1. 151.
    0
    "Ben herşeyi ayarladım canım sen kızı getir yeter"
    ···
  2. 152.
    0
    ha doğru
    5, 6 sularında dinerdi,
    huzur çökerdi her yere,
    ama tam bir sessizlik değil
    çünkü hala devam ederdi
    tip
    tip
    tip
    sesleri
    ve sonra sis ve duman
    dağılırdı
    ve sabah 8'de
    gözleri kamaştıran sapsarı bir güneşışığı
    düşerdi yeryüzüne,
    van gogh sarısı -
    çılgın, köredici!
    ve ardından
    sağanaktan kurtulan
    çatı olukları
    güneş altında
    genleşmeye başlardı:
    peng! peng! peng!
    ve herkes kalkıp dışarı bakardı
    hala yağmuru içine çeken
    bahçeler
    hiç bu kadar yeşil olmamış
    bir yeşil içinde
    ve kuşlar
    bahçelerde
    deli gibi cıvıldayan kuşlar,
    7 gün 7 gecedir
    yere konup da
    adamakıllı bir şey yiyememiş
    tohum yemekten
    bıkmış kuşlar
    solucanların
    toprak üstüne çıkmasını beklerlerdi,
    yarı boğulmuş solucanların.
    kuşlar solucanları önce topraktan çekip
    havaya kaldırır
    sonra da midelerine indirirlerdi;
    karatavuklar ve serçeler olurdu.
    karatavuklar serçeleri uzaklaştırmaya
    çalışır
    ama serçeler,
    açlıktan delirmiş,
    daha küçük ve çabuk,
    kendi paylarını
    kotarırlardı.
    erkekler verandada durur
    sigaralarını içerlerdi,
    şimdi kapı kapı dolaşıp
    büyük olasılıkla hiç bir kapı ardında
    bulamayacakları bir
    iş arayacaklarının,
    büyük olasılıkla çalışmayacak arabalarını
    çalıştırmaya uğraşacaklarının
    bilincinde.
    ve bir zamanlar güzel olan
    karıları
    banyoya girer
    saçlarını tarar,
    makyajlarını yapar,
    dünyalarını tekrar
    biraraya getirmeye çalışırlardı,
    onları saran korkunç mutsuzluğu
    unutmaya çalışarak,
    kahvaltı için
    ne hazırlasam diye
    telaşlanarak.
    ve radyo
    okulların
    açıldığını söylerdi.
    ve
    ardından
    işte ben
    yine okul yolundaydım,
    yollarda kocaman
    su gölcükleri,
    tepemde yeni bir dünya gibi
    güneş,
    evde annemler,
    okula
    zamanında vardım.
    bayan sorenson bizi
    "bugün tenefüs yok,
    yerler çok ıslak"
    diyerek karşıladı.
    çocuklar "aof"
    bağırdı bir ağızdan.
    "fakat tenefüs saatinde
    çok farklı birşey
    yapacağız," dedi,
    "ve çok zevkli
    bir şey!"
    hepimiz merak ettik
    bu çok zevkli şeyin
    ne olduğunu
    ve o iki saat
    bayan sorenson
    dersini anlatmaya
    devam ederken
    bir türlü geçmek bilmedi.
    küçük kızlara baktım,
    çok tatlı ve temiz ve
    dikkatli görünüyorlardı,
    uslu ve dik
    oturuyorlarken sıralarında
    ve saçları
    kaliforniya
    güneşi altında
    çok güzeldi.
    sonra tenefüs zili çaldı
    ve hepimiz eğlenceyi
    beklemeye koyulduk.
    ardından bayan sorenson sınıfa seslendi:
    "şimdi ne yapacağız
    biliyor musunuz, birbirimize
    yağmur sağanağı sırasında
    neler yaptığımızı anlatacağız!
    en ön sıradan başlayıp
    arka sıralara doğru devam edeceğiz!
    hadi michael, sen başla!... "
    ve hepimiz
    hikayelerimizi
    anlatmaya başladık, michael başladı
    ve herkes sırayla kalkıp devam etti,
    ve sonra farkettik ki
    hepimiz yalanlar söylüyorduk, tamamen
    yalan sayılmaz ama
    çoğunlugu yalandı
    ve oğlanlardan bazıları pis pis
    gülmeye başladığında kızlar onlara
    kötü bakışlar fırlattı ve
    bayan sorenson "tamam!" diye bağırdı
    "tam bir sessizlik istiyorum!
    siz merak etmeseniz de
    ben
    neler yaptığınızı
    öğrenmek istiyorum!"
    böylece biz de hikayelerimize
    devam ettik
    ve hepsi de hikayeydi.
    bir kız gökkuşağı
    ilk çıktığında bir ucunda
    tanrı'nın yüzünü
    gördügünü söyledi.
    bir tek hangi ucu olduğunu söylemedi.
    bir oğlan oltasını
    pencereden sarkıtıp
    bir balık yakalayıp
    kedisini
    beslediğini söyledi.
    hemen hemen herkes
    bir yalan uydurdu.
    gerçek
    fazla acı
    ve utandırıcıydı.
    sonra zil çaldı
    ve tenefüs bitti.
    "teşekkür ederim," dedi bayan
    sorenson, "hepsi çok
    hoştu.
    yarına kadar
    yerler
    kurur ve
    kullanılabilecek
    hale gelir."
    çocuklardan bir
    gürültü koptu.
    küçük kızlar
    dimdik ve uslu
    oturuyorlardı,
    çok tatlı ve
    temiz ve
    dikkatli,
    saçları dünyanın bir daha
    asla göremeyeceği bir güneşin
    ışıkları altında
    çok güzel
    görünüyordu.
    ve

    charles bukow
    Tümünü Göster
    ···
  3. 153.
    0
    Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da.

