/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +42 -2
    Sen aslında varsın. Seni benden başka kimse göremiyor, duyamıyor ve hissedemiyor. Ama biliyorum, sen aslında varsın. Benliğimde süregelen bu boşluğu sen doldurdun, varlık algımı iki dünya arasında bırakıp beni diğer insanlardan soyutladın. Bunu kimseye kanıtlayamıyorum, ama şunu biliyorum ki ben deli değilim.

    12 yaşımdan beri kimsenin göremediği bir arkadaşa sahibim. Hani küçük çocukların hayali arkadaşı olur ya, öyle bir şey işte. Tek farkı, o 'hayal' ürünü değil. Bu güne kadar bir çok pgibolojik tedavi gördüm, ilaç aldım ve çevrem tarafından dışlandım. Ama kimseye onun gerçek olduğunu inandıramadım. Zaten inandırmaya çalışmayı da uzun zaman önce bıraktım. Onu ilk gördüğümde, 12 yaşında yatağında tavanı izleyen küçük bir çocuktum. O gece beni uyku tutmamıştı. Boş bakışlarla tavanı izliyor, öylece yatıyordum. Sonra bir anda karşımdaki sandalyeden bir gıcırtı sesi duymuştum. O ses sadece sandalyeye biri oturduğunda çıkardı. Korku dolu gözlerle sandalyeye baktığımda bana karşı sırıtan bir çocuk gördüm. Onu görmemle çığlık atmam bir oldu. Çok geçmeden odaya annem ile babam geldi. Onlara sandalyede oturan çocuğu gösterdim ama onlar bu hareketime bir anlam verememişlerdi. Onlar o çocuğu görmüyor, ancak ben görmekle kalmıyor işitiyordum da. Çocuk işaret parmağını ağzına zütürerek bana 'sus' işareti yapmıştı. Ancak ben o an ağlamaktan başka bir şey yapamıyordum. O gece annem ile babamın yanında yatmıştım. O çocuk ise benim odamda tek başına kalmıştı.

    Sabah uyandığımda gördüklerimin bir rüya olabileceğini düşündüm, hızlıca odama girdim. Ancak beynimden vurulmuşa dönmüştüm. O çocuk benim yatağımda yatıyor, ve onu yine benden başka kimse göremiyordu. O günden beri türlü türlü pgibolojik tedaviler gördüm ancak nafile. O çocuk benim için hep vardı, diğer insanlar için de hep yoktu.

    not: Okuyan varsa kendini belli etsin, kimse okumuyorsa boş yere yazmayım.

    edit: Hikaye bitmiştir, bir başka hikayede görüşmek üzere. Takipte kalın.
    ···
  2. 2.
    +12 -1
    Bir zaman sonra, içinde bulunduğum bu durumu kabullendim. Bir anda hayatıma giren o lanet çocuğun ismini bile koymuştum; 'Şey'. Ancak daha da tuhaf olan şu ki, şey ile hiç konuşmuyorduk. Cesaretimi toplayıp soru sorduğum sırada boş boş gözümün içine bakıyor ama cevap vermiyordu. Gecenin bir yarısı uyandığımda, onu baş ucumda beni sinsi bir gülüşle izlerken buluyordum. Eskiden olsa böyle bir durumda avazım çıktığı kadar bağırır, delirme noktasına gelirdim. Ama artık alışmanın da ötesine geçen bir durumdayım. Çaresizlik, umutsuzluk ve kabullenmişlik.

    Hayatımın her alanında benimleydi. Okuldayken öğretmenin arkasında durup beni izlerdi. Yolda giderken ensemde nefesini hissederdim. Hatta duş alırken bile beni izlerdi. Sadece izlerdi. Konuşmuyor, dokunmuyor veya başka bir şey yapmıyordu. Öylece durup gözümün içine bakıyor ve sırıtıyordu. Gecenin bir yarısı uyandığınızda burnunuzun dibine kadar eğilmiş ve sırıtarak sizi izleyen birini görseydiniz ne yapardınız?

