1. 1.
    +18 -4
    http://imgim.com/3819incik5984036.jpg

    http://imgim.com/333incig1246191.jpg

    arkadaşlar kanada'daki bir müzede yer alan bu fotoğraf görenleri şaşırtıyor. 1940 yılında çekilen resmin fotoshop ile uzaktan yakından alakası olmadığı çeşitli fotoğraf analistleri tarafından onaylanmış. resme dikkatli bakıldığında (ki ben dikkat edilmesi gereken noktayı bir yuvarlak yardımıyla belirginleştirdim) içerisinde bulunduğu zaman diliminden kopuk gibi duran bir zamanyolcusu görüyoruz.

    zaman yolcusunun güneş gözlüğü (ben şahsen pilot gözlüğü olduğunu ve bu şahsın günümüz güneş gözlükleri modasına ilham veren öncülerden biri olabileceğini düşünüyorum), kirli sakalı, tiki saçları, baskılı sıfır yaka tişörtünün dahil olduğu rahat giyim tarzı ve elindeki fotoğraf makinasının modeli bu şahsın bir zaman yolcusu olduğuna dair şüphe bırakmamakta.

    fotoğrafları internette paylaşan kim mi dersiniz ?

    cevap : 2000 yılında john titor

    john titor, zaman yolculuğu yapıp 2037 yılından geldiğini öne süren bir kişidir.john titor 2000 yılında şunları yazmış ve yazdıklarının çıkmasıyla tüm dünyayı sarsmıştır !

    -amerika ırak'a ve ortadoğu'ya petrol için saldıracak, orada iç karışıklıklar 10 yıl civarı sürecektir.

    john titor, devlet için çalışan ve zaman yolculuğu projesi için seçilen bir asker olduğunu söylemiştir. 2037 yılından ibm 5100(ilk kişisel bilgisayar) almak için döndüğünü söylemiştir. bu bilgisayar ile 2037 yılında eski programların "ayıklama (debug)" işini yapacağını iddia etmiştir. gönderdiği yazılar, 2000-2037 yılları arasında birçok olaydan bahsetmiştir, 3. dünya savaşı dahil (2015 yılında olacağını ve toparlanmanın 20 sene süreceğini iddia etmiştir).

    daha sonra ibm'e bu iddialar sunulmuştur.
    ibm mühendislerinin uzun araştırmalarından sonra yaptıkları bu açıklama dünyayı derinden sarsmıştır.

    ibm mühendisleri:

    "iddia edilen bilgisayarı ve yazılımını inceledik,2037 ye uyarlı sanal bir yazılım yazdık ve işe yaradı.5100 markalı modelin ayıklama yazılımının günümüz teknolojisinden geride olmakla beraber, günümüz teknolojisinden üstün yanları vardır. bizzat kendi mühendislerimizin, kendi üretimimiz olan bir yazılımı ve özelliklerini başkaları tarafından öğrenmiş bulunuyoruz."

    john titor gelecek ile ilgili şunları yazmıştır

    -amerika ırak'a ve ortadoğu'ya petrol için saldıracak, orada iç karışıklıklar 10 yıl civarı sürecektir.
    -2015 yılında 3.dünya savaşı çıkacak. çin-amerika karşıtlarının yarattığı bu savaşın zütürüsü çok yüksek olacak. milyonlarca insan ölecek. savaşın sonunda dünyada etnik kimlik, kültür kalmayacak. insanlar robotikleşme, üst kimliğe bürünme, tanrılaşma evresine girecek. daha az hastalanacak, daha uzun yaşayacak, doğru seçimleri daha rahat verebilecek
    -2037 yılında bu düzene karşı çıkan anarşistler olacak. bende bu anarşistlerdenim, zaman makinesini yalnızca biz bilim adamlarımızın sayesinde bulduk. düşmanımızın bilgisayar ağını hacklememiz için 1970 yılında üretilen ibm cihazının bilgisayar kodlaması gerekmektedir.bu cihazı alabilmek için seçildim.

