-
1.
+22 -8ÜST NOT:Herkese merhabalar inci sözlük halkı. Yeni bir hikaye ile karşınızdayım. Umarım okurken eğlenirsiniz, sıkıntıydaysanız kafanız dağılır, seçimlere bu kadar yakınken siyasetten de biraz uzaklaşmış, kafa dağıtmış olursunuz. Okuyan herkese şimdiden teşekkürler.
ÜST NOT 2: DiĞER HiKAYELERiM iÇiN bir bine bende binem hikaye serisi
Yine berbat bir sabaha gözlerimi açtım. Simsiyah tavan karşımda duruyordu. Neden bir insan tavanı siyaha boyatır ki? Ha doğru. Kömürlük burası. Annem ve babam trafik kazasında vefat ettiler. Ben de anneannem ve dedemde kalıyordum. Daha sonra onlar da birbirlerinden 2 gün arayla vefat edince dayım evine aldı. Dayım da borçlarından dolayı intihar edince lanetli olduğum düşüncesiyle kimse beni yanına kabul etmedi. Yaşım da geçtiği için çocuk esirgeme kurumuna da gidemedim. Kız doğmak vardı. Kadın sığınma evine falan gidebilirdim belki. Ama buna da izin vermezlerdi. Ne de olsa lanetliyim. Zaten akrabalarım artık beni yanlarına isteseler de kabul etmezdim. Bu düşünceler arasında kalmışken:
“Kalk artık. Aptal seni. Daha ne kadar uyuyacaksın? Off. Başım çok ağrıyor. Bana ilaçlarımı getir. Hemen. Kahvaltıyı da hazırla.” Bu adamın ismi Süleyman. Nam-ı değer kaypak. En azından ben ona içimden diyorum. Kel. Hani şu mafia filmlerinde atkısını ve siyah uzun montu ekgib olmayan cinsten. Her gece karılarla kızlarla içip içip eve gelir. Beni barındırması karşılığında kölesi oldum denebilir. Yanına geldiğim ilk günü unutmam. Bulduğum ilanda genç yardımcı aranıyor yazıyordu. Ben de gittim. Adam bana bir sözleşme uzattı. Hepsini de okudum. Tam kölelik. Ama umurumda değildi. Hayatta kalmak bile umurumda değildi. Sadece beni sahiplenecek birisini istemiştim. Arkamda duracak belki de anne-baba gibi göreceğim birini. Tam olarak baba olarak görmesem de hatta bana sahip çıkmasa da yine de evinde barındırması iyi bir şey. En azından benden sıkılıp atmadı. Bunları düşünürken kahvaltıyı hazırladım, kahvesini yaptım, elimde bir bardak su ve ağrı kesici ile odasının kapısına geldim. Kapıyı çaldım.
Edit: Hikaye bitmiştir. Cumartesi diğerini yazacağım. Bu arada yine trende giremedik hehehe :D Okuyan herkese teşekkürler.
Edit2:Trende girdi okuyan herkese teşekkürler tekrardan. -
2.
+8Sonunda araba yavaşlamaya başladı. Demek vardık. Vardığımız yeri arabadan inince fark ettim. Kocaman bir kumarhanede inmiştik. Yemek kumarhanede verilecek demek ki. Ben bizim kaypağın kumarhanesi büyük diyordum ya. Vazgeçtim. Alakası bile yok. Burası normal bir yer değil. Buraya şehir kurulur. Buradakilerin hepsine silah ver şu ülkeyi fethet desen başarılı olurlar. Ben hayatımda böyle bir yer görmedim. Kaypağın cimciklemesiyle kendime geldim. Bana eğildi veTümünü Göster
Süleyman-“Daha binaya bu kadar hallendiysen içerdeki kızlara çükün düşer. Hadi acele et. işimiz gücümüz var.” Ne işin var lan. Yemek yiyecen. Ve şu gibko gibko esprileri yok mu? Çıldırtıyor beni resmen. içeri girdiğim an yere düşme sesi geldi. Gerçekten de dediği gibi. Muhtemelen çüküm düştü. “Lan şu ana kadar ben nasıl yaşıyorum?” diye aklımdan geçirdim. Yaşlı yaşlı adamların yanında güzellik seviyesi güzel çirkin olsa bunlar kutsal olur. Lan zarı kaldıramayan adamın bacaklarını kutsallar sıvazlıyor. Vay mk. Parada bitiyor olay. Paran olacak ki karıdan kızdan geçemeyecen. Boşa kaypak bu kadar karı kaldırmıyor. Bizim kaypak tipsizin önde gideni. Ama parası var eve atıyor karıyı.
Hizmetli-“Hoşgeldiniz Süleyman Bey. Ve siz de hoş geldiniz. Yemek salonuna kadar size eşlik etmeme izin verin.”
Süleyman-“Uzatma anladık. Bir şey çalmayacaz ya.”
Hizmetli-“Zaten böyle bir şey yapmanızı beklemiyoruz. Sadece prosedür gereği.” Adam resmen bu yemek için her bir şeyi düşünmüş. Kaypak söylene söylene yürümeye başladı. Yemek ne ile alakalı acaba? Salonun kapısı açıldı ve alabildiğince ışıklarla donatılmış, gösterişli avizelerle salonun ne kadar lüks bir yerde olduğunu gözüne sokar gibi ışık saçıyordu. Şamdanlarda altın işlemeli bazı eski türkçede kullanılan yazılar, daha havadar gösterilmesi için beyaz bir örtü ile masayı örtmüşler. Gerçekten de işe yaramış. Kaypağın sandalyesini çektiler ve kaypak oturdu. Tam ben de oturmak üzereyken ensemden tuttu ve kendine çekti
Süleyman-“Sakın o koltuğa oturayım deme.” Ne oldu ki birden? “Kendini hemen nimetten sanma. Sana izin vermeleri lazım oturman için.” Hadi lan oradan. Sokuk ya. Niye en baştan söylemiyon. Boşu boşuna rezil olduk. Masadakilere bakınca ama olayı anladım. Herkesin başında korumaları falan duruyor. Beni de korumam diye mi tanıttı acaba bu kaypak? Kesin. Şimdi bostan korkuluğu gibi ayakta dikecek beni yav. Eğer terslik falan çıkarsa onu etten duvar yaparım sıkarlar ona banane. Oturanların hepsi böyle kabadayı tipli adamlar. Aralarında bir tane yaşlı adamla göz göze geldim. Bana gülümsedi ve diğer tarafa döndü. Demek böyle iyi adamlar da zengin olabiliyor. Süleyman beni ensemden çekti
Süleyman-“Bak. O yaşlı adama dikkat et. Pasif ve genç erkekleri sever. Sonra namusundan falan olma.” Hasgibtir lan. Adam bana o anlamda mı güldü? Lan nereye düştüm ben. Mafia desen değiller. Böyle mafia mı olur? Pasif giben mafia üyesinin amk.
Sonunda kapılar son kez açıldı. içeriye yaşlı ama sert görünüşlü bir adam ve yanında kendi yaşlarında ama bakımına önem vermiş ve genç gözüken bir kadın girdi. -
-
1.
+2sesli güldüm aq
pasif seven mafia ney lan fkd0sldhpfjdd
-
1.
-
3.
+7Yaw coluk cocuk gelmis ejderya diyor ya git kızı gib yaz burda bunlar tutmaaaz
-
-
1.
0Tutsun diye yazmıyorum ki zaten diğer hikayelere bakarsan hiçbirini tutsun diye yazmadım. Hem NOFAP yapıyorum yazmamak benim hayrıma :D
-
1.
-
4.
+7Süleyman-“Gel lan içeri. Kapıyı ne çalıyon karı gibi.” Kapıyı açıp içeri girdiğimde
b-“Geçen yanında kadını görünce tekrar olursa diye kapıyı çaldım. Kızmıştınız.”
