-
51.
0##### part 1 / ekmek ######Tümünü Göster
şirket bugün murata emanetti elbette. bense gururdan bir gömlek giymişim ve çıkarmıyorum. oblomov hırkasını çıkarır ben bu gömleği çıkarmam diyorum içten içe. kıyıda köşede hala içten içe yanan bir özgüven var çünkü. sonun başlangıcı da bu yüzden geliyor zaten.. borçlar, faturalar, masraflar, vergiler... şirketimse doğru dürüst iş alamıyordu zaten. kafamda işlerin girdiği çıkmazın ağırlığı, kalbimde ise yıllar yılı hayatımın anlamı diye sevdiğim zeynepimin ağırlığı. hissiyat ameleliği yapıyordum adeta. arabamı alıp uzak bir yerlere gitmek adetim olmuştu. şimdi de floryadaydım. sahilde yol boyunca devam eden parkların birinde oturmuş boş gözlerle sahile bakıyordum. insanlar gelip geçiyordu, martılar birbirleriyle kavga ediyor, arka tarafımda kalan yolda korna sesleri egzoz dumanına karışıp eriyip gidiyordu. o kadar otomatik düşünmeye başlamıştım ki artık düşündüğüm şeyleri düşünüyor olduğumu farkedemiyordum bile. amerikadaki master yıllarımda üniversitenin az ilerisinde bulunan North point Park'a gidip Charles nehrine karşı oturduğum günlerim aklıma geldi. bir keresinde yanıma kırmızı elbiseli, kırmızı rujlu, beyaz tenli siyah saçlı afet mi afet bir kız oturmuştu. hiçbir şey söylememişti bana. sadece elindeki mentollü ince sigarayı içip gözlerimin içine bakıyordu. zeynepimi bile bir anlığa unutmuştum neredeyse. ne kadar seversek sevelim, yaşayan bir organizma ve erkek olduğumuz için bu tip durumlarda kalbimiz ve beynimiz karşı tarafa bir tepki vermese bile vücudumuz bir tepki veriyor. ben de şu an oturduğum bankta aynen o anı yaşıyorum. zeynepimin beni terkedişinden aylar sonra ilk kez gülümsediğimi farkettim. nedensizce ıslık çalmaya başladım ve istemsiz bir şekilde kalkıp yürümeye başladım. gördüğüm ilk büfeden bir paket sigara ve bir tane de çakmak aldım. geri gelip aynı banka oturdum. sigara paketini açtım ve bir tane aldım. dudaklarımın arasına koyduğum sigarayı yakmak için bir kaç kez uğraştım. hayatımda ilk kez sigara içecektim ve elimle çakmağın titrek alevine siper yapmak refleksim yoktu bu yüzden. bir kaç denemeden sonra sigarayı yakıp içime çektim.. biraz fazla çekmiş olduğumdan hemen öksürmeye başladım. ilk denemem başarısızdı, ikinci bir nefes daha.. anlamsızca gülüyordum.. her çekişte öksürüyordum ve öksürdüğümden dolayı yüzüm kızarıyordu ve istisnasız her seferinde kahkahalarla gülüyordum.. -
52.
