Her 5şukuda yenisini yazarım Mağara değiller .

aile dostu olan 3 çift varmış. bir akşam yine bir tanesinin evinde toplanmışlar erkekler maç seyrederken kadınlar içeri odada sohbet ediyorlarmış. içlerinden birinin yüzü asık demişler ne oldu
- dün gece yatakta ahmet uyurken bi yoklayayım dedim taşaklarını avuçladım baktım buz gibi. o sırada uyandı dedim neden taşakların buz gibi buna alındı arkasını döndü yattı hala da konuşmuyor benle
bir kaç gün geçmiş yine birinin evinde toplanmışlar bu sefer ikinci kadının yüzü asık ne oldu demişler
- geçen sen söyledikten sonra merak ettim dün gece bizim mehmetin taşaklarını avuçladım baktım onunki de buz gibi. bende sordum neden taşakların buz gibi diye mehmet de alındı bana küstü konuşmuyor şimdi.
bir kaç gün sonra tahmin edeceğiniz gibi yine toplanmışlar. bu sefer 3. kadının yüzü asık ve ekstra olarak kafa göz sargıda bir kolu alçıda. sana ne oldu demişler
- sizden sonra bende merak ettim dün gece bizim herifin taşaklarını avuçladım baktım ateş gibi yanıyor. o sırada uyandı. ahmetle mehmetin taşakları buz gibi senin ki neden sıcak dedim. sonuç bu.

edit: Beyler az şuku atın şurda emek verip fıkra yazıyoruz
edit2: Üst kısımdan sahibiye tıklayarak diğer yazdıklarımıda okuyun.

Edit:3 Beyler ben bi fıkrayı anlatırken ırkçımı cinselcimi ateistcimi siyasimi diye bakmam direkt anlatırım müslüman biriyim ama yazdığım fıkraların bazıları Hoşunuza gitmemiş cüğü atmışsınız özelden küfür etmişsiniz Yakışmıyor bu fıkra kültürüne ters bişey
Ozaman fıkra okumayın.

edit4: Beyler gecelilere Özel fıkra yardırıyorum hadi fıkralara bi şuku patlaması yapında keyfim yerine gelsin daha çok yazayım.

edit5: Başlıkdaki resmi kim sildi aq Neyse beyler uyandım ben kendinizi belli edin rezleri hazırlayın bugünde 3-4 sayfa fıkra yazıcam buraya .

(bkz: ZAZOZA)

edit6: Beyler bugün 2.ci dev fıkra başlığı açıcaktım malesef çaylak atmışlar çaylak kalkınca açarım iyi günler hepinize iyi okumalar.

karacı komutan, havacı komutan ve denizci komutan kendi aralarında konuşurlarken konuşma alevlenir ve komutanlar iddiaya girerler. iddianın konusu iste askerlerin cesaretleridir. kendi askerinin daha cesur olduğunu kanıtlayan komutan iddiayı kazanacaktır.

karacı komutan başlar ve askerini çağırır. askerine tankın paletlerinin altına yatmasını söyler ve tankada hareket etmesini emreder. komutanın emri olduğu gibi uygulanır ve komutan diğerlerine dönerek askerlerinin gözü kapalı ölüme gidebilecek kadar cesur olduğunu gururla anlatır.

sıra havacı komutandadır. o da askerine havadaki uçaktan paraşütsüz atlamasını emreder. komutanın emri aynen uygulanır ve diğerlerine dönerek kendi askerlerinin ölüme karşı olan bu cesaretini gururla anlatır.

en son denizci komutana sıra gelmiştir. askerine gemiden köpekbalıklarının cirit attığı denize atlamasını emreder. asker denize bakar ve komutanına der ki;

- yiyiyosa sen atla .mınakoyim!

askerin bu cevabından sonra karacı ve havacı komutanlar şok geçirmiştir. ancak denizci komutan bu cevaptan sonra kahkahayı patlatır ve der ki;

- işte asıl cesaret budur.

