1. 1.
    +6 -1
    cemal süreyanın deyimiyle fazla şiirden ölen ,ikinci yeninin şiiri biraz soyut kaçan dev şairi. edip canseverin ilk şiirleri dönemin baskın anlayışı olan garip anlayışına paralel şekildedir, zaten daha sonra cansever ilk şiir kitabı olan ikindi üstünü reddederek toplu şiirlerine almamıştır. Maalesef yky bu şiir kitabını cansevere rağmen toplu şiirlere almakta ısrar etmiştir. canseverin ikinci yeni ile teması yerçekimli karanfil ile başlar,bu kitap pazar postasında sert tartışmalara neden olmuştur. karakoç bir materyalist şiir başlıklı yazsında bu şiirlerin düpedüz maddeci bir anlayışla ele alındığını söylemiştir. yerçekimli karanfil cansever şiirinin ancak ipuçlarını barındırabilir,onu açıklayamaz. canseverin şiirlerinde özellikle de tragedyalar kitabında teatral bir hava görülür. zaten cansever de kendisiyle yapılan söyleşilerde şiirini oluştururken resim, tiyatro,müzik sanatların öğelerinden yararlandığını belirtmiştir. canseverin şiiri öncelikle okuyucudan ilgi ve sabır ister, şirinin uzun dize yapısıyla bazen düzyazıya yaklaşması kimi okuyucuları ondan uzaklaştırmıştır. cansever hem nitelik olarak hem de nicelik olarak üst seviyeyi tutturmuş ender şairlerdendir.ben ruhi bey nasılım adlı şiir kitabı devlet tiyatroları tarafından sahnelenmiştir.
    'bir kişi bile değilim yalnızlıktan'
    ···
  2. 2.
    +2 -3
    cannsever vardı lan ateşli piliç
    ···
  3. 3.
    +4
    MENDiLiMDE KAN SESLERi

    her yere yetişir
    hiçbir şeye geç kalınmaz

    çocuğum beni bağışla
    ahmet abi sen de bağışla.

    boynu bükük duruyorsam eğer
    içimden böyle geldiği için değil
    ama hiç değil
    ah güzel ahmet abim benim
    insan yaşadığı yere benzer
    o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
    suyunda yüzen balığa
    toprağını iten çiçeğe
    dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
    konyanın beyaz
    antepin kırmızı düzlüğüne benzer
    göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
    denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
    evlerine, sokaklarına, köşe başlarına
    öylesine benzer ki
    ve avlularına
    (bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
    ve sözlerine
    (yani bir cep aynası alım-satımına belki)
    ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
    sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
    camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
    öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
    minibüslerine, gecekondularına
    hasretine, yalanına benzer
    anısı ıssızlıktır
    acısı bilincidir
    bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
    gülemiyorsun ya, gülmek
    bir halk gülüyorsa gülmektir
    ne kadar benziyoruz türkiye’ye ahmet abi.
    bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
    dirseğin iskemleye dayalı
    -- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
    cigara paketinde yazılar resimler
    resimler: cezaevleri
    resimler: özlem
    resimler: eskidenleri
    ve bir kaşın yukarı kalkık
    sevmen acele
    dostluğun çabuk
    bakıyorum da şimdi
    o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.

    ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi
    biz eskiden seninle
    istasyonları dolaşırdık bir bir
    o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
    nazilli kokardı
    ve yağmurdan ıslandıkça edirne postası
    kıl gibi ince i̇stanbul yağmurunun altında
    esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
    kadının ütülü patiskalardan bir teni
    upuzun boynu
    kirpikleri
    ve sana ahmet abi
    uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
    sofranı kurardı
    elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
    cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
    çocuklar doğururdu
    ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
    o çocuklar büyüyecek
    o çocuklar büyüyecek
    o çocuklar...
    bilmezlikten gelme ahmet abi
    umudu dürt
    umutsuzluğu yatıştır
    diyeceğim şu ki
    yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
    oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
    hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
    çocuklar, kadınlar, erkekler
    trenler tıklım tıklım
    trenler cepheye giden trenler gibi
    i̇şçiler
    almanya yolcusu işçiler
    kadınlar
    kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
    ellerinde bavullar, fileler
    kolonyalar, su şişeleri, paketler
    onlar ki, hepsi
    bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlerde büyüyenler
    ah güzel ahmet abim benim
    gördün mü bak
    dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
    ve dağılmış pazar yerlerine memleket
    gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
    gelse de
    öyle sürekli değil
    bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
    o kadar çabuk
    o kadar kısa
    işte o kadar.

    ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
    diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
    mendilimde kan sesleri
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +4
    tragedyalar'dan:

    Korkunçtur, bana kalırsa adımıza
    Hazırlanmış bir oyun var bizim
    Hepimizi yalnız bıraktıkları bir oyun
    Ve bilirler, insanlar yalnız kaldıkça
    Konuştukları dil de değişir
    Sonunda hiç anlaşamazlar. Öyle ki
    Bir zaman parçası içinde, bir durumun
    Değişmez akışında, tekdüze
    Kalırlar bir sıkıntı avcısı gibi
    Ve bir gün anlarlar ki, bir güc değildir artık yalnızlık
    Ve bunu anlayınca, işte o zaman Lusin
    Aşıvermek isterler bu zamanla durumu
    Koşarlar, koşarlar, tam sınıra gelince
    Sanki o tel örgülere yapışmış gibi
    Bir duman oluverirler ya da kaskatı
    Bir kömür parçası, bir ceset..
    Nedir bu durumda insanın anlamı?
    ···
  5. 5.
    +3
    @4 cagrilmayan yakup.
    ···
  6. 6.
    +3
    "ne dedik, dışa vurmalar mı, yani ilk aydınlığı mı ölümün?
    ölümün ilk aydınlığı mı, ne dedik, sahi biz ne deseydik bu
    konuda
    ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık birşey insanın
    sonsuzunda"
    ···
  7. 7.
    +3
    bu adama küfreden insan olamaz.
    ···
  8. 8.
    +3
    adam yaşama sevinci içinde
    masaya anahtarlarını koydu
    bakır kaseye çiçekleri koydu
    sütünü yumurtasını koydu
    pencereden gelen ışığı koydu
    bigiblet sesini çıkrık sesini
    ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    adam masaya
    aklında olup bitenleri koydu
    ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    kimi seviyordu kimi sevmiyordu
    adam masaya onları da koydu
    üç kere üç dokuz ederdi
    adam koydu masaya dokuzu
    pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    uzandı masaya sonsuzu koydu
    bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    masaya biranın dökülüşünü koydu
    uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    tokluğunu açlığını koydu.
    masa da masaymış ha
    bana mısın demedi bu kadar yüke
    bir iki sallandı durdu
    adam ha babam koyuyordu.
    ···
  9. 9.
    +3
    en sevdiğim şiirlerden bir tanesinin büyük şairi

    YERÇEKiMLi KARANFiL

    Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
    Oysaki seninle güzel olmak var
    Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
    Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
    Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
    Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
    Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
    O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
    Derken karanfil elden ele.
    Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
    Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
    Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
    Birleşiyoruz sessizce.
    ···
  10. 10.
    +3
    bu şiyiri ezberlemeyeni açık havada giberim. (bkz: masa da masaymış ha)
    ···
  11. 11.
    -2
    şarkıcı canseverin babasını
    ···
  12. 12.
    -2
    modlar bu entry altına yazan herkesi banla dıbınakoyduklkarım kesin ekşiici ya da kesin entellektülülü
    ···
  13. 13.
    +2
    otellerden çıkmıyorsun, dükkana uğramıyorsun
    ···
  14. 14.
    +1 -1
    Her şeyin fazlası zararlıdır ya,
    Fazla şiirden öldü Edip Cansever.
    ···
  15. 15.
    +2
    mendilimde kan sesleri
    ···
  16. 16.
    +1
    neden aklıma geliyor istasyon büfesindeki duruşun
    hava soğudu-kasımın son günleri-
    kar yağacak, bembeyaz olacak unutulmuşluğun
    ···
  17. 17.
    +1
    düşlüyor ölümünü ruhi bey
    niye ölmemeli öyleyse
    yaşamak mutlu bir devinimse.

    ölüsünü bekliyor ruhi bey
    bir yanda ruhi bey bir yanda ölü
    ve görmemek ister gibi ölüyü
    oturmuş bir iskemleye.

    ben ki bir ölüyü beklemekle geçirdim geceyi
    bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini.

    getirdiler beni sayrılar evine bir sabah
    asansörle yukarı çıkardılar
    tertemiz bir yatağa yatırdılar - ben böyle istedim böyle oldu -
    oda numaran 283'dü aklımda doğru kaldıysa
    pencereden tepeler görünüyordu, bulutlar ve birtakım kuşlarla devinen tepeler
    yakınımdan geçiyordu bazı kuşlar da
    beyaz bir saat asılıydı duvarda. duvarın her yerinden
    bembeyaz saatler asılıydı
    ve her şey o kadar beyazdı ki, ayrıntılar
    yılların eklem yerlerini gösteriyordu sanki
    ve bütün eklem yerlerinde koskocaman bir ölü
    ruhi beyin ölüsü
    hepsi de ur gibi beni
    sarmıştı ur gibi ruhi beyi
    o gün sigara içtim akşama kadar
    - ikinci gün aldılar sigaramı -
    ve saatler biraz sarardı
    sarardı bütün ayrıntılar.

    ve otuz sekizin altına düşmedi ateşim
    yataktan kalkamadım
    o gece uyuyamadım sabaha kadar
    koridorlarda ayak sesleri, bağrışmalar
    kapı gıcırtıları ve acayip sesler

    bilmem böylece kaça çıktı beklediğim ölüler.