    3. dünya savaşının (2015) çok büyük bir yıkıma neden olacağını, tüm dünyanın kaosa sürükleneceğini, açlık ve sefaletin diz boyu olacağını bunun tam 20 yıl boyunca süreceğini söylemiştir.

    bu 20 yıllık savaş boyunca tüm dünya devletleri üretimini sadece silah ve askere endeksleyeceğini, silah ve asker gücü olmayan devletlerin çok hazin bir son yaşayacağını anlatmıştır.

    3. dünya savaşından sonra artık insanoğlunun savaşları bir kenara bırakıp teknoloji ve bilime ağırlık vereceğini ve bizim tabirimizle altın çağı yakalayacağımızdan bahsetmiştir.

    john titor 2000 yılında bu açıklamaları yaptıktan sonra bir daha görülmemiştir.
    kimilerine göre öldürüldü, kimilerine göre tekrar zamanına döndü, kimilerine göre de daha fazla sır açıklamaması için devlet kendi himayesine aldı.

    son dönemde yaşanan gelişmeler ve ülkeler arası sürtüşmeler büyük bir savaşın habercisi gibi. 2015 yılında 3.dünya savaşı çıkarsa yani john titor'un diğer söyledikleri gibi son söylediği de çıkarsa tam bir efsane olacağı kesin.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +5 -2
    http://www.electric-shado...dent-1959-group-shot1.jpg

    27 Ocak 1959 günü Sovyet Rusya’da dokuz genç kayakçı Ural Dağları’nın uçsuz bucaksız eteklerinde 2 haftalık bir tırmanış ve kayak gezisi için yola çıktılar. Aslında 10 kişiydiler ancak bir tanesi sağlık problemleri yüzünden son anda geride kalınca yola 2 kadın 7 erkek çıktılar.
    Yolculukları Kuzey’deki en son yerleşim birimi olan Vizhai‘den Otorten Dağı‘na kadardı. Rotaları dağcılıkta en zor kategori olarak bilinen “Kategori 3″ sınıfındaydı ancak başta liderleri Igor Dyatlov olmak üzere takım kendilerinden çok emindi. Her biri tırmanış ve uzun kayak gezisi tecrübeleri olan yetenekli sporculardı. 2 haftadan fazla bir süre dondurucu soğukla mücadele edecek olmaları ve tehlikeli rotaları gözlerini korkutmuyordu. Takımın deneyimden kaynaklanan bir cesareti vardı ve hiç birisi kolay kolay korkuya kapılacak insanlar değillerdi.

