-
76.
+2HALiS
Rıfat-“Yine kaçtılar. Sıkışınca kaçan insanlardan nefret ediyorum.”
Halis-“Bizim de okul zamanımız geldi.”
Rıfat-“Sen git. Ben bugün okula gitmiyorum.”
Halis-“Neden?”
Rıfat-“Yuri kafama takıldı. Onun hakkında daha fazla araştırma yapmalıyım. Hem okulda öğrenecek bir şeyim kalmadı. 12. sınıfın konularına bile çalıştım.”
Halis-“Hiç mi gitmeyeceksin okula?”
Rıfat-“Hayır. Tabi ki gideceğim. Devamsızlık benim için bile var. Lakin daha hiç kullanmadım. Babam sayesinde yarım gün kullandım. Hem böyle bir durumda okula gitmeyi nasıl düşünürsün?”
Halis-“Ben de mi gitmemeliyim ki?”
Rıfat-“Kendin düşünemiyor musun bunu?”
Halis-“Çok yorgunum. Okula gidip uyusam daha iyi olur.”
Rıfat-“Nasıl istiyorsan öyle yap.”
Halis-“Ya da vazgeçtim. Evde uyuyacağım. Yalan ne söyleyeceğiz?”
Rıfat-“Bu yalan sayılmaz. Daha çok ailemiz için tedbir alıyoruz. Annem sorarsa babam sana bakmamız için evde kalmamızı istedi diyeceğiz. Bu bizi belli bir süre oyalar. Yuri içimde bir kuşku oluşturuyor. Ve bu kuşkuyla okula gidemem.”
Halis-“Tamam tamam. Ben uyumaya gidiyorum. Zaten cevabı söylemem gerek. Ve belki rüyam da böylece biter.” Odama doğru yöneldim. Okula gitmek veya gitmemek pek de umurumda değil. Sadece uyumak istiyorum. Ve eski uyku düzenime dönmek. -
77.
+2Ben kendimi yatağıma attım ve Rıfat da bilgisayarının başına geçti. O tuşlara tıklaması bile bana ninni gibi geliyordu. Zaten birkaç dakika sonra uyuya kaldım.
Alduin-“Bir şeyler bulmuşsun.”
Halis-“Evet buldum ama sana bir sorum var. Bunun cevabını verince beni rahat bırakacak mısın?”
Alduin-“insan. Neden anlamıyorsun? Bu bir rüya değil.”
Halis-“O zaman neden sadece ben uyuduğumda geliyorsun? Hem benim adım insan değil. Adım Halis.”
Alduin-“Tamam Halis. Çünkü ben de uyuyor oluyorum. Rüyalarımız kesişiyor. Ve yakında uzun bir uyku uyuyacağım.”
Halis-“Ölecek misin?”
Alduin-“Hahaha. Hayır. Enerjimi evladıma aktaracağım ve o yumurtadan çıkana kadar uyuyacağım.”
Halis-“Enerjini aktarmak mı? Anlamadım.”
Alduin-“Anlaman gerekmiyor. Sadece bilsen yeterli. Uzun uyku süresince sana yardım edebilecek miyim onu bile bilmiyorum.”
Halis-“Yardıma ihtiyacım yok benim.”
Alduin-“Olacak. Hissediyorum. Çok yakındalar. Peki ne buldun?”
Rıfat’ın çıkardığı sonuçların hepsini anlattım.
Alduin-“Unutulmuşlar kim ben de bilmiyorum. Lakin bu sonuçlar işimize yarar. Biri geldi. Uyanmalısın.” Gözlerimi açtığımda Rıfat beni sallıyordu. Evet. Kardeşim geldi ve beni uyandırıyor. Ama endişeli görünüyordu.
Rıfat-“Uyan. Dedemiz gelmiş.”
Halis-“Sanki tanımadığımız biri. Gelsin. Akşam aşağı iner konuşurum Halis dedemle.”
Rıfat-“Sorun o değil. Kalksana sen bir.” Zorla yataktan çekip kaldırdı. Ne güzel evde kaldık şimdi de dedem geldi. Off ya. Babam mı haber verdi acaba rahatsız diye? Sanmam. Hem böyle küçük bir şey için bu kadar yol gelmez. Yani rahatsızlığı büyük değildi.
Halis-“Ee ne bu heyecan. ilk kez mi gördün dedemi?”
Rıfat-“Evet. Sen de ilk kez göreceksin.”
Halis-“ilk kez mi?”
Rıfat-“Çünkü babamın babası gelmiş. Rıfat dedem gelmiş.” -
78.
+2Halis-“Çok saçma. Dedem öldü. Nasıl gelir? Yalancı olmasın…”Tümünü Göster
Rıfat-“Yalan olabilir işte o yüzden çağırıyorum. Ama dedemin eski fotoğraflarına bire bir benziyor.”
Halis-“Bire bir mi benziyor?”
Rıfat-“Yaşlanmamış bile.”
Halis-“NE?” Fazla sesli söylemiştim. Ama yani NE? O da mı yaşlanamış? Eğer gerçekten öyleyse ciddi ciddi dedem olduğuna inanacağım.
Rıfat-“Hadi aşağıya inelim.”
Halis-“Tamam.” Aşağıya çekingen adımlarla iniyordum. Yani, dedem yaşıyor. Çok saçma. Hadi yaşıyordu diyelim babam neden öldü dedi? Peki neden şimdi geldi? Aşağıya inip kendim öğrensem daha iyi olur.
Aşağıya indiğimizde annem hala şaşkın şaşkın Rıfat dedemle ( Dede diyesim gelmiyor ama) konuşuyordu. Görünce gözlerime inanamadım. Gerçekten de tıpa tıp aynısı. Fotoğraftaki ile aynı. Biraz daha sakalı çıkmış sadece. Annem bizi görünce biraz gerildi. Ama hemen gizlemeye çalışarak:
Huriye-“Gelin de dedenize merhaba diyin.”
Rıfat-“Dedem mi? Babamdan birkaç yaş büyük duruyor sadece. Hem bize öldü demiştiniz.”
Huriye-“Rıfat. Ne kadar ayıp. Gel dedenin elini öp çabuk.” Annemin bu kadar hızlı dedemiz olduğunu kabullenmesi Rıfat’ın zoruna gitmiş olmalıydı. Çünkü yumruğunu sıkıyordu. Muhtemelen bir şey söylememek için kendini zor tutuyor. Anneme de bakıyorum, o da pek iyi değil gibi. Yani şaşkın hala. Ama gizlemeye çalışıyor ve başarıyor da. (Bb bir bine’nin babası. ikisinin de ismi Rıfat olduğundan karışıklık olmasın)
Bb-“O kadar yaşlı değiliz. Elimi öpmenize gerek yok. Geçin oturun bakalım karşıma.”