0bankta saatlerce oturdum ve bir paket sigarayı sonuna kadar içtim kahkahalar eşliğinde. sanki kırmızı elbiseli kadın yanımdaymışcasına mutlu oluyordum. zeynepim peki.. zeynepimin dıbına koyayım diyorum bir yandan da.. ilk sigarada bile kendisini gösteren baş dönmesi hali bir paket sigara sonrasında bana bunları söyletiyordu. tam bir şuur kaybı, tam bir kendinden geçiş, tam bir hüzün patlaması ya da tam bir aydınlanma.. o gün bankta saatlerce ne yaşadığımı bugün bile anlamlandırabilmiş değilim. banktan kalktığımda başım dönüyor. yemek yemek aklıma gelmediği için zaten günlerdir zayıf kalmış bünyem iyice etkilenmiş bi durumda sigaradan. ama açıkhavada olduğum için arabaya kadar gidebiliyorum. arabada on beş dakika kadar kestirdim. farkında olmadan üşümüştüm bankta. hem başımın dönmesi geçti, hem de artık üşümüyordum. aylardan sonra sanki ilk kez kafam çalışırcasına bilinçli bir şekilde çevirdim kontağı. bir yandan da kırmızılı kadının yüzünü aklımda netleştirmeye çalışıyordum istemdışı bir şekilde. floryadan nişantaşına geçişim yaklaşım yarım saati buldu. sahil yolu genelde bu saatlerde çok dolu değildi ama karaköyde illa ki biraz beklemek zorunda kalınıyordu. inönü stadının ordan evime geçtim. posta kutusunda birikmiş olan faturaları ve aidat uyarılarını alıp eve getirdim. odtüyü birincilikle bitirmiş, mit'te master yapmış adamdım. gururumu bir kenara bıraksam da babamın yanına dönsem, holding sahibi bir adamın oğluydum sonuçta. sahi onlar ne durumdaydı acaba. üzerinde fazla durmadım. amerikada öğrendiğim bir durum vardı o aklıma gelmişti "not an option! (bir seçenek değil)". babam aklıma geldikçe "not an option" diyip geçiyordum sadece. evden çıkarken ıslık çaldığımı farkettim. sanırım şirkete gittiğimde murat beni ıslık çalarken görse oldukça şaşırırdı. sahi, şirkete uğramayalı üç ay olmuş muydu? belki de daha fazla. kendi şirketime gitmekten korkacak değilim elbette dedim ve kendimi cesaretlendirmeye çalıştım. ama ben de biliyordum ki Maslak'a gittiğimde plazadaki şirketimin yerinde yeller bile esiyor olabilirdi. olsun, Murat'ın iki numarası da cebimde zaten diye düşünüp evden çıktım...
-
53.
0evden Maslak'a gidişim 45 dakikamı aldı. yolda muratı aramak için elim bir kaç kez telefona gitmiş olsa da vazgeçtim, sürpriz bir baskın yapacaktım. kafamdan kırmızılı elbiseli kızın yüzü oldukça neşem de enerjim de aklım da yerine geliyordu. sanki kırmızılı elbiseli kadını düşündükçe zeynepi unutuyordum. zeynepi unuttukça da içgüdüsel olarak hayatımın ne yöne gittiğini kavrıyor ve çeki düzen vermeye başlıyordum. yol boyunca şirketin durumu hakkında kafamda senaryolar oluşturdum. belki de murat işleri yoluna koymuştu, hatta çalışan sayımız belki de 20 yi geçmişti! ya da şirket iflas etmiş, muratın aylardır aradığı fakat herkes gibi onun da çağrılarını yanıtlamadığım gözönüne alınırsa, belki de murat iflas ettiğimizi bildirmek için o kadar aramıştır? her şey olabilir. iyi düşünmek lazım. kırmızı elbiseli kadın var bi kere aklımda. iyi bir eğitimim var benim, babam zengin en olmadı. şu kullandığım arabaya baksana! kendi şirketime gidiyorum, en fazla batmıştır ne olacak ki.. çıkarıp bir sigara yakasım geliyor. aa yok ama. maslaktaki BP'den alıyorum. zaten az kaldı. az sonra bpdeyim, iki paket camel alıyorum. nedense camel daha cool bi sigara gibi geliyor. amerikadayken arkadaşlarım içiyordu. üzerinde türk tütününden imal edilmiştir yazıyordu. belki de ordan aklımda kalmıştır. bilmiyorum, iki paket camel alıyorum ve arabaya biner binmez yakıyorum bi tane. onu içip yola çıkıcam. zaten 500 metre kalmış şurda plazaya, acele etmeyeyim diye düşünüyorum...
"son bir sigara daha iç öyle git gideceksen, ne olur yavaş iç yavaş iç, dönmeyeceksen!" zeynepi değil, kırmızılı kadını düşünerek istemsizce ağzımdan dökülüyor bu şarkı. sigarayı daha bir keyifle çekiyorum içime.. artık ilk paketteki gibi her çekişte öksürmüyorum da.. -
54.
0binler bi yandan yazıp bi yandan sigara içiyorum. ne sigaraymış amk, hem kendim yazıyorum hem de kendim özenip içiyorum amk, bu da ayrı bi araştırma konusu amıniyüm.
-
55.