    http://0.thumbs.beta.scri...03785882c0984b447ejpg?a=d

    Gezi planına göre grup Vizhai kasabasına geri döndükten sonra Dyatlov hemen bağlı oldukları spor klubüne telgraf çekecekti. 12 Şubatgünü kararlaştırıldığı gibi telgraf gelmediğinde kimse bir tepki vermedi. Bu tür zorlu gezilerde gecikmeler neredeyse her zaman olurdu. Birkaç gün sonra birşeylerin ters gitmiş olabileceği ihtimali düşünülmeye başlandı.
    Sporcuların ailelerinin ısrarı üzerine enstitü bir kurtarma ekibi oluşturarak 20 Şubat 1959‘da arama çalışmalarına başladı. Polisin ve ordunun da helikopterler ve uçaklarla katıldığı arama 6 gün sonra, grubun varış noktasından 10 km uzaklıktaki Kholat-Syakhl dağında ilk sonucunu verdi; bu aynı zamanda kurtarma ekibinin yaşadığı ilk şoktu.
    Ekip kamp çadırını oldukça tahrip olmuş halde buldu. Bir dizi ayak izi yakındaki ağaçlık alana gidiyor ancak 500 metre sonra karla örtülüyordu. Ağaçlık alanda büyük bir çam ağacının altında bir kamp ateşinin kalıntılarıyla birlikte ilk iki ceset bulundu. Cesetlerin üzerinde sadece iç çamaşırları vardı. Daha sonra bulunan üç ceset ateş ve kamp arasındaydı ve durumlarına bakarak kampa geri dönmeye çalıştıkları düşünüldü. Üç ceset arasında yaklaşık 150′şer metremesafe vardı.
    Bulunan cesetlerin incelenmesi sonucu sporcuların hipotermi, yani vücut ısısının aşırı düşmesi sonucu öldükleri saptandı. Bir tanesinde kafatası zedelenmesine rastlandı ancak ölümcül değildi. Diğerlerinde ise hiçbir tahribat yoktu.Diğer 4 cesedin bulunması biraz uzun sürdü. Araştırma ekibi 4 Mayıs‘ta ikinci şokunu yaşadı. Bir nehir yatağında, 4 metre karın altında kalan cesetleri buldular. ilk iki cesede göre daha uzaktaydılar ve diğerlerinden bir farkları vardı. 3 tanesi şiddetli darbe sonucu ölmüşlerdi. Bir tanesinde ölümcül derecede kafatası zedelenmesi vardı, ikisinin ise göğüs kafesleri parçalanmıştı. Uzmanlar bu tür hasarları verebilecek bir gücün, bir araba kazasına eşdeğer olması gerektiğini söylediler. Dikkate değer bir nokta ise cesetlerin hiçbirinde dıştan gelen yaralanma olmamasıydı, yüksek basınç sonucu ezilmiş gibiydiler. Otopside kadınlardan birinin dilinin kayıp olduğu görüldü.
    Peki bu talihsiz sporcuların ölümlerine yol açan esrarengiz şey neydi? O karanlık Şubat gecesinde neler yaşanmıştı?

    http://38.media.tumblr.co...mh430PcW1syhduso1_500.jpg

    Hastalığından dolayı geride kalan grubun 10. üyesi Yury Yudin şöyle diyordu; “Eğer Tanrı’ya tek bir soru sorma şansım olsaydı bu ‘O gece arkadaşlarıma ne oldu?’ olurdu.”

    http://rjmorwood.files.wo....com/2013/08/dyatlov4.jpg

    Araştırma kapsamında ilk keşifte bulunan günlükler ve amatör video kayıtları incelendiğinde (Blair Witch? Cloverfield? REC? Noroi?) ortaya çıkar ki, grup 31 Ocak günü dağlık araziye varmış ve tırmanışa hazırlanmıştır. Dönüş için yiyecek ve ekipmanları için ormanlık alanda bir stok çadırı kurduktan sonra 1 Şubat‘ta tırmanışlarına başlarlar. Hesaplarına göre 1 günde tırmanışı bitirip ertesi gece kampı öteki tarafta kuracaklardır. Ne var ki giderek sertleşen hava, kar fırtınaları ve azalan görüş mesafesi bir şekilde onları hedefleri olan Otorten Dağı yerine Mansi dilinde “Ölüm Dağı” anldıbına gelen Kholat Syakhl’a zütürür. Dağın ismi hariç buraya kadar yaşananlarda pek olağandışı bir durum yok. Kampta bulunanlar buradan sonra ne yaşadıklarına dair bir ipucu vermiyor.
    Her ne kadar cesetlerdeki hasarın insan gücüyle yapılmış olamayacağı söylense de Rus polisi bir cinayet olasılığını düşünerek adli araştırmalara başlar. Böylece zaten soru işaretleriyle dolu olan olaya bir yenisi eklenir: radyasyon. Cesetlerin üzerlerindeki giysilerde radyoaktif kirlenme vardır.
    Ural bölgesinde yaşayan Mansiyerlilerinden şüphelenen polis geniş çaplı bir arazi taraması yaptığında çevrede hiç insan izine rastlayamaz. Zaten kamp alanı etrafında sporculardan başkasına ait ayak izi yoktur.Deliller detaylı incelenince birkaç ilginç nokta daha göze çarpar. Kamp çadırı dışarıdan değil de içeriden yırtılmış gibidir. Ormanlık alanda ateş yakan grup üyeleri çok yakında duran kuru dalları değil de nedense ıslak dalları kullanmışlardır.

