/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +9 -1
    HiKAYE BiTMiŞTiR. OKUYAN HERKESE TEŞEKKÜRLER.

    Herkese merhabalar. Bunu okumak istiyorsanız öncelikle (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi) kısmına girip diyar serisi adlı seriyi okumanızı tavsiye ediyorum.

    O ZAMAN BAŞLAYALIM
    ---

    Ejderha Diyarı

    Alduin

    Uyuyordum. Birden uykum bölündü. Semada belirdi. Buraya doğru uçuyordu. Yine mi o geldi? Ne zaman rahatça uyuyacağım acaba? Yavaşça önüme kondu. Artık burası da çok büyümüştü. iki veya üç nesil sonra katman alt katman tamamen kapanır ve üst katmanda toprak olmaya başlarız. Annem ve Gama öldü. Geriye sadece Beta kaldı. O da öldü ölecek. Önceden o da bunun yanında gelirdi ama artık eskisi gibi uçamıyor. Bu arada anne ben oldum. Uyuyordum ve uyandığımda herkes gitmişti. Söylediklerine göre beni aşağı atmaya çalışmışlar atamamışlar. Savaş eğer çok uzarsa ejderhaların nesli tükenme tehlikesine girer diye Linonia kendisini aşağı atmış. Ve kazanan ben oldum. Aslında ölsem güzel olabilir. Sonsuza kadar uyurum.

    Luka-“Hala uyuyor musun? Bu kadar tembellik tüm ırklar için fazladır bence.”

    Alduin-“Çok yorgunum ne istiyorsun?”

    Luka-“Sen her zaman çok yorgunsun. Ve ne istediğimi biliyorsun. Bir Bine geldi mi?” Her gün aynı şey. Bir Bine geldi mi? Artık hayal meyal hatırlıyorum. O da hep ben uyurken geliyordu. Bir kere kucağında meyve yemiştim ama onu hatırlıyorum. Meyvenin tadı güzeldi. Ama ondan sonra o gitti. Neden gittiğini bile hatırlamıyorum. Sadece annemden bildiğim kadarıyla gezgin diye bir şey varmış, her diyarda dolaşırmış ve bilgi toplarmış. Ve onun ilk bulduğu diyar da burasıymış. Annem ve kardeşlerini kendi öz kardeşi gibi severmiş. Bu kadarını biliyorum. Zaten annem anlatırken de genelde uyuya kalırdım.

    Alduin-“Gezginliği elinden alındı diye sana kaç kere söyleyeceğim? Artık gelemez. Annemiz kaç kere anlattı. Neden anlamamakta ısrar ediyorsun?”

    Luka-“Gelmeye çalışacak. Öyle söyledi. Vazgeçmeyeceğini söyledi. Eğer gelirse onu burada karşılamak istiyorum. Ona ne kadar büyüdüğümü göstermek istiyorum. Tekrar bana meyve yedirmesini istiyorum. Tekrar kolunsa sarılmak istiyorum.”

    Alduin-“Koluna sarılman artık pek mümkün değil. insanlar fazla büyümez. Şimdi gelse şu yumurtamdan biraz büyüktür. Yani koluna sarılman biraz zor. Aslında hepsi imkansız. Gezginliği gitti. Artık gelemez. Vazgeç.”

    Luka-“Vazgeçmeyeceğim. Eğer gelirse bana haber ver.” Birden bir titreme geldi. Kendimi kötü hissettim.

    Luka-“Alduin, iyi misin?”

    Alduin-“Bana Bir Bine’nin verdiği isim ile hitap etmene gerek yok. Zaten bana bir şey söylersen anlarım. Ve ben iyiyim. Yakında enerjimi vereceğim ve sonunda rahatsız edilmeden uyuyacağım” O anlamadıysa onu boşuna telaşlandırmama gerek yok.

    Luka-“Sadece bir yumurta olması çok garip. Hem de pek iyiye dalalet değil. Çok ejderha öldü. Ve gidenlerin yerini gelenler dolduramamaya başladı.”

    Alduin-“Annemin anlattığı hikayeyi unuttun mu? Her katman tamamlanacağı sırada üreme azalıyor. Bu katman da tamamlanmak üzere. Yakında üst katman oluşacak. Artık uyuyacağım. Çok bile uyanık kaldım.”

    Luka-“Tamam tamam anladım. Kardeşlerim seni görmeye hiç geliyor mu? “

    Alduin-“Neden gelsinler ki? Herkes kendi yaşama amacını gerçekleştiriyor. Senin dışında.”

    Luka-“Tamam. Gidiyorum. Ama gelince kesin bana haber ver.” dedi ve tekrar semaya uçtu. Nasıl her gün uçabiliyor ki? Ben de bir kere annemin zoruyla uçtum ama çok yorucu. Her yeri dolaştım. Hayatımda ilk ve son uçuşum. Ha bir de evladıma gösterirken uçacağım. Daha da uçmam zaten. Ama hissettiğim o his neydi? Garip bir şekilde korkutucuydu. Yutkunarak içimdeki korku-gıdıklanma arası duygumu bastırdım. Burasıyla ilgili bir sorun olduğunu sanmıyorum. Çok uzaklardan geliyor bu his. Belki de az uyuduğum içindir. Geri yatmaya koyuldum. Gözlerimi kapattım ve uykuma daldım.
    ---

    Edit: Bu arada biraz bekleyin milleti çağırayım.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +6
    Bayağı kişiyi çağırdım, umarım unuttuğum olmamıştır. Olduysa da kusura bakma şimdiden kardeşim.

    DEVAM
    ---
    Rian Diyarı

    Miras Styla

    Ülke büyük bir enkazın eşiğine gelmişti. Kız kardeşimin kralı öldürmesi ile birlikte ülkenin toparlanması 25 yıl aldı. II. Omnu Tier yerine geçen öz evladı IV. Gon Tier oldu. 25 yaşında ülkeyi kalkındırmaya çalışsa da 48 yaşına bastığında hastalığına yenik düşüp hayatını kaybetti. 4 erkek evladı olmuştu. Evlatlarından biri 35, biri 24, biri 17 ve en küçük çocuğu da 9 yaşındaydı. II. Omnu Tier’in öldürülmesini fırsat bilen düşmanları ve taht varisleri arasında kavgalar çıktı. Gon Tier’in de ölümü ile en büyük çocuğu tahta geçmesi gerekiyordu. Ama ne yazık ki en büyük oğlu isyancıları bastırırken hayatını kaybetti. Ortanca oğullarının biri zehirlendi, diğeri ise atıyla avlanmaya gittiğinde kayıp oldu ve haber alınamadı. Bu ülkede 2. büyük krizdi. Hatta o kadar büyük bir krizdi ki bazı şehirler kendilerini ülke ilan etti. Ülkede iç bölünmeler başladı. Taht kavgaları daha da arttı. Ama kimsenin beklemediği biri tahta geçti. IV. Gon Tier’in yaşayan son oğlu 9 yaşındaki I. Noz Tier tahta geçti. Tahta geçmesinin amacı onu kukla gibi kullanabileceklerini düşünen akrabalarıydı. Sadece 9 yaşındaydı. Daha boyu bir şövalyenin kılıcı kadardı. Taht hakkı olmayan akrabaları için bir nimetti resmen. Ama küçük kral onları bile şaşırttı. Tahta geçtiğinde ilk olarak halkının karşısında konuşma yaptı. Normal bir konuşmada 9 yaşındaki çocuğun sesi titrer veya en azından ben yanında duruyorken eteğime falan yapışmasını bekledim. Ama sanki gerçekten bir kralmış gibi balkona çıktı ve konuşmaya başladı.

    Noz-“Sevgili halkım. Ne düşündüğünüzü görebiliyorum. Hepiniz diyorsunuz ki bu çocuk mu krallığı yönetecek? Evet. Ve burada size söylüyorum. Bütün krallıkları da yine tek çatı altında birleştireceğim. Benim düşmana ihtiyacım yok. Bizim düşmana ihtiyacımız yok. Bütün ülkeler yine Rian Krallığı adı altında birleşecek. Hem de bunu bu bedenimle başaracağım. Hayır. Tek başıma değil. Sizinle beraber başaracağız. Benimle olan ödülünü alır. Bana düşman olan ise ölümünü kabullenir. Buradan bütün yeni kurulan ülkelere savaş ilan ediyorum.” Bir anda bir sessizlik oldu. Sonra taht hakkı olmayan birkaç kişi ayağa kalkıp karşı çıktılar. Hışımla oraya döndü.

    Noz-“Nöbetçiler. Oradaki herkesin ellerini bağlayın ve halkın önünde sıraya dizin.” Orada bulunan bütün soyluların elleri bağlandı ve halkın önünde sıraya dizildi. Kral da aşağıya halkının yanına indi. Hiç beklenmedik bir hareketti. Herkes şaşkın şaşkın izliyordu. En başta elleri bağlı olan üstünde zenginliğini belli eden bir yığın arması olan akrabasının yanına gitti.

    Akraba-“Şu ellerim çözülsün sana gününü göstereceğim.” Tehditlere rağmen hiç oralı bile olmuyordu. Halkına döndü ve:

    Noz-“Bu adamın hakkını yediği kişiler var mı?” diye bağırdı halkına. Halktan yuhalama sesleri yükseldi. Çok fazla kişilerdi.

    Noz-“Peki bu yağ tulumunu kim öldürmek ister?” Herkes bir anda sustu. Aralarından üstü başı yırtık kıyafetli bir adam çıktı ve:

    Adam-“Ben öldürürüm.” dedi.

    Noz-“Öldürmeden önce soruyorum. Bu adam sana ne yaptı?”

    Adam-“Sizin babanız Kral IV. Gon Tier zamanında ona istediği rüşveti vermediğim için karıma tecavüz etti ve çocuklarımı gözlerimin önünde öldürdü. Mahkemelere gittim lakin para ondan yanaydı.” Herkes yuhalamaya başladı. Noz gardiyanlardan birinin kılıcını çekti ve zar zor taşıyarak adam doğru uzattı.

    Noz-“O zaman al bu kılıcı ve onu öldür.”

    Akraba-“Hayır! Dur yapma. Ne kadar istersen veririm.” Dese de kılıcından kaçamadı. ilk vuruşta boynunun tamdıbını kesemedi. Kendi kanında boğulmaya başladı. Odun keser gibi 3-4 vuruşta anca kesti boynunu. Bayağı acı çekerek öldü. Noz’un üstü bile kan olmuştu.

