-
201.
0entryme attırıyım
- 202.
- 203.
- 204.
- 205.
-
206.
0hayat yolu
otuzbirci, otuzbiri hor görme
sanma attırmanın kolay yoludur
fikişmek bilakis kolay değil
meftun barrakların gönül yoludur
otuzbir kötlere bakakalmaktır
kuytuda barrağı ele almaktır
dam yerine düşünceye dalmaktır
kendi yüreğine inmek yoludur
kim çok bilir? okuyan mı gezen mi
doyamayıp binbir damdamn fiken mi
yoksa hep fikinden sual eden mi
otuzbir herşeyi bilmek yoludur
otuzbirci otuzbirin keşişi
neylesin ki onla bunla fikişi
fiki varken düşmez damcığa işi
otuzbir kendine yetmek yoludur
otuzbirciyim ben, fikime uydum
güzel sözü yalnız fikimden duydum
bu yola fikimin başını koydum
otuzbir memo'nun hayat yoludur. -
207.
0kukulu kızın kukusuTümünü Göster
memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
toz topraklı yolları tabanıyla ezerken
gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
şahane damlarına kötlerine fik sokup
arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
sık sık otuzbir için molaya duruyordu
yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
dam hayali kurarak fiki eline aldı
attırırken sarsıldı heyecanından o an
bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan
memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,
az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."
o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı
pır pır ederek kondu barrağının başına
sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına
kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat
memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."
kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:
"kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
lakin yapmamam için var malesef bir neden
eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi
eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı
her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi
ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı
bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı
bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi
'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'
lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden
yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'
cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
tutamadı fikini, bakakaldı kukuya
domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı
kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
amma kukunun yoktu tahammülü fikine
dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
geçti kukusuz kızın karşısına oturdu
dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin
o halde artık kimse fikemesin kukunu
senden haber kesilsin unutsunlar kokunu
bundan sonra damından daim ayrı olasın
fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'
cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu
bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı
kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
göremedi gün yüzü sonraki hayatında
nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar
külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes
ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
kızı çıkarmak için bir delik bulamadı
i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum
kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "
memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"
memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"
kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden
her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
fikini dama sokar memeyi ovuşturur
kukulukız hazırken zaten her türlü fike
kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike
lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "
memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"
damcık kanat çırparak havada ilerledi
memo dama bakarak yolunu belirledi
fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
upuzun bir menzile tez vakitte vardılar
ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne
i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"
kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"
memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye
kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca
altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı
suladı fidanları tez boy atsınlar diye
ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle
çimenlik tepelere oturup bahar vakti
attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti
kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan
sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı
hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
eğilip bükülerek kuleye yaslandılar
rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
kavakların dalları kuleyi tırmaladı
rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
kavakların dalları birbirine geçince
ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar
yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu
memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"
kuku gidip konunca kulenin külahına
sarsılmaya başladı kule onun altında
kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
atmıklar boşandılar kulenin kafasından
koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı
barrak gibi kulenin attırışı bitince
beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince
ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
ayrı olan kukusu damcığına yamanmış
bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
attırış sonrasında anlamsız bakıyordu
kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
ancak anlayabildim kuledeki gerçeği
çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış
ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."
memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"
kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile
bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:
"çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!
görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!
amma halen geç değil, ona hep domalayım!
şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."
aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
otuzbircinin fiki dama sokulmayacak
uçarı bir kukunun takılıp kanadına
fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara
bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
onun payına düşen otuzbirdir tabi ki
i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun
böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
cinle kızı seyredip çekti otuzbirini
dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi - 208.
- 209.
-
210.
0
-
211.
