1. 1.
    +2
    kısacası atariden olmuştum ama en azından bu salağın benim rahatça geçebileceğim yerlerde yanıp yanıp tam ben kolu alcakken yanlışlıkla oldu diyerek yeniden başlamasının hevesimi kırmasından kurtulmuştum.
    ama bir sorun daha vardı. bu küçük beyinsizle aynı odadaydım ve ister istemez konuşacaktık.
    malın bana anlattığı şeyleri diyalog halinde yazıyorum gençler.

    taylan- senin annenle baban gibişiyo mu lan?
    metalik- ne bileyim lan, küfürlü konuşmasana. seninkiler? (burda ufaktan merak da etmiştim beyler yalan olmasın)
    taylan- evet. anahtar deliğinden izliyorum lan ben.
    metalik- yuf lan. sallama. yalancı.
    taylan-vallaha lan. yemin ederim bak. babam anneme reçel sürüp yalıyo.
    metalik- yalan söyleme lan. reçel kahvaltıda yenir. (burda hakkaten bunu demiştim lan, vizyobnsuzluk varmış küçükken bende)
    taylan- olum bak ekmek kuran nimet çarpsın ki doğru söylüyorum lan. al bak ayaklarım da yerde ellerim de önünde.(tek ayağını yerden kaldırırsa ya da işaret ve orta parmağını çapraşık tutarsa edilen yeminler geçersiz sayılır gibi bi şey vardı eskiden)

    muhabbet böyle reçelin türüyle, arada balla filan devam etti gençler. benim aklım durmuştu o sıralarda. hayal bile edemiyordum. zaten o günden sonra taylanla çok görüşmeyecektim. anca oyunda adam ekgibliğinden birlikte oynuyoduk o kadardı tüm arkadaşlığımız. o yüzden dinledim filan ama pek de kendimden ailemden filan bahsetmedim.

    zaten o sıralar kafamı bunlara yoramazdım. babamı merak ediyordum, bi yandan da taylan binine uyuz oluyodum tabii.
    babası okula gidiyo, annesi evde filan.. koruyacağı kimse yok.

    benim babam gider nereye gittiğini bilmezdim. bi yerler söylerlerdi ama nereden bileyim. zaten yalan söylüyorlarmış.
    odun almaya giden adam 2 ay eve dönmez mi lan?!
    dönmüyodu işte, geldiğinde odun da olmuyodu yanında.
    ···
  2. 2.
    +2
    adam 50 yasında amk darbe zamanından bahsediyo vay eküüüü
    anlat panpa
    ···
  3. 3.
    +1
    bilenleriniz vardır.
    muşta hava çok serttir. (o zamanlar daha doğruydu hava durumu. çünkü şu an -25 in altında olan bölgeler ohal ilan edileceği ve iş yerleri devlet daireleri o gün çalışmayacağı için hava tahminlerini düşük veriyorlar.)
    musluktaki su donardı, annem balkondan kazana kar koyar ısıtıp suya çevirirdi.
    kar derken öyle dizlere kadar da değil, babamla dışarı çıktığımızda beni havaya kaldırıp karların üzerine fırlatırdı, ben kaybolurdum. hoş babam da uzun olduğu halde o karda kolayca görülemezdi. karda yürüyorum sanıp önümdeki duvarlara çarpmışlığım vardır küçükken.

    yürünen yolları bi şekilde sabahtan açıyorlardı da apartmanların önündeki çukurları vs herkes bilmiyordu.
    o dönemde her apartman sobasının küllerini apartmanın önüne dökerdi ki buzda kayılmasın o boşluklara düşülmesin yol belli olsun diye..

    biz birinci katta oturuyorduk. tam giriş denemez ama, biraz yüksekti.
    balkona çıktığımda sokağa atlayabiliyordum kar varken.
    biz sokağa daha az çıkıyorduk çocuklarla ama yine bir oyunumuz vardı.

