. kuşlarda körelmiş olmasına karşın,farklı beslenen tavuklarda, kazlarda ve devekuşlarında bir çift oldukça büyük ve sindirimde rol oynayan yapılar olarak gözlenebilmektedir. aynı şekilde selülozu sindirme gereksinimi duyan hayvanlarda bu organ dikkat çekici büyüklükte bulunmaktadır. benzer şekilde kulak kası'da insanların büyük çoğunluğunda tamamen körelmiş, birçok hayvanda ise varlığını sürdürmektedir. özellikle baş bölgesine dadanan sinek ve benzeri canlıları kovalamakta bu kaslar iş görmektedir. benzer şekilde deriye bağlı bulunan kaslarda, alın bölgesi hariç olarak insanda işlevini yitirerek körelen yapılardandır. yirmi yaş dişlerinin de artık hiç çıkmadığı veya körelme aşaması nedeniyle güçsüz şekilde varlığını sürdürmesi de, eski fosillerle karşılaştırıldığında günümüz insanının farklılaşmasını gözler önüne sermektedir. plica semilunaris dediğimiz, gözün iç kısmında yarım ay şeklindeki kas ve zar kalıntısı, balıklardan memelilerin çeşitli gruplarına kadar bulunan ve gözü kapatan üçüncü bir göz kapağına homologdur. uçarken ve eşelenirken kuşların gözlerine giren tozları silmeye yarar. insanlarda ise küçülerek gözün bir yanında çıkıntı şeklinde kalmıştır. benzer şekilde kuyruk, insanlarda kuyruk sokumundaki kemiklerin körelmesi ile ortadan kalkmış bir yapıdır. çok nadir olmakla birlikte, seyrek genlerin bir araya gelmesi ile 10-15 cm uzunluğunda kuyrukla doğan insanlar vardır. bu kuyruklar hastanede kesilmeltedir. bizdeki kuyruk sokumu omurları da bu yapının kalıntılarıdır. vücut kılları da gelişmişliğe gidildikçe azalan bir yapıdır. metabolizmamızın daha yavaş olduğu çağlarda ısınma için bir gereksinimkleni metabolizmanın hızlanması ve insanın hızlı haraketini sınırlaması nedeniyle zamanla bu yapı da azalma göstermiştir. afrika'da yaşayan dev piton yılanlarının kloakının her iki yanında, deriden dışarıya doğru çıkmış küçük ayak kalıntıları vardır. diğer yılanlarda bu yapı gözle görünemez ancak incelendiğinde kemik yapısı ile anlaşılabilmektedir.
canlıların embriyolojik gelişimleri gözlendiğinde, ilk aşamalarda birbirine benzer gelişimler gösterirken, daha sonraki aşamalarda birbirlerinde ayrıldıkları gözlenmektedir. örneğin ilk embriyolojik safhalarında insan'ı bir balık'tan ya da tavuktan ayırabilmek mümkün değildir. çıplak sümüklüböcekler ile kabuklu sümüklüböcekler aynı embriyolojik gelişimi gösterirken son safhada kabuksuz sümüklüböceğin kabuğu derinin içine gömülmüş çok küçük şekilde kalır. bu da kabuksuz sümüklüböceklerin kabuklu bir atadan geldiğini bize göstermektedir. benzer bulgular metamorfoz öncesi ve sonrası deniz yıldızının embriyolojik incelemesinde gözlenmektedir. birçok böcek larvasının halkalı solucanlara benzemesi de bu canlıların yakın akrabalığını ispatlamaktadır.
benzer şekilde organların gelişimi incelendiğinde de körelen ve gelişen yapılar dikkat çekicidir. öte yandan gelişen genetik bilimi de çeşitli canlılarda ortak bulunan gen gruplarını ortaya çıkartarak evrim teoreminde çok önemli kanıtlar sağlamışlardır.insansı maymunlarla genlerimiz karşılaştırıldığında çok benzer yapıda oluşunun gözlenmesi, kanıt değildir de nedir. aynı şekilde karşılaştırmalı biyokimya'da farklı hayvanların kan proteinlerini inceleyip, aynı atadan gelen canlılar arasındaki benzer yapıyı gözlemlemiştir.
sitoloji bilimi de hücreleri incelerken de hücreler arası benzerlikleri gözler önüne sermektedir. örneğin mitokondriler bu anlamda çok önemli bulgulara ulaşılmasını sağlamıştır.
coğrafik olarak da farklı coğrafyalarda yaşayan birbirine yakın hayvanların ortam etkisiyle değiştiğini de göz ardı edemeyiz. örneğin daha soğuk enlemlerde yaşayan penguenler daha büyük vücut yapısına sahiptir. bu sayede soğuğa karşı koyabilmektedir. tüm bu kanıtları detaylı incelemek için biyocoğrafik bölgeleri anlatan kitaplara başvurulabilir.
