-
1.
+4 -1her zamanki gibi perdeler kapalıydı uyandığımda. cam ve kapı da kapalı olduğu için gece boyunca içtiğim sigaraların dumanı ciğerlerimde kaçıncı kez gezinmişti kim bilir.. öksürerek ve halsiz bi şekilde doğruldum yatakta. günün hangi saatinde uyandığım bir türlü kestiremiyordum. zaten bir önemi de yoktu son bir aydır.
yataktan kalkıp banyoya geçmem on beş dakikamı aldı. kendime gelemiyordum bir türlü. bir önceki günü hatırlamaya çalıştıkça başım ağrıyordu. hayatta olduğum için gerisi önemli değil diye düşündüm. banyoya geçtiğimde ilk iş elimi yüzümü yıkamak oldu. kafamı kaldırıp aynaya baktığımda iyiden iyiye uzamış sakallarımın arasından süzülen su damlalarını izledim bir süre. tam 6 aydır tıraş olmuyordum. elektrik kesileli 2 ay olduğu için karanlıkta görmeye de alışmıştım iyiden iyiye. ellerim kağıt toplamaktan nasır tutmuş, saçlarım da pislikten ve kirden iyice sertleşmişti. vücudumun eski dik ve kaslı hali gitmiş, yerine zayıf bir beden ve hafif bir şarap göbeği gelmişti. güneşin altında günlerce yürümekten tenim kararmış, gözlerim bu zayıf halimle birlikte gitgide sararmıştı. nefes alışlarım bile azalmıştı sanki gitgide... -
2.
+1 -1bu trene ne zaman bindirildim, ne kadar zamandan beri yol alıyoruz, hepsinden önemlisi nereye gidiyoruz? fakat düşündükçe daha kötü oluyorum, nerede tutuluyordum da şimdi de trenle başka bir yere zütürülüyorum? tek bildiğim şey vardı, eğer niyetleri beni öldürmek olsaydı bunu çoktan yapmış olurlardı. peki benden ne istiyorlar, zaten iflas etmiş durumdayım.. gerçi onu bile bilmiyorum ki.. murat, muratla konuşacaktım! sahi murat nerde, onun haberi var mı, en son barda buluşacaktık, acaba geldiğinde beni bulamadığında ne düşündü? o çocuğun başına bi şey gelmemiş olsa bari. ama şu an onu bile düşünecek halde değilim..Tümünü Göster
su, birazcık su olsa içip uyuyabilirim sanırım..
az önce konuştuklarını duyduğum adamların sesleri susmuştu, belki gitmişlerdi, belki de bana doğru yaklaşıyorlardı. sırtımdaki ve belimdeki ağrılar bir yana, bacaklarımdaki üşüme ve hissizlik de beni ayrıca halsizleştiriyordu. acaba kaç tane dişimi kırmışlardı, acaba kalıcı bir hasar bırakmışlar mıydı, acaba üzerimdeki kanlı gömlek ve bacağımdaki yırtık pantolonu değiştirdikleri gibi değiştirmişler miydi? pantolonun değiştiğinden emindim çünkü camdan ince ince sızan soğuk bacaklarımı üşütse de doğrudan bacak derime vuran bir soğuk yoktu. hem nasıl bir trende gözleri bağlı bir yolcunun seyahat etmesine izin verirler? benden başka yolcu var mı acaba vagonda? gece mi gündüz mü? nerdeyiz lanet olsun nerdeyiz! nasıl bir şeyin içine düştüm ben!!
koltuğumda sessizce kafayı yemek üzereyken ayak sesleri duyuyorum uzakta. gitgide sesler netleşiyor ve tam dibimde kesiliyor.
- vi goagmi ! (are you hungry - aç mısın)
- ne??
- vi goag ni buulüıdık !(are you hungry bastard - aç mısın bin)
- ne??
- gılbani turkia!! (fucking turks - sktimin türkleri) [not: beyler ben de sevmediğim bu diyaloğu ama hikaye böyle idare edin]
- anlamadım, ne diyosun be adam!
- arr yu hangrri bastarrd ! (are you hungry bastard - aç mısın bin!)
- yes! off. and water!! water please!! (evet! ve su, su lütfen!)
