/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +3
    Odanın kapısını kapattım ve koltuğuma oturdum. Ohh be. insanın kendi koltuğu gibisi yok.

    Berkecan-“Koltuğun ile aşkın bittiyse haberimi verip gideyim. Daha bir yığın işim var.”

    b-“Sen zenginsin. Senin işin olmaz.”

    Berkecan-“Ha ha ha. Çok komik. Benim lafımla beni vurmaya kalkma. Neyse. Dünya gezginini buldum.” Hemen ciddileştim.

    b-“Nasıl? Nerede yaşıyormuş?”

    Berkecan-“Kaynaklarımın çoğunu zaten seferber etmiştim. Ve dünya gezgini şu an 25 yaşında bir üniversite öğrencisi. Derslerinde pek başarılı olduğu söylenemez. Hatta Huriye’den daha kötü.”

    b-“Peki portal açabiliyor mu?”

    Berkecan-“Bilmiyorum. Onu sormadım.”

    b-“Peki nereden anladın gezgin olduğunu?”

    Berkecan-“Arkadaşlarına ‘benim gördüğüm yerleri görseydiniz 10 dakika bile hayatta kalamazdınız’ gibi saçma salak şeyler söyleyen biriymiş.”

    b-“Sadece bundan yola çıkarak mı onu bulduğunu düşündün?”

    Berkecan-“Hayır. Holas ve Rolas soyundan gelen iki ork tanıdığını söyledi.” Evet. Doğru kişi.

    b-“Onunla konuştun mu ki?”

    Berkecan-“Evet. Özel olarak konuştum.”

    b-“Peki nerede şimdi?”

    Berkecan-“Evimde misafir ediyorum. Görmek istersen evime gidebilirsin. Ben de işe gideceğim.” Hemen ayağa kalktım.

    b-“Sen gelmiyor musun?”

    Berkecan-“işim var kısmının neresini anlamadın? Sen git. Evdeki hizmetçiler zaten seni tanıyor.”

    b-“Tamam.” Dedim ve acele ile dışarı çıktım. Tam kapıdan çıkacak iken:

    Altan-“Gidiyor musunuz şimdiden?”

    b-“Evet. Acil işim çıktı. Vaktim kalırsa geri dönerim.”

    Altan-“Peki.” Dedi ve geri temizliğe döndü. Ben de dışarı çıktım.
    ···
  2. 27.
    +3
    Aslında eskisi kadar hevesim kalmadı. Ama yine de rehber olmak amaçlı yanına gitmem gerektiğini hissediyorum. Evinin girişine vardım. Hiç arabayı içeri sokmaya bile yeltenmedim. Dışarıya park edip yürümeye başladım. Tabi hemen kapıdaki görevli beni tuttu. Yüzümü görünce:

    Görevli-“Ben de sizi bekliyordum Bir Bine bey. Beni takip edin.” Dedi. Sanki tarikat huur çocuğu. Bu ne kadar koruma? Sanki başbakanın evi. Sonunda bir odaya vardık. Odanın kapısı açıldı ve içeride bir çocuk vardı. Aslında çocuk değil de bebek yüzlü. Boyu uzun. Ayak ayak üzerine atmış koltukta, gözleri kapalı kulaklığıyla müzik dinliyordu. Gözünü açıp bana doğru baktı. Bir an kaybolup geri geldi. Muhtemelen tek ben görebildim. Başka bir diyara gitti. Gerçekten de gezgin o.

    b-“Gerçekten de gezgin senmişsin.”

    -“Evet benim. Sen kimsin?”

    b-“Ben Bir Bine.”

    -“Yalanını gibeyim.” Sokuğa bak. Nasıl konuşuyor. Çocukluğuna veriyorum.

    b-“Sana yalan söylemek için nedenim yok.”

    -“Bir Bine daha güçlü biri. Senin gibi cılız biri olmasına imkanı yok. Bir Bine’ye tapan birkaç tane diyar gördüm. Şimdi sana tapmalarına inanmamı mı bekliyorsun?”

    b-“Bana tapmalarını ben istemedim. Sadece olaylar öyle gelişti. inan ya da inanma Bir Bine benim ve sana yardım etmeye geldim. ismin nedir?”

    -“ismim Yuri.”

    b-“Yuri mi?”

    Yuri-“Evet. Rusyalıyım.” Neden baby face olduğu anlaşıldı.

    b-“Bu kadar akıcı Türkçe konuşmana şaşırdım.”

    Yuri-“Bir Bine’sin ve Imdan Diyarı’nda dilleri nasıl hızlı öğreneceğini öğretmediler mi? Bu sefer harbiden yalanını gibeyim. Yalanlarını da alıp gibtir olup gidebilirsin. Ben gerçek Bir Bine’yi bekleyeceğim.” Şimdi kaypağa hak veriyorum işte. Gerçekten de döverek eğitmek daha kolay olacak gibi.

    b-“Sen Ork Diyarı’nda Holas ve Rolas ile tanışmıştın değil mi?”

    Yuri-“Evet. Ne olacak?”

    b-“Onlardan eğitim aldın mı peki?”

    Yuri-“Onların babaları Bir Bine’den başka kimseye eğitim vermemiş. Beni eğitmeyi kabul etmediler. Başka bir ork tarafından eğit… Sana niye anlatıyorum ki bunu. gibtir git.”

    b-“Güzel. Eğer orklar tarafından eğitilmemiş olsaydın bunu yapmam seni öldürebilirdi.” Dedim ve yanına doğru yavaş yavaş yürümeye başladım.

    Yuri-“Kavga mı istiyorsun? Eğer ölmek istiyorsan sen bilirsin.” Bana birkaç yumruk salladı ama hiçbirini tutturamadı. Hepsinden kaçtım. Ona tokadı vurmam ile metrelerce savrulması, hatta camı kırıp camdan dışarı uçması bir oldu. Duvarın belli bir kısmı da kırıldı.

    Koruma-“Bu bu… Bu da ne böyle?”

    b-“Berkecan’a söyle camın ve duvarın faturasını bana göndersin.” Dedim ve ben de camdan aşağı atladım. Yuri yerde acı çekiyordu. Oysa o kadar da sert vurmadım. Sinirime yenik düşsem öldürürmüşüm demek ki.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    +3
    b-“Şimdi inandın mı Bir Bine olduğuma.”

    Yuri-“Evet evet. inandım.” Kendini toparlayıp yerden kalkmaya çalıştı. Yerden kalkması 10 dakikasını aldı. Bayağı sert vurdum demek ki. Herhalde eğitime daha yeni başladı.

    b-“Imdan Diyar’ına gitmedim ama orada bir karga ile tanışmışlığım var. ismini bil…” derken kaybolup geri geldi.

    b-“Nereye gittin?”

    Yuri-“Ork diyarına.”

    b-“Neden?”

    Yuri-“Seni bulursam haber vermem gerektiğini söylemişlerdi.” Birden yanında bir ork belirdi. Benden birkaç cm büyük ama normal orklara göre muhtemelen çocuk.

    b-“Sen orkların gezgini olmalısın. ismin nedir?”

    -“ismim Koan.”

    b-“Koan demek. Ben de Bir Bine.”

    Koan-“Gerçekten çok cılızmışsın. Efsanevi Bir Bine olduğuna ve Kim Styla’yı yendiğine kimse inanmaz.” Hay gibecem şimdi sizi.

    b-“inanmazlarsa inanmasınlar. Zaten başka diyara gitmem yasak. Peki geliş amacın nedir?”

    Koan-“Gözümle görmek istemiştim. Bir de sizinle ork düellosu yapmak istiyorum. Ama öldürmek yok. Sizin diyarda öldürmek yasalara aykırıymış.” Allah’tan bahçe büyük. Dövüşebilirim yani.

    b-“Peki. O zaman dövüşelim. Ama sen beni öldürecekmiş gibi saldır. Ben ölümsüzüm.” Koan iri bir topuz çıkardı.

    b-“Topuzunu buraya getirebildiğine göre boyutsal bir topuzun var.”

    Koan-“Evet. Bana bunu yapmayı ustam Olas öğretti. Ona da ustası Koum öğretmiş. Olas bir sonraki gezgine aktarabilmesi için öğretmiş Koum ona. Sen çıplak elle mi savaşacaksın?”

    b-“Evet. Eşitlik olması amaçlı.”

    Koan-“Sen benim gücümü mü aşağılıyorsun?” Biraz sesi kalın çıkmıştı.

    b-“Hayır. Ben ölümsüz olduğum için silah kullanmamam daha eşit bir savaş olur.”

    Koan-“Ölümsüz olman beni ilgilendirmez. Koum’un boyutsal baltasını çağır.” Birden ciddileştim.

    b-“Boyutsal balta ile seninle savaşırsam bundan sağ kurtulamazsın. Onun için uslu bir ork ol ve benim kuralımla savaş. Bana tek bir çizik bile atabilirsen sen kazanırsın. istediğin kadar süren var.”

    Koan-“Sen istedin.” Dedi ve topuzunu sallamaya başladı. Normalde ciddi dövüşlerde gözümü kapatıp içgüdüme odaklanırım ama gözüm açık bir şekilde içgüdümü kullanıyorum. Kim Styla son savaşında bana gözük açık saldırdı diye kaybetmişti lakin onunla aramızdaki güç farkı dağlar kadardı. O benden çok güçlüydü. Ciddiye almam gerekiyordu. Holas ve Rolas sayesinde de kazanmıştım. Şimdi ise karşımda yeni yetme bir ork var. Hatta egolu bir ork. Onunla gözü kapalı savaşırsam en güçlü haline yenildim der ve egosu yine düşmez. Onun için onu güçsüz olduğuna ikna etmeliyim. Yorulmaya ve yavaşlamaya başladı. Daha bana bir kere bile vuramadı.

    b-“Şimdiden yoruldun mu? Bu gidişle kaybedeceksin.”

    Koan-“Kes sesini.” Dedi ve saldırmaya devam etti. Biraz hızlandı ama sonra daha da yavaşladı. En sonunda yoruldu ve yere oturdu. Nefes nefese kalmıştı.

    b-“Pes ediyor musun?” Çocuk olduğu çok belli. Yerden eline toprak aldı. Sinsilik hissediyorum. Muhtemelen toprağı yüzüme atacak.

    Koan-“Hayır. Etmiyorum.” Dedi ve düşündüğüm gibi de yaptı. Toprağı bana fırlattı ve kafamı sağa çekerek toprağın yüzüme gelmesini engelledim. Aniden ayağa kalktı ve topuzunu salladı. Topuzundan da kaçtım. Sonunda gerçekten yere düştü.

    b-“Pes ediyor musun?”

    Koan-“Pes edemem. Daha yumruk bile yemeden pes edemem.” Yanına yürüdüm.

    b-“Yumruğu atarsam pes edecek misin?”

    Koan-“Evet.” Tam yumruğu atacakken topuzunu yine salladı. Ve ben yine kaçtım. Daha sonra yanına gelip tokadı vurdum. Yerde metrelerce yuvarlanıp dut ağacını yıktı. Bu Berkecan’ın pek hoşuna gitmeyecek.

    b-“Şimdi pes ediyor musun?”

    Koan-“E evet. Ediyorum.”

    Yuri-“Oha. Ben onu daha yenemiyorum. Sen nasıl saldırılarını önceden görüyorsun?”

    b-“Buna içgüdü deniyor. Ejderha Diyarı’nda öğrendiğim bir şey.”

