/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +1
    iddaa bayii’nin önüne geldik.Şu iddaa bayilerinin önünde dolaşan kolay yoldan para kazanmaya çalışan tiplere hiç bir zaman acımadım, zira “iyileşmek elinde olan bir hastaya acınmaz.”(Montaigne denen herife eğer bir şans verilseydi iddaa’da maç sonucu mu oynardı; yoksa karşılıklı gol mü ?... Bence kesin üstçü olurdu amk.)

    365 günün 360 gününü depresyonda geçiren insanların travmalarına, ukalalıklarına ve dibe batmalarına tanık olmak istemiyorsanız kumardan ve kumar oynatılan yerlerden uzak durun. Bu yerlerde dolaşan tiplerin içerisinde bulunduğu duruma uyan bir teşhis var P:K... yani “ patolojik kumarbazlık” ; önünde durduğumuz iddaa bayii’ndeki insanların yüzleri, paralarını çarçur edebilecek durumda olan, belli bir refah seviyesinin üstündeki insanların mazoşist duygularını bastırmak adına paralarını çarçur etmesine benzer duygular barındırmıyordu ya da Peridispozan( zemin hazırlayan, yatkınlaştıran) antidepresan bir faktör kumar oynama duygusunu tetiklemiyordu; ama Patolojik kumarbazlığın belirtisi olarak gösterilen “yenilgilerden asla ders almaz ve mali kayıpları ne kadar büyük olursa olsun, sonunda gelecek başarıya inançları sarsılmazdır.”düşüncesi buradaki insanların içerisinde bulundukları ruh halini anlatmaya yetiyordu.. Göğse vuran bir ağrıyı kalp krizi zannedersin ama tüm tahlilleri yaptırıp bir şey çıkmadığında üşütmüşüm herhalde dersin ve kendi kendinin teşhisini koyarsın ya!... Bu da böylesine basit bir mantık içeriyordu aslında... Son kez kazanma duygusu…Gerçeği kabullenememek insanoğlunun en büyük handikaplarından birisidir ve içerisinde handikap geçen bir kelime duyması bile patolojik bir kumarbazın beyninde tek bir şekilde yorumlanabilir. Beynin bu kelimeyi başka bir anlamıyla yorumlayabilmesinin imkanı yoktur.
    ···
  2. 27.
    +1
    Sağlıkçıyım yalansa ebeni laciverte boyarım.
    ···
  3. 28.
    +1
    Bir üst geçitte, ayaklarımızın altında akmaya devam eden bu şehri, yaşayan nefes alıp veren insanların olduğu bir mezarlığa benzetiyordum. Eğer bir karınca ölürse diğer karıncalar onun öldüğünü fark etmez, sanki o karınca yaşıyormuş gibi ya da hiç yokmuş gibi yanından geçip giderlermiş. Ta ki üçüncü güne kadar. Eğer karınca yuvada ölmüşse üçüncü gün bir başka karınca onu yuvanın hemen dışındaki çöplüğe kadar yuvarlarmış. Peki neden hemen değil de üç gün sonra? çünkü karıncalar öldükten üç gün sonra oleik asit adlı bir kimyasal salgılarlarmış. bu kimyasalın kokusu çürüyen karıncanın kokusuymuş ve diğer karıncalar bu kokuyu tanırlarmış, böylelikle ölen karınca yuvadan atılırmış. işte bu mezarlığın içerisinden buram buram oleik asit kokuları geliyordu burnuma. insanlar bu kokuyu benimsemişlerdi ve ölen bedenleri mezarın dışına taşımıyorlardı.
    Bu düşüncelerimi bizim Hegel ile de paylaştım.Bu sefer gülümsemedi. Ciddi bir surat ifadesi takındı ve :
    “Sen hiç miyavlamaya çalışan bir köpek gördün mü;veya haylamaya çalışan bir kedi?..insanlar da böyle işte, kaderlerine razı olmak zorunda ”diye mırıldandı.
    ···
  4. 29.
    +1
    Hayatının sonuna kadar beraber yaşadığın kalbini çıkartıp eline verseler bu ne amk dersin. Yaşamın boyunca seninle beraber olan akciğerlerini, karaciğerini çıkarıp önüne koysalar şok geçirirsin herhalde. Düşünsene , doğduğun andan öldüğün ana kadar senin yaşamanı sağlayan hiçbir organı çok ekstrem bir durum olmadıkça görmeden ölüyorsun.iç organlarım dile gelse, bana kocaman bir “hasktirrrrrr” çekerdi... Çukur dizisindeki Vartolu karakteri gibi galeyana gelip:Senin sigaranı da si.eriiim, dumanını da si.eriiim, beyefendiliğine de sokarıııım! ölüyorsun dıbına koyiim bunun neyini anlamıyon!... A.ına koduuum!... A.ına koduum diye küfrü basardı.
    Ana caddeye çıktık. Kafamı sağa çeviriyorum Kahve diyarı..iki adım ilerliyoruz Kahve kültürü... Sola bakıyorum “Kahve dükkanı”... Aşağı bakıyorum “Telvecim”….Yukarı bakıyorum “Starbucks” ….Bu ne lan her köşe başında bir kahve dükkanı.. Soner Yalçın boşuna bas bas bağırmıyormuş ,adamın bildiği bir şey varmış gerçekten de..Son yıllarda çoğalan bu kahve sevgisinin Endüstriyel şirketlerin büyük bir oyunu olduğuna her zamankinden daha çok inanıyordum.. Bu işte bir iş vardı... Nescafe 2’si 1 aradalar, 3 ü bir aradalar, fındıklısı, çikolatalısı, sütlüsü, sütsüzü, soğuk kahvesi…. türemeyen kahve çeşidi kalmadı anasını satıyım.. “Kahve kolon kanserini önlüyorrrrrrrrrrrrrr”... Günde 5 fincan kahve içmezseniiz zikiii tuttuğuzzzzz. diye bağıra bağıra milleti bağırta bağırta bağımlı hale getirdiler.
    ···
  5. 30.
    +1
    Sokratesle tanışmamızın üzerinden 3 yıl geçti.Şu anda 29 yaşımdayım. Tanıştığımızda 26’ydım ,Sokrates 30 yaşına girmişti. Doğum gününde tanışmıştık izzet-i nefsini si.tiğim i.nesiyle. Ertesi gün ona ölmekten son anda yırtmış bir “mezgeldek” hediye etmiştim.(Eyv. Yaban Tv)

