-
13.
+3ulan hastalıklar hakkında ipuçları verecek sandım
-
12.
+1Bir üst geçitte, ayaklarımızın altında akmaya devam eden bu şehri, yaşayan nefes alıp veren insanların olduğu bir mezarlığa benzetiyordum. Eğer bir karınca ölürse diğer karıncalar onun öldüğünü fark etmez, sanki o karınca yaşıyormuş gibi ya da hiç yokmuş gibi yanından geçip giderlermiş. Ta ki üçüncü güne kadar. Eğer karınca yuvada ölmüşse üçüncü gün bir başka karınca onu yuvanın hemen dışındaki çöplüğe kadar yuvarlarmış. Peki neden hemen değil de üç gün sonra? çünkü karıncalar öldükten üç gün sonra oleik asit adlı bir kimyasal salgılarlarmış. bu kimyasalın kokusu çürüyen karıncanın kokusuymuş ve diğer karıncalar bu kokuyu tanırlarmış, böylelikle ölen karınca yuvadan atılırmış. işte bu mezarlığın içerisinden buram buram oleik asit kokuları geliyordu burnuma. insanlar bu kokuyu benimsemişlerdi ve ölen bedenleri mezarın dışına taşımıyorlardı.
Bu düşüncelerimi bizim Hegel ile de paylaştım.Bu sefer gülümsemedi. Ciddi bir surat ifadesi takındı ve :
“Sen hiç miyavlamaya çalışan bir köpek gördün mü;veya haylamaya çalışan bir kedi?..insanlar da böyle işte, kaderlerine razı olmak zorunda ”diye mırıldandı. -
11.
+3Aq delisi ne diyon sen
-
10.
+3Cebimizde beş kuruş para yoktu gerçekten de.Saçlarımdaki karları silkelerken bunun ne kadar da doğru olduğunu düşündüm. Cebimde sadece iddaa’dan 5 liraya 500 tutturduğum ve kötü günler için sakladığım bir kupon vardı. Herkes bir yerlere gidiyordu. Etraf kendini farklı sanan aynılarla doluydu. Uzakta bir fest food dükkanının önünde gö. tünü büyütmezse ölecek hastalığına yakalanmış insanlar sıra bekliyorlardı. Hepsi benim için uzayda yer kaplayan birer cisimden ibaretti.Ülke adeta “walking dead”e dönmüştü amk. Beynini süs olarak taşıyan insanlardan çok sıkılıyordum.Kar yağmaya, rüzgar esmeye devam ediyordu ve Dilberay ile Hipopotam karışımı bir kadın ağzındaki sigarası ile karşıdan karşıya geçmeye çalışıyordu. Günün bu saatlerinde canım her zamankinden çok sıkılıyordu.Üst geçitte durduk. Aşağıdan geçen arabalara bakarken bizim Aristo’ya dedim ki:
“Bu akşam içelim mi lan kafaları dağıtırız?”
“Üzüldüğümüz kadar içeceksek paramız yetmez”dedi
“Ya senin içine çektiğin oksijenin her metreküpünü s.kiyim. 500 liralık tutmuş kupon var cebimde lan işte. Gider ezeriz”dedim. Bunları söylerken arka fonda Eye of te Tiger çalarken çimento torbaları taşıyan Rocky Balboa gibi gaza gelmiştim.
“Dostoyewski: “Dünyanın en zor hissi, kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur”demiş, dedi bizim Friedrich Nietzsche’nin ruh öküzü!!
“Ne yapmış amk koduğumun Dostoyewskisi? Düğüne mi gitmiş amk?” diyerek Twitter’dan alıntıladığım bir kontra atakla cevaplayarak, ayaklarımızın altında hareket eden şehri seyretmeye devam ettim.
Gülümsedi. Felsefi de olsa gülümseyebiliyordu.
“A.ına rövaşata attığımın delisinin gülümsemesi bile felsefi”diye düşündüm. Türünün tek örneği olduğunu düşünüyordum. Evet,felsefi gülüşüyle beni farklı düşüncelere daldıran dostum Sokrates, milattan önce 11.000 yıllarında nesli tükenmiş bir mikroorganizmaydı ;fakat ne yapayım seviyordum peze. engi.. -
9.
+2Ayakkabılarınızı çıkardıysanız şöyle buyrun…
“Hayatı çok da ciddiye almamalı daha canlı kurtulan olmadı” dedi.
Evet çok ciddiye alıyordum; ama “kabilesini gibeyim lan bu ızdırabın” dedim. Brokoli gibi hissediyordum , sağlıklıydım; ama tadım tuzum yoktu. Eskimiş boxerdan fırlamış bir y.rak gibiydim adeta..iki dakikalık keyfim pi.in yüzünden buz görmüş t.şşak gibi çekilmişti.(bknz ya..ak s.ken kelebek *
“Kardeş bende hipermetrop var biraz uzakta dur.”dedim. Sürekli olarak, özlü sözler söyleyerek, felsefe yaparak, orta saha pres altındayken göbeğe oynamaya devam ediyordu.
Kafasını karıştırmak için :
“Hepimiz salgı bezleri, kimyasal maddeler ve biraz da sabah kahvaltılarında yediğimiz şeylerden ibaretiz aslında ”değil mi? diye sordum i.neye.
