1. 26.
    0
    lan barzolar ben bilmiyor muyum gib gibi yok şöyle oldu, yok böyle oldu diye yazmayı. sizi hikayenin içine çekip sokmadan skseler anlatmam. önce o atmosfere gireceksiniz binler. o atmosfere girmeden ne sk döndüğünü asla anlayamazsınız.
    ···
  2. 27.
    0
    up up up
    ···
  3. 28.
    0
    daha giriş bile bitmeden hikayeyi eleştiren binler var. vay amk..

    0. part : giriş
    1. part : ekmek
    2. part : sigara
    3. part : kan

    hikaye bu şekilde olacak.
    lan geldim burda cahil binlere bişeyler anlatmaya çalışıyom, kendi kafamı gibiym, suç bende...
    ···
  4. 29.
    0
    up up up. hayatınızın hikayesi lan bu, zorla da olsa okutacam binler.
    ···
  5. 30.
    0
    bu hikayeyi okuttuktan sonra da bi daha da hikaye mikaye yok size binler..
    ···
  6. 31.
    0
    up up up
    ···
  7. 32.
    0
    sol kulağım çınlıyo amk, küfretmeyin okuyun lan. hayatınıza yön vereceksiniz belki de..
    ···
  8. 33.
    0
    -hi, passport please. (meraba, pasaport lütfen)
    -ouch! sorry, it’s here.. (ah, üzgünüm, işte burada..)

    uçaktayız ve demir yığını beni bu son transatlantik uçuşumda istanbula zütürecek olmanın haklı gururunu yaşamak için güneşi arkasına alarak havalanmaya başlıyor. elveda boston, şimdilik...