kadının biri kocasını aldatıyormuş. tam yatakta işi pişirirlerken koca kapıyı çalmış. kadın o telaşla adama dolaba saklanmasını söylemiş. adam dolaba girmiş ve bir tane çocuk var, elinde de bir oyuncak ayı.

sonrasında şöyle bir diyalog gelişmiş adam ile çocuk arasında:

çocuk- amca benim bir ayı'm var.
adam- evet ne olmuş?
çocuk- ayı mı sana satayım mı?
adam- yok istemem.
çocuk- bak almazsan babama söylerim burada olduğunu.
adam- tamam o zaman kaç para?

biraz sonra:

çocuk- amca ayı mı geri versene.
adam- olmaz, satın aldım ben bunu.
çocuk- bak vermezsen babama söylerim burada olduğunu.
adam- al tamam tamam.

sabaha kadar al-ver işlemi defalarca tekrarlanmış. koca işe gitmiş, adam da evden ayrılmış. çocuk bir süre sonra yaptığından pişman olmuş ve olayı annesine anlatmış. annesi de yaptığının çok günah olduğunu ve kiliseye giderek günah çıkartmasını söylemiş. çocuk da kilisenin yolunu tutmuş.

kilise de günah çıkarılan kabine yaklaşan çocuk pencereyi tıklatmış:

rahip- evet evladım anlat bakalım.
çocuk- amca benim bir ayım vardı.
rahip- almıyorum gibtir git dıbına koduğumun çocuğu.

adamın biri fazla kilolarından şikayetçidir ve zayıflamak istiyordur. tabi diyetiydi bilmem neydi uğraşmak istemiyor. bir gün yolda giderken bir tabela görüyor "diyetsiz zayıflama garantisi". bir deneyeyim diyerekten giriyor içeri. ücreti baştan alıyorlar ve iki ayrı tarife, iki ayrı kapı var:

1.kapıda "5 kg vermek için"
2.kapıda "10 kg vermek için" yazıyor. adam da başlangıç için 5 kg yeterlidir deyip içeri giriyor.

bir bakıyor uçsuz bucaksız bir alan. fiziği mükemmel, ciksi, çıplak bir kadın. kadının üzerinde bir yazı var "yakarlarsan s*kersin". adam dayanamıyor bi koşuyor kadına, kadın kaçıyor tabi. kovalarken kaçarken adam 5 kg zayıflıyor ve en son kadını yakalyıp bir güzel s*kiyor.

sonra adam düşünüyor "5 kg de böyle bir hatun varsa, 10 kg de nasıl bir hatun vardır kim bilir". bu kez giriyor 10 kg lik olana.

bir bakıyor uçsuz bucaksız bir alan, fiziği mükkemel, kaslı, çıplak bir zenci. zencinin üzerinde bir yazı var "yakalarsam s*kerim"

rahip pazar sabahı pırıl pırıl bir güne uyanmış, canı müthiş golf oynamak istiyor,
“ hastayım, bu gün vaaz veremeyeceğim “ diyerek işi yardımcısına yıkmış, “ kazara kasabadan bir gören olur “ diye tam 100 km. ilerideki bir golf kulübüne gitmiş, herkes kilisede olduğundan etrafta kimsecikler yokmuş, topu çimin üzerine yerleştirmiş, tam o sırada bulutların üzerinden onu izleyen melek tanrı’ya dönüp “ onun oynamasına izin vermeyeceksiniz değil mi?..” diye sormuş merakla,
“ tam tersine.. bak ve gör ” demiş tanrı,
rahip topa bir vurmuş, top 250 metre kadar uçmuş, uçmuş ve ‘hoooppp’ tek vuruşla deliğe girmiş.. melek “ neden bunu yaptınız tanrım?..” diye sormuş şaşırarak,
“ bu ona ceza..” demiş tanrı, “ bu harika olayı kime anlatabilecek ki?..”