“Ortamı antik yunan dönemine çevirdiler. Herkes felsefeci am. koydumunun yerinde.”diye cevapladı.
“Senin kalibreni ölçünü ayarını s.kiyim lan.Şu hayatta bir kerede sıradan bir cümle kur” diye azarladım i.bneyi ,ellerimiz ceplerimizde titreyerek üst geçitte ilerlerken.
“Üstüne ne kadar palto giyersen giy, cebinde paran yoksa üşürsün” dedi. -
8.
+5Uzun bir yazı olacağını sezip , okuyanı g.tünden s.ksinler demek için son hazırlıklarını tamamlayarak , q klavyesinin tuşlarına dokunmak üzere uzanan parmakları, hayatı boyunca Ömer Seyfettin’in kaşağı hikayesi haricinde bir şeye dokunamamış incici sen ufaktan uzayabilirsin.. Neden biliyor musun?.Çünkü hayatım boyunca ,görmekten nefret ettiğim, etrafta öylece dolanmasından tiksindiğim bir tip varsa o da hiçbir şey üretememesine, hiç bir şey yaratamamasına, sorgulayamamasına rağmen hayatını bir şeylere tak atmaya adamış ve bu uğurda heba etmiş olan insan tipidir.Bu tarz insanların etrafındaki görüş açılarını maskeleyen dev aynaları, sorgulayan, düşünen,yaratan insanları görmelerini engeller, görüş açılarını sıfıra indirir, bu kibrini s.ktiğim yav. aklar işte bu kör noktaları göremezler. Görebilen insanlarla karşılaştıklarında da maç esnasında ta.aklarına top çarpmış futbolcu sancısı çekerler. Dediğim gibi az sonra okuyacaklarınız bir çok hikayede duyduğunuz çalıntı cümleler, çalıntı küfürler, çalıntı karakterler, çalıntı düşünceler içerir. Hayal gücü de bunu gerektirir amk. Sürekli hayattan bir şeyler çalmalı ve bu çaldıklarını değerlendirebilmelisin..
Eğer şu hayatta hiçbir şey çalmadığını düşünüyorsan neden kitap okuyorsun ki ?.. Bir kitap okuduğunda bir insanın düşüncesini çalmıyor musun ?..veya mükemmel bir müzik dinlediğinde bu benim şarkım,bu bizim şarkımız amk , diyerek onu sahiplenmiyor musun? Elindeki cep telefonundan, bindiğin arabaya, yediğin yemekten ,içine s.çarken üzerine oturduğun klozete kadar her şey çalıntı değil mi ? hayatında...
Bu da köküne kadar çalıntı bir hikaye işte.
Anlayabilene!!! -
7.
+3Sabırsızsın biliyorum…
Beynin , künefe dolu tepsiyi artistik bir hareketle çevirmeye çalışırken deviren teyze videosu seyredip buna seri bir şekilde tepki vermek istiyor farkındayım;ama acele etmeyin.
Baştan söylemeliyim küfrün ve özlü sözün dibine vuran hatta b.kunu çıkartan bir hikaye olacak.. Eğer buradaki sevilen, beğenilen, ilgi gören uzun hikayeleri okuduysanız, bir çok küfür kulağınıza tanıdık gelecek.Bu hikayede bir çoğuna selam çakmayı düşünüyorum.. Aykut Kocaman’ın Beşiktaş’la oynanan kupa maçında bahanelerin ardına sığınma konusunda boyut atladığı gibi burada “taç hırsızlığı” var diye düşünmeden edemeyeceksiniz ;fakat hikayeyi tamamlayabilirsem ve bir sonuca bağlayabilirsem yaptığım kolaj sayesinde inanın küfür hazneniz genişleyecek..IQ seviyeniz tavan yapacak ve kulaklarınızdan fışkıracak !…Eğer biraz sakin olup okumaya devam edebilirseniz yeni bir şeyler de öğreneceksiniz s.ktiğimin hayatında emin olun … -
-
1.
0anlat panpa sen yaz okuyacam ben bitince
-
1.
-
6.
+1Sağlıkçıyım yalansa ebeni laciverte boyarım.
-
5.
-2yannan için yok mu
-
4.
0Böyle hikaye mi olur amk
-
3.
+14Kalp kırığı yokmuş beyler boşverin...
-
2.
0Reservedd
-
-
1.
0kıl dönmesinede yok amk salagi o kıl içerden kesilip çıkmadan içi irin dolmaya devam eder
-
-
1.
0Geçmiş olsun. Allah başka dert ,keder, sıkıntı vermesin ...
-
1.
-
1.
-
1.
+15 -2eklem ağrısı
diz ağrısı
bel ağrısı
boyun fıtığı..
kıl dönmesi
bel fıtığı..
ayak kokusu
sedef
egzema
sünüzüt..
tüm sorunlarınıza derman olacak bir hikaye ...
Kireçlenmeye faydası yok ... onu baştan söyleyelim..
Edit:Teşekkürler 12 kişi beğenmiş.Şu ülkede birilerine bir şeyler anlatabilmek çok zor amk. Beğendirebilmek daha da zor.
Eyvallah...