-
1.
0evrim = eşleme + hata + seçilim
eşlenen, kopyalanan bir yapı varsa, o yapı arada sırada kopyalama hataları nedeniyle değişikliğe uğruyorsa, sonra da çevre koşullarına bağlı seçilimden geçiyorsa orada evrim var demektir.
verdiğim genel evrim tanımında gen, molekül, hücre, tür, insan, maymun gibi etmenlerin olmadığına dikkat çekmek istiyorum; evrim, malzemeden bağımsız, algoritmik bir süreçtir (bkz: algoritma) (bkz: genetik algoritma). buradan hareketle diyebiliriz ki evrenin herhangi bir yerinde “yaşam” oluşmuşsa, yukarıda tanımlanan evrimin bir çeşidiyle oluşmuş olmalı. yani gezegenimizdeki genetik evrimi, özel bir evrim vakası olarak tanımlayabiliriz: genlerin kopyalanmasında mutasyonlarla (güneş ışığı, radyasyon gibi çevre faktörleri veya iç hatalar ile genetik malzemenin rastgele değişmesi) ortaya çıkan rastgele değişimlerin milyonlarca yıllık zaman ölçeklerinde doğal seçilimden geçmesi (çevre koşullarıyla uyumsuz olanların ölmesi, üremede daha başarılı olanların daha çok yayılması) sonucu farklı metabolizmaların, dokuların, organların, davranışların, canlıların, türlerin oluşmasıdır genlerin evrimi. çoğu modern evrim kurdıbının bakış açısına göre, genler insanların üremesi için değildir, insanlar genlerin üremesi içindir. bu devrimsel bakış açısı, bütün anlatacaklarım için bir anahtar niteliğinde ve iyice anlaşılması gerekiyor, bu yüzden hikayeye baştan başlıyorum.
-
2.
0gezegenimizde yaşam, canlılık, hayat, disko dediğimiz hareketlenmeleri “eşleyiciler” (kendi kendinin kopyasını yapabilen birim, replicator) ve “araçlar” ile açıklıyoruz biz kendi aramızda [hull ve lewontin gibilerinin “interactors” temalı fikirlerini şimdilik dahil etmiyorum, onları aramıza almıyorum]. cairns-smith, yaşamın, moleküler anlamda bir kalıp gibi davranarak "bilinçsizce" kendi molekül yapısının kopyalarını çıkaran inorganik kristallerle (ilk eşleyiciler) başladığını iddia ediyor (bkz: http://originoflife.net). böylece evrim formülünün ilk öğesini (eşleme) elde etmiş oluyoruz. hikayeye göre, bu kristal yapılarının eşlenmesinde elbette arada sırada hatalar oldu (ikinci öğe) ve bu hata sonucu değişen yapı da sonraki eşlemelerde tekrarlanır oldu. böylece farklı “aileler” oluşmaya başladı. bu ailelerden bazıları daha az, bazıları daha fazla eşleme yeteneğine sahipti. bazı hatalar öyle kritikti ki yeni kristalin eşleme yeteneği olmuyordu (yani evrim sürecinin dışına atılıyordu). tam tersi, örneğin bir eşleme hatası sonucu ile süper bir eşleme kolaylığı kazanan yeni bir kristalin bol bol kopyalanarak kalabalık dulkadiroğulları molekül ailesini oluşturduğunu hayal edelim. dulkadiroğulları mevcut çevre koşullarında kendilerini daha rahat (hızlı, etkili, doğru) eşlediği için doğal olarak daha çok yayıldı ve hammaddeyi (serbest atomları, molekülleri) daha çok kullandı. bu sırada bir başka eşleme hatası ile dulkadiroğullarından biraz daha iyi bir kopyalama yeteneği kazanan ve hızla germiyanoğulları ailesini oluşturmaya başlayan kristal, doğal olarak (farkında olmadan, bilinçsizce) hammadde kullanma ve eşleme konusunda bizimkilerle rekabete girdi. bu devrimci kristal büyük olasılıkla dulkadiroğulları ailesindendi. işte bütün bunlar, yani hammaddenin (kaynakların) sınırlı olması ve farklı eşleme yetenekleri, bize üçüncü evrim öğesini veriyor: doğal seçilim. yeni kopya, eşleme yeteneği tamamen kaybolmuşsa hemen, azalmışsa yavaş yavaş yeryüzünden silinecektir. eşleme yeteneği artanlarsa hammaddeyi tüketmeye ve birbirleriyle rekabet ederek giderek daha karmaşık yapılar almaya başlayacaktır. canlıların “tasarımında” bize bilinç, irade gibi gelen şey aslında şans eseri olan olumlu değişikliklerin doğal olarak yayılmasından ve sınırlı kaynak yüzünden ortaya çıkan bilinçsiz rekabetin yarattığı karmaşıklaşma eğilimden ibarettir. evet, bütün evrim karmaşasının temeli bu ve kristal moleküllerde bile buna tanık olabiliriz.Tümünü Göster
-
3.