temel ve dursun amerika'ya giderler. bir süre sonra karınları acıkır. "ne yesek?" diye düşünerek etrafta dolaşırken bir sürü hotdog yazısı dikkatlerini çeker. "bu hotdog nedur da?" deyip sözlüğe bakarlar ve sıcak köpek olduğunu öğrenirler. "demek bu memlekette böyledur" deyip birer tane isterler. temel ekmeğin içini açıp bakar ve "ula dursun bana kopeen gibinu vermişler da" der.

avcıların yaşadıklarını ne kadar fazla abarttığını, hatta attığını ve yalan söylediğini herkes bilir. 1e 100 katarlar. işte bu fıkra da bununla ilgili.

bir zamanlar avcının biri kalabalık arkadaş grubuna yaşadığı olayı anlatmaya başlar.

geçen gün ava çıkmıştım. baktım bir kara tavuk doğrulttum tüfeğimi tam vurucam. bir baktım 200 tane kurt geçiyor diye anlatırken arkadaşları olaya müdahale edip, ne yaptın canım ne 200 kurt'undan bahsediyorsun deyince avcı 200 ü belki biraz abartmış olabilirim ama 100 kadar vardı diye yanıtlar. yine itirazlar gelir "yahu 100 kurt bu ormanda toplasan yoktur " derler. bu sefer avcı size yalan borcum mu var yahu en az 30 tane kurt vardı der. yine itirazlar gelir. "yahu kurtlar bu kadar büyük sürü halinde yaşamazlar ki". avcı iyice kızmaya başlar ve der ki "lan o zaman o hışırtı neydi amk?"

kümese yeni ve genç bir horoz gelmiştir, yaşlı horozun devri yavaştan kapanmaktadır ancak hala otorite kendisindedir. genç horoza der ki;
-benim zamanım doluyor, bütün bu tavukları sana bırakacağım ancak bir isteğim var. genç horoz tüm tavuklara sahip olmanın hesabını yapıyordur ve isteği dinlemek isteyince yaşlı horoz;
-bunca yıllık hayatımda hep ben s.ktim. hiç s.kilmedim. benim şu tavukları elden geçirdiğim gibi sen de beni bir güzel s.kersen mirasım senindir. genç horoz tavuklar için kabul eder bu teklifi. tam yaşlı horoza yapıştırmaya başlarken kümesin kapısı açılır ve çiftçi genç horozu tek mermide öldürür;
-hay ulan bu hafta aldığım 3. horoz da gay çıktı.

sabah namazına giden vatandaşlar sokak köpeklerinin havlayıp kovalamalarından rahatsız olup belediyeyi arar. şikayet kaydını alan görevli bir hafta sonra geri dönüş yapar:

'beyefendi şikayete konu olan bölgedeki sokak köpekleri toplanıp kısırlaştırılmıştır'

'gardaşım biz size köpekler saldıriy dedik bizi gibiyler demedik ki'

çocuğun biri sürekli otuzbir çekiyormuş. orda burda attırmalar her yerde asılmalar falan.dur duraksız ama.bu durum çocuğun babasını oldukça rahatsız etmiş tabi. çekmiş kenara çocuğu "olum bu böyle gitmez,bu yol yol değil, seni evlendirelim artık" demiş. çocuk "olur baba" demiş. neyse güzel bi hatun bulmuşlar evlendirmişler baş göz etmişler otuzbirci çocuğu. neyse gel zaman git zaman babası çocuğu yine orda burda otuzbir çekerken yakalamış. çocuk yine sürekli çavuşu tokatlıyomuş. babası çekmiş yine kenara "olum hayırdır karınla ilgili bi sorun mu var" die sormuş, çocukta demiş:

-yok baba da kolu çabuk yoruluyo.

rte, dış destek aramak için rusya'ya ziyarete gitmiş. ziyareti sırasında putin tarafından çay içmeye davet edilen erdoğan, kendi liderlik felsefesinin ne olduğunu sorumuş. putin'de "çevremi akıllı insanlarla doldurmak" cevabını vermiş. erdoğan bunun üzerine putin'e, çevresindeki insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini sormuş.

