+1
ben 23 yaşında üniversite 3. sınıfta inşaat mühendisliği okuyan 1.82 boyunda 72 kilo hafif kirli sakallı bembeyaz ela gözlü bir bir panpanızım. bugüne kadar ne kimseye kötü davrandım ne kavga ettim. herkesle iyi geçindim zira ailemden ve çevremden böyle gördüm.
size ailemden bahsedeyim. aile durumumuz da o kadar iyi değil. babam inşaatta sıva ve boya yapıyor, annem ise malum ev hanımı. bir de ufak kız kardeşim var 11 yaşlarında.
babam öyle usta maaşı almıyor. zaten emekli olamadı bugüne kadar hep çalıştırmışlar. adam ne bilsin okuma yazması yok ki... dedem bütün evlatlarını okuturken sen git çobanlık yap demiş buna. hiç sevmemiş. hiçbiri okumamış ama asıl okumak isteyen babammış. hiç okumamasına rağmen matematiği süperdir. kendi imkanları ile okuma yazmayı sökmüş. hayat işte ve adalet... adam yalvarmış yakarmış baba beni okula gönder ne olursun diye adam inat etmiş göndermemiş. okuyup da ne olacaksın demiş. yapacak bir şey yok geçmişe dönemezsin ama babamın vefat etmesinin sebebi dedemdir. okutsaydı böyle olmazdı. neden diye şimdiden söylemeye gerek yok yazının sonunda zaten söyleyeceğim.
olay bundan bir ay önce gerçekleşti. babamın genç yaşta vefat etmesi şokunu atlatamadım. cep telefonum haftalardır kapalı. emin olun şoku yeni yeni atlatıyorum. artık içimde tutmamaya, bu acıyı paylaşmaya karar verdim ve doğru adresin babası ölen inci sözlük yazarlarının yahut babası ölen inci sözlük yazarlarına anlayış gösteren yazarların bulunduğu inci sözlük olduğunu düşündüm. şimdi olayın olmadığı günün çok çok öncesine gidiyorum.
üniversitenin ilk senesi. yeni yeni derslere giriyoruz. okula gittiğim ilk gün otobüste bir kız gördüm. yalın'ın cornetto için yaptığı yeniden şarkısının klibindeki çocukla kızın bakışması gibi bir bakışma yaşadık. bilenler bilir.
Dersler başladı. bir hafta iki hafta 2-3 günde bir görüyorum kızı ve bakışıyoruz. üniversitede arkadaşım yok bir şeyim yok. şansım olmadı ki arkadaşım olsun?
bir gün yine otobüsteyim. yol uzun. yorgunum çıkışta bindim otobüse bomboş, koydum kafayı cama. artık nasıl koyduysam kafayı cama koyduğum gibi uyumuşum. aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, burnumda çok hoş bir koku, cezbeden cinsten lakin parfüm kokusu falan değil. bildiğin bir hatunun kokusu. gözlerimi açtım, hiç kıpırdamadım. "ulan ne bu hal?" diye hızlıca düşünürken kafamı kaldırdım ve "aha oğlum murat, otobüs kaza falan yaptı ben bir şekilde öldüm ve cennetteyim" dedim.
Neden böyle bir şey dedim? (içimden) Zira otobüste, kampüste her gün gördüğüm ve yiyecekmiş gibi bakıştığım, bakarken tebessüm edip selam vermekle vermemek arasında kaldığım o kızı gördüm.
hemen kızdan bahsedeyim. kız 1.70 boylarında, sarışın düz saçlı, siyah zeytin gözlü, düzgün bir fiziğe sahip, makyaj yapmayan, tırnaklarında oje görmediğim aşırı natural bir kız.
kıza üzgün üzgün bakarak, aşırı mahçup bir surat ile şöyle dedim. aramızda şöyle bir diyalog geçti:
-çok özür dilerim, çok üzügünüm. Sizi rahatsız ettim kusura bakmayın.
+ yok önemli değil.
- çok fazla uyudum mu ineceğim durağa iki durak kalmış da?