    Yuri-“Ejderha diyarı mı? Sen gerçekten Bir Bine’sin.” Gözleri parlamaya başladı.

    b-“Daha yeni mi inandın?”
    Tümünü Göster
    ···
  4. 29.
    +3
    b-“Bugün erkencisin bakıyorum.”

    Huriye-“Sen de erkencisin bakıyorum.”

    b-“Uyuyamıyorum. Unuttun yine galiba.”

    Huriye-“Amaaan. Nereden hatırlayacağım ki? Daha ölümsüzlüğüne bile zor alıştım.”

    b-“Sen de haklısın. Sanki romanda gibiyim. Okunsa dikkat bile çekmeyecek bir romanda.”(pekekente bak yazdığımı beğenmiyor)

    Huriye-“Neyse bırak felsefeyi de o gezgini nereden buldun? Portal açabiliyor muymuş? Ben de merak ediyorum başka diyarları.”

    b-“Berkecan buldu. Ve hayır, açamıyor. Sadece kendisi gidip gelebiliyor. Benim gibi. Daha doğrusu eski ben gibi.”

    Huriye-“Peki ne yapacaksın onunla?”

    b-“Ona bildiğim her şeyi öğreteceğim.”

    Huriye-“Yani hep burada mı kalacak?”

    b-“Senin için sorun mu olur?”

    Huriye-“Yok, benim sorun için olmaz da çocuklar için olur, çevre garip bakar falan. Yani yaşı da o kadar küçük değil. Küçük olsa ailesi yakın dostumuz biz bakıyoruz falan derdik.”

    b-“Bir süre kalsın da daha sonra düşünürüz.” Bir an bir beynim titredi. Gözlerimi kapattım. Baş dönmesi gibiydi.

    Huriye-“Bir Bine. iyi misin?”

    b-“Evet evet. iyiyim. Bir an başım döndü.”

    Huriye-“Hani ölümsüzler rahatsızlanmazdı?”

    b-“Bilmiyorum. Birden bir titreme geldi sanki. Belki içgüdümde bir sorun vardır.” Gözlerimi kapattım ve odaklanmaya başladım. Çocuklar odada zaten gözüm açık da hissetmiştim, Yuri üstünü giyiniyor, yakınlarda bir sorun yok. Biraz uzaklaşalım. Sokağın tamdıbını kontrol ettim ve yine bir sorun yok.

    Huriye-“Bir sorun var mı?”

    b-“Hayır. Her şey yerli yerinde. Belki de ben öyle sanmışımdır. Yuri geliyor. Yemek hazırlayacaktım çocuğa.”

    Huriye-“Daha erken değil mi?”

    b-“Onun için değil. Saat 8 de işte olması lazım.”

    Huriye-“Daha işte ilk günü. Bir istisna yapabilirsin.”

    b-“Yapamam. Zamanında bana yapılmadı. Ben koşarak gitmiştim işe zamanında varabilmek için. “

    Huriye-“Ama o Süleyman abi. Sen sensin.”

    b-“iyi davranırsam üstünde otoritemi kuramam.”

    Huriye-“Neden seni sevmesini istemek yerine üstünde otorite kurmak isteyesin ki? Senin de zamanında Süleyman abiye içinden sövdüğün gibi o da sana mı içinden sövsün? Yani bunu istiyorsan yap.”

    b-“Evet. Zamanında sövdüm. Ama onun sayesinde şimdi buradayım.”

    Huriye-“Sen bilirsin. Sadece kendin ol yeter. Sana senin normal halinle saygı duysun. Neyse. Hadi bu seferlik benim için işe geç gitsin. Beni de kırmazsın değil mi?” Sarıldım ve:

    b-“Seni ne zaman kırdım. Tamam. işe ben bırakırım.” Yuri kapıyı açtı. Biliyorum. Normalde böyle karıma sarılırken yakalanmam imkansız. Yani içgüdüm var. Ama görsün istedim.

    Yuri-“Yanlış zamanda mı geldim?”

    b-“Hayır. Tam da senin zamanını kurtaran kadına sarılıyordum.”

    Yuri-“Zamanımı kurtaran?”

    b-“Gidip biraz daha dinlenebilirsin. işe benimle geleceksin. Seni arabayla bırakacağım.” Sevindiğini gizlemeye çalışıyor ama içgüdü sayesinde anlıyorum yani. Bu kadar sevinecek ne var?

    Yuri-“Tamam. Odadayım.” Dedi normal ses tonuyla ve gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 30.
    +3
    Bir Hafta Sonra (Rian Diyarı)

    Savaş başlamak üzere. Şehrin duvarları önünde devasa bir ordu sıraya girdi bile. Noz’un ordusunun Aldmir’in ordusunu yenmesine imkan yok. Bunu o da biliyordu. Ama Ejderha yakalayacak teçhizatları olmadan bu kadar ordu anlamsız. Noz şehrin surlarına çıktı ve bağırmaya başladı:

    Noz-“Savaş boyunca istediğiniz zaman teslim olabilirsiniz. Silahını yere bırakana zarar verilmeyecek. Söz veriyorum. Sen hariç Aldmir.” Bu sadece Aldmir’i sinirlendirmişti. Aldmir askerlerine saldırın komutunu verdi. Hafif zırhlı piyadeler koşmaya başladı. Geri kalan ağır zırhlılar arkada bekliyordu. Herhalde bir taktik uygulayacaklar. Merdivenler ile geliyorlardı. Noz’un askerleri endişelenmeye başlamışlardı.

    NAsker-“Komutanım. Emir verin saldıralım.”

    NKomutan-“Daha değil. Bekleyin.”

    Miras-“Neden saldırmıyorsunuz?”

    Noz-“Sen karışma Miras. Dediğim gibi. Sadece izle. Savaş çoktan bitti.”

    Miras-“Ejderhadan dolayı mı?”

    Noz-“Sana artık söylememin vakti geldi. Aslında bizim krallıkta bir ejderha yok.”

    Miras-“NEE?” Arkadan bir kükreme sesi geldi. Ejderha kükremesi gibiydi. Ama ejderhaları yoktu? Nasıl bu ses gelebilir? Piyadelerin çoğu duraksadı. Ardından bir kükreme sesi daha geldi. Karşı piyadeler kendi aralarında:

    Piyade-“Gerçekten ejderhaları varmış.” Şeklinde korkmaya başladılar. Çoğu ellerindeki silahı bırakıp diz çöktü. Ağır zırhlılar bile savaşma isteğini yitirmişti. Aldmir’im komutanlarından biri:

    AKomutan-“Kral Aldmir. Emirleriniz?” Aldmir yerinden bile kımıldayamıyordu. Gözleri faltaşı gibi açılmış, gözbebekleri küçülmüş ve ağzından salyalar akmaya başlamış bile. Korkuyordu. Hem de çok korkuyordu. Bu korkusu ordusuna da yansıdı.

    Noz-“Aldmir’in generallikten alınma sebebini biliyorsun değil mi?”

    Miras-“Hayır bilmiyorum. O kadar general gelip geçiyor ki artık kim general kim Kael takip edemiyorum.”

    Noz-“Aldmir’in köyünü küçükken bir ejderha yakıp yıktı. Annesi ve babası diri diri yandı. Ne zaman ejderhanın sesini duysa korkudan kımıldayamazmış. Tabi ejderha zamanından kalan son generallerden biri Aldmir. Ejderha avlayamadığı için de emekli edilmişti. Ejderhalar gidip kral ölünce de önünde engel kalmamıştı. Ta ki şimdiye kadar. Ejderhaların sesi onlarca insanın çığlığının kalın hali gibi duyuluyormuş. Arana bak Miras.” Arkama baktığımda gözlerim açık kaldı. Gerçekten de bunu bile önceden düşünmüş. Bu ne ileri görüşlülük. Yaptırdığı borazanın ağzında onlarca insan aynı anda çığlık atıyor. Borazandan ayarlanan ses de sanki ejderha kükrüyor gibi geliyordu. Çok zekiceydi. Noz tekrar bağırmaya başladı:

    Noz-“Teslim olan askerler. Silahlarınızı tekrar elinize alın ve teslim olmayanları öldürün. Ejderhayı serbest bırakıp sizin de ölmenizi istemiyorum. Aldmir’i zincirleyip bana getirin.” Zaten çoğunluk moral düşüklüğünden dolayı teslim olmuştu. Hemen moralleri yerine geldi. Çünkü artık ejderha onların tarafındaydı. Tüm şehre saldıran askerlerin üzerine saldırmaya başladılar. Devasa orduları artık kalmamıştı. Sadece bir borazan ile savaş kazanılmıştı. inanılmazdı. Bütün savaşa devam eden askerler öldürülmüştü. Aldmir de zincilenip kapının önüne getirilmişti. Aldmir hala kımıldayamıyordu. Borazan hemen saklanmıştı. Askerler görürse tekrar ihanet edebilirlerdi.

    Noz-“Artık şehre güvenli bir şekilde girebilirsiniz. Ejderha tekrar kafesine döndü.” Şehrin kapıları açıldı. Askerler içeriye girdiler. Noz’un önünde sıraya dizilip hepsi diz çöktüler.

    Noz-“Bana bağlılık yemini ediyor musunuz?” Askerler hep bir ağızdan:

    Askerler-“Evet. Ediyoruz.”

    Noz-“O zaman artık özgürsünüz.” Dedi ve Aldmir’in üzerine yürümeye başladı. Noz, Aldmir’in kulağına bir şey fısıldadı ve Karsu’ya işaret verdi. Karsu da Aldmir’in yanına yürüdü ve kılıcıyla kellesini aldı. Noz’un arkasından şatoya doğru yürümeye başladı. Şatonun üst katlarına çıktıktan sonra balkonuna çıktı ve tüm halkına seslendi:

    Noz-“Artık korkmanıza yok. Kaçıp saklanmanıza da. Bugünden itibaren Aldmir krallığı Rian krallığına aittir.” Halk hep bir ağızdan sevinç çığlıkları atmaya başladı. Bu savaş halkı da strese sokmuştu. Lakin bu kadar hızlı bitmesi onları sevindirmişti. Ama Karsu şüpheliydi. Hemen krala şüphelerinden bahsetmek istiyordu ve bahsetti de:

    Karsu-“Kralım. Düşman askerleri serbest bırakmanız iyi bir şey fakat bize ihanet edebilirler.”

    Noz-“Etmeyecekler.”

    Karsu-“Nasıl bu kadar eminsiniz?”

    Noz-“Evet. Bana sadık olmayacaklar. Lakin sadık olacakları başka kimse kalmadı. Aldmir çok önemli biriydi. Ama tek bir korkusu vardı. Ondan da kaçamadı ve öldü. Bana sadık olmayacaklar lakin bir sonraki kral veya kraliçeye sadık olacaklar. Bana kaybettiler. Benden nefret bile edebilirler. Bir sonraki kral veya kraliçeye değil.”

    Karsu-“Siz daha uzun seneler yaşayacaksınız kralım. Daha yaşınız küçük.”

    Noz-“Benim o kadar uzun yaşamaya hevesim yok. General Talong’tan bir haber var mı?”