maymun yavruları, belirli bir süre analarının postuna yapışarak taşınırlar. insan yavrularının doğduktan sonra belirli bir süre, değdikleri her şeyi, örneğin bir parmağı, çok güçlü olarak kavramaları da ağaçlarda yaşayan atalarımızın bir kalıntısıdır. ayrıca birçok insanın uyurken düşme duygusuyla uyanması da, atalarımızın ağaçtan düşmemek için tetikte uyuması sonucu genlerimize yerleşen bir korkudur.
insan ırklarının farklılaşması da aslında gözümüzün önünde duran devasa bir kanıttır.
evcilleştirilmiş hayvanların, aynı atadan gelen ve yabani hayatta kalan akrabalarından yaşam koşulları nedeniyle farklılaşması da önemli bir kanıttır. örneğin uysal olanların seçilip izole edilmesi ve vahşi olanların öldürülmesi nedeniyle, evcil hayvanlar uysaldır. öte yandan besin alma olgusundaki değişim de türdeki bölünmeyi destekleyerek yabani hayvanlarla evcil akrabalarının vücut yapılarının evrimle değişmesine yol açmıştır.
ayrıca ara formların olmadığı antitez olarak söylenir. oysa günümüzde yaşayan sudan karaya geçiş ara formu olan periophthalmus en ciddi kanıtlardandır.
http://ki.itigo.jp/marli/...kipperland/tobihaze03.htm -
10.
0@1 maymun al kız olunca gibersin
-
11.
0hasgibtir
-
12.
0evrimi inkar edip, hiçbir kanıt yok diyenlere cevap vermekte kullanılabilecek ispatlar bütünü:Tümünü Göster
bir insanın ömür uzunluğunu göz önüne alırsak, canlıların evrimsel değişimini incelemek olanaksızdır. bu nedenle canlılığın ortaya çıkmasından bugüne kadar meydana gelen değişimleri incelemede biyoloji ve diğer doğa bilim dallarından yararlanılır. evrim konusunda bilgisi az olanları aydınlatabilmek ve onları bir evrim kavrdıbına inandırabilmek için en çok kullanılan yöntem bu kanıtlardır.
paleontolojik kanıtlar
eski devirlerde yaşayan canlıların kalıntılarının bulunması, sınıflandırılması, dağılımı, yoğunluğu ve yaşantılarına ilişkin yorumlarıyla uğraşan bilim dalına paleontoloji denir. kalıntılara da latince kazmak anldıbına gelen fosil kelimesi kullanılır. darwin'e evrim fikrini veren ilk kanıtlar fosillerin gözlenmesiyle ortaya çıkmıştır. fosiller bugünkü canlılar arasındaki akrabalık ilişkilerini ortaya çıkarması ve gelişimin hangi yönde olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir. fosiller canlıların sadece ser kısımlarını (kemik, diş, kabuk vs) değil, aynı zamanda çeşitli organları ve yaşantıları ile ilgili izleri taşıyan kalıpları da kapsamı içine alır. genellikle bir hayvana ait tüm bir fosil bulmak olanaksızdır. örneğin çenenin yapısından hayvanın nasıl beslendiğini, ayaklarının yapısından haraket biçimini öğrenebiliriz.
en gözde ve kullanışlı fosil, omurgalılara ait iskelet kalıntılarıdır. kemiklerin şeklinden, üzerindeki kas bağlantılarından hayvanın nasıl durduğu ve nasıl haraket ettiği anlaşılabilir.
fosil oluşumunda en önemli ve en çok fosil bulunan ortam, özellikle ince partiküllerden oluşmuş, killi ve çamurlu ortamlardır. bu çamurun içine herhangi bir şekilde düşmüş (otokton fosil) ya da sürüklenmiş (allokton fosil) canlının etrafındaki elementler sertleşince, gerçek bir kalıp çıkar. daha sonra canlı, çok defa çürümeyle ortadan kalkar; fakat kalıbı olduğu gibi kalır. bu kalıbın içerisine daha sonra mineraller dolarsa tekrar bir kalıp alınarak, canlının genel hatlarını verecek bir mülaj ortaya çıkar. vücut parçaları değişik mineralli sularla veya sadece minerallerle dolarsa, buna taşlaşma denir. demir, kalsiyum ve silis en belirli taşlaştırıcı minerallerdir. bu taşlaşma bazen o kadar mükemmel olur ki, anatomik incelemeler dahi yapılabilir. örneğin 300 milyon yıl önce taşlaşmış bir köpekbalığının kas lifleri ve kaslarındaki bantlar dahi görülebilir. bu taşlaşmaya en iyi örnek arizona'daki taşlaşmış ormandır. taşlaşmanın ve fosilleşmenin en iyi örneklerini kemikli hayvanlarda ve kabuklu canlılarda görmekteyiz. yürüyüş ve yaşam tarzını açıklayan ayak izlerinin, aldığı besinin kalitesini veren boşaltım artıklarının ve çoğalması konusunda bilgi veren yumurtalarının, ki bir yumurtanın içinde dinazor yavrusunun fosili dahi bulunmuştur, bizim için önem kazanır. -
13.
