-
132.
0bana gore evrim var
bu kaniya varmam da cok zor olmadi darwin in ilk resmini gordugumde dedim ki adam hakli amk
simdi su resme bakip nasil maymundan gelmedigimizi soyleyebilirsiniz amk
http://4.bp.blogspot.com/...s1600/Charles_Darwin5.jpg
iyice bakin iyice -
131.
0@129 bu rakamlar bu kombınasyonlar herseyı acıkladı guzel kardesım bu hesapları normal bı ınsan duzenleyemez
kesın bı yaratıcı var dımı oyleyse bıde bısey dıycem neden @117 de kı entr e soruyla cevab verme ıstegı duyulurkı
@126 bosuna kopy le mısssın bı cevab cıkartamadım sen cıkarttıysan soyle -
130.
0kuranda yalandır, o bahsettiğiniz 19'lar filanda. uydurmadır, hepsi o.
-
129.
0anladığım kadarıyla allah da 10'luk taban ve çok ilginç bir şekilde miladi takvim kullanıyor.
başarılı... -
128.
0amcık c p yapma bunları kim okucak
-
127.
0@123 hiç bir şey açıklamadın, çünkü sonsuz yoktur. sen hayali bir şeyle, bir diğerini karıştırdın.
@121 ara geçiş formu diye bir şey olamaz zaten. evrim teorisi derki, geçiş formu vardır, ara form vardır. eğer bir türden başka türler ortaya çıkmışsa, o geçiş formudur. çıkmamışsa ara form. başka türlüsüde olamaz.
ve evrim derki, öyle senin beklediğin gibi tek kolu maymun filan var olamaz. ama genede, balinalarda kalça kemiklerinin olması, onu eç, 1500m derinde avlanan balinanın hava soluyor olması bile sana akıllıca ve makul geliyor, onların karadan suya geçmiş canlılar olduğunu görmüyorsan sen gözünü ve aklını biri feci gibmiş demektir.
evrim teorisinin asla böyle bir şey olamaz dediği şeyleri, sanki evrim teorisinin olması gerek dediği gibi şeylermiş gibi gösterip aramaya çıkmak zütverenlik olmaz mı?
ama mesela tiktaalik, siz gibi sayıklayanların zütüne girmiş olarak müzede yerini alalı çok oldu. -
126.
0@meret kuran-ı kerim mükemmeldir,.
-
125.
0aşağıya bir yahudi sitesinden copy paste yapıyorum. sizden istediğim şu. bu altta ki bilgiler nasıl tesadüf olabilir? tesadüf değilse 1400 yıl önce böyle bir kitabın yazılması mümkün müdür?Tümünü Göster
1)kuranin ilk ayeti besmele 19 harftir
2)kuran 114 yani 19un 6 kati sureden olusur.
3)kuranda numarasiz besmeleler dahil 6346 yani 19 un 334 kati ayet vardir.bu sayinin rakamlari 6+3+4+6=19 dur.
4)i̇lk vahyedilen 96. sure sondan 19. suredir.
5)besmeledeki her kelimenin kuran boyunca tekrarlanma sayilari hep 19 un katlaridir.
6)allah kelimesinin gectigi tüm ayetlerin numarasini tekrarsiz toplarsaniz toplam 118123 yani 19 un 6217 katina ulasirsiniz.
7)baslangiç harfli ilk surenin 2:1 ayetiyle baslangiç harfli son sure 68:1 arasinda 5263 yani 19 un 277 kati ayet vardir.
8)kuranda gecen tüm sayilari tekrarsiz olarak toplayiniz. 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20,30,40,50,60,70,80,99,100,200,300,1000,2000,3000,5000,50000,100000.bu sayilarin toplami 162146 olup 19 un 8534 katidir.9)kuran,bu 30 tamsayiya ek 8 kesirli sayi icerir yani kuranda 38 yani 19 un 2 kati sayi bulunur.
10)her suredeki ayetlerin toplam sayisindan sonra o suredeki ayetlerin numaralarini tek tek yan yana yazarak kuran boyunca surdurdugumuz vakit elde edecegimiz 12692 rakamli uzun sayi 19un tam katidir. rakamlarin sayisi olan 12692 sayisi da 19 un tam katidir.
