+1
Size bu mektubu, duymadığınız ses tellerimi çiğneyerek yazıyorum.
Sana, ona, hepinize…
Bazen keşke ben de sizi duymasam, sizin kadar profesyonel bi oyunculukla sağırı, hatta körü oynayabilsem diyorum. Bir kereliğine rolleri değişsek… Belki de sırf bu yüzden seçiyorum bu yolu; ölüm tek şeritli bi cadde. Bu günden sonra arkamdan küfür de etseniz, dua da etseniz, ağlasanız da, bağırsanız da duyduğumdan asla emin olamayacağınız bi coğrafyaya göçüyorum. ilk kez “bu topraklar benim” diyebileceğim. En azından bunu umuyorum.
Bu kararı almadan evvel yüzlerce düşündüm. Sizin beni duymadığınızı değil aslında duymak istemediğinizi fark ettiğim günden beri bağırmayı ve hatta yazmayı bırakıp düşünmeye yöneldim zaten. Yani; anlık bi karar ya da bi cahiliyet trajedisi olarak anılmasın ölümüm. Hayatıma değmiş değmemiş herkesi protesto ettiğim bi eylem sadece bu.
Beni duymak isteseydiniz; size ne kadar yara aldığımı, neden yazmayı seçtiğimi, babamın ölümünü, doğmamış kızımın hayalini, ilk terk edilişimi, ayağımdaki yara izini, ilk hatamı, üzdüğüm insanları, kaçışlarımı ve göğsümün altından kasıklarıma dek yayılan o koca, o kapatamadığım boşluğu, ekgib hissedişimi anlatacak ve hatta belki de yardım isteyecektim. Siz ne boşluğu gördünüz ne de bana kulak astınız. Şimdi beni yutan kara delik sizin vicdanınız olarak vücut bulacak.
içtiğim son sigaranın üzerine yazdığım şiiri bilseydiniz, intiharımın ardından dünyanın en büyük toplu intiharına tanık olurdu tarih. Ya da Tanrı.
Size 21 yaşında birinin kendini 7. kattaki balkonundan aşağıya bırakırken ne düşündüğünü anlatmayı çok isterdim ama ne yazık ki ancak atlamadan evvel neler düşündüğünü yazabiliyorum.
Saçlarım ıslak. 43 dakika önce duş aldım. Her zamanki gibi saçlarımı kurutmaya üşendim. Hem ıslatılan parmakta hissedilen rüzgar şiddetini, kendimi yaklaşık yarım saat sonra balkondan aşağıya bıraktığımda saçlarımda hissetmek istiyorum. Maruz kalacağım son şiddeti soft ve güzel anımsamak adına.
onun mektuplarını yaktım. Benden başkasının parmakları o mektuplara değerse kabrimde bile ağlarım. Ama ondan bana kalan diğer eşyaları, hatıraları, lütfen annesi ölmüş bir
çocuğa bağışlayın. idama mahkum edilen azılı suçluların bile son isteği yerine getirilirken, en azından tek suçu size seslenmek olan bi kadının sizden son isteğini yerine getireceğinizi umuyorum.
Bu mektuba denk gelenlerin arasında ilk ve son aşklarım olursa şayet, onlara da bir çift lafım var; “Sol kaburga kemiklerimi aç köpekler gibi kapışmanız, ekgibliğimi arttırmaktan başka bir halta yaramadı. Umarım acı çekerek ölürsünüz. Gökyüzünün altında ezilmeniz dileğiyle…”
Anne, sana gelince; bana bir kez sarılsan tüm ekgib yanlarım tamamlanabilir, içimdeki boşluk dolabilir, yaralarım iyileşebilir ve muhafazasız kalan kalbimi kendi kaburganla muhafaza edebilirdin. Böylece kalbim enfeksiyon kapmaz, ben kafasındaki tümöre dayanamayan hastalar gibi kalbimdeki tümöre dayanamayıp kendimi öldürmez, 21 yıldan en az bir gün daha fazla yaşar, gerçekten gülebilir, inadımdan utanabilirdim. Keşke babamın yokluğu seni benden uzaklaştıracağına birbirine arkası dönük mıknatıslarmışız gibi yakınlaştırsaydı bizi birbirimize. Beni bağışla. Çünkü ben kendimi bağışlamıyorum; en çok sana feryat etmeye çalışırken sesim kısıldığı için.
Tutunabileceğim tek bir hayal bile kalmayana dek olağanüstü çaba sarfetti hayat. Şimdi yarına katlanmak için hiçbir sebebim yok. Az sonra hepinizin imrendiği manzara, benim son gördüğüm şey olacak. Ve bugünden sonra mavi size huzur vermeyecek, sizi zevkle boğacak!
Yüzünüze gülümsemek zorundaymışım gibi hissettirdiğiniz için hepinizden iğreniyorum. Benim dünyamın lağımı sizin samimiyetsizliğinizle doldu taştı. Bu kokuya daha fazla dayanamayacağım.
Bu arada sevdiğim bi şairin dediği üzre;
“Bugün intihar edecek olanlar hariç, herkesi kötü bir yarın bekliyor.”
Yarınlarınıza ve insan kalan yanlarınıza çekilebilecek en güzel hareket; hakaret niteliğinde bi kahkahadır:
Hahaha!
Tümünü Göster