- teyk dis bredd, votır fayf minuts. (take this bread, water (is after) five minutes - al şu ekmeği, suyu beş dakka sonra getiririm.)
sağ elimi çözüp yuvarlak, sert kabuklu ve hafif mısır kokan bir parça ekmeği elime tutuşturdu. gözlerim kapalı, vücudum yaralı, nereden başlayıp nereye gittiğini bilmediğim bir trende rus bir huur çocuğunun bana getireceği suyu bekliyorum.. dışarıdan gelen rüzgar uğultuları ve ağır çelik sesleri hiç susmayacakmış gibi ilerliyoruz...
• ** part 1 : ekmek *** sonu *** -
3.
+1sadece yoğun bir uğultu. hava biraz daha soğuk. bu sefer sandalyeden daha rahat bir yerdeyim. gözlerimi açıyorum ama her yer karanlık. sol gözümün ve burnumun yarasına yapıştığını anladığım bir bez tüm kafamı çevrelemiş. sanırım gözlerimi bağlamışlar. vücudumun her yeri ağrıyor fakat belli ki uzunca bir süre dövülmemişim. en son kendime geldiğim zindanda olayın sıcaklığıyla farkına varamadığım bütün acıları hissediyorum. camdan içeriye soğuk hava geliyor, ve açık olan camdan rüzgarın sesiyle beraber hareket eden çatırdayan çelik seslerini duruyorum. ufak tefek ama sürekli devam eden bir sarsıntı ile sallanıyor oturduğum koltuk. sanırım bir trendeyim...Tümünü Göster
ilk bakışta kendimi ve çevreyi algılamaya çalışıyorum. yanımızdan büyük bir gürültüyle geçen trenden sonra artık bir tren vagonunda olduğumdan tamamiyle eminim. vagonun bir ucunda bi kaç kişinin konuşmalarını duyuyorum. ne dediklerini anlamak çok güç fakat birilerinin orada olduğunu doğrulayacak kadar konuşuyorlar. ellerimi hareket ettirmek istediğimde sağ ve sol kolumun başından dirseklerime kadar olan ağrıyı hissediyorum ve karıncalaşmış ellerimin yine arkamdan bağlı olduğunu anlıyorum. ağzım kurumuş, dilim damağıma yapışmış fakat camdan ince ince sızan soğuk susamışlık hissini bir şekilde bastırıyor.
bir önceki bilinçli halimi hatırlamaya çalışıyorum, zindanı.. zindanda ne işim vardı? belki zindan değil terkedilmiş bir evdi, belki de bir mahzen, hiç bir fikrim yok. önemli değil hiçbiri. nasıl gitmiştim oraya?
peki ya fikret, kardeşim!?
fikretle bir yıldır görüşmüyordum. evet fikret aklıma geliyor birden. ne işi vardı zindanda, ne işi vardı o adamla orada, neden beni gördüğünde panikledi, neden bana yardım etmiyordu? acaba ona da mı bir şey yaptılar?! fikret yaşına göre büyük gösteren bir çocuktu. geniş ve büyük bir bedene sahipti. iri kemikliydi, boyu benden de uzundu, sesi kalın, mizacı da pek benimki kadar uyumlu sayılmazdı. fikret benim öz kardeşim değildi aslında, ben öyle görüyordum hep çünkü 'anne' dediğim kadın aslında gerçek annem değildi. fikret ve Aysel'in gerçek anneleriydi fakat benim annem ben daha 6 yaşındayken babamdan ayrılmıştı. ayrıldıktan sonra da önce istanbulu terketmiş, sonra da tamamen yurtdışında yaşamaya başlamıştı. fakat babamla birlikte beni de yıllarca arayıp sormamış, ben de babamın bana o yaşımda verdiği telkinlerle fikret ve Aysel'in annesini gerçek annemin yerine koymuştum. çocukluğumdan beri her aklıma geldiğinde sadece keskin bir öfkeden başka bir şey duymuyordum ona karşı. benim annem fikret ve Aysel'in annesi olan feraye Hanım'dı. -
4.
+1panpa hikayen çok hoşuma gitti ama biraz daha hızlı yazabilirsen sevinirim. sevdiğimiz dizinin yeni bölümünü beklemek gibi oluyo resmen. hemen bağladın beni hikayeye. betimlemelerin de çok başarılı. olaylar yaşanmış değilse kurgu da çok sağlam.
-
5.
+1-saol adamım, seni koşarken görmek beni duygulandırdı
-adamım neden koşmadığımı şimdi çok iyi anlıyorum ben de
-kendine iyi bak dostum, bir gün tekrar görüşücez
-sen de dostum
..