0sırlar dünyası
fikfik bin bir kapılı allengirli yapıdır
o'sbir gizli aleme açılan tek kapıdır
girersin sıvazlarsan eğer doğru nesneyi
barrağın ol kapının gümüşlenmiş sapıdır
• * *
otuzbirin sırrına vakıf olan ariftir
sıvazlamak otuzbir çekmeye tek tariftir
fikfike meyil etmek otuzbiri tahriftir
barrak otuzbircinin asasının adıdır
• * *
hiç düşünme otuzbir çekmenin ertesini
tut arala fikinle sırların perdesini
attır sır teknesine parlat güvertesini
damağında kalan tuz otuzbirin tadıdır
• * *
fikini seyredene otuzbir malum olur
sokmayıp sıvazlayan öğrenir alim olur
otuzbirin sırrına erer muallim olur
o'sbirci kendi mahkum, hem de kendi kadıdır
• * *
barrak kanatlı kuştur, kuşluk vaktinde öter
emin ol ki bilumum damın burnunda tüter
damcık fiki sırların dışarısına iter
maddi alem girişi kadınların damıdır
• * *
söyle memo erdin mi otuzbirin sırrına
vardın mı barrağının himmetine hayrına
yazık mı oldu sanki gösterdiğin sabrına
şu elindeki barrak otuzbir bayrağıdır - 212.
-
213.
0Ankhises'le Afrodit'in oğludur, Truva krallar soyundan gelir ve Hektor'un kuzenidir. Truva'nın Yunanlara karşı savunulmasında önemli bir rol oynamış ve başarılarıyla bir tek Hektor'u geçememiştir. Homeros; Aineias'ın bu ikinci adam durumundan hoşnut olmadığından söz eder. Sonraki efsanelerde Truva'ya ihanet ettiği görüşüde bu sözlerden doğmuştur. Bununla birlikte efsanesinin daha yaygın biçiminde hayatta kalan Truvalıların önderi olarak gösterilir. Her iki durumda da Aineias savaştan sağ çıkmayı başarmıştır.
Efsanenin burdan sonraki kısmını Vergilius Aeneis adlı eserinde işlemiştir. -
214.
0Progress of Theoretical Physics Japonya'dan yayımlanan aylık bilimsel dergidir. ilk sayısı Japonya'nın teslimiyetinden 11 ay sonra 1946 Temmuz'unda yayınlandı. 1949'da Nobel Fizik Ödülü alan Hideki Yukawa tarafından kuruldu. Şu anda Yukawa Institute for Theoretical Physics ve Physical Society of Japan tarafından yönetilmekte ve yayımlanmaktadır. Basılan sayıların yaklaşık olarak yarısı Japonya dışına dağıtılmaktadır ve Japonya dışındaki ülkelerden de makale kabul edilmektedir. Dergi 1 Eylül 2008'de The Online Submission and Review System'e başladı
-
215.
0vecihi hürkuş (1896 - 1969), türk pilot ve mühendis. türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden biridir.Tümünü Göster
6 ocak 1896 tarihinde istanbul'da doğdu. i. dünya savaşı'na katıldı. yaralanınca i̇stanbul'a dönerek yeşilköy'deki tayyare mektebi'ne girerek tayyareci oldu. birinci dünya savaşı sırasında pilot brövesi alarak 7. tayyare bölüğü'nde ruslara karşı harekata katılan vecihi bey başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapmış ve bu arada girdiği bir hava muharebesinde bir rus uçağını indirmiştir. vecihi hürkuş, uçak düşüren ilk türk tayyarecidir.[1]daha sonra ruslara esir düşen vecihi bey hazar denizinde bulunan nargin adasından yüzerek i̇ran üzerinden kaçmayı başarmış ve yurda dönerek 1918 yılı yaz başında yeşilköy'de konuşlanmış bulunan 9. harp tayyare bölüğü'nde görev almıştır.
bu bölükte görevli iken bir av uçağı tasarımı yapan vecihi bey'in bu projesi mondros ateşkes anlaşmasının imzalanması ile yarım kalmıştır. kurtuluş savaşı'na katılan vecihi bey, özellikle i̇nönü ve sakarya savaşı sırasında çok başarılı keşif ve destek uçuşları yaptığı gibi bir yunan uçağını da indirmiştir. kurtuluş savaşı'nın ilk ve son uçuşunu yapan pilottur. i̇zmir (gaziemir - seydiköy) hava meydanına ilk giren ve işgal eden kişi olur.
vecihi bey'e kırmızı şeritli i̇stiklal madalyası verilmiştir. ayrıca tbmm tarafından üç kez takdirname verilmiştir. üç takdirname verilen tek kişidir.