11)kuranin ilk suresi fatiha in yapisindaki matematiksel sisteme birkac ornek verelim. sure numarasi olan 1 rakamindan sonra ayetlerinin numarasini sirasiyla yanyana dizerek elde edecegimiz 11234567 sayisi 19 un tam katidir. ayet numaralari yerine bu ayetlerdeki harflerin sayisini yanyana dizdigimizde olusan 119171211191843 sayisi da 19 un tam katidir. ayetlerin harf sayisindan sonra ebced degerlerini koyarsaniz elde edeceginiz 978617581126181124119836181072436009
sayisida 19 un tam katidir.bu sayiya her ayetin numarasini eklerseniz 111978621758131261841124151983661810727436009
sayisini elde ederiz bu da 19 un tam katidir.
bu ornekler bu sistemin milyarda biri degildir. hala dunyanin dort bir yaninda bu sistemle ilgili arastirmalar surmektedir. asil soru ise
sudur: böyle bi̇r şey nasil raslanti olabi̇li̇r?
• ** "ay" (şehr) kelimesi kuran boyunca 12 kez geçer...
• ** "gün" (yevm) kelimesi 365 kez geçer.
• ** "şeytan" ve "melek" kelimeleri eşit sayıda 88'er kez geçer.
• ** "dünya" ve "ahiret" kelimeleri eşit sayıda 115'er kez geçer.
• ** "i̇man" ve "küfr" kelimeleri eşit sayıda 25'er kez geçer.
• ** "adalet" (qıst) ve "zulüm" kelimeleri 15'er kez geçer.
• ** "güneş" (şems) ve "işık" (nur) kelimeleri 33'er kez geçer.
• ** allah'ın "de" (qul) hitabı ile, melekler, insanlar ve cinler için kullanılan "dediler"
(qalu) kelimesi eşit sayıda 332'şer kere geçer.
diyelim ki, allah kelamı olmayan herhangi bir kitapta da bindörtyüz yıl önce bile olsa bunları
yapmak kolaydır.. hepsini aynı anda yapmak ise güç de olsa hadi mümkün diyelim..
peki ortada hesap makinesi yokken matematik günümüzdekinden çok gerideyken, yani yine
bindörtyüzyıl önce yazılan bir kitaptan, ancak 1974 de keşfedilen şu sayısal dizilişlere ne
buyurulur?
• **kuran'ın ilk ayeti besmele 19 harftir.
• **kuran 114 (19x6) sureden oluşur.
• ** kuran'da, numarasız besmeleler dahil 6346(19x334) ayet vardır. bu sayının rakamları
6+3+4+6= 19 'dur.
• **besmele, 9. surenin başında bulunmaz; fakat bu kayıp besmele 19 sure sonra, iki besmele'ye
sahip 27. surenin 30. ayetinde tamamlanır. böylece kuran'daki besmele tekrarları 114 (19x6)
olmaktadır.
• **kayıp besmele'yi tamamlayan besmele'nin sure ve ayet numaralarının toplamı 19'un katıdır.
27+30=57
• **besmele'deki her kelimenin kuran boyunca tekrarlanma sayıları hep 19'un katlarıdır:
i̇sim 19 kere 19 x 1
allah 2698 kere 19 x 142
rahman 57 kere 19 x 3
rahim 114 kere 19 x 6
dikkat ederseniz çarpım faktörlerinin toplamı olan 152 sayısı da 19x8 dir.
bu yazı şahsımca bir yahudi sitesinden alıtılanmış -
124.
0@120 sonsuz kavrdıbının ne ifade ettiğinin kesin bir izahı yoktur.
oturduğumuz odadaki atomların karşısında galaksimizdeki atomların sayısı sonsuz olur.
galaksimizdeki atomların karşısında gözlenebilmiş evrendeki atomların sayısı sonsuz olur.
o zaman galaksimizdeki atomların sayısı evrendekine eşit mi oluyor?
