-
1.
0ERMENiLERiN KÖKENi ve 1071 Öncesi Ermeniler
Ermeniler, Anadolu’nun ve Kafkasya’nın kadim halklarından biridir. Tarihi kökenleri kesin olarak bilinmemekle birlikte, Tarihçi Herodot; Ermeniler’i, Trakya kökenli Frigler’in doğuya, Urartu bölgesine yönelen bir kolu olduğunu söylemiştir. Bu göç eden Frig kolu topluluğunun, Kafkas halklarıyla, Urartu ve Hurrilerle karışarak Ermeni toplumunu oluşturdukları ileri sürülür. Ancak Ermenilerin Urartu oldukları söylenemez, çünkü aynı dil ailesinden değillerdir ve gramerleri arasında hiçbir benzerlik yoktur.
Tarihte Ermenilerden ilk olarak MÖ 521 yılında 3 ayrı dilde yazılmış Pers imparatoru Darius’un Behistun yazıtındaki “Armina” sözcüğünde rastlanır. “Ermenileri yendim” ifadesi tarihte Ermeni’lerden söz eden ilk arkeolojik kanıttır. Bu tarihte Urartular yıkılmış ve Anadolu Pers kökenli Med’lerin egemenliğine girmişti. MÖ. 3000 yıllarına ait Akad çivi yazılarında Doğu Anadolu bölgesine “Armanu” denmesi, Ermenilerin yaşadıkları coğrafyanın adını aldıkları tezini güçlendiriyor.
Dinsel açıdan Ermeniler, Nuh’un torunu Hayk’tan geldiklerine inanırlar. Hayk’ın 400 yıl boyunca Ağrı dağı bölgesinde yaşadığı ve sınırlarını Babil’e kadar genişlettiği inancının hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Yine bazı Ermeni tarihçiler Hititlerden geldiklerini öne sürseler de bunu destekleyecek bir kanıta sahip değiller.
-
2.
-1seni bu sözlükte dilim dilim giberler .
-
3.
0Ermeni toplumu, geleneksel tarih anlatımına göre MS 301 yılında “Aydınlatıcı” lakabıyla anılan Aziz Gregor öncülüğünde Hıristiyan dinini kabul etmiştir. Ermeni kilisesi 451 yılında Ortodoks/Katolik dünyasıyla yolunu ayırarak ayrı bir ulusal mezhep olarak örgütlendi. Ermeni Apostolik Kilisesi adını alan ulusal kilise, Batılı kaynaklarda Gregoryen adıyla da anılır. Büyük çoğunluğu Gregoryen olan Ermenilerin küçük bir Katolik cemaatlerinin yanında önemsenmeyecek sayıda Protestan olanları da mevcuttur. Ermenilerin Hristiyanlığı ilk kez benimseyen toplum olduklarını öne sürülür.Tümünü Göster
Net olarak bilinen tarih içinde Ermenilerin Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap, Türk ve Rusların egemenliğinde altında yaşadığı görülür. Bağımsız bir devlete sahip olduklarına dair kesin bir bilgi yoktur. Ermeni krallıkları, prenslikleri olarak adlandırılan oluşumların ise bağımsız devlet olmayıp bölge derebeylerinin hükümranlıklarıdır. Örneğin Ani Hanedanlığı böyledir. Sadece Akdeniz bölgesinde yaşayan Ermeniler, Kilikya Krallığını kurmuşlar ve yaklaşık 2 asır boyunca varlıklarını sürdürebilmişlerdi. (1199-1375)
Bizans yönetimi altında iken Ermeniler, mezhep çekişmelerinden yaşadıkları rahatsızlığın yanında ağır vergiler altında ezilmekteydi. Bizans’ın baskı ve zulmüne karşı zaman zaman çıkardıkları isyanlar katı bir şekilde bastırılıyordu.
Ermeni tarihçi Mateos, Bizans’ın izlediği siyaseti şöyle ifade ediyordu; “Roma Dükü, Bizans imparatoru büyük bir ordu ile beraber, Ermenistan’a yürüdü. Hıristiyanların üzerine atılıp onları kılıçtan geçirdi ve esaret altına aldı. O zehirli bir yılan gibi her yere ölüm getirdi ve böylelikle dinsiz milletlerin yerini aldı.”
Mateos, Bizanslılara karşı büyük bir kin ve düşmanlık duyuyordu. Eserinde de bu kini sık sık dile getiriyordu: “Bizanslılar muharebe ve kahramanlık sahasından nefret ederek, Ermeni mezhebinin tetkiki ile uğraştılar ve Allah’ın Kilisesi’nin içinde kargaşalık ve kavga çıkardılar. Onlar, Türklere karşı harp etmekten kaçınıyorlar, fakat hakiki Hıristiyanları inançlarından döndürmek için büyük gayret sarfediyorlardı. Bizanslılar bu gayretleri ile bütün Ermeni prens ve kumandanlarını doğudan çıkarıp, kendi memleketlerinde ikâmet etmeye mecbur ettiler. Kaçmayı kendileri için bir zafer sayan ve kahramanlık addeden bu Grekler, kurtu görür görmez kaçmağa başlayan kötü çobanlara benzediler.” Urfalı Mateos, Vekayi-namesi (952–1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136–1162) s.111–112 -
4.