savaştan sonra i̇zmir'de yeni tayyarecileri eğitmeye başlar. edirne'ye yanlışlıkla inen bir yolcu uçağını almakla görevlendirilir. hizmeti karşılığı uçağa "vecihi" adı verilince, uçak inşa etmek düşünceleri canlanır. i̇zmir seydiköy hava mektebi'nde -bugünkü gaziemir hava teknik okullar komutanlığı- uçak yapımı projesine devam eder. 1924'te ganimet olarak yunanlılardan ele geçen motorlardan yararlanarak ilk türk uçağını imal eder. 28 ocak 1925'de "veci̇hi̇ k-vi"adını verdiği uçağını uçurur. ancak ödül yerine onu ceza beklemektedir. vecihi hürkuş'un ödül beklerken ceza almasının nedeni, havacılıktan anlayan kimsenin bulunmamasıydı. i̇zin verecek merci olmadığı için, izinsiz havalanmış, bu yüzden de cezalandırılmıştır.
daha sonra askeri havacılıktan ayrılarak uçak tasarımı ve yapımı çalışmalarına devam etmiştir. havacılığa gönül veren tayyareci vecihi hürkuş da sadece türk havacılık tarihinin değil, belki de tüm türkiye tarihinin en ilginç simalarından birisiydi.
1930'da kadıköy'de bir keresteci dükkânını kiralayarak, 3 ay içinde ilk türk sivil uçağını, aslında ikinci uçağı veci̇hi̇ k-xiv'ü inşa etti. i̇lk uçuşunu 16 eylül 1930'da kadıköy fikirtepe'de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yapmıştır. bu uçuştan sonra veci̇hi̇ k-xiv ile önce yeşilköy'e, sonra ankara'ya uçmuştur. uçabilirlik sertifikası için i̇ktisat bakanlığına başvurmuş, 14 ekim 1930'da “tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vegiba verilmemiştir” cevabını almış. hürkuş, bunun üzerine bakanlık nezdinde yapılan girişimler sonucu uçağa istenen belgenin alınması amacıyla uçağı sökerek demiryollarından kiraladığı vagonla çekoslovakya’ya gönderilmesi için müsaade almıştır. hürkuş, 6 aralık 1930’da prag’a geldiğinde henüz tayyare gelmemişti. tayyareye ait statik raporu gibi resmi evrak önce çek diline çevrilmiş, uçak gelince tekrar monte edilerek uçağın malzemeleri ve her türlü teknik kontrolü yapıldıktan sonra uçuşu istenmiş. her türlü uçuş şekilleri ile uçuşun kontrolü tamamlanmıştır.
hürkuş 23 nisan 1931’de çekoslovakyalı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle, başköşesinde “yaşasın türk tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini almıştır. 25 nisan 1931’de çekoslovakya’dan uçarak türkiye’ye gelmek için yola çıkıp 5 mayıs 1931’de türkiye’ye gelmiştir.
vecihi hürkuş, 1931 yılında, thk (türk tayyare cemiyeti) yararına türkiye turu yaptı. birinci tur (02.09.1931): ankara, kızılcahamam, gerede, bolu, ereğli, zonguldak, cide, sinop, samsun, trabzon, of, rize, gümüşhane, bayburt, suşehri, zara, hafik, sivas, şarkışla, akdağmadeni, sorgun, yozgat, sungurlu, kalecik, ankara.
i̇kinci tur (09.11.1931) : ankara, gölbaşı, bağla, şereflikoçhisar, aksaray, konya, beyşehir, seydişehir, alanya, manavgat, antalya, fethiye, köyceğiz, muğla, göktepe, kale, tavas, karacasu, babadağ, denizli, çal, çivril, karahallı, ulubey, uşak, kütahya, eskişehir, çukurhisar, i̇nönü, bozüyük, karaköy, söğüt, geyve, adapazarı, i̇zmit, i̇stanbul.