    http://2.bp.blogspot.com/...+incident+%25281%2529.jpg

    Genç sporculara ne olduğu tam bir merak konusu olur. Gazeteler olaya geniş yer verir. Komplo teorileri üretilmekte geç kalınmaz.Eldeki verileri gözden geçirince, yapılabilecek en kesin varsayım birşeyin grubun ödünü kopardığı. Üzerlerine giysi giymeden çadırı yırtıp çıkarak ormanın içine koşmuşlar (tabii neden üzerlerinde giysileri olmadığı yine muamma). Daha sonra ormanın girişinde durup ateş yakmışlar. Aralarından ikisi (ölü ya da canlı) ateşin yanında kalırken üçü kampa geri dönmeye karar vermiş ancak yolda birer birer ölmüşler. Dördü ise ya önceden ya sonradan ormanın içlerine ilerlemiş. Bir varsayıma göre grubun düzensiz hareketi ve ateş yakarken çok yakındaki kuru dalları kullanmamalarından kör olduklarıdüşünülüyor. Bu ilk bulunan cesetlerin birindeki kafatası zedelenmesini de açıklayabilir, zira
    kör birisinin ormanda koştururken ağaçlara çarpması gayet doğal.Peki bu gözüpek sporcuları ölesiye(gerçekten ölesiye) korkutan şey neydi? Ayı veya başka bir yabani hayvan olsaydı eğer yaralanmaları gerekirdi. Etrafta da ayak izleri, mücadeleye dair izler olurdu. Hem radyasyon?

    http://cdn.mos.totalfilm....4-p-1376307506-470-75.jpg

    Rus polisi ve KGB bu bilmeceyi çözemiyor (ya da halka öyle söyleniyor). Mayıs 1959‘da dosya kapanıyor. Sporcuların hepsinin “bilinmeyen zorlayıcı bir güç” yüzünden öldükleri söyleniyor. Olay dosyası resimleriyle birlikte gizli bir arşive yollanıyor. Resimler ancak 1990‘da ortaya çıkıyor – ekgib olarak.
    1967′de, araştırmalar sırasında görev almış ve fotoğrafçılık yapmış olan gazeteci yazar Yuri Yarovoi olaydan esinlenerek “En yüksek derecede karmaşa” isimli bir roman yazıyor. Ancak Sovyet yönetiminin olayla ilgili bilgileri sır olarak sakladığı bir dönemde yazıldığı için pek çok detayı es geçtiği biliniyor. Tanıdıkları ise yazarın romanın yayınlanmamış detaylı bir kopyası olduğunu söylüyorlar. Yazar 1980‘de hayatını kaybettikten sonra yazarın fotoğraflar, günlükler ve el yazılarından oluşan arşivi bulunamıyor.
    1990‘da yazar Anatoly Guschin olayla ilgili bir araştırma yapıyor. Rus yetkililerin ona tanıdığı ayrıcalıklar sayesinde bazı fotoğrafları ve önceden bilinmeyen detayları gün ışığına çıkarıyor. Pek çok belgenin ortadan kaybolduğunu farkediyor. Araştırmasıyla ilgili “Sırların bedeli dokuz yaşam” isimli bir kitap yazıyor. Kitapta Sovyet yönetiminin gizli araştırmaları sonucu geliştirilen bir “gizli silah” teorisine ağırlık veriliyor.
    Kitabın verdiği cesaretle 1959′da araştırmayı yürütmüş olan emekli polis subayı Lev Ivanov bir makale yazıyor. Makalede araştırma timinin olaya hiçbir açıklama getiremediğini söylüyor. En önemli nokta ise, Ivanov’un iddiasına göre gökyüzünde bazı “uçan küreler” görmüş oldukları. Üstlerine bunu rapor ettikten sonra timin araştırmayı bırakması ve bulguları gizli tutması emri geliyor. Ayrıca olayın olduğu tarihte grubun rotasından 50km güneyde olan bir yürüyüş grubu kuzeyde garip turuncu küreler gördükleri ve o çevrede Şubat ve Mart aylarında meteoroloji yetkilileri ve askerler dahil değişik kişilerden benzer raporlar geldiği biliniyor. Araştırmalarda bu tanıklar gözardı edilmiş.
    Bir de şu aşağıdaki fotoğraf var. Olayla ilgili polis dosyasında yer aldığı söyleniyor.