    Tanıştığımız gün bana:
    “Dünya sana hiçbir zaman bir hediye sunmaz.Bir yaşam istiyorsan, onu çalmalısın” diye taş. klı bir cümle kurmuştu. Böylesi taş. klı bir cümleyi Nietzsche'yi ve Sigmund Freud’u bile baştan çıkartmayı başarabilmiş zeki bir kadının dile getirmesi oldukça düşündürücüydü.(Gerçekten de büyük bir kaltakmışsın Lou Andreas Salome)

    Doğum gününde ona bir hediye veremediğimden, bilinçsiz avcılığı yaşam felsefesi haline getirmiş, beyinlerini süs olarak taşıyan, günahları genellikle sek içmeyi tercih eden,kaz kafalı bir kaç avcı tarafından vurulduktan sonra rehabilitasyon merkezinde sağlığına kavuşturulan nesli tükenmekte olan bir kuşu çalıp, hayvanın boynuna, kırmızı renkli bir kağıda şunu yazmıştım:
    “Dünya sana hiçbir zaman bir hediye sunmaz.Bir yaşam istiyorsan, onu çalmalısın.” ve notun hemen altına da:
    “Rehabilitasyon merkezinden çaldım amk.!”.diye eklemiştim.
    ···
  6. 31.
    +1
    Bu,Mezgeldek nesli tükenmek üzere olan bir kuş türüydü. Maksimum beş veya on çift kaldığı tahmin ediliyordu. Tahnitçilik yapan birisi için eşsiz bir hediye olabilir diye düşünmüştüm. Kuşu rehabilitasyon merkezinden çaldığımda ,hayvan öldükten sonra onu sonsuza kadar ölümsüzleştirecek olan birisi için eşsiz bir hediye olur diye düşünmüştüm.
    O gün aslında birçok şeyin başlangıcı olmuştu.
    Sokrates, canlı bir bedene tahnit işlemi yapma fikrini ilk defa o gün düşünmüştü.Önümüzdeki zaman diliminde de “insan kırkayak” filmindeki Pgibopat Doktor olma yolunda emin adımlarla ilerleyecekti. Kısacası sıra dışı bir dostluğumuz olacağı daha o günden belliydi.
    ···
  7. 32.
    0
    Sadede gel pi.ç
    ···
    1. 1.
      0
      Okusaydın sadedi çoktan geçtiğimi idrak ederdin
      ···
    2. 2.
      0
      Sg lan dediğin hastalıkların çözümünü tek cümleyle özetle de görelim hikaye yazıyo bize ipe sapa gelmez cümlelerle
      ···
  8. 33.
    0
    Resz, okuyorum
    ···
  9. 34.
    0
    Reserved
    ···
  10. 35.
    0
    Rezerved
    ···
  11. 36.
    0
    Kapının önüne çıktığımızda elimi Sokratesin omzuna attım ve :
    “Hedef , içerdeki üç eleman. Yarışma programı yapıyoruz .Kameramansın.Ben cebimdeki kulaklığı mikrofon olarak kullanıcam.Sen sırt çantandaki kamerayı çıkar.”dedim.