0Selçukluların Anadolu’ya gelişi ve 1071’deki Malazgirt Savaşı Ermeniler için tarihi bir dönüm noktası olmuştur. Malazgirt’e doğru sefere çıkan Bizans Ordusu, Sivas’ta bölge Rumlarının büyük sevinç gösterisiyle karşılandı. imparator Diyojen, halkın Ermeni taşkınlık ve barbarlığından yakınmaları üzerine kentin Ermeni mahallelerini yıktırdı. Pek çok Ermeni’yi öldürüp, önderlerini sürgüne yolladı. Sivas olayı, Ermenilerin Bizans’tan yediği son darbe oldu. Savaşta Bizans ordusundaki Ermenilerin çoğu Uz ve Peçenek Türkleriyle birlikte saf değiştirip Selçuklu ordusuna katılmaları Selçuklu döneminde iyi ilişkiler kurmalarını sağladı. Anadolu’da Bizans hâkimiyetinin hızla çökmesi üzerine güneye doğru göç ederek Fırat boylarında Toroslarda, Çukurova, Maraş ve Urfa bölgelerinde küçük prenslikler kurmaya başladılar.
Selçuklu devletinden hoşnut olmalarına karşın Moğol istilası sırasında Kösedağ savaşını kaybeden 2. Gıyaseddin Keyhüsrev, ülkeyi terk etmek üzere Ermeni bölgesinden geçerken engellenmiş ve Moğollara teslim edilmişti. Bu olay, Ermenilerin Selçuklu dönemindeki ilk ve tek hıyaneti olarak bilinir. -
5.
0Osmanlı dönemi Ermeniler için tarihte rahat ve huzur içinde yaşadıkları en uzun dönem olmuştur. Hiçbir devletten görmedikleri ilgi ve samimiyeti Osmanlı’dan gören Ermeniler de bunun karşılığında Osmanlı’ya sadık kalmışlar ve bu yüzden de Millet-i Sadıka olarak anılmışlardır. Ta ki 19. Yüzyıla kadar.Tümünü Göster
Devlete bağlılıkları, Türk adetlerini benimsemeleri, hatta iyi Türkçe konuşmaları, Ermenilerin devlete ait resmi veya özel işlere atanmalarına sebep olmuştur. Bu bakımdan 16. yüzyılda Ermeni asıllı Mehmet Paşa gibi vezirlik rütbesine kadar yükselen devlet adamları, 18. yüzyılda Divrikli Düzyan soyundan saray kuyumcuları ve sonradan Darphane bakanları, Sasyan ailesinden saray doktorları, 19. yüzyılda Bezciyan ailesinden Darphane bakanları, Dadyan ailesinden Baruthane bakanları devletin en yüksek kademelerinde görevler yapmışlardır. 19. yüzyılda ve Abdülhamit devrinde ve sonrasında ise Ermeni dış işleri görevlileri ve bakanlar bulunmaktadır. Ayrıca birçok Ermeni de Osmanlı devlet adamlarına danışmanlık yapmıştır.
Osmanlı’da ilk önemli Ermeni meselesi, Katolik Ermenilerle Gregoryen Ermeniler arasındaki ihtilafların had safhaya varmasıdır. Misyoner çalışmaları sonucunda mezhep değiştirip Katolikliğe geçen Ermeniler, Gregoryenlerin temsil edildiği Ermeni Patrikliğinden ayrı bir yönetim talep etmeye başladılar. 1828 Ocak ayında Katolikler hakkında şikayetler artınca Osmanlı’dan Ermenilere ilk müdahale geldi ve ilk tehcir uygulandı. Padişah 2. Mahmut istanbul’daki Katolik Ermenileri taşra vilayetlerine sürdürür. Ancak 1829 Rus Savaşında Katolik Ermenilerin savaşta Osmanlı’ya sadakat göstermeleri üzerine affedilir ve geri dönmelerine müsaade edildiği gibi ayrı bir kilise olarak temsil hakları da tanınır.
Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla Ermeniler Osmanlı idaresi içerisindeki bazı idari düzenlemelere tabi tutuldular. 1863 yılında Ermeni Millet Meclisi kuruldu. Meclisin kuruluş amacı, dini konuların ve mülkiyet konularının idaresiydi. Ama zaman içinde politik bir meclise dönüştü. ingiltere bu meclisi Ermenistan’ın muhtariyeti için bir vasıta saymıştı.
Ermenilerin ıslahat beklentileri ve kıpırdanmaların başlaması üzerine Ermeni Patriği Nerses 1876 yılında Vatandaşlık Meclisi Şurası’na sunduğu mektubunda, “Şayet günümüze kadar Ermeni milleti, millet olarak korunduysa ve inancını, kilisesini, dilini, tarihi ve kültürel değerlerini koruyorsa, tüm bunlar Osmanlı hükümetinin Ermeni milletine gösterdiği koruma, yardım ve hayırseverlik sayesindedir. Kader, Ermenileri Türklere bağlamıştır. Bundan dolayı Ermeniler, devletin savaş ve ağır sınav günlerinde buna kayıtsızca davranamaz. Aksine her zaman oldukları gibi ona yardım etmek zorundadırlar. Vatanını seven Ermeni, devlete yardım ederek, Ermeni milletinin hizmet ve yardımının en iyisini görecektir.” demektedir. -
6.