    Aylar sonra farklı bir şey olmuştu. O gece uyandığımda, burnumun dibinde solumuyordu. Odanın ortasında duvara öylece bakıp bir şeyler fısıldıyor, sonra susuyor (dinliyor) tekrardan fısıldıyordu. Evet, ilk defa konuşuyordu. Ama benimle değil.
    ···
  3. 3.
    +12
    'Şey' konuşurken, uyandığımı belli etmek istemiyordum. Gözlerimi kısarak duvara baktım. Orada, konuştuğu varlığı görmeye çalıştım ama nafile. Duvar bom boştu. Bu arada 'şey' konuşurken bir anda sesini yükseltti. Bağırmıyordu ama artık fısıldamıyordu da. Ne konuştuğunu duyabiliyor ama anlayamıyordum. Türkçe konuşmuyor hatta bildiğim herhangi bir dil ile de konuşmuyordu. Sessizce onu izlerken bir anda hızlı bir şekilde kafasını bana çevirdi. Ani bir korkuyla irkildim. Bu arada odamdaki perde kısa bir süreliğine havalandı. Sanırım 'şey'in konuştuğu varlık odamdan gitmişti. 'Şey' yine her zaman ki yaptığını yapıyordu. Bana bakıyordu.

    O saatten sonra uyuyamazdım. içimi tarifsiz bir ürperme almış, 'şey'in konuşabildiğini öğrenmiş ve göremediğim bir varlıkla konuştuğunu görmüştüm. işin ürkünç yanı, onun bundan haberi vardı.
    ···
  4. 4.
    +16
    O günün sabahı erkenden okula gittim. ilk dersler boştu. 'Şey' yüzünden iyice pgibolojim bozulmuş, artık kimseyle konuşmuyordum. Ancak beni takip eden bu varlığın sırrını öğrenmem gerekiyordu. O kim? Neden beni takip ediyor ve neden hiç konuşmuyor? Cevaplanması gereken çok soru vardı. Ancak bunu her hangi biriyle konuşamazdım. Muhtemelen beni deli sanıp başından gönderecektir.

    Eve vardığımda internetten araştırma yapmaya karar verdim. Saatler boyu siteler arasında dolaşmıştım. Sabaha karşı tam umudumu kesmişken, bir blog gördüm. Bu blog'un sahibi de tıpkı benimkine benzer bir olay anlatıyordu. Ancak insanlar onunla alay ediyor, troll tarzı bir şeyler yaptığını sanıyorlardı. Blogun sahibinin takma adı 'imaginary' idi. E-mailinden ona ulaşmaya çalıştım. Attığım e-postalara hiç bir şekilde geri dönüş yapmamıştı. Zaten blogu'da çok eskiydi...
    ···
  5. 5.
    +13
    Sinirlenip bilgisayarı kapatmıştım. Çok uykum vardı. Hemen yatağıma gidip uyudum. Uyandığımda saat öğleni çoktan geçmişti. O gün ailem evde yoktu, tek başımaydım. Tabi tek başıma olup olmadığım tartışılır. Yatağımdan kalktığımda beni takip eden o lanet varlık, ayakta dikilmiş tavana boş boş bakıyordu. Ancak onda bu gün bir gariplik vardı. Gözleri kıp kırmızıydı. Tırnakları her zamankinden daha uzun, birer pençeyi andırıyordu. Etrafıma baktığımda, odanın duvarlarında bilmediğim dilde bir yazı gördüm. Tekrar bilgisayarın başına geçip araştırdığımda yazının ibranice olduğunu öğrendim. Yazının anlamı ise, 'Zaman tükeniyor' (הזמן הולך ואוזל) idi. Ne zamanı? Neyden bahsediyordu bu varlık? O hangi zamandan bahsediyor bilmiyorum ama, artık bir hocaya gitme zamanım geldiğini biliyorum. Hemen arkadaşım Salih'i aradım, o bu tür işlerle ilgilenen tek tanıdığımdı.
    Ben (B) Salih (S)

    B: Alo, Salih?
    S: Ne oldu, Roxic?
    B: Beni bir hocaya zütürmen gerekiyor.
    S: Sürekli seni takip ettiğini iddia ettiğin varlık yüzünden mi?
    B: Evet.
    S: Bak bu konuda gerçekten istekliysen seni bir hocaya yönlendirebilirim. Diğer hocalardan biraz farklıdır. Ancak oraya tek başına gitmek zorundasın.
    B: Tamam, bana adresini mesaj olarak at.
    S: Adreslik bir şey yok, gideceğin yer bir köy.
    B: Ne köyü olum? Başka hoca mı yok?
    S: Var elbet, ama gerçekten sorununu çözmek istiyorsan ona gitmelisin. Çökene köyüne gideceksin. Orada hocayı bulursun.
    dııt
    B: Alo? Salih?