    Birbirimizi iyi tanıyorduk amk. Sesi bile çıkmadı i.nenin... Hatta hemen harekete geçti.Üstünü başını düzeltti. Kamerayı çıkardı.

    Elemanlar da hemen arkamızdan çıkıyorlardı. Bunlar kapıdan çıktıkları anda magazin muhabirleri gibi bunların üstüne yürüdük.

    Ben saniyeler içerisinde kontrolü elime alarak gayet profesyonelce :

    “iyi günler arkadaşlar. Fox TV’de yeni başlayacak bir ‘Bilim-Teknoloji’ programı için yarışma yapıyoruz.. Size 3 Adet sorumuz olacak. Soru başına bizden 5.000 Türk Lirası kazanacaksınız. Bizimle yarışmak ister misiniz?”dedim.
    ···
  12. 37.
    0
    Elemanlar şoka girdiler amk 5000 lirayı duyunca... Az önce bilim kurgu sevmediğini söyleyen tipin gözleri parladı. ‘ Eee oo oll….olur abi ’ diye kekeledi pe.evenk. Beklediğimden daha çabuk oltaya gelmişlerdi. iki saniyede bir pişmiş kelle gibi sırıtarak birbirlerine bakıyorlardı.

    “Hazırsanız ilk soruyla başlayalım”dedim.
    ···
  13. 38.
    0
    “Alien filminin yönetmenini kimdir”diye sordum. Steven Spielberg cevabında mutabık oldular. Ve üçün birini aldılar ;çünkü doğru cevap Ridley Scott’tı

    Maalesef bu cevap size pahalıya mal oldu ve 5000 lirayı kaybettiniz dedim.

    ikinci soruma yaklaşık bir cevap verseniz de kabul edeceğim diye açıklama yaptıktan sonra sordum:
    Güneşin içerisine kaç tane Dünya sığdırabilirsiniz?
    Sığır 1 : 20
    Sığır 2 : 500
    Sığır 3: 1000
    ortak cevap olarak ‘500’ dediler ve ya.akları avuçlayarak yüzlerine sürdüler. Doğru cevap 1.300.000 tane olacaktı …
    “Maalesef arkadaşlar bir 5000 lira daha kaybettiniz.”dedim

    3.soruya geçerken moraller bozuktu. Sokratesin elindeki kameranın yanıp sönen ışığına baktım ... Gerçekten kayıttaydı... Afferin len dedim içimden...

    Beyler üçüncü ve son sorum şu:
    Geçtiğimiz günlerde Elon Musk'ın girişimiyle uzaya fırlatılan Dünyanın en güçlü roketinin ismi nedir?
    içlerinden bir tanesinin aklına şirketin ismi geldi ve “Space- x” dedi. Diğer ikisinin konuyla uzaktan yakından alakası yoktu.