0bir tane içecekken üç tane içip tekrardan çalıştırıyorum arabayı. artık neyle karşılaşacağımı bile merak etmeyecek kadar çok düşündüm karşılaşacağım manzarayı. plazanın otoparkına gelip aşağı kata, her zamanki yerime parketmek için hafif bir manevrayla sola dönüyorum. benim yerim boş. am abi anda aklıma zeyneple son konuşmamız geliyor. yine bir iç sıkıntısı, yine bir daralma hissediyorum. o günü sanki tekrardan yaşamış gibi oluyorum. o yüzden oraya parketmiyorum. bir kat daha aşağı inip alakasız bir yere parkedip asansöre doğru yöneldim. asansörü çağırıp beklemeye koyuldum. 30 saniye sonra asansör geldi. bulunduğum kata yanaşmak için yavaşlayan asansör kapıları açmadan önce iki tane gencin hararetli bir şekilde konuştukları duyuluyordu. bahsettikleri konunun ne olduğunu duyamıyordum ama çok etkilenmiş oldukları belliydi. asansör durup kapı açıldığında karşılarında beni görünce birdenbire donup kaldılar. nutukları tutuldu adeta. hiç bir şey söylemeden hızlıca otoparka doğru ilerleyip az sonra da gözden kayboldular. hayalet görseler bu kadar tepki vermezler heralde diye bir süt bebesi esprisi patlattım içimden. sonra kendime de kızdım. zaten uzunca bir süre boyunca hiçkimseyle görüşmediğim için artık kendi içimde bir kaç farklı kişi varmış da onları dinliyormuşum ya da onlara kızıp onlara üzülüyormuşum gibi kişilik bozukluklarım ortaya çıkmıştı. aynen iş yerine gitmemek konusundaki davranış bozukluklarımın ortaya çıkması gibi. asansöre binip 8. katın düğmesine bastıktan sonra tek seferde yukarıya çıkarsam şirketin eski günlerdeki gibi olduğu, arada 1 kez durursa şirketin fena bir durumda olmadığı, 2 kez durursa kurtarılabilir olduğu, 3 kez durursa işlerin kötü olduğu, 4 kez durursa da şirketin battığı anldıbına geleceğine dair kendi kendime bir oyun uydurdum. bazen heyecanı bastırmak için türlü saçmalıklar yapabilirsiniz. bu tip saçmalıklarsa benim rutinim olmuştu bile.
-
56.
0asansörün kapıları yavaşça kapandı ve hareket etmeye başladık. -1, 0, 1, 2.. 6, 7 "dınnn" asansör durdu 7. katta. içeri güzel giyimli, 25-26 yaşlarında, hafif bir parfüm kokusunu beraberinde taşıyan, ince boyunlu, güleryüzlü bir hatun bindi. 14'e bastı ve sol tarafımda beklemeye başladı. kapılar kapandı ve bir kat çıkıp durdu asansör. inerken iyi günler dedim, size de dedi yarım ağız bir şekilde. eskiden nezaket olsun diye tanımadığım insanlara selam verirken, şimdi medeniyetle iletişim kurabilmek adına selam vermeye çalışıyordum. bu yarım ağız "size de" lafı cesaretimi biraz kırmıştı. şirketim 8. katın 4 şirketinden biriydi. asansörden inince sol koridoru takip edip sola dönünce soldaki ilk kapı. asansörden inip sol koridora döndüm, yürüdüm ve sola dönmem gereken köşede bir anlığına durdum. "ne olursa olsun, ben, fazlasıyla eğitimli, kültürlü, zeki ve iyi bir insanım" diye kendi kendime fısıldayıp ilerledim. gözüm hemen şirketin tabelasını aradı. loş bir koridor olduğu için açıkça seçilmiyordu o yüzden adımlarımı sıklaştırıp hızlanmaya başladım. yaklaştıkça şirketin tabelasının yerinde farklı bir tabela olduğunu gördüm. "pearl technologies" yazması gereken tabelada "lg hausys" yazıyordu. kapı açıktı ve girişte bir danışma masası bulunuyordu. masada oturan kız bir an önce bitse de gitsek moduna girmş sıradan bir çalışandı.Tümünü Göster
- merhabalar
- evet, buyrun
- ben şirketinizi merak ediyordum da
- iş başvurusu bu ofisten değil beyefendi
- hayır, yanlış anladınız hanımefendi. benn.. nasıl söylesem. bu şirket buraya ne zaman taşındı?
- bir saniye.. Ahmet beeyy, bakar mısınız?
- ...
- pardon daha yetkili birisi var mı acaba burada?
- bi saniye bekleyin lütfen. çağırdım geliyor.
- tamam hanımefendi sakin olun. (gerilmiştim yine, kaskatı kesilmiştim.)