+ evet biraz fazla. (tebessüm)
- ya ben sizi rahatsız ettim, neden uyandırmadınız ?
+ çok güzel uyuyordunuz kıyamadım. itiraf edeyim saçlarınızı bile okşamak istedim yani.
sabah banyo yapmanın faydaları işte. saçlarım ipek gibiydi ipek...
- yaa.. (hala mahçup) off ben kafamı cama dayamıştım nasıl oldu... (lafımı kesti)
+ tamam uzatmanın manası yok ben rahatsız olmadım kesinlikle, kendinizi kötü hissetmeyin, anlıyorum (tebessüm yine, gülüşünü yediğim)
sonra aniden muhabbet kesildi. benim uzatmamın amacı kızın ismini öğrenmek, en azından olursa numarasını almak. kız ha şu durakta inecek, ha bu durakta inecek derken artık bir şeyler bulmam lazımdı. kızın en azından ismini soysimini öğrenmeliydim derken "kaybedecek neyin var muro?" dedim kendi kendime ve kıza dönüp; " ben hala size karşı kendimi suçlu hissediyorum. size yemek ısmarlamama izin verin bari" dedim. kafasını iki kere aşağıya salladı ve çok içten bir gülüşle "tamam olur" dedi. dünyalar şimdilik benimdi. hemen akabinde ne zaman müsaitsiniz şey hanım... dedim. "ceren, ceren ben; ceren xxxx" dedi. soyisimini de söyledi. dünyalar benim oldu çarpı iki.
hemen atıldım ben de "murat, murat xxxx" dedim. çok resmi bir tanışma faslı oldu ancak olsun, tanışmıştık.
tekrar" ne zaman müsaitsiniz?" sorusunu yönelttim. "haftasonu müsaitim" dedi. "peki size hafta sonu nasıl ulaşabilirim?" dedim.
çantasınını topladı, demirlere tutundu ayağa kalktı, inmek için düğmeye bastı ve "onu da siz bulun murat bey, ben bu kadar kolay ulaşabileceğiniz biri değilim" dedi gülerek ama baya içten. "he bu arada yarın gelmiyorum okula haberiniz olsun" dedi. gayet resmi konuştu ama tebessüm suratından hiç ekgib olmuyor. çok da yakışıyor.
harbiden kız haklıydı. otobüste tanıştığı birine nasıl güvenip de numarasını falan verebilir ki? ama bir bildiği vardı. yani açık kapı bırakmıştı ona ulaşabileceğim kolay bir yol olmalıydı.
eve gittim. harıl harıl sosyal medya aramaya başladım. facebook, twitter, instagram falan hatta google'a bile yazdım. yok yok yok, çıkmıyor. kafayı yiyeceğim. ulan ertesi gün cuma ve kız gelmiyor. nasıl ulaşacağım? cumartesi ya da pazar günü ulaşmam lazım bu kıza.
derin düşüncelere sevk olmuşken annemin sesiyle irkildim. "oğlum iki ekmek bir de dilimlenmiş kepekli ekmek alıver" dedi. "tamam anne" dedim. "dur para vereyim, hatta bir kilo da yoğurt al" dedi. baktım parası çıkışmadı annemin halı altlarında para arıyor, "anne bende var para ben alırım" dedim. işten çıkmadan önce baya para biriktirmiştim okul için. o yüzden para sıkıntım yoktu.
markete gittim. annemin dediklerini aldım. adama para verdim 50 lira, toplam 6 lira tutmuştu sanırsam her şey ve adam "1 lira bozuğunuz var mı" dedi. yani 51 vericem ona o da bana 45 lira verecek. dur bakayım abi dedim ceketin ceplerine baktım "yok abi ya maalesef" dedim. ama cebimden kağıt çıktı bir tane. bu stikır mı diyorlar ne diyorlar not kağıdı gibi rengarenk oluyor ya o kağıttan pembe. tükenmez bir kalemle numara yazılmış. kağıdın arkasını bir çevirdim, "ceren xxxx" yazıyor. onun altında da şu yazıyor: "NOT: umarım sana güvenebilirim."
Tümünü Göster