0okuyann dıbına koyayım
-
7.
0temelde ermeniler sadık bir halktır. bize benzerler. 1915 teki olaylar tamamen emperyalizmim iki halkı birbirine kırdırmasıdır. onlar var beyler
-
8.
0Ancak dönem milliyetçiliğin dalga dalga yayıldığı ve ulusal kurtuluş savaşlarının, bağımsızlık mücadelelerinin yapıldığı dönemdir. Ermeni milliyetçileri de bu dalganın etkisiyle örgütlenmeye ve seslerini duyurmaya başlamışlardır. Zayıflayan Osmanlı imparatorluğunun geniş ve zengin toprakları karşısında iştahları kabaran emperyalist devletler, Ermeni milliyetçilerinin bu sesini duymakta gecikmediler.Tümünü Göster
1878 Osmanlı-Rus Harbi, Türk milletinin asla unutamayacağı, asla sarılamayacak yaralarla dolu bir savaştı. “93 Harbi” olarak anılan bu savaşta Rusya, Osmanlı topraklarında hızla ilerlemekteydi. Toprak ve insan kaybı büyüktü. Daha önemlisi bu savaşta Osmanlı imparatorluğu “sadık bir milletini”; Ermenileri de kaybetti. Ermeni milliyetçileri Rusların yanında yer aldı ve saldırılarıyla Ruslara destek verdi. Fransız komutan Romieu, Fransa Savaş Bakanlığı’na gönderdiği raporda, 1878 ve ilerleyen yıllarda, Ermeni çetelerinin Türklere karşı terörist faaliyetlerde bulunduklarını ve nefret beslediklerini belirtmiştir. Fransa Milli Arşivi, Guerre Mondial, 1914-1918/Turquie/Vol. 890, Légion d’Orient-I (Septembre 1915-Novembre 1916)
93 Harbi‘nin ardından Osmanlı ile Rusya arasında, 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşmanın şartları Osmanlı açısından son derece ağırdı ve Rusya’yı da Balkanlar‘da tek güç haline getiriyordu. Nitekim bu durum Avrupa’nın diğer emperyalist devletlerini rahatsız etmekteydi. Bu ağır şartları hafifleteceği vaadiyle Abdülhamit’i ikna eden ingiltere’nin girişimiyle Osmanlı, Rusya, ingiltere, Fransa, italya, Almanya, Avusturya-Macaristan arasında 13 Temmuz 1878’de Berlin Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla toprak kayıpları azaltıldı ama Kıbrıs ingiltere’ye (sözde) kiralandı ancak zamanla ingiltere adaya sahiplendi ve 1914’de ilhak etti. Berlin Anlaşmasının konumuzu ilgilendiren yanı ise; Osmanlı imparatorluğu’nun, Vilayat-ı Sitte denilen Doğu Anadolu’daki illerde Ermeniler lehine ıslahat yapacak olmasıydı. Bu madde ile Ermeni hareketleri şiddetlenmiş ve ayrı devlet talepleri artmıştı.
17. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar Türkiye’deki Ermenilerin durumlarında önemli değişiklikler meydana geldi. Örneğin, 1715′te John Golod tarafından kiliseler inşa edildi, mevcut kiliseler yenilendi. 1773′te Zekeriyos Galzwan tarafından hastaneler inşa edildi. 1832′de Harutane Bezcian tarafından okullar yapıldı. Bu arada Ermeni Kilisesi, Ermeni dili, edebiyatı ve milliyetçiliğinin doğuş ve yayılış merkezi oldu. Ermeni Patrikhanesi ise Ermenilerin ulusal meselelerinin görüşüldüğü bir merkez oldu. Nitekim istanbul Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan, Napazer Mıgırdıç Kırımyan ve Horen Narbey 1878 Berlin Konferansında Ermenilerin isteklerini dile getirdiler. Siyasi bir otoritenin boşluğu böylece kilise tarafından doldurulmuştu. -
9.
0ermenilerle ilgili bildiğim tek şey var;
100 yıl soykırım yaptınız diye ağladılar
geçen günde kısaca bize 15milyar dolar verin dediler.
fazla söze gerek yok bu kadar huur çocuğu bi halktır işte. -
10.