    ---1 yıl sonra---
    Babamın varlıklı bir bin olduğunu önceden de söylemiştim. Ama varlıklının tanımı nedir? Sanırım varlıklının tanımı anadolu hisarındaki yaşadığımız köşkten farksız ev değil ya da gayrimenküllerimizin toplam bedelinin 600 milyon doları bulması da değil. Son model arabalarımız, yatlarımız ya da sahip olduğumuz holding de değil. Evet ailemiz bunlara sahipti fakat bizim asıl zenginliğimiz, birbirimize karşı beslediğimiz sonsuz sevgi ve saygıydı. Ben evin en büyük çocuğu olduğum için diğer iki kardeşime nazaran daha çok sevilmiş ama daha az şımartılmıştım. Zaten bi şekilde daha çocuk yaşta aile terbiyesinin ne kadar önemli olduğunu babam öğretmişti. Dedem erken yaşta babasını kaybettiği için çok zor şartlarda yetişmiş ve babamı da bu yüzden düzgün bir insan olarak yetiştirmek için, iyi bir baba olabilmek, ona iyi bir eğitim ve hayat sunabilmek için çok çaba sarfetmişti. Babadan oğula geçen bir davranış gibi aynen babam da beni öyle yetiştirdi. Ortanca kardeş fikret ve en küçüğümüz aysel ise pek de benim gibi yetişmemişlerdi. Zaten fikretle aramızda 7, ayselle aramıza 9 yaş var. Sanırım benden sonra babam yaşının da getirdiği yumuşamayla eskisi kadar otoriter davranmamıştı onlara karşı…
    ···
  9. 34.
    0
    Boston’dan döndükten sonra istanbulda nişantaşında küçük sevimli bir stüdyo daire almıştım kendime. Teşvikiye camisini çaprazdan görüyordu. Babamla ve holdingle olan tüm bağlarımı koparmış bu yeni evde kendi şirketimi kurup oraya hükmetmenin haklı gururunu yaşıyordum. Babam bir hevesle başladığım bir iş olarak gördüğü için eninde sonunda holdinge geri döneceğimi düşünmüştü. Annem ise bu çabalarımın her zaman arkasında olmuştu. Fikret ve aysel için de bakış açısı babamınki ile aynıydı. Zaten holdingi onlara bırakmış olmam işlerine geliyordu.
    Zeyneple buluşacaktım bugun. O yüzden şirketten erken çıkıp gidip biraz hazırlanmalıydım. Bugün tanışmamızın yıldönümüydü, bu tip şeyleri genelde aklımda tutamazdım ama zeyneple tanıştığımız gün finale girip onu düşünmekten sınavı yapamadığım için kalmıştım. Tatlı bir gençlik anısı olarak da hayatım boyunca saklayacağım. Maslaktaki şirketimden çıkıp nişantaşı’na gitmek üzere arabama bindim. Önce eve uğrayıp güzelce giyinmeli, sonra da zeynepime güzel bir hediye almalıydım. Çiçeği de unutmamak lazımdı. Yolda telefonla arar hazırlatırım diye düşündüm, bir an önce harekete geçmeliydim çünkü.
    ···
  10. 35.
    0
    Arabama binmek için hızlıca plazanın otoparkına gittim. Arabamın tam önüne bir kamyonet yanaşmış ve kamyonetten bir şeyler indiriliyordu. Hızlıca yanaştım ve “arabamın önüne parketmişsiniz. Acilen çıkmam gerekiyor ” dedim. Kamyonette 45-50 yaşlarında kır saçlı, şapkalı, bir elinde sigara bir elinde tesbih olan çirkin bir adam oturuyordu. “mal indiriyoruz, beş dakkaya çekerim ” dedi. “beyefendi, acelem var diyorum, beş dakika bekleyemem sizi” diye çıkıştım. “bu mallar inecek, bizim de işimiz gücümüz var, oyun oynamıyoz burda delikanlı” dedi. Sinirden elim ayağım birbirine girdi. Plaza yönetimine şikayette bulunmaya gitsem yarım saatten önce bir çözüme ulaşamam, biliyorum. Bu adamlara laf anlatmaya çalışmanın da bi manası yok orası da belli. Çaresizce arabanın içinde oturup beklemeye başladım. Bir yandan da buluşmada nasıl görüneceğimi düşünmeye başladım. Takım elbise ile sokakta dolaşmayı sevmiyordum. Casual bir giyim tarzım vardı, ama klagib asla. Yine de zeynepimin de iş kıyafetiyle buluşmaya gelme olasılığı vardı. Çalıştığı şirkette mesailerin bitiş saati belli olmuyordu.
    ···
  11. 36.
    0