    Telefonu kapatmıştı. Çökene köyünü biliyordum, hakkında az çok hikayeler de duymuştum. Bunlar pek iç açıcı şeyler değildi. Ama zaten hayatımda ne iç açıcıydı ki?
    ···
  6. 6.
    +14
    Beyler okuyan varsa belli etsin, okuyan yoksa yazmanın da bir anlamı yok.
    ···
    1. 1.
      0
      lan devam knk allah rızası için
      ···
    2. 2.
      0
      Güzel gidiyordun
      ···
  7. 7.
    +7
    Beyler sabaha kadar uyumamıştım ondan dolayı biraz uyudum, şimdi başlıyorum yazmaya takipte kalın.
    ···
  8. 8.
    +10
    Kafaya koymuştum, o köye gidecektim. Ancak gitmek için bir araba lazımdı. Eski bir arkadaşım olan Mert geldi aklıma. Uzun süredir konuşmuyorduk, belki beni tersleyecekti ama denemeye değerdi. Mert'i aradığımda, arabayı gündüz veremeyeceğini, ancak gece 23:00'den sonra verebileceğini söyledi. Gitmek istiyordum ama o saatte gitmek çok tehlikeli olurdu.

    Ailemden bir kaç günlüğüne arkadaşlarımdan birinde kalacağıma dair izin almıştım. Böyle şeylere pek izin vermezlerdi genelde, ama sanki her şey o köye gitmem için bana yol açıyordu. Akşam yemeğini yedikten sonra bir müddet oturup köyde ne yapacağımı düşündüm. Yanıma biraz para ile kıyafet aldım. Her ihtimale karşı. Ben bunları yaparken saat çoktan 22:00 olmuştu bile. Bu saatte uyku tutmazdı ama bir an evvel yarının olmasını istiyordum. Uyurken rüyamda kendi odamdaydım. Ancak bir tuhaflık vardı. Evimizin etrafında başka hiç bir ev yoktu. Sanki bir ıssızlığın ortasına düşmüştük. Beni sürekli takip eden varlık ise deli gibi kahkaha atıyor, bahçemizdeki çok sevdiğim köpeğimin ölü bedeninin içini boşaltmış, iç organlarını duvara asıyordu. Bu esnada kan ter içine uyandım. ilk defa böyle bir rüya görüyordum. Hemen köpeğe bakmak için pencereye koştum, oradaydı. Uyuyordu. Derin bir oh çektikten sonra yatağıma yöneldim anca 'şey'e bakmam ile beynimden vurulmuşa dönmem bir oldu. Ellerinde kan vardı. Duvarlarımda da kan vardı.