Rıfat-“Zaten planım da o. Sana sormam gereken sorular var.”
Bb-“Meraklı çocukları severim. Gelin bakalım. Hem size çikolata da aldım. Bir Bine’nin evlendiğini bile bilmiyordum. Geç öğrendiğim için anca çikolata alabildim.”
Rıfat-“O zaman evi nasıl buldun?”
Bb-“Atalarımızın bir sözü vardır. Sora sora Bağdat bulunur.”
Rıfat-“Genelde babamın yerini tarif ederken kumarhaneyi tarif ederler ama.”
Bb-“Babanız kumarhane mi işletiyor? Bak bunu bilmiyordum.”
Rıfat-“Evet. Sen yokken Süleyman dedem ilgilendi babam ile. Ve o hediye etmiş kumarhaneyi de.” Bunu biliyorum. Kızdırmaya çalışıyor. Genelde herkese yapar. Gerçek yüzünü ortaya çıkarmak amaçlı. Lakin kaşı bile oynamıyor.
Bb-“Süleyman beyin yanına gideyim de ona da teşekkür edeyim bari. Babanız ne zaman gelecek peki?”
Halis-“Babam bu gece eve geç gelecek. Toplantısı varmış.”
Bb-“Hmm. Şimdi düşündüm de bugün günlerden Çarşamba. Sizin okula olmanız gerekmiyor mu?”
Rıfat-“Babam annemin yanında kalmamızı söyledi.”
Bb-“Hmm. Okula gitmek yerine evde kalmanızı söyledi öyle mi? Bu hiç Bir Bine’lik değil. Babalar…”
Rıfat-“Sen nereden bileceksin ki ne babama göre ne değil?” dediği anda annem Rıfat’a tokat attı. Hayatında hiç fiske yemeyen Rıfat ilk kez tokat yedi. Ben bile çekindim.
Huriye-“Nasıl konuşuyorsun dedenle sen? Terbiyesiz.” Bu bardağı taşıran son damla oldu.
Rıfat-“SiZ KAFAYI MI YEDiNiZ? Ne yaptığınızın farkında mısınız? Evimize girip çıkan yabancıların haddi hesabı yok. Biri geliyor gezgin diyorsunuz, biri geliyor dedeniz diyorsunuz. Herkes her şeyi biliyor tek biz bilmiyoruz. KiM BU ADAM? KiM BU GEZGiN?” dedi ve koşarak odaya çıktı. Ben de onu takip edecekken dedemle göz teması kurdum. Tam o anda zihnimde “Tik Tak. Tik Tak. Tik Tak” diye bir ses yankılandı. içimde bir boşluk, bir yalnızlık hissettim. Gerçekten hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. Sonra zihnimde Alduin’nin sesi geldi
Alduin-“Sen de hissettin mi?” Şu an hiç konuşamam seninle. Odaya doğru koştum ve Rıfat’ın yanına gittim. Ben içeri girdikten sonra Rıfat kapıyı kilitledi. Çok sinirliydi. ilk kez onu böyle görüyordum. Sağa sola hızlı hızlı yürüyordu. -
79.
+3Rıfat-“Anlamıyorum. Anlayamıyorum. Çözemiyorum. Her seferinde yeni bir soru çıkıyor. Yetişemiyorum.”
Halis-“Rıfat. Sakin ol.”
Rıfat-“Nasıl sakin olayım. Nasıl? Annem ve babam kafayı yemiş gibi eve hiç tanımadıkları adamları alıyorlar.”
Halis-“Ama o adam dedeme çok benziyordu.”
Rıfat-“insanların benzeri olabilir. Ama hiçbir delile bakmaksızın bu sizin dedeniz demesi? Aklımı kaçıracağım.”
Halis-“Bizden sakladıkları bir şey vardır dedem hakkında belki.”
Rıfat-“Sorun orada zaten. Her şeyi bizden saklıyorlar. Bir adam çıkıyor dedemiz diyoruz, biri geliyor daha evinden çıkmamış oyun manyağı birine gezgin diyorlar. Ailemizin bir haftada öngörmedim kadar sırrı çıktı.”
Halis-“Akşam olmasını beklememiz lazım. Babam bize anlatacaktı.”
Rıfat-“Anlatacağına nasıl güvenebiliyorsun? Ya bize yalan söyleyecekse? inanabileceğimiz yalanlar?”
Halis-“Babam hiç yalan söylemedi bize.”
Rıfat-“Allah’tan söylemedi. Bir yığın sırrını yakaladık. Ben dayanamayacağım. Uyuyacağım. Annem falan kapıya gelirse sakın açma. Çünkü şu an düşünemiyorum ve dün gece çok az uyudum. Belki de bu yüzden sinirlenmişimdir.”
Halis-“Bence de uyu. Ben de uyuyacağım.”
Rıfat-“Daha yeni uyandın ne uyuması? Sen kapıda nöbet tutacaksın. Kilidi falan açmasınlar.” Dedi ve kendini yatağa atar atmaz uyuyakaldı. ilk kez onu bu kadar bitkin görüyordum. Ben yatağa uzandım ve gözlerimi kapıya dikerken uyuyakaldım. -
80.
+2BiR BiNE (HALiS UYURKEN)Tümünü Göster
Eğer Huriye’nin söylediği doğruysa babam eve geri döndü. Bu da demektir ki lanette süresi bitti. Lanet’in tam olarak nasıl bir yer olduğunu bilmiyorum lakin babam yaşlanmamış. En azından Huriye bana öyle söyledi. Eve gitmek için aşırı sabırsızlanıyorum. Elim ayağım tutmuyor resmen.
b-“Yuri, arabayı sen sür. Ben bu heyecanla kesin kaza yaparım.”
Yuri-“Kaza yapsan da zarar görmeyiz ki.”
b-“Yuri şimdi sıçtırma ağzına. Ne diyorsam onu yap. Biz zarar görmeyiz ama karşıdaki görür.”
Yuri-“Anladım. Kusura bakma.”
b-“Çabuk çabuk.” Yuri sürücü koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdıktan sonra gaza gitmeye başladık.