    Noz-“Üzerindeki armaların hepsi artık senin. istediğin yere satabilirsin. Kraliyet nişanını ben alıyorum. Onun serveti ise krallık hazinesine bağışlanacak.” Bütün elleri bağlı olanları bu şekilde halka infaz ettirdikten (birkaç kişi dışında) sonra balkona geri çıktı. Ve konuşmasına devam etti.

    Noz-“Ben bir kral değilim. Sadece halkımın sesiyim. Ve halkım benden krallıkları birleştirmemi istiyor. Ben ise bunu yapacağım. Bütün ülkeleri yeniden tek çatı altında toplayacağım.” Dedi ve içeri girdi. Herkes sevinç çığlıklarıyla bağırıyordu. Daha konuşmanın başında çocuk olduğu için küçük görenler şimdi ona bir kahraman gözüyle bakıyorlardı. Bir dahi mi yoksa deli mi bunu zaman gösterecek.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +6
    DiĞER HiKAYEDEN KÜÇÜK BiR SAHNE

    Gözcü-“Sonunda gelebildin Halis.” Beni nasıl görmüştü?

    Halis-“ Seni bulmam gerektiği söylendi gözcü. Adımı nereden biliyorsun? Sesini de hatırlıyorum. O unutulmuşları kulağıma fısıldayan sendin. Yani Imdan’dan dünyaya kulağıma fısıldayabildin.”

    Gözcü-“Kaderimiz başından beri kesişiyordu Halis. Sen uyarıldın. Ve uyarılara kulak asmadın.”

    Halis-“Benim dedemin lanette olduğundan haberim yoktu. Babam da direk kendi babası geldi diye heyecanlandığından tehlikeyi önemsemedi bile. Artık o günler geride kaldı.”

    Gözcü-“Yanılıyorsun Halis. Daha da kötü şeyler olacak. Kader değiştirilemez. Ama şansını deneyebilirsin.”

    Halis-“Neden bahsediyorsun? Buraya ne için geldiğimden haberin var mı? Hem beni nasıl görebildin?”

    Gözcü-“Hahaha. Aslında seni göremedim. Sadece senin gelme zamanının geldiğini hissettim. Ve sana seslendim. Sen de oraya çıktın. Benim kaderim son bulmak üzere. Bana 2 dakika önce sapladığın küçük iğneyi hiç hissetmedim bile. Beni acısız öldürdüğün için teşekkür ederim. Sana son bir kehanet göstermeme izin ver. U marım kader i de ğiştirirsin.” Dedi ve son nefesini verdi. Benim de zihnimden sesler gelmeye başladı.

    “Temiz kalp kirleniyor. Diyarlar bir bir düşüyor. Kimse onu durduramaz, ölüm bile ona yaklaşamıyor.” Gözümde de bir an bir sahne belirdi.

    “Yetmez. Daha fazla diyar benim olmalı. O yıldız benim hakkım.” Yanında birinin cesedi vardı. Daha önce hiç görmediğim biri. Saçları gümüş renginde ve cildi kızıl renkteydi. Gözlerine güneş gelince mavi olan renk pembe bir renge dönmüştü. Diğer yanında da toprak vardı. Toprağın üzerinde ortadan ikiye bölünmüş hilal sembolü vardı ve her tarafta dal parçaları vardı. Ve konuşan adamı görünce dilim damağım kurudu. Nefes nefese kaldım. Diz çöktüm. Bu olamaz.

    Halis-“Bu benim babam.”
    ---
    OKUDUĞUNUZ iÇiN TEŞEKKÜR EDERiM. BU ARADA NE KADAR OKUDUNUZ? BU HiKAYENiN HER BiR SAYFASI 48 SATIRDAN 90 SAYFALIK BiR KiTAP OKUDUNUZ. ÜSTELiK BUNU YAZARKEN BAZI iLKLERiMi YAŞADIM DA DENEBiLiR. BUNU OKUYAN, DESTEKLEYEN HERKESE TEŞEKKÜRLER. BiR SONRAKi HiKAYEDE GÖRÜŞMEK ÜZERE. (MUHTEMELEN BiR SONRAKi HiKAYE YEMiN SERiSiNE GELECEK. TEK HiKAYE DURUYOR ZAVALLIM :D)
    ···
    1. 1.
      +1
      Adam işi öyle ilerletmiş ki bir de "in the next episode of... " çekiyor bize. Severek okudum hayatta oturup bir günde 90 sayfa kitap okuyacak biri değilim normalde onu da söyliyeyim. inci de yazılan hikâyeler daha bir ilgimi çekiyor amatör olsalar bile. Bir sonraki hikâyeyi de bekliyoruz da bu hızla Half Life 3 olacak galiba sonraki hikâyenin adı. istersen bir dahaki sefere başlığa koymak için resim de çizebilirim aslında. internetten buldukların kadar iyi olmaz elbet ama hikâyeyle daha alakalı olur en azından. Nasıl bir şey istediğini söylemen yeterli
      ···
      1. 1.
        +1
        Tamamdır kanka bir sonrakine sana haber veririm. Zaten internetten resim bulmak işkence :D Beğendiğine sevindim.
        ···
    2. 2.
      0
      Bitti mi booooo
      ···
    3. 3.
      0
      Ne zaman gelir yenisi
      ···
      1. 1.
        0
        Panpa net tarih veremiyorum. Yazınca sana pm atarım.
        ···
      2. 2.
        0
        Geç atma 😅
        ···
      3. diğerleri 0
    4. 4.
      0
      Ne zaman gelir yenisi
      ···
    5. diğerleri 2
  4. 4.
    +4
    13 Gün Sonra

    Son krallık olan Yager krallığına da vardım. Eğer ölümlü olsaydım bir daha kesinlikle tapınağımdan çıkmazdım diye düşündüm. Gerçekten elçilik sıkıcı bir şey. Durmadan bir ülkeden başka bir ülkeye seyahat ediyorum. Ama uzun süredir buralara uğramamıştım. Çok şey değişmiş. Yüzyıllar önce dünya turu yapmıştık kız kardeşimle. Ne de olsa ölümsüz ve gençtik. Kardeşimin öldüğünü düşündükçe aslında kendimi de suçluyorum. Eğer onu o zamanlar daha dikkatli dinleseydim bunlar olmazdı.

    YÜZLERCE YIL ÖNCE (Tam tarihi hatırlamıyor)

    Ölümsüzlüğümüzü kazanalı birkaç yüz yıl oldu. Zaten ikimiz de evlenmedik. Birbirimizden ayrılmak hiç istemedik. Özellikle o bana çok bağlıydı. Bir gün ona hadi dünyamızı dolaşalım dedim. Gençlik hevesim işte. O da ilk baş biraz çekimser olsa da sonunda kabul etti. Tüm toprakları yürüyerek dolaşmaya başladık. Yorulmuyoruz, uykumuz da gelmiyor. Acıkmıyoruz da. Yolda yürürken:

    Kim-“Abla.”

    Miras-“Efendim”

    Kim-“Sence ölmek nasıl bir duygu merak ediyor musun?”

    Miras-“Ölmek mi? Bizim için imkansız bir şey.”

    Kim-“Biliyorum ama yüzlerce ölen arkadaşım oldu. Bazıları acı içinde öldü, bazılarıysa ölürken mutluydu. Bazıları korkuyordu bazılarıysa kabullenmişti. Acaba ölüm nasıl bir şey? Merak ediyorum. Kitabında yazıyor mudur?”

    Miras-“Yazsa bile sana söylemezdim. Çünkü senin kitabın yakıldı.”

    Kim-“Hak etmediğime kim karar veriyor ki? Sadece küçük bir sınama yaptılar ve hemen karar verildi. Önceden haber vermelilerdi. Hem orada ne yazıyor? Yani bizim hakkımızda bir şey yazıyor mu?”

    Miras-“Kitabın içeriği hakkında da bilgi veremem.”

    Kim-“Orada kural olarak mı yazıyor?”

    Miras-“Evet. Hak etmeyen kitabı okuyamaz yazıyor.” Yalan söyledim. Sadece ondan farklı olarak benim kitabım var diye ona kitabın içeriğini hiç anlatmadım. Keşke anlaysaydım.

    Kim-“Hıh. Tanrılar çok cimri. Ben tanrıça olsam kullarıma bütün kuralları direk söylerdim”

    Miras-“Ama sen tanrıça değilsin.”

    Kim-“Olmayacağım anldıbına gelmez.”

    Miras-“Ne demek istiyorsun?”

    Kim-“Ölümsüzüm. istersem kendi tarikatımı kurup tanrıça olabilirim. Sen de gördün. Ölümlüler bile öleceklerine rağmen tarikat kurabiliyorlar. Biz neden yapamayalım?”

    Miras-“Çünkü yalan söylemek doğru bir şey değil. Biz de onlar gibiyiz. Sadece ölemiyoruz.”

    Kim-“Abla. Çok küçük düşünüyorsun. Yürüyerek dünyayı dolaşıyoruz. Ve sen hala normal olduğumuzu mu düşünüyorsun? iyi o zaman. Sen tanrıça olma. Ben olurum.”
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +4
    GÜNÜMÜZ

    Nereden aklıma geldi ki şimdi bu anı? Onun yerine ben tanrıça oldum. Ne kadar da kötü bir ablayım. Şu an şehre giriş yaptım. Bu krallık da saray inşa etmemiş. Kral yine bir konakta kalıyor. Kral demek yanlış olur. Buradaki kraliçeden bahsedecek olursa. ismi Lotus Tier. Noz Tier’in halası. 47 yaşında. Kadın olduğu için tahtta hak iddia edemedi. Ama bununla bir sorunu yoktu. Hatta Gon Tier’in tahta geçmesinin en büyük destekçisi oydu. Ülkeyi Gon Tier ile beraber yönetti bile denebilir. Ama Gon Tier’in ölümü ile tahta kendisinin geçeceğini düşündü. Ama onun yerine Noz Tier tahta geçti. O ise bundan hoşlanmadı. Kız olduğu için aşağılanmaya katlanamadı ve ülkesini terk etti. Zaten çoğu küçük ülke bunu duyunca kraliçeleri ilan edip birleştiler ve büyük bir ülke oluşturdular. Yager krallığı. Kraliçe beni yanına kabul etti. içeri girdiğimde tablolar dikkatimi çekti. Tüm kralların resmi vardı. Hatta Noz Tier’in bile resmi asılıydı.