putin, "onlara doğru soruları sorarak ayırt ediyorum." diye yanıtlamış ve izin verin göstereyim demiş. putin, hemen melvedov'u aramış ve "sayın başbakan, lütfen bu soruya cevap verin: annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var ve bu çocuk sizin ne kız, ne de erkek kardeşiniz. kimdir bu?" diye sormuş.

melvedov: "bu benim, sayın başkan" diye yanıtlamış.

putin: "doğru. teşekkürler, iyi çalışmalar." demiş ve erdoğan'a dönerek: "gördünüz mü?"

erdoğan: "evet sayın putin, çok teşekkür ederim. bu metodunuzu kesinlikle kullanacağım" diyerek, oradan ayrılmış.

yurda dönüşünde hemen binali yıldırım'ı çağıran erdoğan, "binali bey, sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum" demiş. binalı yıldırım, "tabii efendim, nedir?"

erdoğan: "annenizin bir çocuğu var, babanın bir çocuğu var, ve bu çocuk senin ne kız, ne de erkek kardeşin. kimdir bu?"

binali yıldırım, sağa bakmış, sola bakmış, düşünmüş, taşınmış ve en sonunda: "efendim, bunu biraz düşünüp, sonra size cevap versem?" demiş.

erdoğan kabul etmiş ve binali yıldırım, oradan ayrılmış. vakit kaybetmeden parti kurmaylarını toplantıya çağırmış. saatlerce bu soru üzerinde düşünmüşler, ama kimse bir cevap bulamamış. en sonunda binali yıldırım, muharrem ince'yi aramış ve durumu açıkladıktan sonra; "annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var, ve bu çocuk sizin ne kız, ne de erkek kardeşiniz. kimdir bu?"

ince: "tabii ki benim!"

diye yanıtlamış. cevabı alan binali yıldırım, hemen erdoğan'ı arayarak; "cevabı buldum efendim. kim olduğumu biliyorum. muharrem ince'dir" demiş.

erdoğan büyük bir hayal kırıklığıyla cevap vermiş;

"yanlış cevap binali bey. doğru cevap melvedov."

sünnetçinin biri yıllardır kestiği deri parçalarını saklarmış ve bir gün
artık emekli olmaya karar vermiş. elindeki derileri alıp terzinin birine
gitmiş ve;
- "bana bunlardan bir şey yap, manevi değerleri çok fazla" demiş.

terzi de;
- "abi sen bir tatile çık gel, o zamana kadar ben de siparişini bitiririm"
demiş.

sünnetçi tatile gidip gelmiş ve ilk iş olarak terzinin yanına uğramış.

- "ne oldu benim sipariş" demiş.

terzi de sünnetçiye bir cüzdan uzatmış.

sünnetçi hışımla;

- "ulan bunca yılın emeği bu küçük cüzdan mı ?"demiş.

terzi hemen cevaplamış ;

- "öyle deme abi, biraz okşayınca valiz oluyor... !"

rusya’da lenin dönemi başlamış, tüm yahudi vatandaşlar ülke dışına yani kendi ülkeleri israil’e yollanıyor. bir tane yahudi ülke çıkışında askerlerin kontrolünden geçiyor. çantasında bir tane heykel. asker soruyor. bu nedir ? yahudi diyor ki, bu nedir demeyeceksin. bu kimdir diyeceksin. asker sorusunu değiştirip yahudinin istediği gibi soruyor bu sefer. bu kimdir ? yahudi diyor ki bunun adı lenin. asker soruyor ne yapacaksın bunu diye. yahudi diyor ki, onun sayesinde burada çok güzel hayat yaşadım, çok mutlu evliliğim oldu, güzel paralar kazandım. evimin en güzel köşesine koyup her gün ona teşekkür edeceğim. asker diyor ki tamam hadi geç.

