/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 76.
    +3
    ALDUiN

    (Alduin şu an Halis’in bedenini kontrol ediyor ve onun için Halis diye değil Alduin diye yazacağım.)

    Alduin-“Hiç. Konuşmuyorum.”

    Diken-“Garip bir şekilde auran değişti. Bir şeyler mi gizliyorsun?”

    Alduin-“Sadece korkuyorum. Lütfen bizi serbest bırak.” O anda koridor ile salon arasındaki duvar yıkıldı ve Bir Bine biraz ilerimize doğru uçtu ve yuvarlandı. Kumlar vücudunun deliklerini dolduruyordu. Çok fazla hasar gördü lakin ölümsüzlüğü bu açığını kapatıyordu.

    b-“Sen nesin böyle?”

    Kara-“Kim olduğumu ilerde anlayacaksın. Ama baban sana sormayı muhtemelen unuttu ben sorayım. Ejderha Diyarı nerede?” Ayağını üzerine koymuştu ve Bir Bine kımıldayamıyordu.

    Alduin-“Oraya girmene izin veremem.”

    b-“Halis. Sen karışma.” Pot kırmam kötü oldu. Benim Alduin olduğumu anlamamalılar. Anlarlarsa bu bedeni rahat bırakmazlar.

    Kara-“Tyr (Diken). Onları sıraya diz ve giysilerinden duvara as. Pq(Sarı), sen de eline yayını çek. Rıfat. Sen de altlarına portal aç. Ama portaller rastgele olsun. Bir oyun oyanayacağız.”

    Pq-“Oyun oynamamızın sırası mı? Hem benim bir kolum yokken yayı nasıl çekeceğim?”

    Kara-“Eğer bedeninin tamamından olmak istemiyorsan dediğimi yap. Yayını çek.” Elinde birden yay oluştu. Yayının ipini çekince de ok oluştu.

    Rıfat-“Bu da ne? Bunlar da ne?”

    Alduin-“Kardeşim. Sakin olmalısın.”

    Rıfat-“Halis böyle konuşmazdın. Neler oluyor?” Bu durumda böyle bir noktayı aklında tutabilmesi gerçekten iyi lakin yanlış zamanda yapıyor bunu.

    Tyr-“Neler olduğunun bir önemi yok. Birazdan öleceksiniz. O asla ıskalamaz.” Hepimizi kaldırıp duvara astı. Hepsi asılırken çığlık attı acıdan. Beni kaldırıp duvara asarken dikeni üzerime battı ama ben hissetmedim. Bayağı derine batmış olmalı. içimde çığlık sesleri geliyor. Halis bayağı acı çekiyor olmalı.

    Halis-“Orada neler oluyor? Omzum. Çok acıyor.”

    Alduin-“Sakin ol ve sakın yerinden kalkma.”

    Halis-“Tamam ama sen de dikkat et çok acıyor.”

    Tyr-“ilk bu konuşanı mı vursak acaba?” duymamazlıktan gelerek:

    Kara-“Şimdi sana soru soracağım ve sen de cevap vereceksin. Veremediğin her cevap için biri ya oku yiyip ölecek ya da portalden içeri düşüp bilinmedik bir diyara gidecek. Üçü için de ayrı portal var. Hem gezgin de değilsin artık. Onların yerini bulamayacaksın. Şimdi cevap ver. Ejderha Diyarı nerede?” Yerini söylememeli. Söylememeli.

    b-“Söylemem.”

    Kara-“Pq. Tam düşerken vurmaya çalışacaksın onu. Tyr. Dikenini şimdi çek.” Rıfat ilk sırada olduğu için ok onu hedef aldı. Dikenini duvardan çektiği anda aşağı düşmeye başladı. Saliseler içinde olanlar oldu. Odaklan, odaklan… Cebimde demirler var. Demirin birini aldım ve oka doğru fırlattım. Ok düşündüğüm gibi yoldan şaştı ve Rıfat direk portalin içinden düştü ve portal arkasından kapandı.

    b-“RIFAAAT!!” Kara zırhlının ayağını kaldırmaya uğraşıyordu lakin çabaları boşunaydı. Ayağı yerinden bile kımıldamıyordu.

    Pq-“Hile yaptın. Seni öldüreceğim.” Dedi ve oku bana doğru yöneltti. Kara şövalye ona dur işareti yaptı.

    Kara-“Belli ki babası ona içgüdüyü öğretmiş. Yoksa sadece demir bir insan parasıyla senin okunu saptıramazdı. Cebindeki tüm parasını al ve sadece bir tane demir para bırak. Ya kendini kurtaracak, ya da annesini.” Dediğini yaptı ve cebimdeki paraları aldı. Sadece elime bir tane para verdi. Ama elimi cebime sokarken ve elime parayı verirken dikenleri her tarafımı kanatmıştı. Halis yine çığlık atıyordu. Luka ve Charizard bana doğru uçuyorlar. Lenonia da arkalarında. Çığlık atmama geliyorlar muhtemelen. Onları Halis oyalar. Benim şimdi odaklanmam lazım.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 77.
    +2
    HALiS

    Orada neler oluyor? Her tarafım acıyor. Şimdi de baldırım ve elim acıyor. Biraz acı çekmemem için çaba gösterse güzel olmaz mı acaba? Merak ediyorum yani. Yaralarımın sızlamasından değil; yumurtadan kalkmak, vücudumu sağa sola vurup yaranın kenarlarını kaşıyasım geliyor. Ve sanki hiçbir şey yetmezmiş gibi bir de ufukta bana doğru uçan iki tane kuş var. Aaa. Tabi ki kuş değil. Ejderha. Biri kırmızı, diğeri de kahverengi. Acaba neden geliyorlar? Alduin her tarafımı acı içinde bırakıp benim de çığlık attığım için olabilir mi? Arkalarında bir tane de yavaş ejderha vardı. Onun da gümüş rengi vardı. Hemen yanıma kondular.

    Luka-“iyi misin?” Ağzı bile kımıldamadı. Hangisi söyledi ki? Sesi erkek çocuğu gibiydi.

    Charizard-“Neden cevap vermiyorsun?” Konuşmaya çalışıyorum lakin mal gibi sesler çıkarıyorum. Ve bunun sesi de biraz daha yetişkin erkek gibi çıkıyordu.

    Linonia-“Ağzınla ne yapıyorsun? Sanki kendine değil gibi” Sesi yetişkin bir kadın gibi geliyordu.

    Halis-“iyiyim.”(konuşuyor ama konuştuğunu anlamıyor) Diyorum ama anlamıyorlar ki. Nasıl başımdan salacağım bunları?

    Luka-“Neden çığlık attın o zaman?”

    Halis-“Kafam” karıştı. Konuşu”yor” muyum yoksa ko”nu”şmuyor mu”yum?”

    Charizard-“Ne diyorsun anlamıyorum. Bir sorun var.” Dedi ve kafamı kafama tokuşturdu. Ve sonra hızla geri çekti.

    Charizard-“Bu Alduin değil. Zihninde başka biri var.” Hepsi tehditkar tavırlarla geri çekildi. Sanki bana saldıracak gibi duruyorlardı. Hah. Sıçtık. Şimdi toparla bakalım. Konuşabilirsem tabi.

    Charizard-“Bizimle konuşmak istiyorsan gözümün içine bak ve aklından geçeni söyle.” Sonunda nasıl konuşulacağını biri öğretti.