    Ah zeynepim.. neden inadı bırakıp benim yanımda olmuyorsun! Gel, şirketimin başında dur, zaten zehir gibi bir aklın var. Mali işlerden sen sorumlu olursun. Ya da gel kadınım ol, evlenelim artık! Ama evlenme teklif edemezdim ki hemencecik. Bunu daha önce konuşmuştuk onunla. Gururu incinmesin diye de konuyu bir türlü açamıyordum. O ilk önce işini gücünü yoluna koyacak ve daha sonra kendi başının çaresine bakabilecek duruma gelecek ve öyle evelenecektik.. Onunla ilk tanıştığımda ben son sınıftaydım, o ise 1. Sınıftaydı. Mit’te geçirdiğim 4 sene sonunda o mezun olalı henüz 1 sene olmuştu. Ve hala da aldığı maaş bahsettiği “ayakalarımın üstünde durmalıyım” hayalini karşılayamıyordu..
    Olsun, ne çıkar, ben beklerim zeynebimi. Ondan başka bi kadın olmadı hayatımda. O ilk ve son aşkım olacak. Arabanın içinde oturmuş tüm bunları düşünürken birden telefon çaldı. Önce kamyonet şimdi de telefon, sanırım bugün bir şeyler beni durdurmak için sıraya girmiş diye düşündüm. Çünkü bu saatlerde genelde iş ile ilgili telefonlar gelirdi ve sadece konuşmak bile zaman kaybettirebilirdi. Zaten kurduğum şirket teknoloji şirketiydi ve hızlı olmak, keskin ve zamanında iş yapmak zorundaydınız hep. Kimbilir hangi ortak çalıştığımız şirketten geliyordu bu çağrı.. elimi ceketimin cebine atıp telefonu aldım. Arayan zeynepti…
    ···
  12. 37.
    0
    -alo. söyle canım!!
    -alo..
    -söyle bi tanem!!
    -canım, ben bugün gelemiycem.
    -neden aşkım?
    -canım, beni bi daha aramasan iyi olur.
    -ahahah. Aşkım ne tür bi şaka bu, iyi misin sen.
    -şaka yapmıyorum. Beni bir daha arama ne olursun.
    -zeynep, delirdin mi sen?! Durduk yere neler söylüyosun canımın içi?
    -beni bir daha rahatsız etmeni istemiyorum.. dıııııııttttt
    -alo?! Alo?! Zeynep!! Alooo!? Zeynep!...
    -dııııııııııııııııııttttt
    ……
    ···
  13. 38.
    0
    Saçmalık! Neresinden bakarsan bak, saçma sapan bi şeydi bu. Zeynep bu tip şakalar yapacak bi kız değildi. Daha bir gün öncesinde konuşmuştuk, bugün bizim tanışma yıldönümümüzdü. Her ne tak böyle bi konuşma yapmasına sebep olabilir? Kim böyle ayrılır? Kim yıllardır sevgilisi olan bi insana telefonda iki satır söz söyleyerek son noktayı koyabilir? Kim, neden böyle bişey yapsın? Saçmalık tamamen. Zeynep şaka yapıyor. insanlar değişebilir, belki bi yerde okumuştur, belki bi arkadaşından öğrenmiştir, belki de canı delilik yapmak istemiştir. Yoksa neden böyle bişey yapsın.. ilk şoku bu düşünceyle birlikte atlattım. Hemen telefona sarılıp aradım onu. “aradığınız kişiye ulaşılamıyor.. the person you’ve called cannot be reached at the…” bir elimde telefon, bir elimde direksiyon, karşımda kamyonet, plazanın otoparkında arabanın içerisinde öylece kalakaldım. Mercedeslerde havalandırma dizaynı artı şeklindedir. Nedense o artı şeklindeki havalandırma kanalının kaplamasında kendi suretime bakıyorum.. bir şeyler yapmalı.. yeniden aradım, kapalı, bir daha bir daha.. hayır telefon kapalı. Başımı direksiyon simidine dayayıp kadrana odaklandım. Sayılar, şekiller, zeynep, telefon, şirket.. ne kadar o halde kaldım bilmiyorum.
    ···
  14. 39.
    0
    kafamı kaldırdığımda kamyonet gitmişti. plazaya açılan kapıyla karşı karşıya kalakalmıştım. kimsecikler yoktu etrafta. ben bile yoktum. neredeydim? Zeynep. sahi Zeynep.. neden ona gitmiyordum?! arabayı çalıştırdığım gibi bastım gaza. çalıştığı şirket ümraniyedeydi. köprü trafiğinin başlamak üzere olduğunu biliyordum. fakat zeyneple konuşmak dışında hiç bir şey düşünmeden bastım gittim. hayatım boyunca hiç makas atmamıştım o güne kadar. ne kadar atmadığım makas varsa hepsini attım. yine de ben yaklaştıkça Zeynep uzaklaşıyordu sanki. ben ne kadar hızlanmaya çalışırsam çalışayım, trafikte fiziksel bir sınır var. yaklaşık yarım saat sonra çalıştığı şirkete vardım. arabayı alelade bir şekilde kenara çektikten sonra koşarak danışmaya gittim.