@121 ara geçiş formundan bol bişey yok. her canlı bir ara geçiş formudur.
bütün canlılar mükemmel değildir. istersen geceyarısı ormanda gezmeyi dene. bakalım zütü kaptırmadan veya kafayı yarmadan yürüyebilecek misin kediler gibi? -
123.
06) soru sahibi vücut (varlık) mertebelerinden habersizdir.Tümünü Göster
bu sorunun cevabı, üç kavramın bilinmesine bağlıdır. bunlar “vâcib, mümkin ve mümteni” kavramlarıdır. aklen bu üçünün dışında kalan bir başka şık düşünülemez.
gayet mükemmel bir heykele baktığımızda bu üç hakikati şöyle tesbit edebiliriz:
"heykelin bir ustası olması vâciptir." zira, san'at san'atkârsız düşünülemez.
"bu heykel yapılmadan önce, ustası için heykeli yapıp yapmamak ise mümkündür." yâni usta için, o eseri yapıp yapmamak olasıdır.
"heykelin, ustasından daha maharetli, mükemmel, daha güçlü olması ise mümtenidir (imkansızdır), muhaldir."
aynı hakikati güneş için düşünecek olursak: güneşin ışık sahibi olması vâcibdir. yâni, ışıksız güneş düşünülemez. güneşi irâde sahibi farzetsek, ışığını dilediğine verip, dilemediğine vermemesi de mümkündür. güneşin âyinedeki tecellisinin, güneşin büyüklüğüne ve ısısına sahip olup, etrafında oniki gezegeni dolaştırması ise mümtenidir yani imkansızdır.
yukarıdaki misâller gibi, vücud mertebelerinde de üç hakikat vardır: vâcib, mümkin, mümteni.
cenâb-ı hakk'ın vücudu "vâcib", yaratılmış ve yaratılacak olan herşeyin vücudu "mümkin", allahü teâlâ'nın şeriki, misli, benzeri ve nazirinin bulunması ve herhangi bir mahlûkunun kendisinden büyük ve güçlü olması ise "mümteni"dir.
cenâb-ı hakk'ın vücudu vâcibdir. o'nun vücudu zât’ ındandır. var olmak için hiçbir sebebe muhtaç değildir. o'nun varlığı mahlûkatın varlığına hiçbir cihetle benzemez. hiçbir cihetle dengi, eşi ve benzeri yoktur.
mümkine gelince, mümkin varlığı ile yokluğu eşittir, var da olabilir, yok da olabilir. mümkinin varlığı da, yokluğu da muhal değildir. yaratılan ve yaratılma ihtimali olan herşey mümkindir.
meselâ, kâtibe göre bir harfin yazılıp yazılmaması denktir. yâni, kâtib, o harfi yazabilir de, yazmayabilir de. demek ki, "harf için iki taraf sözkonusudur. olmak ve olmamak. kâtib bu iki şıktan hangisini tercih ederse o gerçekleşir. yazmayı tercih ederse harf yokluktan varlık âlemine çıkar, yazmamayı tercih ederse yoklukta kalır.
bütün mümkinat, cenâb-ı hakk'ın yanında bu harf gibidir. kâinat, o'nun yaratmasıyla meydana geldiği gibi, yine o'nun irâdesi, kudreti, terbiye ve takdiri ile varlığını sürdürmektedir. gerek var olmasında, gerekse devam ve bekasında allah'a muhtaçtır.
mümkinat âleminde, o vâcib-ül vücudu âciz kılacak bir mahlûkun olması düşünülemez. o'nun ezelî irâdesi ve mutlak kudreti karşısında herşey eşittir. küçük - büyük farkı yoktur. o kudrete nisbeten bütün galaksilerle bir zerre birbirine denktir. bir çiçek ile baharın, parça ile bütünün farkı yoktur.
mümteniye gelince; mümteni, varlığını tasavvur etmek asla mümkün olmayan demektir. mümkinin "olmak", "olmamak" gibi iki ciheti varken, mümteninin tek ciheti vardır; o da olmamaktadır. yokluk mümteninin daimî vasfıdır. onun varlığını tasavvur etmek, çelişki ve tezatları doğurur.
meselâ, bir rakam ya çifttir, ya da tektir. bir rakamın hem çift, hem de tek olması mümtenidir.
bir insanın aynı anda hem ayakta, hem de oturur olması da mümtenidir.
bir rakamın sonsuzdan büyük olması da mümtenidir.
aynen öyle de, cenâb-ı hakk'ın ortağı ve benzeri olması da mümtenidir.
mümkinin vâcib'ten büyük olması da mümtenidir.
mahlûkun hâlık'tan üstün olması da mümtenidir.
soru sahibi bir demogoji ile mümteniyi mümkin göstermeye çalışmaktadır.