Süleyman-“Gel bir posta da sen kay mı dedik? Karı çıplak diye saçma sapan bir tepki verip korkak gibi utanmasaydın sana kızmazdım. Herkese sana benim çırağım diyorum lan. Sen ne yapıyorsun? Hiçbir şey. Eline bıçak al mahalle kavgasına gir desem ilk sen ölürsün ki benim alemime nasıl giresin.” Haa. Bu arada. Benim alemim dediği kumarhanesi var. Öyle küçük değil. Büyük bir kumarhane. Yani zengin. Ama gaddar biridir. Güya bunlar alıştırmaymış da rahat yaşarsam güçlenemezmişim de palavra işte. Kölelik yaparak mı güçleneceğim? Her gece sarhoş seni meyhanelerden toplayıp bir de üzerine “daha içecektim lan gavat” deyip dayak yiyerek mi güçleneceğim? Hiç sanmıyorum. Aksine. Ölüme yaklaşıyorum. Bu gidişle son yolculuğuma uğurlanacağım. Zaten ölsem de sıkıntı değil. Artık pek umursamıyorum. Verdim ilacını ve:
b-“Kahvaltı hazır. isterseniz buyurun.”
Süleyman-“En azından yardımcılık kısmını tam yapıyorsun. Buna bile kafiyim şu an keyfim yerinde.”
b-“Hayırdır inşallah.”
Süleyman-“Hayırlı olmasa keyfim yerinde mi olur lan salak. Sende tam bir gerizekalı tipi var. Bak yine durduk yere sinir ettin beni. Bizi yemeğe çağırdılar akşam. Bu sektörün büyükleri herkes bu yemekte olacak. Sen de geliyorsun. Bak sana şimdi dümdüz bir takım kiralarız. Yemeği yer kendimizi tanıtır döneriz geri.” Buram buram tehlike kokuyor.
b-“Siz nasıl uygun görürseniz.”
Süleyman-“O nasıl konuşma tarzı sokuk. istersen şurada adet de geçir. Bak sakın orada da bu şekilde konuşma. Yoksa eve geldiğimizde kömürlükte değil sokak köpeklerinin yanında uyursun. Anladın mı beni?”
b-“E evet. An anladım.”
Süleyman-“Kekeleme lan. Bak ya. Ne güzel keyfim yerindeydi. Sana kahvaltı yok. Çık dışarı dolaş adam akıllı nasıl davranacağına çalış gözüm görmesin seni. Akşama evde ol. Takımını da bizim Rafet’ten al. Benim selamımı söylersin.” Bu adamdan nefret ediyorum. Cidden. Çıkarken kapıyı biraz çarptım. Ama biraz. Yani kesin anlamamıştır çarptığımı. Tam bir korkağım. -
5.
+7Süleyman-“Nerede kaldın lan muallak. Kimlerle sürtüyordun?”Tümünü Göster
b-“Kimseyle abi. Hiç kimseyle.”
Süleyman-“Tamam lan hadi hazırlan. Adam akıllı da duş al. Araba gelecek bizi alacaklar.”
b-“Tamam abi.” Dediği gibi duş aldıktan sonra odama girdim ve takımı giyindim. Takımı giyinirken kolyeme baktım. Ortasında beyaz bir taş ve etrafında nazar boncukları vardı. Kim verdi hatırlamıyorum ama ne zaman çıkarsam kendimi kötü hissediyorum ve geri takıyorum. Yolda daldığım zaman aklıma geldi. O da neydi öyle? Hem de gün içerisinde 2 kere oldu. Anne olanın sesi aklıma gelince istemsiz bir şekilde gülümserken buldum kendimi. Aynaya doğru döndüm. Lan ben bu kadar yakışıklı mıymışım? Takım beni böyle gösteriyor. Yani ye kürküm ye. Hadi bakalım. Tamamiyle hazırım.
Odadan çıktığımda kaypak bana kızgın kızgın bakıyordu. Beni tuttu sarılır gibi yanına çekti ve saçımı kokladı. Lan. Zaten etki altındaydım bir de kaypak bunu yapınca içim bir hoş oldu. Ben de tam sarılmak için elimi atıyordum ki kafama vurdu.
Süleyman-“Lan dua et yemeğe gidiyoruz. Ağzını yüzünü morartmasını bilirdim senin. Niye parfüm sıkmıyon salak? Millet senin fakir kokunu mu koklayacak. Şu naneli sakızı da al. Nefesin kokmaz. Hadi çabuk araba geldi.” Hızlı hızlı ama tarzından ödün vermeyen adımlarla dışarıya çıktı. zütüm. Havasından da geçilmiyor. Ne güzel ısınmıştım lan işte sana. Ne kaypak adamsın. Boşuna sana kaypak lakabı vermedim.
Araba ultra lükstü. Demek zenginlik böyle bir şey. Size şöyle söyleyeyim Uber i duymuşsunuzdur. Zaten bizim kaypağın da arabası aynı. ihbar etsem uberden çaldı diye hapse girer pekekent. Ama bu bambaşka bir şey. Limuzin desem limuzin değil, ama geniş yani. içine kabile sığar. Dolmuş desem o da değil. Neyse işte kısaca bayağı lüks. Susamıştım. Orada su ve içki vardı. Acaba içsem kaypak kızar mı, içmesem de bayağı susadım yani. Kaypak anlamış olacak ki:
Süleyman-“Lan al içeceksen iç. Gözlerinle bitirdin suyu.” Tamam kabul ediyorum. Utandım mk. Tam bir gıcık yav. Düzgünce söylesene. Arabadakiler de çok ciddi tipli adamlar. Onlar da misafir herhalde. Kendimi sormaktan alıkoyamadım:
b-“Abi. Bunlar da mı misafir.”
Süleyman-“He dıbına koyayım he. Misafir bunlar. Şimdi Sivas'a gidip diğer misafiri de alacaklar dolmuş ya bu dıbına koyayım. Saçma salak konuşma. Koruma onlar. Tabi kafan fakir olmayacak bir kere. Adam her misafirini ayrı araba ile alıyor. Beynin varsa işin ciddiyetini anlamışsındır.” Oha lan. Adamların korumaları bile benden pahalı giyiniyor. Gerçekten ciddi bir yemek. Off. Neden şimdi beni bu hale soktun ki? iyice içten içe panik yaptım. -
6.
+5Bütün düşünceler ve koşuş sonrasında sonunda kumarhaneye vardım. içeri girdiğimde kaypak kapının önünde elinde saatle bekliyordu.
Süleyman-“Saat 7.56. iyi geldin.” Nefes nefese kalmıştım.
b-“Ananın. Heh” (Heh ler soluklanma.)
Süleyman-“Ne dedin anlamadım?” Vay amk boşluğuma geldi az daha anasına sövecektim.
b-“Amanın dedim. Heh. Ne koştum be. Heh.”
Süleyman-“Lan iki adım yürüdün. Sanki gören sanır evden koşup geldin.” Sakin ol sakin ol. Sövmeyeceğim. Kaypak hala kapıda elinde saatiyle bekliyordu.
b-“Gitmiyor muyuz?”
Süleyman-“Bekle. Bir kişi daha bekliyoruz.” Bir çırağı falan daha mı var yoksa? Aman. Yoruldum ya mantık bloke. 15 dakika sonra benim yaşlarımda, sarışın bir erkek daha içeri girdi.
Süleyman-“Berke. Ben de seni bekliyordum. Bu iş yerine geliş saati kaçta dedim sana?”
Berke-“8 dediniz.”
Süleyman-“Şu an saat kaç?”