    http://news.theparanormal...1/dyatlov-pass-ravine.jpg

    Grup lideri Igor Dyatlov’un adı geçide veriliyor. Sovyet yönetimi olayla ilgili detayları tüm gücüyle gizliyor. UFOlar mı, paranormal varlıklar mı, gizli ordu araştırmaları mı bilinmez ama ortada alışık olmadığımız birşeyler olduğu kesin.1959′da Kholat Syakhl’da o zavallı dokuz gence ne oldu sorusu hala yanıtsız.

    http://i.dailymail.co.uk/...4000005DC-269_634x433.jpg
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +3 -2
    1930'lu yillarda amerikan hükümeti bilim adamlarindan gemilerin radarlarda görünmemesini saglayacak bir yöntem gelistirmelerini ister. baskanligini nikola tesla'nin yaptigi bir grup bilim adami bu istegi gerçeklestirmek üzere ise koyulurlar…
    Teoriye göre maddeye yüksek değerde manyetik rezonans uygulanırsa zaman/boyut kırılmasına geçer…

    http://cdn.listelist.com/...iladelphia-Experiment.jpg

    yaklagib 10 yillik bir çalismanin sonunda proje deneme asamasina gelir. deneyde amerikan donanmasinda görevli küçük bir destroyer olan eldridge adli gemi kullanilacaktir… gemi, jeneratörler, vericiler, güç yükselticiler, modülasyon devreleri ve elektromanyetik alan olusturmaya yarayacak araç gereci içeren tonlarca ekipmanla donanir…
    Proje 1936 yılında Nikola Tesla tarafından yönetiliyorken aynı yıl içinde denemeler yapılmıştır

    http://cdn.listelist.com/...eneyi-rainbow-project.jpg

    22 temmuz 1943'te saatler 09:00'i gösterirken elektromanyetik alan jeneratörleri çalistirilir. eldridge'in etrafini önce yesil bir duman kaplar. gemiyi bu dumanin ardinda görmek imkânsizlasir. alicilar geminin kuvvetli bir elektormanyetik alanla çevrelendigini göstermektedir. duman çekildiginde ise deneyin istenenden daha basarili oldugu anlasilir. çünkü eldridge sadece radarlardan degil, mürettebatiyla beraber "gözden de" kaybolmustur!

    iste philadelphia deneyi'nin bir kaç kelime ile özeti bu… amerikan hükümeti ve deniz kuvvetleri elbette ki böyle bir deneyin ya da projenin varligini asla kabul etmiyor. tüm bunlarin asilsiz, hayal ürünü iddialar oldugunu savunuyor. ancak diger taraftan da görgü taniklarinin ifadeleri var. zaten deney hakkinda bilinenlerin çogu da bu taniklarin ifadelerinden saglanmis.

