Max Payne'i bilen bilir, graphic novel kısımlarındaki anlatımlar acayip edebidir, sanki aksiyon oyunu oynamıyorsun da sanat filmi seyrediyorsun izlenimine kapılır bazen insan.
1. ve 2. oyundan bu tarz replikleri orjinalini ve elimden geldiğince çevirisini yazarak sizlere sunacağım
Firing a gun is a binary choice. You either pull the trigger or not
Silahı ateşlemek iki seçenekli bir durumdur. Ya tetiği çekersin ya da çekmezsin (Çevirisi zik gibi oldu evet)
-Max Payne 2: A Binary Choice
Twilight crawled across the sky laden with foreboding
Önseziyle yüklü alacakaranlık gökyüzünü ağır ağır geçti
-Max Payne: The American Dream
They were all dead. Love kills.
Did I loved her? Was there a choice?
The past is a gaping hole
Hepsi ölmüştü. Aşk öldürür.
Onu sevmiş miydim? Başka bir seçeneğim var mıydı?
Geçmiş kapanması imkansız bir yaraydı
-Max Payne 2
The past is a puzzle. Like a broken mirror. As you piece it together, you cut yourself, your image keeps shifting and you change with it
Geçmiş bir yapbozdur. Kırık bir ayna gibi. Parçalarını bir araya getirdikçe kendini kesersin, görüntün değişir ve sen de görüntünle birlikte değişirsin
-Max Payne 2
Devamı belki gelir siz bi okuyun bakalım.
edit: 2 şukuya devam ediyorum hadi bakalım. Çeviriler tamamen benimdir.
Şimdikini yazmadan önce biraz ön bilgi vereyim. Max Payne sevdiği kadını kurtarmak için meslektaşını öldürmüş, daha sonra inşaattan düşerek komaya girmiştir. Saatler sonra uyandığında kafası karmakarışıktır, kendisini meslektaşını öldürmediğine ikna etmeye çalışıyordur ve olayları yarım yamalak hatırlayabiliyordur:
There was a blind spot in my head. A bullet-shaped hole where the answer should be. Call it denial
Kafamda kör bir nokta vardı. Cevabın olması gereken yerde kurşun şeklinde bir boşluk. Siz ona inkar diyin - bunun çevirisi yannanım gibi oldu açıkçası
Closing your eyes forces you to look at the darkness inside
Gözlerini kapattığında içindeki karanlığa bakmak zorunda kalıyorsun