Boston havalimanına yetişmek için cadde boyunca yürüyüp sonra da metroya ulaşmam gerekiyordu. Bu saatte trafiğe girmek bir seçenek bile sayılmazdı. Türkiye'ye dönüyor olmanın verdiği mutlulukla adımlarımı hızlandırıyor, yerimde duramıyordum. MIT'e (Massachusetts Institute of Technology / Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) geleli tam 4 yıl olmuştu. Odtü'yü birincilikle bitirdikten sonra hocamın tavsiye mektubu ve girdiğim bir kaç sınavdan sonra hayallerim gerçek olmuş ve mit'e girmiştim. Bugün ise mit'ten mezun olup Türkiye'ye döndüğüm gündü. Zaten varlıklı bir ailenin çocuğu olduğum için günlerim hep güzel geçti ve içimdeki durduralamaz öğrenme isteği de bir yoluma çıkan tüm engelleri kaldırmamda yardımcı oluyordu hep. istanbul'dan kopup Ankara'ya üniversite okumak için gittiğimde bile o gri şehre katlanmak zor gelmemişti. tunalısından 7. caddesine, Arjantin'inden Bahçelievler'ine girip çıkmadığım mekan kalmamıştı. şanslı bir bintim kabul etmek gerekirse. hem param vardı, hem kafam çalışıyordu, hem de yakışıklıydım. şansım da o güne kadar hep yaver gitmişti. bir şekilde evren, bana sunabileceği tüm güzellikleri cömertçe sunuyordu. -
6.
0okuyorum panpa eline sağlık
-
7.
0Rezerved guzel hikaye hatirlat pc ye gecince suku verim
-
8.
0##### part 1 / ekmek ######Tümünü Göster
şirket bugün murata emanetti elbette. bense gururdan bir gömlek giymişim ve çıkarmıyorum. oblomov hırkasını çıkarır ben bu gömleği çıkarmam diyorum içten içe. kıyıda köşede hala içten içe yanan bir özgüven var çünkü. sonun başlangıcı da bu yüzden geliyor zaten.. borçlar, faturalar, masraflar, vergiler... şirketimse doğru dürüst iş alamıyordu zaten. kafamda işlerin girdiği çıkmazın ağırlığı, kalbimde ise yıllar yılı hayatımın anlamı diye sevdiğim zeynepimin ağırlığı. hissiyat ameleliği yapıyordum adeta. arabamı alıp uzak bir yerlere gitmek adetim olmuştu. şimdi de floryadaydım. sahilde yol boyunca devam eden parkların birinde oturmuş boş gözlerle sahile bakıyordum. insanlar gelip geçiyordu, martılar birbirleriyle kavga ediyor, arka tarafımda kalan yolda korna sesleri egzoz dumanına karışıp eriyip gidiyordu. o kadar otomatik düşünmeye başlamıştım ki artık düşündüğüm şeyleri düşünüyor olduğumu farkedemiyordum bile. amerikadaki master yıllarımda üniversitenin az ilerisinde bulunan North point Park'a gidip Charles nehrine karşı oturduğum günlerim aklıma geldi. bir keresinde yanıma kırmızı elbiseli, kırmızı rujlu, beyaz tenli siyah saçlı afet mi afet bir kız oturmuştu. hiçbir şey söylememişti bana. sadece elindeki mentollü ince sigarayı içip gözlerimin içine bakıyordu. zeynepimi bile bir anlığa unutmuştum neredeyse. ne kadar seversek sevelim, yaşayan bir organizma ve erkek olduğumuz için bu tip durumlarda kalbimiz ve beynimiz karşı tarafa bir tepki vermese bile vücudumuz bir tepki veriyor. ben de şu an oturduğum bankta aynen o anı yaşıyorum. zeynepimin beni terkedişinden aylar sonra ilk kez gülümsediğimi farkettim. nedensizce ıslık çalmaya başladım ve istemsiz bir şekilde kalkıp yürümeye başladım. gördüğüm ilk büfeden bir paket sigara ve bir tane de çakmak aldım. geri gelip aynı banka oturdum. sigara paketini açtım ve bir tane aldım. dudaklarımın arasına koyduğum sigarayı yakmak için bir kaç kez uğraştım. hayatımda ilk kez sigara içecektim ve elimle çakmağın titrek alevine siper yapmak refleksim yoktu bu yüzden. bir kaç denemeden sonra sigarayı yakıp içime çektim.. biraz fazla çekmiş olduğumdan hemen öksürmeye başladım. ilk denemem başarısızdı, ikinci bir nefes daha.. anlamsızca gülüyordum.. her çekişte öksürüyordum ve öksürdüğümden dolayı yüzüm kızarıyordu ve istisnasız her seferinde kahkahalarla gülüyordum.. -
9.