0@2nin beyni bir tek "huur çocuğu" demeye yetiyor beyler fazla üstüne gitmeyin
-
14.
0S: Mutasyonun yeni bilgi yaratmadığı aksine bilgileri yıktığı ile ilgili eleştiriler duydum.Tümünü Göster
Miller: Bu iddia gerçeklerle çelişmektedir. örneğin 4 veya 5 milyon yıl önce o zamanlar sıcak olan Antarktik okyanusu gezegendeki bir çeşit iklim değişikliği sonucu dondu. Günümüzde Antarktika okyanuslarında yüzen balıklar vardır. Bu balıkların ilginç bir özelliği vardır. Denizsuyu donma noktasının bile altına düştüğünde (ki kendi kanımız bu soğuk suda buz donardı) bu balıklar donmamaktadır. Donmamalarının sebebi kanlarında bir çeşit antifriz proteininin olmasıdır. Bu madde antifrizdeki etilen glikolun biyolojik karşılığı gibidir.
Bunu nasıl elde ettiler? Antarktik balıklarının kanlarında bulunan antifriz proteini mutasyona uğrayan, kan dolaşımına katılan ve antifriz özelliklerini kazanana kadar tekrar tekrar mutasyona uğrayan bir sindirim enziminin sonucudur. Bu değişikliklerin tümü mutasyonun sonucudur.
Günümüzde Antarktik balığı atalarının sahip olmadığı bir biyolojik bilgiye sahiptir. Çok soğuk sularda kanını donmaktan koruyarak hayatta kalabilmesini sağlayan tamamiyle yeni bir protein yapabilme yeteneği kazanmıştır. Bu yeni bir bilgidir ve bu bilgi mutasyonla oluşmuştur.
S: Evrimin hiç test edilmemiş olduğu görüşüne ne cevap verirsiniz?
Miller: Evrim her gün laboratuvarda ve arazide test edilmektedir. Evrimden daha tartışmalı bir bilimsel teori daha düşünemiyorum. Teoriler tartışmalı olduğunda insanlar doğru olup olmadıklarını anlamak için testler yaparlar. Neredeyse 150 yıldır sürekli olarak test edilmektedir ve tek bir gözlem, tek bir deneysel sonuç, 150 yıldır evrim teorisinin genel hatları ile çelişmemektedir.
150 yıldır sürekli yapılan testlere dayanabilen bir teori gerçekten güçlüdür. Evrimi ilaçlar yapmada, aşılar yapmada kullanıyoruz. Vahşi hayatla başa çıkmada kullanıyoruz. Kendi genomumuzu tahmin etmede kullanıyoruz. Evrimin tüm bu kullanımları da birer testtir çünkü eğer kullanıma uygun olmasaydı geri döner evrim teorisinin kendisini sorgulamaya başlardık. Ancak evrim zamanın testinden geçebilmiş çok güçlü, üretken ve çalışkan bir teoridir
S:Evrimin gücü ve zayıflıklarını öğretmeden bahsettiklerinde, zayıflıkla neyi kastediyorlar?
Miller: Evrim biyolojiyi birleştirme ve bize tutarlı açıklamalar vermede çok güçlüdür. Tek zayıflığı henüz her şeyi açıklamamış olmasıdır.
Örneğin ciksin (ayrı eşeyliliğin) evrimsel amacının ne olduğu konusunda büyük şüphelerimiz var. Günümüzde ciks her yerde sadece bizde değil ağaçlarda çiçeklerde ve mikroorganizmalarda vardır. ciksin ilk olarak nasıl evrildiğini, neden sadece iki cinsin olduğunu, işlerin neden bu şekilde yürüdüğünü anlamak çok zor. Evrim henüz bunu tam olarak açıklayabilmiş değil.
ilk canlı hücrenin nereden geldiğini veya prebiyolojik evrimin nasıl gerçekleştiğini de henüz anlayamıyoruz. Ancak biz bilim adamları bilimin her şeyi açıklayamamasını bir zayıflık olarak görmeyiz. Bu konuları kariyerimizin geri kalanında çoğumuzu meşgul edecek keşfedilmemiş bölgeler olarak görürüz. -
15.
0S: Dover davasında dikkati çektiğiniz kanıtlardan biri kendi kromozomlarımızın organizasyonuydu. Bu da ortak ata için kanıt oluşturur mu?Tümünü Göster
Miller: Çok eskiden beri bildiğimiz kadarıyla büyük maymunsular-goriller, orangutanlar, şempanzeler ve bonobolarla-ortak atayı paylaşıyoruz. Ancak burada ilginç bir problem vardır. Biz insanlar 46 kromozoma diğer tüm büyük maymunsular ise 48 kromozoma sahipler. Bir anlamda bizim bir çift kromozomumuz ekgib. Bu nasıl olmuş olabilir?