yol alıyor yahudi epeyce. sonra bizim memleketten geçerken de sorguya çekiliyor tabi. bizim asker heykeli görünce soruyor bu nedir ? yahudi yine aynı şekilde düzelttiriyor soruyu. bu nedir demeyeceksin, bu kimdir diyeceksin. asker bu kimdir diyor. yahudi diyor ki, bunun adı lenin. bu adam şerefsizin önde gidenidir diyor. beni ülkesinden sürgün etti. hayatımı mahvetti. evimin bir köşesine koyup her gün beddua edeceğim ona diyor. asker geç tamam diyor.

yahudi geliyor israil’e. evdekiler soruyor bu kimdir ? bizim yahudi diyorki bu kimdir demeyeceksiniz, bu nedir diyeceksiniz. suali tersine döndürüyor yani. evdekiler yineliyorlar, bu nedir ? yahudi diyor ki, bu görmüş olduğunuz şey 500 gram altın kaplama…

ateist avcı ile dindar avcı ava çıkarlar.

ormanın derinliklerinde karşılarına bir ayı çıkar. dindar olan avcı hemen dua etmeye başlar. allahım sen bizi kurtar diye...

ateist olan ise hemen ayakkabılarının bağcıklarını sıkılaştırmaya başlar. dindar avcı ateist avcıya dönüp, alaycı bir şekilde bakarak der ki;

+: yahu sen napıyorsun orada?
- koşmak için hazırlık yapıyorum.
+ iyi de ayılar ormanda 50km hızda koşabilirler. onlardan kaçman imkansız!

ateist avcı ise hafif gülümseyerek şöyle der; ayı'yı geçmeye çalışan kim? seni geçsem yeter!

bir Kürt , bir Türk ve ermeni arabistan’da yasak olmasına rağmen bir otelde içki içerken yakalanırlar…

mahkemeye çıkarılırlar…

karar idam…

itiraz ederler ve karar ömür boyu hapis cezasına çevrilir. ama o gün, bayrama denk geldiği için prens hazretleri cezayı kaldırıp hepsine 20 kırbaç ceza verir.

bizimkileri sempatik bulduğu için de bir kıyak daha yapıp herkese cezasını hafifletmek için bir istek hakki tanır.

Ermeni:

-“sırtıma bir yastık bağlayın” der.

10 kırbaçtan sonra yastık paramparça olur ve pek fayda etmez.

uyanık kürt bunu görünce:

– “sırtıma iki yastık bağlayın” der. ama iki yastık bile 10 kırbaca dayanmaz.

sıra türke gelince prens hazretleri:

– Sen türksün bu yüzden sana iki istek hakki veriyorum”

peki der türk :

– “o zaman bana 40 kırbaç vurulsun”. herkes şaşkına döner.

prens hazretleri:

– “peki ikinci isteğin nedir?” diye sorar…
türk pis pis sırıtarak:

- kürdü sırtıma bağlayın

Not: Chpli değilim ama güzel fıkra :D

akp'liyle chp'li tartışıyormuş.
chp'li "bak adamım, bizim parti içi demokrasimiz gayet gelişmiştir. ben çok rahatlıkla kılıçdaroğlu'nun ofisine gidip sayın başkanım sizin şu şu şu politikalarınızı beğenmiyorum diye posta koyabilirim. işte sen bunu yapamazsın."
akp'li kızmış. "olur mu öyle şey bizde de demokrasi var. ben de dexer'in ofisine gidip, sayın başkanım ben kılışdaroğlu'nun şu şu şu politikalarını beğenmiyorum yaa diyebilirim rahatlıkla.

kadının biri doktora gitmiş ve kocasının gece uyurken durmadan osurduğunu söylemiş. o kadar kötü kokuyormuş ki aynı odada duramaz olmuşlar. kocasına durumu anlatmış, ama kocası osurduğuna inanmayıp doktora gitmiyormuş.

