+33
-11
ne güzel şey çıplak bir kadın... gövdesi; dudak uçumu yüzlerce yol. bedeni tane tane. pilav gibi. neresine kaşık dikeceğimi şaşırıyorum.
suratı vardı kadının. her teli cinselliğe çağıran pembe kokulu saçların arasında kalmış kaşık kadar suratı vardı. südümü taşırıp buraya mı coşayım?
yoksa;
hep ıslak tuttuğu, dışarı kıvrık, parıldayan aralanmış dudakları vardı. kamışıma giydirerek bu dudakları; dalıp dalıp çıktığım ağzına mı püsküreyim?
yoksa;
memeleri vardı memeleri. çok güzel memeleri vardı. bir çift uçarı güvercin... tohumlarımı cömertçe tepelerine mi saçayım?
yoksa;
göbeği vardı. çukurunu; fincan dibindeki telveyi dilimle sıyırır gibi yaladığım kısa zayıf tüylü, bulut göbeği... çelimsiz tüylerini bataklığımda mı boğayım?
yoksa;
amcık kemiği vardı... venüs tepesi. ağzımı yaslayıp bu tepeden; lezzetten geriye dönüp beyaza kesmiş gözlerini izlerdim... tahtakurusu kıllarını suyumla mı ıslatayım?
yoksa;
amcığın ta kendisi vardı. jilet çekilmiş yarık. dalımı yutan turunç bahçesi... oğlanı nîmete mi tükürteyim?
yoksa;
kalça yanaklarının en derinine ustaca gizlenmiş çirkin bir çiçeği vardı; asıl güzelliği içinde saklayan... kırışık düğümünü şerbedimle mi çözeyim?
yoksa;
domaldığında saçlarını döküp yaydırdığı deniz dalgası sırtı, gamzeli beli vardı... doldurayım iki göz çukurunu da menilerim geride ıslak izler bırakarak kalçalarından mı sızsın?
bir de ayakları vardı. allâh-ü teâlâ'nın, bastığı her yere kalbimi serdiği ayakları... adım attıkça havada yürüyor sanırdım. dizi dizi saçılmış inci taneleri gibi parmakları vardı. kokusuna doyamadığım ayakları, kızarmış tavuk kanadı gibi çıtır çıtır dişlemek istediğim nârin incikleri. her adımında bileğiyle sevişen halhalı kıskandığım ayakları... erkeklik boyamı oluk oluk dökeyim mi parmak aralarına?
hülâsa sanki öyle bir yer yok gibi. kadın eti başlı başına bir lezzet. bir parçayı soslamak diğerine haksızlık.