    Lotus-“Geldiğin için teşekkür ederim tanrıçam. Buraya gelerek konağımı ışıklandırdınız.”

    Miras-“Asıl beni kabul ettiğiniz için ben teşekkür ederim.”

    Lotus-“Uzun yol geldiniz. Yorulmuşsunuzdur demeyi çok isterdim ama yorulduğunuzu sanmıyorum. Hikayelerinizi okudum. Yürüyerek birçok yer dolaştınız. Bu size spor gibi gelmiş olmalı. Peki neden buradasınız?”

    Miras-“Burada olmamın nedeni Kral I. Noz Tier’in size bir mesajı var. Babasının emanetine zarar vermeyeceğini ve eşitlik getirecek bir planım olduğunu, eğer tüm krallıkları fetih eder ise kendinizin I. Noz Tier’e teslim olmanızı istiyor. Yoksa savaşmak zorunda kalacağınızı da dile getirdi.”

    Lotus-“Hmm. Çok cesurca bir hamle. O zaman ona söyle. Kabul ediyorum. Ama bir şartım var. Sadece 1 senesi var. Tüm krallıkları alamazsa ben o tahta oturmak için geleceğim.”

    Miras-“1 sene mi? Çok kısa…”

    Lotus-“Eğer kabul etmezse ben de kabul etmem.” Bütün teklifini kabul etmem gerektiğini söylemişti. Ama bu? Çok fazla. Sadece savaş hazırlıkları bile 3 ay sürüyor. 1 senede tüm krallığı birleştirmek… Ama kabul etmem lazım. Kralın emri böyle.

    Miras-“Teklifinizi kabul ediyor.”

    Lotus-“Öyleyse anlaşmamız bitmiştir. Krallığınıza geri dönebilirsiniz tanrıça Miras Styla.” Normalde bu kadar soğuk davranmaz. Ama kraliçe olunca mecburi olarak otoritesini ortaya koyması lazım.

    Miras-“Nasıl uygun görürseniz.” Dedim ve odadan çıktım. Sonunda memleketime geri dönebileceğim. Ama kararları bana garip geldi. En güçlü askerleri olan krallığa savaş açması, en güçsüz krallığı serbest bırakması ve halasının 1 sene içinde her yeri fetih ederse onun krallığına katılmasını kabul etmesi ve eğer başaramazsa her şeyini kaybedecek olması… Binlerce yıldır yaşıyorum lakin böyle büyük bir kumar oynayan kral görmedim. Çocuk olması yüzünden olabilir. Belki hayatı toz pembe görüyordur. Güçlüyü yenersek güçsüz bize katılır ve halası da sözünü tutmak zorunda kalır diye mi düşünüyor acaba? Ama güçsüz krallığı serbest bıraktı. Ve fetih amaçlı en fazla 100 asker göndereceğini söyledi. Sadece 100 asker ile küçük bir kale anca fetih edilir. Çok garip bir durum. Atıma bindim ve geri dönüş yoluna koyuldum.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +4
    Eve vardık ve arabadan indim. Rıfat ve Halis karşımda dikilmiş duruyorlardı.

    b-“ikiniz de odaya geçin. Ben gel diyene kadar odadan çıkmanız yasak.”

    Rıfat-“Neden?”

    b-“ÇÜNKÜ CEZALISINIZ.”

    Rıfat-“Tamam ben suçluyum diyelim. Değilim ama diyelim. Halis’in ne suçu var?”

    b-“Zaten o odaya gidince uyur. Sen de onun yanında duracaksın.”

    Rıfat-“Senden tuvalet için de izin alacak mıyız?” Bilerek mi yapıyor anlamıyorum.

    b-“Tuvaletin geldi mi sadece tuvalete çıkarsın. Oldu mu? Şimdi çabuk gidin odanıza.” Tıpış tıpış odalarına çıktılar. Ben ise çalışma odama gittim. Olanları düşünüyorum. Karga’dan bir haber yok, bugün hiç kumarhaneye gitmedim ve kaypak şu an beni arıyor. Telefonu açasım gelmedi. Ama açmam lazım. Off.

    b-“Efendim abi.”

    Süleyman-“Lan pekekent. Bugün kumarhaneye uğradım yoktun. Sen hep işlerini böyle aksatıyon mu lan yoksa? “

    b-“Yok abi olur mu öyle şey? Bizim Rıfat’ın veli toplantısı vardı. Onun için bugün gitmedim.” Hay amk. Yıllardır gidiyorum bir kere gelmedi, şimdi mi geleceği tuttu kaypağın? Yeminle özellikle ayarlıyor bunu. içerde ajanı falan var kesin.

    Süleyman-“Hee yarağım he ben de yedim. Neyse şu an keyfim yerimde. Fazla sorgulamayacağım. Akşam karını çocuklarını topla bana yemeğe gel. Uzun süredir kaçırıyon benden karını çocuklarını. gibmeyecez ya.” Yemin ediyorum bunu başka biri dese silahı çeker, evine gider vururdum.

    b-“Abi Allah aşkına. O nasıl söz öyle? Valla ayıp.”

    Süleyman-“Bak çocuk. Beni sinir etme. Seni yatağa atarım. 12 pozisyonda ayıbı öğrenirsin. gibtirtme belanı. Karını çocuklarını toplayıp akşam bana geliyorsun. O kadar.” Dedi ve telefonu kapattı. Yıllar geçer ve bir insan hiç mi değişmez? gibmeli sokmalı konuşmalar falan… 47 yaşıma geldim 47. Yarım asır gitti neredeyse. Yaşım genç gösteriyor olabilir ama yaşlandım yani. En azından yaşa az hürmetin olsun be kaypak.

    Saatler sonra Huriye de eve geldi. Huriye’nin eve gelmesi ile salona indim. Huriye odaya çıktı ve üstünü değiştirdi. Ve daha sonra aşağıya indi. Benim sinirli sinirli ayakta durduğumu görünce

    Huriye-“Hayırdır Bir Bine? Bir sorun mu var?”

    b-“Evet var. Birazdan çözmeye çalışacağız. RIFAT. HALiS. iKiNiZ DE AŞAĞI GELiN.” Diye bağırdım. ikisi de sallana sallana geliyorlardı aşağı.

    Huriye-“Bari yemekte konuşsaydık ne konuşacaksak.”

    b-“Bugün yemeği Süleyman abilerde yiyeceğiz.”

    Huriye-“Deseydin ya. Üstümü giyinirdim. Hiç demiyorsun ya. Son dakika haber mi verilir?”

    b-“Ben de son dakika aldım haberi ama konumuz bu değil. Huriye. Sana bir soru soracağım. Bilirsin, yalan söylersen anlarım.”

    Huriye-“Ben sana hiç yalan söylemedim ki?”

    b-“Tamam o zaman. Rıfat’ın okulu köle kampına çevirdiğini biliyor muydun?”

    Rıfat-“Köle kampı değil ki. Hiyerarşi sıralamas…”

    b-“SANA KONUŞMA iZNi VEREN OLMADI. Şimdi. Cevap ver Huriye.”

    Huriye-“Imm… Biliyordum.”

    b-“Peki Halis’in derslerde uyuduğunu hatta uyuması o kadar artmış ki sınavlarının yarısında bile uyuya kaldığından notlarının düşük olduğunu biliyor muydun?” Başı eğik bir şekilde:

    Huriye-“Evet. Biliyordum.”

    b-“Peki benim neden haberim yok Huriye hanım bunlardan?”

    Huriye-“Senin işin çoktu diye söyleyip seni rahatsız etmek istemedim.”

    b-“Benim işim ne kadar çok olursa olsun bunlar benim çocuklarım. Böyle şeylerden haberim olmazsa kendime nasıl baba derim? Bunu düşündün mü Huriye?” Rıfat’tan sinir dalgası sezdim. Yumruğunu sıkıyordu.

    b-“Ne söylemek istiyorsan söyle Rıfat. içinde tutma.”

    Rıfat-“Zaten içimde tuttuğum yok. Konuşma sırasının bana gelmesini bekliyordum. Onu sana annemin söylememesi lazım. Senin bilmen lazımdı. Tüm arkadaşların babasıyla maç izlerken, sohbet ederken, oyunlar oynarken, sinemaya vs. giderken biz babamız ile kahvaltıda ve akşam yemeğinde konuşabilirsek şanslıyız. Ama hep de dalgın oluyorsun nedense. Acaba ne düşünüyorsun? Haa ben biliyorum. Gezgin denen bir çocuk arıyorsun. Ama gezgin derken özelliği ne bir onu anlamadım. Dünyayı gezmesi mi? Yoksa gezmeyi sevmesi mi? Gezi yazısı yazması mı? Bilmiyorum ama o çocuk senin için değerli. Biz değil. Halis yıllardır hep uyur. Annem ile hastane köşelerinde geçti yıllarımız. Ne tahliller yaptık. Ama annem her seferinde ‘Sakın babanıza söylemeyin üzülmesin’ diyordu. Ama sen onu suçlu tutuyorsun. Sen bizim babamız değilsin. Git o gezgin denen çocuğu bul onun babası ol.” Dedi ve odasına doğru koştu. Bütün sinirimi bir anda kaybettim. Yerini üzüntü aldı.

    b-“Halis. Sen de mi öyle düşünüyorsun?”

    Halis-“Gezgin kim bilmiyorum ama umarım bizden fazla değer vermiyorsundur. Eğer veriyorsan onu bulurken sana bol şans. Neyse. Ben uyumaya gidiyorum.” Dedi ve odasına yöneldi. Ayakta duramadım. Kendimi arkamdaki koltuğa bıraktım. Kendimi kötü hissediyorum. Gerçekten kendimi kötü hissediyorum. Gezgini nasıl bildiğini bile sorasım gelmedi.

    b-“Huriye. Sen de saklama düşünceni. Söyle gitsin.”