- buyun beyefendi nasıl yardımcı olabilirim, ben Ahmet tüfekçi.
- merhaba Ahmet bey. ben ofisinizi bu plazaya ne zaman taşıdığınız merak ediyorum.
- bu bilgiyi neden merak ediyorsunuz. bakın bu tip bilgileri herkese veremiyoruz.
- off. yeter ye çok sıkıldım! ben sizden önce burada yeralan şirketin sahibiyim! 3 aydır yurtdışındaydım ve özel bir durumum yüzünden şirketimin şu an ne halde olduğunu bilmiyorum. buraya ne zaman taşındığınız söyler misiniz lütfen!
- anlıyorum beyefendi. kusura bakmayın, şirket politikalarımız gereği.
- tamam yeter! basit bir soru soruyorum size. ne zaman taşındınız buraya?
- yaklaşık 2 ay oldu efendim.
- bu kadar basit işte. neden işleri bu kadar zorlaştırdığınız anlamıyorum.
- kusura bakmayın efendim.
- neyse önemli değil. iyi çalışmalar sizlere. -
57.
0lan binler okuyosanız ses edin. okumayacaksanız yol yakınken bırakayım burda..
-
58.
0neyse binler yazıyom yine de başladığımız işi bitirelim bakalım..
-
59.
0demek iki ay olmuştu şirket taşınalı. hemen murata ulaşmalıyım. cep telefonumu çıkardım ve aradım. "aradığınız kişi şu anda bir başkasıyla görüşmektedir... " neyse arabaya ineyim orada ararım diyip asansöre yöneliyorum. asansöre bindiğimde refleks olarak -1'e basıyorum. sonra arabanın -2'de olduğu aklıma geliyor ve -2'ye de basıyorum. az önce yukarı çıkarken uydurduğum oyun aklıma geliyor. 1 kere durursa şirket fena bir durumda değil. şirketin nerde olduğunu hatta şu an varolup olmadığını bile bilmiyorum! asansörden inip arabama biniyorum. sıfır npktasındayım sanki. her şey Zeynepimden gelen o telefonla başlamıştı burda. tek fark, bi üst katta arabanın içinde oturuyordum. sanki işler bir kat daha kötüye gitmiş gibi bir alt kattaydım şimdi de. kontağı çevirip arabayı çalıştırdım ve bir sigara yaktım. bu saatte zaten deli gibi trafik vardır. yolda da muratla konuşurum diye düşündüm. muratı tekrar aradım. bu sefer uzun uzun çalmasına rağmen telefonu açmıyordu. tam kapatmak üzere telefonu kulağımdan çekmek üzereyken:
- alo?!
- murat! naber murat?
- alo abi sen misin?
- cep telefonundan arıyorum olm benim numaram bu kim olacak başka!
- bilmiyorum, sesin soluğun çıkmadı uzunca bir zaman. hem biraz da boğuk geliyor sesin iyi misin.
- ha, sesim mi. evet biraz değişik gelebilir, sigara içiyorum da.
- sigara mı? abi, neyse hemen konuşmamız lazım. aradığın çok iyi oldu. senden tamamen umudu kesmek üzereydim.
- tamam buluşalım muratçım, nerdesin sen?
- gebzedeyim. kadıköye gelebilir misin 2 saat sonra?
- tamam muratçım iki saat sonra karga bar.
- tamam abi. bu arada kapatma sakın. beni affet yapmak zorundaydım.
- ne oldu ki murat, neden affedeyim seni, neyi yapmak zorundaydın?
- ha, yok bişey abi. gelince konuşuruz.
- olum merakta bırakma.. neyse, konuşacak çok şey var zaten, görüşürüz.
- görüşürüz abi. -
60.
0üç aydır arayıp sormuyorum ona bozuldu heralde.. arkamdan küfür etti de ona mı affet diyo diye düşündüm. temiz çocuktu murat. benden de hiçbişeyini saklamaz. bunu bile saklamıyo ne adam diye de düşündüm. banka hesabımda kalan paranın ne kadar olduğunu öğrenmek için bir ATM'ye uğrayabilecek kadar zamanım da var. bari ona bir bakayım diyip Levent'te metro City'nin otoparkına arabamı çektim. alt geçitten karşıya geçtim ve bankalar caddesinde garanti şubesi arandım. sokağın bitiminde yer alan meydanın öbür ucundaki şubeyi görünce adımlarımı sıklaştırdım. karşıdan karşıya geçmek için durduğumda yanıma 34-35 yaşlarında bi adam yanaşıp elini uzattı.