    Halis-“Ben düşman değilim.”

    Luka-“Peki neden Alduin’in zihnine girdin?”

    Halis-“O benim zihnime girdi ve beni de buraya attı. Kımıldamamam gerektiğini söyledi.” Gümüş renkli ejderha yaklaştı ve belli bir mesafeden kuyruğuyla kafama dokundu. Birinin kafama dokuması ve benim hissedememem çok şaşırtıcı. Daha sonra kuyruğunu çekti.

    Linonia-“Doğruyu söylüyor. Ve görünüşe bakılırsa babası da Bir Bine.”

    Luka-“Bir Bine mi?”

    Halis-“Babamı nereden tanıyorsun?” kahverengi ejderha üzerime koştu ve kafamı kafama tokuşturdu. Tekme tokat dalsaydın bari. Zaten hissetmiyorum da. Dengemi zor sağladım.

    Luka-“Gerçekten haklısın. Uzun süredir Bir Bine’yi görememiştim. Çok özledim onu. Sen zararlı biri değilsin. Bir Bine’nin kanından olan kimse zararlı biri olamaz.” Evet. Dedem de Allah’tan zararsız çıktı. Bir de zararlı çıksa… Tehditkar bakışları bırakıp dostça bakışlara çevirdiler. Neyse ki bunu kazasız belasız atlattık.

    Luka-“Alduin’in yumurtayı sana bırakıp seni kurtarmak istemesi çok garip. Hiçbir ejderha kendisini yavrusundan öne koymaz. Hele başkasını hiç koymaz. Nasıl iletişime geçtiniz Alduin ile?”

    Halis-“Ben iletişime geçmedim. Muhtemelen o da cevabını bilmiyor. Sadece aramızda bir tür bağ var. Babamı nereden tanıyorsunuz?”

    Luka-“Baban biz daha yavruyken buraya geldi. Kim Styla ile savaştı ve savaşı bittikten sonra geri gelip bize bir gün geri döneceğini söyleyerek gitti. O bir gezgindi. Ama yetenekleri elinden alındığı için artık buraya geri gelemiyor.” Şimdi anlıyorum. Her şey yerli yerine oturmaya başladı. Babamın göremediği ailesi demek ki ejderhalar. Buraya gelebilmek için gezgini arıyordu. Ve Yuri de bir gezgindi.

    Halis-“Babam buraya gelmek için çok uğraştı. Hatta kendi ailesini ihmal edecek kadar.” Aslında bunu söylememe gerek yoktu lakin o an içimden geldi ve söyledim.

    Luka-“Bana verdiği söz yüzünden. Ona öyle bir söz verdirmemeliydim. Dünyaya geri dönünce ona söyler misin? Artık kendini zorlamasına gerek yok. Gelmese de olur. Artık kendi hayatı ile ilgilenmeye başlayabilir. O buraya gelmese de, biz onu göremesek de o hep kalbimizde yaşayacak.” Bu nasıl bir sevgi böyle? Kendimi çok garip hissettim. Babamın buradan ayrılmayı istememesine şaşmamalı.

    Luka-“Bu arada benim adım Luka.”

    Linonia-“Benim adım da Linonia”

    Charizard-“Benim adım da Charizard.”

    Halis-“Charizard sen misin? Bu isimleri size kim verdi?”

    Luka-“Bir Bine tarafından isimlendirildik.” Ah baba ah. Birine oyundan isim vermiş, birine pokemon ismi vermiş, birine random atmış, birine de evcil hayvan ismi vermiş. Ve bu ismi de kutsal bir sır söyler gibi söylüyorlar. Gururla. Allah’tan dedemin adı Halis’miş de bana isim düşünmek zorunda kalmamış. Yoksa ismimi kesin alfa beta veya gama koyardı. Kesin yani.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Ejderha tarafından isimlendirildi
      ···
  3. 78.
    +2
    Alduin

    Kara-“Şimdi senin ne kadar iyi bir evlat olduğunu göreceğiz. Elinde tek bir para var. Ve babana tekrar soracağım. Cevap vermezse sıra annende. Şimdi. Ejderha Diyarı’na nasıl gidiliyor?”

    b-“Orada ne yapacaksınız?”

    Kara-“Bu bir cevap değil. Pq. Şu kadını bu sefer öldür.” Yine oku çekti. Düşünmem lazım. Düşün düşün…

    Huriye-“Kimsin bilmiyorum ama o parayı kendine kullan.” Sessizce söylemişti.

    Alduin-“Oğlunun burada olmadığını biliyor musun?”

    Huriye-“En başından anlamıştım.” Çok garip. içgüdü ile bile fark edilmesi çok zor bir şeyi nasıl farketti ki?

    Alduin-“Nasıl anladın?”

    Huriye-“Ben anneyim. Anlarım. Senden tek istediğim parayı onun için kullan. Ve ona iyi bak. Aşağıda nereye gideceğimiz belli değil.”

    Alduin-“Böyle bir durum için fazla sakinsin.”

    Huriye-“Zaten bir gün öleceğim. Ha bir gün ekgib yaşamışım ha bir gün fazla. Ben artık her şeyimi çocuklarıma bıraktım. Lütfen o parayı kendin için kullan.” Anne olmak böyle bir şey mi? ileride ben de mi evladımda böyle hissedeceğim? Her şeyimi feda edecek kadar seveceğim? Aslında şu anda bile o kadar seviyorum. Ama onu da kurtarmam lazım. Ayağımı atarsam oku durdurabilirim. Yeterli sürem de var. Tereddüt etmemem lazım. Oku çekti ve bir anda bıraktı. Tam ayağımı atacakken bir anda durdum. Yapamam. Ayağımı oraya koyamam. Eğer oku ayağıma yersem kesin Halis yerinden kalkar. Ve yavrum ölür. Onu feda etmekten başka seçeneğim yok. O sırada annesi ok ile kalbinden vurulmuştu bile. Oku ayağıma yeseydim yaşayacaktı ama yapamadım.

    b-“HURiYEE!!” Ağlamaya ve yumruklamaya başladı. “BIRAK BENii!!!” Elleri parçalanıp tekrar birleşiyordu. Bu şekilde devam ediyordu. Ok ile duvara çakılmıştı ve altındaki portal de kapanmıştı.

    Huriye-“Te şekkür ede rim.” Dedi ve son nefesini verdi. Ben ne yaptım böyle?

    Kara-“Ne hayırsız bir evlat. Gör bunu Bir Bine. Kendi canı için annesinin canını hiçe saydı. Gözünü bile kırpmadı ölümünde. Bak. Ağlamıyor bile.”

    b-“BIRAK BiZi!”

    Kara-“Şimdi son sorum. Ejderha Diyarı’na nereden gidiliyor?” Direnci kırılmış gibiydi. Tam söyleyecekken:

    Alduin-“Sakın söyleme baba.” Sonuna baba eklemem inandırıcı oldu. En azından onlar için. “Sana söz veriyorum. ikimiz de sapa sağlam geri döneceğiz.” Bu sefer kendini daha çok zorlayıp tekme tokat girişmeye başladı. Ama yine de sonuç vermiyordu.

    Kara-“Gördün mü? Ölümsüzlüğünle bile kimseyi koruyamadın. Cevap vermek için süren doldu. Oğlunun ölümünü izle. Pq. Bu sefer oku sert çek. Kaçamasın.”