    simdi basa dönelim ve hikayemizin ayrintilarina bakalim. 1933 yilinda roosevelt abd'nin baskani oldu ve hemen ardindan eski dostu ve dünyanin sayili bilim adamlarindan nikola tesla'yi washington'a davet ederek ondan devlet adina bazi projeleri yürütüp yürütemeyecegini sordu. yanit olumluydu. baskan ona gökkusagi projesi seklinde bilinen projeden söz etti. tesla bu proje üzerinde çalismaya basladi. 1936'ya gelindiginde tesla önemli gelismeler kaydetmis hatta insansiz bir gemiyi gözden kaybedip sonra da geri getirmeyi basarmisti. ancak yetkililerin deneyin insanli olarak yapilmasinda israr etmeleri ve tesla'nin da insanlara zarar gelmeden bu deneyin yapilmasinin olanaksiz oldugu noktasinda baslayan görüs ayriliklari sonunda tesla'nin son asamada projeden ayrilmasiyla sonuçlandi.

    bundan sonra projenin idaresini dr. john von neumann devraldi. donanma, özellikle almanlara karsi bir an önce ezici üstünlük saglamak kaygisini tasiyordu. bu üstünlügü saglamanin ise görünmezlikten geçtigi düsünülüyordu. arzu edilen gemilerin "radarlara" görünmemesini saglamakti. fakat sonuç beklenenden çok farkli oldu. biraz sabirli olun, daha ikinci deneyi anlatmis degiliz… amerikan hükumeti için çalisan bilim adamlari arasinda dünyanin en büyük dahilerinden biri olarak gösterilen ve nazi almanyasindan kaçip abd'ye siginan albert einstein da vardi. philadelphia deneyi'nde en büyük katkilardan birinin einstein tarafindan saglandigi düsünülmekte. özellik einstein'in "birlegib alan teorisi"nin deneyi basariya ulastiran faktör oldugu saniliyor. einstein bu teorisini 1925-27 tarihleri arasinda prusya'da yayimlanan bir bilim dergisine göndermis ancak tamamlayamadigini düsünerek geri çekmis. einstein'in ileriki yillarda teorisini tamamladigi, ancak bunun savas sirasi ve sonrasi hükümetlerce gizlenmis olabilecegi tahmin ediliyor.

    biz simdi gelelim ilk deneyin ayrintilarina. haziran 1943'te deney için seçilen uss eldridge'e elektormanyetik alan olusturucu donanim yüklendi ve gemi philadelphia deniz üssü açiklarinda deneye tabi tutuldu. deney sirasinda yeni mürettebat da gemide bulunuyordu. deneye ticari bir gemi olan andrew furuseth'in mürettebati da taniklik etti. andrew furuseth'in özel bir yeri var, çünkü deney hakkinda bugün bilinenlerin çogunu bu gemide görev yapmis olan carlos allende'nin anlattiklarindan biliyoruz. (allende, 50'li yillarda ufo arastirmacisi morris jessup'a yazdigi mektuplarda yasadiklarini anlatmasaydi belki de bu olaydan hiç haberimiz olmayacakti. ve küçük bir not daha: jessup 1959'da intihar etti. ne ilginç degil mi?)

    22 temmuz 1943'te salterler kaldirildi. geminin gözden kaybolusuna kadar olanlari biliyorsunuz. ondan sonra olanlar da oldukça ilginç. 15 dakika sonra salterlerin indirilmesi emredildi. yesil duman yeniden belirdi ve duman çekilirken eldridge yavas yavas yeniden materyalize oldu. ancak bir seylerin ters gittigi hemen anlasilmisti. gemiye iletilen telsiz mesajlarina yanit gelmiyordu. gemiye çikildiginda mürettebatin hiç de iyi durumda olmadigi görüldü. bir çogu sinir krizleri içinde çirpiniyordu. en iyi durumdakiler hafiza kaybina ugramisti!

