1. 121.
    0
    panpa hikaye çok iyi takip ediyoruzda hiç değlse mesaj olarak gönder şu esas mevzuyu şuan için çok önemli kısaca bi ne iş yaptıgnı nasıl yaptıgını falan yazarsan mesaj olarak çok sevinicem.
    ···
  2. 120.
    0
    devam et panpa güzel anlatıyorsun
    ···
  3. 119.
    0
    nerdesin amk bak 3 gündür ben burda seni okuyorum farkındaysan ilk yazdığın entryde de burdaydım kıymetimi bil amk yaz yazzz
    ···
  4. 118.
    0
    ankaraya gitmek için hazırlandık beyler.
    babannem son derece titiz bir kadındı. ölmeden önceki zamanlarda-son bir haftasında- bile kendini çok az iyi hissettiği zaman evde temizlik yaptırmıştı da temizlik yapılırken kadına can gelmişti. sonra da çamaşırları alıp ütülemişti, ütüyü kimseye de yaptırmaz kendi yapabiliyoken, düşünün. neyse, annem yine hummalı bir çalışmaya girdi; ütüleme.
    normalde yarım saat sürerken ben ankaraya gitmeden önce yaptığı ütüler iki üç kat daha uzun oluyodu. babannem beğensin diye çok uğraşmıştı kadıncağız.
    sonra yolda yiyeceğimiz şeyleri hazırladılar fatma teyzeyle birlikte.
    ilk defa yanımda annemler olmadan bir yere gideceğim gençler, ben de çok heyecanlıydım. ütü bitsin diye nasıl beklediğimi anlatamam bile size. bir an önce bitsin istiyordum. sanki ütü işi bittiği anda yola çıkıcaktım ya da ankaada olucaktık. herşey ütüye bağlıymış gibi sabırsızlandırıyordu beni bu iş.

    her şeyimiz bittiğinde fatma teyzenin ablasının kocası erkan amca bizi aldı zütürdü otobüse binceğimiz yere. o da polisti. sonradan öğrendiğim kadarıyla kendisi şeyh said in torunu olduğu için kıdemini gerektiği kadar yükseltmemişler sonra yükselttiklernde de muş a göndermişler malatyadan.

    bizi otobüse bıraktı, otobüs hareket edene kadar da bekledi.
    çıkışa doğru gençler, muşun çıkışına doğru otobüsümüzü durdurdular, herkesi aşağı indirdiler. rutinmiş. kimliklerimizi aldılar bazılarının üzerlerini aradılar. bi şey çıkmadı bizi tekrar otobüse bindirdiler, tekrar hareket etti otobüs.

    kaç saat olduğunu hatırlamıyorum gençler ama 24 saate yakın sürüyor muş ankara arası o dönem. tabii durup kontrol edildiğimiz zamanlar çıkarıldığında.

    o 24 saat ankaraya gitmenin sevinci babannemleri görme isteği filan hiç bir şey kalmadı beyler. sebebi otobüsün içindeki ağır kokuydu. nasıl anlatayım, hani sıçarsınız da sonra bir anda yükselir ya sıçtığınızın kokusu, o kokunun daha konsantre halini düşünün. bir kaç kişi de ayakkabılarını çıkarmış. fatma teyze bir şey söyleyemiyo, kelli felli adamlar. e biz bi fatma teyze bi ben.. kimse de bi şey demiyo millet alışmış yolculuklarda..
    sanırım van civarında uyudum o gün. ankaraya geldiğimizde uyandım.

    amcam bizi karşıladı. fatma teyzeyi ailesinin yanına zütürdü sonra birlikte eve geçtik.
    dedem, halam filan beni görünce öyle sevindiler ki beyler.. hele dedeme sarılırken babama sarılıyor gibi sevinçliydim..

    onlar da bir köpek almışlar adını da sadık koymuşlar.
    her ankaraya gittiğimde sadığa ben bakıcaktım öyle anlaştık. daha sık gitmemi istediklerinden tabii. yoksa kocaman köpek küçücük çocuğa emanet edilemez beyler, aksine beni köpeğe emanet ediyolardı zaten.