    Karsu-“Maalesef yok kralım. Belki ölmüş…”

    Noz-“Hayır. Ölmedi. Gelecek. Zaten şu an yapacağımız tek şey beklemek. Bu savaş beni çok yordu. Ben uyumaya gidiyorum. Önemli bir şey olursa beni uyandır.” Dedi ve odasına doğru yürümeye başladı. Ağrıları artmaya başlamıştı. Bu genç yaşında bu kadar acıyı içinde tutabiliyordu.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      Hocam 15 bin kişiden biri de çıkıp demedi mi madem ejderhan var göster bakalım diye? Teslim olmayan askerler zaten öleceklerini biliyorlardı böyle bir risk alabilirlerdi bence
      ···
      1. 1.
        0
        Savaşlarda genellikle general düşerse ordunun morali bozulur. Ve böyle bir seçenekleri olacaklarını düşündüklerini sanmıyorum. Dediğim gibi daha acemiyim ortaçağ konusunda ama genel olarak araştırdığımda eğer kral düşerse ya yeni bir isyancı birliği kurulur, ya yeni bir kral başa geçer (ki böyle bir durumda imkansız), ya kalan ordu katledilir ya da orduyu kral kendi ordusuna katar. Ama dediğini ben de düşündüm ve işin içinden çıkamadığımdan dolayı böyle bir sonuç koydum.

        Hem geri dönecekleri bir kral kalmadı.
        ···
    2. 2.
      +1
      Aslında bu sahne Aldmir ve Noz arasında çok daha uzun bir zeka gösterisi olabilirdi. Aldmirin ejderha söylentilerinden haberi vardı. Nozun kan dökmek istemediğini de biliyordu. Truva atı tarzı bit taktik gibi düşün. Teslim olmuş gibi içeri girdikten sonra adamlarına saldırı emri verebilirdi. Ejderha gerçek olsa bile Nozun adamlarının ejderhayı serbest bırakacak vakti olmazdı çünkü. Daha sonra Noz şuanda aklıma gelmeyen daha farklı bir planla karşılık verebilirdi belki. Tabi Aldmirin hikâyenin öncelerinde bu kesinliği olmayan olayları hesaplayabilecek stratejik deha olarak tanıtılması gerekir böyle bir senaryo için. Şimdilik aklıma gelenler bunlar
      ···
      1. 1.
        +1
        Bak işte onlar benim aklıma gelmedi. Senin aklına geliyor. Bir de hikaye yazamam dersin bıraksam roman yazarsın sen :D

        Fazla uzun bekletmek istemedim sizi o yüzden kısa kestim. Aslında direk ejderha olayına inanmayacaktı, O arada da farklı bir taktik uygulayacaktı lakin noz un tarafından bir mancınık ile yanan bir sarı ateş atılacaktı. Ondan sonra gerçekten korkup geri çekilecekti ve başka bir saldırı planı düşünecekti. Tabi o arada asker moralsiz olduğu için Noz karşı saldırı yapacaktı... ve daha uzayıp gidecekti. Lakin fazla uzamasın dedim.

        Ve sarı ateşi nasıl açıklayacağımı bulamadım doğrusu gerekirse. Kimyaya da bakmaya üşendim yalan yok. :D
        ···
  6. 31.
    +3
    Rian Diyarı

    Miras Styla (Diyarda 1 ay sonra)

    Kuşatma 2 haftadır devam ediyor. Lakin kimse saldırıda bulunmuyor. Ne bizden bir kişi ne de onlardan bir kişi. Konuşularak uzlaşılmaya çalışılıyor. Ve tahmin edersiniz ki elçi görevini ben yapıyorum. Boş yere asker ölümü olmasın diye. Normal biri olsa kesin yorgunluktan düşerdi.

    Kampa doğru yöneldim. Yine teklifini reddetti. Bu çocuk neye güveniyor? Anlamıyorum. Oysa ki bu teklif cazipti. 2 haftadır pazarlık içindeler ve savaşın kopması an meselesi. Büyük olan çadıra geldim ve içeriye girmek için nöbetçilerden izin istedim. izin verildiği zaman da içeriye girdim.

    Aldmir-“Tanrıça Miras. Sizinle çok sık görüşmeye başladık. O kadar ki gözüme artık normal rian gibi görünüyorsunuz.”

    Miras-“Ben zaten bir rianım. Sadece normal değilim. Size Kral I. Noz Tier’in cevabını getirmeye geldim.”

    Aldmir-“Peki o veletin cevabı ne imiş?”

    Miras-“Topraklara dokunmayacağınızı lakin vasi olacağınızı söyledim lakin teklifinizi reddetti. Size bir seçenek sundu. Bütün topraklarınızı verirseniz size uygun eskisinden daha büyük bir arsa…” Masaya elini sertçe vurdu ve ayağa kalktı:

    Aldmir-“BU ÇOCUĞUN BENi BU KADAR AŞAĞILADIĞI YETER. Ona söyle. Artık pazarlık olmayacak. Tüm gücümüzle saldıracağız.”

    Miras-“Nasıl isterseniz.” Dedim ve çadırdan çıkıp başkente doğru yöneldim. Şehrin kapıları bana açıldı. içeri girdim ve kapılar geri kapandı. Bu teklif oldukça cazipti oysa. Bu kadar iyi teklif yaptıklarına göre demek ki savaşsız bir zafer istiyorlardı. Ama Noz bunu da reddetti. Ve savaş artık kesinleşti. Sanki savaşı istiyor gibi. Saraya girdim. Askerler direk beni Noz’a yönlendirdi. Beni bekliyordu. Krallar salonuna girdim. Nesilden nesile geçen tahtta Noz oturuyordu. Kael Karsu da yanında duruyordu. Bir an tahta gerçekten yakıştığını düşündüm. Küçüktü ama şimdiden bir çok kralın yapamadığı şeyleri yapıyordu. Zekasını babasından, cesaretini ise dedesinden almış. Sanki o taht onun için yapılmış gibiydi. Bu zamana kadar onu beklemiş gibi. Neden aklımdan böyle şeyler geçiyor ki? Neden ona karşı bu kadar sempati duyuyorum?

    Noz-“Sonunda geldin Miras Styla. Yeni bir teklifleri var mı?” Onun bu sözü ile kendimi toparladım.

    Miras-“Hayır. Yeni teklifleri yok. Artık savaşacaklar.” Noz tahtından kalktı ve:

    Noz-“Sonunda. Karsu. Artık hazırlıklara başlayabiliriz. Ejderha planını devreye sokun.”

    Karsu-“Nasıl isterseniz kralım.”

    Miras-“Kral Noz. Size saygısızlık etmek istemem lakin bana bir cevap vermelisiniz. Siz kimsenin savaşta ölmesini istemiyordunuz. Peki kararınızı ne değiştirdi de savaş çıkarmayı planladınız? Oysa ki anlaşma maddeleri sizin işinize daha çok geliyordu.”

    Noz-“Önemli olan benim işime gelmesi değil. Krallığa olacak yararı. Ve bütün topraklar Rian Krallığı’na ait olmazsa ölünce atalarımın yüzüne bakamam.”

    Miras-“Ölmenizi engelleyebilirim. Hastalığınızın çaresini buldum. Ben…”

    Noz-“Peki benden önce ölen çocuklara da bu çareyi aramış mıydın?” Bu kadar şevkli aramamıştım. Cevap veremedim.

    Noz-“Bir tanrıça olsan da sen de bir riansın. Bana karşı bir zaafın var. Ben hastalandığım anda ilacın tedavisini aradın bunca zaman. Biliyorum. Başka diyarlardan buldun. Lakin bu tedaviyi kabul edemem. Tanrıça olarak her riana adil olmak zorundasın.O yüzden tedavini kabul etmeyeceğim. Ve gerçekten hayal kırıklığına uğradım Miras.” dedi ve tahtından kalkıp salondan çıktılar. Ben de orada tek başıma kaldım. Noz kral olduğundan beridir kendimi farklı hissediyorum. Her şeyden sıkılmış, hiçbir durum umurunda olmayan, olsa bile fazla önem vermeyen Miras gitmiş, yerine daha özverili çalışan, hayattan zevk almak için yol arayan Miras gelmiş gibi. Ve Noz’u her gördüğümde farklı hissediyordum. Aşk değil tabiki bu. Daha çok başka bir kardeşe sahip olmak gibi. Belki de Kim’in ölümününden duyduğum pişmanlığı ve yaptığım yanlışları Noz’da yapmamaya çalışıyorumdur. Bilmiyorum. Kafam çok karışık.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 32.
    +3
    Yarım saat kadar sonra merdivenlerden ses geldi. Ben kömürlükte olduğum için sadece duyabiliyorum. Şöyle bir konuşma geçti aralarında:

    HKadın-“Çocuğa ne yapacaksın? “

    Süleyman-“Ne yapacağım canım hiçbir şey. Çocuk saf, cahil. Ona enine boyuna öğreteceğim bunları.”

    HKadın-“Hahaha. Sana öğretirken bol şans. Beni çıplak görünce gözlerini açmamak için çok uğraştı. Göğsüme dokun dedim onu bile yapmadı.”

    Süleyman-“Ben senin o göğüslerini yerim.”

    HKadın-“Yaa Süleymaaan. Hadi işe geç kalacaksın. Benim de çıkmam lazım zaten.”

    Süleyman-“dıbını yediğimin karısı. Gel seni de bırakayım evine de oradan işe geçeyim.”

    HKadın-“Tamam, olur.” Dediler ve evden çıktılar. Ben de odadan çıktım. Bir şey yapmayacakmış. Çok sevindim. Valla çok sevindim. Kızmadı iyiki de. Bari karşılık olarak evi pak yapayım. Kahvaltı da yapmadılar. Neyse ben biraz yedim ve sofrayı kaldırdım.

    Evi resmen bal dök yala yaptım. Bütün evi 8 saatte falan temizledim. Bardağı kırdığım yeri 10-15 defa süpürmüşümdür. Eğer birinin ayağına batarsa da helal olsun yani ne diyeyim. Akşam yemeği de hazırladım. Pilav ile tavuk sote. Tabi tavuk sote biraz fazla piştiği için dibi tuttu, pilav da lapa gibi oldu. Umarım yememezlik yapmaz. Kapının açılma sesi geldi. Kapı açıldı ve içeri girdi. Üst kata yöneldi ve üstünü değiştirip aşağı indi. Keten pantolon giyinmiş, üstüne de kazak giyinmiş. Dışarı bayağı soğuk olsa gerek. Beni görünce yanıma yaklaştı. Ben tam yemek hazır diyecekken tokadı yapıştırdı.

    Süleyman-“Lan dangalak. Sen kızın yanında neden beni küçük düşürüyorsun? Şerefini gibtiğimin muallaksi seni. Hiç mi ferre izlemedin oğlum sen?” diyor ve arada da vurmaya devam ediyor. Hiç böyle bir şey beklemiyordum. Gerçekten sinirlenmiş. Ama kadınla konuşurken bir şey yapmayacağım diyordu?

    b-“Özür dilerim abi.” Arada da ağlıyorum. Ne bileyim ömrü hayatımda böyle bir dayak yemedim.

    Süleyman-“ZIRLAMA LAN. Sana bekaret kemerini çıkarmanın zamanı biraz erken geldi.” Dedi ve kemeri çıkartıp Allah’sızca vurdu. 20 dakika kadar sonra durdu anca. Benim artık ağlayacak mecalim bile kalmamıştı. Ev de biraz dağılmıştı.

    Süleyman-“Ben meyhaneye gidiyorum. Sen de ben gelene kadar evi topla.” Dedi ve kapıyı çarpıp çıktı. O günü hayatım boyunca hiç unutmadım.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 33.
    +3
    Rıfat-“Anlamıyorum. Anlayamıyorum. Çözemiyorum. Her seferinde yeni bir soru çıkıyor. Yetişemiyorum.”

    Halis-“Rıfat. Sakin ol.”