    Arkadaşlar üzgünüm ama hiçbirinizden “Falcon Heavy” cevabı gelmediğinden bu soruda da para ödülü kazanamadınız” dedim.
    ···
  14. 39.
    0
    Bilim kurgu sevmiyorum diyen elemanın gözlerinin içine bakıp :

    “Arkadaşlar kusura bakmayın ama az önce 15.000 liralık bir para ödülü kaybettiniz.Eğer sorularımızı doğru cevaplayabilseydiniz kameraman arkadaşımın çantasındaki parayı hemen şu anda, size nakit olarak takdim edecektik.”dedim.

    Çocuğun suratına dikkatlice baktım.Suratının sağ tarafında hareket yoktu.Ciddi ciddi bir hareket yoktu.

    Aynen şu resimdeki tip gibi bakıyordu amk

    http://www.imgim.com/3186inciy3080654.jpg
    ···
  15. 40.
    0
    Sokratesle göz göze geldik. Kaydı kesti. Elindeki kamerayı çantaya soktu. Elemanın yanına gelip çenesini tuttu ve kaşlarını yukarı kaldırmasını istedi.

    Sağ kaş yukarıya doğru kalktı ;ama sol tarafta bir hareket yoktu .

    “inme değil. Yüz kasındaki sinirlerde meydana gelen Bell paralizisi denen bir sıkıntı .Bir iki haftaya düzelir”dedi.

    Amk kodumunun felsefecisi yine şovunu yaptı ..

    _Nereden biliyorsun amk? .Felsefe harici gizli gizli tıp mı okudun?”diye sordum.

    Çantanın ön gözünün fermuarını açtı. içerisinden bir kitap çıkartıp bana uzattı ve:

    _ “54. sayfayı aç” dedi.

    Elemanlar mal mal bakarken , açtım 54.sayfayı ve herkesin duyabileceği bir sesle okumaya başladım :

    Hastanın kaşlarını yukarı kaldırmasını istedim. Sağ kaş hemen kalktı ;ama sol tarafta hafif bir kıpırdanma oldu.
    Frontal kas (alın kası )sıra dışıdır. Vücudumuzdaki kasların çoğu beynin zıt tarafınca kontrol edilir. Dolayısıyla mesela sağ kol beynin sol yarım küresince hareket ettirilir. Bunun tek istisnası Frontal kas(Alın Kası)dır. beynin her iki tarafı da siniri iki yandan uyarır. inme nedeniyle beynin bir tarafının işlevi bozulsa bile hasta her iki kaşını da kaldırmaya devam eder;fakat bir taraftaki sinir çalışamaz hale gelirse o zaman kas felç olur. Emily’nin sol frontal kasının çalışmıyor olması inme geçirmediği anldıbına geliyordu.

    Okumayı bitirdiğimde Sokrates :
    “Kısaca özetleyebilirim ki ; eğer iki kaşı da hiçbir şey yokmuş gibi yukarıya kalksaydı arkadaşınızın inme geçirdiğini söyleyebilirdik …Az önceki yarışma olayı bizim tezgahımızdı .Ortada para ödülü falan da yoktu.Şimdi arkadaşınızı alın bir an önce hastaneye zütürün.

    Size de tavsiyem şudur :
    “Hayatı her zaman sorgulayın ; ama çok da si.lemeyin!” dedi.
    ···
  16. 41.
    0
    Ortamda çok garip bir sessizlik oldu...

    Hayatının baharındaki üç genç, kaslardaki biyokimyasal bir değişiklikten kaynaklanan ve ölünün uzuvlarını katılaştıran bir ölüm belirtisi olarak adlandırılan Rigor Mortis sürecini ölmeden önce yaşamışlardı amk.

    Ayar dediğin de böyle olurdu !

    Tecrübe,bir insanın başından geçenler değil, başından geçenlerin bıraktığı izlerdir.

    ‘Ben bilim kurgu sevmiyorum’ diye bir cümle kurup, kurduğun bu cümlenin kısmi bir felç ile sonuçlanma olasılığı nedir acaba, şu hayatta?

    Ben söyleyeyim. Milyarda bir bile değildir.