0bulaştımmmmmmmmmmmmm.
-
4.
0kendini kopyalama yöntemleri hatalar ile giderek çeşitlendi, doğal seçilim ile gelişerek değişti ve “araçları” içermeye başladı. araçlar, eşlemeye yardımcı olan, eşleyiciye avantaj sağlayan fakat kendi kendini eşleyemeyen, çoğalmak için eşleyiciye ihtiyacı olan yapılardı. kristal ailelerinden bazıları, kendilerine [anlamak için derin kimya bilgisi gerektiren] bazı avantajlar sağlayan “osman” adını verdikleri küçük araçlar üretmeye başladılar. osmanlar bu ailelere çok faydalıydı ve bol bol üretilmeleri iyi olacaktı, bu yüzden kristaller osmanları, kendi kopyalarını yapabilecek hale getirdiler, yani az önce tanımını verdiğim zavallı araç sınıfından azat ettiler. bu safça hamle, bütün kristal eşleyicilerinin sonunu getirecekti: osmanlar, kristallerden çok daha verimli kopyalanabiliyordu ve kalabalık osmanoğulları ailesini oluşturarak eski kristal ailelerini haritadan sildiler. acayip latince ve yunanca kelimeleri havalı bulduğumuz için bugün osmanoğulları’na “ribonükleik ve deoksiribonükleik asitler” diyoruz. inorganik kristallerin kendi yapısal amaçları için ürettiği organik moleküllerin (rna, dna), eşleme özelliği kazanarak sağlam bir rekabetle kristallerin evrimini sona erdirmelerine ve kendi evrimlerine başlamalarına, yani evrimi devralmalarına ise “genetik devralma” (genetic takeover) diyoruz.
-
5.
0genetik devralmadan sonra yeni organik eşleyiciler (genler) de kendilerine araçlar yapmaya başladı. kendilerini ortamın şartlarından koruyacak, kendi iç ortamlarını ve şartlarını yaratmalarını sağlayacak zarlar önemli araçlardandı. bazıları voltron’ı oluşturmayı akıl etti ve araçlarını tek bir zar içinde birleştirerek bugün hücre olarak bildiğimiz aracı üretti; hücre gibi bir araca sahip olanlar eşleme hammaddesi ve enerjisi için (yani besin olarak) diğer molekülleri kullanabiliyor ya da güneş enerjisinden faydalanarak kendi besinlerini üretebiliyordu. bu sırada, hücrelerin metabolik etkinlikleri (azot sabitlemesi, fotosentez, vs.) atmosferi ve çevreyi de şekillendirmeye başlamıştı [bu kısımların ayrıntısını merak edenler için tübitak'tan gelsin: james l. gould ve carol grant gould'un derlediği "olağandışı yaşamlar"]. hücre de yetmedi, hücreler tek ve daha büyük bir araç olarak birleşti, bu sefer tek hücreler de besin kategorisine girmeye başladı, organizmalar, ekosistemler böyle böyle oluştu. hücrelerin organizma dahilinde organize olmasının asıl avantajı özelleşerek daha etkili yaşamak, diğer özelleşen hücrelerden faydalanmaktı: uzmanlaşma, maliyetleri düşürür ve üretimi arttırır (bu sayede modern kapitalist düzende de seçilmiştir). artık dna, kendini eşlemek için kullandığı büyük ve karmaşık aracın üretim/işletim “bilgisini” içeriyordu. kendini kopyalarken hata yaptıkça buna göre üretilen/işleyen araçlar, yani organizmalar da çeşitlendi. osmanoğulları’nın kurduğu imparatorluk osmanlı imparatorluğu da dahil olmak üzere bugün tüm canlılar alemini içeriyor.