    Artık bu kadarı fazlaydı. Yarını bekleyemezdim. Zaten o saatten sonra da tekrar uyuyamazdım. Hemen Mert'i aradım, arabasını istedim. Saat 00:35 civarıydı. Mert beni arabayla aldıktan sonra onu kendi evine bıraktık. Benimle gelmesini istedim ama 'işlerim var' demişti. Çökene köyüne gitmek için yola koyuldum.Yol sırasında beni takip eden varlık şekil değiştiriyordu. Yolda giderken sürekli yolun kenarındaki otların arasında beni izleyen hayvanlar görüyordum.
    ···
  9. 9.
    +14 -1
    Beyler okuyorsanız bir iki şukuyu çok görmeyin. Hikayeyi de yarım falan bırakmıcam, içiniz rahat olsun.
    ···
  10. 10.
    +10
    Köye vardığımda Salih'e ağız dolusu küfürler ediyordum. Köy terk edilmişti. Issızlığın ortasında ıssız bir köyde hayatımı mahveden varlıkta yalnız başımaydım. Bir an etrafıma baktım, 'şey'i görememiştim. Merakla gözlerim onu ararken, köyün içinde, harabe evlerin arasından bana baktığını gördüm. içimi bir ürperme aldı. Ancak bu kısa sürdü, çünkü bir dağın yamacında ışık parıltısı gördüm. O parıltı bir evden geliyordu. Eğer hocaysa oraya gitmeli, değilse de hocanın nerede olduğunu öğrenmeliydim. Arabadan el fenerini alıp o eve doğru yürümeye başladım. Ancak yürürken sürekli harabe evlerin içerisinden gülüşmeler duyuyordum. Bir an burada insanların yaşıyor olabileceğini düşünüp 'Burada birileri var mı?!' diye bağırdım. Bağırmamla evlerin içindeki tüm gülüşmeler kesildi. O esnada bir evin içinden bana doğru taş fırladı. Eve doğru 'Orada kim var?!' diye bağırdım. Ses gelmeyince evin içine girmek istedim. Ancak kapı bir türlü açılmıyordu. Evin içine pencereden bakmaya karar verdim. El fenerini pencereye tuttuğumda evin ortasında siyah bir keçi gördüm. Taşı bu hayvan atmış olamazdı. Yoksa bu 'hayvan' değil miydi?
    Tam bu esnada 10-15 metre uzaktan 'Ne işin var burada?!' diye bir ses duydum. Bu aradığım hoca olmalıydı.
    Ben: (B) Hoca: (H)
    B: Buralarda bir hoca varmış, onu arıyorum.
    H: O hoca benim. Bu saatlerde buralarda şerliler cirit atar. Beni takip et.
    Dedikten sonra evine doğru yürümeye başladık. Yol boyu sürekli dua olduğunu tahmin ettiğim bir şeyler okuyordu. Evine girdiğimde tuhaf bir rahatlama gelmişti. Üstelik 'şey'de eve girmemiş, dışarıda kalmıştı. Ben bunun şaşkınlığını atamamışken hocanın, 'Merak etme, o buraya giremez.' demesiyle irkildim.
    ···
    1. 1.
      0
      Hikaye hangi Zaman aralıkları ile devam edecek bi süre bakmayıp sonunda hepsini okumak istiyorumda?
      ···
      1. 1.
        +1
        bitti birader hikaye okuyabilirsin
        ···
      2. 2.
        0
        Hikayenin varlığını unuttum neydi bunun konusu la
        ···
      3. 3.
        0
        Aga yalnız ben bunu bitirmiştim skdjdkjdkd
        ···
      4. 4.
        0
        dalgasına yazdım hacı aradan 1 ay geçmiş :D
        ···
      5. diğerleri 2
  11. 11.
    +5
    B: Kimden bahsediyorsun?
    H: O ifritten.
    B: Ne yani, beni takip eden bu varlığı biliyor musun?!
    H: O varlık dediğin, Cin. Sana musallat olmuş.
    B: Bunu bu güne kadar kimseye kanıtlayamamıştım, beni hep deli sandılar.
    H: Amacıda bu zaten. Seni yavaş yavaş tüketmek.
    B: Peki bu durumdan nasıl kurtulacağız?
    H: Zor...
    Demesiyle bir anda kapı şiddetli bir şekilde yumruklanmaya başladı. Ayağa kalkıp hocaya 'Kim geldi?' diye sordum. 'Kimse gelmedi, şerliler senin yüzünden evin etrafına biriktiler. Seni dışarıya çekmek istiyorlar. Sakın pencerelere bakma, aklını yitirebilirsin.' dedi. Bu Cin'in beni ne zamandır takip ettiğini sordu. 12 yaşımdan beri dedim. Bunu duyar duymaz gözleri fal taşı gibi açıldı. Sonra kendini toparlayıp hiç kabus görüp görmediğimi sordu. Görmediğimi, sadece bu gece bir tane gördüğümü söyledim. Biz bunları konuşurken sürekli dışarıdan fısıltılar duyuyor, evin içinde gölgeler görüyorduk.
    H: Bak delikanlı, başındaki musibet çok belalı bir şey. Bu diğer vakalar gibi değil. Bu sana değil, soyuna yapışmış bir Cin. Senden öncekileri değil ama sen ve senden sonrakileri yakmak için gönderilmiş.