    donanma bu personeli topyekun emekliye sevk ederek gemiye yeni personel atadi. bilim adamlarina da sadece radar görünmezligi istediklerini, optik görünmezlige gerek olmadigini bildirdi. 28 ekim 1943'te ise eldridge üzerinde ikinci deney gerçeklestirildi. saatler 17:15'i gösterirken elektromanyetik jeneratörler yeniden çalistirildi. gemi bir kez daha hemen hemen tamamen görünmez oldu. sadece gövdesinin ana hatlari seçilebiliyordu. bir kaç saniye süresince isler yolunda gider gibiydi ki ansizin gözleri kör edebilecek kadar güçlü mavi bir igib patlamasi meydana geldi ve gemi gözlerden tümüyle kayboldu.

    simdi duyduklariniza inanmayacaksiniz belki ama eldridge, bir kaç saniye sonra, 600 kilometre ötede, norfolk açiklarinda yeniden maddelesti. norfolk'ta bir kaç dakika boyunca görülür durumda kaldiktan sonra tekrar görünmez oldu ve saniyeler içinde philadelphia deniz üssü açiklarinda yeniden belirdi. mürettebatin tamami çok siddetli bir biçimde rahatsizlanmisti. bir kismi da kaybolmustu. hiç bir zaman bulunamadilar… bazilari aklini kaçirdi ama en ilginci 5 asker geminin metal gövdesi ile kaynasmisti! ikisinin elleri çelik gövdenin içine geçmisti. ellerini keserek adamlari kurtardilar ve yerine protez eller taktilar. sag kalan adamlar asla tam anlamiyla düzelemediler. akil sagliklarini kaybettikleri gerekçesiyle de ordudan uzaklastirildilar.

    elektronik kamuflaji gerçeklestirmeye çalisan bilim adamlari koca bir gemiyi, mürettebati ile birlikte isinlamis ve sonra da geri getirmislerdi. ancak, daha önce de belirttigimiz gibi abd hükümeti asla böyle bir deneyin yapildigini ya da projenin yürütüldügünü kabul etmedi. donanmaya göre eldridge, sözü edilen tarihlerde philadelphia'da bile degildi. deneyin yapildigi günlere yakin bir tarihte, yine enteresan bir yerde, bermuda seytan üçgeni'nde egitim amaçli olarak bulundugu açiklandi. eldridge daha sonra yunanistan'a satildi ve 90'li yillara kadar da 'leon' adiyla hizmette kaldi. abd hükümetinin, konusunu deneyden alan "the philadelphia experiment" (1983) adli ingiliz yapimi filmin abd sinirlari içinde gösterilmesini yasaklamasi da isin bir baska boyutunu teskil etmekte…

    yetkililer emi firmasina bir mektup göndererek söz konusu filmin abd'de gösterime sokulmasini istemediklerini bildirdiler. emi ise bunun için hükümetin bir mahkeme karari almalari gerektigini iletti abd'li yetkililere… karari çikarmak zor olmadi. daha sonra emi karsi bir karar çikartarak filmi "video klüplerde kiralanabilir" kategorisine sokmayi basardi. bazi iddialara göre de abd hükümeti 'görünmez gemi' hikayesini düsmani korkutmak için kendi uydurmustu… ortada yanit bekleyen bir çok soru var: -donanma neden eldridge'i yunanistan'a satti? -satilan gemi gerçekten eldridge miydi? -öyle ise, su an gerçek eldridge gözlerden uzak bir yerlerde saklaniyor mu? -deneyde kullanilan gemi gerçekten eldrigde miydi yoksa adi degistirilmis bir baska gemi mi kullanilmisti? -abd hükümeti mi dogruyu söylüyor yoksa taniklar mi?.. bu sorularin yaniti henüz bilinmiyor… ama biryerlerde bir ates var ki bu denli dumana bogulmus ortalik…
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +2
    Zamanda Yolculuk Yaptığını iddia Eden Adam Borsayı Karıştırdı... Federal güvenlik görevlileri, içeriden bilgi sızdırma suçlaması yüzünden bir Wall Street borsacısını tutuklayıp sorgulamaya başladılar. Tutuklanan borsa dahisi, 2256 yılından günümüze zaman yolculuğu yaptığını iddia ediyor!

    http://rsm.haber365.com/H/27_2256.jpg

    "Security and Exchange Commission" kaynaklarına göre 44 yaşındaki Andrew Carlssin, 28 Ocak tarihindeki tutuklanmasına yol açan şüphe uyandırıcı olağanüstü borsa başarısını yukarıdaki gibi garip bir şekilde açıklamakla yetiniyor.