    ben asenayı da sadığı da gezdirmek istediğimde yaptıkları tek şey tasmayı elime vermek yerine, tasmayı belime dolamak oluyordu işleri.
    birbirinden ayrı iki şehir, iki köpek ama aynı muamele.
    allahtan köpekler huysuz filan değilllerdi de hiç koşmamışlar..

    babannemlerde bir kaç gün geçtikten sonra evde bir toparlanma havası oldu beyler.
    veteriner gelicekmiş, sadığa kimlik filan mı ne vericekler. o dönemin şartlarını tam bilmiyorum, küçüktüm.

    neyse iki kişi geldi. başladılar soru sormaya dedemlere, aşılarla ilgili filan.

    sonra köpeğin annesini babasını sordular.
    dedemler de acıdıklarından almışlar köpeği nereden bilsin hayvanın şeceresini.
    adam önce dedeme sonra babanneme adını sordu. köpeğin babası diye dedemin adını, annesi diye babannemin adını yazmış. sonra köpeğin adını sordu, sadık dediler. yandaki adam güler gibi oldu bayağı.

    sonra evraklarını hazırlayıp mührü bastıktan sonra gittiler. tabii biri gülmemek için hala kendini tutuyodu, kızarmıştı resmen.

    pek anlam veremedik ama sonradan ortaya çıktı mührü okuyunca gençler.

    köpeğin şeceresine bizimkilerin ismini yazan adamın ismi de sadıkmış.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 117.
    0
    63te kaldım
    ···
  6. 116.
    0
    doğumgünüm iyice yaklaştı beyler.

    artık büyüdüğümü söylüyordu herkes. herkes ne istediğimi sormaya başlamıştı.
    babannemleri görmek istediğimi söylemiştim. gerçekten çok özlemiştim onları. çünkü doğduktan sonra muş a gelene kadar onların elinde büyümüştüm. annem her fırsatını bulduğunda müdüründen izin alıp ankaraya geliyordu beni görmeye o zamanlar. sonra yeterince büyüdüğüm için beni de alıp zütürmüştü muşa.

    babam yine gidecekti anlaşılan ve doğumgünümde olamayacağı için hediyesi için hazırlık yapmaya başlamıştı.
    bahsetmiştim sizze zaten, evimiz 1inci katta olduğundan balkonun altını duvar örerek kapattı. benden de yardım istedi duvarları yaparken. o an hediye filan umrumda değildi, babamla birlikte iş yapmak benim için yeterince mutluluk vericiydi. birkaç gün sonra balkonumuzun altındaki boşluk bir kulübe haline gelmişti. sonraki gün de babam elinde tasma, bir de alman kurdunu alıp getirdi bize.

    adı asena'ydı gençler.
    asker uzun süre eğitim vermiş sonra da babam alıp bana getirmişti. kısacası, köpeğin bile askerden eğitim aldığı bi yerde benim için sivil olgusu sadece öğretmenlerdi, annemin öğretmen arkadaşları.. geri kalanlar da zaten pek önemli değildi çünkü tanımıyordum.

    asena'nın ne olduğunu, ergenekon destanını o zaman öğrendim ben babamdan.
    bir çocuğun zihnine atılan ilk tohumdu anlayacağınız; en sevdiğim hayvan dişi bir kurt ve adı asena. (burada ccc muhabbeti yapmayın durduk yere)

    bir de ufak bilgilendirme; türkiye de stencil yani şablon tekniğini getirenler graffiticiler değil gençler, ülkü ocakları getirdi bunu, üç hilal ya da bir hilalin içinde kafasını yukarı doğru kaldırıp uluyan kurt şablonlarıyla.
    o dönemler muşta da bu şablonlar kullanılıyodu, önemliydi bunlar. propaganda malzemesiydi.
    akşam kepengini kapatıp evine çıktıktan sonra evinin penceresinden havaya ateş açıp pgibolojik baskı yapan esnafa, dağdan gelenleri evlerine alıp besleyen, dağa yemek erzak gönderenlere bir gözdağıydı. buradayız mesajıydı.
    zaten o şablonların duvara basıldığı yerlere en çok saldırı geliyordu. ama allahtan çok da fazla kayıp vermiyorduk. oralarda, çünkü gerçekten eli tetikte bekleyen çok fazla kişi vardı.
    nefes filminde neden ağladığımı da yazayım size "sen uyursan herkes ölür" diyordu orda komutan hani. işte o beni duygulandırmıştı çünkü uyuyakalıp da kendisi dahil bir çok kişinin ölümüne yol açanlar vardı gerçekten de.