    - merabalar, çok acelem var, Zeynep hanımla görüşmem gerekiyor!
    - meraba, kimle görüşmek istiyorsunuz beyefendi? Zeynep, soyadı?
    - Zeynep balatlı
    - hangi departmanda çalışıyor demiştiniz?
    - ürün yönetimi
    - bir saniye..

    bir saniye.. bekleyelim bakalım. dahili telefonu eline alıp çevirdi. "merhaba bir beyefendi geldi Zeynep balatlı hanımefendi ile görüşmek istiyor. hmm.. evet efendim.. anlıyorum.. evet. tamam. teşekkürler. size de iyi çalışmalar.."

    - evet?!
    - beyefendi kusura bakmayın, Zeynep hanım bugün gelmemiş. bu arada sanırım işten ayrılmış.
    - ne diyosun be?! ne işten ayrılması..
    - beyefendi durun!! giremezsiniz!! beyefendi!!
    ···
  15. 40.
    0
    Tüm gücümle koştum yukarıya doğru, asansörü bile bekleyemezdim. Neden benimle görüşmek istemiyor! Geceden gündüze ne değişti? Çabuk çabuk çıktım yukarı. Fosforlu kedi gözlü bir adamdan farksızdım artık. insanlara çarpıp çarpmadığımı dahi hatırlamıyordum. Odasına kadar koştum, kapıyı açtım, nefes nefeseydim. “zeynep!” diyebildim sadece. Tüm ofisin uğultusu kesilmiş, sadece bilgisayarların fanlarının çıkardığı ses duyuluyordu ortamda.. bi kaç saniye kalakaldım öylece. Zeynepin masası boştu. Hemen yanındaki arkadaşı zuhal’e döndüm..
    - Nerde? Zeynepim nerde? Neden masası boş, nerde?!
    - Sakin ol, haberin yok mu senin.. nasıl haberin olmaz, zeynep dün işi bıraktı.
    - Saçmalama zuhal! Neden öyle bişey yapsın, nasıl benim haberim olmaz bundan!
    - Doğru dürüst konuş benimle! Bıraktı diyorum neresini anlamadın bunun. Sana söylememiş, iyi ki de söylememiş zaten!
    - Zuhal?! Neden bana karşı bu kadar öfkelisin, özür dilerim az önceki tavrım için, ama sen bana karşı hiç böyle değildin?
    - Yeter, lütfen çıkar mısın dışarı!

    Zuhal.. dünyalar tatlısı bir kız zuhal. O kibar, o konuşkan, o tatlı dilli zuhal bana karşı belki de gösterebileceği en çirkin yüzünü gösteriyor.. geceden gündüze ne oldu? Çabuk çabuk anlamaya başlamam lazım! Ne oldu?
    ···
  16. 41.
    0
    panpalar ufak bir ara veriyorum sonra devam edicem. dikkatinizi çekerim henüz part 0'dayız. part 1, part 2 ve part 3 için kemerlerinizi bağlayın, uzun ve soluksuz bir uçuş olacak...
    ···
  17. 42.
    0
    zuhal öyle bağırınca arkamda dikilmekte olan güvenlik görevlileri beni yaka paça dışarı çıkardı."zuhal, konuşmamız lazım!" diye bağırdım fakat çoktan odanın kapısı kapanmıştı bile. iyiyden iyiye sersemlemiştim. saygın bir işaddıbının oğluydum, kendime ait bir şirketim vardı, hepsindne önemlisi sağlam bir eğitimi olan bintim.
    zeynepin şirketinden yak apaça dışarı atıldıktan sonra geri dönüp arabama bindim. nereye gittiğimi düşünmüyordum sadece sürdüm. saatlerce sürdüm hatta. ne zaman köprüden geçtim, ne zaman o keşkemekeş trafiğin içinden sıyrıldım da kilyosa geldim bilmiyorum. sahi kilyosta ne işim var benim. arabamı meydandaki caminin yanına bırakıp ileriye doğru yürümeye başladım sahile inip oturdum. henüz yaz mevsiminde olmadığımız için karadenizin hırçın dalgaları büyük bir gürültüyle sahile çarpıp geri çekiliyordu. kesif deniz kokusu, ayakkabımın içine girmiş soğuk deniz kumu, bir köşede ateş yakmış şarkı söyleyen şarapçılar, denizin sol tarafından batmak üzere olan güneş.. sanki bu tablo benim için özellikle hazırlanmıştı. geceden gündüze ne değişmişti? şirkette gün boyu kafa patlattığım konuların yarısı kadar bile konsantre olamıyordum konuya. yaşım 28 olmuştu, para, güç, yakışıklılık, sevgi, aşk, ev, kendi işim, her şeyim her şeyim vardı. en önemlisi çok sağlıklı bir insandım. ama şimdi bu harikulade denklemden en önemli değişken bir anda kendini geri çekmişti. sebebi belli değil, üstelik telefonda, en küçük bir açıklama bile yok.. ah zeynepim! yoksa başına bişey mi geldi? yoksa başına silah dayayıp da zorla mı söylettirdiler bunu. Zeynepe istemediği bir şeyi öldürseniz söyletemezsiniz. hani bazı kızlar vardır, karakterleri, kişilikleri tapılası derecede yücedir. Zeynep de o kızlardan biriydi işte. onu bu kadar sevmemi sağlayan bir sebep de buydu..
    ···
  18. 43.
    0
    --- 1 yıl sonra ---