Yuri-“Peki bu akşam toplantı vardı. O ne olacak?”
b-“giberim şimdi toplantıyı. Babam gelmiş lan babam. Lanetteydi yıllardır. Sonunda gelmiş.” Yuri fazla heyecanlandığımı düşüyordu. Ama onun düşüncesi umurumda bile değil. içim içime sığmıyor. Yolda giderken:
Yuri-“Benim bildiğim kadarıyla lanetten çıkış yok. Süreli olduğunu da duymadım hiç.”
b-“Uandina bana söylemişti. Eğer başka bir diyara geçersem lanete geçerim ve sürem dolsa bile yine de dünyadan çıkamam demişti. Süresi var.”
Yuri-“Peki dünyadan silinen bir adamı sen nasıl hatırlıyorsun?”
b-“Fotoğrafları vardı. Hem gezginler unutmaz.”
Yuri-“Fotoğrafları mı? Nasıl olur? Dünyadan silinmiyor mu bunlar? Fotoğraflarda kalması imkansız.”
b-“Çünkü fotoğraflar fotoshop. En son anne ejderhada babamın yüzünü gördükten sonra tanıdık birine Süleyman abiden gizli tekrar resimlerini yaptırmıştım. Tam olarak benzetemedi ama en azından unutulmayacaktı. Bir tek ben değil herkes hatırlayacak.”
Yuri-“Eve vardık abi. Hazır mısın? Ben güvenmiyorum ama…”
b-“Güvenmiyorsan bile sadece saygı duy. Bunu yapabilirsin değil mi?”
Yuri-“Evet.” Anlamıyorum bu çocuğu. Babam geldi lan babam. Neden anlamıyor ki beni? Aslında anlamaması normal. Yıllarca aile hasreti çekmeyen biri anlamaz. Ben çektim ve sonunda bu son buluyor. Kapıya geldiğimde heyecandan titriyordum. Zile bastım. Anahtarım olduğunu bile unuttum. Kapıyı Huriye açtı. Beni bu halde görünce onun da gülesi geldi.
b-“Gerçekten şu an içeride mi?”
Huriye-“Sana ne zaman yalan söyledim? Hem ben sadece resimlerden biliyorum ve resimdekilere de çok benziyor.” O kısa koridor bana sanki kilometrelerce uzun bir yol gibi geldi. Gerçekten beklemek bu kadar zor gelmişti bana. Geniş koridorda yürürken sonunda kapının önüne gelmiştim. Kapı açıktı. Artık sadece 1 adım kaldı. (Eğer bu dizi olsaydı kesin burada 40 dakikalık bir reklam girerdi ve geri aynı sahneyi tekrar oynatıp tekrar reklama girerdi) içerideydi. Oturmuş çayını içiyordu. Beni görünce ayağa kalktı. (Tam bu sırada buradan bir kez daha Tik Tak. Tik Tak. Tik Tak geçiyor. Ama hiç kimse duymuyor.) Ve yanına doğru elimde ne varsa bırakıp koşmaya başladım. Gerçekten inanamıyorum. Evet bu adam işte. Bu adam babam. Çok mutluyum. Koşup sarıldım ve ağlamaya başladım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum.
Bb-“Sakin ol oğlum. Ben artık buradayım.”
b-“Sonunda geldin ya. Artık başka bir şeyin önemi yok.” Belli bir süre sonra sakinleştim. Hasret giderdim, başarılarımı anlattım, kaypağı, vs. her şeyi anlattım. Ejderha diyarını anlatırken bir an bir gözü seyirdi. Ama önemli değil. Belki gözü arada seyiriyordur. Ve Yuri araya girdi. O girmezse olmaz zaten.
Yuri-“Yanlışsam düzeltin lakin lanete girenler tamamen unutuluyor. Gezginler hariç herkes onu unutuyor. Dünyaya geri döndüğünüzde sıkıntı yaşamadınız mı?” Sanane amk. Sanane.
Bb-“Unutulmasaydım dahi sıkıntı yine yaşayacaktım. Lanette zaman kavramı yok. Yani yaşlanmıyorsun. Kaç yaşında girdiysen o yaşında çıkıyorsun.”
Yuri-“Peki orada zaman kavramı yoksa siz nasıl çıktınız?”
Bb-“Orada yok lakin burada var. Buradaki zamana göre sürem verildi. Ve artık geri döndüm.”
Yuri-“Ama bir diyarda iki gezgin olduk. Sıkıntı olmaz mı?”
Bb-“Gezginin görevi nedir biliyor musun?”
Yuri-“Nedir?”
Bb-“Kendi teknolojini, bilgilerini geliştirip kendi insanlarına öğretebilesin diye.”
b-“Yuri, saçma sapan sorular sorup durma.”
Bb-“Kızma çocuğa daha genç. Elbet soru soracak.”
Huriye-“Akşam yemeği hazır. Buyurun, sofraya.”
b-“Çocuklar nerede?”
Huriye-“Onlar sonra yese daha iyi olur?”
b-“Bir şey mi oldu?”
Bb-“Önemli bir şey değil. Sadece beni öldü bildikleri için benden şüphelendiler biraz. Sakın kızma torunlarıma.”
b-“Tamam baba, sen öyle diyorsan.” Odaya doğru yöneldim. Kim bilir ne dediler adama. Sonra onların hesabını görürüm ben. -
81.
+2HALiS
Alduin-“Sen de hissettin değil mi?”
Halis-“Evet evet. Bu ikinci söyleyişin. Seni gördüğüme göre ben uyuya kaldım demektir. Rıfat’tan azar işiteceğim.”
Alduin-“Rıfat kardeşinin ismi mi?”
Halis-“Evet. Ve şu an pek iyi değil. Biz burada bunları konuşurken belki de uyanmış aşağıda annemle kavga ediyor olabilir. Daha da kötüsü babam eve gelip bizim odanın kapısını açıp yanımda kavga ediyor olabilirler.”
Alduin-“Korkuyor musun yoksa? Kavga etmeleri hoşuna gitmiyor mu?”
Halis-“Tabi ki hoşuma gitmiyor. Neyse şu an bu konudan uzaklaşalım. O adamın gözlerine baktığımda kafamda tik tak sesi geldi. Saat gibiydi.”
Alduin-“Saat… Anladım. Sizin dünyada zaman göstergesi. Bu da zaman anldıbına geliyor. Sizin kanınızdan olmasına rağmen onda bir şeyler var.”
Halis-“Bizim kanımızdan mı? Sen nereden anladın?”
Alduin-“Kan çekimini hissedemedin mi? Özellikle de siz insanlarda bu daha güçlü. Senin içgüdün yok mu?”
Halis-“içgüdü mü? Ne alaka?”