    Huriye-“Sana hiçbir zaman yalan söylemedim Bir Bine. Fikrimi de saklamadım. Yine aynısını yapacağım. Ailen artık burada. Biliyorum, ejderhaları görmek istiyorsun. Ama artık onları unut. O diyara gidecek sonsuz zamanın var. Ama ailen sonsuza kadar yanında kalmayacak. Bunları da düşünmeni istiyorum. Ne olursa olsun seni sevmeye devam edeceğim. Ama çocukları kendinden uzaklaştırma. Neyse ben yukarı çıkıyorum. Halis ve Rıfat’a da haber veririm gideceğimizi.”

    b-“Tamam. Bekliyorum.” O da gitti yukarıya. Yalnız kaldım. Gerçekten de hakkımda bu şekilde düşünmeleri normal. Miras gibi evlenmemeliydim. Çocuk da yapmamalıydım. Belki de. Ama onları sevmiyor değilim ki. Doyasıya sarılmak istiyorum ama yanlış anlarlarsa diye dokunmuyorum. Onlara çok yüz verirsem hayatı öğrenemezler diye korkuyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +4
    Alduin-“Sen de gördün değil mi?”

    Halis-“Sen… Nasıl yine rüyamdasın? Tamam. Sadece hayal gücüm.” Tam karşımda dağ gibi duruyordu. Siyah bir dağ.”

    Alduin-“Sana söylemiştim. Rüyada değilsin. Zihnimiz birbirine yakın ama nedenini bilmiyorum. Soruma cevap ver. Sen de gördün mü görmedin mi?”

    Halis-“Neyi gördüm mü?”

    Alduin-“Demek hatırlamıyorsun. Sana hatırlamanda yardımcı olayım.” Gözlerimin içine baktı. Vücudu benim şeklimi aldı. Benim de boyum uzamaya başladı. Elimi kaldırdım. Elim simsiyah. Hayır. El değil. Pençe gibi. Hayır. Bu kanat. Simsiyah. Onun yerine mi geçtim?

    Alduin-“Bunun işe yarayacağını düşünmemiştim. Şu an sen benim zihnimdesin, ben de senin.”

    Halis-“Şimdi ben ejderha mı oldum?” Gülmeye başladı.

    Alduin-“Hahaha. Hayır. Sen hala insansın. Sadece benim zihnimdesin. Fark etmişsindir. Farklı görüyorsun. Farklı düşünmeye başladın.” Evet. Renkler daha canlı gözüküyor. Bir de bir şeye odaklandığımda diğer her şey bulanıklaşıyor. Çok garip bir his.

    Halis-“Peki bu ne işimize yarayacak?”

    Alduin-“Benim zihnimden hatırlamaya çalış. En son rüyamda ne gördüm?” Hatırlamaya zorladım kendimi. Görüyorum. Her taraf yeşillik. Yerde garip çimenler var. Hayır. Çimen değil. Ben çok büyüğüm. Bunlar ağaç. Üstlerinde garip meyveler yetişiyor. Altımda bir şey hissediyorum. Yumurta. Canımdan daha önemli olduğunu hissediyorum.

    Alduin-“Gereksiz yerleri görmemeye çalış. Sadece gördüğüm rüyaya odaklan.”

    Halis-“istersen sen de benimkileri görebilirsin değil mi?”

    Alduin-“Evet görebilirim ama merak etme. Alfa yani sizin dünyanızda anne bana insanların zihnine bakmamam gerektiğini söyledi.”

    Halis-“Alfa annenin ismi mi?”

    Alduin-“Evet. Zamanında bir insan tarafından bize bu isimler verildi. Ben isim verilen son ejderhalardan biriyim. Kardeşim Luka, Charizard ve Linonia var.”

    Halis-“Bu insanı çok merak ettim. Bu kadar saçma isim verirken ne düşünüyordu acaba? Rüyadan sonra geçmişine bakmamda bir sakınca var mı?”

    Alduin-“istediğin yere bakabilirsin. Hatta benim unuttuğum yerleri bile görebilirsin bu zihin paylaşımı sayesinde. Şimdi. Rüyaya odaklan.” Odaklanmaya başladım. Ve evet. Görüyorum.

    “Bir şeyler geliyor.” Derken bir gök cismi gözüktü gözüme. Alduin de yanımda izliyor. Gök cismini görünce biraz gerildi.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Charizard mantıklı bir kere 😅
      ···
  8. 8.
    +4
    Süleyman-“Nerede kaldın lan? Kabız oldun sıçamadın mı?”

    b-“Abi benimle uğraşma. iyi günümde değildir.”

    Süleyman-“Hayırdır. Kötü bir haber mi aldın.”

    b-“Sayılır abi. Ama o kadar da önemli değil.” Aslında kaypağın yanında normal davranmam lazım ama istemsizce normal davranamıyorum. Zaten ondan sonra mangala doğru ilerledim. Şöyle düşünün. Yıllarca bir amaç uğruna çalıştınız ama sonra biri çıkıp size “devlet bunun hakkında çalışmanızı yasakladı ve tüm belgelerinize el koydu” diyor. “Ve eğer çalışmaya devam ederseniz hapse girersiniz”i de ekliyor. Deli ediyor beni. Tamam. Beta öldükten sonra zaten bu kadar aşırı araştırmayı bırakacaktım ama hiç gidemeyecek olmam? Çok sinir bozucu. Birinin bana koştuğunu hissettim. Rıfat geliyor. Ama endişe seziyorum.

    Rıfat-“Baba. Halis garip davranıyor.”

    b-“Ne oldu?”

    Rıfat-“Bilmiyorum. Top oynuyorduk. Birden gözlerim yanıyor dedi ve yere çöktü.” Hemen Halis’in yanına doğru koştum. Huriye de başındaydı ve Halis’in yüzünü suyla falan yıkıyordu. Ama pek etki ediyor gibi gözükmüyor.

    b-“Huriye çekil.” Beni görünce hemen çekildi. Gözlerimi kapattım ve içgüdüme odaklandım. Çok uzun süredir gözlerim kapalı odaklanmıyordum. Umarım paslanmamışımdır. Bu normal bir yanma değil. En azından böyle anlaşılıyor. Ama yanmanın nedeni ne?

    Halis-“Bir şeyler geliyor. Unutulmuşlar yükseliyor. Güven zayıflara tutulmuş bir silahtır. Tik Tak. Tik Tak. Tik Tak.” Dediğinden hiçbir şey anlamadım. Daha sonra gözlerini açtı. Ben de açtım. Bir anlığına gözleri kedi gözü gibi gözüktü. Daha sonra eskisi gibi oldu. Daha yeni ne oldu?

    Huriye-“Halis. iyi misin?” diye geldi ve sarıldı.

    Halis-“Anne. iyiyim. Çok sıkıyorsun.” Bir süre sonra dediği gibi ayrıldı. Neyse ki kaypak burada değil. O hala yemeğini gömmekle meşgul.

    b-“Bir şeyler geliyor. Unutulmuşlar yükseliyor. Güven zayıflara tutulmuş bir silahtır. Neden böyle bir şey söyledin?”

    Huriye-“Kim dedi?”

    b-“Halis.”

    Huriye-“Halis hiç konuşmadı ki? Hastaneye zütürelim.”

    Halis-“Anne. Ben iyiyim. Ben öyle bir şey söylemedim ki?”

    b-“Sanırım ben hayal gördüm. Seni hastaneye zütürelim. Bir gözüne baktıralım.”

    Halis-“Tamam gideriz ama sonra gidelim. Şu an iyiyim. Zaten 40 yılda bir böyle bir şey yapıyoruz. Mahvetmek istemiyorum.” Zaten kötü bir şey de hissetmiyorum. Umarım içgüdüm körelmemiştir.

    b-“iyisin değil mi? Ama bak. Eğer kötü bir şey olursa hemen bana haber ver.”

    Halis-“Tamam baba.”

    b-“Gel Huriye. Sen de bir şey yemedin. Biraz yemek ye. Siz de 10 dakikaya kadar gelin.”

    Rıfat-“Tamam baba.”

    Halis-“Tamam.”
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +4
    Yuri-“Bana da öğretsene içgüdüyü.”

    Koan-“Bana da öğret.”

    b-“Hmm. Ama bunu size ben öğretmeyeyim. Bunu eğer Ejderha Diyar’ını bulursanız kendiniz öğrenin. “

    Yuri-“Neden şimdi cimrilik yapıyorsun ki? Seni geçeriz diye mi korkuyorsun?”

    b-“Aksine beni geçerseniz sevinirim. Ama daha bana ulaşmak için 40 fırın ekmek yemeniz lazım. Sizinle bir anlaşma yapalım. Eğer Ejderha Diyarı’nı bulursanız size öğreteceğim.”

    Koan-“Orayı bulduktan sonra ejderhalardan da öğrenebiliriz.”

    b-“Hayır. Size öğretmezler. Hissediyorum. Zaten zihnim onlara sakın öğretme dercesine beni uyarıyor. Ama yine de bu uyarıları yok sayıp size öğreteceğim.”

    Yuri-“Bizim neyimiz varmış da zihnin öğretme diyor?”

    b-“Karanlık var içinizde. ikinizin de.”

    Koan-“Ben kötü biri miyim yani? Atalarıma saygısızlık yapmadım. Neden kötüyüm ki?”

    b-“Karanlık kötülük anldıbına gelmez. Sadece yolunuzdan biri. Karanlığı beslerseniz büyür ve sizi sarar. Eğer beslemezseniz küçülür ve etkisiz olur ama yok olmaz.”

    Yuri-“Karanlık ne yani? Ne karanlığım var ki?”

    b-“Bunu kendiniz öğrenmeniz lazım.”

    Yuri-“Her şeyi kendimiz öğreneceksek sen ne işe yarıyorsun o zaman?” Tokadı çaktığım gibi birkaç metre yuvarlandı. Ses tonumu değiştirmeyerek:

    b-“ilk olarak bundan sonra benim çırağımsınız. ikinci olarak Yuri, bundan sonra kumarhanede çalışacaksın. Koan, sen de savaş eğitimlerine hız vereceksin ve Yuri’yi Ork Diyarı’na her gönderdiğimde seni nasıl eğitiyorlarsa öyle eğiteceksin.”

