+5
diye söze girdim. dedemin suratı düştü tabii. "Dur hele dur," dedi, "Şu günleri atlatalım, giderim." Ayak uçlarımdan başımın tepesine kadar yükselen yakıcı öfkemi zoraki bir tebessümle dizginledim. Bu sırada sağ elimi çoktan yumruk yapmıştım. Bana bak moruk, dedim, yattı diyorum yattı! Anla artık şunu, diyerek işaret parmağımla kafasına defalarca dokundum; içten içe kafatasının delinmesini istiyordum. Yaşına tezat oluşturacak çeviklikte karlı dağ eteklerini andıran kafasını çekti. Dur evladım minvalinde cümleler kurmaya başlayacaktı ki öfkem tebessüm formundan çıkıp tüm bedenime yayıldı; ellerimle boğazını kavrayıp yastık kadar hafif bedenini duvara yapıştırdım. ince boynu ve iğrenç derisi bana, ellerimin arasında bir hindi boynu tutuyormuşum gibi hissettirdi. Hemen ellerimi boynundan kurtardım ve sanki tutuşmaya başlamışlar gibi panikle sallamaya başladım. Adeta bir böcekten kurtulmaya çalışıyormuşum görüntüsü içindeydim. Zavallı yaşlı ise az önce yerden birkaç adım yukarıdayken şimdi yerde kıvranıyor ve ağzından köpükler fışkırtıyordu. Ona dokunmaktan iğreniyordum ama işini bitirmeliydim. Yeniden ona yöneldiğimde güçlükle kaldırdığı koluyla beni durdurmayı denediği belli olan hareketler yapıyor, birazdan koparacağım dilinden "Allah" lafını eksiltmiyordu. Onun içler acısı durumunu seyrettiğim kısa sürede ayak ucuna saçılmış paraları gördüm. Lastikle tutturulmuş bir tomar paranın yanında lastiği kopmuş ve etrafa yayılmış bir diğer tomar... Lastiği patlatacak kadar para! Bir çırpıda aldım, çantama sokuşturdum. Buruşuk sürüngen doğrulmaya çalışıyordu. Ne yaptığımı hatırlayarak koşar adım ona doğru ilerleyip kalın tabanlı ve çelik burunlu botlarımla karnına tekmeleri geçirdim. Ağzındaki köpükler kızıla boyanmıştı. Hâlâ oynayan çenesine de sağlamca bir oturttuktan sonra inlemeleri dindi. Sanırım bayılmıştı. Ölmüş de olabilirdi. Ancak ilgilenmiyordum. Tek düşündüğüm arabanın anahtarının nerede olduğuydu.