    Pq-“Elim olsaydı daha rahat olurdu.” Diye hayıflandı ve oku bayağı geri çekti. Bu oktan kurtulamayacağım. Saliseler içinde beni vuracak. Oku bıraktı ve ben de aşağı düşmeye başladım. O anda parayı bayağı sert bir biçimde aşağıdan attım ve sadece omuzu sıyırdı. Aşağıya düştüm. Portal de üzerime kapandı. O arada dünyada

    Kara-“Toparlanın. Gidiyoruz.”

    Pq-“Ama Bir Bine elimizde. Neden gidiyoruz?”

    Kara-“Artık istediğimiz zaman ona ulaşabiliriz. Uandina geliyor. Eğer çocuklarını bulmamızı ve sana getirmemizi istiyorsan Ejderha Diyarı’nın yerini bize söylersin. Tekrar görüşeceğiz.” Dedi ve portalden geçip gittiler. Bir Bine Huriye’ye doğru koştu.

    b-“Huriye. Aç gözlerini ne olursun. Huriye. HURiYE!” dedi ve cesedine sarılıp ağlamaya başladı. Kendi hatasıydı. Onları koruyamamak kendi hatasıydı. Uandina gelmişti ama geç kalmıştı.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 79.
    +2
    RiAN DiYARI

    MiRAS

    insanların diyarında bir sorun var ama benim gitmeme gerek yok. Uandina ilgileniyor. Şu an daha önemli bir durum var. General Talong seferden geri döndü. Hem de 50 asker ile. Belki de anlaşma falan getirmiştir. Noz bir ziyafet hazırlığı başlamasını emretti. Son kazandığımız savaş için değil. Savaşların bittiğini söyledi. Ama nasıl bitti ki? Noz tahtında oturuyordu. Bütün geride kalan(Yani idam edilmemiş) soylular, halk, askerler hepsi toplanmıştı. Ben ve Kael ise kralın yanındaki koltuklarda oturuyorduk. Talong da kralın huzuruna çıktı:

    Talong-“Kralım.”

    Noz-“Dedem zamanında burada halkını toplar ve ejderhaları idam edermiş. Halk da her ejderha öldüğünde sevinç çığlıkları atarmış. Çünkü artık büyük sorunlarımızdan biri ölürmüş. Burada vereceğin haber bir ejderhanın ölümü kadar büyük bir etki yaratmalı halkta. Şimdi konuşabilirsin.”

    Talong-“Kralım. Geansi Krallığı artık yok. Onların toprakları artık bizim yani Rian Krallığı topraklarına ait.” Halktan sevinç çığlıkları yükseldi. Şölen havası vardı. Çünkü iki ülke düşmüştü bile. Ve son ülkenin şartı da tüm ülkelerin düşmesiydi. Zaten küçük şehir devletleri de teslim olmuştu bile. Aldmir Krallığı’nın düşmesiyle gücümüz bayağı artmıştı. Bu da küçük devletleri korkutmuş ve pes ettirmişti. Zaten etmemiş olsalardı bile Aldmir ve Geansi düştüğü için artık kaynaklarını alacak yerleri kalmamıştı.

    Noz-“Detayları toplantı salonunda konuşalım. 50 askerle bir krallığı işgal edebildiğin için seni tebrik ediyorum ve sana ‘Rian’ın Kahramanı’ ünvanını veriyorum.” Dedi ve tahtından kalkıp toplantı salonuna doğru yürümeye başladı. Ama çok zorlanıyordu yürürken. Belli etmemişti halkına. Ben anlıyordum. Artık acı bir yetişkin için bile dayanılmaz hale gelmeliyken bir çocuğun çoktan acı içinde ölmesi gerekiyordu. Ama o hala yaşıyordu. Son bir gayret.

    Toplantı odasına vardık. Noz yerine oturunca bir rahatladı. Gerçekten yürümesi bile zorlaşmaya başlamıştı.

    Noz-“Detayları anlat Talong”

    Talong-“Biz krallığa gittiğimizde zaten oralar çoktan yıkılmıştı. Sanki işgal edilmiş gibiydi. Ve kurallara göre bir sorun olduğunda biz de karışma hakkına sahiptik ve karıştık da.” Noz zaten bildiği şeyi duyuyor gibi:

    Noz-“Sonra?”

    Talong-“ içeri girdiğimizde kalan tüm askerler ve halk önümüzde diz çöktüler. Ve krallığın yıkıldığını artık Rian Krallığına bağlı olduklarını söylediler. Ve ülkenin resmi belgesini yaktılar. Kralın kellesini de kazığa saplayıp ülkenin girişine koymuşlar. Siz onlara özgürlük verince halk da daha fazla dayanamayıp iç savaş çıkarmış. Kraldan o kadar zulüm görmüşler ki askerlerin çoğu bile bu isyana katılmış.”

    Noz-“Anlıyorum. Teşekkür ederim yaptıkların için.”

    Talong-“Ben bir şey yapmadık kralım. Siz başından beri bunu biliyordunuz. Onun için onlara bağımsızlık verdiniz.”

    Noz-“Beni gözünde fazla büyültüyorsun Talong. Ben sadece normal bir Rian’ım. Lotus da birazdan buraya gelecek. Haftalar önce haber yolladım. Hatta çoktan şehrin girişinde olmalılar.” Ve dediği gibi de kraliyete ait at arabaları gelmişti. içinden Lotus indi. Ve onun Kael i ile birkaç asker.

    Miras-“isterseniz toplantı salonunda davet edelim. Misafir salonuna kadar yürümeyin.”

    Noz-“Sanki ayaklarım tutmuyor gibi konuşuyorsun Miras. Misafirleri ağırlamak benim görevim.” Dedi ve ayağa kalkıp yürümeye başladı. Kendine acı çektirmekten neden zevk alıyor ki?
    Tümünü Göster
    ···
  5. 80.
    +3
    Misafir salonuna vardık. Lotus Noz’u görünce ayağa kalktı. Sonra tekrar oturdu. Noz da kendine ayrılmış yerde oturmak için yürüdü. Ve oturduğunda tekrar o rahatlama hissini yaşadı.

    Noz-“Buraya kadar sizi çağırdığım için bağışlayın. Uzun bir yolculuk olmuş olmalı.”

    Lotus-“Bu prosedürleri kenarda bırakalım Noz. Bütün ülkeleri kendine bağlamayı başardın. Hem de bir seneden daha kısa sürede. Ben de söz verdiğim gibi sana ülkemi teslim etmeye geldim. Ve biliyorum ki cezam idam olacak. Bu cezama da razıyım. Senden tek bir isteğim var. Beni babamın ve annemin yanına gömmeni istiyorum.”

    Noz-“Evet. Emin ol annenin babanın yanına gömüleceksin ama şimdi değil.” Dilini çıkarttı. Lotus görünce dehşet içinde yanına koştu ve sarıldı.

    Lotus-“Miras. Bir çözümü yok mu?”

    Miras-“Vardı ama artık çok geç. Kendisini iyileştirmemi istemedi.”

    Lotus-“Neden böyle bir şey yaptın?” Ağlıyordu. Düşman olmaları gerekmiyor muydu?