Berke-“8.11 açıklayabilirim…”
Süleyman-“Açıklamanı muhasebeye yaparsın. Orada iyi dinleyiciler var. Seni kovuyorum. Her iş günü bu saatlerde işe geldiğini bilmiyor muyum sanıyorsun? Ben hataya bir kere musamma gösteririm, 2 kere gösteririm, ama sen 3 aydır aynı taku yiyorsun. Şimdi git muhasebeye ne kadar hakkın kaldıysa al. Sen de yürü benimle.” Lan bizim kaypak tek bana mı kayıyor mk. O kadar uzun cümle kullandı ve tek bir tokat bile atmadı. Hadi onu geçtim ettiği en büyük küfür taktu lan. Ben geç gelsem hem de 3 ay atomuma kadar küfür eder. Acaba neyde çalışıyordu? Neyse hatalı olan o. Bu sefer kaypağa hak verdim. -
7.
+5-“Öncelikle bilmeyenler için kendimi tanıtayım. Benim ismim Kadir. Bu da karım Nur. Normalde yemeğe gelmesini istememiştim ama çok ısrar etti. Ben de yıllardır evli olan karımı kıramadım. Problem yoktur umarım.” Kimseden ses çıkmadı. Normal tabiki. Herkesin ondan korktuğunu gözlerinden okuyabiliyordum. Ama korkulacak bir tipi yok aslında. Belki makdıbına olan saygılarındandır.Tümünü Göster
Nur-“Öyleyse yemeğe geçelim. Afiyet olsun.” Sandalyelerini arkadaki hizmetçiler çekti ve oturdular. Diğer yandan hizmetçiler de misafirlere çorbalarını koyuyordu. Kimse yemeğe dokunmuyordu. Neden acaba? Sonradan anladım. Önce ev sahibi yemeğe başlaması lazımmış. Kesin ben otursam yerdim mk. Aç da geldim. Gerizekalı kaypak. Kahvaltı da yapmamıştım zaten. Senin yapacağın işi gibeyim. Karnım guruldamaz inşallah.
Nur-“Hmm. Ne şirin bir çocuk. Kimin nesi bu çocuk?”
Kadir-“Süleyman’ın çırağıymış. Biz ondan torun bekliyoruz o bize çırak getiriyor.” Hadi lan. Babası mısın sen? Bizim kaypağın babası da kumarhane zincirinin başıymış. Demek babadan geliyor bu kaypağın zenginliği.
Nur-“Yani o da kumarhane işletecek.”
Kadir-“Bu onun kendi seçimi hayatım. isterse kumarhane işletir isterse aç kalır.” Başka seçeneğim yokmuş gibi konuşması da ayrı ürkütmüştü. “Süleyman, çocuğun ismi nedir?” Bana sorsanıza mk. Ağzım yok mu? Süleyman o arada sessizce “neydi lan bu gavatın ismi” diye söyleniyordu. pekekent. ismimi unuttun değil mi?
Süleyman-“Bahattindi herhalde.” Kadir Bey sinirlenmişti.
Kadir-“Ulan deyyus. Çırağının ismini nasıl bilmezsin. Ne diye seslenirsin çocuğa?” Gavat, pekekent, it… söylesene lan kaypak. Ben sana ağzıma gelebilecek bütün küfürlerle sesleniyorum desene.
Süleyman-“Çırak diyorum geliyor babacığım. Ben…”
Kadir-“Ulan eşek oğlu eşek. Ben senin ne tak olduğunu bilmez miyim? Allah bilir çocuğu kömürlükte de yatırıyorsundur sen.” Vur Kadir baba vur. Benim yerime de vur.
Süleyman-“Zamanında sen de beni yatırıyordun.” Bir anda bir sessizlik oldu. Baba oğul kavgası yaşanıyordu şu an. Hiçbir şey olmamış gibi bana doğru döndü ve
Kadir-“Sen bu salağı boşver. ismin nedir senin?”
b-“Bir Bine, efendim.”
Kadir-“Efendi bir çocuğa benziyorsun Bir Bine. Bu Süleyman ile nereden tanıştın da seni çırağın yaptı?”
b-“Yardımcı aradığına dair bir iş ilanı ile yanına gittim. Daha sonra da çırağı olacağımı söyledi. Ben de kabul ettim.”
Nur-“Kumarhane olduğunu biliyor muydun peki?”
b-“En başta bilmiyordum. Ama onunla kaldıktan aylar sonra açıkladı. Ben ise sorun etmedim.” Masadan başka bir adam
Adam-“Senin para avcısı olmadığını nereden bileceğiz? Her sokak çocuğunun hayalidir bu koltuklarda oturmak.” Şerefsizin dediği lafa bak. Baba parasıyla büyümüş oç. -
8.
+5Dışarıda yürümeye başladım. Boş boş yürüyorum öyle. Rıfat’a uğrayacağım ama sonra. Dediği gibi düşünüyorum nasıl davransam acaba diye. Maalesef korkum öfkemin önüne geçti. Beni 15 yaşında yanına almıştı. Şu an 22 yaşındayım. Yıllardır nasıl olduysa hiçbir gelişme gösteremedim. Ne zaman kaypağı görsem içimi bir korku sarar. Bayağı bir zaman geçirdikten sonra Rıfat abinin dükkanına geldim. Tam içeri girecekken birden bir gözlerim karardı ve kendimi ağaçların arasında gördüm. Tekrar gözlerimi kapatım açtığımda kapının önündeydim. Az önce ne oldu bana? Hayal mi gördüm? Zaten bir bu kalmıştı.
Rıfat-“Lan daha ne kadar duracan kapının önünde bostan korkuluğu girsene içeri.” Çırağı olarak mı tanıttı kölesi mi belli değil. Mahallede ve kaypağı tanıyan herkes bana bu şekilde davranır. Yani çöp muamelesi yapar. içeri geçtiğimde devam etti: “Ne kapıda duruyon öyle müşterilerimi mi kaçıracan. Söyle ne istiyon.” Lan salağa bak. Sanki çok satanlar arasında ilk 5 te gibi konuşuyor. Kenar mahallenin terzisi. Zaten bunu kaypak gibi mafya tipliler ayakta tutuyor. Yoksa 2 güne batar.
b-“Beni Süleyman abi yolladı. Bana takım verecekmişsiniz.”
Rıfat-“Lan şu Süleyman da sana bir şeyi öğretemedi. Ne uzatıyon. Süleyman gönderdi takımı hazırla de.” Lan bunlar salak galiba. Lafıma niye bu kadar takılıyorlar? Gidip Süleyman’a “napıyon lan yarraam.” desem dayak komasından çıkamam. Böyle konuşsam nonoş muamelesi görürüm. Off. Tam bir sıkıntı. Yemin ediyorum artık içim bunaldı. Takımı hazırladı ve Rıfat’ın dükkanından çıktım. Kaypağın evinin yolunu tuttum. -
9.
+4Bir ağacın altına oturdum ve düşünmeye başladım. Ben neden buraya geldim ki ben? Burada ne işim var? Ne güzel 40 yılda bir kaypağın yatağına yatmıştım. Şimdi bunları düşünmenin sırası değil. Onlar bana zarar verme niyetinde değillerdi. Ama ben neden onlardan korktum ki? Bilmiyorum. insan olduğumdan herhalde. Bilemediğin şeyler seni korkutur. Ama tek bildiğim şey geri dönmem gerektiği. Her ne kadar bu dünyada daha rahat, sorumluluklarımdan uzak hissetsem de yine de geri dönme isteği duyuyordum. Öncelikle burada başıma ne gelir bilmiyorum. Bilinmemezlik beni korkutan şey zaten. Birden açlığımı hissettim. Burada da mı açlık var? Aslında normal yani. Nerede açlık yok ki? Birden kafamın üstünde sallanan meyveyi gördüm. Kahvaltım bu olacak herhalde. Tam uzanıp meyveyi koparacaktım ki bir anda
Anne-“Sakın yeme onu. Yanıma gel.” Sesi sinirli çıkmıştı. Bir baktım beni izliyormuş ormanın başından. ilk o gözü gördüğüm zaman aklıma geldi. Korkmuştum bayağı. Daha sonra dediği gibi çıktım ve her ne kadar tereddütlü olsam da artık zihnimde onları zararsız olarak kayıt etmiştim. Karşısına geçtiğimden birden bana kızmaya başladı
Anne-“Neden bilmediğin şeyi yemeye çalışıyorsun? içgüdün yok mu senin? Onların zehirli olduğunu anlamadın mı?” Anneliğin hakkını verdi. Gerçekten azarlıyordu beni.
b-“insanlar pek içgüdülerine göre yaşamazlar. Yaşayamazlar da. Benim dünyam içgüdülerin ile yaşanılabilecek bir yer değil.”