    Rıfat-“Nasıl sakin olayım. Nasıl? Annem ve babam kafayı yemiş gibi eve hiç tanımadıkları adamları alıyorlar.”

    Halis-“Ama o adam dedeme çok benziyordu.”

    Rıfat-“insanların benzeri olabilir. Ama hiçbir delile bakmaksızın bu sizin dedeniz demesi? Aklımı kaçıracağım.”

    Halis-“Bizden sakladıkları bir şey vardır dedem hakkında belki.”

    Rıfat-“Sorun orada zaten. Her şeyi bizden saklıyorlar. Bir adam çıkıyor dedemiz diyoruz, biri geliyor daha evinden çıkmamış oyun manyağı birine gezgin diyorlar. Ailemizin bir haftada öngörmedim kadar sırrı çıktı.”

    Halis-“Akşam olmasını beklememiz lazım. Babam bize anlatacaktı.”

    Rıfat-“Anlatacağına nasıl güvenebiliyorsun? Ya bize yalan söyleyecekse? inanabileceğimiz yalanlar?”

    Halis-“Babam hiç yalan söylemedi bize.”

    Rıfat-“Allah’tan söylemedi. Bir yığın sırrını yakaladık. Ben dayanamayacağım. Uyuyacağım. Annem falan kapıya gelirse sakın açma. Çünkü şu an düşünemiyorum ve dün gece çok az uyudum. Belki de bu yüzden sinirlenmişimdir.”

    Halis-“Bence de uyu. Ben de uyuyacağım.”

    Rıfat-“Daha yeni uyandın ne uyuması? Sen kapıda nöbet tutacaksın. Kilidi falan açmasınlar.” Dedi ve kendini yatağa atar atmaz uyuyakaldı. ilk kez onu bu kadar bitkin görüyordum. Ben yatağa uzandım ve gözlerimi kapıya dikerken uyuyakaldım.
    ···
  9. 34.
    +3
    ALDUiN

    (Alduin şu an Halis’in bedenini kontrol ediyor ve onun için Halis diye değil Alduin diye yazacağım.)

    Alduin-“Hiç. Konuşmuyorum.”

    Diken-“Garip bir şekilde auran değişti. Bir şeyler mi gizliyorsun?”

    Alduin-“Sadece korkuyorum. Lütfen bizi serbest bırak.” O anda koridor ile salon arasındaki duvar yıkıldı ve Bir Bine biraz ilerimize doğru uçtu ve yuvarlandı. Kumlar vücudunun deliklerini dolduruyordu. Çok fazla hasar gördü lakin ölümsüzlüğü bu açığını kapatıyordu.

    b-“Sen nesin böyle?”

    Kara-“Kim olduğumu ilerde anlayacaksın. Ama baban sana sormayı muhtemelen unuttu ben sorayım. Ejderha Diyarı nerede?” Ayağını üzerine koymuştu ve Bir Bine kımıldayamıyordu.

    Alduin-“Oraya girmene izin veremem.”

    b-“Halis. Sen karışma.” Pot kırmam kötü oldu. Benim Alduin olduğumu anlamamalılar. Anlarlarsa bu bedeni rahat bırakmazlar.

    Kara-“Tyr (Diken). Onları sıraya diz ve giysilerinden duvara as. Pq(Sarı), sen de eline yayını çek. Rıfat. Sen de altlarına portal aç. Ama portaller rastgele olsun. Bir oyun oyanayacağız.”

    Pq-“Oyun oynamamızın sırası mı? Hem benim bir kolum yokken yayı nasıl çekeceğim?”

    Kara-“Eğer bedeninin tamamından olmak istemiyorsan dediğimi yap. Yayını çek.” Elinde birden yay oluştu. Yayının ipini çekince de ok oluştu.

    Rıfat-“Bu da ne? Bunlar da ne?”

    Alduin-“Kardeşim. Sakin olmalısın.”

    Rıfat-“Halis böyle konuşmazdın. Neler oluyor?” Bu durumda böyle bir noktayı aklında tutabilmesi gerçekten iyi lakin yanlış zamanda yapıyor bunu.

    Tyr-“Neler olduğunun bir önemi yok. Birazdan öleceksiniz. O asla ıskalamaz.” Hepimizi kaldırıp duvara astı. Hepsi asılırken çığlık attı acıdan. Beni kaldırıp duvara asarken dikeni üzerime battı ama ben hissetmedim. Bayağı derine batmış olmalı. içimde çığlık sesleri geliyor. Halis bayağı acı çekiyor olmalı.

    Halis-“Orada neler oluyor? Omzum. Çok acıyor.”

    Alduin-“Sakin ol ve sakın yerinden kalkma.”

    Halis-“Tamam ama sen de dikkat et çok acıyor.”

    Tyr-“ilk bu konuşanı mı vursak acaba?” duymamazlıktan gelerek:

    Kara-“Şimdi sana soru soracağım ve sen de cevap vereceksin. Veremediğin her cevap için biri ya oku yiyip ölecek ya da portalden içeri düşüp bilinmedik bir diyara gidecek. Üçü için de ayrı portal var. Hem gezgin de değilsin artık. Onların yerini bulamayacaksın. Şimdi cevap ver. Ejderha Diyarı nerede?” Yerini söylememeli. Söylememeli.

    b-“Söylemem.”

    Kara-“Pq. Tam düşerken vurmaya çalışacaksın onu. Tyr. Dikenini şimdi çek.” Rıfat ilk sırada olduğu için ok onu hedef aldı. Dikenini duvardan çektiği anda aşağı düşmeye başladı. Saliseler içinde olanlar oldu. Odaklan, odaklan… Cebimde demirler var. Demirin birini aldım ve oka doğru fırlattım. Ok düşündüğüm gibi yoldan şaştı ve Rıfat direk portalin içinden düştü ve portal arkasından kapandı.

    b-“RIFAAAT!!” Kara zırhlının ayağını kaldırmaya uğraşıyordu lakin çabaları boşunaydı. Ayağı yerinden bile kımıldamıyordu.

    Pq-“Hile yaptın. Seni öldüreceğim.” Dedi ve oku bana doğru yöneltti. Kara şövalye ona dur işareti yaptı.

    Kara-“Belli ki babası ona içgüdüyü öğretmiş. Yoksa sadece demir bir insan parasıyla senin okunu saptıramazdı. Cebindeki tüm parasını al ve sadece bir tane demir para bırak. Ya kendini kurtaracak, ya da annesini.” Dediğini yaptı ve cebimdeki paraları aldı. Sadece elime bir tane para verdi. Ama elimi cebime sokarken ve elime parayı verirken dikenleri her tarafımı kanatmıştı. Halis yine çığlık atıyordu. Luka ve Charizard bana doğru uçuyorlar. Lenonia da arkalarında. Çığlık atmama geliyorlar muhtemelen. Onları Halis oyalar. Benim şimdi odaklanmam lazım.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    +3
    Misafir salonuna vardık. Lotus Noz’u görünce ayağa kalktı. Sonra tekrar oturdu. Noz da kendine ayrılmış yerde oturmak için yürüdü. Ve oturduğunda tekrar o rahatlama hissini yaşadı.

    Noz-“Buraya kadar sizi çağırdığım için bağışlayın. Uzun bir yolculuk olmuş olmalı.”

    Lotus-“Bu prosedürleri kenarda bırakalım Noz. Bütün ülkeleri kendine bağlamayı başardın. Hem de bir seneden daha kısa sürede. Ben de söz verdiğim gibi sana ülkemi teslim etmeye geldim. Ve biliyorum ki cezam idam olacak. Bu cezama da razıyım. Senden tek bir isteğim var. Beni babamın ve annemin yanına gömmeni istiyorum.”

    Noz-“Evet. Emin ol annenin babanın yanına gömüleceksin ama şimdi değil.” Dilini çıkarttı. Lotus görünce dehşet içinde yanına koştu ve sarıldı.

    Lotus-“Miras. Bir çözümü yok mu?”

    Miras-“Vardı ama artık çok geç. Kendisini iyileştirmemi istemedi.”

    Lotus-“Neden böyle bir şey yaptın?” Ağlıyordu. Düşman olmaları gerekmiyor muydu?

    Noz-“Ağlamana gerek yok teyze. Benim ölümüm seni tahta geçirecek. Başından beri bu plan üzerinde ilerliyordum. Seninle ittifak olacağız ve eğer ben ölürsem tahta sen geçeceksin ve büyük büyük dedelerimin zamanında fedakarlıklar yapıp kurduğu Rian Krallığı tekrar yaşayacak. Gerisi için sana güveniyorum. Şimdi balkona çıkıp halk ile konuşmamız lazım. Bu habere eminim sevineceklerdir.”

    Miras-“Nasıl olur da ölümden korkmazsın?”

    Noz-“Hahaha. Miras. Sen ölümsüz olduğun için ölüm sana korkulacak bir şey gibi gözüküyor. Aslında öyle bir şey değil. Her canlı doğar, büyür ve ölür. Ben ise çoktan ölümü kabullendim. ilk hastalığımı fark ettiğimden beri. Şimdi. Hadi balkona çıkalım.” Dedi ve ayağa kalktı. Lotus da yanında yürümeye başladı. Balkona çıktıklarında halk çoktan toplanmıştı bile.

    Noz-“Sevgili halkım. Artık korku ile yaşamımız bitti. Eskisi gibi tek bir krallık olduk artık. Ve Lotus ile yaptığımız ittifak ile de tek krallık olduğumuzu ilan etmiş bulunmaktayız.” Bir kağıdı imzaladı ve Lotus da o kağıdı imzaladı. Kağıttaki anlaşma ile iki krallık artık tek krallık olmuştu ve eğer Noz ölürse yerine Lotus geçecekti. Noz balkon konuşmasından sonra içeriye doğru yürüdü ve bir anda duvara yaslanıp yavaş yavaş yere düşmeye başladı. Ağzından kanlar fışkırmaya başlamıştı. Hemen yanına koştuk.

    Miras-“Noz. Şunu içmelisin Noz.”

    Noz-“Artık. Ölme. Vaktim.”

    Lotus-“Daha ölmek için çok gençsin. Lütfen.”

    Noz-“Notum. Yatağımın yanında. Onu alın.” Dedi ve son nefesini de verdi. Koskoca kral saniyeler içinde ölmüştü. Lotus çığlık ata ata ağlıyordu. Askerler de Lotus’u sakinleştirmeye çalışıyordu. Kael çığlıkları duyunca hemen koştu ve Noz’u görünce kılıcını Lotus’a doğrulttu.