Kromozomlarımızdan birinin basitçe yok olarak 24 çiftin 23 tane kalması mümkün müdür? Bu sorunun cevabı hayırdır. Bir kromozom çiftinin iki üyesinin de kaybı herhangi bir primatta ölümcüldür. Sadece bir olasılık mümkün görünüyor o da ‘ayrı olan kromozomlarımızdan ikisinin birleşmesi’. Eğer bu gerçekleşmişse 24 çift kromozom 23 çifte düşer ve elimizdeki bilgileri doğrular.
işte esas ilginç nokta burada başlıyor, ve evrimin neden bir bilim olduğunu gösteriyor. Çünkü bu olasılık test edilebilir. Eğer olay bu şekilde gerçekleşmişse genomumuzda iki kromozomun birleşmesiyle meydana gelmiş bir kromozom olması gerekir. Bunu nasıl bulabiliriz? Bu düşündüğünüzden daha kolay.
Her kromozom iki ucunda da telomer adı verilen özel bir DNA sekansı içerir. Orta kısımda ise sentromer adı verilen başka bir özel sekans bulunur. Kromozomlarımızdan biri atalarımızın iki kromozomunun birleşmesiyle oluşmuşsa telomer DNA’nın aslında ait olmadığı merkez bölgesinde bulunduğu bir kromozoma rastlamamız gerekir. Bu kromozomun ayrıca iki sentromeri olmalıdır. Tüm yapmamız gereken şey kendi genomumuza, DNA’mıza bakmak ve bu özelliklere uyan bir kromozom olup olmadığını görmektir.
Bu kromozom bulunmuştur. 2 numaralı kromozomumuz hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bu durumu kanıtlamıştır. Bu kromozomun iki sentromeri ve merkeze yakın iki telomer DNA’sı var. Ve hatta genler 12. ve 13. primat kromozomuna karşılık gelmekte.
Akıllı tasarım veya yaratılışçılar neden böyle bir kromozomumuz olduğunu açıklayabilirler mi? Akıllı tasarımcı acaba bizi kandırarak evrildiğimizi düşünmemizi istediği için 2 numaralı kromozomu birleşmiş gibi göstermiş olabilir mi? Kendi DNA mıza daha yakından baktıkça diğer türlerle ortak atalarımız konusunda daha güçlü kanıtlara ulaşmaktayız.
S: Fosil kayıtlarındaki boşluklar evrimde neyi temsil ediyor? Böyle bir durum evrim teorisi için neden problem değil?
Miller: Bunu kabul etmek gerekir ki tüm tarihsel kayıtlar ekgiblik gösterir. Hiçbir tarihi olay hakkında tamamlanmış bir veri dizisine sahip değiliz. Ben kendi atalarımı araştırdım ve 4 nesilden sonra bilgiler bölük pörçük kalıyor. Bu benim hiçbir atam olmadığı anldıbına gelmez. Sadece bazı kanıtların kayıp olduğu anldıbına gelir.
Aynı şey tarih çalışmaları için de geçerlidir. Örneğin sivil savaş sırasında Gettysburg muharebesinin nerede gerçekleştiğini biliyoruz. Her iki taraftaki generallerin kim olduğunu biliyoruz. Ancak bu savaş sırasında her bir askerin ismini ve tamı tdıbına neler yaptığını bilmiyoruz. Bu Gettysburg’un hiç gerçekleşmemiş olduğu anldıbına gelmez. Sadece bu savaş hakkında daha çok şey öğrenmemizin gerekli olduğunu gösterir.
Aynı şey fosil kayıtları için de geçerlidir. Geçmişteki yaşamın nasıl olduğuna dair inanılmaz sayıda bilgimiz var. Bu bilgiler yaşamın değiştiğini, belli bir çizgide değiştiğini ve bu değişimin tarihinin tamam olduğunu, organizmalar arasında atalar açısından bir akrabalık olduğunu bize söylüyor. Birkaç şanslı durumda yaşam tarihi boyunca neredeyse adım adım anahtar organizmaların evriminin izini sürebilmekteyiz.
S: Hiç kimsenin yeni bir türün oluştuğunu görmediği fikrine ne diyeceksiniz?
Miller: California eyaletinde şu anda yeni türler oluşma aşamasındadır. Berkeley California üniversitesinden David Wake yıllardır California Central Valley’deki farklı salamander türlerini incelemiştir. Bu türlerin dağılışına baktığınızda dizinin uzak uçlarına ait lokal varyasyonların birbirinden çok farklılık gösterdiğini görürsünüz, öyle ki bunları yakalayıp bir kafeste biraraya koyduğunuzda herhangi bir biyolog bunların farklı türler olduğunda sizinle hemfikir olacaktır. Ancak bunlar salamaderlerin bir coğrafik bölgenin farklı yerlerine dağıtılmasıyla yakın zamanda oluşmuş türlerdir.