0rezerved önceden Wordden yazdın di mi lan çok bekletme giberim
-
10.
0yazdıkların benim yazıp üzerinde uğraştıklarıma çok benziyor amk. sırf o yüzden okuyorum hatta normalde okumam böyle başlıkları ama okuabilirliği var tabi yazdıklarının onu demek istemiyorum. benzer şeyler düşünüyoruz çoğu yerde hadi bakalım, devam
-
11.
0bankta saatlerce oturdum ve bir paket sigarayı sonuna kadar içtim kahkahalar eşliğinde. sanki kırmızı elbiseli kadın yanımdaymışcasına mutlu oluyordum. zeynepim peki.. zeynepimin dıbına koyayım diyorum bir yandan da.. ilk sigarada bile kendisini gösteren baş dönmesi hali bir paket sigara sonrasında bana bunları söyletiyordu. tam bir şuur kaybı, tam bir kendinden geçiş, tam bir hüzün patlaması ya da tam bir aydınlanma.. o gün bankta saatlerce ne yaşadığımı bugün bile anlamlandırabilmiş değilim. banktan kalktığımda başım dönüyor. yemek yemek aklıma gelmediği için zaten günlerdir zayıf kalmış bünyem iyice etkilenmiş bi durumda sigaradan. ama açıkhavada olduğum için arabaya kadar gidebiliyorum. arabada on beş dakika kadar kestirdim. farkında olmadan üşümüştüm bankta. hem başımın dönmesi geçti, hem de artık üşümüyordum. aylardan sonra sanki ilk kez kafam çalışırcasına bilinçli bir şekilde çevirdim kontağı. bir yandan da kırmızılı kadının yüzünü aklımda netleştirmeye çalışıyordum istemdışı bir şekilde. floryadan nişantaşına geçişim yaklaşım yarım saati buldu. sahil yolu genelde bu saatlerde çok dolu değildi ama karaköyde illa ki biraz beklemek zorunda kalınıyordu. inönü stadının ordan evime geçtim. posta kutusunda birikmiş olan faturaları ve aidat uyarılarını alıp eve getirdim. odtüyü birincilikle bitirmiş, mit'te master yapmış adamdım. gururumu bir kenara bıraksam da babamın yanına dönsem, holding sahibi bir adamın oğluydum sonuçta. sahi onlar ne durumdaydı acaba. üzerinde fazla durmadım. amerikada öğrendiğim bir durum vardı o aklıma gelmişti "not an option! (bir seçenek değil)". babam aklıma geldikçe "not an option" diyip geçiyordum sadece. evden çıkarken ıslık çaldığımı farkettim. sanırım şirkete gittiğimde murat beni ıslık çalarken görse oldukça şaşırırdı. sahi, şirkete uğramayalı üç ay olmuş muydu? belki de daha fazla. kendi şirketime gitmekten korkacak değilim elbette dedim ve kendimi cesaretlendirmeye çalıştım. ama ben de biliyordum ki Maslak'a gittiğimde plazadaki şirketimin yerinde yeller bile esiyor olabilirdi. olsun, Murat'ın iki numarası da cebimde zaten diye düşünüp evden çıktım...
-
12.
0evden Maslak'a gidişim 45 dakikamı aldı. yolda muratı aramak için elim bir kaç kez telefona gitmiş olsa da vazgeçtim, sürpriz bir baskın yapacaktım. kafamdan kırmızılı elbiseli kızın yüzü oldukça neşem de enerjim de aklım da yerine geliyordu. sanki kırmızılı elbiseli kadını düşündükçe zeynepi unutuyordum. zeynepi unuttukça da içgüdüsel olarak hayatımın ne yöne gittiğini kavrıyor ve çeki düzen vermeye başlıyordum. yol boyunca şirketin durumu hakkında kafamda senaryolar oluşturdum. belki de murat işleri yoluna koymuştu, hatta çalışan sayımız belki de 20 yi geçmişti! ya da şirket iflas etmiş, muratın aylardır aradığı fakat herkes gibi onun da çağrılarını yanıtlamadığım gözönüne alınırsa, belki de murat iflas ettiğimizi bildirmek için o kadar aramıştır? her şey olabilir. iyi düşünmek lazım. kırmızı elbiseli kadın var bi kere aklımda. iyi bir eğitimim var benim, babam zengin en olmadı. şu kullandığım arabaya baksana! kendi şirketime gidiyorum, en fazla batmıştır ne olacak ki.. çıkarıp bir sigara yakasım geliyor. aa yok ama. maslaktaki BP'den alıyorum. zaten az kaldı. az sonra bpdeyim, iki paket camel alıyorum. nedense camel daha cool bi sigara gibi geliyor. amerikadayken arkadaşlarım içiyordu. üzerinde türk tütününden imal edilmiştir yazıyordu. belki de ordan aklımda kalmıştır. bilmiyorum, iki paket camel alıyorum ve arabaya biner binmez yakıyorum bi tane. onu içip yola çıkıcam. zaten 500 metre kalmış şurda plazaya, acele etmeyeyim diye düşünüyorum...