- abim güzel abim, lütfen beni biraz dinleyebilir misin?
- abi, işim var şu an.
- bak güzel abim, benim 4 tane çocuğum var. yaradan Allah'ın ismine sığınarak senden birazcık yardım istiyorum. kurban olduğum yüce mevlam ne dileğin varsa versin. benim adım talat, bende yalan olmaz. kurban olduğum rabbim, seni sevdiklerine kavuştursun, ne muradın varsa versin.
- yahu abi iyi güzel diyosun da param yok.
- güzel abim sen bu karşılaşmanın tesadüf mü olduğunu sanıyorsun, bu karşılaşma yüce Allah'ın istediği bir şeydir. bu dünyada sen yardımını esirgeme çoluğuma çocuğuma ekmek zütürücem bi yardım et. yüce Allah bu yardımlarınla senden razı olsun.
- iyi, al abi. bak normalde bunu yapmam ama sırf Allah'ın adını andın diye veriyorum.
- Allah senden razı olsun abim.
- senden de abi senden de..
karşıya geçtim, iki atm olmasına rağmen beş dakika kadar para çekenleri, yatıranları vs. bekledikten sonra sıra bana geldi ve kartımı makineye taktım.
şifre : ***
yeni bir ... kampanyamız var ilgileniyor musunuz? : hayır
hesap bilgileri : 9750 TL
vs. vs. vs.
yanımda nakit bulunsun diye 500 tl çekip cüzdanıma koydum. param iyiden iyiye suyunu çekmişti demek ki.. -
61.
0"When you are trouble man (sen bela adamken)
We've gotta move gotta move (gitmeliyiz, gitmeliyiz)"
Bu şarkı hala kulaklarımdadır. karga Bar'a girdiğimde saat 9 buçuğa geliyordu ve loş ışığın altında insanlar biralarını yudumlarken, erken gelme ihtimalini düşünerek göz ucuyla muratı arıyordum. çok detaylı bir arayış olmasa da görme şansım yok denecek kadar azdı. duvar dibindeki masalardan birine oturdum. elimle bir ellilik işaret ettim ve beklemeye koyuldum. muratın gelmesine 20 dakikadan az bir süre vardı. barda oturan ve karşılıklı gülüşen bir çifte takıldı gözüm. zeynepimle üniversite yıllarımız geldi aklım.. garsonla göz göze geldiğimde birayı çabuk getirmesini işaret ettim. uzun saçlı, saçlarını arkadan toplayan bir tipti. nedense pek ısınamamıştım. garson tayfası genelde bahşiş almadığı sürece hiç bir müşterisine iyi davranmaz. hatta müşteri kalkıp gitse garsonun işine gelir, çünkü daha az çalışacaktır. daha gece uzun olduğu için garson birayı getirdiğinde eline bir 50lik sıkıştırıp kulağına "bu gece servisi biraz hızlı tutarsan bi tane de çıkarken vericem" dedim. yalandan bir göz kırpıp dönüp gitti. gözlerim tekrar bara takılmıştı, sevgili oldukları her hallerinden belli olan bu çift az önceki hararetli tartışmalarını yarıda bırakıp birbirlerine sarılmış çalan şarkıya eşlik ediyorlardı.
"London calling to the faraway towns (Londra uzak şehirleri çağırıyor)
Now war is declared and battle come down (savaş ilan edildi ve çatışma aşağı geliyor)"
çalan şarkı da beni savaş davet edermişçesine bira bardağını aldığım gibi tek seferde yarıya kadar içtim. bardağı masaya koyduktan beş saniye sonra da birdenbire gözlerim kararmaya başladı. vücudumun kontrolünü kaybetmemle başımın masaya çarpma sesini duydum. alnım acıyordu ama ben sonsuz bir uykuya dalmak üzereymişçesine kendimden geçmiştim. son duyduğum söz
"London calling at the top of the dial (Londra üst düzey çağrı yapıyor)
And after all this, won't you give me a smile? (ve tüm bunlardan sonra, bana bir gülümseme vermeyecek misin?)"
bunlar oldu. ses yok, görüntü yok, his yok. -
62.