    buzlar kralı olmak için koca koca sarkıtları zorla kırar kılıç yapıp savaşırdık. kazanan buzlar kralı olurdu.

    buzlar kralı da eve dönülecek vakte kadar lider olurdu. herkes dediğini yapardı.

    böyle buz sarkıtlarıyla savaş oyunu dediğimze bakmayın gençler. bir keresinde üzerimde anorak tulum varken dallamanın biri hırsla saplamaya kalkmıştı da, hala karnımın sol tarafında o yaranın izi duruyor.
    yani bayağı kahramanca çarpışırdık. biz anadolu çocuğuyuz kardeş, biz de kalleşlik yok. yiğitçe savaşırız. saplamaya kalkmayız hırsla...

    hayatımda buzlar kralı olamadığım iki günden biri buydu işte.
    ama gazi olmuştum.

    bir de kalleşlik yok dedim ya, herkes karşısına bi rakip alır onla savaşırdı.
    öyle arkadan gelip öldürmek filan yoktu.
    ···
  4. 4.
    +1
    o değilde adam zengin olacak çocukluğunu anlatıyo ama iiii anlatıyo bin hatta anlatmıyo yaşıyo resmen
    ···
  5. 5.
    +1
    ben artık geceleri ayakta gündüzleri yatakta oluyodum. bakıcımın işi kolaylaşmıştı.
    o da evde oyalanmak için tv izliyordu. o dönemler meşhur bi dizi vardı da ben izlemediğim için adını hatırlayamıyorum, onu izliyordu. pembe dizi olduğunu biliyorum ama.

    bazen gündüzleri de uyuyamıyordum. korkunun verdiği bir enerjiyle uyanık kalıyodum herhalde.
    songül abla bizim evdekendi evinde yapamadığı ne varsa yapıyodu. rahatça banyosunu yapıyodu mesela. evinden külto getirip bizde yıkandıktan sonra ıslak külodunu değiştirdiğini bilirim ben. saçlarını kuruturken de saç kurutma makinasını yakmıştı. annem ne oldu buna diye sorduğunda utana utana saçlarımı yıkadım kuruturken bi anda patladı demişti. ağlayacaktı nerdeyse abla paramdan kesme babam beni öldürür diye. annem anlayışlı kadın, oraların ne halde olduğunu da biliyo olduğundan olsa gerek, pek bir şey dememişti songüle parasını da kesmemişti.

    aradan günler geçti..
    haftasonu, sabahın bir vakti kapıdan takır tıkır sesler gelince annem yatak odasına koştu silahı almaya ben de annemin peşinden.. sokak kapısı açıldığında "alooo, evde misiniz, uyuyo musunuz" diye seslendi babam.
    evde olduğumuzu bilmediğinden değil, başka yerde olamazdık zaten. telaş yapmamızı istemediğinden seslenmişti.

    babam her geldiğinde sakalları upuzun oluyordu.
    feci terlemiş üstü başı da temizlenmiş de olsa çamurluydu.
    akşama kadar sokakta oynamış çocuk gibi diyeyim siz ordan çıkarım yapın.
    annem sarıldı öptü, ben de koştum sarıldım babama. ama fazla sürmedi annem hadi dedi, çıkar üstünü başını.
    dolaptan babama giyecek kıyafet getirdi, üstünü değiştirtip doğğru berbere yolladı babamı. o saç sakalla eve girme diyerek.

    sonra balkondan biraz kar aldı demir leğene koydu altını yaktı. kaynayınca da babamın üstünden çıakrdıklarını içine atıp kaynar suda tuttu. bit pire falan gelmesin eve diye.

    yalnız babam her gidişinde daha değişik geliyordu eve.
    teni kararmaya başlamıştı iyice, konuşması değişmiş, saçı sakalı tırnakları uzamış halde..
    bana sarılmadan hemen önce gözlerindeki bakışı görseydiniz, korkardınız gençler. sarılmaya korkardınız, ses çıkarmaktan ölesiye çekinirdiniz. o kadar katı bakış ve korku verici bir göz olamazdı kimsede. sarılana kadar...
    yarım saat- bir saat sonra konuşmasındaki keskinlik yumuşamaya başlar, aile içinde olduğumun sıcaklığını bana hissettirirdi.