    o gün yine sokağa çıktım, çok fazla kişi yoktu.
    oyun oynadığımız alanda teyzeler kazanlarını çıkarmış altlarına odun yakıp yaprak filan kaynatıyordu. ne kaynatıyolardı ne yapıyolardı hatırlamıyorum ama herhalde bu sarma yaprakları filan.. eve gideyim dedim, döndüm ama bir sorun var. annem hadi dedi sen evde sıkılırsın şimdi bizim işlerimiz var, songül teyzenlere git de ata abinle oynarsın hiç değilse. onlar akşam bize gelicek birlikte gelirsiniz.
    tamam dedim, gerçekten de sıkıcıydı ev gençler. bir sürü öğretmen ablanın mutfakta ve salondaki masada bir şeylerle uğraşıp benle ilgilenmemesi hiç hoş değildi.

    ben de songül teyzelere gittim - bakıcım songülle karıştırmayın songül teyzeyi-
    ata benden bir kaç yaş büyüktü ama baya güzel geçiniyorduk. annesi de babası da edebiyatçıydı. zaten annemin okuldan arkadaşıydı songül teyze hacettepeden.

    ata abi yeni öğrendiği şiirleri okuyordu. balon satan adam mı ne, kitabı çok iyi hatırlıyorum -hatta bir tanesini uzun uğraşlar sonunda buldum hala kütüphanemde durur gençler. birazdan burayı editleyip yazarım kitabın detaylarını.-

    akşam birlikte bizim eve geçtik. kapıdan girdim ama, göreceksiniz beyler; o kapı açıldığı anda bir kokular bir kokular. o dönem elmalı kurabiyeyi çok severdim, her yediğimde de aklıma o doğumgünüm gelir zaten. onun kokusu bir yandan mercimek köfteleri filan. yalnız bir sorun var doğumgünü pastası yok etrafta.

    o kadar kadın birlikte ellerinden geldiğince pasta yapmışlar üzerine de mum dikmişler. bir de tüm çocukları-oyun arkadaşlarımı- çağırmışlar filan beni bekliyorlar.

    taylan muallaksi bi de kamuflajlı giyinmiş filan göreceksiniz sanki muallaknin doğumgünü var da ben misafir olarak gitmişim gibiydi..

    ablalardan biri beni odaya aldı üzerimi değiştirdi, üzerime de babamın aldığı yelek vardı, şeyh şamil yeleği derdim ona ben. onu giydim. içeri geçtim. masaya. ama boyum da çok uzun olmadğından sandalyeye oturmadım, sandalyede ayaktaydım.

    pasta da masaya geldi, mumu yaktılar ben üfleyeyim diye. hava aydınlıktı gençler, geceleri aklı olan dışarı çıkmaz çünkü. o yüzden hani karnalık olsun mum üflesin olayı yoktu hiç.

    tam mumu üfleyeceğim herkes hadi dilek tut üfle diyor. taylan muallaksi üfledi alkışlamaya başladı doğumgünün kutlu olsun diye.

    aa filan dediler. olmadı ama. baştan yakalım metalik üflesin dediler.
    tekrar yaktılar, züt oğlanı yine üfledi bu kez iyice sinirlendim, masadan aldılar bu zütü sonra ben üfleyebildim.

    ulan hem doğumgünüme bende olmadığını bile bile kamuflajla geliyosun, hem pastamın mumunu sen üflüyosun bari hediye getir di mi? yok!