Birçok evrim karşıtı şunu söyleyebilir ‘Tamam ama bu türler gerçekten birbirine benziyorlar. Dramatik olarak farklı olan türleri göster’. Ancak bu şekilde bir ‘ilk ayrılma’ evrimin esasını oluşturan olaydır. Bir kedinin aniden bir köpek doğurduğunu görmeyi beklememelisiniz. Günümüzde bir tür ikiye ayrıldığında oluşan iki tane farklı türün onları daha önce bir sınıflandırma içinde birleştiren benzerlikler gösterdiğini görmelisiniz. Bunun gerçekleştiğini her zaman görmekteyiz.
Makroevrimin hiçbir zaman gözlemlenmediğini söyleyen insanlar (ki bununla gerçekten büyük bir evrimi kastederler) makroevrimin ne olduğuna dair kesin bir tanımlama yapamazlar. Yeni kategorilerin veya evrimsel yeniliklerin oluşumunu kastettiklerini söylerler. Bu tanımı kesin sınırlarla belirlemekten kaçınırlar, genlerin kaçta kaçının veya DNA’nın kaç baz çiftinin değişmesi gerektiğini söylemezler çünkü bence makroevrimle ne kastettikleri konusunda bir sınırlama yaptıkları zaman bazı lanet biyologların araziye çıkıp veya laboratuvara girip bu değişiklik oranını takip edeceklerini ve makroevrimin gerçekten de olduğunu göstereceklerini çok iyi bilmektedirler.
S: Sıklıkla yapılan başka bir eleştiri bütün bunların tesadüfen gerçekleşmiş olamayacağıydı
Miller: En büyük yanlış anlatımlardan biri evrimin tesadüfi değişikliklerle birdenbire gerçekleştiğidir. insanlar şöyle söylemeyi severler ‘Sadece bir kaza olduğuma inanmak istemiyorum’ Aslında değilsiniz. Evrimin söylediği, bir türde meydana gelen varyasyonların önceden tahmin edilemez olduğudur. Daha sonraki adımda ne olacağından emin olamayız. Ancak bu onun rastgele olduğu anldıbına gelmez.
Benim için ‘rastgele’ sözü ‘herhangi bir şey olabilir’ anldıbına gelir. Ancak gerçekte evrimsel değişim sınırlandırılmıştır. Fizik ve kimyanın kanunları tarafından sınırlandırılmıştır. Moleküler biyolojinin doğası tarafından sınırlandırılmıştır. Gelişme sırasında gelişimsel biyolojinin kısıtlamaları tarafından sınırlandırılmıştır. Daha da önemlisi evrimsel değişim doğal seçilim tarafından yönetilir. Ve doğal seçilim rastlantısal bir işlem değildir. Doğal seçilim başarılı fenotipleri seçer, gerçekten işe yarayan başarılı özelliklerin kombinasyonlarını seçer ve asla rastlantısal değildir. -
16.
019) Yirmilik dişlerTümünü Göster
Çoğu kişinin ağzı yirmi yaş dişlerinin tam olarak çıkmasına izin vermeyecek kadar küçüktür. Bazılarında bu dişler hiç dışarı çıkmaz, bazılarında ise örneğin üsttekiler çıkıp alttakiler çıkmaz (ya da tersi) ve bu yüzden bu dişleri çiğneme için kullanamaz pek çok kişi. Pek çok kişide bu dişler çürümeye ve ağız problemlerine yol açmaktadır. Öyleyse, ya bu dişler evrimsel bir kalıntıdır, ya da yüce yaratıcı tuhaf bir is yapmış ve ağzımıza bu hiçbir işe yaramayan ve sadece dert kaynağı olan fazlalık dişleri koymuştur.
20) Ani irkilmeler
Her insanin zaman zaman yasadığı ani irkilmelerin veya uykudan irkilerek uyanmaların sebebi nedir? Evrimin güzelliği böyle ilgisiz görünen konuları bile açıklayabilmesidir. Örneğin evrim biyolojisine göre bu tur irkilmeler ağaç dallarında uyuduğumuz zamanlardan kalma evrimsel bir tepkidir. Denge hissinde olan en ufak bir değişiklik veya çevredeki bir ani hareket, bizde bu ani irkilmelere sebep olmakta ve Eğer uyuyorsak uyandırmaktadır. Peki yaratılışçılığın bu irkilmeler için açıklaması nedir? Daha doğrusu “Allahın işine akıl sır ermez” sözünden başka bir açıklamaları var midir?