-
6.
0peki “dna, araçlarının üretim/işletim bilgisini içeriyor” derken neyi kastediyoruz? kendini kopyalayan molekül yapılarından bahsediyorduk, bu “bilgi” meselesi nereden çıktı? bize “anlamlı” gelen herhangi bir bilginin, örneğin şu an okuduğunuz yazının birçok farklı kodlama ve yorumlama seviyesinden geçen ham veriden ibaret olduğunu hatırlatmam işinize yarayabilir. farklı öğelerin dizilişinin verisi başka bir seviyede yorumlandığı zaman ona “bilgi” deriz. örneğin bu yazıda size anlamlı gelen bilgiler sizin “bilincinize” gelene kadar; 0 ve 1’lerin dizilişini yorumlayarak harflere çeviren bilgisayarınızdan, sonra da bu harflerin dizilişini yorumlayarak anlamlı kelimelere ve cümlere çeviren beyninizin dil bölümünden geçiyor. ham verideki farklılıklar, ördeğin az önceki kelimedeki tek harflik fark, beyninizde farklı bir yorumun yapılmasına, “örnek” kavramı yerine ördek hayvanını düşünmenize neden olacaktır. “yorum” dediğimiz şey bilgisayarlarda da, insanlarda da, genlerde de bir dil dahilinde yapılır. şu yazdıklarım bir çinli için bu haliyle bile neredeyse ham veriden ibarettir çünkü beyni, yorumu yapacak türkçe dili yazılımına sahip değildir (“neredeyse” kelimesini eklememin sebebi bir çinli’nin bile gördüklerinin bir insan diline ait bir yazı olduğunu anlayacak olması, yani bir derece de olsa “yorum” yapabilecek olması). demem o ki şu okuduklarınız nihayetinde 0 ve 1’lerin dizilişinden ibaret saf sayısal bir sistemde kodlandı (en az iki farklı öğe olmalı ki dizilişten, organizasyondan bahsedebilelim, sadece 0 veya sadece 1 ile bilgi kodlayamazsınız) ve gerekli yorumlayıcılara sahipseniz, yazıdaki bilgiye de sahip olursunuz. işte araçların, yani hücrelerin ve organizmaların yapım/işletim “bilgisi” de dna’yı oluşturan dört adet molekülün (adenin, timin, guanin, citozin) diziliş sırası ile kodlanır ve rna sözlüğü ile yorumlanarak proteinlere (sonrasında hücrelere, organlara, organizmalara) tercüme edilir. bu moleküllerin tıpkı 0 ve 1 sayıları gibi kendi başlarına bir bilgi içeriği yoktur, sadece dizilişleri önemlidir. yani biz dna’daki veriyi 0,1,2,3 simgeleri (her moleküle bir sayı) ile saf sayısal veri olarak taklit edebilir ve gerekli yorumlamayla aynı bilgiyi elde edebiliriz. ördek örneğindeki gibi dizilişteki tek bir fark (mutasyon), farklı yorumlara (araçlara) yol açacaktır. dna’yı, mutasyonları ve değişen bilgiyi, bir sözcüğün harflerinin yerinin değişmesiyle oluşan farklı sözcükler (anagramlar) gibi düşünmek mümkün: askı-kısa-ıska-…Tümünü Göster
-
7.