Anne-“Ama burası senin dünyan değil. Burada bazı durumlarda içgüdünü kullanman gerekir. Hem içgüdünü kullanınca zekanı kullanamazsın diye bir şey yok. Ek olarak bir bilgi öğrenmiş olursun.”
b-“Nasıl kullanılır bilmiyorum ki?” Gülümsediği hissettim. Arkadan yavrular da yanıma koştular.
Gama-“Anne. Ben öğretebilir miyim?”
Anne-“Öğret bakalım anlayacak mı? Ama dikkat edin.”
Gama-“Tamam anne. Bak şimdi. Gözlerini kapat. Yürüyerek beni bul. Ben biraz ileride duracağım.” Neden bunu yapmam gerekiyor ki? içgüdüm gelişse ne olur gelişmese ne olur? Yine dünyaya döndüğümde kullanmama gerek olmayacak. Ama maden oyun oynayalım diyorlardı oyun olarak oynayalım bakalım. Bir nevi körebe. Hem de yeni bir şey öğrenmiş olurum. -
10.
+4Anne-“Nasıl olur da aşağı atlamasına izin verirsiniz? Ben size demedim mi dikkatli olun diye?”
Alfa-“Benim suçum. Ben ona hiçbir şey düşünmeden gözleri kapalı koşmasını söyledim. Ama hiçbir şey düşünmemesi gerektiğini düşüneceği aklıma gelmedi.”
Anne-“Yani aklına gelmedi diye hayattaki amacını gerçekleştiremeden ölecekti. Bunu mu söylüyorsun bana? Tek sen değil. Siz de onun kadar suçlusunuz. Siz sanıyor musunuz ki o da sizin gibi temel şeyleri bilerek gelmiş dünyaya? Eğer öyle olsaydı aşağıdaki yaşayan ejderhaları saymazsak hepsi doğuştan akıllı olurdu.”
b-“Tamam kızmayın. Yaptılar bir hata…”
Anne-“Sen mağdur durumdasın diye haklı durumda değilsin. Neden dediklerini dinlemedin? Sana gözlerin kapalı hiçbir şey düşünmeden koş demiş. Ama sen hiçbir şey düşünmemeyi düşünüyormuşsun. Eğer ben gelmeseydim ne olacaktı peki? Ölecek miydin? Peki bu acıyla biz ne yapacaktık?” Haklı. Bir şey söyleyemedim. Zaten diğerleri ile yan yana diziliydik. “Şimdi hepiniz şu kenara geçin ve yaptığınız hataları düşünün. Bir Bine. Sen de şu meyveleri al orada ye. Hem ye hem düşün.” dedi ve yatıp gözlerini kapattı. Bayağı da meyve getirmiş. Ordu doyar bunlarla. Yavru ejderhalar annelerinin gösterdiği yere yürümeye başladılar. Ben de yürüsen iyi olur diye düşündüm ve peşlerinden gittim. Birden garip bir his hissettim. Ellerimde meyveleri taşımama rağmen birden elimin içinden geçip yere düştüler. Ellerime baktım ve arada görünüp kayboluyor.
b-“Imm. Anne ejderha.”
Anne-“Sana söylemiştim git de düşün diye.” Gözlerini açtı ve kaybolmaya başladığımı gördü. “Korkmana gerek yok. Muhtemelen dünyana geri dönüyorsun. O zaman sen de dünyanda yaptığın hatayı düşün. Bunu da yakın zamanda kontrol etmesini öğrenmelisin. Hikayeni geldikten sonra anlatırım.” dedi ve gözden kayboldu. -
11.
+4b-“Ben bir de sen yaparken görmek istiyorum. Merak ettim. Belki sen yaparken izlersem anlayabilirim.”
Gama-“Bunun anlamak ile alakası yok ki. Sen bu sefer inanmak için izliyor olacaksın. Mantığına oturacak evet ama yine mantıkta sınırlı kalacak. içgüdünü kullanmanın izleme ile alakası yok.”
b-“Olsun. Yine de görürsem anlarım bence.”
Gama-“Dediğimin tek kelimesini anlamadın değil mi? Tamam. Göstereceğim.” dedi ve gözlerini kapattı. Ben ise bayağı uzağına gittim. Alfa’ya işaret verdim ve başla dedi. Bir anda üzerime koşmaya başladı. Hatta ben bilerek sağa koşmaya başladım fakat o da beni takip etmeye başladı. Arkama baktım ve gözleri hala kapalıydı. Sonunda durdum ve üzerime atladı. Gözlerini açtı ve yerdeki bana doğru baktı.
Gama-“Şimdi anlayabildin mi ne demek istediğimi? Hem anlaman sorun değil. Sorun olan içgüdülerini kullanamaman. Şimdi. Tekrar başlıyoruz.” Üstümden çekildi. Ayağa kalktım, üstümü çırptım ve tekrar gözlerimi kapattım. Şimdi onu bulmak zorundaydım. içgüdü ile ilgili izlediğin filmleri hatırla. Ne yapıyorlardı? Havayı kokluyorlardı. Burnumu kaldırdım ve havayı koklamaya başladım. Temiz bir koku vardı. Meyvelerin kokusu ile karışmış birkaç tanıdık olmayan koku aldım. Tanıdık olmayan ejderhalara ait olabilir. Ama onları nasıl ayırt edebilirim ki? ikinci olarak sesi kontrol ettim. Rüzgarın dallara değerek çıkardığı hışırtı, yerdeki çimen ve yabani otların sallanışlarının sesi…
Alfa-“Sadece koşmayı denesene. Hiçbir şey düşünmeden koş.” Dediği gibi yapıp koşmaya başladım. Kendi kendime “Hiçbir şey düşünme” diye tekrar edip duruyordum. Bir anda
Beta-“Bir Bine durr.” diye sesi geldi ama geç kalmıştı. Çoktan sınıra gelmiş ve aşağıya doğru düşmeye başlamıştım. Çığlık çığlığa aşağı doğru düşüyordum. Galiba bu sefer öldüm. Tam bunları düşünürken bir anda biri beni havada yakaladı. Kafamı kaldırdığımda anneydi yakalayan. Pençesinin arasında yukarıya doğru uçmaya başladık. Yukarıya vardığımızda anne bayağı kızmıştı. Yani anlayabiliyordum. Telepati ile falan alakalı galiba. Yavrular bile korkmaya başlamıştı. -
12.
+4Barmenin önüne geldik. Barmen bir kızdı. Güzeldi de ha. Fiziği fena değil. 20-25 yaşlarında vardır. Yaşına göre olgun bir vücuda sahip.Tümünü Göster
Süleyman-“Gamze. Berke’yi kovdum haberin olsun. Ahan da yerine artık bu çalışacak.”
Gamze-“iyi yaptın abi. Çok önceden yapmalıydın ama sahibi değiliz ki dinleyesin.”
Süleyman-“Haklısın. Neyse işte bu çocuk sende. “ Haklısın mı? HAKLISIN MI? Lan ben desem “Lan 40 yılda bir gibin kalktı diye üzerine mi oturacaz pekekent. Bozuk saat bile günde 2 kere doğruyu gösteriyor sen daha bir kere gösterebildin.” der kayardı.