    Bir SEC görevlisi şöyle diyor: şöyle bir gerçek var elimizde: Adam 800$'lık bir yatırım ile başlamış ve 2 hafta içinde sahip olduğu portföy 350 milyon doların üzerinde! Borsa üzerinden gerçekleştirdiği tüm alışlar ve satışlar beklenmedik gelişmelerin bilgisine dayanıyor, bunu şans faktörü ile açıklamak mümkün değil."

    Bu bilgilere sahip olmasının tek bir yolu var, işlem yaptığı şirketlerle ilgili içeriden bilgi sızdırmış olması ki bu da yasadışı... Bize bilgi kaynaklarını söyleyene kadar onu Rikers Adası'ndaki bir hücrede tutmayı düşünüyoruz.

    Geçen yılki borsa dalgalanmaları pek çok yatırımcıyı beş parasız bırakmıştı. Aynı esnada Carlssin 126 çok riskli işlem gerçekleştirip hepsinden de yüksek kazançlar elde edince gözler bir anda bu borsacıya dönmüştü. Carlssin, 200 yıl ileriki bir tarihten, yani gelecekten günümüze geldiğini iddia ediyor ve tabii o zamanki tarih ve istatistik kayıtlarında da günümüzdeki borsa dalgalanmaları detaylı olarak yazıyormuş.

    Carlssin'e göre: "Bu fırsata karşı koymak çok zordu. Aslında her şeyin sıradan ve doğal görünmesini planlamıştım. Bilirsiniz işte, sağda solda birkaç doları bile bile kaybedecek ve böylece normal bir borsacı görüntüsü çizecektim ancak son anda yakalandım." Üzerine gidilen Carlssin, Usame Bin Ladin"in akıbeti ve AIDS'in çaresi gibi tarihi gerçekleri de açıklayabileceğini söyledi, tek ihtiyacı olan zaman makinesine binmesinin izin verilmesi.

    Ancak Carlssin, makinenin nerede olduğunu bir türlü söylemediği gibi nasıl çalıştığını açıklamayı da reddediyor. Sebep: "Bu teknoloji, kötü güçlerin eline geçebilir."

    Yetkililer, bu adamın iddialarının palavra olduğu konusunda hemfikir; ancak bir SEC yetkilisi şunu itiraf ediyor: "Elimizdeki tüm federal kayıtları taradık, Andrew Carlssin isimli biriyle ilgili olarak, böyle bir adamın yaşadığını, bir şeyler yaptığını gösteren Aralık 2002 tarihinden önce hiçbir kayıt yok." !!!
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    0
    http://imgim.com/050120141731503443585.jpg

    işte bilim dünyasını sallayan o buluntu!

    Antik Çin mezarında bulunan bu yüzük şeklindeki saatin, araştırmalar sonunda 400 yıllık olduğu anlaşıldı.

    Olayın ilginç yanı bulunan yüzük şeklindeki saatin arka yüzünde 'Swiss' yani 'isviçre' yazmasıydı. 400 yıl önce isviçre ismiyle bir şehir olmadığını, ve yüzük şeklinde saatlerin de olmadığını hesaba katarsak, bu olayın ilginçliğini bir kat daha artırıyor. Saatin 10:06'da durmuş vaziyette.
    ···
  6. 6.
    0
    http://imgim.com/photo_01042013123421_1406.jpg

    1938 yılında çekilen bu resimde görülen kadının elindeki bir cep telefonu olabilir mi?

    cep telefonu olan kadın zaman yolcusu mu ?
    ···