1. 76.
    0
    uupupuppupupu
    ···
  2. 77.
    0
    okumalık sadece okumalık
    ···
  3. 78.
    0
    bir göz atın be panpalar
    ···
  4. 79.
    0
    uppuuppupupupup
    ···
  5. 80.
    0
    uppupuupupu
    ···
  6. 81.
    0
    upupuupuupu
    ···
  7. 82.
    +1
    reserved
    ···
  8. 83.
    0
    upupupuppup
    ···
  9. 84.
    0
    upupupupup
    ···
  10. 85.
    0
    rezerved
    ···
  11. 86.
    0
    upupuppupup
    ···
  12. 87.
    0
    yarın yine bir kaç bilgi kırıntısı yardırcam buraya haberiniz ola
    ···
  13. 88.
    0
    upupuppup
    ···
  14. 89.
    0
    ıupupupuppu
    ···
  15. 90.
    0
    Bir sonraki seans

    (Ona reçete işe yaradı mı, uyuyabiliyor mu, diye soruyorum. GÖzlerinnin altındaki siyah halkalar öyle ollmadığını gösteriyordu, ama nasıl karşılık vereceğini merak ediyordum)
    Çok daha iyiyim. Teşellür ederim. OKB durumum da biraz daha iyi.
    (bunu söylerken, gerççeği açıklamaya daha yatkın olan elleri aktırmadan vazoyla mendil kutusunu sehpanın çapraz uçlarına yerleştiriyordu. Sandy bugün vazoya gül koymuştu. N bunları vazoyla kutu arasında bağ olacak şekilde yerleştiriyordu. Ona, ödünç fotoğraf makinesiyle Ackerman Tarlasına gittikten sonra neler olduğunu sordum. Omuz silkti.)
    Hiçbirşey. Tabii, fotoğrafçıdaki adama Nikon un parasını ödemem dışında. Yakında gerçekten de av mevsimi başlayacak, üstünüze tepeden turnağa turuncu şeyler de giyseniz o orman çok tehlikeli olacak. Ama orada geyik bulunduğundan şüpheliyim; galiba o alandan uzak duruyorlar.

    OKB saçmalıkkları düzeldi, arrtık geceleri de uyuyabiliyorum.
    Yani… bazı geceler. Tabii, rüyalar devam ediyor. Rüyalarımda hep o tarladaydım, kamerayı otların arasından çekmeye çalışıyorum, ama otlar bi türlü bırakmıyor beni. O siyahlık tıpkı yağ gibi dairenin dışına taşıyor, başımı kaldırınca gökyüzünün doğudan batıya doğru yarıldığını ve korkunç bir siyah ışığın dışarı boşaldığını görüyorum… canlı bir ışık. Ve aç. işte o anda terden sırılsıklam uyanıyorum. Bazen çığlık atarak.

    Sonra, aralık başında bir mektup aldım. Zarfun üstünde kişiseldir yazıllıydı ve içinde küçük bir nesne vardu. Yırtıp açınca masamın üstüne etiket yapıştırılmış bir anahtar düştü. Etikette A: T: yazılıydı. Bunun ne olduğunu ve ne anlama geldiğini biliyordum. Eğer yanında bir mektup olsaydışöyle derdi herhalde: “Gelmene engel olmaya çalıştım. Benim suçum değil, belki senin de değildir, ama her şekilde bu anahtar ve onun açıcağı her şey artık senindir. Ona iyi bak.”

    O hafta sonu tekrar Motton a gittim, ama otomobilimi serenity ridge otoparkına bırakmadım. Ne de olsa artık buna gerek yoktu. Portland da ve yol boyunca geçtiğim küçük kasabalarda her yer Noel için süslenmişti. Hava çok soğuktu, ama henüz kar yoktu. Kar yağmadan önce hava nasıl soğur bilirsiniz. işte öyle bir gündü. Ama hava kapalıydı ve o gece sıkı bir kar fırtınası oldu. Hemde nasıl Hatırlıyor mususnuz?

    Zincir hala yolu kapatıyordu, ama AT anahtarı kildi açtı. Yere devrilen ağaçlar da kenara çekilmişti. Zaten öyle olacağını tahmin ediyordum. O yolu kapatmanın bir yararı yoktu, çünkü o tarla artık benim tarlamdı, o kayalar artık benim kayalarımdı ve içinde neyi tutuyorlarsa artık benim soorumluluğumdaydı.

    Bundan pek korkmamıştım, çünkü o yer artık farklıydı. Bunu daha toprak yolun 117 den ayrıldığı andan beri biliyordum. Hissedebiliyordum. Ve yeni anahtarlarımla zincir kilidini açarken kargaların sesini duyuyordum. Normal şartlarda bu epey çirkin bir sestir, ama o gün kulağıma çok hoş geldi. Tuhaf bulabilirsiniz, ama bana sanki kurtuluş sesi gibi gelmişti.

    Ackerman tarlasında sekiz kaya olacağını biliyordum ve yanılmamıştım. Diziliş şeklinin tam bir daireye benzemeyecepini de biliyordum bunda da yanılmamıştım. Bir tektonik kayma sonucu alttakki kaya tabakasından rasgele çıkıntı yapmış taşlara benziyorlardı. Ya da ciksen bin yıl önce çekilen bir buzulun ardından kalan parçalar veya daha yakın zamanda gerçekleşen bir sel sonucu oluşmuş şeyler.

    Başka şeyleri de anlıyordum. Bunlardan biri, o yeri sadece bakmamla etkinleştirmiş olmamdı. insan gözü seizinci kayayı alıp zütürdü. Bir kamera merceği onu yerine koyuyor, ama yerine sabitlemiyordu. Sembolik hareketlerle o korumayı yenilemek zorundaydım.

    Orasını ve onun gibi başka yerleri inşa edenler zamanı basit bir güneş saatiyle ifade edebileceklerini biliyor olmalıyydılar; takvime gelince…
    Avrupa ve asyada yaşayan tarihöncesi insanların günleri mağara duvarlarına kazıdıkları işaretlerle ifade ettiklerini biliyoruz. Eğer gerçekten devasa bir saat, takvimden ibaretse, Stonehenge gerçekten nedir o zaman? Bence , devasa biro kb davranışı abides, Salisbury tarlasında dikilen dev bir nevrız.

    Tabii, saatler ve ayların çetelesini tutmak duşunda başka bir şeyi de control etmiyorsa… Bizimkinin hemen bitişiğinde yatan çılgın bir evreni kilit altında tutmuyorsa… Çoğu gün kendimi eski halim gibi hissettiğim oluyordu, Ackerman Tarlasında gördüğümü sandığım şeyleri sadece kafamda yarattığıma, bütün bu okb saçmalıklarının beynimin bir oyunu olduğuna inanıyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 91.
    0
    yarın dewam edecem binler ilham gelip gider gibi oldu
    ···
  17. 92.
    0
    upppuppup
    ···
  18. 93.
    0
    ezel terk amk
    ···
  19. 94.
    0
    @79 ezelle alakası yok panpa oku bi
    ···
  20. 95.
    0
    upupppupup
    ···