+1
@20'ye cevabımdır.
baştan söyleyeyim, uzundur, istemeyen okumasın. ve evet erkeklerin hisleri var. insan dediğin hisli olur zaten. kaldı ki hislerimiz olmasa, dünya çok başka bir yer olurdu. geçelim yazıya:
•
** özet ***
aşk hastalıktır.
•
** özet ***
aşık insanın kafasındaki fikir: "çok çok çok sevmek, cinsellikle ters düşen birşeydir."
böyle birşey yok. sevmek cinsellikle yakından ilintilidir. aşk ise rahatsızlıktır, ağır melankoli nöbetleri ile seyreder. nesne vardır ama nesneye temas kaybolmuştur. aşık olduğun kız seninle birlikteyken bile sürekli özlem içerisindesindir ve sık sık o kişinin yüzünü düşünüp hüzünlenirsin. bunu devam ettirme sebebi de aslında buradaki hissiyatın yoğunluğudur. birey, başkası ile temas kuramama üzerinden kendisi ile temas kurar. bu durum o kadar yoğundur ki neredeyse orgazmiktir. hatta bu dönemlerde kişiler şaireneleşirler, etraflarındaki dünyaya farklı bir gözle bakmaya başlarlar. bu değişimlerin mazoşist bir hazzı vardır aslında. kişi kendisindeki değişimin içten içe farkındadır ve kendine acıma nöbetleri aslında narsist haz patlamalarını örtbas etmeye yöneliktir. aşk, bu yüzden kişiye çok büyülü gelir. sağlıklı insanlar, kendilerindeki kusurları görebildikleri için pek aşık olmazlar. aşık olamama, büyüme alametidir. nitekim çocukların narsizme daha yatkın olması, aşkın olgunlukla beraber seyredemeyeceğine iyi bir destektir.
mastürbasyonda aşık olduğun kimseyi hayal edememenin sebebi de melankoli rahatsızlığıdır işte. nesnen var ama bağlantı kuramıyorsun, sevişsen, kiminle sevişeceğin belli ama onunla seviştiğini düşünemiyorsun.
hazır başlamışken hadi bir de detayına girelim:
zaten nevrotik düşünce ve davranışlar mutlaka belli noktalarda mantıksızdırlar, kendi içlerinde büyük ya da küçük bir takım çelişkiler taşırlar. ama nevrotik kimse bu çelişkilere karşı kendi mantığınca savunmalar geliştirmiştir ve bu yüzden rahatsızlığının farkına da varamaz.
mastürbasyon yapıyorsun, aşık olduğun kızı hayal edemiyorsun. hatta o istese bile onunla sevişemeyeceğine de inanmış durumdasın. peki başkasıyla sevişebileceksen ve başkalarını sevişilecek kimseler olarak görüyorsan, o zaman delicesine aşık olduğun kimseye ihanet etmiş olmuyor musun? bu mantıksızlık dışarıdan bakan kimseye böyle görünür.
aşık kişinin kendisine göre ise sevişme eylemi zaten çok kirli ve iğrenç birşeydir. mastürbasyonu da zorunluluktan yapıyordur. haz aldığı için değil, gerilimi boşalttığı için yapıyordur ve elinden gelse onu bile yapmamak ister. böylesine pis ve çirkin olan cinselliğin nesnesi de ancak diğer kimseler olabilir. onun biricik aşkı değil. (totem ve tabuyu okuyanlar bilirler, bu aslında ilkel insana özgü bir davranıştır diyebilriz. senin etrafına tepki verdiğin şekilde etrafın da sana aynı tepkiyi vereceğini düşünmek böyle birşeydir işte. yağmur yağmasını istiyorsan, önce kabilenin şamanı yağmur dansı yapar, toprağa su serper, doğa da onunla aynı tepkiyi versin, yağmur yağsın diye. alakası ne diyeceksiniz? sizin aşık olduğunuz insanı cinselliğin nesnesi haline getirmemeniz, başkalarının da aynı şeyi yapması yönündeki temenninin bilinç dışından gelen sembolik yansımasıdır, aşağıda daha detaylı açıkladım.)
burada da slavoj zizek'in aşk ile alakalı argümanına dönüş yapmış oluyorum bir noktada. zizek'e göre "aşk kötücül, şeytani ve şiddet içeren birşeydir. (love is evil and violent)".