    hediye de almamıştı muallak.
    neyse yemeğe başladık derken ben bu muallakye uyuz olduğum için o en çok hangisinden yiyosa ona kalmasın diye tabağıma onu dolduruyorum.
    o zamanlar bir sürü porselen tabak çanak var bizde de. sonra onlar da gitti nasıl olduğu ayrı olay. neyse, ben o gün yemekten çatladım hayatımda o kadar yediğim başka gün de yoktur zaten beyler.
    taylan muallaksi yiyemesin diye sırf zaten bi süre sonra onu gönderdiler evine biz kendimiz takılmaya başladık.

    hediyelerden en çok iki tanesini beğenmiştim, onları yazıcam.

    biri komutan halamın bana aldığı ayaklığı olan bir tüfek. tetiğe basınca bayağı silah sesi geliyor filan. istersen ayaktayken de kullanabiliyosun ayaklarını açmadan.
    diğeri de doldurma bir kaset. o dönem şarkı açıp halay çekmek gibi bi alışkanlık edinmiştim. o yüzden çok hoşuma gitmişti.

    tabii asnea yı ve annemin bana aldığı benim boyum kadar kamyonu saymıyorum onlar arasında. yabancılardan gelen hediyeler ve ailemden gelen hediyelerin yeri ayrıdır bende.

    ama hala tam istediğim olmamıştı ankaraya gidememiştim hala.
    bunu düşünürken bana ne dediler biliyo musunuz gençler?

    bir kaç hafta sonra da ankaraya gidicez! ama seni fatma teyzenler zütürücek.

    uzun zaman sonra normal bir hayat görecektim gençler.
    sessiz, sakin bir hayat..
    Tümünü Göster
    ···
  7. 115.
    0
    rezervasyon yapıldı.
    ···
  8. 114.
    0
    vay amk
    ···
  9. 113.
    0
    reserve
    ···
  10. 112.
    0
    reaervuar belki okurum
    ···
  11. 111.
    0
    rezerve lan allahına kurban çabuk yaz songül falan ne ayak amk
    ···
  12. 110.
    0
    amk kendi kendine tezgah altı yaptın dimi bin seni
    ···
  13. 109.
    0
    @106 atarlı genç neye bu kadar öfkelendin? bütün iddaların kendi varsayımın, hiçbir kanıtın yok. adam bunları dünyada tek ben yaşadımda demiyor.az sakin ol
    ···
  14. 108.
    0
    reserved
    ···
  15. 107.
    0
    @106 olayları istemiyorsan takip etmeyebilirsin. ben sadece başımdan geçenleri anlatıyorum.
    kimseyi de okusun diye zorlamıyorum farkındaysan.
    o dönemde muşta pgibolog ya da pgibiyatr vardı en çok da askerler ve ya bozkurtlar gidiyordu. yaşadıklarımı kaç kişinin yaşayabileceği konusunda bilgim sınırlı olsa da değil 30 en fazla 15-20 kişi buna benzer durum yaşamıştır eğer ilerleyen yerlerde anlattıklarımı okursan bunları sen de farkedersin.(babamın arazi vs olaylarıyla ilgili bilgilendirmeyi de ilerde yaparım)

    gençler yazmaya başlıyorum 10 dk içinde gönderirim. sizleri de fazla bekletip sıkmam.
    kusura bakmayın gecikme için.
    ···
  16. 106.
    0
    rezerve
    ···
  17. 105.
    0
    sonuca gel amk
    ···
  18. 104.
    0
    ya beyler bırakın gidin amk. bi kere o dönemde ben muşta pgibololog olduğuna inanmıyorum. bu arada bu adamın babası komutan falan olamaz(en fazla başçavuştur amk), komutan dediğin öyle aylarca arazide takılmaz.

    Ayrıca 90-97 döneminde babası doğuda görev yapmış çocukların hepsi bu sıkıntıları çektiler, yani adam size yok efendim çatışmaydı yok efendim mutfağa saklanıyodu fln dediğinde ağzınızı açarak dinlemeyin. bunları bi tek bu herif yaşamadı..
    ···
  19. 103.
    0
    reserved
    ···
  20. 102.
    0
    @92 adam şuan 30lu yaşlarında en fazla. terörün en yoğun olduğu zaman 90-98 arasıydı denebilir o yaşlarda 10-11 yaşında olsaydı bugün bu yaşlarda işte lan
    ···