7) soru sahibi büyüklük kavrdıbının cahilidir.
cenâb-ı hakk'ın büyüklüğü mahlûkata nisbeten değildir. yâni, o, zâtında büyüktür, büyüklüğü mahlûkat ile kıyasa girmez. o'nun zâtı hiçbir mahlukuna benzemediği gibi, büyüklüğü de mahlûkatın büyüklüğüne benzemez, takdirle bilinmez. mahlûkatın büyüklüğü nisbîdir, birbirine göredir.
bu hakikati bir misâl ile açıklamaya çalışalım. güneşin büyüklüğü kar zerrelerindeki tecellileriyle kıyasa girmez. zira, bütün o tecelliler, parlaklıklarını o güneşten almaktadırlar. nasıl onunla kıyasa girebilirler?
bu misâl gibi, ilmi, kudreti, azamet ve kibriyâsı sonsuz olan allahü teâlâ' nın büyüklüğü de mahlûkatın büyüklüğü ile hiçbir cihetle kıyasa giremez. zira bütün mahlûkat hep o'nun sıfatlarının ve isimlerinin tecellileridir. varlıkları o'nun var etmesiyle, hayatları o'nun hayat vermesiyle, nurları o'nun nurlandırmasıyladır. onların büyüklükleri ancak birbirilerine göredir. o'nun bir mahlûku olan insan aklı ne kadar büyüklük tasavvur ederse etsin ve yine insan hayali büyüklüğü nasıl hayal ederse etsin bunların hepsi mahlûk büyüklüğüdür. cenâb-ı hakk'ın büyüklüğü, düşünülen ve hayal edilen bütün bu büyüklüklerden münezzehtir, yücedir.
bilindiği gibi, matematik ilminde bir "sonsuz" kavramı vardır. bütün rakamlar ona nisbetle kıyasa giremeyecek kadar küçük kalırlar. onların büyüklükleri birbirilerine göredir. sonsuz için bir ile bir milyarın farkı yoktur. bu noktada sonsuza nisbeten büyük-küçük fark etmez. bütün rakamlar, şuurlu kabul edilse, bunların hepsi sonsuzu kavramakta aynı derecede güçsüz ve noksan kalacakları gibi, cenab-ı hakk’ın sonsuz büyüklüğünü anlamakta da bütün akıllar aynı nisbette âciz kalırlar. o mutlak ve sonsuz büyüklük, bu sınırlı akla sığmaz.
soruda sözü edilen o vehmi varlığın, mahlûk olacağı peşinen kabul edilmektedir. bir mahlûk ise ne kadar büyük olursa olsun, büyüklüğü mahlûklara göredir ve o daire içinde düşünülür.
san'atkârın san'atından büyük olduğu tartışma kabul etmez bir gerçektir. meselâ, selimiye camii'ndeki bütün kemâlât ve güzellik hep mimarının kemâlâtından süzülmüş, ilminden dökülmüştür. o taşları bir şaheser hâline getiren, mimar sinan'ın ruhundaki incelik, düşüncesindeki derinlik, hissiyatındaki zerafet ve san'atındaki meharettir. alkış sinan'adır, takdir o'na gider. faraza, sinan'ın ömrü, ebedî olsaydı, daha nice camiler yapar, eserler vücuda getirirdi. o eserlerin hepsi de o'nun büyüklüğüne delil olurdu. lâkin, onların büyüklükleri mimar sinan'ın büyüklüğüyle mukayeseye giremezdi.