0Kırımyan, istanbul’a eli boş bir şekilde dönünce öfkesini haykırdığı bir vaaz verdi: “Diplomatlar bir tas yemeği masaya koydular. Diğerleri birer kılıçla gelmişti. Bu özgürlük kasesinden kend paylarını demir kepçeler ile aldılar. Ancak Ermeniler bir kaşık isteğiyle geldikleri için bu yemekten paylarını alamadılar. Ermeni halkı, elbette kılıcın neler yapabilmiş olduğunu ve neler yapabileceğini çok iyi biliyorsunuz ve böylece baba toprağına, akraba ve dostlarınıza döndüğünüzde silahlanın, silahlanın ve yine silahlanın. Ey insanlar özgürlük umutlarınızı kendinize bağlayın, kendi aklınızı ve yumruğunuzu kullanın. insan kendi kurtuluşu için kendisi çalışır.” (Vigen Guroian, “Armenian Jenocide and Christian Existence”, s. 330)Tümünü Göster
Bu öfke Van’da Artsvi Vaspuragan Dergisi’nde yayınladığı yazılarında da görülüyordu. Kırımyan bir yazısında Van Ermenilerine şöyle hitap ediyordu. “…bu doğanın kanunu, eğer koyun gibi olursanız savaşmak için bir boğanın boynuzlarına sahip değilseniz, silahlanmamışsanız sürekli boğazlanırsınız. Arzu ettiğiniz, hayalini kurduğunuz özgürlüğü kan akıtmadan kazanacağınızı mı düşünüyorsunuz?” (Rubai Peroomian, “The Heritage of Van Provincial Literarture”, Armenian Van/Vaspuragan, Edited By Richard Hovannisian, California, 2000, s. 149.)
Silahlanma ve isyan çağrılarını Ermeni milliyetçileri fazla beklemeksizin yerine getirdiler. Ve ilk etapta 1887’de Hınçak Cemiyeti ve ardından 1890’da Taşnak Sütyun Cemiyeti kuruldu.
Hınçak Cemiyeti, Osmanlı ve iran’daki ilk sosyalist cemiyettir. Rusya’dan ayrılarak eğitim için Avrupa’ya giden yedi Rus Ermeni’si tarafından kurulmuştur. Zengin aile çocuğu olan bu küçük burjuvalar dönemin sosyalist hareketlerinden etkilenerek biraz şöhret, biraz macera, biraz da milliyetçi duygularla tam adı Memâlik-i Osmaniye Sosyal Demokrat Hınçakyan Cemiyeti olan örgütü oluşturdular. Partinin ilk hedefi Ermenistan’ın siyasi ve milli bağımsızlığıdır. Adını Kumkapı gösterisi ve Babıali baskını ile duyurdu. Hınçak Cemiyeti 1897’de Asıl Hınçaklar ve Yenilikçi Hınçaklar olarak ikiye bölündü.
Taşnaksutyun Cemiyeti 1890’da Ermeni Devrimci Federasyonu olarak kuruldu. Radikal milliyetçi bir örgüttü ve amacı önce özerk, sonra bağımsız bir Ermeni devleti kurmaktı. Örgüt sesini duyurmak amacıyla 1894’de Diyarbakır’da, 1895’de Van’da gösteri yaptı ve Doğu Anadolu’nun çeşitli yerlerinde eylemler düzenledi. 1896’da ise örgüt üyesi bir grup Osmanlı Bankası’nı bastı. Bu eylemleriyle öne geçerek Hınçak cemiyetini kenara itip Ermeni ulusal hareketinin öncülüğünü elde ettiler. -
11.
0devam et. dinliyoruz.
-
12.
0Rus Harbi, Ermeni meselesinde tarihi kırılma noktasıdır ve bu savaşın ardından gelişen olaylardan sonra artık Ermeniler Osmanlı’nın gözünde Millet-i sadıka olarak görülmekten çıkmaya başlamışlardır.Tümünü Göster
Ermeni meselesi, sadece 1915 tehcir faciası değildir. Bir soykırım olmasa da büyük acıların, trajedilerin yaşandığı bir dönemdir. Etnik farklılıkların ve çatışmaların, dinsel, kültürel farklılık ve çatışmalarla iç içe geçtiği olaylar bütünüdür. Bağımsızlık mücadelesi verenlerle dinci, milliyetçi şovenlerin ve olayların dışında kalmak isteyen Ermeni sakinlerinin birbirine karıştığı-karıştırıldığı bir toplumsal olaydır. Yani, at izi it izine karışmıştır. Meseleyi sadece 1915-1919 arasında yaşananlar, ya da son dönemde kasıtlı olarak 1919-1923 arası yaşananlar olarak göstermeye çalışmak; siyasidir, tek yanlıdır ve konuyu sadece azınlık Ermenilerin yok edilmesi projesi olarak sunma gayesi ve gayretidir. Bunun yanında konuya kendi milliyetçi penceresinden yaklaşarak kişileri, olayları, yaşananları çarpıtanlar ve kendi şoven anlayışlarına pay çıkarmak isteyenler de vardır. islamcısı ayrı, yeni Osmanlıcısı ayrı, Türk milliyetçisi ayrı, Kürt milliyetçisi ayrı, Kemalisti ayrı, antiKemalisti ayrı, Ermenisi ayrı, Diasporacısı ayrı pencereden değerlendirir ve yeterince objektif değerlendirmede bulunamazlar.