Alduin-“Siz nasıl içgüdünüzü kullanmadan yaşayabiliyorsunuz? Yani yediğiniz meyvenin, içtiğiniz suyun, aldığınız havanın zehirli mi değil mi olduğunu anlamadan, birinin size yaklaştığını hissetmeden nasıl yaşayabiliyorsunuz?”
Halis-“Gördüğün gibi. Yaşıyoruz. Aşağılaman bittiyse benim uyanmam lazım.”
Alduin-“Özür dilerim. Sizi aşağıda gördüğüm için söylememiştim. Sadece gerçekten merak ettim.”
Halis-“Herneyse. Gerçekten uyanmam lazım.”
Alduin-“Uyanmak istemiyorsun ama. Sadece güzel bir rüya görmek istiyorsun. Tamam o zaman. Sana bu rüyayı vereceğim. Çok çalıştın ve bunu hak ettin.” dedi ve yanıma geldi. Ve önümde birden bir sahne belirmeye başladı. Bütün aile yan yana oturmuş televizyon izliyordu. Rıfat annemin kucağına yatıyordu. Babam da beni çağırıyordu. Alduin babamı görünce bir an duraksadı. Ve gözleri bayağı faltaşı gibi açıldı. Daha sonra ise bana doğru gerçekten önemli bir şey söyleyecekmiş gibi döndü.
Alduin-“Halis. Senin baban…”
b-“Uyan artık. iki saattir uyanamadın.” Ben neredeyim? Evet. Evdeydim. Babam başımda. Hava kararmış. Bir dakika? Dedem ne oldu?
Halis-“Dedem…”
b-“Aşağıda. Size bir şey anlatacaktım. Bu benim babamı da kapsıyor.”Sonunda gezgin vakası kapanıyor mu? Artık rahat edebileceğim. Sonunda. -
82.
+2Babamla beraber aşağı indik. Annem sofranın başında oturuyor, babam da dedemin yanına geçti ve ben de Rıfat’ın yanına geçtim. Yuri de sofranın diğer başında. Yemek de hazırlanmış. Zaten yemekten yemeğe uyanıyorum genelde. Babam hemen lafa girdi. Ama yanlış yerden:Tümünü Göster
b-“Duyduğuma göre ikiniz de bugün okula gitmemişsiniz?”
Rıfat-“Neden gidelim? Annem hastaydı, yanında kaldık.” Rıfat sakinleşmiş gözüküyor. Zaten sinirlenmek ona göre değil. Orada dedeme (artık dedem diyorum çünkü kan bağım bir ejderha tarafından onaylandı) ters cevap vermesi onu zora sokmuştu. Bu normalde yapmayacağı bir hataydı.
b-“Ama ben size kalın mı dedim?”
Rıfat-“Hayır. Ama biz kalmamız gerektiğine karar verdik.”
b-“Ne zamandan beridir bu evde kararları siz verir oldunuz?”
Rıfat-“Sen bizden sır sakladığını öğrendiğimizden beri.” Babam ve Rıfat kedi ve köpek gibiler. Dedem gülmeye başladı.
Bb-“Hahaha. Gerçekten güçlü çocuklar yetiştirmişsiniz. Ben bu yaşlardayken babama karşı çıkamazdım.”
b-“Bana da karşı çıkmamalarını isterdim ama…”
Bb-“Öyle deme ama. Böyle güçlü çocukların ilerde geleceği de parlak olur.”
b-“Bir daha okula gitmeme olayı duymak istemiyorum.” Bir an kulağıma bir ses geldi. Tik Tak. Bir an içimi bir korku sardı. Rıfat da tedirgin oldu sanki. Yoksa o da mı duyuyor? Belki da bana öyle gelmiştir.
Rıfat-“O zaman bize her şeyi anlat ve eski halimize dönelim.”
b-“Anlatacağım ama her dediğime inanmanız lazım.” Tik Tak. Yine oldu. Yine içinden konuşmaya başladı:
Alduin-“Uzaklaş oradan. Beynim resmen parçalanacak gibi. Uyarılar çok güçlü. Oradan uzaklaşmalısın.”
Halis-“Nasıl uzaklaşayım?”
Bb-“Bir şey mi söyledin Halis?”
Halis-“Yok hayır. Rıfat, benimle gelebilir misin? Çok önemli.”
Rıfat-“Şimdi olmaz.”
Halis-“Rıfat. Lütfen. Benimle gel.”
Bb-“Ne oldu. Çok gergin görünüyorsun?”
Rıfat-“Dur işte. Sonunda her şeyi öğreneceğiz.”
Halis-“Eğer senin için en küçük bir kardeşlik hatırım varsa sadece BENiMLE GEL.” Sonunda ikna olmuşa benziyordu.
Rıfat-“Tamam ama bembeyaz olmuşsun. Bir sorun mu var?” Elinden tuttum ve koşmaya başladım. Tik Tak. Babam birden
b-“Herkes eğilsin” dedi. Yuri ve biz hariç sofradaki herkes eğilmişti. Biz zamanında masadan kalktığımız için kurtulmuştuk lakin Yuri’nin kellesi yerde yuvarlanmaya başladı. Ne olduğunu bile anlamadık. Biz sofradan kalkmasak bizim de kellemiz gidecekti. Donakaldım. Masa kırılmıştı. -
83.
+2Kırılan masanın yanında ve babamın karşısında biri vardı. Üzerinde tamamen zırh vardı. Orta çağdan gelme gibi. Kara bir zırh. Gece kadar siyah…Tümünü Göster
Kara-“Sana verdiğim süre doldu Rıfat.” Dedemin gözleri birden buz gibi soğuk bakmaya başladı. O anda rüyam aklıma geldi. Buz gibi soğuk bakan yeşil gözler vardı. Aynı bakışlar. Babama doğru bakıyordu. işte o an her şey yerine oturdu. Unutulmuşlar. Onlar unutulmuşlardı. Neden unutulmuşlar dendiğini bilmiyordum lakin bunlar onlardı. 3 tik tak gerçekleşti.
b-“Evime girdiğine, Yuri’yi öldürdüğüne pişman olacaksın.” Babam yumruk atmaya kalkıştı lakin arkasında biri belirdi ve elini tuttu. Sapsarı bir derisi var. Işığın vurmasıyla cildi parlıyordu. Burnu yoktu.
Sarı-“Demek efsanevi Bir Bine sensin. Miras Styla’dan farkın yok senin. Sadece fazla rekldıbını yapmışlar.”
Kara-“Onu hafife alma. Kim Styla’yı o tek başına yendi.”