    Söyleyemedim anne, babamın simitçi olduğunu yine söyleyemedim.

    seni sevmiyorum seninle oyun oynadım bunu anlamadın mı hala.

    Ben fakir bir gencim sen ise zengin bir fabrikatörün kızısın.

    "Durun, siz evlenemezsiniz, çünkü kardeşsiniz. "

    "Hatırlar mısınız, bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı"

    Bizim bu dünyada yaşamaya hakkımız yok mu be hakim bey abicim"

    "Ben herşeyi ayarladım canım sen kızı getir yeter"
    ···
  4. 154.
    0
    Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da.

    Söyleyemedim anne, babamın simitçi olduğunu yine söyleyemedim.

    seni sevmiyorum seninle oyun oynadım bunu anlamadın mı hala.

    Ben fakir bir gencim sen ise zengin bir fabrikatörün kızısın.

    "Durun, siz evlenemezsiniz, çünkü kardeşsiniz. "

    "Hatırlar mısınız, bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı"

    Bizim bu dünyada yaşamaya hakkımız yok mu be hakim bey abicim"

    "Ben herşeyi ayarladım canım sen kızı getir yeter"
    ···
  5. 155.
    0
    http://imgim.com/026xk9.jpg
    ···
  6. 156.
    0
    ···
  7. 157.
    0
    am gib züt meme
    ···
  8. 158.
    0
    kadınlar, onlar erkeklere özel olarak yollanmışlar kim ne diyebilirki
    saçları,bir tutam saça kafanı gömüp orda bütün gün uyuyabilirsin
    dudaklar, öptüğünde çölü geçip içtiğin 1 damla su gibidirler
    memeler,iri olanlar ufak olanlar yüzünün karşısında duran meme uçları
    bacaklar, nasıl olurlarsa olsunlar aralarında ne var
    va ji na,cennetin anahtarı
    ···
  9. 159.
    0
    endemik, alanları belirli bir ülke veya bölgeye ait, yerel, ender ve çok ender bulunan türler. latince endemos (indigenous) kelimesinden gelir ve “yerli” anlamında kullanılır.

    endemik alan; bir ada, bir yarımada veya bir dağ olabileceği gibi birkaç metrekarelik alanlar da olabilir. türkiye endemik bitkiler açısından dünyanın önemli ülkelerinden birisidir.

    yurdumuzun siyasi hudutları içerisinde doğal olarak yetiştiği halde başka hiçbir yerde yetişmeyen, diğer bir deyişle dünyada yalnız ülkemizde yetişen bitkiler türkiye endemikleri olarak adlandırılır. yurdumuz endemiklerinin sayısı 3000 dolaylarında olup endemizm oranı %33 civarındadır.(davis, 1965-1988). ülkemizde endemik tür sayısı diğer avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında ülkemizin bu zenginliği daha iyi anlaşılır. avrupa ülkeleri arasında en çok türe sahip olan ülke yunanistan olup 800 civarındadır. aynı şekilde endemik türlerce zengin i̇spanya ve sırbistan’da ise bu sayı 400-500 arasındadır.

    ülkemizdeki endemik türelerin en önemlilerinden birkaçı; kazdağında orman meydana getiren kazdağı göknarı (abies equi-trojani), eğridir güneyindeki kasnak meşesi (quercus vulcanica), köyceğiz-dalaman arasında yaygın olan sığla veya günlük ağacı ve ormanları (liquidambar orientalis), beşparmak dağları (ege bölümü)ndaki kral eğreltisi (osmunda regalis) ile datça yarımadasında bulunan datça hurması (phoneix theophrasti)dır. yurdumuzun bilhassa dar derin yarılmış dağlık alanlarında endemiklerin sayısı bir hayli yüksektir. bunun yanında özellikle pleistosen’deki iklim şartlarına göre yetişmiş ve yayılma imkanı bulmuş, fakat günümüzde bilhassa dağlık bölgelerimize lokal alanlarda hayatiyetlerini sürdüren çeşitli flora bölgelerine ait bitkiler görülür. örnek olarak, karadeniz fitocoğrafya bölgesindeki akdeniz elemanları, nur, dedegöl, ağrı, nemrut, mercan(munzur) dağlarındaki nemli ılıman ve nemli soğuk bitkilere örnek verilebilir.
    bunun yanında ülkemizde konzervatif endemikler yanında, yeni gelişmekte olan progresif endemikler de bulunmaktadır. bu bakımdan ülkemiz, hem çeşitli familyalara ait hem de endemikler yönündende çok zengindir.