    babam varken hiç korkmazdım ben gençler.
    annemi nasıl koruyacağım diye düşünmezdim.

    hayatımın en huzurlu anları da zaten o yıllarda, babamın evde olduğu vakitlerdi..
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +1
    devam et panpa dinliyoz... biyandanda kenan evreni dinliyom amk yaşıyomuş gibi oldum bi değişik duygu içindeyim
    ···
  7. 7.
    +1
    tabii en manyakça vakitleri de olduğunu babamların farketmesinden yıllar sonra farkettim.

    siz koltuğun altındaki el bombasının ne olduğunu merak edip iğne sokmaya çalıştınız mı hiç gençler?
    babanızın getirmenizi istediği toplamı neredeyse kendi ağırlığınız olan dolu silahlarıı -emniyeti açıkmış tabii- taşımaya çalışıp yere düşürdünüz mü?

    yine de bunların riskini bilmiyordum. huzurlu ve mutluydum. güvendeydim tamamen.
    babam en azından 1 ay daha bizimle kalıcaktı. burcunun babası nasıl komutansa benim babam da komutandı. burcunun babası komutan amcaydı, benim babam, aslan baba. arada öyle de bir fark vardı. kar yeni başlamıştı. o zamanlar. biz de mahallecek (3-5 apartmada oturan ailelerin bir de asker lojmanındaki asker çocukalrından bazıları) savaş oyunu oynuyorduk.

    silahımız da oktu. bayağı bildiğin ok.
    şimdi çocukların okundan ne olur demeyin gençler.
    babam geldiğinde okçuluk oynarken kullandığım oku ona yaptırdım. sonra oyunu bırakıp herkes sıraya girip babamdan ok istemişti.
    çünkü benim oklarım uzağa gidiyor düşmanı vuruyordu ama düşmanın oku bizim karargahımıza yaklaşamıyodu bile.
    onlar da sinirlenip ya çubuğu elleriyle fırlatıyor ya da ellerinde çubukla üstümüze koşuyordu. sırf oyun bozulmasın diye babamdan onlara da ok yapmasını istedim yani.

    okunu yaptıran herkes babamın önünde esas duruşa geçip sağol komutanım diye selam duruyor sonra karargaha koşuyordu.
    iki büyük ağaç bir kaç tane de orta büyüklükte ağaç vardı.
    karargahlar iki ağaç ileri mevkide siper aldığımız yerler de o küçük ağaçlardı.
    o savaşlarda hep kazanmamız bana büyük mutluluktu. babamın yaptığı ok vardı lan elimde, boru mu?
    hem ben ilerde süper bi komutan olabilirdim..

    kar biraz daha artınca bizim oyunlarımız da değişti tabii gençler.
    muş merkez dediğin o zamanlar bir sokaktan ibaretti. ankarayı bilenler varsa eğer, konur 2 sokak kadar dükkan yoktu o tek sokakta ama ne ararsan ordaydı. kırtasiye, bakkal, cami, noter, karakol... bir de şimdi adını hatırlayamadığım bir radyo vardı orada.

    biz de sırayla o radyoya girer, oradaki abladan şarkılar isterdik. o vakitler türkçe pop oraya ulaşmamıştı gençler.
    ibrahim tatlıses vardı orada. ahmet kaya vardı.
    saza niye gelmedin, haydi söyle filan çok meşhurdu o yıllar. onları çaldırırdık. daha doğrusu çalmalarını isterdik.
    abla her seferinde tamam not aldım deyip yollardı.
    ne zaman çalıcak peki sorusuna gece 12 den sonra diye cevap verirdi.

    iyi de gece 12 den sonra ben hariç herkes uyuyodu ve ben de o vakitte radyoyu açamazdım ki..
    yani hep istek yaptık. ama hiç dinleyemedik. yine de bu bizim için oyun haline gelmişti.