Birden elinde bir balta belirdi. Balta bayağı farklı bir baltaydı. Tek elle taşınmayacak büyüktü. Ama babam tek eliyle sarı adamın eliyle beraber kendi kolunu kesti. Sarı adamın kanı da turuncu akıyordu ve çok fazla acı içinde olduğu belliydi. Acıdan bağırıyordu. Donakalmış bir biçimde izliyorduk. Annem yanımıza geldi ve bize sarıldı. Yine ejderha:
Alduin-“Şu an donakalmanın sırası değil. Kaçın oradan.” Haklı.
Halis-“Anne. Gitmeliyiz. Önce babamı oradan kurtarmalıyız.”
Huriye-“Gerek yok. Gelin benimle.” Dedi ve ikimizin de kolundan tuttu. Koridora girdik. Tam kapıya gidecek iken birden karşımızda biri daha belirdi. Kaç kişi var burada? Neler oluyor. insana çok benziyor lakin derisi diken diken.
Diken-“Nereye gidiyorsunuz bakalım? Bu ne acele? Daha siz eğlenceyi görmediniz.”
Alduin-“Bağımız çok zayıf. Ama kısa süreliğine işe yarayacaktır. Bedenini bana ödünç ver.”
Halis-“Bedenimi mi?”
Diken-“Eğer baban bize gereken cevabı verirse bedenine bir şey olmayacak.” Dışımdan söyledim diye ciddiye alıyorlar. Ama şu an bunu düşünmenin sırası değil.
Alduin-“Senden istediğim tek bir şey var. Ben bedenine geçtiğimde kaçmak için her şeyi yapacağım. Ama burada bedenine zarar gelirse acıyı sen hissedeceksin. Ama benim bedenimde olacaksın. Ne olursa olsun kımıldama. Eğer üzerinden kalkarsan evladım ölür. Ve bunu ilk kez deneyen ejderha ben olacağım. Sonuçları ne olacak tam olarak kestiremiyorum.”
Halis-“Tamam, anladım.”
Diken-“Kendi kendine ne konuşuyorsun sen?” O anda kendimi bomboş bir arazide buldum. Yumurtanın üzerindeydim. Altımda lakin tam olarak bedenimi hissedemiyorum. Sanki hala insanım gibi. Kolumu kaldırdığımda kanadım oynuyor. Ama kanadımda ne bir sürtünme, ne bir acı hissetmiyorum. Acı hislerimiz hala kendimizin. Tek yapmam gereken dayanmak. Alduin. Sana güveniyorum. -
84.
+3ALDUiNTümünü Göster
(Alduin şu an Halis’in bedenini kontrol ediyor ve onun için Halis diye değil Alduin diye yazacağım.)
Alduin-“Hiç. Konuşmuyorum.”
Diken-“Garip bir şekilde auran değişti. Bir şeyler mi gizliyorsun?”
Alduin-“Sadece korkuyorum. Lütfen bizi serbest bırak.” O anda koridor ile salon arasındaki duvar yıkıldı ve Bir Bine biraz ilerimize doğru uçtu ve yuvarlandı. Kumlar vücudunun deliklerini dolduruyordu. Çok fazla hasar gördü lakin ölümsüzlüğü bu açığını kapatıyordu.
b-“Sen nesin böyle?”
Kara-“Kim olduğumu ilerde anlayacaksın. Ama baban sana sormayı muhtemelen unuttu ben sorayım. Ejderha Diyarı nerede?” Ayağını üzerine koymuştu ve Bir Bine kımıldayamıyordu.
Alduin-“Oraya girmene izin veremem.”
b-“Halis. Sen karışma.” Pot kırmam kötü oldu. Benim Alduin olduğumu anlamamalılar. Anlarlarsa bu bedeni rahat bırakmazlar.
Kara-“Tyr (Diken). Onları sıraya diz ve giysilerinden duvara as. Pq(Sarı), sen de eline yayını çek. Rıfat. Sen de altlarına portal aç. Ama portaller rastgele olsun. Bir oyun oyanayacağız.”
Pq-“Oyun oynamamızın sırası mı? Hem benim bir kolum yokken yayı nasıl çekeceğim?”
Kara-“Eğer bedeninin tamamından olmak istemiyorsan dediğimi yap. Yayını çek.” Elinde birden yay oluştu. Yayının ipini çekince de ok oluştu.
Rıfat-“Bu da ne? Bunlar da ne?”
Alduin-“Kardeşim. Sakin olmalısın.”
Rıfat-“Halis böyle konuşmazdın. Neler oluyor?” Bu durumda böyle bir noktayı aklında tutabilmesi gerçekten iyi lakin yanlış zamanda yapıyor bunu.
Tyr-“Neler olduğunun bir önemi yok. Birazdan öleceksiniz. O asla ıskalamaz.” Hepimizi kaldırıp duvara astı. Hepsi asılırken çığlık attı acıdan. Beni kaldırıp duvara asarken dikeni üzerime battı ama ben hissetmedim. Bayağı derine batmış olmalı. içimde çığlık sesleri geliyor. Halis bayağı acı çekiyor olmalı.
Halis-“Orada neler oluyor? Omzum. Çok acıyor.”
Alduin-“Sakin ol ve sakın yerinden kalkma.”
Halis-“Tamam ama sen de dikkat et çok acıyor.”
Tyr-“ilk bu konuşanı mı vursak acaba?” duymamazlıktan gelerek:
Kara-“Şimdi sana soru soracağım ve sen de cevap vereceksin. Veremediğin her cevap için biri ya oku yiyip ölecek ya da portalden içeri düşüp bilinmedik bir diyara gidecek. Üçü için de ayrı portal var. Hem gezgin de değilsin artık. Onların yerini bulamayacaksın. Şimdi cevap ver. Ejderha Diyarı nerede?” Yerini söylememeli. Söylememeli.
b-“Söylemem.”
Kara-“Pq. Tam düşerken vurmaya çalışacaksın onu. Tyr. Dikenini şimdi çek.” Rıfat ilk sırada olduğu için ok onu hedef aldı. Dikenini duvardan çektiği anda aşağı düşmeye başladı. Saliseler içinde olanlar oldu. Odaklan, odaklan… Cebimde demirler var. Demirin birini aldım ve oka doğru fırlattım. Ok düşündüğüm gibi yoldan şaştı ve Rıfat direk portalin içinden düştü ve portal arkasından kapandı.
b-“RIFAAAT!!” Kara zırhlının ayağını kaldırmaya uğraşıyordu lakin çabaları boşunaydı. Ayağı yerinden bile kımıldamıyordu.