Gamze-“ismin nedir?”
b-“Bir Bine ismim.”
Gamze-“Aaaa. Çırağın olacak çocuk bu mu?”
Süleyman-“Ne çırağı. Daha kafası yok ki bunun çırağım nasıl olacak? Kafasını sen getir çıraklığını düşünürüz. Neyse işte eti kemiği her şeyi senin. Eğit adam et.” dedi ve yukarı kattaki odasına yöneldi. Yok daha kafası yok ki yok ne çırağı. Dingil dingil konuşuyor. Barmenlik falan mı yapacam yoksa?
Gamze-“Al şunları arka odada giyin. Süleyman abi durmadan senden bahseder. Ama bugün biraz kötü gibi. Bir sorunu mu var?”
b-“Yok yav ne kötüsü turp gibi. Birkaç tane sorunu var onu da benden duymaman daha iyi. Sonra bana kızar niye millete her şeyimi anlatıyon diye.”
Gamze-“Dünkü yemekte mi bir şey oldu ki?” Dünkü yemeği en son ben öğrendim herhalde.
b-“Evet. Ama detaylara giremem. Üstümü giyinip geliyorum. Ben burada ne yapacağım?”
Gamze-“Garsonluk yapacaksın bir nevi. içki isteyecekler senden sen de zütüreceksin.” Lan o kadar hevesle garsonluk için mi koştum mk. Lan bir kere de kaypaklığını bir kenara bırak da adam ol be. Neyse el mahkum giyindik kıyafeti. Zaten daha sabah pek müşteri de yok. Gamze ile oturduk sohbet ediyoruz.
Gamze-“Akşama doğru doluşmaya başlarlar buraya. Sen Süleyman abi ile beraber yaşıyon dimi?”
b-“Evet. Daha çok ev işlerini hallediyorum. Çamaşırlarını bulaşıklarını yıkar, yemek hazırlar, arada sarhoş olur meyhanelerden toparlarım.”
Gamze-“Vay be. Yemek neler yapabiliyorsun?”
b-“Ne isterse yapıyorum işte. Malzemesi varsa evde. Alışveriş için para bırakır ben de alışverişi yapar akşama ne isterse onu yaparım. Ama pek sık akşam yemeği yemez. Genelde dışarıda olur.”
Gamze-“Son zamanlarda işler yoğun. Kafamızı kaldıracak vaktimiz olmuyor. Özellikle bu yemek dolayısıyla gelen Kadir Bey’den dolayı. Biliyorlar ya Süleyman abi oğlu yalakaları hep dolduruyor burayı. Şahsen işime gelir. Ek mesai yapıyorum ücretim artıyor.”
b-“Peki durmadan mesaiye kalmana bir şey diyen yok mu?”
Gamze-“Kim bana ne diyecek? Annem tımarhanede. Babam ise annemin hamile olduğunu öğrendiğinde bırakıp gitti. Ben tek başıma yaşıyorum.” Lan. Niye bu kadarını anlattı ki? Üzüldüm lan.
b-“Üzüldüm. Bu kadarını söylemene gerek yoktu. Sadece tek yaşıyorum desen yeterdi.” Gamze omuzuma vurdu.
Gamze-“Ben kendiminkini anlattım. Şimdi sıra sende. Anlat bakalım. Süleyman abinin dediğine göre sen de pek güzel bir çocukluk geçirmemişsin.”
b-“Valla seninki kadar kötü değil ama annem ve babam trafik kazasında vefat ettiler. Sonra anneannem ve dedemde kaldım onlar da 2 gün arayla vefat edince dayım beni sahiplendi. O da birilerine borçlanmış ödeyemeyince intihar etti. Zaten diğer akrabalarım da lanetli bu çocuk eve almam gibisinden şeyler söyleyince ben de son çare olarak yatılı kalacağım bir iş aramaya başladım. işte daha sonra kayp… Süleyman abi beni işe aldı. Benim de hayat hikayem bu. “Anlattığım sadece bu kadar. O kadar kötü şeyler yaşadım ki hepsini hafızam kaldırmadı zorla unuttum. Şu an ise ciddi ciddi hiçbir şey hatırlamıyorum. Sadece sözcükler. Annemin babamın yüzünü bile hatırlamıyorum.
Gamze-“Seninki de fena değilmiş. Neyse bak gelmeye başladılar. Sen de işine dön.” dedi ve anlattığı gibi dolaşmaya başladım. -
13.
+4iş aslında o kadar da zor değil. içki istiyorlar ben de getiriyorum. Bu kadar. Arada markalarını karıştırıyorum onda da saolsun Gamze yardım ediyor. Bar masasına geldim. Gamze içkileri hazırlarken
Gamze-“Bu gece de yoğun olacak herhalde. Baksana şimdiden doluşmaya başladılar.” Şimdiden mi? Saatime baktım. Saat gece 00.20. Yuh. Kaç saattir buradayım? Sabah 8 de başladım kaçta çıkacam buradan?
b-“iş kaçta bitiyor?”
Gamze-“Sabah 6’da.” Oha lan. Günde 2 saat mi uyuyacam. Bu kaypak çıldırdı mı mk. “2 gün izinlisin sonra.” Lan ilk başta şöyle desene. Ben de korktum. Neyse bari iyi oldu bu. Şimdi parayı da sorarım da kaypak direk “Lan dingil ben sana evimi paylaşıyorum, beleş yiyon içiyon sıçıyon çekiyon. Daha bir de para mı verecem sana?” der. Onun için hiçbir şey demeden çalışmam lazım. Hem evdeki çalışmadan daha kolay bu. Orada evi temizle, yok süpür, sil, toz al, pencereyi sil, perdeler eğer kirliyse yıka, yemek yap… Yani burada sadece git ve içki zütür. Bu kadar. Gamze arkasını döndü. Tam tepsiyi elime alacak iken bir anda gözlerim karardı. -
14.
+4Alfa-“Şimdi gözlerini kapat. Tekrar dene.” Aslında bana bunlardan daha çok şey verdi. Anlıyorum. Ben hep bir kişiye odaklanmaya çalıştım. Evet, ejderha olsaydım kesinlikle işe yarardı. Hatta çoktan öğrenmiştim belki de. Ama şimdi gözlerimi kapattığımda her şeyi görebiliyorum. Çimenlerin seslerinden, kokularından, tenime değen rüzgardan, her şeyden, hem de her şeyden anlayabiliyordum. Şu an gözüm açık gibi. Her şeyi görebiliyorum. Ama renksiz. Her yer siyah. Sadece algıladığım şeyler beyaz. Yerdeki çimen, taşlar, yakınımda duran Beta, hemen arkama doğru koşan Alfa ve annesinin yanında duran Gama’yı bile görebiliyordum. Ama anneyi tam olarak göremiyordum. Demek ki hala öğrenmem gereken çok şey var. Yürümeye başladım. Gama tam karşımda olmalıydı. Tam gamaya dokunacakken hızlıca kaçtı ve önüme Alfa geçti.Tümünü Göster
b-“Alfa çekil. Gama arkanda.” Ama Gama ile Alfa yer değiştirdiler. Gama arkama geçti. Alfa da önümde duruyordu. Arkama elimi attım. Tuttuğum kişi kesinlikle Gama’ydı. Gözlerimi açtım ve
b-“Yakaladım seni” dedim ve gördüğüm kişi karşısında şok oldum. Bu Beta’ydı. Ne ara? Nasıl karıştırdım? Ve tabi gama yanıma koşup gözlerimi yaladı.
b-“Yaa. Ama nasıl?” Gözlerimi sildim.
Anne-“Hahahaha. Çok yaklaşmıştın. Sadece yakınında duranın Beta olduğunu düşünme hatasına düştün. Sen gözlerini kapatır kapatmaz hızlıca yer değiştirdiler. Ama yine de çok güzeldi. Aferin.” dedi ve anneye döndüm.
b-“Evet. Bence de çok iyiydi. Gözlerim kapalı her şeyi görmek garip bir duygu.”
