/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +34 -4
    PART 1

    Daha doğrusu dünyadaki tek insandım, buraya henüz kıtalar ayrılmamışken, dinozorlar yeni yeni baş göstermişken geldim. Kabul ediyorum; sizden kat ve kat yaşlı olmama rağmen, sizden genç gösteriyorum.

    Sanırım bu ilk bedenim olmalıydı. Her şey o kadar karmaşıktı ki ilk üç yüz yıl boyunca... Kendi kendime anlaşıyor, içimdeki doğal üreme dürtüsünü bastırmaya çalışıyordum. Nihayetinde mor renkli minik dinozor gibecek değildik.

    Biraz hızlı geçeyim isterseniz;
    Kendi kendime avlanmayı öğrendim, toplamayı ve hastalandığım zaman yerdeki bitkileri toplamayı. Bir çok zehirli bitki vardı, sanırım onlara karşı bir bağışıklığım var ki hala hayattayım. Buraları çokta önemli değil, dünyada yalnız başıma olmadığımı ilk başta her zamanki yolumun üstünde ayak izleri gördüğümde anladım. Kışın kuzeye, yazın güneye iniyordum. Evet size biraz ters gelen bir durum fakat dönemin şartları bunu gerektirdi.

    Gördüğüm küçük ayak izleri kayalık bir alana gelince kayboluyordu. Tıpkı benim ayak izlerime benziyordu fakat birazcık daha küçüğü. ilk başta bu durum beni çok korkutmuştu, ama sonra ayak izlerinin küçüklüğüne bakınca onlardan üstün olduğumu düşünerek yolun kenarında çıkmış (gerçi burada istediğiniz yere yolun kenarı diyebilirsiniz zira belirli bir yol yok) büyük bir ağacın üstüne tırmanarak buradan geçenler tekrar gelene kadar beklemeye karar verdim.

    http://www.imgim.com/0291...ca6-9f0e-c2d8d1433ef4.jpg
    ···
  2. 2.
    +22
    Devam ediyorum, umarım ilgi gelir.

    Başkasının yaşam alanını ihmal mi ediyorduk yoksa? Yaşadığım süre boyunca tüm hayvanlar kendi yuvalarına giren diğer canlıları pek sıcak kanlılıkla karşılamamıştı. Yine aynısı mı olacak? Yuğh'ya korktuğumu belli eden bir işaret yaptım ve dışarı çıktık. Uzun süre birbirimize baktık ve ilerlemeye devam ettik. Yaklaşık bir gün yürüdükten sonra gözlerime inanamadığım bir manzara beni bekliyordu. Bir vadinin arkasında, küçük, balçıktan evler ve ortalıkta dolaşan yeşil, pembe benekli ya da pembe, yeşil benekli değişik insanlar. Tıpkı benim gibiler. Yuğh hemen vadiden aşağı gerisin geri kaçmaya başladı. Bense etkilenmiştim. Sadece, etkilenmiştim.

    Size doğruyu söyleyeceğim, dört yüz yaşındasınız ve şimdiye kadar hiç "üremediniz". Ne hissedersiniz? işte o duyguları hissediyordum. Uzak olduğumuz için kimin erkek, kimin dişi olduğunu anlayamıyordum gerçi. Sadece kalbim hızla artıyordu. Ve vadiden aşağıya ilk adımımı attım.

    Yüz yıllık eski dostum arkamdan hemen geri gelmişti. Beni fark edenlerin kaçmaya başladığını gördüm. Kaçanlar genelde küçüklerdi ve sonradan öğrendiğime göre kadınlar. Erkekler ellerine sivri sopalar alıp benim karşıma dikilmişler ve anlamadığım dilde bana bir şeyler söylüyorlardı. Gerçi anladığım bir dilde yoktu ya. Bazı hayvanlar zararsız olmadıklarını göstermek için arkalarını dönüyor ya da yere oturuyordu gözlemlediğim kadarıyla. Onları taklit ederek yere oturdum ve içgüdüsel bir şekilde ellerimi yere koydum.