Örneğin bir Musa Bey olayı vardır ki; günümüz milliyetçi ve islamcı Kürtlerinin bakışıyla bir kahramandır, Türklerin kıydığı bir Kürt önderidir, yiğit bir insandır, soylu bir direnişin abidesidir. Sırrı Süreyya Önder’den dinleyelim:
http://www.youtube.com/wa...mbedded&v=CCqBOsRrPRY
Videoda Sırrı Süreyya önder’in anlattığı hikaye doğru değildir. Hacı Musa ve oğlu-yeğeni vs. devlet tarafından öldürülmemiştir. Kendisinin hastalanarak yolda öldüğü, yeğeni ve torununun oğlu Medeni bey tarafından öldürüldüğü, kardeşi Nuh Bey’i ise Barzani’nin öldürdüğü bilinir. Daha sonra Medeni Bey de Haydaran aşireti tarafından öldürülür. Kürtler arasındaki iç hesaplaşma ve kan davası görülmenin yanında, devletin Medeni Bey’i satın aldığı da ileri sürülür.
Şimdi bu Musa Bey olayının ne olduğunu görelim:
MUSA BEY OLAYI ve Ermeni güzeli Gülizar Davası:
Musa Bey, Mirza Bey’in oğlu, Muş’un Mutki aşiretinin reisi, günümüzde iBDA-C lideri olarak bilinen Salih Mirzabeyoğlu’nun büyük dedesi olan Muş ve Bitlis çevresinde etkili bir Kürt derebeyidir. Musa Bey’i daha sonra Hamidiye Alaylarının başında, Ermeni katliamlarında, Erzurum Kongresinde Heyet-i Temsiliye’de ve daha sonra da Kürd Azadi Cemiyetinde ve Nasturi isyanında görürüz.
Musa Bey olayını anlatanlar genelde 2 misyonere saldırı olayı nedeniyle mahkemeye verilmiş olmasını ve beraatini anlatırlar ama Gülizar olayına değinmezler. Ne var ki, Ermeniler arasında en çok propagandası yapılan ve Ermenileri milliyetçi duygularını ateşleyen olay, Gülizar Olayı’dır.
Musa Bey, Res Miro’nun kızı Manuşak’ın düğününde gördüğü güzel Gülizar’ı’gözüne kestirince bir at ve ağırlığınca altın karşılığında kızı ailesinden ister. Reddedilince de Gülizar’ı kaçırır. Musa Bey’in zaten dört karısı olduğu için şeyhler nikaha karşı çıkar. Bunun üzerine Gülizar’la nikâhlanmak Musa Bey’in erkek kardeşi Cezahir’e düşer. iddiaya göre Musa Bey, Gülizar’a tecavüz etmiştir.
Gülizar’a Müslüman olması için baskılar başlar. Gülizar uzun süre direnir ama sonunda razı olur. Ve Müslüman olmuş gibi görünür. Ama gizli gizli kendi dinine göre dualarını sürdürür. -
13.
0Birgün, buğday başaklarından yaptığı haçla dua ederken Musa Bey’in kızkardeşine yakalanır. Takunyayla dayak yer ve darbelerden biri gözüne gelir ve bir gözünü kaybeder. Gülizar’ın ailesi Musa Bey’i şikayet eder ve istanbul’a mahkemeye çağrılırlar.
Yabancı siyasi temsilcilerin ve gazetecilerin de hazır bulunduğu büyük bir dinleyici kitlesi önünde görülen mahkeme sırasında altmış kadar şikayetçi ve tanık dinlenir. Gülizar mahkemede Müslüman olup olmadığı sorulunca “Kaçırıldığım gün neysem oyum, aileme dönmek istiyorum” diye yanıt verir. Bunun üzerine mahkeme Gülizar’ı ailesine teslim eder ama Musa Bey’i suçsuz bulur.
Böylece Gülizar, Kürtler tarafından kaçırılarak zorla Müslüman yapılmış yüzlerce kızdan mahkeme kararıyla kurtulan tek kız olur. Kaçırılma olayının ve davanın ayrıntıları, Saint-Petersburg’da yayımlanan Araks ve Londra’da yayımlanan Hayasdan dergilerinde aylarca konu edilir. ilk aşamada tüm iddialardan aklanarak çıkan Musa Bey, davanın tekrarı talebi üzerine yeniden yargılanır. Mekke’ye sürülür; burada bir yıl kaldıktan sonra geri döner ve Sultan Abdülhamit tarafından bir Hamidiye Alayı’nın başına getirilir.
Gülizar ise Muş Ermenilerinin liderlerinden, ‘Mışo Keğam’ lakaplı Keğam Der Garabedyan ile evlenir. Keğam Der Garabedyan, daha sonra, ikinci Meşrutiyet’in ilan edildiği yıl Muş mebusu seçilerek, Osmanlı Meclis-i Mebusan’ına girer. -
14.
0erzurum olayı 1890Tümünü Göster
Ermeni örgütlerinin de teşvikiyle Ermeni milliyetçileri silahlanmaya başlar. Erzurum valiliği, Rusya’dan temin edilen silahların Ermeni okul ve kilisesinde saklandığı ihbarını alır. Zaptiye ve polisler kiliseyi aramak istemiş, ancak komiteci Ermenilerce karşı konulmuştur. Askerler üzerine ateş edilmiş, 1 subay, iki er ve 1 polis şehit olmuştu. Yapılan aramada kilisede silah bulunamamış ancak Taşnaksutyun örgütünün kışkırtmasıyla yeniden askerlere saldırı düzenlenmişti. Birkaç askerin daha şehit olması üzerine Valilik, Ermenilere silahlarını teslim etme çağrısı yapmış ama kimse silahını teslim etmemişti. Silahlı Ermeni komitacılarıyla çıkan çatışmada her iki taraftan yüzden fazla ölü, 200-300 civarında yaralı zayiat verilmişti.