Pq-“Hile yaptın. Seni öldüreceğim.” Dedi ve oku bana doğru yöneltti. Kara şövalye ona dur işareti yaptı.
Kara-“Belli ki babası ona içgüdüyü öğretmiş. Yoksa sadece demir bir insan parasıyla senin okunu saptıramazdı. Cebindeki tüm parasını al ve sadece bir tane demir para bırak. Ya kendini kurtaracak, ya da annesini.” Dediğini yaptı ve cebimdeki paraları aldı. Sadece elime bir tane para verdi. Ama elimi cebime sokarken ve elime parayı verirken dikenleri her tarafımı kanatmıştı. Halis yine çığlık atıyordu. Luka ve Charizard bana doğru uçuyorlar. Lenonia da arkalarında. Çığlık atmama geliyorlar muhtemelen. Onları Halis oyalar. Benim şimdi odaklanmam lazım. -
85.
+2HALiSTümünü Göster
Orada neler oluyor? Her tarafım acıyor. Şimdi de baldırım ve elim acıyor. Biraz acı çekmemem için çaba gösterse güzel olmaz mı acaba? Merak ediyorum yani. Yaralarımın sızlamasından değil; yumurtadan kalkmak, vücudumu sağa sola vurup yaranın kenarlarını kaşıyasım geliyor. Ve sanki hiçbir şey yetmezmiş gibi bir de ufukta bana doğru uçan iki tane kuş var. Aaa. Tabi ki kuş değil. Ejderha. Biri kırmızı, diğeri de kahverengi. Acaba neden geliyorlar? Alduin her tarafımı acı içinde bırakıp benim de çığlık attığım için olabilir mi? Arkalarında bir tane de yavaş ejderha vardı. Onun da gümüş rengi vardı. Hemen yanıma kondular.
Luka-“iyi misin?” Ağzı bile kımıldamadı. Hangisi söyledi ki? Sesi erkek çocuğu gibiydi.
Charizard-“Neden cevap vermiyorsun?” Konuşmaya çalışıyorum lakin mal gibi sesler çıkarıyorum. Ve bunun sesi de biraz daha yetişkin erkek gibi çıkıyordu.
Linonia-“Ağzınla ne yapıyorsun? Sanki kendine değil gibi” Sesi yetişkin bir kadın gibi geliyordu.
Halis-“iyiyim.”(konuşuyor ama konuştuğunu anlamıyor) Diyorum ama anlamıyorlar ki. Nasıl başımdan salacağım bunları?
Luka-“Neden çığlık attın o zaman?”
Halis-“Kafam” karıştı. Konuşu”yor” muyum yoksa ko”nu”şmuyor mu”yum?”
Charizard-“Ne diyorsun anlamıyorum. Bir sorun var.” Dedi ve kafamı kafama tokuşturdu. Ve sonra hızla geri çekti.
Charizard-“Bu Alduin değil. Zihninde başka biri var.” Hepsi tehditkar tavırlarla geri çekildi. Sanki bana saldıracak gibi duruyorlardı. Hah. Sıçtık. Şimdi toparla bakalım. Konuşabilirsem tabi.
Charizard-“Bizimle konuşmak istiyorsan gözümün içine bak ve aklından geçeni söyle.” Sonunda nasıl konuşulacağını biri öğretti.
Halis-“Ben düşman değilim.”
Luka-“Peki neden Alduin’in zihnine girdin?”
Halis-“O benim zihnime girdi ve beni de buraya attı. Kımıldamamam gerektiğini söyledi.” Gümüş renkli ejderha yaklaştı ve belli bir mesafeden kuyruğuyla kafama dokundu. Birinin kafama dokuması ve benim hissedememem çok şaşırtıcı. Daha sonra kuyruğunu çekti.
Linonia-“Doğruyu söylüyor. Ve görünüşe bakılırsa babası da Bir Bine.”
Luka-“Bir Bine mi?”
Halis-“Babamı nereden tanıyorsun?” kahverengi ejderha üzerime koştu ve kafamı kafama tokuşturdu. Tekme tokat dalsaydın bari. Zaten hissetmiyorum da. Dengemi zor sağladım.
Luka-“Gerçekten haklısın. Uzun süredir Bir Bine’yi görememiştim. Çok özledim onu. Sen zararlı biri değilsin. Bir Bine’nin kanından olan kimse zararlı biri olamaz.” Evet. Dedem de Allah’tan zararsız çıktı. Bir de zararlı çıksa… Tehditkar bakışları bırakıp dostça bakışlara çevirdiler. Neyse ki bunu kazasız belasız atlattık.
Luka-“Alduin’in yumurtayı sana bırakıp seni kurtarmak istemesi çok garip. Hiçbir ejderha kendisini yavrusundan öne koymaz. Hele başkasını hiç koymaz. Nasıl iletişime geçtiniz Alduin ile?”
Halis-“Ben iletişime geçmedim. Muhtemelen o da cevabını bilmiyor. Sadece aramızda bir tür bağ var. Babamı nereden tanıyorsunuz?”
Luka-“Baban biz daha yavruyken buraya geldi. Kim Styla ile savaştı ve savaşı bittikten sonra geri gelip bize bir gün geri döneceğini söyleyerek gitti. O bir gezgindi. Ama yetenekleri elinden alındığı için artık buraya geri gelemiyor.” Şimdi anlıyorum. Her şey yerli yerine oturmaya başladı. Babamın göremediği ailesi demek ki ejderhalar. Buraya gelebilmek için gezgini arıyordu. Ve Yuri de bir gezgindi.
Halis-“Babam buraya gelmek için çok uğraştı. Hatta kendi ailesini ihmal edecek kadar.” Aslında bunu söylememe gerek yoktu lakin o an içimden geldi ve söyledim.
Luka-“Bana verdiği söz yüzünden. Ona öyle bir söz verdirmemeliydim. Dünyaya geri dönünce ona söyler misin? Artık kendini zorlamasına gerek yok. Gelmese de olur. Artık kendi hayatı ile ilgilenmeye başlayabilir. O buraya gelmese de, biz onu göremesek de o hep kalbimizde yaşayacak.” Bu nasıl bir sevgi böyle? Kendimi çok garip hissettim. Babamın buradan ayrılmayı istememesine şaşmamalı.
Luka-“Bu arada benim adım Luka.”
Linonia-“Benim adım da Linonia”
Charizard-“Benim adım da Charizard.”
Halis-“Charizard sen misin? Bu isimleri size kim verdi?”