0binler wordden mordden değil lan instant yazıyom işte amk. saat 4'ten beri yazıyom zaten, skerün imdi dışarı çıkacam, döner gece bitirirm. zaten kimsenin de skleyip okudğu yok. ama şu kadarını söyleyeyim, sonradan efsane olursa şaşırmayın.
-
63.
0kusura bakmayın lan dün gece tahminimden uzun sürdü, eve de gelemedim, o yüzden yazamadım. kaldığımız yerden devam aynen.
-
64.
0karanlık bir tünel var ama duvarları puslu, rengi bile yok, tünelin ucunda bir aydınlık var, ama o aydınlık bile puslu. su damlıyor sanki farklı yerlerden etrafıma, damlaların düşüşünü duyabiliyorum, başım ağrımasa sayabilecek kadar da net duyuyorum. başım çatlıyor neredeyse, boynumdan alnıma doğru ateş çıkıyor gibi hissediyorum, vücudum yanıyor ve kolumu kıpırdatacak halim yok. bilincim kapalı, şuurum yerinde değil. sanırım rüya görüyorum ya da ölmüş de olabilirim. bir sinyal var sanki sağ kulağımda, aralıksız çalan bir ses var dıııııııııııııt diye beynimin içini dolaşıyor. bu ses artıyor ve azalıyor, tüm bedenime yayılıyor sanki. ölmediysem bile ruhum bedenimde değil diye düşünüyorum...Tümünü Göster
çaatt!
sağ kulağımda duyduğum sinyal bu sefer sol kulağımda büyüyen bir alev topu gibi beynimin içinde yankılanmaya başlıyor. elimi sol kulağıma zütürmek ihtiyacı hissediyorum. gözlerimi açtığımda sağ omzumu görüyorum. ve kolumu görüyorum ama arkada ellerim. oturduğumu farkediyorum sonra. yerler siyah ve düzgün değil. kafam hala sağ omzumda gözlerim hala omzumun ucunu arkaya doğru giden sağ kolumu ve yeri görüyor. parlak bir ışık dairesi yerde hareket ediyor. ama sanırım benim oturduğum sandalyeyi çevreleyen bir daire bu.
sesler var. iki kişi konuşuyor sanki. ama sesler net değil. kusuyor mu böğürüyor mu anlamadığım ama sinirli olduğunu anladığım iki kişi var sanırım benim dışımda. bir odada mıyım, içeride miyim, dışarıda mıyım hiç bir fikrim yok. beynimde frekans değiştirerek yaylan sinyaller şiddetini hiç azaltmıyor. sadece biraz daha alışıyorum.
kafamı kaldırmaya mecalim yok. yüzümdeki tüm kemikler ağrıyor, dudaklarımda sızı var ve hareket ettiremiyorum. başımı sağ omzumdan çekip önüme doğru zorlukla hareket ettirdiğimde paramparça pantolonumla ve yer yer kuruyup yeniden ıslanmış ve neredeyse fabrikasyon sayılabilecek bir modelde kocaman bir kan lekesiyle karşılaşıyorum. öyle ki, kan lekesi kurumuş ve üzerine yeniden kan gelmiş olacak ki bazı yerler diğer yerlere göre daha koyu ve bu da gömleğime orijinal bir çizgi katıyor.
kafamı kaldırıp karşımda durduklarını varsaydığım bu iki kişiye bakmak için birazcık doğrulmaya çalışıyorum. tepemden sarkan lambanın salınımlarının yerde çizdiği dairlerinin dışında bir yerde bulundukları için tam olarak neye benzediklerini seçemiyorum. fakat içlerinden birisi şişman, kır saçlı ve giydiği tişörtün önü terden yarım daire şeklinde ıslanmış. diğeri ise takım elbiseli, elinde bir sigara var ve diğerine nazaran daha genç ve bakımlı. sol gözüm iyice şiştiği için gözümün tam görüş açısını kapatıyor ve soldaki şişman, yaşlı adamın yüzünü tam olarak seçemiyorum. sağ taraftaki iyi giyimli adam ise arkası dönük olduğu için kim olduğunu anlayamıyorum. ağzımı hareket ettirip istemsizce bir şeyler söylemeye çalışıyorum. tam olarak ne söylemeye çalıştığımı bugün bile hatırlamıyorum. ama ben inlemeye yakın bir ses çıkarıp dikkatlerini çektiğimde genç olan da bir an için afallayıp arkasını dönüyor. ikisi birden oldukça panikliyor ve şişman adam yerde duran sopayı aldığı gibi yanıma koşması bir oluyor. başımın sol tarafına doğru sopayı hızla vurmadan önce küçük bir anlığına genç olanın yüzünü net bir şekilde görüyorum.
panikten sapsarı olan yüzü ve korku dolu gözlerle bana bakan ve öylece donup kalan bu adam Fikret'ten başkası değil... -
65.