Olayı bizzat gören bir Ermeni, Amerika’da çıkan ve Ermenice yayınlanan Hayrenik gazetesinde 1927 yılında Erzurum olayının yıldönümü dolayısıyla yazılan bir yazıda şunları anlatmaktadır:
“Sanasaryan okulu kurucusu, 1890′da öldü. Kendisinin ruhunun istirahatı için ayin yapıldı, yas tutuldu. Hükümete, okulda bir silah atölyesi olduğu haber verilmiştir. Haber verenlerin Ermeni Katolik papazları olduğu sanılıyordu. Aramadan önce, “müdafi vatandaşlar” teşkilatın mensup Köpek Bogos adında biri, iki saate kadar okulun aranacağını haber verdi. Derhal; milli tarih kitapları, defterler, ilk bakışta ilgi çekecek şeyler ortadan kaldırıldı. Arama sonun ele bir şey geçmedi. Ermeniler, “Türklerin kiliseye girmesi, pislik, murdarlıktır” diye bağrıştılar. Daha sonra, Taşnaksutyun komitesi Erzurum merkezi kararıyla öldürülen ve müdafi vatandaşlar cemiyetinin kurucularından olan Gergesyan’ın adamları, halk arasında kışkırtmalara başladılar. Dükkanlar kapandı. Kiliselerde ayinler yasaklandı, çanlar çaldırılmadı. Duruma Ermeniler hakim bulunuyorlardı. Bu fırsattan istifade ederek isyancılar, “Ermeniler üç gündür hürdürler, bu hürriyetlerini silahla koruyacağız” diye bağırıyorlar ve hükümetin vergileri hafifletmesini, askeri bedelin kalkmasını, kutsallığı bozulmuş olan kilisenin yakılıp tekrar yapılmasını, 61. Maddenin uygulanmasını istiyorlardı.
Üç-dört gün, mezarlıkta, kilisede, okul avlusunda kaldılar. Ermenilerin dağılmaları için çalışan Ermeni iler gelenlerine dayak atıldı. Hükümetin, herkesin işi gücü ile meşgul olması hakkındaki emri dinlenmedi. Komite mensupları yer yer dolaşarak halka cesaret veriyorlardı. Bu sırada Gergesyan’ın kardeşi ateş ederek iki eri öldürdü. iki taraf arasında, iki saatlik bir çarpışma oldu. Ertesi günü konsoloslar şehri gezdiler. iki taraftan 100′den fazla ölü, 200 -300 kadar da yaralı vardı. Konsoloslara Ermeniler adına rapor vermiş olan doktor Aslanyan, hükümetçe takip olunduğu için şehirden kaçtı.
Bu olaylar içinde bir yabancı rüzgarı, kuzeyin soğuk yelleri esiyordu. Ermenilerin gösterileri dolayısıyla Rus konsolsu Tevet’in, Valiyi ziyaret ederek, “Böyle asi bir halkı, Rusya’da olsa mutlaka kırarlar, deyişi ve aynı zamanda Ermeni marhasasına da, Türkiye gibi vahşi bir hükümetin idaresi altında yaşamak değmez” demiştir.” -
15.
0okucam persembe günü amk yaz sen. vizelerim bi bitsin de
-
16.
0KUMKAPI EYLEMi – 1890
Eylem Hınçak Partisi tarafından Musa Bey olayını protesto amacıyla hazırlanır.
Haç yortusu için toplanan Ermeniler provake edilecektir. Eylem planı ve olaylar bizzat partinin ileri gelenlerinden ve eylemin etkin ismi Harutyun Cangülyan’ın ağzından 1963′de Louise Nalbantyan tarafından yayınlanan “Ermeni Devrimci Hareketleri” adlı kitapta anlatılmaktadır.
Nümayiş Kumkapı’daki Ermeni Kilisesinde başladı. O gün Patrik Horen Agibyan, Haç yortusu için toplanmış büyük bir topluluğa hitap ediyordu. Parti üyelerinden Harutyun Cangülyan, Kilisede, Ermeni ıslahatını savunan, Padisaha muhatap bir Hınçak protestosunu okudu. Bilahare Patrikhaneye giderek oradaki Türk armasını parçaladı. Ermeni Patriğinin protesto etmesine rağmen, Hınçaklar onu birlikte saraya doğru yürüyüşe katılmaya mecbur ettiler. Yıldız Sarayına doğru “Yaşasın Hınçak! Yaşasın Ermeniler!” diye sloganlarla yürüyüşe geçtiler. Askerler yolu kesip engellemek isteyince silaha sarılıp ateş açtılar. Çıkan çatışmada her iki taraftan da ölenler ve yaralananlar oldu. Hınçak gösterisinin elebaşısı olan Cangülyan tutuklandı ve müebbet hapse mahkum edildi.