Anne-“işte bunu geliştirebilirsen bakarak meyvenin sana yararlı mı zararlı mı olduğunu bile anlarsın. Şimdi uyku zamanı geldi. Gelin ve yatın uyuyun. “ Kanadını kaldırdı. Gerçekten zaman hızlı geçti. Kesin kaçtığımı falan düşünmüşlerdir. Lan ne güzel yatacak yer ve iş hazırdı be. Şimdi dünyaya dönünce baştan başla. Gerçekten yorulduğumu düşündüm. Düşünmek istemiyorum. Gidince düşünürüm. Hem ne yapacam muhtemelen yeni iş arayacağım. Bu kadar kolay. Kanadının altına girdik ve yattık. Beta bana kanadını uzattı ve
Beta-“istersen sarılabilirsin.” dedi.
Alfa-“Benimkine de öyle.” dedi ve o da kanadını uzattı. Hatta uzakta duran Gama bile yetiştirmeye çalışarak
Gama-“Benimkine sarıl.” dedi. Oysa yetişmiyordu bile. Birden gülme tuttu beni.
b-“Hepiniz bir yanıma gelin bakayım.” dedim ve Alfa ile Beta zaten yanımdaydı, Gama ise önüme geldi. “Size bir şey soracağım. Annenize söylemek yok ama. Benim istediğim anıları düşünürsem siz sadece benim istediğim anıları görebilir misiniz?” -
15.
+4Neden ben sahip çıkacakmışım ki ona? Ne hali varsa görsün. Zerre kadar umurumda değil. Bir taksi çevirdi ve eve taksiyle gittik. Eve kadar hiçbir şey konuşmadı. Eve vardığımızda o taksiden inmedi.
Süleyman-“Ben mekana gidiyorum. Sen de eve git. Bu gece benim odamda uyu. Yarın iyi günümde olursam artık salonda bile yatabilirsin.” dedi ve gitti. Canıma minnet. Yatarım şimdi o kocaman yatağa. Umarım fazla sarhoş olmaz. Yine onu meyhanelerden toplamak istemiyorum çünkü. Eve girerken bir anda korktum. Aklıma o göz geldi. O da neydi öyle? Evin karanlık olması daha da korkutucu. Işığı açtım. Lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım. Eğer gece geldiğinde ışıkları açık görürse beni keserdi. Işıkları kapattım ve hiçbir şey düşünmeyerek uyuya kaldım.
Uyandığımda gökyüzüne doğru bakıyordum. Lan yoksa kaypak beni dışarı mı attı. Doğrulmak istedim ama hala uykum vardı. Betona göre rahat bir zemindi. Hem de hiç üşümüyordum nedense. Üzerimde yorgan mı var? Evet. Ama biraz sert. Neyle örtmüş lan üzerimi taş mı? Şöyle bir uzandım pul pul bir şeyle örtmüş üzerimi. Bu ne be? Daha çok timsah derisi gibi. Lan bizim kaypaktan bahsediyoruz. Timsah derisini üzerime örtmeye mi kullanır? Saçma sapan düşünceler. Muhtemelen tam uyanamadım. Durmadan da sağımdan hava akımı geliyor zaten. Ama güzel yani. Şimdi gözlerimi ovalayacağım ve bakacağım ki kaypağın yatağındayım. Hatta belki de yanımda uyuya kalmıştır. Hem timsah derisi olsa ağır olurdu. Tamam bu da ağır ama rahat yani. Neyse en sonunda dayanamayıp sağıma döndüm ve gördüğüm manzara karşısında korkudan dilim tutuldu. Bu ne lan böyle? Önümde kocaman kertenkele tipli bir şey var. -
16.
+4Nur-“Çekinme çocuğum ye. Sen gençsin daha. Çok yemen lazım.” Aklıma nedense anneannem geldi. “Gençsin sen oğlum al ye ye.” diye yemek dayattığı günler geldi. Ben de dediği gibi yemeğe gömdüm kafamı.
Bir an bir gözlerim karardı yine. Biraz gözlerimi ovalayım dedim ve gözlerimi açtığımda ayakta yine ormanın sonunda kaldığım yerdeydim. Lan neresi burası çıldıracağım ya. Ne güzel yemek yiyordum. Şimdi ise yine ormanda ne olduğu belirsiz bir yerdeyim. Açlıktan herhalde. Birkaç kez kendimi tokatladım ama yok. Çıkamıyorum. En iyisi ormanın sonu uçurum olmayan bir çıkışını bulmak. Atlamak da aklımdan geçti ama yapmayı istemedim nedense. Ne olur ne olmaz. Hayal aleminde kapana kısıldım ya. Yok yani hayalimi kontrol de edemiyorum ki. Tam tersi yönde ilerlemeye başladım. Dakikalar geçti hala çıkış yok. Garip garip bitkiler yetişiyor burada da. Hayatımda hiç görmediğim bitkiler hayalimde her yerdeler. Sonunda ormanın çıkışını gördüm. Üstelik çimenli yol devam ediyordu. Ormanlık araziden çıkacağım diye sevinirken tam çıkışta kocaman bir şey belirdi. Kedi veya yılan gözü gibiydi. Donakaldım. Hayatımda bu kadar büyük bir göz görmemiştim. Gözü bu kadarsa boyutu ne kadardır. Korkuyordum. Ne olacak bana? Ölüm korkusu bir anda bütün vücudumu sardı. Sanki hayalde değilim gibi. Gözleri iyice kısıldı ve bana doğru bakmaya başladı. Ve sonra o zihnimde bir ses yankılandı. Bu anne dedikleri kişinin sesiydi. “Kimsin sen?” Daha sonra korkudan gözlerimi kapamam ile sofraya geri dönmüştüm. -
17.
+4Yolun ortasında tam o anda gözlerim yine karardı. Gözlerimi açtığımda yine ağaçların arasındaydım. Tamam. Kafayı yiyorum. Gözlerimi kapatacağım ve buradan çıkacağım. Şu an muhtemelen sokakta saçma sapan bir şekilde bekliyorum. Gözlerimi kapattım ve açtığımda hala ormandaydım. Ne oluyor lan? Hayal olmalı. Gidip bir ağaca dokundum ve hayal gibi hissetmedim. Tamam. Sabahtan beridir gördüğüm şeyler rüyadan ibarettir herhalde o zaman. Birazdan kaypak gelip beni uyandıracak belkide. Tamam. O zaman rüyadayım sonuçta. Biraz dolaşalım bakalım. Aslında lucid de yapabilirim. Mesela ağaçlar kaybolsun. Hah. Olmadı. Tekrar. Ağaçlar kaybolsun. Yine olmadı. Aman be. Bir rüyayı bile kontrol edemiyorum lan. Kaypak boşuna kızmıyor bana. Neyse bari dolaşayım biraz. Ağaçların arasından bir yol buldum. Yol dediğim çimenlerle kaplı ama düz bir çizgi şeklinde. Bu yolu takip edersem çıkışı bulabilirim.
“Anne. Bir hikaye daha anlatsana.”
“Olmaz. Şimdi uyuyun. Yarın size güzel bir hikaye anlatırım.” Bu ses te ne? Sanki zihnimde yankılanıyor. Sesin nereden geldiğini bile anlamadım. Acaba rüyamda bir anım mı canlandı? Olabilir belki de. Zaten sesini de unutmuştum belki kullanıyordur. Ama sesi içimi ısıtmıştı. Hah. Biraz daha konuşsa keşke. Ne de olsa hayal. Serbest. Birden buz kesmiştim.
“Birinin kokusunu alıyorum. Hayatımda ilk kez böyle bir koku aldım.”Bu konuşanın kız çocuğu gibi bir sesi vardı. Kokusu aldığı kişi ben değilim herhalde. Değil mi?