    Noz-“Ağlamana gerek yok teyze. Benim ölümüm seni tahta geçirecek. Başından beri bu plan üzerinde ilerliyordum. Seninle ittifak olacağız ve eğer ben ölürsem tahta sen geçeceksin ve büyük büyük dedelerimin zamanında fedakarlıklar yapıp kurduğu Rian Krallığı tekrar yaşayacak. Gerisi için sana güveniyorum. Şimdi balkona çıkıp halk ile konuşmamız lazım. Bu habere eminim sevineceklerdir.”

    Miras-“Nasıl olur da ölümden korkmazsın?”

    Noz-“Hahaha. Miras. Sen ölümsüz olduğun için ölüm sana korkulacak bir şey gibi gözüküyor. Aslında öyle bir şey değil. Her canlı doğar, büyür ve ölür. Ben ise çoktan ölümü kabullendim. ilk hastalığımı fark ettiğimden beri. Şimdi. Hadi balkona çıkalım.” Dedi ve ayağa kalktı. Lotus da yanında yürümeye başladı. Balkona çıktıklarında halk çoktan toplanmıştı bile.

    Noz-“Sevgili halkım. Artık korku ile yaşamımız bitti. Eskisi gibi tek bir krallık olduk artık. Ve Lotus ile yaptığımız ittifak ile de tek krallık olduğumuzu ilan etmiş bulunmaktayız.” Bir kağıdı imzaladı ve Lotus da o kağıdı imzaladı. Kağıttaki anlaşma ile iki krallık artık tek krallık olmuştu ve eğer Noz ölürse yerine Lotus geçecekti. Noz balkon konuşmasından sonra içeriye doğru yürüdü ve bir anda duvara yaslanıp yavaş yavaş yere düşmeye başladı. Ağzından kanlar fışkırmaya başlamıştı. Hemen yanına koştuk.

    Miras-“Noz. Şunu içmelisin Noz.”

    Noz-“Artık. Ölme. Vaktim.”

    Lotus-“Daha ölmek için çok gençsin. Lütfen.”

    Noz-“Notum. Yatağımın yanında. Onu alın.” Dedi ve son nefesini de verdi. Koskoca kral saniyeler içinde ölmüştü. Lotus çığlık ata ata ağlıyordu. Askerler de Lotus’u sakinleştirmeye çalışıyordu. Kael çığlıkları duyunca hemen koştu ve Noz’u görünce kılıcını Lotus’a doğrulttu.

    Miras-“Karsu. Yapma. Hastalığından dolayı öldü. Lotus hiçbir şey yapmadı.” Benim yalan söylemediğimi bildiği için hemen kılıcını geri kınına soktu ve Noz’un bedenini taşımaya başladı. Kral cenazesi düzenlenecekti. Daha saniyeler önce zafer bildirisini dinleyen halk şimdi de Noz’un ölüm bildirisini dinliyordu. Cenaze başladı ve Noz’un bedeni yakıldı. O gün karnavallar olmadı, eğlenceler düzenlenmedi, zafer kutlanmadı. Ülkede yas ilan edildi. Çünkü büyük bir beyin ölmüştü. Hem de çocuk yaşta. Ve kurala göre de tahta Lotus geçti. Noz’un notunda da şunlar yazıyordu:

    “Sevgili teyzem. Sana en azından notta teyze diyebilmeme bile seviniyorum. Siz eğer bu notu okuyorsanız ben öldüm demektir. Ölümüm ülkeyi çaresiz bırakabilir. Hatta senin bana suikast düzenlediğini bile söyleyecekler. Ama bunlar doğru değil. Miras o yüzden yanımızdaydı. Halka her şeyi anlatacak. Babanın idam edilmesini istemezdim. istememiştim de. Fakat babam küçük olduğumdan sözümü dinlemeyip senin babanı idam etmişti. Onun için de hep bize öfke duydun. Aslında bana değil. Sadece babama. Sen hep böyle zeki biriydin. Babaların günahlarını oğullara yüklemedin. Halk seni hep yanlış anladı. Tahta ben geçtim diye sinirlenip yeni ülke kurdun zannettiler. Oysa ki babanın intikdıbını almak istemiştin lakin sen daha intikdıbını alamadan babam öldü ve sen de kurduğun ülkeyle baş başa kaldın. Sonra da babamı içinden affettin. Bunu yapmak büyük bir yürek ister. Eğer tüm ülkeleri alamamış olsaydım krallığın tümünü kendine alacaktın ve beni de idam ettirmeyecektin, biliyorum. Ama 2 büyük krallığa karşı savaşmak zorunda kalacaktın. Ben sadece önündeki taşları kaldırdım. Artık tek yapman gereken bir daha bu olayın tekrar edilmemesi. Bunu sağlayabilir misin, bunu zaman gösterecek.

    Miras.

    O 9 generali neden idam ettirdiğimi sormuştun? Çünkü generallerin 6 sı diğer krallıklara bilgi sızdırıyordu. Diğer 3 ü de mevkisini kullanarak rüşvet alıyor, suçluların suçlarını örtüyordu.

    Beni kardeşinin yerine koyuyordun, bunu biliyorum. Kardeşinle aranda ne geçti tam olarak bilmiyorum lakin artık ben de öldüm. Artık tüm halka bana yardım eder gibi yardım etmeni istiyorum. Bu bir rica değil, bu bir emir. Umarım bir gün kendini affedebilirsin.

    Sevilerimle
    Noz TiER”
    Tümünü Göster
    ···
  6. 81.
    +2
    RIFAT

    Ne oldu? Neredeyim ben? Resmen donakalmıştım. Lanet olsun. Her zaman diğer insanlardan bir adım önde görüyordum kendimi. Ama en çok korkan ben oldum. Halis’in bile neredeyse kişiliği değişti. Farklı biri gibiydi ama belki de bizi korumak için kişiliğini bile değiştiriyordu. Omzum ağrıyor. Şu diken beni duvara asarken olmuş olmalı. O an öyle bir korktum ki acıyı bile hissetmedim. Ama ben neredeyim? Buranın havası farklı. Başka bir ülkede miyim? Bilmiyorum. O portal beni nereye zütürdü? Hiçbir fikrim yok. Sakinleş, sakinleş… Odaklan. Şimdi. Yerinden kalk ve etrafını tanı. Burası farklı bir yer. Önümde bir kale var. Kale değil. Sur gibi. Kale mi yoksa şehir mi? Orta çağda mıyım? Yola bakılırsa öyle. Arkamdan bir ses geldi ve yanımdan at arabası geçti. Bayağı hızlıydı. Neredeyse bizim otomobiller kadar. Atı tam göremedim ama şoförü gördüm. Teni kızıldı. Belki çok güneşin altında kalmıştır. Kulağı garipti. Yuvarlak gibiydi. Belki yanımdan hızlı geçtiği için yanlış görmüşümdür. Bilmiyorum. Ama en iyi seçenek oraya gitmek. O portal beni zamanda geri mi taşıdı? Bunu ancak oraya giderek öğrenebilirim.

    Her ne kadar yakında gözükse de 1 saatte oraya anca vardım. Kapıda nöbetçiler beni durdurdu. Kulakları yuvarlak bunların. Neden? Çok garip. Ten renkleri de kızıl. Kızıllığı anlarım da kulakları çok garip.

    Nöbetçi-“Sen bir Rian değilsin. Nesin sen?” Rian mı? O da ne? (Bu arada Rıfat söylemeden edemeyeceğin düşeceğin diyarı gibeyim.)

    Rıfat-“Rian da ne demek? Irk mısınız?” Hiçbir tarih kitabından da Rian ırkından bahsetmez. Acaba iran’dan mı geliyor?