    Miras-“Karsu. Yapma. Hastalığından dolayı öldü. Lotus hiçbir şey yapmadı.” Benim yalan söylemediğimi bildiği için hemen kılıcını geri kınına soktu ve Noz’un bedenini taşımaya başladı. Kral cenazesi düzenlenecekti. Daha saniyeler önce zafer bildirisini dinleyen halk şimdi de Noz’un ölüm bildirisini dinliyordu. Cenaze başladı ve Noz’un bedeni yakıldı. O gün karnavallar olmadı, eğlenceler düzenlenmedi, zafer kutlanmadı. Ülkede yas ilan edildi. Çünkü büyük bir beyin ölmüştü. Hem de çocuk yaşta. Ve kurala göre de tahta Lotus geçti. Noz’un notunda da şunlar yazıyordu:

    “Sevgili teyzem. Sana en azından notta teyze diyebilmeme bile seviniyorum. Siz eğer bu notu okuyorsanız ben öldüm demektir. Ölümüm ülkeyi çaresiz bırakabilir. Hatta senin bana suikast düzenlediğini bile söyleyecekler. Ama bunlar doğru değil. Miras o yüzden yanımızdaydı. Halka her şeyi anlatacak. Babanın idam edilmesini istemezdim. istememiştim de. Fakat babam küçük olduğumdan sözümü dinlemeyip senin babanı idam etmişti. Onun için de hep bize öfke duydun. Aslında bana değil. Sadece babama. Sen hep böyle zeki biriydin. Babaların günahlarını oğullara yüklemedin. Halk seni hep yanlış anladı. Tahta ben geçtim diye sinirlenip yeni ülke kurdun zannettiler. Oysa ki babanın intikdıbını almak istemiştin lakin sen daha intikdıbını alamadan babam öldü ve sen de kurduğun ülkeyle baş başa kaldın. Sonra da babamı içinden affettin. Bunu yapmak büyük bir yürek ister. Eğer tüm ülkeleri alamamış olsaydım krallığın tümünü kendine alacaktın ve beni de idam ettirmeyecektin, biliyorum. Ama 2 büyük krallığa karşı savaşmak zorunda kalacaktın. Ben sadece önündeki taşları kaldırdım. Artık tek yapman gereken bir daha bu olayın tekrar edilmemesi. Bunu sağlayabilir misin, bunu zaman gösterecek.

    Miras.

    O 9 generali neden idam ettirdiğimi sormuştun? Çünkü generallerin 6 sı diğer krallıklara bilgi sızdırıyordu. Diğer 3 ü de mevkisini kullanarak rüşvet alıyor, suçluların suçlarını örtüyordu.

    Beni kardeşinin yerine koyuyordun, bunu biliyorum. Kardeşinle aranda ne geçti tam olarak bilmiyorum lakin artık ben de öldüm. Artık tüm halka bana yardım eder gibi yardım etmeni istiyorum. Bu bir rica değil, bu bir emir. Umarım bir gün kendini affedebilirsin.

    Sevilerimle
    Noz TiER”
    Tümünü Göster
    ···
  11. 36.
    +3
    b-“Grymin Shoum mu? Gezgin Rehberi kitabının yazarı mı?”

    Karga-“ Grymin Shoum sadece gezgin kitabı yazarı değil. Ayrıca senin gördüğün ölüm ve yaşamın diğer adı.

    b-“Peki ölüm ve yaşamın yardımcıya neden ihtiyacı olsun? Hiç mantıklı değil. Onu gözlerimle gördüm. Cismini görmedim. Sadece sesini duydum. Sadece duyduğum sesten yola çıkarak bunu söylüyorum. O istese her şeyi tek başına yapabilir.”

    Uandina-“Yardımcı dediği kişi onun işlerine yardım etmez. Sadece elçi gibi haber verir. Diyarların dengesi bozulmaması amaçlı kendisi gelip vermez. Onun için yardımcılarına ihtiyaç duyar. Mesela bir yardımcısıyla tanıştın. Miras Styla.”

    b-“Miras Styla da mı yardımcısı?”

    Uandina-“Hatta Kim Styla bile yardımcısıydı. Eğer gezginliğinden vazgeçmeseydin sen de yardımcısı olacaktın. Ama lanete girecektin. Sana artık mesajımı iletmem gerekiyor. Bir Bine Kılıçoğlu. Bu mesaj Grymin Shoum tarafından sana gönderildi. Eğer gezginliğinden vazgeçtiğin halde portal açan bir gezgin bulur ve içinden geçersen lanet ile cezalandırılırsın.Üstelik lanetin bitse bile gezginlik gücün geri iade edilmez” Donakaldım.

    b-“Ne neden izin verilmiyor peki?”Sesim titriyordu.

    Uandina-“Şöyle düşün. Senin annen ve baban seni odana kapatıyor ve odadan çıkmama cezası veriyor. Bu da öyle bir şey. Odadan gizlice çıkarsan ailen sana başka bir ceza verir. Bu da aynı mantık.”

    b-“BU NEDEN BANA 25 YIL SONRA SÖYLENiYOR O ZAMAN. 25 Yıldır uğraşıyorum. Çabalıyorum. Ama sonra bir ağaç geliyor ve bana başka diyara gitmen yasak mı diyor?”

    Uandina-“Bir Bine. Sesini yükseltmen bir şey değiştirmez. Eğer sen bu gezgin gücüne sahip olmasaydın başka diyarlardan haberin bile olmadan yaşayacaktın. Haksız mıyım?”

    b-“Ama ölümsüz olmayacaktım o zaman. Ama şimdi ölümsüzüm.”

    Uandina-“Bu doğru. Zaten hemen anlamanı beklemiyorum. Sadece bu uyarıyı yapmam gerekiyordu. Ve 25 yıl boyunca diyarına giriş yolu aramakla meşguldüm. Hem 25 yıl uzun bir zaman değil ki.” (Daha ben 25 yaşıma gelmedim amk)

    Karga-“Bize göre uzun bir zaman. Yani size demek istediğim şu. Diyarımı kurtarmama yardım ettiğiniz için teşekkür ederim ama size daha fazla yardım edemem. Sizi tehlikeye atarak olmaz.”

    b-“Lütfen gider misiniz? Biraz yalnız kalmak istiyorum.”

    Uandina-“Pekala. Ountanis, gidelim.”

    Karga-“Gidelim.” Dediler ve kayboldular. Ben ise kendimi yere attım. Yıllarca tek bir amaç için uğraşıyordum. O da portal açan gezgin bulmak. O da mahvoldu. Artık bulsam da bir şey değişmeyecek. Hatta elimdeki ailemi de kaybedeceğim. Ağlamaya başladım. Zoruma gidiyor. Neden her seferimde önüm kapanıyor? Kendimi toparladım. Tekrar ayağa kalktım ve bizimkilerin yanına yürümeye başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    +3
    Miras-“Baban mı?”

    Rıfat-“Umarım kız kardeşinin intikdıbını falan almak istemiyorsundur.”

    Miras-“Hahaha. Hayır tabiki de. Bu kız kardeşimin kendi yoluydu. Artık ona karışamam. Lakin siyah zırhlı dediğin kişi aklıma takıldı. Başka kim vardı orada?”

    Rıfat-“Pq adında biri, Tyr adında biri ve dedem demeye dilim varmasa da benimle aynı ismi taşıyan Rıfat.” Bir an sessizleşti.

    Rıfat-“Onlar unutulmuşlar mı?”

    Miras-“Evet. Genelde lanetli olarak söylenirler. Gezgin kurallarını çiğneyenler lanete gönderilir. Herkes tarafından unutulurlar. Yani unutulmuşlar da denebilir. Demek dünyadaki sorun buydu. Uandina umarım yakalamıştır…” “ Geldim.”

    Rıfat-“Nereye gittin ki?”

    Miras-“Anlattığım gibi. Gezginler gittiğinde dünyalarındaki zaman durur. Yani gittiğimi gezgin olmadan anlamazsın.”

    Rıfat-“Detayları daha sonra öğreneceğim. Peki nereye gittin.”

    Miras-“Ölüm ve yaşam diyarına. Her doğum ve her ölüm orada belirlenir.”

    Rıfat-“Peki orada ne işin vardı?”

    Miras-“Lanetlilerin kim olduğunu öğrenmeye gittim. Kaçan sadece 3 kişi var. Saydığın 3 isim. Lakin kara zırhlı kişi kim bilmiyorum.”

    Rıfat-“Onların başı gibi duruyordu. Tehlikeli biri. Babam ona karşı koyamadı. Kafam… Çok karışık. Üstelik ölümsüzmüş ve gezginmiş. Yani ailesi başka bir diyarda mıydı? Başka diyardan da mı biriyle evlenmiş? Onun için mi dünyadaki gezgini arıyordu?”

    Miras-“Hayır. O sadece 3 tane diyara gitti. Biri burası, biri Ork Diyarı ve kız kardeşim ve Bir Bine’nin dışında kimsenin gidemediği Ejderha Diyarı.”

    Rıfat-“Bir dakika bir dakika. Sakın bana ejderhaların var olduğunu söyleme.”

    Miras-“Şu an başka bir diyarda olduğuna inanıyorsun da ejderhalara mı inanmıyorsun? Ve üstündekini çıkart. Omzun kanıyor. Gizlemene gerek yok.”

    Rıfat-“Yardıma ihtiyacım yok. ilk yardım biliyorum.”

    Miras-“Sen ilk yardım bilsen de ben de oradaki yarayı iyileştirmesini biliyorum. Biraz bekle.” Dedi ve malzemeleri aramaya başladı. Birkaç tane ot çıkardı ve hepsini bir yerde ezdi. Daha sonra sulandırıp karıştırdı ve tanıma geldi. Fırçayı suya batırıp yaramın üzerine sürdü. Yaralarım birden kabuk bağladı. Çok garipti.

    Rıfat-“Bu da neydi? Büyü mü?”

    Miras-“Hayır, bilim. Bitkilerin ne yaptığını bilirsen onlar da sana yardım ederler. Bunları ejderhalardan öğrendik.”

    Rıfat-“Ejderhalardan mı? Hani sadece babam ve kız kardeşin o diyara gitmişti?”

    Miras-“Evet ama bir zamanlar kız kardeşim ejderhaları buraya getirirdi. insanlarımız onlardan ders almak yerine onlara saldırdı. Dillerinden anlamadıkları için. Onlardan korktukları için ejderhaları öldürdüler. Sadece gezginler ejderhaların dilinden anlarlar. Veya kafalarını sana tokuştururlarsa onlarla zihinden konuşabilirsin. Onların içgüdü denen yetenekleri var. Öğretilebilir bir yetenek. Ve bu yeteneği de baban ve kız kardeşim biliyordu. Kız kardeşim tam anlayamamıştı ama baban anlıyordu. Bu sayede kız kardeşimi yendi.”

    Rıfat-“Kız kardeşini neden öldürdü ki?”

    Miras-“Kız kardeşim çok hatalar yaptı. Geri dönülmeyecek hatalar. Diyarların çoğunu tehdit etti, rianları ejderhalarla savaştırdı. Ve en sonunda da ölmek istedi ve öldü. Onun ölümsüzlüğü de babana geçti.”

    Rıfat-“Anladım. Lakin bunları sindirmem çok uzun sürecek. Peki o sürede ben ne yapacağım?”

    Miras-“Seni dünyana geri döndürmenin yolunu bulana kadar burada kalabilirsin. Hatta öğrencim olur rianlara yardım da edebilirsin.”

    Rıfat-“Peki. Bir süreliğine de olsa kabul ediyorum. Ama bir şartım var. Eğer 5 sene içinde geri dönemezsem burada bir hayat kurmaya başlamak istiyorum. Ne de olsa sonsuza kadar burada çalışamam. Benim de kendime göre hayallerim var.”

    Miras-“Kendini nasıl rianlara kabul ettireceksin ki? Bizden farklısın nereden bakarsan bak.”

    Rıfat-“Burada çalışmayı kabul etmemin asıl nedeni de bu. Senin yanında çalışarak insanlara kendimi alıştıracağım.”

    Miras-“Güzel fikir ama şunu unutma. Onlar insan değil. Rian. Ve çok hızlı kabullendin burada kalacağını.”

    Rıfat-“Kabullenmedim. Kafam hala bulanık. Bunları yerine oturtmam uzun sürecek. Uyuyabileceğim bir yer var mı? Kafamı anca öyle toparlarım.”