Cangülyan’ın ağzından aktarılan olayda 6-7 askerin ağır, 10 civarında askerin de hafif yaralandığı belirtiliyor ama ağır yaralılardan 1 binbaşı ve 1 er ölüyor. -
17.
0MERZiFON, KAYSERi ve YOZGAT OLAYLARI – 1893Tümünü Göster
Boğazlıyan’ın iğdeli Köyü Ermenilerinin birkaç gün içerisinde silahlandıkları haber alınınca köyde arama yapılmış ve çok sayıda silah ele geçirilmişti. Osmanlı Hükümeti Kayseri ve çevresinde hareketin başı olan Andon Rüşdini’yi tutukladı. Bu kişinin üzerinde bulunan belgelerden hareketin başının Merzifon Okulu Müdürü Tomayan ve sekreteri Kayayan olduğu anlaşıldı. Bunlar Merzifon’da tutuklandı. Yozgat ve çevresinde dağıtılan belgelerin okulun matbaasında basıldığı anlaşıldı.
Tomayan ve Kayayan’ın tutuklanmaları üzerine Merzifon, Kayseri ve Yozgat çevresinde olaylar çıktı. Mart ayında başlayan karışıklıklar Osmanlı askeri güçleri tarafından ancak Ağustos ayında bastırılabildi.
Bu olaylarla ilgili olarak Yozgat Ermeni ileri gelenlerinden Papazyan Hamparsum ile Arslan Ebzem tutuklandı. Bu tutuklular daha önce tutuklanmış olan Ermeni liderleri ile birlikte Ankara Ceza Mahkemesi’nde yargılandılar, Tomayan ve Kayayan ile birlikte 15 Ermeni idama mahkum edildi. Fakat ingiltere’nin baskısıyla Kayayan ve Tomayan serbest bırakıldı, yurt dışına çıkmalarına müsaade edildi. Tomayan bir ingiliz gemisiyle Londra’ya gitti ve burada kahraman gibi karşılandı. Avrupa gazeteleri Kayseri ve Yozgat’ta meydana gelen olayları Türklerin Ermenileri katli şeklinde halklarına duyurdular. Tomayan Avrupa kamuoyuna “suçsuz, zulüm görmüş bir Ermeni” olarak tanıtıldı. Gazeteler bu olayları “Yozgat, Kayseri ve Merzifon’da çıkan olaylarda üç kilise soyuldu ve yakıldı, 500 kişi tutuklanarak asıldı” şeklinde verdi. Halbuki olaylarda hiçbir kilise yakılmadığı gibi tutuklanan 332 kişiden ancak 49’u hapsedilerek diğerleri serbest bırakılmıştı.
Akdağmadeni’nde 25 Ekim 1893’te muhbir oldukları iddia edilen bir Katolik Ermeni ile bir Rum komiteciler tarafından öldürülmüş, Gürcü kıyafetindeki katil yakalanarak Yozgat’a sevkedilirken on beş kişilik bir Ermeni çetesi tarafından kurtarılmış, fakat bu çeteler de yakalanarak tutuklanmışlardı. Bütün bu gelişmeler Yozgat’ta çıkacak olan yeni olayların habercisi idi. Olaylar Aralık 1893’te başladı. Yozgat’ta evine giden bir Türkü suikast maksadıyla evlerine zütürmeye çalışan üç Ermeni, olay yerine gelen inzibatlar tarafından yakalanmak isteyince, Ermeniler askerlere ateş etti. Aynı gün saat beşte Ermeniler kiliselerinin çanını çalarak dükkanlarını kapatıp kiliseye girdiler. Ermenilerin bir ikisinin silah atması üzerine heyecanlanan Müslümanlar kilise kapısına birikmişlerdi. Ermeniler, çıkan olayları yatıştırmak isteyen tabur komutanını protesto için kilisede toplandıklarını ileri sürmüşlerdi. Yozgat’ta meydana gelen olaylar, diğer Ermeni olaylarında olduğu gibi, dış basında Ermenilerin katliamı olarak ele alındı.
ingiliz Konsolosunun verdiği bilgilerde bir kişinin öldüğü belirtiliyordu, bu daha olayın başladığı anda hayatını kaybeden kişi idi. Daha sonraki olaylarda 25 kişinin hayatını kaybettiği ve binden fazla kişinin yaralandığı ortaya çıkmıştı. -
18.
0ermenileri rus kökenli sanıyordum
-
19.
01. SASUN iSYANITümünü Göster
Olayın nasıl gerçekleştiği konusunda, taraftarlıkla suçlanamayacak olan New York Herald Amerikan gazetesinde yayınlanan yazıyı aktarmak yeterli olacaktır:
“Avrupa incelemesi, Ermenilerin, yabancı ülkelerden gelen tahrikçilerle birlikte isyan etmiş olduklarını göstermiştir. Asiler ingiltere’den gelmiş modern silahlarla her şeyi yapmışlar, yangın, adam öldürme, yağmadan sonra düzenli askere de karşı durmuşlar, kafa tutmuşlar, dağlara çekilmişlerdir. Soruşturma heyeti, Osmanlı hükümetinin asilere karşı asker göndermekle en kanuni hakkını kullandığını saptamıştır. Bu askerler, kanlı çarpışmalardan sonra asileri yenebilmişlerdir. Hemen geçilmez dağlara sığınmış olan yaklaşık 3 bin kadar tamamen silahlı asinin, inandırıcı sözlerle, gazete yazılarıyla hakkında gelinemez.