    Nöbetçi-“Miras Styla’nın öğrencilerine haber ver. Ne yapacağımıza onlar karar versin.”

    Nöbetçi2-“Tamam.” Dedi ve koşmaya başladı. Gidip gelmesini bekleyeceğiz bir de.

    Yarım saat sonra anca gelebildi. Yanında da rahibe kılıklı biri vardı lakin kıyafeti pembe ve yer yer açıklıklar vardı. Yani rahibeler gibi tamamen kapalı giyinmiyordu. Yanıma geldi ve:

    Rahibe-“Hoş geldin gezgin.”

    Rıfat-“Gezgin mi? Ben gezgin değilim. Hem gezgin de nedir? Hiçbir şey bilmiyorum.”

    Rahibe-“Kafan karışmış olmalı. Gezginliğin ilk zamanında normaldir böyle şeyler. Lütfen. Beni takip et. Seni tanrıçamıza zütüreceğim.”

    Rıfat-“Tanrıçanız mı?”

    Rahibe-“Miras Styla bizim tanrıçamızdır. Kendisi ölümsüzdür. Her şeyi bilendir.” Bir de düşünsenize aşırı dindar birinin geldiğini. Kafirler deyip taşlardı herhalde. Yürümeye başladı ve ben de peşinden koşmaya başladım.

    Rıfat-“Peki burası neresi?”

    Rahibe-“Burası Rian diyarı olarak bilinir. Irkımız ve ülkemizin isminden dolayı diyarımıza da bu isim verilmiştir.” Hem ırk hem ülke ismi Rian mı yani? Ben de niye şaşırıyorsam. Türküm. Türkiye’de yaşıyorum. Yani.

    Rıfat-“Peki sen nesin? Dindar mı? Rahibe falan mı?”

    Rahibe-“Rahibe nedir bilmiyorum ama ben Miras Styla’nın öğrencisiyim. Biz ona sadece tapmayız. Ayrıca halka yardım da ederiz. Ama pek iyi bir zamanda gelmedin.”

    Rıfat-“Neden?”

    Rahibe-“Kralımızın yarım gün önce cenazesi düzenlendi. Şu an ülke yas halinde. Ve haliyle de şu an çok yoğunuz. Ama Tanrıça Miras sizinle ilgilenecektir. işte geldik.” Kiliseye benziyordu. Ama tek farkı bizim dünyada haç şekline iken onlarda iki göz şeklinde. Güneş vurunca anladım nedenini. Camlar mavi renkte ama güneş vurduğunda sanki binanın çevresini pembe bir ışık sarıyor. Ve camın rengi de pembe oluyor. Bunun nedeni ne acaba?

    Rıfat-“Bina çok… Nasıl anlatsam… Garip.”

    Rahibe-“Burası Tanrıça Miras Styla’nın tapınağıdır. Bütün öğrencileri burada ders alır ve halka yardım ederiz.”

    Rıfat-“Peki para alıyor musunuz?”

    Rahibe-“Hayır. Bizim para ile işimiz olmaz. Bize sadece giyecek kıyafet, yiyecek yemek ve içecek su yeterlidir. Zaten tapınakta yaşıyoruz.” Yani kısacası dünyadaki rahibeler gibi bütün arzularını susturmuşlar.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 82.
    +2
    içeri girdiğimizde tapınak bayağı büyüktü. 50 tane oda var. Kapısı büyük olan odadan içeri girdik. Oda bayağı büyük, geniş ve ferahtı.

    Rahibe-“Lütfen şuraya oturun. Tanrıça Miras birazdan sizinle görüşecek.” Dedi ve kapıyı kapattı. Dışarıdaki pembe cam içeride daha da yoğun bir pembe ışık oluşturuyordu. Gözlerimi rahatsız etti. Koltuk rahattı ama. Şimdi bunu düşünmenin sırası mı? Sorularımı hazırlamalıyım. Biri girdi içeriye. Saçları pembe renkliydi. Aslında değil. Odanın ışığından saçlarının rengi pembe gözüküyor. Dikkatli bakıldığında aslında gümüş renkli. Boyatmış mı acaba?

    Miras-“Hoş geldin insanların gezgini. insanların dünyasında bir sorun olduğunu hissettim. O yüzden mi buradasın?”

    Rıfat-“Öncelikle gezgin ne demek bilmiyorum. Ve ikinci olarak da burası neresi? Ve insanların diyarı derken? Burası dünya değil mi?”

    Miras-“ilk olarak gezgin senin gibi diyarlar arası gezen kişilere denir. Muhtemelen ilk kez başka bir diyara geliyorsun o yüzden de kafan karışık.”

    Rıfat-“Daha detaylı anlatabilir misiniz? Başka bir diyar derken?”

    Miras-“Şu anda kendi gezegeninde değilsin. Sen buradayken dünyada zaman durmuş durumda. Sen geri dönene kadar da zaman duracak. Lakin Uandina şu an dünyada olmalı.”

    Rıfat-“Ben buraya kendi isteğimle gelmedim. Siyah zırhlı bir adam geldi. Bizi öldürmeye çalıştı. Ve beni kardeşim kurtardı. Bir portalden geçtim ve buradaydım…” Bütün detaya girmedim. Dedemi falan söylemedim. Zaten söylemeye fırsatım da olmadı. Tam anlatırken anlıma bir fiske attı.

    Rıfat-“Neden yaptın ki bunu?”

    Miras-“Gerçekten de gezgin değilsin. Sen normal bir insansın.”

    Rıfat-“Sonunda anladığın için teşekkürler. Peki dünyaya nasıl geri dönebilirim?”

    Miras-“Geri dönemezsin. Portal açan bir gezgin henüz dünyaya gelmedi.” Sinirlenmeye başlıyordum. Sakinleşmem lazım.

    Rıfat-“Gezginin ne demek olduğunu anladım sayılır da portal açmak ne alaka?”

    Miras-“Şöyle bir örnek vereyim, mesela sizin dünyanızda bazı insanlar 6 veya 4 parmaklı doğar. işte bu da onun gibi bir şey. Ama ihtimali tetrilyonda bir.”

    Rıfat-“Tetrilyonda bir mi? Kaç diyar var ki?”

    Miras-“Benim gidebildiğim 42 milyar diyar var sadece. Belki daha fazlası da vardır.” 42 milyar diyar mı? Biz 42 milyar diyardan sadece biri miyiz? Şu an kendimi çok kötü hissediyorum.

    Rıfat-“Peki burada ne yapacağım? O gezgin doğana kadar… Bir de büyümesi var.”

    Miras-“Büyümesini beklemene gerek yok. Sizin dünyanizda Bir Bine adında bir gezgin vardı. Yeteneklerini 22 yaşında keşfetti. Ve hatta kız kardeşimi öldürüp 22 yaşında ölümsüz oldu.” Lütfen isim benzerliği olsun.

    Rıfat-“Peki ölümsüzler her zaman genç mi kalıyorlar?”

    Miras-“Adı üstünde ölümsüzüz. Yani bizim için zaman ilerlemez. Bedenimizin parçalansa bile belli bir süre sonra hemen düzelir.”

    Rıfat-“Düzelirken o havada uçuşan şeyler toprak gibi mi gözükür?”

    Miras-“Evet. Nereden biliyorsun?”