    şarkıyı da tüm sevdiklerimize gönderiyoduk.

    şimdi düşünüyorum da ulan kim var tüm sevdiklerine gönderiyosun?
    sanki radyoyu o vakitte dinleyen biri olucak.
    gönderdiğin şarkı da saza niye gelmedin filan..
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +1
    hacı sen nettin, kısa diyodun embriyolojik evrelerini anlatmadığın kaldı amk
    ···
  9. 9.
    0
    @70 aklıma geldiği yerden başladım anlatıyorum genç. şimdiye kadar kimseye anlatamadığım şeyler var.
    bunlarıntamdıbını da anlatıcam sanırım.
    çok hüzünlü olmasın diye arada iki üç heyecanlı anımı da yazıyorum hem.
    ···
  10. 10.
    0
    rezerved
    ···
  11. 11.
    0
    burası tutar
    ···
  12. 12.
    0
    Rezerveee
    ···
  13. 13.
    0
    yine uydurma çıkacak ama okuyorum panpa anlat
    ···
  14. 14.
    0
    sen zengin olana biz ölürüz be abi 2004 e gelsene yavaştan
    ···
  15. 15.
    0
    rezerved
    ···
  16. 16.
    0
    kış ufak ufak bitti, toprak göründü.
    ben ilkbaharı ve son baharı bilmiyordum gençler, öğrendiğimde de aklımda tutamadım hala hangi aylar hangi mevsimde bilmem.
    bana bir yılın 4 mevsimden oluştuğunu söylediklerinde çok şaşırmıştım.
    benim için yaz ve kış vardı. benim ve orada büyüyen diğerleri için..

    ya kar ya toprak.. bunun hiç ortası olmadı. oranın insanı da böyle zaten, orada yaşayan herkes böyle.
    ortaları yok. ya iyiler ya kötü, ya mutlular ya üzgün, ya sinirliler ya çok sakin.. (kasapı azönce anlatmıştım mesela)

    bir de cahiller var. sanmayın ki oranın halkından bahsediyorum. ben tamamen bizden bahsediyorum.

    babam 1 ayı aşkın süredir ortalarda yoktu, artık nereye gittiğini, ne zaman geleceğini sormuyordum. cevap alamayacağımı çünkü sadece benim değil annemin ya da askerlerin de bilmediğini öğrenmiştim. ne zaman gittiğinden bile haberim olmuyordu, kahvaltı hazırlanırken ekmek almam isteniyor, ekmeği alıp eve geldiğimde babam yok. gece yatarken babamı öpmek için yanına gidecek oluyorum, babam yok. iyice moralim bozulmuştu bu duruma gençler.
    • **
    babanın aile içindeki görevlerini annemden, nasıl baba olunacağını babamdan öğrendim.
    • **

    sokağa az çıkmaya başladım, çıktığımda da artık diğer çocuklarla savaşırken hıncımı çıkartıyordum. yağlı kayış oynarken tutturduğuma geçiriyor, kimse gelmeden önce yerlere bubi tuzağı hazırlıyor, kendi çişim yetmediği için sadece bir kaç kişiye söylüyor ve onları da kalan deliklee işsetiyordum. babası yanında olan herkesten bu mutluluklarının intikdıbını almaya başlamışım o dönemler. (bahsettiğim bubi tuzağı şöyle, toprağı ayak büyüklüğünde kazıyorsunuz 10 cm lik bir çukur şeklinde, içine poşet koyup işiyorsunuz ve üzerine poşet gerip toprakla tekrardan kapatıyorsunuz. üzerine basanın ayağı içeri batıyor ve ayakkabısı, ayağı sidiğe bulanıyor. biz de kurban ağlarken kahkahalarla gülüyoruz. taylan malına da yapmışlığım çoktur. sevmiyodum onu ısınamamıştım, doğumgünümde iyice perçinlendi onu da anlatıcam ileride.)