    Yanıma gelip mızraklarıyla beni dürttüler ve rahatsızlık duyup biraz geri gidince işkillendiler ama ses çıkartmadılar. Beni kollarımdan tutup balçık evlerden birine zütürdüler ve arkamdan Yuğh'yu.

    Liderleri saçı sakalı birbirine karışmış. Üstünde yapraklardan örme bir kıyafet duran bir adamdı. Bana bir şeyler anlattı fakat anlamadığımı fark edince sustu. Burada bir kaç ay boyunca kalmıştım, sürekli beni köyün dışına atıyorlar fakat geri geliyordum ve en sonunda beni kabullendiler. Bu süre zarfında onların diline ait bir kaç şey kapmıştım. Örneğin kadınlara "Via" erkeklere "Doran" diyorlardı. Genelde erkeksi kelimeler av, savaş, kavga gibi daha sert gözüküyor ve sert bir tonla söyleniyordu.
    ···
    1. 1.
      +1
      Dvm pnp
      ···
    2. 2.
      0
      Devam knk
      ···
    3. 3.
      0
      Devam etsene bin
      ···
    4. diğerleri 1
  3. 3.
    +14
    Ne kadar beklediğimi hatırlamıyoNe kadar beklediğimi hatırlamıyorum, fakat ağacın kalın dallarında; galaksimizin büyük kolunu seyrederken bir şekilde uykuya dalmış ve ağaçtan düşmüştüm, düşmem ile gözümü açmam bir olmuş, dört tane siyah gözü olan, dört kollu ve uzun kuyruklu mavi bir maymun ile karşılaşmam bir olmuştu. O anın verdiği şaşkınlık ile atabildiğim kadar çığlık atarak ayağa kalkmaya çalıştım fakat nafile, bir işe yaramadı ve oracıkta bayıldım.

    Uyandığımda bir mağaradaydım. Ayağım sert bir şekilde sarılmıştı ve yanı başımda yukarıya kara dumanlar çıkaran kırmızı bir ışık vardı. Ateş. Bunu daha önce görmüştüm, yıldırımın düştüğü bir ormanda. Tüm orman aynı bu şekilde yanıyordu, sadece çok azcık yanına yaklaştığımda sıcaklığını hissetmiştim ve şimdi yanı başımda, aynı ateş yanıyordu. Sıcaktı. Korku ve heyecan bir arada elimi ona doğru uzattım, içine soktum ve muhteşem bir hızla elimi geri çektim. Yine aynı çığlığı atmış, sürünerek ateşten uzaklaşmaya çalışıyordum. O anda "Yuğh, yuğh" diye sesler çıkartan dört kollu maymun yanıma fırladı ve elimi tutarak beni bir yere zütürdü.

    Mağaranın daha soğuk bir köşesiydi. Elimi soğuk duvara dayayarak taşların altından çıkardığı otları ezmeye başladı, sanırım hayatımın en utanç verici anlarından biriydi; ezdiği otların üzerine işedi, hazırladığı ilkel merhemi elime sürdü.

    Tabi ki milyonlarca yıl önce hijyen kurallarından pek haberdar değildim o yüzden o an pek ses çıkartamadım.