şu kâinat denilen büyük mescid, arşlar, ferşler, sema tabakaları, uçsuz bucaksız galaksiler de hep allah’ın eseri, icadı ve mahlûkudur. onlarda tecelli eden bütün güzellikler ve üstünlükler esmâ-i i̇lâhiyye'ye aittir. bütün mevcudat cenâb-ı hakk'ın kudretiyle, iradesiyle, hâkimiyetiyle ayakta durmaktadır. atomlardan galaksilere kadar herşey, her haliyle ve tavriyle, her an o’nun hâkimiyeti ve gözetimi altındadırlar. o'nun hâkimiyeti karşısında herşey mahkûm, o'nun büyüklüğü karşısında her mahlûk zelildir.
i̇şte yukarıdaki soru, büyüklük mefhumunu bilmemek yanında, hâlikıyet ve mahlûkıyeti de bilmemekten kaynaklanmadır.
http://www.sorularlaislam...arlik-yaratabilir-mi.html
kafanız alacaksa okuyun beyler. -
122.
0allah kendisinden büyük bir varlık yaratabilir mi?Tümünü Göster
bu soruya altı madde halinde cevap vereceğiz:
1- soruda kasıt vardır:
bu sorunun hedefi inançları sarsmak, saf zihinleri bulandırmak, masum ve körpe dimağlara zehir akıtmaktır. bir akrep kıskacı olan bu demogojik soru ile insanlar zehirlenmek istenmektedir. şöyle ki:
eğer bu soruya "evet" diye cevap verilse o zaman "demek ki sizin rabbiniz, yarattığı şeyden güçsüzdür." denilecek. eğer, "hayır" diye cevap verilse, o zaman da "demek ki sizin rabbiniz âcizdir." denilecektir. her iki halde de -hâşâ- cenâb-ı hakk'a acizlik isnadı söz konusudur.
bu soruyu ortaya atanlar, var olması muhal olan bir şeriki yaratmayı cenâb-ı hakk'ın kudretinden talep etmekle allah’ın hâlık (yaratıcı), vehmettikleri o şerikin de mahlûk (yaratılan) olduğunu bir ön yargı olarak kabul ettikleri halde, daha sonra o mevhum mahlukun hak teâlâ'dan büyük olabileceğine ihtimal vermekle, açıkça demagoji yapmaktadırlar.
bu kimseler allah’ın kutsi mahiyetinin mahlûk mahiyetine hiçbir cihetle benzemeyeceğini bilememektedir. eser ustasına hiçbir cihetle benzemeyeceği gibi, cenab-ı hak da mahlûkatına hiçbir cihetle benzemez.
bu hakikati bilmemek, büyük bir cehalettir. bu cehalete düşenler allah’ın mutlak kadir, mahlûkun ise sonsuz âciz olduğu gerçeğinden gafildirler.
2- soruda "imkân-ı vehmî" ile "imkân-ı aklî" birbirine karıştırılmaktadır.
i̇mkân-ı aklî: aklen hem olması, hem de olmaması mümkün olan şeye denir. meselâ, yeni evlenen bir insanın, çocuğunun olması da, olmaması da mümkündür.
i̇mkân-ı vehmi: hariçte vukua gelmesi mümkün olmayan, hakikatsiz ve esassız bir vehimdir. i̇mkân-ı vehmi hiçbir hükme esas olamaz. hiçbir delil ve hakikate dayanmadığı için ilim ve mantık imkân-ı vehmi ile meşgul olmaz.
i̇mkân-ı vehmi sadece "olabilir", "belki" gibi temenni, zan ve hayallerden kaynaklanır.
"cenâb-ı hak kendinden büyük bir mahlûk yaratabilir mi?" sorusunda imkân-ı vehmi ile imkân-ı aklî karıştırılmıştır. bu soru ancak vehmin mahsulüdür; hiçbir hakikate istinad etmeyen bir hurafe, bir safsatadır; aklen muhaldir. hiçbir akıl, bir mahlûkun allahü azîmüşşân'dan büyük olmasını mümkün göremez.
3- soru ile demagoji yapılmaktadır.
mantıkta "gerçek olmayan mukaddemelerle yapılan kıyaslara demagoji veya safsata" denilmektedir. meselâ duvar üzerine çizilmiş bir insan resmi gören demagog:
“bu resim konuşur. çünkü, bu resim insana aittir."