“Ben bulurum şimdi onu. Bana bırak.”Bu ses biraz yetişkin erkek gibiydi Kaç kişisiniz orada? Tarikat falan mısınız? Hem sesiniz nereden geliyor? Allah’ım çıldıracağım. Yolun sonuna vardığımda daha çok şaşırtıcıydı. Havadaydım. Ne? Burası bir uçurum mu? Hayır hayır. Bir uçurum değil. Havada süzülen bir kara parçası. “NEE? HAVADA SÜZÜLEN BiR KARA PARÇASI MI? Ben hangi cehenneme düştüm?” Nasıl mı anladım? ilk baş ben de uçurum sandım. Lakin aşağıya doğru baktığımda dağın yer ile bağlanan bir bağlantı noktası yoktu. Ben bunları düşünürken gözümü kırptığımda yolun ortasında mal mal duruyordum. Ne zamandır böyle duruyorum? Lan. Geç kalacağım. Kaypak sıçacak ağzıma. Eve doğru koşmaya başladım. -
18.
+3Herkes uyuduğunda benim gözüme uyku girmemişti. Ne zaman önce kendimi bu kadar mutlu hissettim? Uzun süredir hissetmemiştim. Sanki bu dünyaya ait gibiydim. Annem bu ejderha olmalıydı, kardeşlerim bunlar olmalıydı. Ama değiller. Ne ben buraya aidim ne bu ejderha benim annem ne de bu yavrular benim kardeşim. Bunu düşündüğüm sırada kaybolmaya başladığımı hissettim. Gerçek dünyaya dönüyorum demek. Anne ejderhanın kanadına dokunduktan sonra gözden kayboldu.Tümünü Göster
Geri döndüğümde Gamze arkasına dönüktü. Ben tepsiyi kaldırıp dağıtmaya gittiğim zamandan kalma. Lan. LAN LANN. Zaman hiç ilerlememiş. LAĞĞN. Çok mutluyum. Cidden. O kadar stres yapmıştım ki stresle çalışan motor yapsalar benim motor uzaya çıkar. Aslında dakikalar içinde stresim geçiren bir annem vardı. ilk kez annem olarak düşündüm onu. Beni gerçekten evlatlarıdan ayrı tutmadığını gördüğümden dolayı olsa gerek. Elime aldım tepsiyi dağıtmaya başladım. Keyfim bayağı yerindeydi. O değil benim yaşlarımda kişiler bile burada kumar oynuyordu. Bunların yerinde olsam ve bu kadar param olsa bir iş sektörüne atılırım. Ne bileyim bir yerlere ortak olurum. Burada oturur kumar mı oynarım? Aslında bu içgüdü mevzusu bayağı iyi oldu. Arada birkaç rahatsız ayağını falan uzatıyor. Eski ben olsa kesin takılıp düşer bardakları kırardı.
Benim yaşlarımda birinin yanından geçiyordum. Yanında kızlar kaynıyor ama. Yanından geçtiğim an nedense midem karıncalandı. Nedenini anlamadım. Ama biraz sonra anladım.
Ad-“Şşşt. Garson. Bir gelsene buraya.” Yanına yürümeye başladım. Benden içki isteyeceğini düşündüm ama yaklaştıkça midemdeki karıncalanma artmaya başladı. Midemdeki karıncalanma beni geriyor. Yanlarına vardığımda adam bir kızı işaret etti.
Ad-“Şimdi sana soru. Sence bu kızın ismi nedir?” Kız ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Aslında o kadar da belli etmiyordu. Ama anlamıştım yani.
b-“Maalesef bilmiyorum.” dedim.
Ad-“ismi Huriye. inanabiliyor musun? Tam bir köylü ismi tsstststssts.” dedi ve yanındaki kızlar da gülmesine eşlik etti. Gülüşüne sokam.
b-“Huriye bence güzel bir isim. Huri cennette yaşayan güzel kızlar anldıbına gelir. Birinin dünyada olmasını sorun etmem.” dedim. içime playboy mu kaçtı lan. Ama alışkanlık işte. Şımarık çocukları züt etmek gibi bir alışkanlığım var.
Ad-“Ne diyorsun lan sen? Garson parçası seni. Zaten sana sormam hata. Köylü köylünün halinden anlıyor işte tsststtststss.”Laf söylemeli miyim? Bilmiyorum. Söylersem olay uzar. Hiçbir şey söylemeden arkamı döndüm ve Gamze’nin yanına yürümeye başladım. Bir anda arkamda bir şeyin bana hızla yaklaştığını hissettim. Bu o çocuktu. Nasıl mı anladım? Gama’yı bulmaktan daha kolay. Ha. Bulamadım daha ama neyse. Bu dünyada ayakkabısının çıkardığı gıcırtı, kalkarken sandalyesinden çıkan ses, koşarken her adımda attığında çıkan ses, parfümünün kokusu… yani çok belli. Tam bana vuracakken sanki sağdaki boş bardağı alıyormuş gibi sağa kaydım ve çocuğun yumruğu boşa çıkıp yerde yuvarlandı. Birkaç kız yanına koştu ve kaldırdı. -
19.
+3Uyandığımda kimse yerinde yoktu. Demek ki hepsi uyanmış. Ama annenin kanadı hala kapalıydı. “Acaba hala uyuyor mu? Kanadını kaldırsam uyanır mı?” diye düşünürkenTümünü Göster
Anne-“Günaydın Bir Bine.” dedi ve kanadını kaldırdı. Kaldırdığı anda üç yavru da üzerime koşmaya başladı. Alfa üzerime atladı ve yüzümü yalmaya başladı. Beta ve Gama da eşlik ettiler. Her tarafım ıslandı resmen. Arada biraz kaydırma yapıp kıyafetimi de baştan sona yalamışlar. Vay keratalar. Çıkartsam mı diye düşündüm. iş yerinin kıyafeti. Sonra dedim “Aman boşver ne olacak? Çamur olmamıştı kıyafetim. Islak da olmaz ya?” dedim. Sonunda ayağa kalkabildim.
Beta-“Özür dilerim. Zamanında seni uyarsaydım aşağıya düşmezdin.”
Gama-“Asıl benim hatamdı. Ben özür dilerim. Uçamayacağını düşünmeliydim.”
Alfa-“En hatalı kişi bendim. Asıl ben özür dilerim. Senin koşman gerektiğini söylememeliydim.”
b-“Yok be sizin hatanız yok. Asıl ben hatalıydım. Düz kontak koştum öyle. Siz o kadar da yardım ettiniz ben sizi dinlemedim. Dinleseydim oradan düşmezdim. Anneniz haklı. Mağdurum diye haklı değilim. Özür dilerim.”Düz kontağı anlamadılar muhtemelen konuyu anladılarsa sorun yok.
Anne-“Hepiniz hatanızı anladıysanız size hikayeyi anlatmamın zamanı da geldi. Hepiniz dizilin karşıma bakayım. Bir Bine. Sen de dün yiyemediğin meyveleri al ye. Acıkmışsındır.” Annem bu olmalı ya. Kesin eminim. Ben daha leb demeden leblebiyi anlıyor. Anneler de böyle değil midir? Aslında hatırlamıyorum. Annem nasıl birisiydi, nereliydi vs. Ama anne böyle bir şey olmalı. Gerektiğinde evladını kanadı altına almalı. Kanattan kastım mecazi olarak. O gerçekten de alıyor ama neyse. Baba da aynı mantık zaten. Hepimiz kanadının altından çıktık, ben tabi meyveleri de aldım karşısında sırayla oturduk. Kırmızı portakala benzeyen meyveyi ısırdım. Tahin ile pastırma karışık bir tadı vardı. Pek güzel değil ama olsun. En azından karnım doyuyor. Diğer meyveleri de denerken en beğendiğim meyve kırmızı benekli mavi bir meyve oldu. Çilek ile portakal karışık bir tadı vardı. Ben yemeğe başlamışken anne de anlatmaya başladı.