    Rıfat-“Biliyorum, çünkü Bir Bine benim babam.”
    Tümünü Göster
    ···
  8. 83.
    +3
    Miras-“Baban mı?”

    Rıfat-“Umarım kız kardeşinin intikdıbını falan almak istemiyorsundur.”

    Miras-“Hahaha. Hayır tabiki de. Bu kız kardeşimin kendi yoluydu. Artık ona karışamam. Lakin siyah zırhlı dediğin kişi aklıma takıldı. Başka kim vardı orada?”

    Rıfat-“Pq adında biri, Tyr adında biri ve dedem demeye dilim varmasa da benimle aynı ismi taşıyan Rıfat.” Bir an sessizleşti.

    Rıfat-“Onlar unutulmuşlar mı?”

    Miras-“Evet. Genelde lanetli olarak söylenirler. Gezgin kurallarını çiğneyenler lanete gönderilir. Herkes tarafından unutulurlar. Yani unutulmuşlar da denebilir. Demek dünyadaki sorun buydu. Uandina umarım yakalamıştır…” “ Geldim.”

    Rıfat-“Nereye gittin ki?”

    Miras-“Anlattığım gibi. Gezginler gittiğinde dünyalarındaki zaman durur. Yani gittiğimi gezgin olmadan anlamazsın.”

    Rıfat-“Detayları daha sonra öğreneceğim. Peki nereye gittin.”

    Miras-“Ölüm ve yaşam diyarına. Her doğum ve her ölüm orada belirlenir.”

    Rıfat-“Peki orada ne işin vardı?”

    Miras-“Lanetlilerin kim olduğunu öğrenmeye gittim. Kaçan sadece 3 kişi var. Saydığın 3 isim. Lakin kara zırhlı kişi kim bilmiyorum.”

    Rıfat-“Onların başı gibi duruyordu. Tehlikeli biri. Babam ona karşı koyamadı. Kafam… Çok karışık. Üstelik ölümsüzmüş ve gezginmiş. Yani ailesi başka bir diyarda mıydı? Başka diyardan da mı biriyle evlenmiş? Onun için mi dünyadaki gezgini arıyordu?”

    Miras-“Hayır. O sadece 3 tane diyara gitti. Biri burası, biri Ork Diyarı ve kız kardeşim ve Bir Bine’nin dışında kimsenin gidemediği Ejderha Diyarı.”

    Rıfat-“Bir dakika bir dakika. Sakın bana ejderhaların var olduğunu söyleme.”

    Miras-“Şu an başka bir diyarda olduğuna inanıyorsun da ejderhalara mı inanmıyorsun? Ve üstündekini çıkart. Omzun kanıyor. Gizlemene gerek yok.”

    Rıfat-“Yardıma ihtiyacım yok. ilk yardım biliyorum.”

    Miras-“Sen ilk yardım bilsen de ben de oradaki yarayı iyileştirmesini biliyorum. Biraz bekle.” Dedi ve malzemeleri aramaya başladı. Birkaç tane ot çıkardı ve hepsini bir yerde ezdi. Daha sonra sulandırıp karıştırdı ve tanıma geldi. Fırçayı suya batırıp yaramın üzerine sürdü. Yaralarım birden kabuk bağladı. Çok garipti.

    Rıfat-“Bu da neydi? Büyü mü?”

    Miras-“Hayır, bilim. Bitkilerin ne yaptığını bilirsen onlar da sana yardım ederler. Bunları ejderhalardan öğrendik.”

    Rıfat-“Ejderhalardan mı? Hani sadece babam ve kız kardeşin o diyara gitmişti?”

    Miras-“Evet ama bir zamanlar kız kardeşim ejderhaları buraya getirirdi. insanlarımız onlardan ders almak yerine onlara saldırdı. Dillerinden anlamadıkları için. Onlardan korktukları için ejderhaları öldürdüler. Sadece gezginler ejderhaların dilinden anlarlar. Veya kafalarını sana tokuştururlarsa onlarla zihinden konuşabilirsin. Onların içgüdü denen yetenekleri var. Öğretilebilir bir yetenek. Ve bu yeteneği de baban ve kız kardeşim biliyordu. Kız kardeşim tam anlayamamıştı ama baban anlıyordu. Bu sayede kız kardeşimi yendi.”

    Rıfat-“Kız kardeşini neden öldürdü ki?”

    Miras-“Kız kardeşim çok hatalar yaptı. Geri dönülmeyecek hatalar. Diyarların çoğunu tehdit etti, rianları ejderhalarla savaştırdı. Ve en sonunda da ölmek istedi ve öldü. Onun ölümsüzlüğü de babana geçti.”

    Rıfat-“Anladım. Lakin bunları sindirmem çok uzun sürecek. Peki o sürede ben ne yapacağım?”

    Miras-“Seni dünyana geri döndürmenin yolunu bulana kadar burada kalabilirsin. Hatta öğrencim olur rianlara yardım da edebilirsin.”

    Rıfat-“Peki. Bir süreliğine de olsa kabul ediyorum. Ama bir şartım var. Eğer 5 sene içinde geri dönemezsem burada bir hayat kurmaya başlamak istiyorum. Ne de olsa sonsuza kadar burada çalışamam. Benim de kendime göre hayallerim var.”

    Miras-“Kendini nasıl rianlara kabul ettireceksin ki? Bizden farklısın nereden bakarsan bak.”

    Rıfat-“Burada çalışmayı kabul etmemin asıl nedeni de bu. Senin yanında çalışarak insanlara kendimi alıştıracağım.”

    Miras-“Güzel fikir ama şunu unutma. Onlar insan değil. Rian. Ve çok hızlı kabullendin burada kalacağını.”

    Rıfat-“Kabullenmedim. Kafam hala bulanık. Bunları yerine oturtmam uzun sürecek. Uyuyabileceğim bir yer var mı? Kafamı anca öyle toparlarım.”

    Miras-“Benim yatağımda yatabilirsin.” Eliyle işaret etti. “Sana bir odayı ayarlarım bu geceye kadar.”

    Rıfat-“Tamam.” Dedim ve yatağa kendimi attım. Miras da odadan çıktı. Kafam o kadar dolu ki şu anda.

    “SEN DE KiMSiN?”

    Birden yataktan fırladım. Bu ses de neydi? Zihnimin içinde yankılandı. O gümüş saçlı kadın mıydı? Neden bana sen de kimsin desin ki? Kafam çok karışık. Uyusam iyi olacak. Yatağa yattım ve uyumaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 84.
    +3
    HALiS

    Geri bedenime döndüm ve ilk işim üzerimdeki yaraların kenarlarını kaşımak oldu. Canım yanıyor ama fena kaşınıyordu. O yumurtadan kalkmamak için verdiğim emeği uyumamaya verseydim eminim derslerden geçerdim. Geçerdim geçmesine de ben neredeyim? Her yer kapkaranlık. Gökte bir ateştopu var. Ayağa kalktım ve üzerimi çırptım. Üzerimi çırpmamla elimdeki yarayı hatırlamam bir oldu. Canım yandı lan. Bir tabela vardı. Okuyamıyorum. Orada nece yazıyor? Çok garip bir dil. Daha önce böyle bir yazı türü görmemiştim.