    bir süre sonra bir öğretmen arkadaşı tarafından anneme bir teklif geldi; "çocuğu pgiboloğa zütürelim, bi sorunu olabilir"
    annem de hak verdi arkadaşına. ben bunu duyduğumda başımdan aşağı kaynar sular döküldü gençler. ben o gecelerde annemi nasıl korurum diye uyumayayım, kafamdan yüzlerce strateji geliştireyim. aynı zamanda mahallemde iyi bir komutan olmak için onca emek sarfedeyim. sonra biri çıksın benim "gerizekalı" olabileceğimi ima etsin ve doktora zütürtsün bi takım testler yaptırtsın, sonra onları tedavi etmye uğraşsın...

    yer mi anadolu çocuğu? nitekim yemedi de, anneme küstüm o an. küstüm ama kırıp üzmek de istemedim. sadece onunla konuşmama kararı aldım. doktora gideceğimiz gün geldi.(pgibolog mu artık her ne haltsa)
    annemin elinden bile tutmuyodum yürürken, ben gerizekalı değilim, kendim yürüyebiliyorum demiştim.
    girdik muayenehaneye, doktor hoşgeldiniz filan dedi. annemi çıkardı. annemin dışarı çıkmasını istemedim gençler.
    korktum o an. annemin başına ya da benim başıma bi şey gelir ikimizden biri yalnız kalır diye öylesine korktum ki, bir an önce bitsin istedim.

    bana sorular sordu, hayatımda verdiğim en kısa cevapları aldı; "evet, yok, ııh, hııı.."

    konuşmak isteyip istemediğimi sordu cevap vermedim sadece yüzüne baktım. konuşmama konusunda kararlıydım. doktor eğer gerizekalı olsam bile konuşmadığım için bunu anlayamayacak ve bir sorunum yok diye beni bırakacaktı.

    sandığım gibi, çabuk bıraktı beni.
    ama sadece çabuk bırakması kısmı sandığım gibi oldu, annemi içeri çağırdığında çocuğunuzda zeka geriliği olabilir, tepkileri ya hiç vermiyor ya da ekgib veriyor filan demiş. hala aklımıza geldikçe güleriz. annemle barıştıktan sonra tekrardan gittiğimde zaten zekamı kanıtlamış gururla geziyordum. bilmeyenleriniz olabilir gençler, o dönem yaşının şu kadar ilerisinde bir zeka seviyesi var filan diye ölçü veriyorlardı. şimdi hala var mı bilmiyorum ama olduğunu da sanmıyorum.

    yavaş yavaş doğumgünüm yaklaşıyordu. kutlayacaklarını biliyordum ama babamsız kutlama fikri de hiç hoşuma gitmiyordu.
    yine de büyükler karar verdiyse sen ne kadar istemesen de o doğumgünü yapılır.
    annemin öğretmen arkadaşlarıyla çok çabuk samimi olmuştum. zaten sürekli birlikteydik. onlar öğretmen evinde kalıyordlardı ama bazen silah seslerinden korktuklarında babam da yokken bize geliyorlardı. bir tanesi hariç hepsi bekardı. evli olan da bir subayla evliydi ama lojmanda bir sorun vardı, ne olduğunu tam hatırlayamıyorum ama baskın sonrası bir şeylerle ilgiliydi.

    bunlardan bir tanesi gülseren 'hala'ydı. asker! künyeni oku bakayım derdi.
    anında karşısında dikilip "cincan zıpzıldır! emrinizdeyim komutanım" derdim. gülseren halanın diğer lakabı komutan hala. farkında mısınız bilmiyorum ama bakkal ve kasap haricinde herkes komutandı çevremde. bir kaç tane de polis vardı. müdürler, amirler..