"son bir sigara daha iç öyle git gideceksen, ne olur yavaş iç yavaş iç, dönmeyeceksen!" zeynepi değil, kırmızılı kadını düşünerek istemsizce ağzımdan dökülüyor bu şarkı. sigarayı daha bir keyifle çekiyorum içime.. artık ilk paketteki gibi her çekişte öksürmüyorum da.. -
13.
0binler bi yandan yazıp bi yandan sigara içiyorum. ne sigaraymış amk, hem kendim yazıyorum hem de kendim özenip içiyorum amk, bu da ayrı bi araştırma konusu amıniyüm.
-
14.
0bir tane içecekken üç tane içip tekrardan çalıştırıyorum arabayı. artık neyle karşılaşacağımı bile merak etmeyecek kadar çok düşündüm karşılaşacağım manzarayı. plazanın otoparkına gelip aşağı kata, her zamanki yerime parketmek için hafif bir manevrayla sola dönüyorum. benim yerim boş. am abi anda aklıma zeyneple son konuşmamız geliyor. yine bir iç sıkıntısı, yine bir daralma hissediyorum. o günü sanki tekrardan yaşamış gibi oluyorum. o yüzden oraya parketmiyorum. bir kat daha aşağı inip alakasız bir yere parkedip asansöre doğru yöneldim. asansörü çağırıp beklemeye koyuldum. 30 saniye sonra asansör geldi. bulunduğum kata yanaşmak için yavaşlayan asansör kapıları açmadan önce iki tane gencin hararetli bir şekilde konuştukları duyuluyordu. bahsettikleri konunun ne olduğunu duyamıyordum ama çok etkilenmiş oldukları belliydi. asansör durup kapı açıldığında karşılarında beni görünce birdenbire donup kaldılar. nutukları tutuldu adeta. hiç bir şey söylemeden hızlıca otoparka doğru ilerleyip az sonra da gözden kayboldular. hayalet görseler bu kadar tepki vermezler heralde diye bir süt bebesi esprisi patlattım içimden. sonra kendime de kızdım. zaten uzunca bir süre boyunca hiçkimseyle görüşmediğim için artık kendi içimde bir kaç farklı kişi varmış da onları dinliyormuşum ya da onlara kızıp onlara üzülüyormuşum gibi kişilik bozukluklarım ortaya çıkmıştı. aynen iş yerine gitmemek konusundaki davranış bozukluklarımın ortaya çıkması gibi. asansöre binip 8. katın düğmesine bastıktan sonra tek seferde yukarıya çıkarsam şirketin eski günlerdeki gibi olduğu, arada 1 kez durursa şirketin fena bir durumda olmadığı, 2 kez durursa kurtarılabilir olduğu, 3 kez durursa işlerin kötü olduğu, 4 kez durursa da şirketin battığı anldıbına geleceğine dair kendi kendime bir oyun uydurdum. bazen heyecanı bastırmak için türlü saçmalıklar yapabilirsiniz. bu tip saçmalıklarsa benim rutinim olmuştu bile.
-
15.
