Beyler Tedavisi olmayan gibko bir virüs türedi yakalanan çok geçmeden ölüyor. siz de gökten am yağsa bana aidslisi düşerdi amk diye düşündüğünüz bir şansa sahipsiniz. Hiç ihtimal vermemenize rağmen bu hastalığa karşı bağışıklı olduğunuz ortaya çıkıyor. bilim adamları anladıkları anda sizi alıp sığınağa zütürüyorlar. ama hastalığın tedavisini bulamadan bilim adamları da ölüyor.

sığınakta gib gibi tek başınıza kalıyorsunuz. haberleri açıp dünyada neler oluyor diye bakıyorsunuz. fakat canlı yayın yok, hep eski yayınlar başa sarıp duruyor. kanalları boşalmaya yakın ferre videolar arasında geçiş yaptığınız hızda geçiyorsunuz. bu sırada bir titreme ve elektiriklerde anlık kesinti meydana geliyor.

dünya gibi tutmuş durumda tüm insanlık ölüyor bu arada foşix amerika da gider ayak binliğimi yapayım diyerek uzay üssünde tuttuğu nükleer füzeleri rastgele ateşliyo bazıları dünyaya bazıları ay'a bazıları da atmosferde patlıyor.

bu saldırının sonucunda da tüm elektronik aletler yanıyor. (hepsi yanmaz dediğinizi duyuyorum binler. bu hikayede araba, uçak, motor hepsi yanıyor.)

Herşey bitti diye düşünüyorsunuz. yatağa girip uzanıyorsunuz ama uyku tutmuyor, günler geçiyor. kendinizi toparlayıp sığınağı araştırmaya başlıyorsunuz. sığınaklar arası iletişim için kullanılan telsizi buluyorsunuz.

Yaşayan kimse var mı hüloğğğ diyorsunuz. cevap veren kimse olmuyor. liseden kalma ingilizceniz ile anyboğdy heğr me diye bağırıyorsunuz.

H- ay yaşasınn yaşayan biri daha var!!! seni duyabiliyorum canım orada mısın?

yaşayan kimsenin olmayacağına kendini inandırdığın için, insan sesi duyunca elin ayağına dolaşıyor hemen cevap veriyorsun.

Sen- evet abi duyuyorum!!

H- hoşt ne abisi anuna koyim.

beyninden kaynar sular dökülüyor dünyada belkide son kalan diğer insan harun abi çıkıyo.

harun abi ile muhabbeti ilerletiyorsunuz hangi sığınakta yaşadığını öğreniyorsunuz. o da hastalığa bağışıklıymış. ve Ankarada bir sığınakta kalıyormuş. siz ise istanbul\'da yaşıyorsunuz ve 465 km uzaklıkta araç olmadığı için yürüyerek gitmek zorundasınız. ortalama bir insan yürüyüş hızı 7km olduğu düşünüldüğünde aralıksız 66 saat yürümeniz gerekiyor. yiyecek bulmanız , molalar ile bu süre daha da artacağına eminsiniz.

harun abiye kendini tarif etmesini söylüyorsunuz. o da size anlatıyor. gözünüzde serkan inci gibi birisi canlanıyor.

tam olarak olmasa da buna benzediğine karar kılıyorsunuz.




bunun için bu yol çekilir mi dıbına koyim diye düşünürken eşyalarınızı da topluyorsunuz, yola çıkmaya hazırlanıyorsunuz.

Bu sırada telsizden yardım isteyen yabancı bir ses duyuyorsunuz. hemen koşup lise ingilizcesi ile konuşmaya başlıyorsunuz.
eliniz ayağınız titremeye başlıyor. çünkü karşınızda konuştuğunuz kişi dünyaca ünlü tenisçi maria sharapova.
dünyadaki son erkek olduğunuzu (muallakyi saymazsak) düşündükçe zıpzıp zıplıyorsunuz, gibiniz taşşaklarınıza vurup çak beee sol taşşak manitanın kralını bulduk diyerek birbirlerini kutluyorlar.



tabi sharapova nerede kaldığını söyleyene kadar çünkü nerede kaldığını söyledikten sonra gib ve taşşaklardan gelen sevinç şlopları aniden kesildi. züt öne çıkarak taşşaklara doğru baktı , hiçbirşey söylemedi ama tüm takım taklavat ne demek istediğini anladı. züt bende oraya gidecek züt yok der gibi bakıyordu.

maria sharapova yeni zelanda\'da sığınakta yaşıyor. ve bu türkiyeye en uzak ülke anldıbına geliyordu.
bu tam tdıbına 16597.85 km demekti ve yürüyerek hiç durmadan 2371 saat.
yaklaşık olarak 100 gün hiç durmadan yürümek.

vereceği molalar yoluna çıkacak engeller , yemek su bulması için harcayacağı zaman. dinlenmesi ve uyuması da gerekiyordu. hepsini göz önüne aldığında yılları bulacaktı.

şimdi kahramanımız bir karar vermek zorundaydı. hangisini seçecekti. sharapovaya giderken yolda belki de ölecekti, ankara en garanti yolmuydu? harun abi gibmek, elini gibmekten iyidir diye düşünmeye başladı.

birden durdu ve kararını verdi ? kahramanımız ... gidecekti çünkü???