"her insan konuşur. öyle ise bu insan da konuşur." diye yanlış bir hükme varır. cenâb-ı hakk'ın yaratacağı bir mahlûku -hâşâ- allah'tan büyük tevehhüm etmek, duvardaki resmi insan kabul etmekten daha büyük bir safsatadır.
bu soruda esas olarak şu safhalar vardır:
1) yaratılması vehmedilen varlığın şu anda mevcut olmadığı kabul edilmektedir.
2) mevhum varlığın yaratılması allah'tan beklenmekte, böylece allah’ın hâlık olduğu, o mevhum varlığın ise mahlûk olacağı kabul edilmektedir.
3) o mevhum varlığın yaratılması allah'tan istendiği gibi, onun büyüklüğü, gücü, dirayet ve azameti de allah'tan istenmektedir.
bu mukaddemelerden cenâb-ı hakk'ın sonsuz büyük, yegâne hâlık, ezelî ve ebedî ve mutlak kadir olduğu; o mevhum varlığın ise yaratılmaya muhtaç, âciz, zelil ve miskin olduğu sonucu çıktığı halde, tam tersine o vehmî varlığın allah'tan büyük olup olmayacağı sorulmaktadır. bu ise yukarıdaki misâlden çok daha ileri derecede bir safsatadır.
4) soru pek çok çelişkilerle doludur:
soru ile yapılmak istenen kıyas, çelişkili hükümlere dayandırılmıştır. dolayısıyla, bu sorunun "iddia olma" özelliği yoktur. meselâ, "sonsuzdan daha büyük bir sayı yazılabilir mi?" sorusu böyle çelişkili bir hükme dayanır. bu sebeple hiçbir ilmî kıymeti yoktur. çünkü, sonsuzdan büyük bir sayı olamaz ki, böyle bir soru da sorulabilsin. eğer sonsuz, erişilmez bir büyüklüğün sembolü ise hiçbir rakam sonsuz ile mukayese edilemez. sonsuzdan büyük bir rakam düşünülse o zaman da sonsuzluk hakikati ortadan kalkar.
bu soru da, çelişkili kıyaslardan olduğu için mantıken ve ilmen hiçbir kıymeti yoktur.
bilindiği gibi bir eserdeki kemâl, onu yapan zatın kemâlinin bir tecellisi, bir göstergesidir. ve bu eserdeki kemâlin, ustasının kemâlini aşması, ondan fazla olması muhaldir. bir âlimin, telif ettiği bir kitabına kendi ilminden fazla ilim yerleştirmesi, yahut, bir mimarın kendi maharetini aşan bir eser yapması, güneşin kendi ışığından fazlasını bir damla suya vermesi muhaldir, safsataların en acibidir.
"cenâb-ı hak, kendinden büyük bir varlık yaratabilir mi?" sorusu: "allahü teâlâ kendi kemâlatından daha fazlasını bir mahlûkuna verebilir mi?" gibi bir saçmalık ifade eder.
soru, cenâb-ı hakk'ın sıfatları, fiilleri adedince muhaller taşır. bunlardan birkaçını kaydedelim:
hak teâlâ'nın sıfatlarından biri "kudrettir. soru, bu sıfat yönünden tahlil edildiğinde şöyle olur:
"kudreti sonsuz olan cenâb-ı hak, kendinden daha kudretli birisini yaratabilir mi?"
bu sorunun sahibi, sonsuzluk kavrdıbının cahilidir. sonsuz kudretten daha büyük bir kudret olamaz ki, böyle bir soru sorulabilsin. şu sonsuz feza, şu uçsuz bucaksız sistemler, hep o kadir-i zülcelâl'in kudretinin tecelligâhıdır. haşmetli bir dağın âyinedeki tecellisi bir çakıl taşı ağırlığında da olamaz. hadsiz yıldızlar, uçsuz bucaksız galaksiler hep cenab-ı hakk’ın hâlık isminin tecellileridir. bu tecellilerin o kadir-i mutlak'ı yorması, âciz bırakması düşünülemez. her an böyle milyarlarca kâinatı yaratsa, bunların tümü o kudret nazarında yine bir zerre kadar da olamaz.