    Miras-“Benim yatağımda yatabilirsin.” Eliyle işaret etti. “Sana bir odayı ayarlarım bu geceye kadar.”

    Rıfat-“Tamam.” Dedim ve yatağa kendimi attım. Miras da odadan çıktı. Kafam o kadar dolu ki şu anda.

    “SEN DE KiMSiN?”

    Birden yataktan fırladım. Bu ses de neydi? Zihnimin içinde yankılandı. O gümüş saçlı kadın mıydı? Neden bana sen de kimsin desin ki? Kafam çok karışık. Uyusam iyi olacak. Yatağa yattım ve uyumaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 38.
    +3
    b-“Pikniğe geldik ve sen neden uyuyorsun? Kalk top falan oyna.”

    Halis-“Şu çimenin rahatlığı varken niye top oynayayım ki?”

    b-“ÇÜNKÜ BEN ÖYLE iSTiYORUM. Bu kadar uyuman bünyene zarar oğlum.”

    Halis-“Tamam tamam. Kalkıyorum.” Yerimden kalktım. Babam elime yarım ekmek sıkıştırdı. içinde tavuk, domates falan vardı. Hiç de aç hissetmiyorum kendimi. Ama bir şey dersem laf eder. Yiyeyim bari. Rıfat’ın yanına gidene kadar ekmeğimi bitirdim. Beni görünce bana doğru döndü:

    Rıfat-“Seni uyarmıştım. Babam kızar diye.”

    Halis-“Sana neden kızmıyor ki? Senin benden farkın yok. Ben yalnız başıma uyuyorum, sen de yalnız başına topla oynuyorsun.”

    Rıfat-“Çünkü piknikte eğlenilir. Uyunmaz.”

    Halis-“Her neyse. Garip bir rüya gördüm.”

    Rıfat-“Yine Ti-an isimli bir ejderhanın dünyayı yok ettiğini falan mı gördün?”

    Halis-“Hayır. Öyle değil…”

    Rıfat-“Yine dünyadaki tüm insanların yok olup ve senin de mal gibi gidip sadece poğaça alıp sağda solda araba sürdüğün rüyayı mı gördün?”

    Halis-“Bir dinlesen. Bir ejderhanın sırtında uçtuğumu gördüm. Bizim dünyada bir gezgin olduğundan falan bahsediyordu.”

    Rıfat-“Evliya Çelebi gibi mi?”

    Halis-“Bilmiyorum. Sadece bizim dünyada ölümsüz bir insan mı ne varmış. O gezginmiş. Tam olarak anlamadım.”

    Rıfat-“Anlamana da gerek yok. Adı üstünde. Rüya. Yani anlamsız. izlediğin bir filmden falan aklında kalmıştır. Babam da gezgini arıyor dediğimde aklında kalmış rüyanda görmüşsün işte. Top oynamayı planlıyor musun yoksa yine gizli gizli uyuyacak mısın?”

    Halis-“Biraz oynayayım sonra uyurum.” Dedim ve topla oynamaya başladık.
    ···
  14. 39.
    +3
    Okula vardım ve içeri girdim. Bu çocuk hangi sınıfta ki? 10/A var B si C si var. En azından C ye kadar var. Orada nöbetçi öğrenci gördüm. Belki o bilir. Gittim öğrencinin yanına ve:

    b-“Kolay gelsin. Ben Halis Kılıçoğlu’na bakmıştım da. Kendisi onuncu sınıfta okuyor.” Birden sırıtmaya başladı. Kendini tutuyordu gülmemek için. Ama içten alaycı bir durum sezdim.

    Nöbetçi-“Nesi oluyorsunuz Halis’in?”

    b-“Babası.”

    Nöbetçi-“Oha… Çok afedersiniz. Gerçekten de hastalığınızı söylemişti de inanmamıştım. Çok genç gözüküyorsunuz. Sizi burada öğrenci bile sanabilirler. Siz ilk önce müdürün odasına gidin isterseniz. Zaten sizi çağıracaktı. Ben Halis’in sınıfındayım. ismim Emre.”

    b-“Tamam Emre teşekkürler. Kötü bir şey mi oldu? Müdür de beni çağırdığına göre.”

    M.Yardımcısı-“Emre. Buraya gel.”

    Emre-“Müdür yardımcısı çağırıyor. Müdürün odası iki oda ileride.” Dedi ve koşar adım müdür yardımcısının yanına gitti. Ben de dediği gibi müdürün odasına gittim.

    Kapıyı çaldım ve içeri girdim. Müdür en baş anlamadı ve

    Müdür-“Geç kağıdı almaya geldiysen iki kat yukarıdaki müdür yardımcısından alınıyor artık.”

    b-“Hayır. Ben öğrenci değilim. Halis Kılıçoğlu’nun velisi olarak geldim.”

    Müdür-“Siz Bir Bine Bey misiniz?”

    b-“Evet. Gördüğünüz gibi. Hastalığımdan dolayı genç gösteriyorum.”

    Müdür-“Yanlış anlamayın ama bazı öğrenciler velisi diye başka adamlar getiriyorlar. Kimliğinizi bir alabilir miyim?”

    b-“Tabiki.” Kimliğimi uzattım. Birkaç kontrolden sonra gerçekten Bir Bine olduğumu anladı. Kimliğimi geri uzattı.

    Müdür-“Kusura bakmayın ayakta kaldınız. Şöyle geçin oturun. Gerçekten çok genç gösteriyorsunuz. 47 yaşında olmanıza rağmen 20 yaşlarında gösteriyorsunuz.”

    b-“Önemli değil. Herkes öyle söyler. Nöbetçi öğrenciden duydum beni çağırtacakmışsınız galiba. Kötü bir şey mi var?”

    Müdür-“Aslında size söylemek istediğim bir şey var. Çocuğunuz çok aşırı zeki. Yani her konuyu tek seferde anlıyor, eğitim hayatım boyunca gördüğüm en zeki çocuklardan biri. Hatta biri değil. Sadece o var.”

    b-“Bunu duyduğuma sevindim ama o zaman sorun nedir? Bildiğim kadarıyla zayıf dersleri var.”

    Müdür-“işte bizim sorunumuz olan konu buradan başlıyor. Peki neden 4 tane zayıfı olduğunu size söyledi mi?” 4 tane mi zayıfı varmış?

    b-“Hayır bilmiyorum.”

    Müdür-“Sınavların ortasında uyuya kalıyor. Cevapladığı soruların hepsi doğru ama bütün soruları cevaplayacak kadar uyanık kalamıyor. Derslerin neredeyse hepsinde de uyuyor. Akşamları evde yeterli uyku uyumuyor mu?” Bütün gün uyuyor mu? Nasıl ya?

    b-“Evde zaten erken yatar. En geç saat 9 da yatar. Normalde 9-8 gibi yatar okul saatinde uyanır. Çok uyuyor diye korkuyordum ama okulda da uyuması?”

    Müdür-“Bir doktora zütürmenizi tavsiye ederim. Pgibolojik de olabilir. Halis’in bu kadar yorgun olması normal değil.” Zaten biliyordum da çok uyuduğunu okulda da uyuduğunu bilmiyordum. Aklıma istemsizce Alduin geldi. O da bu kadar uyurdu. Ama artık ejderha diyarı ile bağlantım yok. Sadece Gama ve Alfa öldüğünde hissettim. O da kader bağımızdan dolayı. Sadece Beta yaşıyor. O da çok yaşlandı. Hissedebiliyorum.

    b-“Sınıfı ne tarafta acaba?”

    Müdür-“Buyurun ben size eşlik edeyim.” Dedi ve kalkıp sınıfa yürümeye başladık.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    +3
    Huriye

    Çok ağır konuşmuştu bu sefer. Yanına gidip iyice kızacağım Rıfat’a. Odaya girdiğimde Rıfat bir şeyler çiziyor Halis ise uyuyordu.

    Huriye-“RIFAT! Neden babana öyle şeyler dedin?”

    Rıfat-“Yalan mı söyledim? O gezgin denen kişiyi arıyor. Biz umurunda bile değiliz.”

    Huriye-“Umurundasınız. O sizi seviyor ama sevgisini gösteremiyor.”

    Rıfat-“Neden gösteremiyormuş? Hal hatır sormak bu kadar mı zor? Okulda etkinliklerimize katılmak bu kadar mı zor? Kaç yıllık babam ama sanki yabancı gibi.”

    Huriye-“Oğlum. O yetim büyüdü. Onun annesi ve babası olmadı. Size nasıl davranacağını bilmiyor ki?”

    Rıfat-“Benim de babam var ile yok arasında. Olmasa da üzülmem artık.”

    Huriye-“Babanın neler yaşadığından haberin yok. Akrabaları onu reddetti. Ona ne diyorlardı biliyor musun? Lanetli çocuk. Ölse kutlarlardı bile. Ama o yılmadı. Yalnız olmasına rağmen hep onu kabul edecek birisini aradı. Sonunda aile buldu. Ama onları tekrar kaybetti.”

    Rıfat-“Evet. Bu gidişle bizi kaybedecek.”

    Huriye-“Bizden bahsetmiyorum. Şu an size anlatamam. Zamanı gelince babanız size anlatır. Ama diğer ailesine ulaşması için o gezgin denen çocuğa ihtiyacı var.”

    Rıfat-“Başka bir çocuğu daha mı var?”

    Huriye-“Kardeşleri var. Öz değil. Üvey kardeşleri. Ama her zaman öz kardeşi gibi severdi onları. Baban bizim ve onlar için çok fedakarlık yaptı. Hatta bir kere vücudunun tamamı alçıya bile alınmıştı. Bir daha babanı bu şekilde üzmeni istemiyorum Rıfat.”

    Rıfat-“Ama anne. Biz buradayız. Oraya isterse uçakla gidebilir bir hafta falan. Gitsin ne yapacaksa yapsın hevesini alsın geri gelsin bizim babamız olsun artık.”

    Huriye-“Orası uçakla gidilecek bir yer olsaydı baban binlerce kez giderdi.”

    Rıfat-“Nasıl bir yermiş orası?”

    Huriye-“Bunu size ben anlatamam. Babanıza sorarsanız belki anlatır. Şimdi hazırlanın. Süleyman amcanız bizi yemeğe çağırmış. Gidiyoruz.” Dedim ve odadan çıktım. Umarım Rıfat anlamıştır. Bir Bine’nin de onlara artık olanları anlatma zamanı geldi. Üstümüzü giyindik ve üçümüz beraber aşağı indik. Aşağıda olanları görünce hemen Bir Bine’nin yanına koştum. Ağlıyordu.

    Huriye-“Bir Bine. iyi misin? Ne oldu?”

    b-“Son bağım da koptu. Beta…”

    Huriye-“Tamam tamam. Sakin ol. Sen odaya çık. Bugün gelemeyeceğimizi ben haber veririm Süleyman abiye. Çocuklar. Siz de odaya çıkın.”

    Rıfat-“Beta da ne?”

    Huriye-“Rıfat. Sonra anlatırım. Şimdi odanıza çıkın. Çabuk.” ikisi de odaya çıktılar. Ben de Bir Bine’nin yanına oturdum.