21) Fosiller
Fosiller yaratılışçıların her zaman başını ağrıtmıştır. Her şeyden önce, soyu tükenmiş türlerin mükemmel bir yaratım ürünü olan bir evrende isi yoktur. Ayrıca bir diğer sorun da, fosillerin çok fazla çeşit ve sayıda olmalarıdır. Yaratılışçılar, soyu tükenmiş canlılara ait yorum yaptıklarında genellikle çok komik duruma düşmektedirler.
Örneğin yaratılışçılar tarafından bu konuda yapılan birkaç yorumun örneği:
Dinozorlar çok büyük olduklarından Nuh’un gemisine sığmadılar ve çamura gömülüp Öyle olup kaldılar. (Dinozor cağının çok daha küçük yaratıklarına ne demeli peki? Hem hani Nuh bütün canlılardan birer çift almıştı gemisine?)
Soyu tükenmiş canlılar Nuh’un gemisindeydi, fakat sonradan öldüler. (Acaba Nuh Seismosaurus ve T-Rex gibi devasa dinozorları gemisine nasıl sığdırdı?)
Fosiller canlı kalıntısı değildir. şeytanin veya materyalist bilimin uydurması olan şeylerdir.
Fosiller canlı kalıntısı değildir, tanrı tarafından inancımızı sınamak için yaratılmış şeylerdirler.
Açıklama yapmak zorunda bırakıldıklarında yaratılışçıların ağzından bu konularda çıkabilecek iddiaların içeriğine bir bakin, sonra da gelin evrime saldırırken gösterdikleri sofistike performans ile karsılaştırın. Evrime saldırırken bilimsel görünen ve moleküler biyolojiden, vs örnekler veren bireylerin, son derece basit sorulara gelince nasıl saçmalayabildiğini görmek insana hayret veriyor.
22) Geçiş fosilleri
Yaratılışçıların cahil olanları basitçe “Ara Geçiş formu yoktur” deyip çıkarlar işin içinden. Konuyla ilgili daha fazla okumuş ve muazzam sayıdaki fosil bulgusunun birkaçından haberdar olan biraz daha fazla bilgi sahibi yaratılışçılar ise, kademeli geçişi gösteren örneklerde bile sadece bir noktada çizgi çekip, örneğin şu taraf insan, şu taraf maymun der çıkar işin içinden. Eğer bir başka fosil daha bulunur ve tam bu iki bölgenin arasına denk gelirse, bunu sadece alt ya da üst gruptan birine dahil etmekle yetinirler. Gelişimin aşamaları ne kadar açıkça görünüyor olursa olsun, geçiş görmemekte direnir ve ara geçiş fosili eksiğinden yakınmaya devam ederler. A ile C arasında geçiş formu olmadığını söylerler. Bir süre sonra B bulunduğunda, bu sefer, A ile B ve B ile C arasında ara geçiş formu olmadığını söylemeye başlarlar. Ne kadar örnek getirirseniz getirin bu onları tatmin etmeye yetmez, çünkü ara geçiş formu olmadığını baştan kabul etmişlerdir. isin komiği değişik yaratılışçı uzmanlar, örneğin insan ile maymun arasındaki çizgiyi değişik noktalarda çekmektedirler.
Çakal benzeri bir yaratık balinaya dönüşemez derler, fakat hemen ardından bilim adamları Ambulocetus, Pakicetus, Prozeuglodon ve pek çok diğerlerini çıkarır.
Kertenkeleler kanat geliştirip kuş tüyü çıkaramazlar derler, ardından Archaeopteryx bulunur. Tabi bunun sahte olduğunu iddia ederler. Ama hemen ardından Protoavis, Sinornis, Hesperornis ve Ichthyornis gelir.
Evrimcilerin tüm kara canlılarının denizden çıktığını söylemesine karşılık, nerede ara formlar diye sorarlar, karşılarına Eusthenopteron, Panderichtys ve Acanthostega getirildiğinde bunu görmezden gelirler.
insan ile maymun arasında geçiş yoktur derler, ardından Lucy örnek verilir (Australopithecus afarensis), fakat bunu beğenmez, başka geçiş formları sorarlar. Sonra A. ramidus, africanus ve H. Habilis ve Erectus getirilir örnek olarak, aşamalı geçişi gösteren her örnekten sonra, o örneği bir tarafa (insan ya da maymun) dahil edip başka örnek istemeye devam ederler.
Tabi bunlar yaratılışçıların biraz daha işin içinde olanlarının yaptıkları. Yaratılışçılığa inanan pek çok kişinin bu bulgulardan haberi bile yoktur.
23) insan Gen haritası
Gen haritası projesi DNA’mızı daha eski türlerden miras aldığımızı kanıtlamıştır. Reptillerle, böceklerle, bakterilerle, solucanlarla ve balıklarla ortak genler paylaşıyoruz. Çok sayıda işe yaramaz DNA’ya sahibiz ve bunun tek açıklaması bu DNA’ları miras aldığımız ilkel türlerdir. Tüm bilim adamları bu bulgulardan emindir.