    Halis-“Alduin. Biz evdeyken ne oldu?” … “Alduin, cevap versene.” Ama Alduin konuşmak istemiyordu. Bir seçim yapmıştı. Annesini ölüme terk etmişti. Ama annesinin hayatındaki amacını gerçekleştirdiğine inanıyordu. Ama bunun onun hoşuna gitmeyeceğini biliyordu. Bedenindeyken annesinin ölümünü gördüğünde zihni neredeyse çığlık çığlığaydı. Gerçek zihni görmemesine rağmen. Onlar için ölüm bir sondu. Bizim için ise şeref. Ama cevap vermesi gerekiyordu.

    Alduin-“Bir portalden aşağı düştün. Şu an başka bir diyardasın.”

    Halis-“Ne demek başka bir diyardayım? Ejderhaların orada mıyım?” hiç benzemiyor ama.

    Alduin-“Hayır. Ejderha diyarında değilsin. Orası neresi bilmiyorum. Bedenine girerek ortak enerjimizi çok harcadık. Uyuyunca konuşalım.” Dedi ve sesi gitti. Arkamdan bir ses geldi. At arabası mı o? Yok değil. 2 tane aygır ve gözleri kırmızı parlıyor. KIRMIZI MI PARLIYOR? BEN NEREDEYiM BÖYLE? Tam yanımda durdu. Kargaya benzeyen bir şöför beni süzdü. istemsizce korktum. Burası da neresi böyle?

    ŞKarga-“Sen de nesin böyle?”

    Halis-“Ben bir insanım. Öldüm mü?”

    ŞKarga-“Hmm. Başka bir diyardan bir ziyaretçi. Ama sende gezginlik enerjisi hissetmiyorum.”

    Halis-“Bir portalden buraya düştüm ve eve dönüş yolunu arıyorum.”

    ŞKarga-“Artık eve dönmen çok zor. Portal açabilen gezginler çok nadir bulunur. Ama sen bizim için altın değerinde olabilirsin. Teninin rengi de zaten altına benziyor. Benimle gel. Arkaya geç ve seni yeni hayatınla tanıştırayım. Portal açan gezgini bulunca da geri dönersin.” Başka da bir seçeneğim yok gibi.

    Halis-“Tamam. Sizinle geliyorum.” Dedi ve adam şoför koltuğundan indi. Arkadaki yerin kapısını açtığında çok yanlış bir karar verdiğimin farkına vardım. Bir yığın içeride karga vardı. Boyları küçüktü. Muhtemelen çocuklardı.

    Halis-“Ben vazgeç…” demeden beni arabanın içine itti ve kapıyı kapatıp arkadan kilitledi. Hepsi bana korku dolu gözlerle bakıyorlardı. Biri dışında. O daha çok umursamaz duruyordu. En sonunda çocuklardan biri:

    ÇKarga-“Sen de nesin böyle?”

    Halis-“Bir insanım. Bu diyarda kapana kısıldım ve görünüşe bakılırsa da burada da kapana kısıldım. Çıkmanın bir yolunu bulmam lazım.”

    2ÇKarga-“Buradan çıkamazsın. Bizi Işık’a zütürüyorlar.”

    Halis-“Işık mı? Orası da neresi?” Umursamaz karga bana doğru döndü ve:

    UKarga-“Orası bizim cehennemimiz. Eğer Işık seni yakaladıysa oradan canlı çıkma ihtimalin çok azdır.” istemsizce yutkundum. içimi bir korku kapladı. Şu an Alduin ile konuşmayı çok isterdim.

    Halis-“Peki onlar ne? Organ mafyası falan mı?”

    UKarga-“Oraya gidince öğrenirsin. Ve bir insan olman sana farklı davranacakları anldıbına gelmiyor. Sen de onların gözünde bir Imdan olacaksın.”

    Halis-“Imdan mı? Sizin ırk mı yani?”

    UKarga-“Evet.” Şöför olan önden vurdu:

    ŞKarga-“Sessiz olun. Daha 3 günlük yolumuz var. Size tavsiyem uyumanız. Orada uyuyacak vaktiniz olmayacak.” dedi.

    ÇKarga-“O haklı. Işık’a gitmeden önce son uykumuz.” Dedi ve yere yattı. Tamam. Yerde yatmayı sevmem ama uykuya olan sevgim yerde yatmaya olan nefretimi kapatıyor. Herkes uyumaya çalışıyordu. Ben direk kafamı koyar koymaz uyudum.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 85.
    +3
    Halis-“Pek tekin bir yere gitmiyorum. Bana anlatır mısın orada ne oldu? Ve omzundaki yaralar da ne? Özellikle bir sıyırık var. Çok sızlatıyor.” Şu an annesinin öldüğünü bilmemesinin daha iyi olduğu düşündü.

    Alduin-“Ok omzunu sıyırdı. Seni son anda kurtardım lakin portalden bilinmeyen bir diyara düştün.”

    Halis-“Onlar kimdi?”

    Alduin-“Muhtemelen onlar lanetlilerdi. Annemin bize anlattığına göre gezginler kuralları çiğnediğinde lanete hapsedilir ve herkes tarafından unutulur. Lakin onlar lanetten kaçmanın yolunu bulmuşlar.”

    Halis-“Kafam çok karıştı. Babam da biz gezgin ve üstüne üstlük bir ölümsüz, değil mi? Yani senin dediğin efsanevi gezgin.”

    Alduin-“Evet.”

    Halis-“Beni gelip kurtaramaz da yani yeteneği elinden alındığı için?”

    Alduin-“Evet.”

    Halis-“Çok güzel. Neyse ki sen yanımdasın.”

    Alduin-“Ben de bir süreliğine gidiyorum. Yavru uykusuna yatmamın vakti geldi.”

    Halis-“Yavru uykusu mu?”

    Alduin-“Evet. Bütün enerjimi yavruma aktaracağım ve sonra uyuyacağım. Sana daha öncede anlatmıştım. Ve uzun bir uyku olacak. Uyandığımda seninle konuşuruz.” Tamam. Bu pek iyi olmadı. Ama ona da engel olamam.

    Halis-“Tamam. Uyanınca konuşalım.” Dedim ve rüya bitti. Bittiğinde araba durmuştu. Hepsi şaşkın şaşkın bana bakıyordu.

    Halis-“Ne oldu?” dedim yorgun bir sesle. Hala da uyumak istiyordum.

    ÇKarga-“3 gündür aralıksız uyuyorsun. Yaralarını da sardık hissetmedin bile.” Gerçekten de yaralarım sarılmıştı.

    Halis-“Teşekkür ederim benimle ilgilendiğiniz için. Benim uykum biraz ağırdır.”

    ÇKarga-“Umarım orada da böyle uyumazsın. Duyduğuma göre fazla uyuyan öldürülüyormuş.” Hasgibtir. Ben alarma bile uyanamam. O zaman burası benim ölüm fermanım.

    Hepimizi arabadan sırayla çıkarttılar. En azından elimize kelepçe bağlamıyorlar. Şoför benden uzakta. Kaçabilirim o zaman. Sıradan çıkıp kaçmaya başladım.

    ÇKarga-“Abi bekle…” dese de geç kalmıştı. Ben çoktan şoförün bana yetişemeyeceği mesafeye kaçmıştım bile. O da arkamdan koşuyordu. Çok yavaş. Hayatta bana yetişemez. En sonunda görünmemeye başladı. izimi kaybettirdim herhalde. Ama emin olamam. Ağaca çıkmam lazım. Burası bir orman. Dallar her ne kadar garip olsa da kontrol ettim ve beni taşıyabilecek durumda. Pek ağaca tırmanmadığım için biraz zor oldu ama tırmandım. Neyse ki geceleyin kaçtım. Sabah olsa beni kesin bulurlardı. Tepede yine bir ateş topu vardı. Acaba onların Ay’ı mı o? Bilmiyorum ama kaçtım. Başardım. Ben öyle sanıyordum. Şoför yanımdaki daldan bana bakıyordu. Ne ara geldi oraya?