    B: Ama kim? Kim neden 12 yaşındaki bir çocuğa Cin musallat etsin?!
    H: Musallat etmediler, seni ve soyunu kurban verdiler.
    ···
  12. 12.
    +10
    Bu tür büyülerin genelde anlaşma için yapıldıklarını söyledi. Cinlerle yapılmış bir anlaşma. Ancak merak ediyorum, benim hayatım ve soyuma karşılık bu anlaşmayı yapan karşılığında ne almıştı? Hoca bu gecelik evinde kalabileceğimi söyledi. Yarın bu konuyu daha detaylı konuşacaktık. Saat gecenin 2'si olmuştu. Etraftan gelen sesler ise kesilmemişti. Dağdan davul ve at kişneme sesleri geliyordu. Bu seslerin arasında uyumak bir hayli korkunç ve zor olsa da uyumayı başarabilmiştim. Gece yine kabus görüyordum. Bu sefer köyde, hocanın evindeydim. Aşağıdan iğrenç bir koku geliyordu. Dar bir geçitten geçtikten sonra kokunun geldiği yere gelmiştim. Karşımda yine 'şey' vardı. Bu sefer hocanın ölü bedeninden iç organlarını çıkarıyor, duvarlara asıyordu. Bu iğrenç rüyanın ardından çığlık atarak uyandım. Çok geçmeden hoca geldi, ancak o parçalanmış bedeni gözlerimin önünden gitmiyordu. Sanki rüya değil, gerçeği yaşamıştım az önce. Hocaya kabus gördüğümü, önemli bir şey olmadığını söyledim. Pencereye baktığımda 'şey' orada durmuş, bana karşı sırıtıyordu. Bu sefer üstünde daha çok kan vardı.
    Hoca bana bir çeşit ritüel yapacağımızı, ama bunun çok tehlikeli olacağını söyledi. En kötü ne olabilirdi ki? Benim ise gerekli malzemeleri almam için şehre gitmem gerekiyordu. Bu işin bu gün bitmesini istiyordum. Hızlıca arabaya binip şehre vardım. Hocanın istediklerini bulmam zor olmadı. Geri köye giderken yolda Mert aradı.
    Mert (M) Ben (B)
    M: Alo, Ömer. Kardeşim kusura bakma ama acil işim çıktı arabayı getirmen gerekiyor.
    B: Şimdi olmaz, getiremem. Halletmem gereken işlerim var.
    M: Kız kardeşim çok hasta, onu hastaneye zütürmemiz gerekiyor. Başka araba da bulamadım. Şimdilik işin biraz aksasın lütfen.
    Normal bir işi olsa telefonu kapatır arabayı vermezdim, bu iş aksayamazdı ama söz konusu kız kardeşinin hastalığı ise buna mecburdum. Lanet okuyarak evlerine gittim. Mert, kız kardeşi ve annesi geldi. Gerçekten de kız kardeşi çok kötü görünüyordu. Arabayı ben kullanıyordum. Çok geçmeden hastaneye vardık. Burada ortalama olarak 1-2 saat beklediğimi sanıyorum. Sonunda burada işimiz bittiğinde, Mert ve ailesini eve bıraktım. Tam gidecekken Mert, nereye gittiğimi sordu. Bir an afalladım, nereye gittiğimi söylesem daha çok soru sorar ve konu uzardı. Ancak kaybedecek vaktim yoktu. Bir an evvel hocanın yanına gitmeliydim.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +11 -1
    Beyler maalesef hikayeye beklediğim ilgi gelmedi. Yakında final yapmak zorundayım. Başkaları gibi kopyala yapıştır ile hikaye paylaşmıyorum, bizzat kendim yazıyorum. Bir iki part daha atıp finali yapacağım. Okuyanlara ve okuyacaklara tekrar tekrar teşekkürler.
    ···
  14. 14.
    +12
    Köyle vardığımda, köyün üzerine bir karanlık çöktüğünü fark ettim. Hava aydınlıktı ama sanki güneş ışınları o köye girmiyordu. Derin bir koyuluğa gömülmüştü köy. Hızlıca hocanın evine gittiğimde ise, evden iğrenç bir kokunun yayıldığını fark ettim. Kolumla burnumu tıkayarak evin kapısını tıklattım ancak açan olmadı. içerideki kokudan çok şüphelenmiştim, kapıyı kırmaya çalıştım. Zaten tahta ve eskimiş bir kapıydı. Kolayca kırıldı. işte o an hayatımın en kötü anını yaşadığımı söyleyebilirim size. Yerler kan gölüne dönmüş, duvarlarda asılı vücut parçaları ve iç organları vardı. Burnunuzun dibinde sarkan bir bağırsak hayal edin. Ancak beni bayıltan olay bu değildi. Hocanın gövdesinden ayrılmış başı odanın ortasında duruyordu. Anormal olan şu ki; gözleri hala hareket ediyordu. Kegib bir baş gözümün içine bakıyordu. O esnada bayılmışım. Kendime geldiğimde ortalık zifiri karanlıktı. Saatler boyu bu köyde baygın kalmıştım. Hemen arabaya ulaşmam gerekiyordu ama bu karanlıkta çok zordu. Sonra el fenerimin hocanın evinde olduğu aklıma geldi. O parçalanmış organların arasında ilerleyerek feneri bulmak zorundaydım. Ancak evin içinden gülüşmeler geliyordu.