Anne-“Şimdi başlamadan önce size bir soru soracağım. Siz buranın neden havada durduğunu biliyor musunuz?” Kimseden ses çıkmadı. Ben de hayır der gibi kafamı salladım. “O zaman size anlatayım. Burası bu gezegenin 3. katmadı. Aşağıdaki katın altında da bir kat var. Ama artık orada kimse yaşamıyor. Eski zamanlada ilk ejderha olan atamız bize bir gezegen bulabilmek için dolaşmaya başlamış. Kendisi neden dünyaya geldiğinin farkındaymış. Sırtında 2 yavrusu ile bir gezegen bulmayı hedeflemiş. Uçmuş, uçmuş ve uçmuş. Sonunda yorulduğunu ve ölmeye başladığını hissetmiş. Bir yıldız görmüş. O anki yorgunluğundan mı yoksa gerçek mi olduğunu bilmeden bir ses duymuş. “Bana yardım et.” diyormuş ses. Ses ise yıldızdan geliyormuş. Yıldızın yanına uçmuş.
Yıldız-“Bana yardım et. Ölmek üzereyim.”
Ata-“Nasıl yardım edebilirim ki sana?
Yıldız-“Ateşim sönüyor. Ateşinden biraz verirsen kendimi toparlayabilirim.”
Ata-“Verirsem ben de ölürüm ve sırtımda taşıdığım evlatlarım ölür. Türüm başlamadan son bulur.”
Yıldız-“Öyleyse seninle anlaşma yapalım. Bana ateşinin tamdıbını ver, ben de senin evlatlarının üzerimde taşıyayım.”
Ata-“Ejderha olsalar da yıldızın ateşine dayanacak kadar güçlü değiller.”
Yıldız-“Senin bedenin bu gezegenin üzerine toprak olacak. Bedenin toprak olup tamamen beni kapatacak. Böylece ben ısımı kaybetmemiş ve sonsuza kadar yaşıyor olacağım, sen de evlatlarını kurtarmış olacaksın.”
Ata-“Benim bedenimde yer kalmazsa ne olacak? O zaman torunlarım nasıl yaşayacak?
Yıldız-“Onlar da öldüklerinde toprak olacaklar ve katman katman büyüyecek bir gezegen haline gelecek. Böylece hem ben ölmeyeceğim, hem sen de çocuklarının, torunlarının ve üzerinde belki de farketmeden getirdiğin birkaç hayvan ve bitki türünün yaşamasına yardım etmiş olacaksın.”
Ata-“Öyleyse anlaştık.” demiş ve bütün gücüyle yıldıza ateşini üflemiş. Ateşi bittikten sonra bedeni parçalanıp toprak haline gelmiş ve en alttaki katmanı oluşturmuş. Daha sonra bu kutsal bir gelenek haline gelmiş. Üst bölgede kalan her ejderha anneleri öldüğünde diğer kardeşlerini düşürmeye çalışır. Bu sayede son aşamaya gelir. Anne olma sırası yukarıda kalan son ejderhadadır. Ben öldükten sonra sıra size gelecek. Aşağıya düşen ejderha ise anne olma hakkını kaybeder. Benim 3 tane çocuğum oldu. Gerçekten annelik görevi bana geldiği için mutluyum.” O an aklıma ilk uyandığım zaman anne ejderhanın pençesi üzerimdeydi ve üzerim hep toprak olmuştu. Yoksa…
b-“Peki ejderhalar ölüme yakınken toprak olmaya başlarlar mı yoksa bir anda mı toprak olurlar?”
Anne-“Belli bir yaştan sonra toprak dökerler sonra direk toprak olurlar.” dedi ve gözlerime baktı. Öldüğünü anlamıştım. Yavaş yavaş ölüyordu. Bu gerçek içime oturmuştu. Kendimi yumruğumu sıkarken buldum. Çocuklarının yanında söylemem doğru mu ki acaba? Ben bunu düşünürken daha büyük bir gerçekle karşılaştım. -
20.
+3Gözlerimi açtığımda kaypak yanımda yatıyordu. Tam yataktan çıkacakken bir detay fark ettim. Çıplak uyuyormuş ve malafatı da ayağıma deyiyordu. Kendimi yataktan resmen fırlattım. O kadar tepkiye uyanmadı tahmin ettiğim gibi. Baktım kendimi kontrol ettim. Sağlamım. Bu gavattan her taku bekliyorum. Ama kendimi kirlenmiş hissederek banyoya girdim. Lan malafatı ayağıma deyiyordu ayağıma. Seni doğuran ebeni, seni anana müjdeleyen doktoru, sana süt veren ineği… Elimden geldiğince ana baba küfürlerine girmeyerek küfür ettiğim kaypağa ve yıkanıp çıktım banyodan. Ama bir detay fark ettim. Kıyafetimle gitmiştim oraya. Kıyafetlerim hiç kirlenmemiş ama hep kırış kırış olmuş. Orada oynadığım zamandan kalma. Yani gerçekten de oraya gittim. Üzerim çamur gelip yatağın kirletmemiş olmam beni mutlu etti. Çünkü kirlenmiş olsa kaypak beni giberdi. Hem daha garip bir soru var. Ben uyudum, ejderhaların dünyasına gittim, kaypak beni evde bulamayınca bir şey yapmadı mı? Lan kaypaktan bahsediyoruz. Beni umursar mı mk. Elbette ki umursamaz. Temiz kıyafetleri giyindim ve sabah maratonuna başladım. Kahveyi yaptım, kahvaltıyı hazırladım. Geriye tek kalan kaypağı uyandırmak. Kahvesini aldım ve odasına gittim. Kapıyı açtığımda kaypak gözleri açık tavana doğru bakıyordu. içimden bir istek geldi veTümünü Göster
b-“Günaydın.” dedim. Nereden geldi bilmiyorum ama gelmez olaydın.
Süleyman-“He aydınlık dıbına koyayım. Hayat bir sana aydın. Bana kara. Başım ağrıyor. Bana ağrı kesici getir lan çabuk.” dedi. Lan selam verip borçlu çıkmanın tam anlamı bu herhalde. Ağrı kesici getirdim ve içti. Hem bakalım ben gece yokken ne yapmış diye bir ağzını yoklayım dedim. Onu da yapmaz olaydım.
b-“Dün gece kaçta geldin abi?”
Süleyman-“Ne yapacan kaçta geldiğimi? Eve karı mı atacaktın? En son gördüğümde yeni gibilmiş gelin gibi kıvrılmış yatıyordun yatağımda. Kahvaltı hazır mı?” Sana bu benzetmeleri öğretinini gibeyim. iş laf sokmaya ve dayak atmaya geldi mi kaypaktan iyisi yok.
b-“Evet hazır. Aşağıda.”
Süleyman-“Tamam. Sen yaptın mı kahvaltı?”
b-“Hayır. Sizi bekledim.”
Süleyman-“Niye bekliyon oğlum salak mısın? Ben şimdi sana kahvaltı vermesem ne tak yiyeceksin?”Ulan yesem niye beklemiyon diye dayak atarsın, yemesem niye yemiyon dersin. Çıldırttın lan beni. Yeter. Keşke anne ejderhadan azar yerken abanaydım yemeğe. Yiyemeden geri döndüm mk. “Neyse bu seferlik gel de ye bakalım. Sonra peder bana çemkiriyor. Bir de bugün hazırlan, seni kumarhaneye zütüreceğim. Sana biraz iş göstermenin zamanı geldi.” Heyecanlandım lan. Evet. Kumarhanesine çok gittim. Ama yalnızca getir zütür amaçlı. Şimdi ise direk işin içine giriyordum.