1930'lu yıllarda ilk türk sivil havacılık okulu'nu (vecihi sivil tayyare mektebi 1932) açmıştır. okulda ilk türk kadın pilotumuz bedriye gökmen ile birlikte 12 pilot yetiştirmiştir. i̇stanbul kadıköy'de (kalamış)i̇lk sivil uçağımız veci̇hi̇ k-xiv, ilk eğitim ve spor uçağımız veci̇hi̇ k-xv, 160 beygirlik mersedes uçak motorlu deniz kızağı veci̇hi̇ sk-x üretilmiştir. nuri demirağ bey, bir tayyare yapımı için 5000 tl vermiş, böylece 1933’de vecihi hürkuş tarafından nuri̇ bey adı verilen veci̇hi̇ k-xvi kabin uçağı yapılmıştır. vecihi bey zor koşullarda eğitim yaparken bazı kurumların, örneğin tekel idaresi’nin ve i̇ş bankasi’nın reklamlarını yapmış, bazı vatansever yetkili kuruluşların da yardımları olmuştur.
1954 yılında i̇lk sivil havayolu şirketimiz hürkuş havayollarını kurmuştur.
türk havacılık tarihinin en üretken ve girişimci kişilerinden olan vecihi hürkuş ankara'da 16 temmuz 1969 tarihinde gülhane askerî tıp akademisi hastanesi'nde vefat etmiştir. -
216.
0nterrail pass bi̇let ücretleri̇
interrail global pass ve interrail bir ülke pass bilet fiyatları için aşağıdaki linkleri tıklayınız.
• acrobat reader dosyası için.
• microsoft excell dosyası için.
• resim dosyası için.
• tcmb'nin 15 mayıs 2010 euro döviz satış kuru : 1.9115 - 217.
-
218.
02. sone
kırk yılın kışı, güzel alnını kuşattı mı,
kapladı mı yüzünü derin çukurlar artık,
gençliğin kibirli, süslü giyim kuşamı
beş para etmez olur, hırpani yırtık pırtık:
o zaman sorarlarsa güzelliğin nerdedir,
dinç ve şen günlerinin hazinesi ne oldu;
dersen yuvalarına çökmüş şu gözlerdedir,
bencil utancıyla israfa övgüdür bu.
kavuşur güzelliğin çılgınca alkışlara
"benim güzel çocuğum beni kurtarır" dersen
"ve yüzümü ağartır ben yaşlandıktan sonra."
güzelliğin onda sürdüğünü göstersen!
o, sen yaşlandığında yeniler varlığını
soğuktan donan kanın duyar ısındığını.
william shakespeare -
219.
0yillarca önce ben
yıllarca önce ben,
şikago buğday borsasının çalışma yollarını incelerken,
bütün dünyanın buğdayını oradan
nasıl yönettiklerini birden kavradım ama
gene de bu işi pek anlayamamıştım
kitabı bırakırken elimden.
ve şöyle deyiverdim:
başım belada.
hiçbir öfke yoktu içimde
ve adaletsizlik de değildi
beni korkutan.
yalnız, bu iş böyle yürümez, bunların yaptığı gibi!
düşüncesi doldurdu kafamı.
gördüm ki, bu adamlar,
yaptıkları zararla yaşıyorlardı, yararla değil.
gördüm ki gene:
ancak suç işleyerek sürdürülecek bir yoldu bu,
çünkü zararınaydı çoğunluğun,
öyle ki,
aklın her başarısı, her keşif, her buluş,
daha büyük kötülüklere yol açacaktı açsa açsa.
o sırada böyle düşündüm ben,
öfkelenmeden, oflayıp puflamadan,
buğday pazarını ve şikago borsasını anlatan kitabı
önüme koyarken.
bir sürü dert bekliyor beni,
bir sürü bela.
bertolt brecht - 220.
-
14 şubata özel panpalar şuku şelalesi
-
eee bu site artık bi yere yıkladığımızda
-
sözlük yönetimine açık tehditimdir
-
14 02 25 sözlükteki huzur
-
soğan ekmek yeriz erdoğanı yedirmeyiz
-
yavaş olan sözlük değil
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 14 02 2025
-
gwynplaine seni tornavidalamak istiyorum
-
14 şubatta sevgili buldum ag
-
bu akşam spor salonuna gitsem
-
herkes çocukken ne olmak istedigini yazıyor
-
eski sevgilimin anne ve babasını ifşa ediyorum
-
türkiye yüzyılı bebek bezi tane ile satılıyor
-
facia28 nikli yazar allahın laneti üzerine olsun
- / 1