    Bildiğim tüm duaları okuyarak evin içine girdim. Hiç ışık olmadığı için elimi duvara dayamış öyle gidiyordum. Hangisi daha kötü bilemiyorum, sürekli elimi üzerinde gezdirdiğim iç organlar mı, yoksa ayağımı çarptığım hocanın kegib başımı. Kusmamak ve korkudan bayılmamak için kendimi zor tutuyordum. El feneri dün gece uyuduğum yatağın yanındaydı, yatağa vardığımda kapıdan bir gıcırtı geldiğini duydum. Biri eve girmişti. 'Kim var orada?!" diye bağırdım. Ancak aldığım tek cevap fısıldaşmalardı.

    Sonunda el fenerini bulup ışığı açtığımda, kapıda kimse olmadığını gördüm. Hızlıca kendimi dışarı attım. Araba 5 dakikalık bir yol mesafesindeydi. Koşmak istiyordum ama koşamıyordum. Çünkü biliyorum koşarsam daha çok heyecan yapıp korkacağım. Zaten kendimi tekrar bayılmamak için zor tutuyordum. Arabaya giderken harabe evlerden beni izleyen insanlar gördüm. Ya da insan şekline bürünmüş Cinlerdi. Sonunda arabaya ulaşmıştım. Eve vardığımda hemen bir duşa girdim. Gerçekten rezalet bir gündü. Beni tak çukurundan çıkaracak olan adam bu gün param parça olmuştu. Üstelik bu varlıkların o eve giremediklerini sanıyordum. Nasıl olmuştu da hocayı evin içinde öldürebilmişlerdi? Eve bir insanın girmediğinden de eminim, kapısı arkadan kilitliydi. Başka bir hoca bulmalıydım. Belki de bu işi kendim halletmeliydim.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    +10
    içinde bulunduğum duruma lanetler savurarak odama kapandım. Yatakta öylece oturmuş 'şey'i izliyordum. O ise pencereden dışarı bakıyordu. ilk başta umursamamıştım ama merak ettim ve pencereye gittim. Aşağıda odamı gözleyen bir adam vardı. Sokak lambasının altında öylece duruyor ve direk bana bakıyordu. Ayaklarına bakmam ile perdeyi çekmem bir oldu. Ayakları tersti.

    'Şey' ise tekrardan bana bakıp gülmeye başladı. Beni delirtmeye çalışıyordu. Ama yapamayacaklardı. Eğer beni öldürmek isteselerdi veya bunu yapabilselerdi, çoktan yapmışlardı. Ancak beni pgibolojik olarak çökertmeye çalışıyorlardı. Tekrar Salih'i aradım.

    Salih: (S) Ben: (B)
    B: Alo, Salih
    S: Ne oldu?
    B: Dediğin köye gittim.
    S: Ha evet, o konu. Bende yeni öğrendim. O köy boşaltılmış.
    B: Evet ama neden?
    S: Köyü Cinlerin bastığı söyleniyor. Üstelik sana dediğim hoca da köy boşaltılmadan aylar önce ölmüş.
    B: Ne? Ne saçmalıyorsun? Daha dün onun yanındaydım?!
    S: Şaka mı yapıyorsun?
    B: Şaka yapıyor gibi bir halim mi var lan?!
    S: Bak dostum, benden buraya kadar. Nasıl bir işin içindesin bilmiyorum ama benim elimden gelenler bu kadar.
    B: Bana başka bir hoca ayarlaman gerekiyor.
    S: Sana yardımcı olacak tek hoca oydu ancak o da dediğim gibi aylar önce ölmüş.
    dııt

