+48
-1
Günlerden cumaydı.
Hemen her cuma bizim alt sokakta meydana bakan semt camisine giderim. Bizim sokaktan aşağıya dönerken her yeri reklam panolarıyla çevrelenmiş. Küçük bir meydan var.
Yağmurlu bir gündü. Yani sevdiğim bir gündü. Her cuma çıkışında muhakkak birkaç yardım isteyen çocuğa denk gelirsiniz. Buralarda da vardır. Kırmam hiç, kıyamam. Başlarını okşar küçük bir harçlık veririm mutlaka.
O gün de yağmurdan dolayı cami çıkışı doğrudan eve yönelmişken küçüklerden birini gördüm. Tam önümde belirdi. "Bu yağmurda ne işin var senin burada ?" dedim ve bir lira uzattım. Çocuğun avucuna. Çocuğun avucu bir lira kadardı zaten. Ayakkabımıza su girse gider yenisini alırız. Çocuk yalın ayaktı. Elimle parayı uzattım ama bana bakmıyordu çocuk. Avucunu kapatmış gözünü ayakkabılarıma dikmişti.
Gözümün önünden gitmiyor. Ayakkabılarıma baktı baktı... Sonra başını yavaşça kaldırarak. Minicik işaret parmağını açtı ve eliyle karşıya işaret etti. Eliyle işaret ettiği yere baktım reklam panolarında ayağımdaki ayakkabıdan vardı. "Aynışımı abi?" dedi.
Yıkıldım, ağladım, öldüm tekrar istemeyerek canlandım. Nasıl bir erkek olacaktım da ağlamayacaktım ya da aynı hayatıma devam edecektim ?
Ben hayatım boyunca bir daha öyle ağlamadım. Bu hayatta hiçbir şey o çocuğun sorusu kadar koymadı bana.
Bu dünyaya "Erkekler ağlamaz" sözünü kim soktuysa bu yazıyı okutun ona. Erkek nasıl ağlarmış, aynada baksın kendine. Ve ağlamanın cinsiyet meselesi değil. insanlık meselesi olduğunu söyleyin ona!