0binler onca işimin gücümün arasında hikaye yazıyorum reyting yerlerde.
-
66.
0neyse toptancı binler var aranızda en azından hikaye bittiğinde onlar okuyacak
-
67.
0ara ara yazmaya devam. bi bukle daha yazayım hazır ara vermişken..
-
68.
+1sadece yoğun bir uğultu. hava biraz daha soğuk. bu sefer sandalyeden daha rahat bir yerdeyim. gözlerimi açıyorum ama her yer karanlık. sol gözümün ve burnumun yarasına yapıştığını anladığım bir bez tüm kafamı çevrelemiş. sanırım gözlerimi bağlamışlar. vücudumun her yeri ağrıyor fakat belli ki uzunca bir süre dövülmemişim. en son kendime geldiğim zindanda olayın sıcaklığıyla farkına varamadığım bütün acıları hissediyorum. camdan içeriye soğuk hava geliyor, ve açık olan camdan rüzgarın sesiyle beraber hareket eden çatırdayan çelik seslerini duruyorum. ufak tefek ama sürekli devam eden bir sarsıntı ile sallanıyor oturduğum koltuk. sanırım bir trendeyim...Tümünü Göster
ilk bakışta kendimi ve çevreyi algılamaya çalışıyorum. yanımızdan büyük bir gürültüyle geçen trenden sonra artık bir tren vagonunda olduğumdan tamamiyle eminim. vagonun bir ucunda bi kaç kişinin konuşmalarını duyuyorum. ne dediklerini anlamak çok güç fakat birilerinin orada olduğunu doğrulayacak kadar konuşuyorlar. ellerimi hareket ettirmek istediğimde sağ ve sol kolumun başından dirseklerime kadar olan ağrıyı hissediyorum ve karıncalaşmış ellerimin yine arkamdan bağlı olduğunu anlıyorum. ağzım kurumuş, dilim damağıma yapışmış fakat camdan ince ince sızan soğuk susamışlık hissini bir şekilde bastırıyor.
bir önceki bilinçli halimi hatırlamaya çalışıyorum, zindanı.. zindanda ne işim vardı? belki zindan değil terkedilmiş bir evdi, belki de bir mahzen, hiç bir fikrim yok. önemli değil hiçbiri. nasıl gitmiştim oraya?
peki ya fikret, kardeşim!?
fikretle bir yıldır görüşmüyordum. evet fikret aklıma geliyor birden. ne işi vardı zindanda, ne işi vardı o adamla orada, neden beni gördüğünde panikledi, neden bana yardım etmiyordu? acaba ona da mı bir şey yaptılar?! fikret yaşına göre büyük gösteren bir çocuktu. geniş ve büyük bir bedene sahipti. iri kemikliydi, boyu benden de uzundu, sesi kalın, mizacı da pek benimki kadar uyumlu sayılmazdı. fikret benim öz kardeşim değildi aslında, ben öyle görüyordum hep çünkü 'anne' dediğim kadın aslında gerçek annem değildi. fikret ve Aysel'in gerçek anneleriydi fakat benim annem ben daha 6 yaşındayken babamdan ayrılmıştı. ayrıldıktan sonra da önce istanbulu terketmiş, sonra da tamamen yurtdışında yaşamaya başlamıştı. fakat babamla birlikte beni de yıllarca arayıp sormamış, ben de babamın bana o yaşımda verdiği telkinlerle fikret ve Aysel'in annesini gerçek annemin yerine koymuştum. çocukluğumdan beri her aklıma geldiğinde sadece keskin bir öfkeden başka bir şey duymuyordum ona karşı. benim annem fikret ve Aysel'in annesi olan feraye Hanım'dı. -
69.