    Telefonu kapatmıştım. işler gerçekten taka sarmıştı. Bu adam nasıl aylar önce ölmüş olurdu? Benim o kadar konuştuğum, ritüel yapmak için malzeme almam gerekçesiyle beni şehre gönderen adam kimdi? Eğer o adam da onlardan biriyse, neden öldürdüler? Sorular, sorular ve daha fazla sorular.

    Derin bir 'of' çektikten sonra hocanın bana aldırdığı malzemeleri incelemeye başladım. Kemik, hayvan sakatatları, ayna, mum vb. şeyler. Yapacak tek bir şey vardı. Bu ayinin nasıl yapıldığını öğrenip kendim yapacaktım. Belki hocanın evinde tuttuğu notlar veya bana yardımcı olacak başka bir şey vardır umuduyla tekrar yola çıkmaya karar verdim. Hocanın evini araştıracaktım.
    ···
  16. 16.
    +8
    Köye tekrar vardığımda yine aynı karanlığını koruyordu. Köyde inanılmaz bir bunaltıcı hava hakimdi. Hocanın evine gittim zaman kaybetmeden. Ama gördüklerim karşısında şok oldum. Hocanın cesedinden en ufak bir iz yoktu. Küçük bir kan lekesi dahi yoktu. Şimdi anlamaya başlıyordum. Hoca gerçekten de aylar önce ölmüştü. Benim evinde kaldığım adam ise onlardan birisiydi. Bana neden yardım etmeye çalıştığını bilmiyorum ama yaptıklarının bir yardım olduğundan da emin değilim daha.

    Evi aramak için içeri girdim, içeride bulduğum tek şey bir sandıktı. içinde ibranice yazı yazan bir kağıt buldum. Kağıtta Türkçe yazan tek kelime ise 'Şey' idi. Benim peşimi bırakmayan varlığın ismi, bu kağıtta yazıyordu. Ama bu tesadüf olmalıydı. En azından öyle umuyordum. Kağıdı tercüme ettirmek için yanıma aldım ve tekrar şehre doğru yola koyuldum.
    ···
  17. 17.
    +7
    Eve vardığımda evin lambaları yanmıyordu. Babamı aradığımda Bir haftalığına köye gittiklerini, beni aradıklarını ancak ulaşamadıklarını söylediler. Bu durum benim işime gelmişti aslında. Daha rahat hareket edebilirdim. Ama büyük bir sorunum vardı, ibranice yazı yazan bu kağıt. Çevremde tanıdığım kişilerden hiç biri ibranice bilmiyor veya bilen birini tanımıyordu. Tek çarem yine internetti. Saatler boyu araştırdım ancak ibranice bilen birisini bulamadım. Ama çok daha önemli bir şey olmuştu. Günler önce mesaj attığım blog sahibi, bana cevap vermişti.
    imaginary (i) ben (B)

    B: Selam, blogunu inceledim. Eğer anlattıkların doğruysa, aynısı bana da oluyor.
    i: Senide mi sürekli takip eden bir varlık var?
    B: Evet, 12 yaşımdan beri 'şey' ile yaşıyorum. 'Şey' onun adı.
    i: Nasıl bir durumun içerisindeyiz bilmiyorum. Bu varlık yüzünden çevremden soyutlandım. Kimsenin merak etmediği bir hayatı yaşıyorum artık. Benim gibi olan başka birinı bulma amacıyla o blogu açmıştım.

    Tam cevap yazacaktım ki elektrikler gitti.
    ···
  18. 18.
    +1
    Beyler burada iftar yaklaştı, iftardan sonra yazmaya devam edicem.
    ···
  19. 19.
    +8
    Bir anda içimi bir korku kapladı. Hemen arabaya inmeyi düşündüm, fenerim arabadaydı. Odadan çıkmak için kapıyı açtım ki, koridorun sonunda hocayı gördüm. Her tarafı iç organlarıyla sarılıydı. Aşırı boğuk bir sesle bana karşı bağırıyor ve yavaş adımlarla bulunduğum odaya doğru geliyordu. Ani bir korkuyla hızlıca kapıyı kapattım. Çok geçmeden kapı inanılmaz bir gürültüyle yumruklanmaya başladı. Kapı gittikçe daha sert yumruklanıyor, hoca gittikçe daha çok bağırmaya başlıyordu. Sonra bir anda sesler kesildi. Derin bir nefes almıştım ki bilgisayarımın ekranı açıldı. Ancak elektrikler gelmemişti.