    türkiye’de yetişen endemik türler tabiatta, aşırı otlatma, yangın, bilinçsiz kesim, söküm, ıslah çalışmaları, yapılaşma, şehirleşme ve herbisit kullanımı gibi çeşitli tehlikelerle karşı karşıyadır.bu olumsuz faktörler kimi zaman bitkinin yok olmasına ve bir anlamda yer yüzünde ortadan kalkması anldıbına gelmektedir. ekim ve arkadaşları(1985) yaptıkları çalışmada endemik türlerin 12’sinin neslinin tükendiğini belirlemişlerdir. bu olumsuz faktörler zamanla bitkilerin durumlarını tespit etme ve gerekli önlemleri alma ihtiyacını doğurmuştur. bu ihtiyaca yardımcı olmak amacı ile “uluslararası doğa ve doğal kaynakları koruma birliği(iucn)” kurulmuştur. bu kuruluş yapığı çalışmalarla bitkiler için tehlike sınıflarını belirlemiş ve kritik durumdaki bitkileri buna göre değerlendirerek kırmızı bülten denilen “red data book ” isimli eseri ortaya çıkarmışlardır. bu çalışmalardan sonra aynı kategoriler esas alınarak “ türkiye’nin nadir ve endemik bitkileri ” adlı bir kırmızı bülten hazırlanmıştır.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 160.
    0
    ···
  11. 161.
    0
    bilirim gücünü sözcüklerin
    bilirim gücünü sözcüklerin, o çınlayan sözcüklerin ben;
    onların değil, o yığınları coşturan, kendinden geçiren,
    başka sözcüklerin gücünü, çıkarıp ölüleri topraktan
    tabutları meşeden adımlarla zütürenlerin her zaman.

    gün olur okunmadan, basılmadan atılırlar da sepete,
    bir çıktıları mı oradan gemi azıya alırlar elbette,
    gümgüm öterler yüzyıllar boyu, tırmanıp gelen trenlerdir
    öpüp yalamağa nasır tutmuş ellerini şiirin bir bir.

    bilirim gücünü sözcüklerin. esip geçmiş de bir rüzgâr
    bir halayın topraklarına düşmüş taçyapraklarıdır bunlar.
    i̇nsandır bütün ruhu, dudakları ve bütün iskeletiyle.


    vladimir mayakovski
    ···
  12. 162.
    0
    özet geçin binlerrr
    ···
  13. 163.
    0
    çok yorgunum (tab)

    e---7---7---7---7--- )
    b---8---8---8---8--- )
    g---9---9---9---9--- ) x 2
    d--9--- )
    a--- )
    e--- )

    çooook
    yorgunum
    e---7---7---7---7---7---7---7---7---
    )
    b---8---8---8---8---8---8---8---8-
    )
    g---9---9---9---9---9---9---9---9---
    )
    d--9---
    )
    a---
    )
    e---
    )

    )
    beni bekleme
    kaptan )x2
    e---5---5---5---5---7---7---7---7---
    )
    b---7---7---7---7---8---8---8---8-
    )
    g---7---7---7---7---9---9---9---9---
    )
    d--7---
    )
    a---
    )
    e---
    )

    am c b )
    seyir defterini başkası yazsın ) x 2

    em---
    )

    )
    am b c
    )
    çınarlı kubbeli mavi bir liman
    )
    d c
    )
    beni o limana çıkaramazsın
    )

    )

    )
    e---7---7---7---7--- )
    )
    b---8---8---8---8--- )
    ) x 2
    g---9---9---9---9--- ) geçiş
    )
    d--9--- )
    )
    a--- )
    )
    e--- )
    )

    )
    beni o limana çıkaramazsın
    )
    e---5---5---5---5---
    )
    b---7---7---7---7---
    )
    g---7---7---7---7---
    )
    d--7---
    Tümünü Göster
    ···
  14. 164.
    0
    ···
  15. 165.
    0
    ···
  16. 166.
    0
    ···
  17. 167.
    0
    in extremo, alman bir folk metal grubudur. şarkıları orta çağ melodilerinin enteresan enstrümanlarla yenilenmiş halleridir. metal müziğin amerika'dan çıkıp avrupa ülkelerine yayılmasıyla çeşitlilik had safhaya ulaştı. i̇nsanlar artık müziğe ayak uyduracağı yere, müziği kendilerine uydurdular ve kendi halk ezgilerini metal müziğe adapte ederek adına da folk metal dediler. bu anlayışı taşıyan grup, herr mannelig adlı i̇sveç halk şarkısını yorumlamıştır.
    1995 yılında kurulan grup, başlarda "hard" parçalar yapmamış ve parçalarında almanca sözler kullanmıştır. seslerdeki farklılığı ise parçalarda sıkça kullandıkları gayda ile sağlamaktadırlar. melodiler hafif i̇skoç melodilerini andırsa da hem yapısal olarak mükemmel hem de enstrümantasyonla bir bütünlük içerisinded
    ···
  18. 168.
    0
    ···
  19. 169.
    0
    ···
  20. 170.
    0
    ···