    gülseren hala sonunda doğumgününe beni ikna etti. yalnız bir şartla. onlar beni pikniğe zütürecekti, ben de zamanı geldiğinde doğumgünümü kutlayacaktım.

    piknik zamanı geldi çattı.
    bir dağa gidecektik. adını şimdi hatırlamıyorum daha sonra anneme sorup yazarım bu saatte arayıp uyandırmayayım kadıncağızı.

    gideceğiz ama dolmuşlar taksiler bi yere kadar işliyor sonrasına kimse gitmiyor. annemler paramız var pikniğe gitmek istiyoruz diyolar ama herkes "wolihi ben zütüremem" "benim yolum değildir" deyip duruyor. bir kimse de demiyor ki oraya kimse gitmez. biz de sebebini sormuyoruz tabii. sonunda bir adam durdu, içinde yolcu kalmamış hiç. aldı bizi çıktı yola. annemler fotograf çekiyor, güzel bi yer görürseniz haber verin filan diyor.
    bu arada annemin arkadaşlarından biri de karateci, türkiye şampiyonu bir kız. yani şoföre karşı korkuarı da yok.
    ben zaten etrafı izliyorum filan dünya bana güzel. genel oalrak ilgi odağıyım herkes beni seviyor benle ilgili konuşuyor filan. orada sadece annemin değil ne kadar kız varsa hepsinin çocuğu gibiydim. aynı derecede ilgi gösteriliyordu, bu da çok hoşuma gitmişti. bi hayli ilerledik ki arkadan asker arabası korna çala çala geliyor. bir şey oldu sandık. araba bizi durdurdu. şoförü azarlamaya başladılar. bizi arabadan aldılar diğer arabaya. şoförü de arabasıyla birlikte alıp merkeze getirdiler.

    gençler, meğer bizi almamaya başladıkları yoldan sonrası o dönem örgütün lojistik kampının olduğu dağın girişiymiş. yani az daha pikniğimizi teröristlerin dibinde yapacakmışız ki eğer o sırada bizi görselerdi şu an bu satırları okuyamıyo olurdunuz.
    durup zütüremem diyen araçlardan birinin şöforu ilerde askerlere bildirmiş durumu, bunlar kampa gidiyor filan diye, askerler gelmiş bizim olduğumuzu görünce de şoförü de sen neden zütürüyorsun bunları diyerek almışlar.
    babama anında haber ulaşmıştı, ertesi gün eve geldi. ama babama benzediğimi o an anladım. çünkü korkusu gözlerinden okunuyodu, bize bi şey olması onu korkutmuştu. aynı şeylerden korkuyorduk. sevdiklerimize zarar gelmesi.
    tabii hepimizi -annemin arkadaşları da dahil ki babama abi gözüyle bakarlardı- toplayıp bir güzel azarladı. ama kimse de itiraz etmedi, boynunu büküp dinlediler sadece.

    ben babamın bize gelebilecek bir tehlike halinde iki eli kanda olsa bile geleceğini o zaman öğrendim gençler.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    0
    gençler burada yazanların ve yazılacakların hiç biri uydurma değildir.
    tamamıyle başımdan geçmiş olaylardır. sadece ilerki bölümlerde bazı isimleri değiştiricem sakıncalı olabilir diye. o kadar.
    yine olayların tamamı ve isimlerin yuzde 90-95 i gercek olucak.
    ···
  18. 18.
    0
    anlat panpa dinliyoruz
    ···
  19. 19.
    0
    @88 panpacım biraz mola verdim akşam vakti tekrar gelip anlatmaya devam edicem. o zamana kadar okuyanların yorumlarını varsa sorularını vs alayım.

    üzerine afiyet biraz faranjitim coştu ateş içindeyim. sigarayı bile işkence gibi içiyorum.
    bi şeyler atıştırıp ilaç alayım, dinlenip ateşi indireyim falan.
    ···
  20. 20.
    0
    roman yaz sen aq rözevervd özet geç bin
    ···