Luka-“Bir Bine tarafından isimlendirildik.” Ah baba ah. Birine oyundan isim vermiş, birine pokemon ismi vermiş, birine random atmış, birine de evcil hayvan ismi vermiş. Ve bu ismi de kutsal bir sır söyler gibi söylüyorlar. Gururla. Allah’tan dedemin adı Halis’miş de bana isim düşünmek zorunda kalmamış. Yoksa ismimi kesin alfa beta veya gama koyardı. Kesin yani. -
-
1.
0Ejderha tarafından isimlendirildi
-
1.
-
86.
+2AlduinTümünü Göster
Kara-“Şimdi senin ne kadar iyi bir evlat olduğunu göreceğiz. Elinde tek bir para var. Ve babana tekrar soracağım. Cevap vermezse sıra annende. Şimdi. Ejderha Diyarı’na nasıl gidiliyor?”
b-“Orada ne yapacaksınız?”
Kara-“Bu bir cevap değil. Pq. Şu kadını bu sefer öldür.” Yine oku çekti. Düşünmem lazım. Düşün düşün…
Huriye-“Kimsin bilmiyorum ama o parayı kendine kullan.” Sessizce söylemişti.
Alduin-“Oğlunun burada olmadığını biliyor musun?”
Huriye-“En başından anlamıştım.” Çok garip. içgüdü ile bile fark edilmesi çok zor bir şeyi nasıl farketti ki?
Alduin-“Nasıl anladın?”
Huriye-“Ben anneyim. Anlarım. Senden tek istediğim parayı onun için kullan. Ve ona iyi bak. Aşağıda nereye gideceğimiz belli değil.”
Alduin-“Böyle bir durum için fazla sakinsin.”
Huriye-“Zaten bir gün öleceğim. Ha bir gün ekgib yaşamışım ha bir gün fazla. Ben artık her şeyimi çocuklarıma bıraktım. Lütfen o parayı kendin için kullan.” Anne olmak böyle bir şey mi? ileride ben de mi evladımda böyle hissedeceğim? Her şeyimi feda edecek kadar seveceğim? Aslında şu anda bile o kadar seviyorum. Ama onu da kurtarmam lazım. Ayağımı atarsam oku durdurabilirim. Yeterli sürem de var. Tereddüt etmemem lazım. Oku çekti ve bir anda bıraktı. Tam ayağımı atacakken bir anda durdum. Yapamam. Ayağımı oraya koyamam. Eğer oku ayağıma yersem kesin Halis yerinden kalkar. Ve yavrum ölür. Onu feda etmekten başka seçeneğim yok. O sırada annesi ok ile kalbinden vurulmuştu bile. Oku ayağıma yeseydim yaşayacaktı ama yapamadım.
b-“HURiYEE!!” Ağlamaya ve yumruklamaya başladı. “BIRAK BENii!!!” Elleri parçalanıp tekrar birleşiyordu. Bu şekilde devam ediyordu. Ok ile duvara çakılmıştı ve altındaki portal de kapanmıştı.
Huriye-“Te şekkür ede rim.” Dedi ve son nefesini verdi. Ben ne yaptım böyle?
Kara-“Ne hayırsız bir evlat. Gör bunu Bir Bine. Kendi canı için annesinin canını hiçe saydı. Gözünü bile kırpmadı ölümünde. Bak. Ağlamıyor bile.”
b-“BIRAK BiZi!”
Kara-“Şimdi son sorum. Ejderha Diyarı’na nereden gidiliyor?” Direnci kırılmış gibiydi. Tam söyleyecekken:
Alduin-“Sakın söyleme baba.” Sonuna baba eklemem inandırıcı oldu. En azından onlar için. “Sana söz veriyorum. ikimiz de sapa sağlam geri döneceğiz.” Bu sefer kendini daha çok zorlayıp tekme tokat girişmeye başladı. Ama yine de sonuç vermiyordu.
Kara-“Gördün mü? Ölümsüzlüğünle bile kimseyi koruyamadın. Cevap vermek için süren doldu. Oğlunun ölümünü izle. Pq. Bu sefer oku sert çek. Kaçamasın.”
Pq-“Elim olsaydı daha rahat olurdu.” Diye hayıflandı ve oku bayağı geri çekti. Bu oktan kurtulamayacağım. Saliseler içinde beni vuracak. Oku bıraktı ve ben de aşağı düşmeye başladım. O anda parayı bayağı sert bir biçimde aşağıdan attım ve sadece omuzu sıyırdı. Aşağıya düştüm. Portal de üzerime kapandı. O arada dünyada
Kara-“Toparlanın. Gidiyoruz.”
Pq-“Ama Bir Bine elimizde. Neden gidiyoruz?”
Kara-“Artık istediğimiz zaman ona ulaşabiliriz. Uandina geliyor. Eğer çocuklarını bulmamızı ve sana getirmemizi istiyorsan Ejderha Diyarı’nın yerini bize söylersin. Tekrar görüşeceğiz.” Dedi ve portalden geçip gittiler. Bir Bine Huriye’ye doğru koştu.
b-“Huriye. Aç gözlerini ne olursun. Huriye. HURiYE!” dedi ve cesedine sarılıp ağlamaya başladı. Kendi hatasıydı. Onları koruyamamak kendi hatasıydı. Uandina gelmişti ama geç kalmıştı. -
87.
+2RiAN DiYARITümünü Göster
MiRAS
insanların diyarında bir sorun var ama benim gitmeme gerek yok. Uandina ilgileniyor. Şu an daha önemli bir durum var. General Talong seferden geri döndü. Hem de 50 asker ile. Belki de anlaşma falan getirmiştir. Noz bir ziyafet hazırlığı başlamasını emretti. Son kazandığımız savaş için değil. Savaşların bittiğini söyledi. Ama nasıl bitti ki? Noz tahtında oturuyordu. Bütün geride kalan(Yani idam edilmemiş) soylular, halk, askerler hepsi toplanmıştı. Ben ve Kael ise kralın yanındaki koltuklarda oturuyorduk. Talong da kralın huzuruna çıktı:
Talong-“Kralım.”
Noz-“Dedem zamanında burada halkını toplar ve ejderhaları idam edermiş. Halk da her ejderha öldüğünde sevinç çığlıkları atarmış. Çünkü artık büyük sorunlarımızdan biri ölürmüş. Burada vereceğin haber bir ejderhanın ölümü kadar büyük bir etki yaratmalı halkta. Şimdi konuşabilirsin.”