    ŞKarga-“Gerçekten kaçabileceğini mi sandın? Işıktan kaçamazsın. Kaçış taktiğin tam bir rezaletti. Çevreni kolaçan ederken karşındaydım ama beni görmedin. Ağacın dalını kontrol etmeni beğendim. Başkası olsa düşünmeden tırmanırdı ve ağacın dalı sağlam değilse düşerdi. Ağaca 6 dakikada 24 saniyede tırmandın. Bu süre zarfında seni 56 trilyon 432 milyar 648 milyon 123 bin 989 kere öldürdüm. Hem sabah kaçman da cabası.”

    Halis-“Öldürdün mü? Ve sabah mı? Gecenin körü.”

    ŞKarga-“Yani zihnimde öldürdüm. Ve şu an gökte gördüğün güneş sabah olduğunun habercisi. Sizin dünyada ışık daha fazla aydınlatıyor olmalı. 50 yılda bir bizim dünyamızı da tamamen aydınlatır. Şimdi antremanımız bittiyse Işık’a geri dönmemiz lazım.”

    Halis-“Beni kaçırdın sen?”

    ŞKarga-“Ben seni kaçırmadım. Sen teklifimi kabul ettin. Bu da senin bir zaafın. Reddetseydin ben geçip gidecektim. Ama kabul ettin. Vazgeçmene izin veremezdim. Çünkü bir kere kabul ettiğin şeyden vazgeçemezsin.”

    Halis-“Peki orada bana ne olacak?”

    ŞKarga-“Eğitileceksin. Her şeyde ustalaşacaksın, diller öğreneceksin, taktikler öğreneceksin, öldürmeyi öğreneceksin, marangozluk, terzilik, demircilik ve daha aklına ne gelirse.”

    Halis-“Bunların hepsini nasıl öğreneceğim?”

    ŞKarga-“Oraya gidince anlayacaksın. Öldürme ve dil hariç diğer her şeyin sadece temelini öğreneceksin ve kendini istediğin şekilde geliştireceksin. Şimdi, sayım zamanı geldi.” Dedi ve yanıma geldi. Farkına bile varmadan sıraya geri dönmüştüm bile. Ne ara? Işınlandık mı? Saçlarım havaya kalkmış. O kadar hızlı mı geldik? Burası neresi böyle?

    BEKLEYiN. 1 PART DAHA VAR.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 86.
    +6
    DiĞER HiKAYEDEN KÜÇÜK BiR SAHNE

    Gözcü-“Sonunda gelebildin Halis.” Beni nasıl görmüştü?

    Halis-“ Seni bulmam gerektiği söylendi gözcü. Adımı nereden biliyorsun? Sesini de hatırlıyorum. O unutulmuşları kulağıma fısıldayan sendin. Yani Imdan’dan dünyaya kulağıma fısıldayabildin.”

    Gözcü-“Kaderimiz başından beri kesişiyordu Halis. Sen uyarıldın. Ve uyarılara kulak asmadın.”

    Halis-“Benim dedemin lanette olduğundan haberim yoktu. Babam da direk kendi babası geldi diye heyecanlandığından tehlikeyi önemsemedi bile. Artık o günler geride kaldı.”

    Gözcü-“Yanılıyorsun Halis. Daha da kötü şeyler olacak. Kader değiştirilemez. Ama şansını deneyebilirsin.”

    Halis-“Neden bahsediyorsun? Buraya ne için geldiğimden haberin var mı? Hem beni nasıl görebildin?”

    Gözcü-“Hahaha. Aslında seni göremedim. Sadece senin gelme zamanının geldiğini hissettim. Ve sana seslendim. Sen de oraya çıktın. Benim kaderim son bulmak üzere. Bana 2 dakika önce sapladığın küçük iğneyi hiç hissetmedim bile. Beni acısız öldürdüğün için teşekkür ederim. Sana son bir kehanet göstermeme izin ver. U marım kader i de ğiştirirsin.” Dedi ve son nefesini verdi. Benim de zihnimden sesler gelmeye başladı.

    “Temiz kalp kirleniyor. Diyarlar bir bir düşüyor. Kimse onu durduramaz, ölüm bile ona yaklaşamıyor.” Gözümde de bir an bir sahne belirdi.

    “Yetmez. Daha fazla diyar benim olmalı. O yıldız benim hakkım.” Yanında birinin cesedi vardı. Daha önce hiç görmediğim biri. Saçları gümüş renginde ve cildi kızıl renkteydi. Gözlerine güneş gelince mavi olan renk pembe bir renge dönmüştü. Diğer yanında da toprak vardı. Toprağın üzerinde ortadan ikiye bölünmüş hilal sembolü vardı ve her tarafta dal parçaları vardı. Ve konuşan adamı görünce dilim damağım kurudu. Nefes nefese kaldım. Diz çöktüm. Bu olamaz.

    Halis-“Bu benim babam.”
    ---
    OKUDUĞUNUZ iÇiN TEŞEKKÜR EDERiM. BU ARADA NE KADAR OKUDUNUZ? BU HiKAYENiN HER BiR SAYFASI 48 SATIRDAN 90 SAYFALIK BiR KiTAP OKUDUNUZ. ÜSTELiK BUNU YAZARKEN BAZI iLKLERiMi YAŞADIM DA DENEBiLiR. BUNU OKUYAN, DESTEKLEYEN HERKESE TEŞEKKÜRLER. BiR SONRAKi HiKAYEDE GÖRÜŞMEK ÜZERE. (MUHTEMELEN BiR SONRAKi HiKAYE YEMiN SERiSiNE GELECEK. TEK HiKAYE DURUYOR ZAVALLIM :D)
    ···
    1. 1.
      +1
      Adam işi öyle ilerletmiş ki bir de "in the next episode of... " çekiyor bize. Severek okudum hayatta oturup bir günde 90 sayfa kitap okuyacak biri değilim normalde onu da söyliyeyim. inci de yazılan hikâyeler daha bir ilgimi çekiyor amatör olsalar bile. Bir sonraki hikâyeyi de bekliyoruz da bu hızla Half Life 3 olacak galiba sonraki hikâyenin adı. istersen bir dahaki sefere başlığa koymak için resim de çizebilirim aslında. internetten buldukların kadar iyi olmaz elbet ama hikâyeyle daha alakalı olur en azından. Nasıl bir şey istediğini söylemen yeterli
      ···
      1. 1.
        +1
        Tamamdır kanka bir sonrakine sana haber veririm. Zaten internetten resim bulmak işkence :D Beğendiğine sevindim.
        ···
    2. 2.
      0
      Bitti mi booooo
      ···
    3. 3.
      0
      Ne zaman gelir yenisi
      ···
      1. 1.
        0
        Panpa net tarih veremiyorum. Yazınca sana pm atarım.
        ···
      2. 2.
        0
        Geç atma 😅
        ···
      3. diğerleri 0
    4. 4.
      0
      Ne zaman gelir yenisi
      ···
    5. diğerleri 2