Ermeniler 3 bin kişi olarak Anduk Dağında toplandılar. Aralarında beş-altı yüzü, Muş kasabasını sarmak istediler. Bu amaçla Muş güneyinden Delican aşiretine hücum ettiler. Bunlardan bir kısımını öldürdüler, mallarını aldılar. Ellerine düşen bütün müslümanların dini inançları aşağılandı ve kendileri korkunç şekillerde öldürüldü. Bu asiler Muş yakınındaki düzenli askere karşıda saldırıda bulundular, fakat oradaki askeri kuvvetin çokluğu yüzünden Muş kasabasını işgal edemediler.
Asiler, Anduk dağındakilerle birlikte çeteler teşkil ettiler. Bu çeteler de yakınındaki aşiretlerde korkunç cinayetler işlediler ve yağmalar yaptılar. Ömer Ağa’nın yeğenini diri diri yaktılar. Gülli Güzat köyünden üç dört saat ötede islam kadınlarının ırzına geçtiler, bunları boğazladılar.
Birçok müslümanlar, gözleri oyularak, kulakları kesilerek, en müthiş ve alçakçasına hakarete uğratılarak, Hıristiyanlığı kabule ve Haçı öpmeye zorlandılar.
Ağustos sonuna doğru Ermeniler, Muş yakınında Kürtlere hücum ederek Gülli-Güzat ile beraber iki-üç köyü yaktılar. Talori’deki 3000 Ermeni asisine gelince, bunlar, müslümanlarla diğer Hıristiyanlar arasında yas ve dehşet saçtıktan sonra silahlarını bırakmayı reddederek yağma ve adam öldürmeye devam ettiler. O zaman, yola getirmek için buralara ordu askeri gönderildi.
Asi Hamparsum, on bir suç ortağıyla yüksek bir dağa kaçtı. Diri olarak yakalandı. Fakat iki eri öldürdü, altısını da yaraladı. Ağustos sonunda bütün asi çeteler dağılmıştı.
Türkler tarafından kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara, sakatlara, islami ve insani hükümlere uygun davranışta bulunulmuştur. Ölen asiler, teslim olmayı kabul etmeyen ve ülkenin kanuni hakimiyetine karşı savaşmayı tercih edenlerdi.” -
20.
0ZEYTUN iSYANI – 1895
Maraş ili Zeytun Ermenileri ilk isyanlarını 1780′de çıkarmışlardı. 1V. Murat tarafından vergiden muaf tutulduklarını iddia ederek vergi vermek istememişlerdi.
Vergi memurlarını ve uzlaşmaya gelen bölge valisini öldürdükleri o günden sonra Osmanlı hakimiyeti altında 30′a yakın isyan çıkartmışlardır.
16 Eylül 1895′de 100 kişilik bir Ermeni heyeti Karanlık Dere’de toplanarak yeni bir isyan kararı almışlardır.
Kararın duyurulmasıyla her tarafta birden isyanlar başlamış, telgraf telleri kesilmiş, iki bini silahsız, dört bini silahlı Zeytunlu saldırılara başlamıştır. Kışla ve hükümet konağını saran isyancılar, Kaymakam, 50 subay, 600 er ve kumandanları esir etmişlerdir. Esirler sonradan Zeytun kadınları tarafından öldürülmüşlerdir. Kumandan Remzi Paşa hücum için kuvvet istemiş, yerine Ethem Paşa gelmiş, ancak o da yeni kuvvet istemek zorunda kalmıştır.
Asiler, modern silahlar kuşanmışlardır. Göksün’de bulunan askerler sonradan hücuma geçmişler ve asileri Zeytun’a sığınmaya zorlamışlardır. Zeytun askerler tarafından kuşatılmış, ancak tam sonuç alınacağı sırada istanbul’daki elçiler, Zeytun Ermenileri hakkında hükümete arabuluculuk teklifinde bulunmuşlardır. Saray, bu teklifi kabul etmiş ve harekat durdurulmuştur. Elçiler, Halep’teki konsoloslarını müzakereye memur etmişlerdir. Altı devlet konsolosu 1 Ocak 1896′da Zeytun’a girmiş ve 28 Ocak’ta Zeytun asileriyle barış yapılmıştır.
Barış şartları, savaştıkları silahların teslimi, genel af, beş komitecinin yurt dışına çıkarılması, geçmiş vergilerin affı, miri verginin azaltılması şartları ile asiler teslim olmuşlar ve isyan sona ermiştir. ihtilali çıkaran Hınçak komitacıları, ingiliz Konsolosluğu himayesinde 13 Şubat’ta Zeytun’dan ayrılıp, Mersin’den 12 Mart’ta Marsilya’ya hareket etmişlerdir.