    Bir olasılığın gerçekleşebilmesi için bazı dış etkenler gerekir. işte o dış etken de biz olmuştuk(Hikaye mikaye derken ortaya yeni bir tez mi sundum lan?... Neyse sktiredin!!!)

    istemediğim şekilde sonuçlanan bir iz olsa da, sonuçta bir iz bırakmıştık.

    insanların hayatları huzursuzluk, mutsuzluk ve kaygı ile örülü. Hayata geliş amacımız kaygı duymak ,mutsuz olmak ve acı çekerek ölmeyi beklemek. Bu 3 genç adam da tecrübe hanelerine birer çentik atıp, güçlerini içlerindeki güçsüzlüklerle boğuşurken tüketecek ve hayatlarına kaldıkları yerden devam edeceklerdi işte…Sıradan diye düşündüğün, önemsemediğin bir çok olay aslında çok büyük bir deneyim.
    ···
  17. 42.
    0
    Geçen gece tuvalete girdim işiyorum. Küçük kanatlı bi sinek. ismini bile bulduramıyorum.. Sonra baktım biraz, lağım sineğiymiş... Tuvalette başka ne sineği olacak amk... Sidiğimle sineği nişan aldım ve tam on ikiden alnının çatısından vurdum.. Saniyeler içerisinde sinek, alafranga tuvaletin beyaz mermerine çarpıp kaygan yüzeyden deliğe doğru kayıp gitti.. insan bedeninden çıkan skimsonik bir sıvı bir lağım sineğini saniyeler içerisinde bilinmeze zütürdü. Deliğin içerisine bakarken nasıl bir ölüm şekli lan bu dedim kendi kendime, hayatta olan bakan, gören, düşünen, bilinci hala yerinde olan bir canlının böyle bo.tan bir şekilde ölmesi ne kadar garip. Tuvaletten çıktıktan sonra kendi hayatımızı düşündüm.

    Bir şey itiraf edeyim mi?

    Lağım sineğinden hiç farkımız yok…
    (Bazen, ilizyonu deneyimleyen nöral şablonlar mıyız lan acaba diye düşünüyorum?)

    Atatürk, yeni subay olmuş az bir maaşla gazinoda eğleniyorlar.
    Malum ay sonu. Bir ufak rakı içeriz deyip oturmuşlar. Sadece rakı istemişler, yanına meze istemeye paraları yok çünkü.
    Atatürk demiş ki Nuri Conker’e :
    Ya Nuri, bu meret de mezesiz gitmiyor. Rakı boğazıma tıkanıyor, sende bir şey var mı? diyince Nuri Conker de cebini karıştırıyor ve cebinde bir kuru kestane buluyor ve Atatürk’e uzatıyor.
    Atatürk: “Ver bari onu geveleyelim” diyor ... Sonra da diyor ki:
    “işte Nuri : “Hayat dediğimiz şey bir kuru kestanedir” !!!
    ···
  18. 43.
    0
    Üçü acı içerisinde, kandırılmış olmalarının öfkesiyle ve insanlara olan güvenlerini bir kez daha sorgulayarak hastanenin yolunu tutarken biz de ters istikamete yöneldik.

    Dedim ki Sokratese:
    Öğrenci adamlar a.ına koyayım... Hastaneye gidecekler ceplerinde para var mı yok mu,bilmiyoruz..

    Gel dedim .Si.erim meyhanesini.Bir kuru kestane neyimize yetmeyecek!

    Döndük…Çok uzaklaşmadan çevirdik elemanları….

    “Arkadaşlar. kusura bakmayın. Size bugün herhangi bir ödül veremedik ;ama bir özür olarak şu 500 lirayı kabul edin bir kez daha şahsım ve tıp uzmanı arkadaşım adına sizlerden özür diliyorum.” deyip, parayı uzattım.

    içlerinden biri :O paralar da kesin sahtedir amk dedi.

    Vayy !!!

    Hızlı öğreniyorlardı...

    “Sahte değildir lan, merak etmeyin..Az önce iddaa bayiinden aldık..Ama kasada duran si.ik bir yamuk yaptıysa bilemem” dedim.

    Sırf bilim kurgu filmleri sevmediği için, suratının yarısı kısmi felç olan eleman bile gülümsedi... Gülümsedi ;ama Mona Lisa tablosu gibi, oldukça gizemli bir gülümseyişti amk !
    ···
  19. 44.
    0
    Rezervatullah
    ···
  20. 45.
    0
    Rez dursun
    ···