çünkü aşık olunan kimseyi kendi cinselliğine dahil edememe aslında "kendisinin bile cinsel temasına dahil edememek" demektir. yani "o şahsa senden başka kimse, zaten dokunamaz, dokunmamalı. buna ilaveten sen bile dokunmamalısın.". bu fikir üzerinden, aşık olan kimse, aslında sembolik olarak aşık olunan kimse ile tüm diğer muhtemel partnerlerin arasındaki bağı kesmiştir. buradaki amaç aşık olunan kimse ile sevişmemek değil, onunla gerçekleşecek tüm sevişmelerin önünü kesmektir ve bu amaç, bilinç dışında simgeleşir, antilibidinal olarak da nevrotik semptom kimliğine kavuşur ve bedene ya da davranışlara yansır. bunun sonucunda aşık olan kimse, aşık olduğu kimsenin yüceliği ile cinselliği aynı cümlede anamaz ve bunun sevgisinin saflığından olduğunu düşünür. nesnenin varlığına karşın, nesne ile kurulan temasın bu şekilde yitmesi de melankoliye sebebiyet verir. ama aslında burada ortaya çıkan tablonun aşık olunan kişinin saflığı ve duyguların yüceliği ile hiç mi hiç ilgisi yoktur. çünkü aşıksan, aslında kafandaki fikrin alt metni şudur: o aşık olduğun kimse yalnızca senin belirlediğin şekilde ve senin nesnen olabilir (sadakat) -ki bu durumda o kişinin iradesini elinden almış olursun, böylelikle de onun sosyalliğini yadsırsın, bir nevi (bilinç dışında) ona ölü bir bedenmiş gibi davranmış olursun (mortification: cinsel partnere karşı duyulan ilgi narsist sevgi ile çelişeceği için, libidoyla senkronize olan saldırganlık güdüsünün doyurulması gerekir ve partner buna ithafen edilgenleştirilir, sevgiye sadizm eşlik eder, bundan doğan gerilimin en kolay boşaldığı nokta cinsel ilişkidir ama aşık olan kişi bu konuda kendisini ketlemiştir, bu da rahatsızlığı derinleştirir.). tabi ki karşıdaki insanın manevraları asla böyle sertçe sınırlanamayacağından bu aşırı sevme haline kaçınılmaz bir hayal kırıklığı ve ardından öfke ve nefret eşlik eder, sonuçta da freud'un "nevrotik duyguların ikililiği" dediği noktaya varıp teşhsimizi büyük ölçüde tamamlamış oluruz.
ayrıca aşkı hastalıklı yapan bir örnek de yine narsizmden geliyor, kişi kendisini o kadar rahatsız bir düzeyde sevmektedir ki, kendi nesnesi edindiği şahıs da sırf kendisi tarafından sevildiği için, resmen bir tanrı ya da tanrıça gibidir (güzelliğin 5 para etmez, bu bendeki aşk olmasa mevzusu). ama aynı narsizm aşık olunan kimsenin varlığı ve ona duyulan sevgi ile çatışacağından sevilen kişinin bilinçdışında cezalandırılması ve ketlenmesi gerekir. aşık olunan kişinin hatalarının büyük hayal kırıklıkları sonucunda ortaya çıkan büyük cezaları hak etmesi, aslında bu ayarsız sevgiyi dengelemek için bilinç dışında gelişen nefretin sonucudur. çünkü narsizm üzerinden nesnesini ululayarak ona hayran olan kimse, aslında kendisini, nesne olarak seçtiği kimseden kat kat çok sevmektedir.
aşkın nevroz olduğunu yeterince kanıtladığıma göre, başlığa dönecek olursam:
sağlıklı insanlar, fiziksel ihtiyaçlarına karşı normal düzeyde ilgi duyarlar. yemek yemek güzeldir, işemek güzeldir.
çiftleşmek de güzeldir. eğer temel güdülerinden birini reddedecek (icra etmeyecek değil, icra etmeye istemsizce devam edersin zaten, mesele, iç güdünün buyurduğu eyleme yabancılaşmak) raddede bir hissiyat yoğunluğuna girmiş isen, sağlığın bozulmuş, hastasın ve tedaviye ihtiyacın var demektir.
son anda gelen edit: aşık panpalar, "ben çok sevdim ama o beni terketti" diyorsunuz ya hani. dışarıdan bakınca rahatsız ve aciz görünüyorsunuz çünkü hastasınız. bu da ister istemez itiyor.
Tümünü Göster