0evrime genlerin gözünden bakan modern evrim kuramlarına göre gezegende canlı olarak gördüğümüz herşey, hiç öyle bakma, sen dahil, araç sınıfına giriyor. eşleyicilerin, yani kendini kopyalamaya büyük bir şevkle devam eden organik moleküllerin, yani genlerin araç olarak kullanıp attığı makineleriz biz. annenin genlerinin yarısı sende. sendekilerin yarısı çocuğunda olacak allah kısmet ederse. sen cennet’te keyif çatarken genlerin, seçtiğin o şanslı kişininkilerle, allah kısmet ederse birkaç farklı şekilde karışarak dünyanın tadını çıkarmaya devam edecek. genlerin ölümsüzlüğü burada, genlerin cennet’i dünya. onlar burada birbirleriyle binbir farklı yoldan etkileşerek, çeşitli şekillerde güçlerini birleştirerek veya birbirleriyle savaşarak varolmayı sürdürecekler. araçların nasıl yapılması gerektiğinin bilgisi onlarda, araçların nasıl yaşaması gerektiğinin bilgisi de onlarda.Tümünü Göster
anlaşılması çok kolay değil ama çok temel bir ayrım olduğu için fazla geç olmadan ayrı ayrı genlerden bahsedebilmemizin sebebini g. c. williams’ın gen tanımıyla açıklığa kavuşturmak ve seçilim seviyeleri konusunda bir iki laf etmek gerek: “gen, doğal seçilim birimi olabilecek kadar uzun süre nesilden nesle aktarılan en küçük dna parçasıdır”. bir gen belli uzunlukta bir molekül dizilişi, yani belli miktarda veri/bilgi içerir. tanımda vurgulamak istediğim kelime “birim”. genin doğal seçilim birimi olduğunu söylemek, evrimsel seçilimin gruplar veya bireyler, yani araçlar arasında değil, eşleyiciler (genler) arasında seçim yaptığını söylemektir. her ne kadar bizim gözümüze çok sağlam yapılar olarak görünseler de gruplar ve bireyler evrimsel zaman ölçeğinde birim olacak kadar kararlı yapılar değildir. çeşitli şekillerde karışarak bu farklı yapıları oluşturan birimler genlerdir ve seçilim bize üst seviyelerde çalışıyor gibi göründüğü zaman bile aslında genlerin etkileri, yani genler arasında seçim yapıyordur. bir öğretmen de öğrencilerinin ödevlerine baktıktan sonra ödevlere not verir gibi görünür ama aslında öğrencilere not verir. gen üzeri seviyelerdeki seçilim fikri, ödevlerin kendi başlarına, öğrencilerden bağımsız notlanması fikri gibidir; ödevler aldıkları notların farkında değildir. nottan etkilenen öğrenci, yani gendir. seçilimden geçenler bize gruplar ya da bireyler gibi görünse de uzun vadede seçilimin “gördüğünün” bunlardaki bilgi, yani dna’daki moleküllerin dizilişi olduğunu söyleyebiliriz. seçilim süreçleri içinde bir birim gibi davranabilen en kısa diziliş parçasına da gen deriz. [gen seçilimi ve birey seçilimi arasındaki farkı akraba seçilimi başlığında çok daha net görebilirsiniz.]
bütün bu hikayeye bakarsak “genlerin organizmalarından” bahsetmenin, yani “denizanaları, ördekler ve insanlar genlerin üremesi (eşlenmesi) için vardır” demenin doğru olduğunu anlayabiliriz. biz yine de “organizmanın genleri” deme küstahlığını göstererek evrime biraz da bizim gözümüzden bakalım, “genlerdeki bilgi” meselesini de açmış olalım. -
8.
0kopyala yapıştır yapma gibtirtme belanı
-
9.