    Ne kadar olmuştu hatırlamıyorum ama sanırım bir yüz yıl sonra tekrar bir yaşam belirtisi ile karşılaştım. Yuğh (maymuna böyle sesleniyordum çünkü çıkardığı tek ses buydu) ile birlikte yaz ayını yaşamak için başka bir mağaranın içine sığınmıştık. Mağaranın duvarlarına resim çizmek için yaklaştığımda tıpkı bana benzeyen çizimler gördüm. Acaba daha önce geldiğimiz bir mağara mı diye düşünmedim değil fakat olamazdı. Bir sürü çizim vardı, tüm duvarlar doluydu nasıl fark edememiştik? içimde kötü bir his vardı...
    ···
  4. 4.
    +11
    Destek gelirse devam edeceğim. Şimdilik hoşça kalın.
    ···
  5. 5.
    +10
    Arkadaşlar dıdımın dıdısının dıdısını gibtiğimi anlatsam hepiniz doluşurdunuz, lütfen biraz destek.
    ···
  6. 6.
    +7
    Biliyorum, benimde hatam var hikayeyi unuttum fakat devam ediyorum. Lutfen destek verin. Yarin devam edecegim.
    ···
  7. 7.
    +5
    Nasıl bir şeydi? ilk hisler, hatırlayamıyorum. Göğsüme saplanan vahşi bir taş parçası. Beni öldürmüştü. Bedenimin yere düştüğünü gördüm, can çekiştiğimi gördüm, Yuğh'nun beni öldüren adama saldırdığını gördüm. Şimdi, eğer ölüm buysa ne kadar güzeldi? (DEVAM EDECEK REZ ALIN YARIN AKŞAM AYNI YERDEN).
    ···
  8. 8.
    +4
    Özür dilerim beyler, ilgi gelmeyince bırakmıştım. Devam edeceğim .Amacım sözlük tarihinin en uzun soluklu hikayesini yazmak.

    Devam ediyoruz.

    Uzun yıllarımı burada geçirmiştim. Buranın diline iyice hakim olmuştum. Zaten öğrenmek için bir kaç yıl yeterli oluyordu. Çok zengin bir dil değildi ve temel ihtiyaçlardan bahsediyordu.

    Kabilemiz (Artık iyice kabul edilmiştim) her sene belirli bir gün toplu çiftleşme töreni düzenliyordu. Yanlış anlaşılmasın, bu tören grup ciks gibi değil. Ergenlik çağına gelmiş gençler evlendiriliyordu. Beni de kabile reisi pembe derili bir hanımefendi ile nikahlamıştı. Kimse kimseden utanmadığı için açık alanda birleşmiştik...

    Fakat farklı kromozomlara sahiptik. Farklı genetik yapılarımız vardı, bu yüzden hiç bir şekilde bir çocuğumuz olmuyordu. Bazen ölü doğumlar gerçekleşiyordu fakat doğan bebek ne bana ne de eşime benziyordu.

    Tam olarak hatırlamıyorum fakat iki kez güneş tutulması yaşamıştık o tarihten sonra, ve ilk kez bir savaş gördüm. Geceydi ve toplu yemekten aşırdığımız bir kaç elmayı yiyorduk. Bir anda çığlıklar sardı çevremizi. Ateş! Evin duvarına açılmış küçük bir hava deliğinden görebiliyordum. Kırmızı bir şekilde diğer evleri kaplıyordu. Eşimle beraber çabucak evden çıktık ve koşmaya başladık. Bu arada Yuğh'ta ortalarda gözükmüyordu. Küçük bir at-dinozor karışımı bir yaratığa binen mızraklı bir herif üstümüze doğru geliyordu. Anlayamamıştım. Biz hayvan değildik ki? Birbirimizi yemezdik. Onlar neden bize saldırıyordu? Halbuki onlarda bizim gibiydi. Hepsi yeşil ve pembe renklerdeydi.
    ···
  9. 9.
    +4
    Maymuna elimi attığım gibi elim içinden geçti. Hayatımda öyle dehşet bir an yaşamamıştım. Tekrar, tekrar denedim. Aynı şeyi defalarca. Dokunamıyordum. Maymunun beni öldüren adamı parçalara ayırmıştı fakat ben bir şey yapamıyordum. Bağırıyor ve çığlık atıyordum ama nafile. Bedenime geri girmeye çalıştım. Olmuyordu. En kötüsü de toprağın içine bile geçebiliyordum. Ayağımın bastığı sabit bir yer yoktu. Kontrolsüzdüm.