+1 -1bu trene ne zaman bindirildim, ne kadar zamandan beri yol alıyoruz, hepsinden önemlisi nereye gidiyoruz? fakat düşündükçe daha kötü oluyorum, nerede tutuluyordum da şimdi de trenle başka bir yere zütürülüyorum? tek bildiğim şey vardı, eğer niyetleri beni öldürmek olsaydı bunu çoktan yapmış olurlardı. peki benden ne istiyorlar, zaten iflas etmiş durumdayım.. gerçi onu bile bilmiyorum ki.. murat, muratla konuşacaktım! sahi murat nerde, onun haberi var mı, en son barda buluşacaktık, acaba geldiğinde beni bulamadığında ne düşündü? o çocuğun başına bi şey gelmemiş olsa bari. ama şu an onu bile düşünecek halde değilim..Tümünü Göster
su, birazcık su olsa içip uyuyabilirim sanırım..
az önce konuştuklarını duyduğum adamların sesleri susmuştu, belki gitmişlerdi, belki de bana doğru yaklaşıyorlardı. sırtımdaki ve belimdeki ağrılar bir yana, bacaklarımdaki üşüme ve hissizlik de beni ayrıca halsizleştiriyordu. acaba kaç tane dişimi kırmışlardı, acaba kalıcı bir hasar bırakmışlar mıydı, acaba üzerimdeki kanlı gömlek ve bacağımdaki yırtık pantolonu değiştirdikleri gibi değiştirmişler miydi? pantolonun değiştiğinden emindim çünkü camdan ince ince sızan soğuk bacaklarımı üşütse de doğrudan bacak derime vuran bir soğuk yoktu. hem nasıl bir trende gözleri bağlı bir yolcunun seyahat etmesine izin verirler? benden başka yolcu var mı acaba vagonda? gece mi gündüz mü? nerdeyiz lanet olsun nerdeyiz! nasıl bir şeyin içine düştüm ben!!
koltuğumda sessizce kafayı yemek üzereyken ayak sesleri duyuyorum uzakta. gitgide sesler netleşiyor ve tam dibimde kesiliyor.
- vi goagmi ! (are you hungry - aç mısın)
- ne??
- vi goag ni buulüıdık !(are you hungry bastard - aç mısın bin)
- ne??
- gılbani turkia!! (fucking turks - sktimin türkleri) [not: beyler ben de sevmediğim bu diyaloğu ama hikaye böyle idare edin]
- anlamadım, ne diyosun be adam!
- arr yu hangrri bastarrd ! (are you hungry bastard - aç mısın bin!)
- yes! off. and water!! water please!! (evet! ve su, su lütfen!)
- teyk dis bredd, votır fayf minuts. (take this bread, water (is after) five minutes - al şu ekmeği, suyu beş dakka sonra getiririm.)
sağ elimi çözüp yuvarlak, sert kabuklu ve hafif mısır kokan bir parça ekmeği elime tutuşturdu. gözlerim kapalı, vücudum yaralı, nereden başlayıp nereye gittiğini bilmediğim bir trende rus bir huur çocuğunun bana getireceği suyu bekliyorum.. dışarıdan gelen rüzgar uğultuları ve ağır çelik sesleri hiç susmayacakmış gibi ilerliyoruz...
• ** part 1 : ekmek *** sonu *** -
70.
0binler part 1 de bitti nihayet. okuyan bir tane bile panpa olsa yeter bana.
-
bekle geliyorum gran torino
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 21 01 2025
-
mikropcan vs guneslenengolge
-
souki sanayi de ne işin var
-
burasi okadar sahipsizli ilegal bisey
-
6 ay askeriyede ne yabicam
-
yiğitler içeriye
-
beyler devlet hastanesine göz randevusu aldım
-
escnin mamcınigini viskiyle
-
chpyi savunan dumbki
-
eksi sozlukte uyelik bekliyen kardeslerim
-
yine secim donemi dongusuu
-
daha önümde 8 bin küsür kişi var amg
-
issizlik gibinti degil
-
tyler dursun bu tip ne la
-
cocukluk donemim mislam zehiriyle gecti
-
plakayı ruhsata işletmemişim
-
mentalcel pipini boş yere kesmişler
-
özgür özelin gümbür gümbür gelmesi
-
kendinizi övmeyin
-
66 can kaybı
-
zam yapacak yok yok annem hasta
-
yangında 66 kişi ölmüş
-
ayak ikinci parmagi bas parmagindan uzun olanlar
-
6 ay askerde ne yapacam
-
elon musk nazi selamı
-
akpli turbanli tabani yuksek araba kullanan
-
3 yilik seçim doneminde inciyede girilmez
-
intihar öyle kolay mı abi
-
wow girl olarak göbek deligi kirim ssli
- / 2