    Huriye-“Bu kadar ağlama ama. Ne demişlerdi? Onlar için ölmek en büyük şeref. Kutlanması gereken bir şey demediler mi sana? Şimdi ağladığını görseler sana kızmazlar mı?”

    b-“Öyle ama… Geri dönemedim. Göremedim Beta’yı. Beni bekliyorlardı. Ama yanlarına gidemedim. Yine. iyi bir baba da olamadım, iyi bir kardeş de olamadım…”

    Huriye-“Bak kızacağım şimdi sana ha. Sen odana çık yat. Yarına kadar kendini toparla. Beta görse bu halini kesin kızardı sana. Bak ben bile kızıyorum. Hadi çık odana. Yat uyu. Bu gün çok kafan doluydu zaten. Biraz yat toparlan.”

    b-“Uyuyamıyorum ki. Nasıl toparlanayım?” Nasıl unuttum ben bunu ya. Her seferinde yanımda yattığı için ben uyuyunca onu da uyuyor diye düşünüyorum.

    Huriye-“Sen yine de yat ve gözlerini kapat. Uyumasan da rahatlamaya çalış. Kafanı toparla.”

    b-“Ama Süleyman abi…”

    Huriye-“Ben konuşurum dedim ya onunla. Sen kafanı toparlamaya bak.” O da hiçbir şey demeden odaya doğru yöneldi. Ben de arayıp Bir Bine’nin rahatsızlandığını ve gelemeyeceğini söyledim. Merak ettiği sesinden belli oluyordu ama kızıyormuş gibi davranıyordu. Yarın geleceğimize söz verdim
    Tümünü Göster
    ···
  16. 41.
    +3
    Bir Bine

    Hastaneye vardım. Rıfat yanımda oturuyor, Halis ise arkada uyuyordu. Halis’i dürttüm. Uyanmamak için ne kadar çabalasa da sonunda sinirlendim ve

    b-“HALiS. UYAN.” Diye bağırdım. Yerinden fırladı. Biraz kendimi kötü hissettim kabul ediyorum.

    Halis-“Neredeyim ben? Okulda değil miydim?” ve esnedi.

    b-“Hastaneye geldik. Senin bu kadar uyuman hayra alamet değil. in bakalım arabadan.” Arabadan indik.

    Rıfat-“Ben sizi burada bekliyorum.”

    b-“Hayır efendim. Sen de geliyorsun. Kardeşinin sorunu çözüldükten sonra senin sorununla ilgileneceğiz.” Arabadan indi ve içeri yürümeye başladık.

    Rıfat-“Beni de mi hastaneye yatıracaksın?”

    b-“Seninle konuşacağız evde. Aslında hepinizle konuşacağım.”

    Halis-“Hepimizle derken?” Hala sesi uykulu geliyordu. Normal sesi bu galiba. Tamam. iyi bir baba değilim ama işlerim yoğun ne yapayım? Hem gezgini de arıyorken falan vaktim olmuyor.

    b-“Annenizle de konuşacağım.”

    Rıfat-“Annem ne alaka?”

    b-“Evde öğrenirsin.” Danışmaya geldik. Ve bütün günümüz hastanede geçti. Dahiliye, nöroloji… Akla gelebilecek uyku sorunu ile alakalı her yere gittik. Ama sonuç yok. Değerleri hep normal çıkıyor. Acaba pgibolojik bir şey mi? Ya da keyfi mi uyuyor? Keyfi uyuyorsa benden çekeceği var. Arabaya geri döndük. Yapacak bir şey yok. Halis arkaya geçti oturdu. Rıfat ise yine öne geçti. Rıfat’a kızgın olmama rağmen hala yanımda oturması büyük cesaret dedim içimden. Kaypak bana eskiden kızdığında değil yanına oturtmak arabasına bile almazdı. Kumarhanesine yürüdüğüm zamanları bile hatırlarım. Otobüs biletim bile yoktu o zamanlar. Kan ter içinde kalırdım. Öleceğimi hissederdim. Bir de kumarhaneye istediği eşyayı geç getirdim diye eve gidince dayak yerdim. Valla benim çocuklar çok rahat. Biri derste uyuyor, biri okulu köle kampına çeviriyor… Dersleri iyi bari. Ama dersleri iyi olsa da karakterlerinin kötü olmasına izin veremem.
    ···
  17. 42.
    +3
    15 Gün Sonra

    ikinci büyük krallığa vardım. Geansi Krallığı. Yine kralın soy adını taşıyan bir krallık. Geansi’ler aslında büyük bir soy. Aileleri binlerce yıl boyunca krallığı gözlerinin önünde destekliyor gibi gösterirken arka planda devleti yıkmaya çabalıyorlardı. Ama her seferinde sonuçsuz kalıyordu. Böyle bir olay da çıkınca hemen kendi krallıkları ile bağını kopardılar. Ve kendi krallıklarını kurdular. Bazı yerlerden köylerden geçerken dikkatimi çekti. Çoğu rian harıl harıl bir yerlere koşturuyordu. Ve şehre girdiğimde anladım. Şehrin her yerinde Ilman Geansi’nin heykelleri vardı. Halk bundan pek memnun gözükmüyordu. Ama seslerini çıkartamıyorlardı. Ne de olsa üzerlerinde kral baskısı var. Yani bir nevi diktatörlükle yönetiliyor. Ve büyük bir saray inşa ediliyordu meydanda. Bayağı şatafatlı. Ama hala bitmemiş. inşaatı bayağı uzun sürecek gibi. Sonunda geçici saraylarına girdim. Eğer meydandaki şatafatlı sarayı görmeseydim burayı gerçek saray sanardım. Gösterişli altın süslemeler, yüzlerce aile tabloları vs.

    Geldiğimi duyunca beni hemen içeri kabul etti. Gerçekten böyle bir krallığı yönetebilecek bir kral değil. Ve içeri girince de zaten yönetenin o olmadığını anladım. Tahtının her yerinde zümrüt süslemeler, ve taht tamamen saf altından. Taht 100 kişinin bile taşıyacağından daha ağır olmalı. Kralın kendisi de bayağı kiloluydu. Yanakları şişmiş, tahtından kalkabileceğinden bile şüpheliyim.

    Geansi-“Hoş geldiniz tanrıçam. Şeref getirdiniz.”

    Miras-“Tahtınız. Saf altından değil mi?”

    Geansi-“Dikkatinizden kaçmıyor tanrıçam. Evet. Saf altından. Üzerinde zümrüt süslemeri var. Ama elbette ki bu geçici tahtım. Sarayım tamamlanınca daha büyük bir taht yaptırmayı planlıyorum.”

    Miras-“Ama bu bir israf…”

    Geansi-“israf değil. Güç gösterisi. Bütün dünyadaki en büyük altın rezervleri bana hizmet ediyor. Bunları kullanmayayım mı yani? Elimden gelse sarayımı da altından yaptıracağım. Peki neden geldiniz?”

    Miras-“Size bir mesaj iletmek için buradayım. Rian Krallığı sizi bir krallık olarak kabul ediyor. Ve size hiçbir şekilde karışmama sözü verdiler. Eğer krallığınızda sorun çıkarsa fetih için en fazla 100 asker göndereceğini de söyledi. ”

    Geansi-“100 asker mi? Sadece 100 askerle mi krallığımı fetih edecek? Ve sorun çıkmadığı sürece bize karışmayacak öyle mi? Hahaha. Küçük kral gücümü anlamış. Anlaşmayı kabul ediyoruz.”

    Miras-“O zaman müsadenizle uğramam gereken krallıklar var.”

    Geansi-“isterseniz tapınağınızı süslemek için size altın hediye edeyim. En son gördüğümde hiçbir kral sizin tapınağınızın güzelliğiyle ilgilenmiyordu.”

    Miras-“Teşekkürler fakat gerek yok. Sadece halk ile ilgilendiğim için altına gümüşe ihtiyacım yok.”

    Geansi-“Nasıl isterseniz. Yolunuz açık olsun tanrıçam.” Sarayından çıktım ve son krallığa doğru yol aldım.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 43.
    +3
    Miras Styla

    Memleketime geri döndüm. Döndüm ama içeri girmek için bayağı uğraştım. Ülkede giriş çıkışlar yasaklanmış. Sadece ben izinliyim. Benim olduğumu anlamaları için güneşe çıkmak zorunda bile kaldım. Gözlerimin pembe renge döndüğünü görsünler diye. Ve yanında birkaç soru sorduktan sonra beni içeri kabul ettiler. Sadece ülkeye girişte bu kadar soru sordular. Bu iyi değil. Acaba kral paranoyaklaştı mı? Bu yaşında? Ama sadece dışarıdan korunuyor. Şehrin içine girdiğimde değişen bir şey yoktu. Olağanüstü bir durum yok. Sonunda kralın sarayına vardım. içeri girdiğimde hemen kapıda biri beni karşıladı.

    Asker-“Sizi bekliyorduk Tanrıça Miras Styla. Kral sizi acilen görmek istedi.”

    Miras-“Kral tam olarak nerede?”

    Asker-“Şu an kralımız generaller ile toplantı odasında. Size toplantı odasına kadar eşlik etmeme izin verin.”

    Miras-“Toplantıya benim de katılmam doğru bir hareket mi?”

    Asker-“Özellikle sizi toplantıda bekliyor.” Dedi ve önden yürümeye başladı. Ben de arkasından takip ettim.

    Toplantı odasına geldik. Savaş meclisinde normalde 12 general olurdu. Fakat şu an 3 general var.

    Noz-“Hoş geldin Miras ab… Miras Styla.”

    Miras-“Hoş buldum.”

    Noz-“Herkes buradaysa toplantıya başlayabiliriz.”

    Miras-“Herkes mi? 9 general ekgib daha.”

    Noz-“Onlar idam edildi.” idam mı edildi? iDAM MI EDiLDi? Bu ne delilik. Devlet işlerine karışmamam gerekiyor normalde ama:

    Miras-“Neden 9 general birden idam ettiniz?”

    Noz-“Savaş bitene kadar kararımı sorgulama demiştim. Sözümü unuttuğunuza inanıyorum.” Haklı. Savaş bitince hepsini soracağım. Deli gibi merak ediyorum.

    Miras-“Haklısınız. Kusura bakmayın. Size kararları iletmeme izin verin. Aldmir Krallığı teslim olmayı reddetti ve savaş ilanınızı kabul etti. Geansi krallığı ise teklifinizi kabul etti. Yager krallığı da teklifinizi kabul etti lakin size tüm krallıkları fetih etmeniz için 1 sene verdi. Eğer fetih edemezseniz krallığı sizden alacağını beyan etti.” Generaller aralarında fısıldaşmaya başladılar bile. Çünkü böyle kararları anca bir deli verir. Ama o bir çocuk.

    Noz-“Güzel. General Talong.”

    Talong-“Emredin kralım.”

    Noz-“Senden 100 tane asker alıp Gaensi krallığına sefere gitmeni istiyorum.” Talong soğuk soğuk terler dökmeye başladı.

    Talong-“ 100 asker mi? Ama kralım…”

    Noz-“Haklısın. Fazla oldu. 50 asker al ve bugün sefere çık.” Talong daha fazla konuşamadı. Bayılacak gibiydi. Evet. Generalden bahsediyoruz. 50 kişilik bir ordu ile koskoca Gaensi krallığını fethetmeye gidecek. Herkes kral delirmiş gibi bakıyordu. Ben de dahil. Ama ben daha çok merak ediyordum sonucunu.

    Talong-“Kralım. Bu sayı az değil mi? Hem 50 tane askerle koskoca bir krallık fethedildiği nerede görünmüş?”

    Noz-“Sen dediğimi yap. Kararlarımı sorgulama. Hem bunu başarabilirsen ünlü bir general olacaksın.” Bunu duyunca bıyık altından gülümsemeye başladı. Ama hala endişeliydi.

    Talong-“Nasıl isterseniz.”