    Maymun ölü bedenimi alıp bir kayanın altına gömdü. Bir kaç gün boyunca kayaya bir şeyler kazıdı. Anlamsız şekillerdi, sanırım kayayı tanıyabilmek için yapmıştı.

    Artık o yürüyordu, bense takip ediyordum.

    Her gördüğüm insana girmeye çalışıyordum. Eşyalara dokunmaya ve meyveleri yemeye. Kadınları izlemek bile haz vermiyordu... en kötüsü ise, siliniyordum. Elime baktım ve o kadar saydamdı ki, hayalet bile denemezdi. Ağlayamıyordum, gülemiyordum. Sadece dehşeti hissediyordum. Volkanların patlamasından bile daha korkutucuydu.

    Yuğh yürümeye devam ederken uyuyan bir adamla karşılaştı. Bir kaç gündür yemek yiyememişti. Biliyordum. Eline bir kayayı alıp adamın yanına gitti.
    ···
  10. 10.
    +4
    Şimdi size muhteşem gelebilir ama son derece sıkıcı geçiyordu zaman. Yüzlerce yıl, bir adam ve maymunu. Yeni bir kabile ile tanıştım. Bunlar aynı bana benziyordu fakat kısa boylu ve oldukça kıllıydılar. Onlara göre çok uzundum ve beni tanrı gibi görmüşlerdi.

    Başka bir zamanda tüysüz, uzun sarı saçları olan kara gözlü insanlar ile karşılaştım. Hepsinin dilini öğrendim, hepsi ile evlendim fakat biyoloji sağ olsun. Sağlıklı bir çocuğum olmuyordu. En sağlıklısı bir kaç ay yaşamıştı.

    Beni kabul etmeyen kabileler oldu mu? Evet oldu. Taşlandım ve sopalandım. Bu "Mistik dünyanın" ilk başlarına kadar devam etti. Yazı, büyük nimet. işte ilk kez bir tanrım olduğumu yazı ile anladım. Karşılaştığım başka bir pembe insanlı kabileden öğrendim. Dillerimiz o kadar benziyordu ki alışmam zor olmadı. Tanrının varlığına dair metinler "Sana sonsuz yaşam veren o değil miydi?" bu metin, hatırlıyorum. Dün gibi aklımda. Öldükten sonra bile aklımdaydı. O günden sonra her gün korku içinde yaşadım, çünkü metnin devamı şu şekildeydi. "Verdiği gibi alamayacak mı?" Ölüm? Ölen insanlara ne olduğunu biliyordum, ya dışarıda hayvanlar tarafından yeniliyor. Ya toprağın altında gömülüyor ya da yakılıyordu.

    Acı çekiyorlar mıydı ateşte yanarken? Toprağın ağırlı altında ezilirken ve hayvanlar karnını yarıp ciğerlerini sökerken? Binlerce güneş tutulması kadar yaşım vardı ve ölmek mi? Her gün dua ettim. Her gün, almaması için... Yüzlerce yıl boyunca bıkmadan, usanmadan ve sıkılmadan. Farklı tanrılarla da tanıştım. Bereket tanrısı, evlilik tanrısı, ekmek tanrısı. Peh! Benim korktuğum tek tanrı "Ölüm" dü. inandığım tek tanrı oydu çünkü beni alıp hayvanlara o yem edecekti.

    Nitekim öldüm.
    ···
  11. 11.
    +3
    (Devam ediyoruz!)

    Bembeyaz bir ortama gömüldüm sanki, önümde bir adam; hızla koşuyor, çığlık atıyordu. Kendimi o kadar hafif hissediyordum ki, adama ulaşıp "Neden kaçıyorsun?" diye sormak için arkasından koşmaya başladım.