doktor bazı haplar vermiş, ama kocası inat ediyormuş almamak için. doktor da artık son çözüm olarak, kadına : "kıçına bir hortum sokun, öteki ucunu da penceren dışarı doğru sarkıtın kokudan kurtulmuş olursunuz" demiş.

kadın da aynısını yapmış ve o gece muhteşem bir uyku uyumuş. kocası farkına varmadan uyurken hortumun ucunu kıçına sokup, öteki ucunu pencereden dışarı sarkıtmış. kocası uyanmadan da hortumu çıkarmış.

ertesi gece tekrar aynısını yapmış, ama bu sefer erken uyandığında kocasının suratını bembeyaz ve hızlıca nefes alırken görmüş.

"kocacığım ne oldu?" diye sormuş, adam da : "sanırım osuruk konusunda seni dinleyip doktora gitmeliyim. gece o kadar çok osurdum ki, uyandığımda tüm bağırsağım kıçımdan dışarı çıkmıştı. sabaha kadar hepsini geri sokmak için uğraştım."

ispanya'da maria adında bir kadının ilk evliliğinden 12 tane çocuğu olur.
gel zaman git zaman derken eşi vefat eder.
belli bir süre geçtikten sonra maria yeniden evlenir ve bu evliliğinden 15 tane daha çocuğu olur.
aradan on yıl geçtikten sonra ikinci eşi de allah'ın rahmetine kavuşur.
eşinin vefatının üstünden fazla bir zaman geçmeden maria da ölür.
cenazesinde rahip konuşmaya baslar:
– en sonunda tanrı ahiret te onları bir araya getirdi.
maria'nın çocuklarından biri:
– peder hangi eşinden bahsediyorsunuz. birincisi mi, yoksa ikincisi mi?
peder:
– hayır, ben bacaklarından söz ediyorum !!!

adamın biri motogiblet almış. satıcı adama bir kutu vazelin hediye ederek "yağmurlu havalarda bunu metallere sür, pas yapmaz" demiş.

adam motorunu göstermek üzere kız arkadaşının gitmiş. akşama doğru kız "gel seni bize zütürüp ailem ile tanıştırayım, hem de akşam yemeği yeriz." demiş. hemen arkasından da bir hatırlatmada bulunmuş. "yalnız dikkat et bizim evde yemek yerken kimse konuşmaz. konuşan olursa o bütün bulaşıkları yıkar... "

adam dört kişinin bulaşığından ne olacak diye düşünürken eve girdiklerinde bir de ne görsün dağ taş her yer bulaşık. ulan bir konuşursak yandık demiş. yemek yerken aklına "ben şimdi bu kızın elini tutsam kimse bir şey diyemez." fikri gelmiş. kızın elini tutmuş, kimseden çıt yok. bir de öpeyim demiş, öpmüş gene çıt yok... ulan ben bununla bu işi burada pişireyim demiş. herkesin gözü önünde kızla yatmış ama gene çıt yok.. adam iyice pişkinliğe vurup yahu bunun anası da güzelmiş deyip onunla da yatmış. gene çıt yok.

tam bu sırada dışarıda gök gürleyip yağmur yağmaya başlamış. bizimki motoru paslanmasın diye aldığı vazelini cebinden çıkardığı anda kızın babası bağırarak ayağa fırlamış:
-tamam tamam koy onu yerine bulaşıkları ben yıkarım!

adam'ın biri şehir de yürürken bir panda yavrusu bulur. belli ki kaybolmuş ve korkmuş bu hayvancağızın elinden tutup, gördüğü ilk polise sorar; "bu pandayı yolda buldum, ne yapmalıyım?"
"hayvanat bahçesine zütür" cevabını alır. adam kafa sallar ve pandayla beraber uzaklaşır.
ertesi gün polis, bu adam ve pandayı yine beraber yürürken görür ve yanlarına gider. "ben sana hayvanat bahçesine zütür demedim mi pandayı?"
adam gülümseyerek cevap verir. "zütürdüm, çok beğendi. bugün de sinemaya gidiyoruz."