0organizmanın genleri, organizmanın fiziksel ve metabolik yapısının tarifini içerir. bir organizmadan başka bir organizma yapmak için bu tarifteki (genlerdeki) bilgiye ihtiyaç vardır, tarif olmadan organizma kendi başına kendini kopyalayamaz; bu yüzden ona eşleyici değil araç diyoruz. tarif, organizmanın birebir bir planını içermez, uygulandığı zaman organizmayı verecek talimatlardan oluşur. talimatlar beraber olduklarında anlamlıdır, bir kek tarifindeki “yumurtaları kulak memesi kıvdıbına gelene kadar çırpın” talimatının kekin bir parçasına değil bütününe etki etmesi gibi, bir gen de organizmanın bütününe etki eder. belli bir talimatı tek başına alıp nasıl bir dilim kek yapıldığını öğrenemezsiniz, aynı şekilde dna’dan belli bir kesiti alıp nasıl kol yapıldığını öğrenemezsiniz. genler, bir tarifin talimatları gibi birbirleriyle ilişki içinde anlamlı olurlar. aynı tarif her hücremizde vardır, her hücremiz bu tariften kendi işine yarayan kısmını “okur” ve uygular. bir hücre, dna’nın neresini okuması gerektiğini nereden bilir? bu, hücrenin yapısındaki kimyasal maddelerin oranlarına göre belirlenir. peki bu kimyasal farklar nasıl oluşur? farklar organizmanın başlangıcında, yani spermle döllenen yumurtanın bölünmeye başlaması ile start alır. “yumurta küreye benzese de, iç kimyasında kutuplaşma vardır. tepesi, dibi ve çoğu durumda önü ve arkası (dolayısıyla sol ve sağ tarafları) vardır. bu kutuplaşmalar kendilerini kimyasal maddelerin yoğunluk farklılığı şeklinde gösteririler. yumurta bölündüğünde, bazı hücreler üst taraf kimyasal maddelerinden, bazıları da alt taraf kimyasal maddelerinden paylarına düşenden fazlasını almış olacaklardır. bu farklılıklar, farklı hücrelerde farklı gen bileşimlerinin devreye girmesi için yeterlidir” (dawkins 1995). bu başlangıçtan itibaren hücrelerdeki kimyasal madde dağılımı, hangi genleri okuyacaklarını belirleyecek şekilde gelişir. elbette bunu sağlayan evrim süreci kerte kerte ve (kimyasal maddeler ve okunması gereken genler arasında) karşılıklı olarak ilerlemiştir.
-
10.
0reservd okurum bi ara
-
11.
0herhangi bir hücrede bütün vücudun genetik tarifi bulunur ancak mutasyonların yayılmasını ve evrimin işlemesini sağlayan üreme hücrelerimiz, yani spermlerimiz ve yumurtalarımızdır. bu hücrelerin görevi, yeni yemekler için tarifi mutfağa (rahim) zütürmektir. bir kas hücremizde gerçekleşen mutasyonun evrimsel olarak değeri yoktur. evrimsel olarak anlamlı mutasyonlar, üreme hücrelerimizde gerçekleşenlerdir çünkü biz seviştikten sonra bu hücrelerdeki bilgi döllenme ile kopyalanarak bütün embriyoya (vücuda) yayılır ve ifade bulur, ayrıca çocuğumuzun yeni üreme hücreleri ile torunlarımıza ve sonraki nesillere de aktarılırlar. mutasyonları daha iyi anlamak için tarif benzetmemize başvurabiliriz. yemek kitabındaki menemen tarifi bir deftere kopyalanırken ufak bir hata yapılması, örneğin “yumurtaları karıştırın” talimatının atlanması, bütün sonuca etki edecek ve o tariften başka bir “tür” doğacaktır: sahanda yumurta. eğer yemeği yapan kişi bu yeni türü, sahanda yumurtayı severse, o tarifi arkadaşlarına verecektir. eğer sahanda yumurta genel olarak insanların damak tadına uygun bir türse, bu tarif ve yemek giderek yayılacaktır. tam tersi, benzetmemizde doğal seçilimi temsil eden damak tadına uyumu azaltan bir mutasyon (örneğin “tereyağı”nın “balıkyağı”na dönüşmesi) yayılma şansı bulamayacak ve çöpe gidecektir. sahanda yumurtanın ne olduğunu bilmeyen insanları varsaydığım hayali örneğim bu açıdan biraz komik gelmiş olabilir ancak yapmayı bildiğim tek yemekler bunlar, kusura bakmayın.
-
12.