    üçüncü gün kan şişeleri, tüpler, serumlar
    doktorlar, hastabakıcılar
    aralıksız girip çıkmalar
    gidip gelmeler
    tepelerden pencereye akan kuşlar
    pencereye sıvanan kuşlar
    ve benim mutluluğumun altında
    kararıp yitti bütün ayrıntılar
    bir daha görünmedi
    ve artık hiç görünmeyen
    şişeler, tüpler, serumlar.

    ve o gün ilk defa ölüsünü gördü ruhi bey
    soğumuşgövdesini gördü
    donuk gözlerini, durmuş kalbini
    gördü neye benzerse bir ölü.

    - ben ruhi bey nasılım
    - mutlusunuz ruhi bey.

    yarın gazetelerde çıkacak ilanlarım
    ruhi bey öldü
    bu ölüm töreninde mutlaka bulunacağım
    bir daha görmek için ölümü
    çelenkler yığılacak avluya
    ki benim sayısız ölülerime
    yaldızlı yapraklarını kıpırdatarak bakacaklar
    sevgiyle
    ve babam elinde gümüş kırbacıyla
    bir başına bir ölü
    annem bir limon görüntüsünün önünde giyinmiş ölümlüğünü
    ölüler halinde duracak onlar da
    dışımdaki ölüler, içimdeki ölüler
    bir alaşım halinde, donuk güneşin altında
    ve benim mutluluğumun altında
    akıp gidecek bütün kötülükler
    ölümün armaları gibi
    akıp gidecekler en sonunda

    niye ölmemeli öyleyse
    yaşamak mutlu bir devinimse.

    koro

    (çiçek sergicisi, meyhane garsonu, meyhane patronu, kürk tamircisi yorgo,
    hayrünnisa, genelev kadını, otel katibi, cenaze kaldırıcısı adem, akordeoncu
    kadın, emekli postacı, vb.)

    çelenklerimizle geldik, yoktunuz
    ara sokaklarda, pasajlarda aradık, yoktunuz
    meyhanelere baktık, otellere sorduk, yoktunuz
    nerdesiniz, ruhi bey?

    ruhi bey

    o kadar bekledim ki, geliyorum
    ölümümü bekledim, geliyorum
    bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini
    bekledim geliyorum.

    ben ruhi bey, mutlu olan ruhi bey
    ölümü gömdüm, geliyorum
    bir sonbahar günüydü, geliyorum
    güneşler buz gibiydi, geliyorum
    ve bütün kötülükler
    ölümün armaları gibiydi
    size anlatırım, geliyorum.

    hepsini, hepsini gömdüm, geliyorum
    havuzun kırık taşlarını - siz bilmezsiniz -
    limonluğu ve kırmızı konağı - siz bilmezsiniz -
    aynalarda kendini seven ruhi beyi - siz bilmezsiniz -
    ve bildiğiniz ruhi beyi -ya da pek bilmediğiniz -
    gömdüm ben, geliyorum.

    koro

    iyi biliriz sizi biz, iyi biliriz
    nerdesiniz ruhi bey.

    ruhi bey

    gömdüm hepsini, geliyorum
    bütün ölülerimi gömdüm, geliyorum.

    koro

    peki ya sonuç, ruhi bey, ya sonuç
    biz sizi tanımaz mıyız
    siz ne yaparsınız bundan sonra, biz ne yaparız
    bir bütünün parçalarıyız, bir bütünün parçalarıyız.

    ruhi bey

    sonuç mu dediniz, ne dediniz, ne dediniz
    sonuç hiç gömülür mü, geliyorum
    ben yalnız ölülerimi gömdüm, geliyorum.

    koro

    doğrusu anlamıyoruz ruhi bey
    her insan biraz ölüdür
    biz ki bir bütünün parçalarıyız, biliriz
    her insan biraz ölüdür.

    ruhi bey

    insan yaşıyorken özgürdür
    yaklaştım iyice, geliyorum.

    koro

    her insan biraz ölüdür
    biz de biraz ölüyüz.

    ruhi bey

    ölüler ki bir gün gömülür
    içimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
    insan yaşıyorken özgürdür
    insan
    yaşıyorken
    özgürdür.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +1
    maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi?
    bir renk değildir mavi huydur bende
    ve benim yetinmezliğimdir
    ve herkesin yetinmezliğidir belki
    denecektir ki bir süre
    ve denenecektir
    bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstününü düşünmekten başka nedir ki.
    ···
  19. 19.
    -1
    sevgilimin kankisi
    ···
  20. 20.
    +1
    ortak bir dili vardır edip canseverin şiirlerini okuyanlarının, mutsuz bi hayatları.
    ···