    Zeynep beni terk ettikten sonra günlerce izini sürdüm. ailesine ulaşmaya çalıştım, tüm ortak arkadaşlarımızı, tanıdığım tüm arkadaşlarını tek tek sorguya çektim adeta. fakat ne ailesinin izine ulaşabildim, ne de konuştuğum onlarca insandan en ufak bir bilgi alabildim. herkes benim gibi şok olmuş durumdaydı. zeynepin bir gecede ortadan kaybolmasına hiç kimse bir anlam verememişti. tüm bu süreç boyunca iş düşünemez olmuştum. şirketim adobe firmasıyla ortaklık kurma sürecindeydi Zeynep beni terk ettiğinde. şirketimizin geliştirdiği yepyeni bir tool vardı ve bu tool'un dünya üzerindeki patent hakkını satın almak ve şirketime yatırım yapmak istiyorlardı. zeynepi aramak uğruna katılmadığım konferans görüşmeleri, katılmadığım toplantılar ve kaçırdığım telefonlar sonrasında adobe yetkilileri anlaşmaktan vazgeçtiler. şirketimde kariyer yapmak isteyen bir çok genç ve hevesli mühendis, yazılımcı, koordinatör birer hafta arayla istifa etti. odtü'den arkadaşım Murat'a tam yetki verip iş hayatından uzaklaşmış ve Zeynep'e odaklanmıştım. murat ise çok iyi bir mühendis olmasına rağmen yöneticilik yeteneği olmadığı için işleri idare ettiremiyordu bi türlü. kızmıyorum Murat'a, kızamıyorum. çok temiz, çok çalışkan bir çocuktur. üniversiteden arkadaşımdır. ailesi benimki kadar zengin olmadığı için amerikada master yapma şansını değerlendirememişti çocukcağız. üniversite biter bitmez iş hayatına atılmıştı. 2 yıl önce bu şirketi kurduğumda da ilk onu almıştım işe. gözüm kapalı güvenirim Murat'a. iyi insanları zor günlerinizde size karşı olan tutumlarıyla anlarsınız. odtü'de en yakın arkadaşım olması da bu yüzdendir.

    şirketim ilk kurulduğu yılın sonunda uluslararası bir anlaşma imza atabilecek kadar büyümüşken, bugün sadece 5 çalışanı olan, etraftan mobil yazılımlar istenen çok küçük ölçekli bir yapıya gerilemişti. eksi çalışanlardan sadece murat vardı. murat da sadece eski dost olduğumuz için bana katlanıyordu. çünkü o kötü gününde dostunun yanında olan iyi bir insandı. babama rest çektikten sonra geri dönersem onun kazanmış olacağı düşüncesini gururuma yediremiyordum bir türlü. en başında da söylemiştim, ailemizin esas zenginliği birbirine karşı olan sevgi ve saygının zenginliğidir diye. ama benim gibi hayatı cennet gibi yaşamış olan bir adam için karşısına çıkan ilk zorlukta pes etmek olamazdı. hem bu başlarda baba-oğul arasındaki tatlı bir rekabet gibiydi. annem dahil hiç kimseye işlerin kötü hatta çok kötü gittiğini söyleyemiyordum. bu da benim nasıl da gururlu bir bin olduğumu göstermeye yetiyor da artıyor bile sanırım.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 44.
    0
    evet panpalar.. tüm okuyan panpalarıma teşekkür ederim. şimdiye kadar okuduğunuz kısım part 0'dı. hikaye şimdi başlıyor oçler. tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum.

    hikaye 4 kısımdan oluşuyor.

    part 0 : giriş (buraya kadar bunu okudunuz)
    part 1 : ekmek
    part 2 : sigara
    part 3 : kan

    şimdi artık part 1 zamanı, şimdi esas olarak hikayeyi duyma zamanınız.
    buraya kadar okuduysanız bugüne kadar en az bi tane Dostoyevski okumuşsunuzdur binler, helal olsun lan size. (bana da tabi)
    ···
  20. 45.
    0
    okuyan var mı lan? havaya yazıyorum amk.
    ···