    Koan-“Nasıl isterseniz.” Yuri yerden kımıldamayarak

    Yuri-“An laşıldı.”

    b-“Güzel. ikiniz de bugün serbestsiniz. Koan. Sana yarın Yuri ile haber göndereceğim. Nerede ne zaman eğitim göreceğinizi söyleyeceğim. Şimdi git.” Dedim ve kayboldu. Bak. iyi davranmak hoşlarına gitmiyor. gibecen böyle bunları kaypak gibi. Acaba kaypak bana iyi davransa bende mi böyle olurdum? Bilmiyorum. Telefonum çaldı. Ve arayan kaypak. Yuri’ye sessiz olması için işaret yaptım ama gerek bile yoktu. Çıt çıkaracak hali yok zaten.

    b-“Efendim abi.”

    Süleyman-“Abinin dıbına koyayım.” Bekledim devam eder diye sessiz kaldı. Ama devam etmedi.

    b-“Hayırdır abi sorun mu var?”

    Süleyman-“Yarın yemek düzenliyorum. Saat 8 de. Sen de orada olacaksın.”

    b-“Tamam abi. Akşam 8 de mi?”

    Süleyman-“Hey Allah’ım yarabbim. Kafana duvarlara mı vuruyorsun bütün gün yoksa bilerek mi salağa yatıyorsun? Yemek diyorum. Kahvaltı demiyorum. Tabi ki akşam 8. Hey Allah’ım. 50 küsür yaşına gelmiş hala mal. Zaten vücudu da gelişmiyor. Bari beyni gelişseydi.” Yav gibecem şimdi. Zaten derdim başımdan aşkın. Yuri’yi de eve almam lazım. Ama nasıl alacağım? Tamam, evde yer var o sıkıntı değil. Ama birden eve “işte bu çırağım Yuri merhaba deyin.” Diye getiremem ki.

    b-“Tamam abi. Akşam 8 de orada olurum.” Der demez telefonu kapattı. Hani bir nasılsın, çocuklar nasıl vs. yok. Direk dıt dıt dıt. Neyse. O yemeğe aile ile gidilmez. Ama yanıma birini zütürmem lazım. Muhtemelen Yuri olacak. Ama o çocuk orada boş boş konuşursa vururlar valla. Geçen seferki gibi Altan’ı da zütürebilirim. Veya Sevim’i. Ama onları hiç bu kadar önemli bir yemeğe zütürmemiştim. Off. Yuri çırağımsa onu zütüreceğim. Yapacak bir şey yok. Hem onun için de tecrübe olur. Daha ilk kez tanıştığım birine bu kadar güvenmek doğru mu acaba? Ve bu kadar yüklenmek. Aslında doğru. Aklıma kaypak ile ilk zamanlarım geldi.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +4
    GEÇMiŞ (SÜLEYMAN iŞE ALDIKTAN SONRA iLK ZAMANLAR)

    Sonunda bir işe girmemin sevinciyle elimden geleni yapıyordum. Süleyman abi ile aynı evde kalıyordum. Kendisi iyi bir adam. Yoksa kim beni salak gibi işe alır ki? Şu an kömürlükte yatıyorum ama olsun. ileride gözüne girersem kendi yatağım olabilir. Süleyman abi uyanmadan önce lazım olan şeyleri hazırlasam iyi olur. Hmm. Mutfağa doğru yürümeye başladım. Yerler pis. Uyandıktan sonra evi süpürsem iyi olacak. Yemek için ne yapsam? Yumurta kırayım, peynir zeytin falan koyayım bari. Buzdolabını bir açtım tövbe bismillah. O ne lan? Dolapta yok yok. Sucuk, salam, pastırma, bildiğim ve bilmediğim peynir türleri, reçeller, çikolatalar, pekmez, tahin, tahinli pekmez… Say say bitmez. Ve bu sadece buz dağının görünen yüzü. Sebzeler meyvelerden de yok yok. Ben yumurta kırayım dedim ya. gibseler yumurta kırmam. O kadar şey varken yumurta kırsam ayıp olur. Sanki saklıyor gibi. En iyisi sucuklu yumurta yapayım, yanına da dolaptaki kahvaltılıklardan birkaç kaba koyup kahvaltı sofrasına hazırlayayım. Hmm. Acaba yanına mı zütürmemi ister? Üst kata yanına çıkayım bari. Belki uyanmıştır. Kahvaltıyı masaya hazırladıktan sonra üst kata doğru yöneldim. Merdivenlerden çıkarken karşımda bir kadın belirdi. Çırılçıplak bir kadın lan. Ellerim ile gözlerimi kapattım.

    HKadın-“Ne tırsıkmışsın sende. ilk kez mi kadın vücudu görüyorsun?”

    b-“Imm. Bakmak ayıptır. Siz Süleyman abinin karısı mısınız?” Daha ilk çalışma günüm. Ne bileyim öyle bir kadın olduğunu.

    HKadın-“Hahaha. Değilim ama bir geceliğine karısı oldum. Artık gözlerini açacak mısın? Rahatsız olmaya başladım.”

    b-“En azından don giyseniz…” Ellerimi tuttu ve çekti. Ben de gözlerimi kapattım.

    HKadın-“Bak bu fırsat bir daha eline geçmez. Hayatında kaç kez kanlı canlı çıplak kadın göreceksin?” Kadın haklı. Ama ben bunu yapamam. Yapamam. Yüreğim el vermez. Ama aşağıdaki aynı şeyi düşünmüyor. Kalkma KALKMAA

    HKadın-“Aman. Sen de böyle saf salak yaşamaya devam et. Süt almaya inecektim sen bana getirebilir misin?”

    b-“Tamam getireyim de Süleyman abi uyuyor mu?”

    HKadın-“Evet uyuyor. Bak son şansın. Göğsüme dokunmak istersen…”

    b-“Sütünüzü hemen getiriyorum.” Dedim ve koşa koşa aşağıya indim. Nefes nefese kaldım resmen. Hayat kadını mıydı o? Vay be. Valla kıskandım ne diyeyim. Benim hayat kadınına bakmaya yürek yemez. Adam resmen gibiyor. Zaten kel de. Tam Johnny Sins. Off. Baksa mıydım acaba? Sütü bir bardağa koydum ve tekrar yukarıya doğru yola koyuldum. Kadın içeriye girmiş. Kapıyı çaldım ve “gir” diye bir ses duydum. içeri girdiğimde gördüğüm manzara karşısında dilim tutuldu. Süleyman abi ben süt doldurup zütürene kadar uyanmış, bir de karıyı gibmeye başlamış bile.

    Süleyman-“Sütü şuraya koy….” Ben çığlık atıp dışarı çıktım ve aşağı kata indim direk. Süt de elimden düştü yukarıda kaldı, bardak kırıldı vs. Normalde orayı temizlerdim ama bu olay bende şok etkisi yarattı. Kömürlüğe gittim ve kenara büzülüp oturdum. Ben nereye düştüm böyle? Aslında bunu yapmak artık normal karşılanıyor bu devirde, görmek falan normal… NE NORMALi? iyicene kafayı yiyorum. Kadını gözümün önünde çatur çutur gibiyordu. Kadının göğüsleri hopluyordu vs. Ben niye öyle bir tepki verdim ki? Off. Şimdi ne yapacağım? Acaba çok kızar mı?
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Kahkaha attım
      ···
  11. 11.
    +4
    Arabada sessizlik hakimdi. Bu sessizliği ben bozdum:

    b-“Huriye. Hafta sonu boş vakit ayarlayabilir misin?”

    Huriye-“Ayarlarım da neden? Ne yapacağız ki hafta sonu?”

    b-“Hafta sonu çocukları da alıp pikniğe gideriz diye düşündüm. Rıfat haklı. Uzun süredir ihmal ediyorum çocukları.”

    Huriye-“Bence de süper olur. Hem şu işteki yorgunluğumu da atarım. Yazın da tatile çıkalım lütfennn…”

    b-“Yazın tatil mi? O kadar işi askıda bırakabilecek misin?”

    Huriye-“Yaa tamam. Şaka yaptım. Senin şu içgüdünle işlerimi halledemez misin?”

    b-“Patron sensin. Birine bırak işi yapsın.”

    Huriye-“Keşke öyle olsa. Babam derdi de inanmazdım. ‘Ben bir gün işe gitmeyeyim 10 günlük iş çıkarırlar’ derdi. Bir nevi ben oraya giderek çalışanların ensesinde kendimi hissettiriyorum. Kaytaramıyorlar fazla. Ah. Şimdi şu kumarhanede çalıştığımız zamanlara dönmek vardı. Orası buradan daha rahattı.”

    b-“istersen seni işe alabilirim tekrar hahahaha. Haha. Ha. Komikti ya. Gülseydin az.”

    Huriye-“Hiç komik değil.” Huriye’nin şirketine geldik. Sağa çektim ve arabadan indi.

    Huriye-“Hani arada yanıma uğrasan seni yemezler şirkettekiler.” içten içe sitemini de hissettim. Zaten Huriye tüm hissettiği şeyleri direk dobra dobra söylerdi.

    b-“Tamam. Şu piknik olayını da halledelim daha sonra uğrayacağım. Söz.” Dedikten sonra tatmin olmuş hissiyle şirkete doğru yürümeye başladı. Ben de okula doğru yola koyuldum.
    ···
  12. 12.
    +3
    BiR BiNE

    Dünkü mangal pek tahmin ettiğim gibi gitmedi. Kaypak “Bu ne sıkıcı bir mangal dıbına koyayım ben eve gidiyorum.” diye eve gitti, Halis anca uyudu. Hasta diye uyandırmadım da, Rıfat en azından topla falan oynuyordu ama o da sıkıldı, Huriye desen “Eve gidelim, zaten Halis hasta” diye başımın etini yedi. Yani kısaca boşa gittik. Ama garip tarafı bir yığın et vardı. Halis tekrar uyanınca çoğunu yedi. O yaşta çocuğun bu kadar yediğini ilk defa görüyorum.

    Arabadayken bunları düşünüyordum. Sonunda kumarhaneye vardım. Saat 07.50 Kaç gündür ihmal ediyorum. inşallah bir terslik olmamıştır. Yüzlerce metre öteden hissetmiştim zaten. Yine kavga ediyorlar. Nedir bunlardan çektiğim. Arabadan indim ve kumarhanenin kapısını açtım. Beni görünce ikisi de sustu.

    b-“Sevim ve Altan. Şimdi sorununuz nedir?”