    Adam o kadar hızlı koşuyordu ki yakalayamıyordum onu. Bembeyaz, sonsuzluğa koşuyordu. Anladım: koşmasının nedeni, benden kaçmasıydı. Eğer onu yakalarsam o ölecekti. Daha da hızlandım. Şimdi anladım, demek ki bu yüzdenmiş savaşlar. Yaşamak için. Hayır, yanlış anladım. Çıkarlar için. Bencilce bir his ile adamın sırtından yakaladım ve gözümü açtım.
    ···
  12. 12.
    +3
    (Biraz daha yazıp yarın devam ederim büyük ihtimal)

    Tam adamın kafasına kayayı indirecekti ki adamı uyandırmak için ona doğru uzandım. Ve aydınlığa gömüldüm. (YARIN DEVAM EDECEĞiM PANPALAR)
    ···
  13. 13.
    +3
    O herif koluma mızrağını saplayıp gitmişti. Bizde o halimizle gece boyu kaçmıştık. Aklıma gelen tek yer buraya gelmeden önce Yuğh ile bulduğumuz mağaraydı ve oraya sığındık. ilk kez, o zaman yüce bir varlığa ihtiyaç duydum. Sürekli "Gavam" diyordum. Gava-Koru demekti ve sonuna m harfini getirdikleri zaman "Koru Beni" oluyordu. Peki kime diyordum bunu? Bilmiyordum. Kabilemiz ile hiç tapınmamıştık...

    Eşim mızrağı kolumdan çıkardı ve kıyafetinin bir parçasını kopartıp yaralı yeri sardı. Sabah olunca Yuğh'ta yanımıza geldi. Beni nasıl bulduğunu hiç bilmiyorum. Gerçi günümüzde "bilim" hayvanların koku alma yeteneği ile bunu açıklıyordu fakat o zamanlar büyü, bilimin yerini alıyordu.

    Yuğh gelince hemen üstüme atlayıp eşimin sardığı bezi çıkarmıştı. Kızgın kızgın sesler çıkartıyordu. Anlayabiliyordum, yüz senedir onunlaydım. işin yanlış yapıldığını söylüyordu. Yine kendince bir merhem hazırlayıp sürdü. Çok yakıyordu fakat kendimi iyi hissetmemi sağladı.

    On yıl boyunca göçebe olarak yaşadık. Eşim yaşlılıktan dolayı ölmüştü. Onu açık bir alanda hayvanlar yesin diye bırakmıştık. O zamanlar öyle yapıyorduk. Bu arada yanlış anlaşılmasın. Bu zamanlarda 30 yıl yaşayanlar şanslıydı. 40 yıl yaşayanlar dede gibilerdi ve 50-70 yıl yaşayanlar genelde reis oluyorlardı.

    Bense, hatırlamıyorum. Kaç tane tutulma görmüştüm? Kaç yaşındaydım. 400 mü? Bilmiyorum. Şu an bilim sayesinde milyonlarca yıl yaşadığımı biliyorum ama.

    ileri senelerimizde dünyada depremler çağıydı. Volkanlar patlıyor, yerler yarılıyordu. "Ko" diyebiliyordum sadece. Yani kötü. Dilimiz zengin olmadığı için "Cehennem" bile diyemiyordum.
    ···
  14. 14.
    +4 -2
    Adem reis sen misin??
    ···
  15. 15.
    +1
    Rez panpaa
    ···
  16. 16.
    +1
    Çok fena sardı mk yay bunu devam et muhakkak
    ···
  17. 17.
    0
    Rezervasyon panpa
    ···
    1. 1.
      0
      Yazmaya devam ediyorum, okumaya devam et panpam!
      ···
  18. 18.
    0
    Rez okurum
    ···
    1. 1.
      0
      Yazmaya devam ediyorum, okumaya devam et panpam!
      ···
  19. 19.
    0
    Rezerveyşın
    ···
    1. 1.
      0
      Yazmaya devam ediyorum, okumaya devam et panpam!
      ···
  20. 20.
    0
    Rez alırık gendine
    ···
    1. 1.
      0
      Yazmaya devam ediyorum, okumaya devam et panpam!
      ···