0asansörün kapıları yavaşça kapandı ve hareket etmeye başladık. -1, 0, 1, 2.. 6, 7 "dınnn" asansör durdu 7. katta. içeri güzel giyimli, 25-26 yaşlarında, hafif bir parfüm kokusunu beraberinde taşıyan, ince boyunlu, güleryüzlü bir hatun bindi. 14'e bastı ve sol tarafımda beklemeye başladı. kapılar kapandı ve bir kat çıkıp durdu asansör. inerken iyi günler dedim, size de dedi yarım ağız bir şekilde. eskiden nezaket olsun diye tanımadığım insanlara selam verirken, şimdi medeniyetle iletişim kurabilmek adına selam vermeye çalışıyordum. bu yarım ağız "size de" lafı cesaretimi biraz kırmıştı. şirketim 8. katın 4 şirketinden biriydi. asansörden inince sol koridoru takip edip sola dönünce soldaki ilk kapı. asansörden inip sol koridora döndüm, yürüdüm ve sola dönmem gereken köşede bir anlığına durdum. "ne olursa olsun, ben, fazlasıyla eğitimli, kültürlü, zeki ve iyi bir insanım" diye kendi kendime fısıldayıp ilerledim. gözüm hemen şirketin tabelasını aradı. loş bir koridor olduğu için açıkça seçilmiyordu o yüzden adımlarımı sıklaştırıp hızlanmaya başladım. yaklaştıkça şirketin tabelasının yerinde farklı bir tabela olduğunu gördüm. "pearl technologies" yazması gereken tabelada "lg hausys" yazıyordu. kapı açıktı ve girişte bir danışma masası bulunuyordu. masada oturan kız bir an önce bitse de gitsek moduna girmş sıradan bir çalışandı.Tümünü Göster
- merhabalar
- evet, buyrun
- ben şirketinizi merak ediyordum da
- iş başvurusu bu ofisten değil beyefendi
- hayır, yanlış anladınız hanımefendi. benn.. nasıl söylesem. bu şirket buraya ne zaman taşındı?
- bir saniye.. Ahmet beeyy, bakar mısınız?
- ...
- pardon daha yetkili birisi var mı acaba burada?
- bi saniye bekleyin lütfen. çağırdım geliyor.
- tamam hanımefendi sakin olun. (gerilmiştim yine, kaskatı kesilmiştim.)
- buyun beyefendi nasıl yardımcı olabilirim, ben Ahmet tüfekçi.
- merhaba Ahmet bey. ben ofisinizi bu plazaya ne zaman taşıdığınız merak ediyorum.
- bu bilgiyi neden merak ediyorsunuz. bakın bu tip bilgileri herkese veremiyoruz.
- off. yeter ye çok sıkıldım! ben sizden önce burada yeralan şirketin sahibiyim! 3 aydır yurtdışındaydım ve özel bir durumum yüzünden şirketimin şu an ne halde olduğunu bilmiyorum. buraya ne zaman taşındığınız söyler misiniz lütfen!
- anlıyorum beyefendi. kusura bakmayın, şirket politikalarımız gereği.
- tamam yeter! basit bir soru soruyorum size. ne zaman taşındınız buraya?
- yaklaşık 2 ay oldu efendim.
- bu kadar basit işte. neden işleri bu kadar zorlaştırdığınız anlamıyorum.
- kusura bakmayın efendim.
- neyse önemli değil. iyi çalışmalar sizlere. -
16.
0lan binler okuyosanız ses edin. okumayacaksanız yol yakınken bırakayım burda..
-
17.
0ooo undergrand var gibi gece gelecem
-
18.
0Moruk sen yaz ben okuyorum
-
19.
0reserved yaz panpa ben okuyorum
-
20.
0rezervedd
-
mkult nikli orman çocuğu
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 06 01 2025
-
feyzoo gelmiş hoşgelmis
-
sev ya da sevme hitler tam bir başarı hikayesi
-
panter emelii dikizlerkenee
-
kira gelir vergisi
-
katil olmadan yasamayi becermek irade gerektiriyo
-
egriye egri dogruya dogru
-
beyler ciddi pgibolojik sorunlarim var
-
kafası atan kurt
-
hem ermeniyim hem müslümanım
-
anlat da öğrenelim ya
-
vedat uşaklıgil denen kral bir aslandı
-
karı düşünüyor ki ben en iyi yıllarımda
-
inciye gelmeyin beyler
-
keske kanzi trasına sahip bir cocuk olsaydim
-
anca internette atıp tutarsınız
-
thexanax isimli yazar ağır şizofreni hastasıdır
-
birader hepinize cugu atardim
-
beyler bu fotodaki çocuk aslında benim
-
yıl olmuş 2025 tengri diyor
-
eski sevgilim babasıyla foto atmış
-
hayat artigi a haber izliyor herhalde
-
artık sizinle dalga geçmicem söz
-
kanzi ırkından utanma kanzi
- / 1