    Bilgisayarın ekranında kendimi hocanın evindeyken görüyordum. Sanki kendimi hocanın gözünden izliyordum. Ben yatağımda yatarken, hoca benim üzerime hayvan sakatatları koyuyordu. Üstelik üzerimde de bir çok gölge vardı. Sonra bir anda görüntü değişti. Yine hocanın gözünden bakıyordum, ama bu sefer bizim evin içindeydi. Bulunduğum odanın kapısının hemen arkasında, öylece duruyordu. Bir anda telefonum çaldı, bu esnada bilgisayardaki görüntü gitti ve 5-10 dakika sonra elektrikler geldi. Arayan Salih idi. Ancak ben korkudan kitlenmiş, ne telefona bakabiliyor ne de odadan çıkabiliyordum.
    ···
  20. 20.
    +5
    Her gün yaşadığım şeylerden sonra kendi kendime 'daha kötüsü olamaz' diyor, ama her seferinde de daha kötüsü oluyordu. Dakikalar sonra kendime geldiğimde, Salih'i aradım.
    Salih: (S) Ben: (B)
    B: Neden aradın beni?
    S: Yeni bir hoca buldum. Üstelik Çökene köyüne yakın bir yerlerde yaşıyor. Bulmakta zorluk çekmezsin.
    B: En son hocaya gitme deneyimimi seninle paylaşmak isterdim, ancak buna inanmazsın. Lütfen bana bir daha hoca deme.
    S: Sen bilirsin. Ben sadece söylemek istedim. Ama olur da fikrin değişirse bana her zaman ulaşabilirsin.
    dııt

    O an neden Salih'ten hocanın yerini öğrenmek istemedim merak ediyorum. Sanırım yaşadığım o olaydan çok fazla etkilenmiştim. Biraz kafa dağıtmam gerekiyordu. Üstelik yeniden elektriklerin gitmesinden korkuyordum. Evden dışarı çıktım. Biraz çarşıya gidip arkadaşlarımla takılacaktım. Yaklaşık 2-2.5 saat eğlendik. Gerçekten baya iyi gelmişti. Yaşadığım olayların sıkıntısını bir nebze olsun unutabilmiştim. Arkadaşlarımla vedalaştıktan sonra tekrar eve geldim. istemeye istemeye arabadan inip eve çıkacaktım. Başka kalacak bir yerim yoktu. Arabanın kapısını kilitleyip evin kapısına yöneliyordum ki, odamda iki kişi gördüm. Ellerinde birer torba gibi bir şey vardı. içinden bir şeyler çıkarıp odanın duvarlarına yağlıyorlardı. Ancak bunlar normal insan değillerdi. Çok hızlı hareket ediyorlardı. Ağızlarından dumana benzer bir şey çıkıyor, pis bir koku yayıyorlardı. Bu kokuyu evin dışından bile alabiliyordum. Hemen o eve girmeliydim, burada öylece durup onları izleyecek değildim. Etrafıma bakındım, yoldan geçen birine rastlarsam ondan yardım isteyecektim ama kimseler yoktu.

    Bir an cesaretimi toplayıp hızlıca eve doğru koşmaya başladım. Kapıyı açıp odama gitmem saniyeler sürmüştü belki de. Korkuyordum ama bunu kendime bile belli etmiyordum. Odaya yaklaştığımda içeride tepinme sesleri duydum. Sanki içeride bir düzine hayvan var ve tepiniyorlardı. Hızlıca kapıyı açtım ama içeride kimseyi bulmadım. Ne duvarlara yağladıkları şeyi görebiliyordum, ne de o varlıkları. Belki onları göremiyordum ama, kokuları hala bu odadaydı. Kendilerini gizlediler, ama gitmediler. Onlarla aynı odadaydım.
    ···