    Sevim-“Sorunumuz yok…”

    b-“Yalan söyleme konusunda ne demiştim?”

    Sevim-“Kusura bakmayın. Küçük bir kavga. Sizi endişelendirecek bir şey yok.”

    b-“Küçük de olsa dinlerim sıkıntı yok. Şimdi, sorun nedir?”

    Sevim-“Depodaki sayımda 70 lik Kahlua Likör’ünden 2 şişe ekgib çıktı. Burada da likörü kimin en çok sevdiğini biliyoruz.”

    Altan-“Ben içmedim diyorum kızım. Neyini anlamada zorluk çekiyorsun? içmedim.” Doğruyu söylüyor.

    Sevim-“Hıı. Sen içmedin ben içtim değil mi?”

    b-“Belki de Altan doğruyu söylüyordur. Gelin bir depoya bakalım.” Depoya doğru yöneldim. Onlar da arkamdan geldiler. Likörleri saydım. Gerçekten de 2 şişe ekgib var.

    b-“Evet. 2 şişe likör ekgib.”

    Sevim-“Demiştim. Altan içmiş işte.”

    Altan-“Bana düşmanlığın falan mı var senin? içmedim diyorum neyini anlamıyorsun?”

    “Çünkü ben içtim.” Arkamı dönmem ile merdivenlerde onu görmem bir oldu. Saçları ağarmasına rağmen o kadar kullandığı cilt bakım kremleri falan hep etkisini göstermiş. Tamam çok da genç gözükmüyor ama 35-40 arası gösteriyor. Asıl yaşı 55.

    b-“Berkecan. Senin burada ne işin var?”

    Berkecan-“Sana haberlerim vardı ama dün sana ulaşamadım. Arada yanlışlıkla depoya girip bir iki şişe devirmiş olabilirim.”

    b-“Şimdi de hırsız mı oldun?”

    Berkecan-“Senin zihnin yüzünden.” Gizlice sus işareti yaptım. Laf sokacaktı güya.

    b-“Neyse. Gel odama konuşalım. Sevim. Sen de direk nedensiz Altan’ı suçladığın için cezalısın. Haftaya olan sayıma da geleceksin.”

    Sevim-“Yaa ama…”

    b-“Aması maması yok. Neyse biz odaya geçelim.” Dedim ve depodan çıktım. Umarım dersini alır. Berkecan da arkamdan geldi.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +3
    Tekrar çağırdıklarında içeri girdim.

    Karsu-“Planınız çok etkileyici lakin bu büyük bir kumar kralım. Ve size tavsiyem kesin bir planla çıkmamız.”

    Noz-“Bana bir şunu söyle General Karsu. Siz hiç krallık yönettiniz mi?”

    Karsu-“Hayır efendim.”

    Noz-“Peki büyük bir ordu yönettiniz mi?”

    Karsu-“Evet efendim.”

    Noz-“Peki bana halk ile büyük ordu arasındaki farkı söyleyebilir misin?”

    Karsu-“Büyük ordular genellikle eğitimli ve üst düzey askerlerden oluşur. Lakin halk hakkında bir bilgim yok.”

    Noz-“ikisi de aynıdır General Karsu. Asker sadece halkın elinde kılıç tutan halidir. Savaşabilmeleri veya savaş tecrübesi olması bir rian olduğu gerçeğini değiştirmez. Onlar da ihiyaçlarını giderir, korkar, sevinir, üzülür… Yani bir farkları yok.”

    Karsu-“Ben olsam öyle düşünmezdim kralım.”

    Noz-“Askerler. Karsu’yu önümde diz çöktürün.” Karsu’nun kollarından tutup diz çöktürdüler.

    Karsu-“Yanlış bir şey mi yaptım?”

    Noz-“Benim fikirlerime durmadan karşı çıkıyorsun. Casus olduğundan şüpheleniyorum. Sen. Buraya gel.” Bir askeri işaret etti ve asker de yanına koştu.

    Asker-“Emredin kralım.”

    Noz-“Bana Karsu’nun ailesini getirin. Önce onlar idam edilecek. Gözlerinin önünde. En son ise Karsu.”

    Asker-“Emredersiniz.” Dedi ve yürüyerek çıkarken:

    Karsu-“Kralım. Lütfen. Beni affedin. Beni öldürün ama aileme dokunmayın.” Noz askere dur işareti yaptı ve asker kapıda beklemeye başladı.

    Noz-“Ölümden korkmuyor musun?”

    Karsu-“Hayır kralım. Ben korkmuyorum.”

    Noz-“O zaman ailen neden korksun ki? Hem senin yanında ölüme cesaret bulacaklarından eminim.”

    Karsu-“Lütfen yapmayın. Kızım sizden 2 yaş küçük. Korkar o.”

    Noz-“Sen kızının öleceğinden mi korkuyorsun, yoksa korkacağından mı?”

    Karsu-“Gözlerimin önünde ölmesinden korkuyorum.” Dedi ve ağlamaya başladı.

    Noz-“Asker. Karsu’nun evine git ve akşam için yemeğe davetli olduklarını söyle. Ve sana gelince Karsu. Senin aklındaki şüpheyi yok etmemin tek yolu sana korkuyu göstermekti. Ölümden korkmuyorsun lakin bilmediğin bir şeyden korktun. O an kızına olacaklarını hafızandan geçirip korktun. Bu arada şu anki Kael’imi emekli ediyorum ve artık Kael sensin Karsu. Ve ailesini de bunu kutlamak için çağırdığımı belirt.”

    Asker-“Nasıl isterseniz kralım.” Dedi ve odadan çıktı. Korkudan akan gözyaşları sevince dönmüştü.

    Karsu-“Teşekkür ederim kralım. Teşekkür ederim.” Diye olduğu yerde kaldı. Askerler bırakmasına rağmen yerden kalkmadı.

    Noz-“Toplantı bitmiştir.” Dedi ve odadan dışarıya doğru yürüdü. Karsu hala yerde sevinç gözyaşları döküyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    +3
    MiRAS

    2 AY SONRA

    Noz’un yanında yatıyordum. Bu hastalığı pek iyi bir haber değil. Tek krallık olsa da eğer Noz ölürse yine iç isyanlar çıkar. Nasıl bastırmayı planlıyorlar ki? Giderek ilerliyor. Arada düşünüyorum keşke uyuyabilsem. Bu duyguyu Noz’un yanında yattığımdan beridir hissediyorum. Yani bir tek uyurken rahatlıyor sanki. Uyandığı anda gergin bir havaya bürünüyor. Daha 9 yaşında. Bu kadar yükü taşıyor. Gözlerini açtı.

    Noz-“Günaydın.”

    Miras-“Günaydın. “

    Noz-“Sana sadece 1 gün yanımda yat demiştim ama sen 2 aydır buradasın.”

    Miras-“Sizi yalnız bırakmak istemiyorum. Hele ki hastalığınız bu kadar ilerlemişken.”

    Noz-“Sen bir tanrıçasın Miras. Her kulun senin gözünde eşit olmalı. Ben kral olmasaydım belki seninle tanışmayacaktık bile. Ve belki benim gibi dışarıda binlerce çocuk var. “

    Miras-“Siz merak etmeyin. Tapınağım hala açık ve öğrencilerim halk ile ilgileniyor. Siz…” derken kapı çaldı. Kael (Kael=Kralın sağ eli. Rian dilinde Kael olarak söyleniyor.) içeri girdi ve krala bir mektup uzattı. Mektupu açtı ve okuduğu anda gülümsedi.

    Miras-“Benim haddime değil ama iyi bir haber mi?” Noz gülümsemesini birden bozdu ve ciddi bir ifade takındı.

    Noz-“Hayır. Aldmir krallığı ordusunu toplamış ve bizi kuşatmaya geliyor. Generaller çoktan toplanmıştır. Sen de gel Miras. Bu toplantıyı duymak senin için de önemli olabilir.”

    Miras-“Nasıl isterseniz.” Dedim ve Noz yataktan kalkıp üstünü değiştirdi. Ben zaten Noz uyanmadan 1 saat kadar önce değiştirmiştim. Daha sonra toplantı salonuna doğru yöneldik.
    ···
  15. 15.
    +3
    Alduin-“Bu gördüğün şey bizim yıldızımız. Bizim gezegenimiz bir yıldızın üstüne kuruldu.”

    Halis-“Hadi ama yalan söyleme. Bir yıldız milyonlarca derece.”

    Alduin-“Annemiz bize hikayesini anlatmıştı. Bizim ilk atamız çocukları için sığınacak bir gezegen aramış fakat bulamamış. Ölümü yaklaşmışken bir yıldız atamıza seslenmiş. Yıldız da ölmek üzereymiş. Ona ateşi karşılığında evlatları için bir gezegenin çekirdeği olmayı teklif etmiş. Atamız ise kabul etmiş ve hayattaki amacını yerine getiren her ejderha öldüğünde zemine toprak olur. Bir katman tamamlanırsa diğer katman yükselmeye başlar. Hem şu an benim zihnimdesin. Asla yalan söyleyemeyeceğimi biliyorsun.” Gerçekten de öyle. Sanki beynin yalan söyleme yeri kapalı gibi.

    Halis-“Çok garip bir efsaneymiş.”

    Alduin-“Efsane değil bu. Gerçek.” Ahh. Hemen unuttum.

    Halis-“Peki. Devam ediyorum o zaman.”

    “Unutulmuşlar yükseliyor.” Derken 4 tane gölge gördüm.

    Halis-“4 kişi mi var orada?”

    Alduin-“Her rüya farklı yorumlanabilir insan. Gölgeler sadece yansımalar da olabilir. Belki 2 kişidir lakin aynadan 4 kişi gibi gözüküyor olabilir. Erken yorum yapamayız.”

    “Güven zayıflara tutulmuş bir silahtır.” Umursamaz şekilde bakan yeşil gözler gördüm. Umursamaz olduğunu nasıl anladım ki?

    Alduin-“Benim zihnimde olduğun için içgüdüyü kullanabiliyorsun. O sayede gözlerdeki bakışı anladın.”

    Halis-“Ben bunu dışımdan söylemedim ki? Hem içgüdü de ne?”

    Alduin-“Fazla vaktimiz yok. Sana sonra öğretirim. Devamı çok önemli.”

    “Tik Tak. Tik Tak. Tik Tak.”