0tarif mutasyonlarının yemeklere etkisi, gen mutasyonlarının canlılara etkisine benzer. tür karmaşıklaştıkça mutasyonun iyileştirici olma ihtimali azalır. bir kristal eşleyicisinde eşleme hataları çok daha faydalı sonuçlar doğurabilir ancak omurgalı hayvanlar (ör: insan) gibi karmaşık canlılarda mutasyonlar yüksek ihtimalle etkisiz olacak veya sakatlıklara, sorunlara yol açacaktır (çeşitli olumsuz mutasyon sonuçlarını ilginç ve trajik oldukları için genellikle medya sayesinde görüyoruz). ne var ki evrimsel zaman dilimleri "aklınızın alamayacağı" kadar geniştir (milyonlarca yıl) ve mutasyonların iyi bir şeyler yapma olasılığını da içine alır. bir kartalsanız mutasyon sonucu kör doğabilir ve fazla büyüyemeden ölebilirsiniz, veya başka bir mutasyon sonucu gözünüz biraz daha iyi görebilir ve böylece daha iyi avlanıp daha çok çiftleşerek o mutasyon sonucu değişmiş genlerinizi yeni nesillere yayabilirsiniz. böylece giderek daha iyi gören kartallar türeyecektir. bu gelişmeler kerte kerte, çok küçük adımlarla olur. birden gözleriniz veya kanatlarınız çıkmaz, bunlar çok uzun süren mutasyon ve seçilim süreçlerinin sonuçlarıdır. çok az gören gözler, hatta sadece ışığın yönünü (bkz: fototaksis) veya gece-gündüzü ayırt edebilen ışık alıcıları bile organizmaya avantaj sağlayacaktır ve gözün evrimi bu tür ufak avantajlarla başlamıştır. evrim kuramları organizmaların ve organların "şans eseri" oluştuğunu söylemez, rastgelelik sadece mutasyon aşamasında vardır; karmaşık ve işleyen mekanizmaların ortaya çıkmasının sebebi, mutasyonların, yararlılıklarına göre doğal seçilim eleğinden geçmesidir. doğal seçilimde şansa yer yoktur.
-
13.
0okuyanı gibiyolarmış
-
14.
0evrim, ağaçtaki yapraklara uzanan zürafaların yavaş yavaş boynunun uzaması değildir, kullanılan organın büyümesi değildir, bu şekilde kazanılan özelliklerin sonraki nesle aktarılması değildir. bunlar darwin'den önce lamarck'ın ortaya attığı yanlış önermelerdir. ne yazık ki bazı güç odaklarının kasıtlı yanlış bilgilendirmesi sonucu sokaktaki vatandaş bunların evrim kurdıbına dahil olduğunu ve ronaldinho’nun önümüzdeki sezon galatasaray’a geleceğini sanmaktadır. ronaldinho’nun topa vurdukça güçlenen bacak kasları genlerindeki bilgiyi değiştirmez, bu bilgi ve özellik çocuklarına aktarılmaz. zürafaların uzun boyunları, rastgele bir mutasyon sonucu diğerlerinden biraz daha uzun boyna sahip olan ata zürafaların, diğerlerinin yetişemediği yaprakları rahatça yiyerek sınırlı kaynaklar üzerinde avantaj sağlaması [asıl avantajın, dişiler için yapılan kavgalarda sağlandığını söyleyenler de var] ve daha çok üremesi sürecinin tekrarının sonucudur. genetik evrim, çok büyük zaman dilimleri içerisinde üreme hücrelerinde meydana gelen rastgele mutasyonların iyileştirici olanlarının seçilim sonucu yayılması ve birikmesidir. burada "iyileştirici" derken hayatta kalma ve üreme becerisi adına iyileşmekten bahsediyoruz, nitekim kötüleşmiş genler hayatta kalıp üreyemedikleri için çoğunlukla ilk nesilde yok olacaklardır, bunlar unutulup gidecek başarısızlık öyküleridir. bu yüzden evrim hep etkili hayatta kalma ve üreme yöntemlerini ortaya çıkarır, bugünkü tür çeşitliliği bunun, ve mutasyonların rastgele olmasının bir sonucudur. ayrıca her bir mutasyonun mutlaka iyi veya kötü etki yarattığını da varsaymıyoruz; herhangi bir seçilim avantajı yaratmayan, seçilim için “görünmez”, işlevsiz çeşitlenmeler yaratan genetik sürüklenme (genetic drift) de elbette çeşitliliğinin baş sorumlularındandır.