    Noz-“Peki yaptırdığım borozan ne durumda Karsu?”

    Karsu-“Borozanın yapımı devam ediyor. 1 aya bitmesini planlıyoruz.”

    Noz-“1 ay çok uzun. 1 hafta süre verdiğimi söyleyin marangozlara ve demircilere.”

    Karsu-“Ama kralım. istediğiniz borozan fazla büyük. Ve borozanın ağzı herhangi bir insanın çalamayacağı kadar geniş. içine 20 tane asker sığar. Eğer nedenini söyleyebilirseniz size daha kolay yardım edebilirler.”

    Noz-“Kimse nedenini bilmeyecek. Bir tek ben bileceğim kararlarımın nedenini.”

    Karsu-“Peki kralım. Nasıl isterseniz.”

    Noz-“Yont. Sana verdiğim görevi yerine getirdin mi?”

    Yont-“Evet efendim. Söylenti şu anda yayılmaya devam ediyor. Ve casus muhtemelen Aldmir krallığına gitmiştir.”

    Miras-“Peki söylenti nedir?”

    Noz-“Kız kardeşinin geri zütürmediği bir ejderha bulduk. Bize savaşta yardım edecek.” Ejderha mı? Ejderhayı demesi aklıma kardeşimin ölümünü getirdi. Kegib kegib nefes almaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 44.
    +3
    Arabanın arka koltuğuna yatırdım ve uyumaya devam ediyordu. Arabaya bindim ve gaza bastım. Hastaneye gitmeden önce Rıfat’ın toplantısına gitmem lazım. Umarın Rıfat’ta da sorun yoktur. Arabayı gölge bir yere park ettim ve camı biraz açtım. Halis arabada uyumaya devam ediyordu. Daha sonra okulun içine girdim. Rıfat karşıladı kapıda.

    Rıfat-“Sınıfımı biliyor musun bari?”

    b-“Yalan yok bilmiyorum. Sen kardeşinin derslerde uyuduğunu biliyor muydun?”

    Rıfat-“Onun uyanık olduğu tek zaman sabah kahvaltı ve akşam yemeği. Belki okulunda öğle araları da acıkıyorsa uyanıyordur.”

    b-“Neden bana söylemedin bunu?”

    Rıfat-“Kendin bilmen gereken bir şey. Yalan söylediğimizi anlıyorsun sadece. Onu her baba yapar.” Yapamaz. “Sınıfımı bilmediğini tahmin ettiğimden kapıda beklemiştim. Seni sınıfa kadar zütüreyim.” Dedi ve önden yürümeye başladı. Ben de arkadan takip ettim. Önümüzde kalabalık vardı. Rıfat’ın geldiğini görünce hepsi kenara kaydı ve yer verdiler. Rıfat hiçbir şey demeden yürümeye devam etti. Ben de arkasından yürüyordum. Ne saygılı öğrenciler. Bizim zamanımızda öyle miydi? Sıkışa tıkışa bir yerlere giderdik. Sonunda sınıfa vardık. Kapıda birkaç öğrenci vardı ama hemen yer verdiler. Rıfat da durdu ve arkasını döndü.

    Rıfat-“Sınıf burası. Eğer beni ararsan kantinde olurum.”

    b-“Paran yoksa vereyim.”

    Rıfat-“Yok baba param var. Sen gir içeriye.” Dedi ve kantine doğru yürümeye başladı. Ben de sınıfa girdim. Bir sıraya oturdum. Öğretmen sınıfa girdi ve beni görünce:

    Öğretmen-“Siz Bir Bine misiniz?”

    b-“Evet.” ilk baş bir tereddüt hissetti. Ama bayağı yoğun yani. Bir şeyi yapsam mı yapmasam mı diye düşündü muhtemelen. Daha sonra kararını verdi.

    Öğretmen-“Rıfat hastalığınızdan bahsetmişti zaten. 47 yaşında olmanıza rağmen çok genç gösteriyorsunuz. “Tüm veliler bana döndü ve şaşkın şaşkın aralarında fısıldaşmaya başladılar. “Sizinle en son konuşacağım Bir Bine Bey.” Neden ki? Herhalde dediği gibi zeki diye. Lütfen sorun çıkmasın lütfen lütfen…

    Öğretmen tüm velilerle konuştu. Herkesle konuşması bittikten sonra bana döndü:

    Öğretmen-“Gelelim size. Oğlunuz tüm derslerden tam puan alıyor. Hatta üniversite deneme sınavlarında bile şimdiden tam puan yapıyor. Daha bildiği herhangi bir soruda yanlış yaptığı görülmedi. Nadir yetenekte bir öğrenci.” Bir ama hissettim.

    b-“Ama?”

    Öğretmen-“Anlamanız beni şaşırtmadı. Zekasını sizden almış belli ki.” Hiç sanmıyorum. “Ama şöyle bir sorunu var. Çok egoist biri. Yani size nasıl anlatmam gerekiyor bilmiyorum.” Çantasından birkaç sayfa çizgisiz kağıt çıkardı. içinde bir şeyler yazıyordu. “Bunu oğlunuz yazdı. Benim velilere ne söylemem gerektiğine dair kendisi bir kağıt hazırlamış. Ve bana bunu okumamı söyledi. Elbette ki okumadım. Fark etmişsinizdir. Rıfat okulda yürüdüğünde hemen herkes ona yol verir.” Sadece Rıfat için mi yol veriyorlarmış?

    Öğretmen-“Okulda öğrenciler arası bir hiyerarşi tablosu çıkarttı. En üstte de kendisi var. Tek başına. Okula ilk geldiği yıl nasıl yaptıysa herkesi etkisi altına aldı. Öyle bir konuşması var ki konuşmanın sonunda konuşulan kişi kendisini ondan daha alçak bir seviyede görüyor. ilk baş kendi sınıfına yaptı. Hem bilirsiniz her sınıfta olur. Sonra bunu okula yayınca açıkcası endişelendik. Öğretmenler arası bile hiyerarşi tablosu çıkaracağını söyledi. Politikaya atanmasını şiddetle tavsiye ediyorum. Ama önce egosundan kurtulmalı. Bir pgiboloğa göndermenizi tavsiye ediyorum.” Yuh. Ve benim bunlardan haberim yok öyle mi?

    b-“Ben dersine çalıştığını görüyordum ama böyle bir şey olduğunu tahmin etmemiştim. Sizden bir ricam var. Bugün Rıfat’ı eve zütürmek istiyorum. Devamsızlık sıkıntısı yok değil mi?”

    Öğretmen-“Daha 1 kere bile devamsızlık yapmadı. Daha da garibi sınıfındaki kişilerin de devamsızlık yapmasına izin vermiyor. Devamsızlık yapmak için ondan izin alıyorlar. Eğer gerçekten hastaysa izin veriyor.” Yuh lan yuh. Daha fazla konuşma Allah aşkına. Diğer velilerin arasında kıpkırmızı oldum. Rezillik resmen.

    Toplantı bitti ve sonunda kantine gittim. O kadar sinirlendim ki artık. Biri uyanmaz, diğeri okulu ele geçirir… ikisi de mi bana çekmedi? Normal bir insan gibi yaşasanıza. Rıfat orada oturmuş ve pilav üstü tavuk yiyordu. Kantine pilav üstü tavuk mu satılıyor? Aslında burası özel okul. Özel fen lisesi. Burslu olarak girdi. Yani normal böyle yemekler yemesi. Rıfat beni gördü.

    Rıfat-“Sinirli haline bakılırsa öğretmen yazdığım notu okumamış. Ve sana her şeyi anlatmış. Ve sen de beni eve zütürmeye geldin değil mi?”

    b-“Yanlış. ilk önce Halis’i hastaneye zütüreceğim. Sonra eve gideceğiz ve konuşacağız bunları.” Son lokmasını da aldı ve:

    Rıfat-“En azından notlarım iyi. Bu kadar sinirlenecek ne var?”

    b-“EVE GiDiNCE KONUŞACAĞIZ. Düş önüme.” Önden yürümeye başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 45.
    +3
    Rian Diyarı

    Miras Styla (23 Gün Sonra.)(Diyarlar arası zaman farklıdır.)

    Sonunda ilk büyük krallığa vardım. Aldmir Krallığı. Nöbetçiler beni görünce saygıyla eğildiler. Şehirlerin birkaçını almışlar bile. Birleşitirip krallık yapmışlar. Bir konağa geldim. Krallık yeni olduğu için şimdilik saray yerine konakta kalıyordu kral. içeri geçtim ve beklememi söylediler. Ben de beklemeye başladım. Toplantı yapılıyormuş. Demek ki şimdiden stratejiden konuşmaya başlamışlar.

    Sonunda Aldmir Kralı beni yanına kabul etti. içeri girdim. Kral bir koltukta oturuyordu. Kralın adı Roan Da Aldmir. Eski bir savaş generali. Kritik bir savaşta verdiği yanlış karardan dolayı generalliği alınmıştı ve emekleri karşılığında belli bir arazi verilerek emekli edilmişti. Ama bu onun zoruna gitmişti. Onun için belli bir süredir savaşılan isyancıların lideriydi. Şimdi ise kendini kendi kurduğu ülkenin kralı ilan etti. Yani isyancı topluluğu artık bir krallık. Ve az kişi de değiller artık. IV. Gon Tier’in ölümü ile askeri denge bozuldu. isyancılara daha fazla asker katıldı. Ve askeri gücü en yüksek krallık olarak da geçiyor. Kral yaşlı olsa da dinç bir kraldı. 60 yaşında olması lazım.

    Aldmir-“Tanrıça Miras. Hangi rüzgar attı sizi. Sonunda tarafınızı değiştirdiniz galiba?”

    Miras-“Benim bir tarafım yok sayın Aldmir. Ben sadece elçi olarak geldim.”

    Aldmir-“Ne zamandan beridir elçiliği tanrıçalar yapar oldu?”

    Miras-“Ben sadece kralın emirlerini uyguluyorum.” Hiddetle ayağa kalktı.

    Aldmir-“YENi YETME BiR ÇOCUK MU SENiN KRALIN? ONURUN NEREDE?”

    Miras-“Bana bağırman onun benim kralım olması gerçeğini değiştirmez. O tahta oturan kim olursa olsun ona hizmet edeceğime and içtim. Ve o tahtta şu an oturan kişi I. Noz Tier’dir. “

    Aldmir-“Merak etme. Yakında o taht benim olacak. Ve senin de o velede hizmet etmene gerek kalmayacak. Şimdi söyle bana. Mesajı neymiş çocuğun. Şeker falan mı istiyor?”

    Miras-“ Ya krallığınızdan vazgeçip yine tek krallıkta toprakları birleştirirsiniz ya da sizinle savaşırız ve kan dökülür. Size bunu iletmemi ve cevabınızı duymak istedi.” Yumruğunu sıkmaya başlamıştı bile. Ama düşündüğüm gibi stresten değil. Sanki heyecanlanıyordu. Bunu bekliyordu sanki. Yani bir savaş nedeni.

    Aldmir-“Cevabımı veriyorum. Kan dökülecek o zaman. Gerekirse tüm Rian halkını öldürürüm gene de toprakları ona bırakmam. Bunu da ilet.”

    Miras-“Pekala. Nasıl isterseniz. Ben müsaadenizi isteyeyim. Daha gitmem gereken krallıklar var.”

    Aldmir-“Pekala. Çekilebilirsin.” Daha sonra odasından çıktım ve sıradaki krallığa gitmek için hazırlandım.”
    Tümünü Göster
    ···