    Halis-“Bunu senin zihnine de baktım ve hiçbir şey anlamadın.”

    Alduin-“Ama senin zihninden bakınca yalnızlık ve korku hissettim. Her tik tak ta korkuyordun. Peki neden korktun? Onu göremiyorum.”

    Halis-“Görememen normal çünkü ben de bilmiyorum nedenini.” Birden ben küçülmeye o da büyümeye başladı ve eski halimize döndük.

    Halis-“Geçmişine de bakacaktım.”

    Alduin-“Zamanımız yok. Birazdan uyanacaksın. Neden korktuğunu iyi düşün. Önemli nokta bu olabilir.” Dedi ve uyandım.
    ···
  16. 16.
    +3
    Huriye-“Benim uykum kaçtı. Bari kahvaltıyı hazırlayayım.”

    b-“Kendine fazla yükleniyorsun zaten işte. Bırak ben hazırlarım.”

    Huriye-“Keşke sen de kendine biraz yüklensen. Kaç gündür işe gitmiyormuşsun. Valla Süleyman abiden azarı yiyeceksin. Benden söylemesi.”

    b-“Yav dün gittim işe de fazla duramadım. Gezgin olayı falan oldu.”

    Huriye-“Ha bu arada dün Berkecan seni aramış ulaşamamış. Fatura mı ne gönderecekmiş sana.”

    b-“Aşkım. Muhtemelen fatura kabarık gelecek.”

    Huriye-“Ne oldu ki? Ve neyin faturası kabarık gelecek?”

    b-“Dur kesin mailime göndermiştir.” Fatura karşısında dudağın uçukladı resmen. huur çocuğu. 74 BiN TL NE?? EVi TEKRAR MI YAPIYORSUN pekekent. Bir de işçilik kısmına 25 bin tl yazmış. DUVARI SIVAYAN MiCHELANGELO, DUVARI BOYAYAN LEONARDO DA ViNCi, CAMI SIFIRDAN TOPRAK PiŞiRiP YAPACAN VE BAHÇEYi DÜZELTEN TOPRAK TANRISI GAiYA MI? BÖYLE iŞÇiLiK PARASI MI OLUR AMK?

    Huriye-“Eve bayağı hasar vermiş olmalısın.”

    b-“Abartıyor yav. Ben onunla konuşurum. Sen dediğim gibi yap. Git yat. Ben geri kalanı hallederim. Hatta bugün işe gitme. Biraz dinlen.”

    Huriye-“Harbiden üzerimde ağırlık var. Ama gitmem lazım. Şirkette ben olmayınca…”

    b-“Olsun. Sağlığından daha mı önemli? Sağlığını kaybedeceğine paramızı kaybedelim daha iyidir. Hem baktın ki kaytarmışlar yarın daha fazla çalıştırırsın.”

    Huriye-“Orası köle kampı değil. Onlar da insan. Hem onlara bu şekilde davranırsam düzenli bir şekilde çalışmayı bırakırlar. En iyisi ben dediğin gibi ben bugün kendime izin vereyim.”

    b-“Sen uyu. Aç mısın?”

    Huriye-“Yok değilim. Sadece yorgunum.” Esnedi ve “Hadi sana günaydın.” Dedi ve mutfaktan çıktı. Son zamanlarda kendini çok zorluyor. Fark ediyorum. işten dolayı bir sorunu var herhalde. Çok ihmal ettim ailemi gezgini arayacağım diye. Bir daha yapmama gerek kalmayacak bir hata.
    ···
  17. 17.
    +3
    10 Dakika Önce

    Halis

    Top oynamak çok sıkıcı. Şurada biraz uzansam keşke. Babamın kızmayacağını bilsem kesin uyurdum. Acaba Rıfat’a söylesem de gizlice uyusam mı? Rıfat hayatta kabul etmez. Off. Uyumak istiyorum. Yaptığımız tek şey topu birbirimize atmak. Bunun neresi oyun? Futbolu sevmem, basketbol çok yorucu, voleybol çok sıkıcı ve sadece elden ele top kalıyor geriye. Pek eğlenceli gelmeyebilir millete ama en az efor sarf ettiren oyun bu. Tabi Rıfat arada hızlı atmazsa güzel olur.

    Top üzerime doğru gelirken birden başıma bir ağrı girdi. Yere çöktüm. Ağrıdan çok yanıyor gibi. Sanki ateş gözlerimden çıkacak. Çığlık atmamak için kendimi tutuyor muyum yoksa çığlık atıyor muyum bilmiyorum bile. Çok canım yanıyor.

    (Rüyayı Hatırlamayacak)

    “Bir şeyler geliyor. Unutulmuşlar yükseliyor. Güven zayıflara tutulmuş bir silahtır. Tik Tak. Tik Tak. Tik Tak.” Ses rüyamda gördüğüm ejderhaya ait değil. Başka bir ses. Farklı bir ses. Özellikle “Güven zayıflara tutulmuş bir silahtır.” Sözü söylenirken birkaç görüntü geçti gözümden. Buz gibi bakan gözler. Yeşil renkliydi. Her tik tak dendiğinde boşluk hissediyordum. Sanki yalnızmışım gibi. 3 kere dendi. Dördüncü kez dense herhalde kendimi öldürmek isterdim.

    Gözlerimi açtığımda babam ve annem başımda duruyordu. Annem hemen “Halis. iyi misin?” dedi ve gelip sarıldı. Ben neden yerdeyim? Hatırlamıyorum. Uyuya mı kaldım? Anneme çok sıktığını söylediğimde hemen bıraktı. Babam ise meraklı gözleriyle bana bakıyordu. Meraklı olduğunu nereden anladım?

    b-“Bir şeyler geliyor. Unutulmuşlar yükseliyor. Güven zayıflara tutulmuş bir silahtır. Neden böyle bir şey söyledin?” Ben mi söyledim? Babamın dediği şeyler sanki bana bir şey hatırlatıyor ama hatırlamıyorum. Kafam çok karışık.

    Huriye-“Halis hiç konuşmadı ki? Hastaneye zütürelim.” Gerek olmadığına zar zor ikna ettim. Ve sonunda gittiler. Uyumam lazım. Aslında kendimi iyi hissetmiyorum. Zihnim bulanık. Ama babam 10 dakika sonraya çağırdı.

    Halis-“Rıfat. Senden iyilik isteyeceğim. Biraz uyumam lazım. Anneme ve babama yalan söyledim endişelenmesinler diye. Biraz uyusam kendime gelirim.”

    Rıfat-“Tamam tamam. Sen uyuyacaksan uyu. Ben devdıbını hallederim.”

    Halis-“Çok saol.” Dedim ve çimene uzandım. Zaten kafam çimene değer değmez sanki vücudum uykuyu arzularmışcasına uyuya kaldım.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +3
    HALiS

    Geri bedenime döndüm ve ilk işim üzerimdeki yaraların kenarlarını kaşımak oldu. Canım yanıyor ama fena kaşınıyordu. O yumurtadan kalkmamak için verdiğim emeği uyumamaya verseydim eminim derslerden geçerdim. Geçerdim geçmesine de ben neredeyim? Her yer kapkaranlık. Gökte bir ateştopu var. Ayağa kalktım ve üzerimi çırptım. Üzerimi çırpmamla elimdeki yarayı hatırlamam bir oldu. Canım yandı lan. Bir tabela vardı. Okuyamıyorum. Orada nece yazıyor? Çok garip bir dil. Daha önce böyle bir yazı türü görmemiştim.

    Halis-“Alduin. Biz evdeyken ne oldu?” … “Alduin, cevap versene.” Ama Alduin konuşmak istemiyordu. Bir seçim yapmıştı. Annesini ölüme terk etmişti. Ama annesinin hayatındaki amacını gerçekleştirdiğine inanıyordu. Ama bunun onun hoşuna gitmeyeceğini biliyordu. Bedenindeyken annesinin ölümünü gördüğünde zihni neredeyse çığlık çığlığaydı. Gerçek zihni görmemesine rağmen. Onlar için ölüm bir sondu. Bizim için ise şeref. Ama cevap vermesi gerekiyordu.

    Alduin-“Bir portalden aşağı düştün. Şu an başka bir diyardasın.”

    Halis-“Ne demek başka bir diyardayım? Ejderhaların orada mıyım?” hiç benzemiyor ama.

    Alduin-“Hayır. Ejderha diyarında değilsin. Orası neresi bilmiyorum. Bedenine girerek ortak enerjimizi çok harcadık. Uyuyunca konuşalım.” Dedi ve sesi gitti. Arkamdan bir ses geldi. At arabası mı o? Yok değil. 2 tane aygır ve gözleri kırmızı parlıyor. KIRMIZI MI PARLIYOR? BEN NEREDEYiM BÖYLE? Tam yanımda durdu. Kargaya benzeyen bir şöför beni süzdü. istemsizce korktum. Burası da neresi böyle?

    ŞKarga-“Sen de nesin böyle?”

    Halis-“Ben bir insanım. Öldüm mü?”

    ŞKarga-“Hmm. Başka bir diyardan bir ziyaretçi. Ama sende gezginlik enerjisi hissetmiyorum.”

    Halis-“Bir portalden buraya düştüm ve eve dönüş yolunu arıyorum.”

    ŞKarga-“Artık eve dönmen çok zor. Portal açabilen gezginler çok nadir bulunur. Ama sen bizim için altın değerinde olabilirsin. Teninin rengi de zaten altına benziyor. Benimle gel. Arkaya geç ve seni yeni hayatınla tanıştırayım. Portal açan gezgini bulunca da geri dönersin.” Başka da bir seçeneğim yok gibi.

    Halis-“Tamam. Sizinle geliyorum.” Dedi ve adam şoför koltuğundan indi. Arkadaki yerin kapısını açtığında çok yanlış bir karar verdiğimin farkına vardım. Bir yığın içeride karga vardı. Boyları küçüktü. Muhtemelen çocuklardı.

    Halis-“Ben vazgeç…” demeden beni arabanın içine itti ve kapıyı kapatıp arkadan kilitledi. Hepsi bana korku dolu gözlerle bakıyorlardı. Biri dışında. O daha çok umursamaz duruyordu. En sonunda çocuklardan biri:

    ÇKarga-“Sen de nesin böyle?”