-
15.
0bu noktada şunu vurgulamakta fayda var: türlerin evriminde yön yoktur, ileri-geri yoktur, mükemmellik yoktur, ulaşılması gereken ideal bir canlı yoktur, "evrimi tamamlamak" yoktur; sadece çevreye uyumdan, eski ve yeniden, ilkel ve modernden bahsedilebilir. şu an var olan bir köpek ya da bir bakteri ile insan arasında başarı farkı yoktur, kendi çevrelerinde hayatta kalmayı ve döl üretmeyi başardıkları sürece. bunların hepsi modern hayvanlardır. evrim kuramları “insan maymundan gelir” demez, “insanlar ve maymunlar modern hayvanlardır ve şu an yaşamayan ortak bir atadan gelirler” der. evrimde karmaşıklığın arttığından bahsedebiliriz sadece; gezegenimizde sonsuz kaynaklar, ideal ve sabit şartlar olmadığı için her daim yeni mutasyonları destekleyen seçilim baskıları olacaktır. bu noktada richard lewontin’in görüşlerinden bahsetmek yerinde olur. lewontin evrimi tanımlarken sıkça kullandığımız “çevreye uyum” (bkz: adaptasyon) kavrdıbının yetersiz olduğunu düşünüyor; çevrenin, genlerden ve organizmalardan tamamen soyutlanmış, buyurgan bir dış yapı olarak görülmesine karşı çıkıyor. genlerin, organizmaların ve çevrenin zaman içerisinde birlikte evrildiğini, bu üçünün ayrılmaz bir bütünün öğeleri olduğunu söylüyor, modern organizmaların evrimini kısıtlayan dışsal koşulların onların ataları tarafından inşa edildiğini hatırlatıyor. nitekim lewontin, sabit bir çevreye sağlanan “uyum”dan değil, çevre ve genlerin beraber “yapılanma”sından söz edilmesi gerektiğini savunuyor. leigh van valen bu durumu (lewis carroll’un through the looking glass adlı kitabındaki, altındaki zemin sürekli hareket halinde olduğu için aynı yerde kalmak adına sürekli koşması gereken satranç vezirine ithafen adlandırdığı) kızıl vezir hipotezi (red queen hypothesis) ile özetliyor: “evrimsel bir sistem için, beraber evrildiği diğer sistemlerle uyumu korumak adına sürekli değişim şarttır”. örnek olarak van valen’in türler arası silahlanma yarışı kavramından söz edilebilir. bir aslan popülasyonu ve bir geyik popülasyonunun özelliklerinin sırayla iyileşmesi, onların avlanma ve kaçmada sırayla geçici üstünlükler kurmasını sağlayacak, bu üstünlükleri yenebilen yeni mutasyonlar başarılı sayılacaktır, yani sonraki nesillere yayılacaktır. aslanlar, geyiklerin “çevre”sine dahildir ve daha iyi pençeler üreten mutasyonlarla üstünlük kazandıkları zaman bu durum, geyikler üzerinde daha iyi kaçmayı sağlayan yeni mutasyonları kollayan bir seçilim baskısı yaratacaktır. bu bağlamda tekrar vurgulamak isterim ki evrim bilinçli değildir, ileriyi görmez; rastgele mutasyonlardan hayatta kalma ve üreme açısından başarılı olanların yayılmasıdır, bize bilinç ve ilerleme gibi görünen şey de aslında doğal seçilimin başarısızları eleme gücüdür, yani bildiğin ölümdür.Tümünü Göster
-
16.
0wikiterk
-
17.
0@13 @16 panaplar eskiden başka bi sözlükte yazdıkalrı mı buraya kopyaladım sadece yani intihal yok. maksat burdaki panplarım faydalansın isterseniz kesiyorum isteyen olursa devam edebilirim
-
18.
0devam et panpa belki bi şakirt denk gelir
-
19.
0özet geçsene yarram