Bu örnekler sayı olarak çoğaltılabilir. Evrimin kütüphaneler dolusu kanıtı vardır derken kafadan atmıyoruz. Daha bu yukarıdakilerden binlerce yazılabilir. Fakat bu kadar örnek bahsettiğimiz noktayı göstermek için yeterlidir. O da evrimin bir gerçek olduğu, “Evrim Teorisi”nin adına hala teori denmesine rağmen (“izafiyet teorisi” gibi) aslında artık bir bilimsel gerçek olduğu ve bilim dünyasında işin gerçekten içinde olan hiçbir uzmanın artık bundan şüphesi olmadığı konusudur.
Amerikan NAS (National Academy of Science-Ulusal Bilimler Akademisi)’nin ünlü evrim-yaratılışçılık mahkemesinde bilirkişi raporu olarak sunduğu, tümü nobel ödüllü bilim adamları tarafından yayınlanan bildiri ve buna dayanarak mahkemenin evrimci kanat lehine karar vermesi bunun bir göstergesidir.
Evrimi bilim adamları tartışmaz. Daha doğrusu bilim adamları evrim var midir, yok mudur diye tartışmaz. Evrim nasıl olmuştur diye tartışır. Evrimin var olup olmadığını tartışanlar hala dinin etkisinden kurtulamamış, evrime karşı çıkarak farkında olmadan bilime, gelişmeye ve uygarlığa karşı çıkan, içlerinde iyi niyetli ve halk için iyilik yaptıklarını zanneden, fakat bu uğurda, topluma ve insan uygarlığına en büyük kötülüğü yaptıklarının ve gerilik, karanlık çağ, ilkellik, cahillik ve despotluğa yol açtıklarının bilincinde olmayan dinci kesimdir. -
17.
011) Doğum anormallikleriTümünü Göster
Zaman zaman kuyruklu veya vücudu tüylerle kaplı bebekler doğar. Kuyruklu Doğum pek çok kişinin zannettiğinden çok daha yaygın bir olgudur ve karşılaşıldığında hemen cerrahi müdahaleyle kuyruk alınır. Çocuğa ise genellikle birsek söylenmez. Kürklü insanlara ise bir örnek meşhur Mekgibalı bir ailedir. Bu kişilerin pek çoğu sirkte çalışmıştır.
Ayrıca, bir not olarak sunu eklemek gerekir ki, yaratılışçıların imrendiği, herkesin dine inandığı o eski günlerde bu tur Doğum anormalliklerinde, Örneğin çocuk kuyruklu doğduğunda, bu çocuklar şeytanin çocuğu kabul edilir ve hemen öldürülürdü. Tabi anneleri de onlarla birlikte. (Cadı oldukları için).
12) Apandist
Apandist gibi hiçbir ise yaramayan bir organ niye vardır? Bir faydası olmadığı gibi, zaman zaman iltihaplanarak hayati tehlikeye sokan sorunlara da yol açmaktadır. Bunun artık ise yaramayan evrimsel bir artık olması dışında, yaratılışçıların yapabileceği tutarlı bir açıklama var mıdır?
13) işe yaramayan genler
Bu genler 1994’te keşfedilmiştir. Bunlar artık işe yaramayan fakat DNA ile birlikte fazlalık bir yük olarak taşınan gen artıklarıdır. Ayrıca zaman içinde değişirler. Nesilden nesile taşınırlar. Ayrıca evrimsel soyağacı çıkarmada da çok faydalıdırlar. iki organizmanın en son ortak atası birbirinden ne kadar uzaksa bu iki organizma arasındaki ise yaramayan genlerin ortaklığı da o ölçüde az olacaktır. Şempanze ile insanin ise yaramaz genleri karşılaştırıldığında farklılık çok azdır. Bir kemirgeninkiyle karşılaştırıldığında daha fazla, bir tahıl ile karşılaştırıldığında ise çok daha fazladır.
14) C vitamini
insan bünyesi C vitaminine ihtiyaç duyar. Eğer düzenli bir biçimde bu vitamini almazsak iskorbit hastalığına yakalanır ve zaman içinde ölürüz. insan bünyesinde C vitamini üretmek için gerekli gen yukarıda bahsettiğimiz ise yaramaz genlerden biridir. Halbuki Örneğin Köpeklerin bünyelerinde bu aynı gen iş görür ve köpekler kendi C vitaminlerini kendileri yaparlar. Dışarıdan almaya ihtiyaç duymazlar. Acaba tanrı neden köpekleri daha fazla sevmiştir bu konuda? Eski yüzyıllarda uzun deniz yolculuklarına çıkan gemiciler bu hastalıktan ölürken gemideki köpeklerin basına bir şey gelmemiştir. Eğer bu olay evrimsel süreçteki kör rastlantı sonucu değil, bilinçli bir tasarım urunu olarak oluştuysa, belli ki allah gemi yolculuğuna çıkacağını bildiği kullarını değil, gemideki köpekleri kollamayı tercih etmiştir.