    Halis-“Bir insanım. Bu diyarda kapana kısıldım ve görünüşe bakılırsa da burada da kapana kısıldım. Çıkmanın bir yolunu bulmam lazım.”

    2ÇKarga-“Buradan çıkamazsın. Bizi Işık’a zütürüyorlar.”

    Halis-“Işık mı? Orası da neresi?” Umursamaz karga bana doğru döndü ve:

    UKarga-“Orası bizim cehennemimiz. Eğer Işık seni yakaladıysa oradan canlı çıkma ihtimalin çok azdır.” istemsizce yutkundum. içimi bir korku kapladı. Şu an Alduin ile konuşmayı çok isterdim.

    Halis-“Peki onlar ne? Organ mafyası falan mı?”

    UKarga-“Oraya gidince öğrenirsin. Ve bir insan olman sana farklı davranacakları anldıbına gelmiyor. Sen de onların gözünde bir Imdan olacaksın.”

    Halis-“Imdan mı? Sizin ırk mı yani?”

    UKarga-“Evet.” Şöför olan önden vurdu:

    ŞKarga-“Sessiz olun. Daha 3 günlük yolumuz var. Size tavsiyem uyumanız. Orada uyuyacak vaktiniz olmayacak.” dedi.

    ÇKarga-“O haklı. Işık’a gitmeden önce son uykumuz.” Dedi ve yere yattı. Tamam. Yerde yatmayı sevmem ama uykuya olan sevgim yerde yatmaya olan nefretimi kapatıyor. Herkes uyumaya çalışıyordu. Ben direk kafamı koyar koymaz uyudum.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    +3
    Halis-“Pek tekin bir yere gitmiyorum. Bana anlatır mısın orada ne oldu? Ve omzundaki yaralar da ne? Özellikle bir sıyırık var. Çok sızlatıyor.” Şu an annesinin öldüğünü bilmemesinin daha iyi olduğu düşündü.

    Alduin-“Ok omzunu sıyırdı. Seni son anda kurtardım lakin portalden bilinmeyen bir diyara düştün.”

    Halis-“Onlar kimdi?”

    Alduin-“Muhtemelen onlar lanetlilerdi. Annemin bize anlattığına göre gezginler kuralları çiğnediğinde lanete hapsedilir ve herkes tarafından unutulur. Lakin onlar lanetten kaçmanın yolunu bulmuşlar.”

    Halis-“Kafam çok karıştı. Babam da biz gezgin ve üstüne üstlük bir ölümsüz, değil mi? Yani senin dediğin efsanevi gezgin.”

    Alduin-“Evet.”

    Halis-“Beni gelip kurtaramaz da yani yeteneği elinden alındığı için?”

    Alduin-“Evet.”

    Halis-“Çok güzel. Neyse ki sen yanımdasın.”

    Alduin-“Ben de bir süreliğine gidiyorum. Yavru uykusuna yatmamın vakti geldi.”

    Halis-“Yavru uykusu mu?”

    Alduin-“Evet. Bütün enerjimi yavruma aktaracağım ve sonra uyuyacağım. Sana daha öncede anlatmıştım. Ve uzun bir uyku olacak. Uyandığımda seninle konuşuruz.” Tamam. Bu pek iyi olmadı. Ama ona da engel olamam.

    Halis-“Tamam. Uyanınca konuşalım.” Dedim ve rüya bitti. Bittiğinde araba durmuştu. Hepsi şaşkın şaşkın bana bakıyordu.

    Halis-“Ne oldu?” dedim yorgun bir sesle. Hala da uyumak istiyordum.

    ÇKarga-“3 gündür aralıksız uyuyorsun. Yaralarını da sardık hissetmedin bile.” Gerçekten de yaralarım sarılmıştı.

    Halis-“Teşekkür ederim benimle ilgilendiğiniz için. Benim uykum biraz ağırdır.”

    ÇKarga-“Umarım orada da böyle uyumazsın. Duyduğuma göre fazla uyuyan öldürülüyormuş.” Hasgibtir. Ben alarma bile uyanamam. O zaman burası benim ölüm fermanım.

    Hepimizi arabadan sırayla çıkarttılar. En azından elimize kelepçe bağlamıyorlar. Şoför benden uzakta. Kaçabilirim o zaman. Sıradan çıkıp kaçmaya başladım.

    ÇKarga-“Abi bekle…” dese de geç kalmıştı. Ben çoktan şoförün bana yetişemeyeceği mesafeye kaçmıştım bile. O da arkamdan koşuyordu. Çok yavaş. Hayatta bana yetişemez. En sonunda görünmemeye başladı. izimi kaybettirdim herhalde. Ama emin olamam. Ağaca çıkmam lazım. Burası bir orman. Dallar her ne kadar garip olsa da kontrol ettim ve beni taşıyabilecek durumda. Pek ağaca tırmanmadığım için biraz zor oldu ama tırmandım. Neyse ki geceleyin kaçtım. Sabah olsa beni kesin bulurlardı. Tepede yine bir ateş topu vardı. Acaba onların Ay’ı mı o? Bilmiyorum ama kaçtım. Başardım. Ben öyle sanıyordum. Şoför yanımdaki daldan bana bakıyordu. Ne ara geldi oraya?

    ŞKarga-“Gerçekten kaçabileceğini mi sandın? Işıktan kaçamazsın. Kaçış taktiğin tam bir rezaletti. Çevreni kolaçan ederken karşındaydım ama beni görmedin. Ağacın dalını kontrol etmeni beğendim. Başkası olsa düşünmeden tırmanırdı ve ağacın dalı sağlam değilse düşerdi. Ağaca 6 dakikada 24 saniyede tırmandın. Bu süre zarfında seni 56 trilyon 432 milyar 648 milyon 123 bin 989 kere öldürdüm. Hem sabah kaçman da cabası.”

    Halis-“Öldürdün mü? Ve sabah mı? Gecenin körü.”

    ŞKarga-“Yani zihnimde öldürdüm. Ve şu an gökte gördüğün güneş sabah olduğunun habercisi. Sizin dünyada ışık daha fazla aydınlatıyor olmalı. 50 yılda bir bizim dünyamızı da tamamen aydınlatır. Şimdi antremanımız bittiyse Işık’a geri dönmemiz lazım.”

    Halis-“Beni kaçırdın sen?”

    ŞKarga-“Ben seni kaçırmadım. Sen teklifimi kabul ettin. Bu da senin bir zaafın. Reddetseydin ben geçip gidecektim. Ama kabul ettin. Vazgeçmene izin veremezdim. Çünkü bir kere kabul ettiğin şeyden vazgeçemezsin.”

    Halis-“Peki orada bana ne olacak?”

    ŞKarga-“Eğitileceksin. Her şeyde ustalaşacaksın, diller öğreneceksin, taktikler öğreneceksin, öldürmeyi öğreneceksin, marangozluk, terzilik, demircilik ve daha aklına ne gelirse.”

    Halis-“Bunların hepsini nasıl öğreneceğim?”

    ŞKarga-“Oraya gidince anlayacaksın. Öldürme ve dil hariç diğer her şeyin sadece temelini öğreneceksin ve kendini istediğin şekilde geliştireceksin. Şimdi, sayım zamanı geldi.” Dedi ve yanıma geldi. Farkına bile varmadan sıraya geri dönmüştüm bile. Ne ara? Işınlandık mı? Saçlarım havaya kalkmış. O kadar hızlı mı geldik? Burası neresi böyle?

    BEKLEYiN. 1 PART DAHA VAR.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +3
    Bir Bine

    Geldiklerini hissettim. Evet. Biri karga ama diğeri kim? Benden 700 metre uzaktaydı. Mangalı bıraktım ve o tarafa doğru yöneldim.

    Süleyman-“Nereye gidiyon lan eti bırakıp?”

    b-“Abi sen biraz bakabilir misin? Ben bir lavaboya kadar gidip geliyorum.”

    Süleyman-“Tamam sıç gel.” dıbına koduğum. Ne sıç gel. Hey Allah’ım ya. Küfür etmeyeyim diyorum zorla ettiriyor. Neyse.

    Karga’nın olduğu yere doğru yürüdüm ve sonunda geldim. Yanında bir kişi daha vardı. insan gibi değil. 4 ayaklı bir şey. Hayvan gibi de değil. Bitki gibi. Her tarafından dallar uzuyor. Vücudunun orta kısmı toprak; ayakları, kuyruğu ve başı dallardan oluşuyor. Ve toprağının üzerinde hilal gibi bir simge var. Çok garip bir tür. Merak ettim. Karga ağaca döndü ve:

    Karga-“işte. Size bahsettiğim efsanevi Bir Bine.”

    Ağaç-“Pek bir efsanevi tarafını göremedim. Ve bu dünya çok rahatsız edici. Diğer ağaçlar bile bana aynı şeyi söylüyor.”

    b-“Diğer ağaçlar mı?”

    Karga-“Uandina tüm ağaçlarla konuşabilir.”

    b-“Sana ağaç diye seslenmemde sıkıntı olur mu?”

    Uandina-“Ben sana insan diye sesleniyor muyum?”

    b-“Seslensen de sıkıntı olmaz.”

    Uandina-“Bu adamın Kim Styla’yı yendiğine emin misin? Daha çok aşırı egosu yüzünden yalan atan diğerleri gibi.”

    b-“Egom olduğunu nereden çıkardın?”

    Uandina-“Baksana. Tüm insanlarının lafsını sadece kendine kullandırmayı kabul ediyorsun. Kendini tüm insanlardan üstün görüyorsun.”

    b-“Amacım kendimi tüm insanlardan üstün görmek değildi. Sadece Bir Bine demek zor geliyorsa insan diyebilirsiniz demek istemiştim.”

    Uandina-“Ne yani. Bana Uandina demek zor mu?”

    Karga-“insanların geneli böyle. Zor isimleri aklında tutamazlar. Tutsalar bile dilleri söyleyemeyebilir. Mesela bana Karga diyor. Ountanis diyemiyor.”

    Uandina-“insanlar garip. Pekala. Bana ağaç diyebilirsin. Ama ben sana Bir Bine diyeceğim.”

    b-“Peki neden geldin Karga? Portal açabilen gezgini buldun mu?”

    Karga-“Hayır. Size kötü bir haber söylemek için geldim. Yanımdaki Grymin Shoum’un yardımcısı Uandina Ilym.”
    ···