söz konusu soru, cenâb-ı hakk’ın irâde sıfatı yönünden tahlil edilirse şu şekle girer:
"mutlak irâde sahibi olan allahü teâlâ, kendi hükmünü geri bıraktıracak, kendi irâdesini kayıtlayacak bir ilâh yaratabilir mi?"
halbuki, cenâb-ı hakk'ın irâdesi mutlaktır, sonsuzdur. hiçbir kayıt altına girmez. o'nun irâdesini kayıt altına alacak bir varlığın bulunması muhaldir. öte yandan, cenâb-ı hakk'ın yaratacağı şey, mahlûk olur. mahlûk ise hâlık'ın irâdesi altındadır. bu soru ile hâlık'ın irâdesi sınırlı, mahlûkun irâdesi ise sınırsız tevehhüm edilmekte, böylece "sınırlı olanın sınırsız olanı sınırlandırması" gibi büyük zıtlığa ve çelişkiye düşülmektedir.
soruyu, allahü teâlâ'nın ezeliyeti ve ebediyeti noktasından düşündüğümüzde şu safsata ile karşılaşırız:
"cenâb-ı hak, kendinden evvel var olup, kendisinden sonra da varlığı devam edecek olan bir mahlûk yaratabilir mi?"
ezel ve ebed sultanı olan allahü azîmüşşan'ın, bir ismi evvel, bir ismi de âhir'dir. varlığının evveli olmadığı gibi, sonu da yoktur. ezelden evvel ve ebedden öte bir zaman kavramı olamaz ki, böyle bir hurafeye, bir vehme yer olabilsin. bu safsataya göre, cenâb-ı hak ezelî ve ebedî olduğu halde, hâşâ, fâni ve sonradan yaratılan bir mahluk olacak, yaratacağı o mevhum varlık ise, mahlûk olduğu halde ezelî ve ebedî olacaktır.
cenâb-ı hakk'ın hayat, semi', basar gibi diğer sıfatları da aynı mantık ve ölçü içerisinde düşünülebilir.
ne gariptir ki, böyle bir safsata ve bir hezeyan bu asrın cehalet çarşısında müşteri bulmakta, az da olsa bir kısım insanları saptırabilmektedir.
5) soruda hakikatlerin zıtlarına dönüşmesi istenmektedir.
bilindiği gibi, bir hakikatin, zıddına dönüşmesi muhaldir. yine, bir hakikatin kendi mahiyetini korumakla birlikte kendi zıddı olan bir mahiyete girmesi de muhaldir. meselâ, güneşin, kendi mahiyetini aynen muhafaza ederek suya dönüşmesi, yahut bir insanın "insanlık" mahiyetini hiç kaybetmeden “arslan” olması muhaldir. misâller çoğaltılabilir. mahlûkat için, gerçeklerin zıtlarına dönüşmesi böyle binlerce muhaller taşıdığı halde, hâlık teâlâ hakkında böyle bir şey vehmetmek muhallerin en acibidir.
yukarıdaki soru ile ulûhiyete ait sonsuz hakikatlerin zıtlarına dönüşmesi tevehhüm edilmektedir. şöyle ki; soru sahibi bu demogoji ile sonradan yaratılacağından noksan, fâni, âciz, kayıtlı olacak olan o mevhum varlığın hakikatini, zıddı olan sonsuz kudret ve kemâle inkılâb ettirme muhaline düşmektedir. allahü teâlâ'nın mutlak kemâli, zıddı olan mutlak noksanlığa, mutlak cemâli mutlak çirkinliğe, mutlak kudreti, mutlak acze inkılâb etmez.
o zât-ı zülcelâl sonsuz aziz, mahlûkat ise sonsuz zelildir. allahü azîmüşşân, sonsuz âlim ve mutlak hâkim'dir; mahlûkat ise cahil ve mahkûmdur. allah’ın varlığı vücudu vâcib, zâtı ezelî ve ebedîdir. yarattığı ve yaratacağı herşey ise mümkindir, fânidir ve hadistir.