15) Insulin
Günümüzde seker hastalarının kullandığı Tüm insulin genetik mühendisliği yoluyla genlerinde değişiklik yapılmış E.coli bakterisi (ki bu bakterinin normalde yasadığı yer insan kalın bağırsağıdır) yoluyla üretilir. gerçek insan genleri rekombinant teknikleri kullanılarak bakterinin DNA’sı içine katılmıştır. Böylece bu bakteriler bildiğimiz insan insulini üretirler. Öyle gözüküyor ki bizi insan yapan biyokimyasal yapıyla mikropları mikrop yapan biyokimyasal yapı aynıdır ve görüldüğü gibi birbiriyle kolayca değiştirilebilmektedir. Bu biyokimyasal bir ortaklıktan başka ne anlama geliyor olabilir sizce?
16) Göz
Göz denen organ söz konusu olduğunda yaratılışçılar önce tipik söylemleri olan göz gibi bir organın basitten karmaşığa gelişemeyeceği, yarım bir gözün hiçbir ise yaramadığını falan söylerler. Fakat Darwin’in bile o zamanlar gözlediği göz gelişiminin çeşitli aşamalarındaki canlılar bunu çürütmekte ve tam tersi evrim lehine delil üretmektedir. birkaç tane ışığa duyarlı hücreden, fincan seklinde fakat merceksiz reseptörlere, oradan insan gözünden çok daha keskin kartalların gözüne kadar çeşit çeşit gelişmişlik düzeyinde göz bulunmaktadır doğada. Yarım gözle veya 1/100’luk gözle yasayan pek çok canlı bulunmaktadır doğada, Günümüzde bile.
Ayrıca, insan gözü, bir mühendislik hatasıdır! Retinanın içi dışı terstir. Sinirler ve kan damarları Retinanın ışığa duyarlı kısmından geçerek bir kör nokta oluştururlar ve ışık reseptörü hücrelerinin önünde dağılırlar. Böylece ışık bu fiberleri geçip reseptörlere ulaşmak zorundadır. Neden sinirler ve damarlar reseptörlerin arkasında değildir? Böylece yoldan çekilmiş olurlardı ve bir kor noktamız olmazdı. Örneğin mürekkep baliğinin gözleri öyledir. Evrim elindeki materyalle çalışmak zorunda olduğundan, ancak eldeki mevcut sistemi kullanabilir adapte olmak için. işte bu durum bu tür tuhaflıklara yol açabilir. Mutlak bir yaratıcı böyle bir hata yapar mıydı? Hele de daha önce yarattığı canlılarda bu hatayı yapmamışken.
17) Mikroorganizmalar
Mikroorganizmalar niye vardır? Bunların yaratılmasının mantığı nedir? Ayrıca Nuh’un gemisine mikroorganizmalar nasıl alınmış ve yerleştirilmiştir? (Nitekim şayisiz mikroorganizma vardır dünyada ve pek çoğu ancak belli ortamlarda yasar).
18) insan embriyosu
insan embriyosu, gelişme sürecinde, özellikle çok küçükken kuyruğa ve balık pulu benzeri pullara sahiptir. Tüm memeli, kuş, reptil, amfibi ve balık embriyoları da öyle. Embriyonun gelişim sürecini herhangi bir biyoloji kitabından kare kare izlerseniz, bunu kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Embriyonun gelişimi adeta canlılar arasındaki evrim tarihinin bir özetidir. -
18.
0ateisttim müslüman oldum bu yazıdan sonra.
-
19.
0özet geç bin
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 22 12 2024
-
bakıp bakıp gülersiniz diye
-
painful anal izleyen efendi erkek
-
faizden para kazananların parası dağıtılsın
-
clint eastwood öl artik huur cocugu
-
memati kim şımartı sözlüktekilere sövüyor
-
suriye hükümeti ypgyi dehleyecek
-
doğru buluyor ve onaylıyorum
-
beyler aylık 45 bin maaş alıyorum ama
-
webcam taklu anal ferresi izledim
-
memati seni sevmiyorum ama abin olarak uyarı
-
micheal caine öl artik huur cocugu
-
acaba sözlükteki herkes
-
bi domuz milleti olduğunuz halde
-
20 yaşındayım elimlen beraber olmaktan sıkıldım
-
gelecekteki kariniz banyoda agliyor
-
pek bi tadı tuzu yok sözlüğün
-
beyler 31 çekmekten penisim yara oldu
-
150 kez ciks yalanı
-
kayranın femboylarla ne alıp veremediği var
-
kafkas man sende güvenlik olsana
-
atatürk kimdi abey
-
hayat kime zor
-
35lik viskiyi kafaya diktim
-
kadın okuryazarlığında arabistandan gerideyiz
-
gran torino domuz bedenine masaj yapan
- / 1