0
türkiye'de dizi ve film sektörüne hayranım. senelerdir pek çok kişi kürtleri anlatma çabası içine girdi. pek çoğu onların yapılarını, bağnazlıklarını, saçma törelerini, batıya göre ilkel toplum ilişkilerini anlatmayı kendilerine görev edindiler. nerede doğuyu anlatmak isteyen bir yönetmen. konular diziliyor ardı ardına. kimisi sadece belli bir olayı filme çekip olanları gösteriyor. kimisi de olayı filme çekip üstüne bir de yapay bir son belirleyerek kürtlere veya bunu izleyen kitleye realitenin nasıl olması gerektiğini öğretmeye çalışıyor.
başardılar mı? batıda bu yapıdan bi' haber, egemen medyadan başka araştırma yapmayan kişiler için çok etkiliydi bu tarz şeyler. en aydın geçineninden tutun da en niteliksiz insanlar bile eleştirirken filmlerdeki akıl verir yöntem üzerinden eleştiriyordu.
seneler geçti. tonlarca akıl verildi. tonlarca örneklemelerle kürtler yola getirilmeye çalışıldı. senelerce sinemanın en yakışıklı erkekleri ve en güzel kadınları sinema ve diziler yoluyla rol model olarak sunulmaya çalışıldı. lakin kürtler nedense bir türlü bu anlatılanlara, bu filmlere çekilenlere uymuyor. farklı bir gelişim sergiliyordu.
birinci temel sorun kitleye olan bakış açısıydı. bir kitlenin sorunlarına bakarken sorunların oluşum sürecini ve sorunlardan önceki dönemi göz ardı etmek yapılabilecek en büyük hatalardan biridir. örneğin kürtler incelenirken çoğunluk olarak kitle içindeki vuku bulan haksızlıklar temel alınarak, bunlar üzerinden film şekillendirilmeye çalışılır. lakin karşı taraftan bakan çoğu yönetmen kürtlerin hangi politikalar sonucu bu yapıya ulaştığına, hangi baskılara maruz kaldıkları için bu tarzda şekillendirini, bunları aşmaları için onlara söz hakkının verilip verilmediğini, onların tartışabilecekleri bir alanlarının olup olmadığını umursamadılar. bu umursamazlık senelerce film arşivlerinde tozlanmaya mahkum bir çok film çıkardı ortaya. sorunun sadece sonuçlarını kaydetmek bitmeye yakın bir filmde finali izlemek gibi bir şeyden farksızdır.
ikinci temel sorun kitlenin edilgen bir yapıda olmasıydı. onlar kitle için sorunlara yakınlaşıp yeni önermeler getirecekleri vakit sorunların kolayca çözülebileceğini sanıyorlardı. önermeler hoştu, güzeldi lakin içlerinden hiçbiri kürtlerin kendilerini tanımlamalarına, kendinlerini kendi dilleriyle oluşturmalarına ve sorunlarını kendi tanımlamaları üzerinden tartışmasına ihtimal vermiyordu. yani kısaca ortamda bulunan kemalist akım da, bununla birleşen stalinist akımın yarattığı kendini sinemanın solunda diye tabir eden yönetmenler de kürtleri zihniyet ulaştıralacak ve eğitilip geliştirilecek bir kitle olarak görüyordu. bu tepeden inmeci zihniyet bugün bile hala aynı yöntemlerle televizyonda, sinemalarda veya filmlerin gösterimde olduğu her yerde sadece kürtlere yönelik değil kendinden öteki olan herkese yönelik zihniyet ulaştırma tavrını takınıyor. bilmiyorlardı ki grup dışı bir tepeden bakan bakış açısıyla oluşmuş bir dil acıları anlatmaya ve sorunları çözmeye olanak sağlayamaz. ne yazık ki bu tavır ilerlemeden öte yerinde saymayı bile sağlayamadı. senelerce bu tavır yüzünden bir çok insan ütopik sanrılar içinde yüzdü.
bugün ise hala dünyanın neresinde olursa olsun. temelde birbirinden farklı iki gruptan egemen olanı her zaman tepeden ve yanlış noktalara bakarak kendi ideolojisini sağlamlaştırmaya çalışmıştır. lakin ezilen hiçbir grup bu öteki bakış açısına hiçbir zaman alışamamış, bu yapıyı kabullenememiştir. tarihsel süreç bize gösteriyor ki bu ötekileştirme tavrı sonunda sonuçsuz kalacak. baskı altındaki kitle sonunda kendi diliyle kendini yaratacaktır. elbette mevcut karşılaştırmada kullandığım taraflar için de bu geçerlidir.
Tümünü Göster