soru sahibinin vehmine göre, cenâb-ı hak ezeli olduğu halde, hâşâ hadis olacak (sonradan meydana gelecek), yaratılması vehmedilen o varlık ise, hadis olduğu halde ezelî olacaktır. tâ ki, allahı teâlâ'dan, hâşâ daha büyük olması tevehhüm edilsin.
allahü azîmüşşân, sonsuz kadir olduğu halde, âciz olacak, o'nun yaratmasına muhtaç olan o varlık ise sonsuz kadir olacaktır.
misaller çoğaltılabilir. -
121.
0@212 biz insanlar bile mükemmel değiliz hepimizin sıkıntıları varmı var başa çıkamayacağı şeyler varmı var aklınla bir t rex le karşılaşsan yenebilirmisin hayır mükemmel değiliz sadece olaylara uyum sağlayabiliyoruz mesela kuzeyde yaşayan bir mamutun tüyleri var ama çöllerde yaşayan akrabası fillerin tüyleri yok
-
120.
0@117 soru bi insan için mantıklı ama sığ. allah taşıyamayacağı büyüklükte bi taş yapar sonra onu taşır. bunu mantığı almaz insanoğlunun
-
119.
0@122 panpa +sonsuzla açıkladım amk @120 bak
-
118.
0@117 allah gibi düşünmeye çalışanların hep sorduğu ve allah gibi düşünmeye çalışan müslümanların cevaplayamadığı bir soru.
-
117.
0ara geçiş formu niye yok lan. madem tesadüfen oluştu bütün canlılar nasıl bu kadar mükemmeliz. tesadüfen mükemmellik olur mu dıbına çakim. niye kanatlarının %20 si olan bi canlı türü ya da tek kollu bir maymun yok. neden dıbına koyım neden bu kadar mükemmeliz? tesadüfen deme kaynatanı giberim
-
116.
0@117
panpa matematikte sonsuz kavramı vardır. ve sonsuzdan büyük bişey yoktur
(+sonsuz) + 38000 = +sonsuz
gibi... -
115.
0@113 her şey bir yaratıcıya bakar. ama allah "şey" değildir canım. şey demek "allah dışındakiler" demektir. allah her zaman vardı. çünkü allah için zaman kavramı yok. zamanı o yarattığı için ezel ve ebed yani başsızlık ve sonsuzluk onun için problem değil. ama evrende zaman var. bu yüzden evren başsız ve sonsuz olamaz. kapiş?
-
114.
0güneş sistemi dışından gelen buz ve sudandan oluşmuş asteroidlerde bile bakteriler bulundu dünya üzerinde canlılar her yere ulaşmıştır ve her yere uyum sağlamıştır okyanusun en derin yerlerine asit dolu göllere okyanusdaki en uzak adalara bile ve üzerinde yaşadığımız dünya 4,54 milyar yaşında bu evrenin her köşesi yaşam doludur ve bunu marsa bile gidemeyen insanoğlu hemen keşfedicek diye birşey yok
-
113.
0@113 panpa sımdı soyle dıcekler sana : o yaratılmadı zaten vardı pehhhhh ulan bı soruda benden
tanrı tasıyamıyacagıı buyuklukte bı kaya tas vb bısey yarata bılırmı
edıt : bıtane daha geldı aklıma allah baska bı allah yarata bılırmı cevab beklıyorum umarım cabuk gelır
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 12 12 2024
-
ed stıvvırd nasıl şeytan ve cinlerden kormadan
-
rammstein bir daha günaydın başlığı görmeyeceğim
-
ypg çökmeye başladı
-
gece gece şeytan cin hikayesi anlatın da
-
memati ne boş yapıyon la
-
gunun kazanan kuponlari
-
bisey mi yolumda gitmes
-
aslında iyi birer insanlarız
-
haraplar köyünde 1 milyon dolar karşılığında
-
beyler balili eski sevgilimi ifşa ediyorum
-
çakra nasıl açılırr
-
bir insanın çakralarını açıp ta dibine kadar
-
2500 tl si olan adamım
- / 1