Talong-“Kralım. Geansi Krallığı artık yok. Onların toprakları artık bizim yani Rian Krallığı topraklarına ait.” Halktan sevinç çığlıkları yükseldi. Şölen havası vardı. Çünkü iki ülke düşmüştü bile. Ve son ülkenin şartı da tüm ülkelerin düşmesiydi. Zaten küçük şehir devletleri de teslim olmuştu bile. Aldmir Krallığı’nın düşmesiyle gücümüz bayağı artmıştı. Bu da küçük devletleri korkutmuş ve pes ettirmişti. Zaten etmemiş olsalardı bile Aldmir ve Geansi düştüğü için artık kaynaklarını alacak yerleri kalmamıştı.
Noz-“Detayları toplantı salonunda konuşalım. 50 askerle bir krallığı işgal edebildiğin için seni tebrik ediyorum ve sana ‘Rian’ın Kahramanı’ ünvanını veriyorum.” Dedi ve tahtından kalkıp toplantı salonuna doğru yürümeye başladı. Ama çok zorlanıyordu yürürken. Belli etmemişti halkına. Ben anlıyordum. Artık acı bir yetişkin için bile dayanılmaz hale gelmeliyken bir çocuğun çoktan acı içinde ölmesi gerekiyordu. Ama o hala yaşıyordu. Son bir gayret.
Toplantı odasına vardık. Noz yerine oturunca bir rahatladı. Gerçekten yürümesi bile zorlaşmaya başlamıştı.
Noz-“Detayları anlat Talong”
Talong-“Biz krallığa gittiğimizde zaten oralar çoktan yıkılmıştı. Sanki işgal edilmiş gibiydi. Ve kurallara göre bir sorun olduğunda biz de karışma hakkına sahiptik ve karıştık da.” Noz zaten bildiği şeyi duyuyor gibi:
Noz-“Sonra?”
Talong-“ içeri girdiğimizde kalan tüm askerler ve halk önümüzde diz çöktüler. Ve krallığın yıkıldığını artık Rian Krallığına bağlı olduklarını söylediler. Ve ülkenin resmi belgesini yaktılar. Kralın kellesini de kazığa saplayıp ülkenin girişine koymuşlar. Siz onlara özgürlük verince halk da daha fazla dayanamayıp iç savaş çıkarmış. Kraldan o kadar zulüm görmüşler ki askerlerin çoğu bile bu isyana katılmış.”
Noz-“Anlıyorum. Teşekkür ederim yaptıkların için.”
Talong-“Ben bir şey yapmadık kralım. Siz başından beri bunu biliyordunuz. Onun için onlara bağımsızlık verdiniz.”
Noz-“Beni gözünde fazla büyültüyorsun Talong. Ben sadece normal bir Rian’ım. Lotus da birazdan buraya gelecek. Haftalar önce haber yolladım. Hatta çoktan şehrin girişinde olmalılar.” Ve dediği gibi de kraliyete ait at arabaları gelmişti. içinden Lotus indi. Ve onun Kael i ile birkaç asker.
Miras-“isterseniz toplantı salonunda davet edelim. Misafir salonuna kadar yürümeyin.”
Noz-“Sanki ayaklarım tutmuyor gibi konuşuyorsun Miras. Misafirleri ağırlamak benim görevim.” Dedi ve ayağa kalkıp yürümeye başladı. Kendine acı çektirmekten neden zevk alıyor ki? -
88.
+3Misafir salonuna vardık. Lotus Noz’u görünce ayağa kalktı. Sonra tekrar oturdu. Noz da kendine ayrılmış yerde oturmak için yürüdü. Ve oturduğunda tekrar o rahatlama hissini yaşadı.Tümünü Göster
Noz-“Buraya kadar sizi çağırdığım için bağışlayın. Uzun bir yolculuk olmuş olmalı.”
Lotus-“Bu prosedürleri kenarda bırakalım Noz. Bütün ülkeleri kendine bağlamayı başardın. Hem de bir seneden daha kısa sürede. Ben de söz verdiğim gibi sana ülkemi teslim etmeye geldim. Ve biliyorum ki cezam idam olacak. Bu cezama da razıyım. Senden tek bir isteğim var. Beni babamın ve annemin yanına gömmeni istiyorum.”
Noz-“Evet. Emin ol annenin babanın yanına gömüleceksin ama şimdi değil.” Dilini çıkarttı. Lotus görünce dehşet içinde yanına koştu ve sarıldı.
Lotus-“Miras. Bir çözümü yok mu?”
Miras-“Vardı ama artık çok geç. Kendisini iyileştirmemi istemedi.”
Lotus-“Neden böyle bir şey yaptın?” Ağlıyordu. Düşman olmaları gerekmiyor muydu?
Noz-“Ağlamana gerek yok teyze. Benim ölümüm seni tahta geçirecek. Başından beri bu plan üzerinde ilerliyordum. Seninle ittifak olacağız ve eğer ben ölürsem tahta sen geçeceksin ve büyük büyük dedelerimin zamanında fedakarlıklar yapıp kurduğu Rian Krallığı tekrar yaşayacak. Gerisi için sana güveniyorum. Şimdi balkona çıkıp halk ile konuşmamız lazım. Bu habere eminim sevineceklerdir.”
Miras-“Nasıl olur da ölümden korkmazsın?”
Noz-“Hahaha. Miras. Sen ölümsüz olduğun için ölüm sana korkulacak bir şey gibi gözüküyor. Aslında öyle bir şey değil. Her canlı doğar, büyür ve ölür. Ben ise çoktan ölümü kabullendim. ilk hastalığımı fark ettiğimden beri. Şimdi. Hadi balkona çıkalım.” Dedi ve ayağa kalktı. Lotus da yanında yürümeye başladı. Balkona çıktıklarında halk çoktan toplanmıştı bile.
Noz-“Sevgili halkım. Artık korku ile yaşamımız bitti. Eskisi gibi tek bir krallık olduk artık. Ve Lotus ile yaptığımız ittifak ile de tek krallık olduğumuzu ilan etmiş bulunmaktayız.” Bir kağıdı imzaladı ve Lotus da o kağıdı imzaladı. Kağıttaki anlaşma ile iki krallık artık tek krallık olmuştu ve eğer Noz ölürse yerine Lotus geçecekti. Noz balkon konuşmasından sonra içeriye doğru yürüdü ve bir anda duvara yaslanıp yavaş yavaş yere düşmeye başladı. Ağzından kanlar fışkırmaya başlamıştı. Hemen yanına koştuk.
Miras-“Noz. Şunu içmelisin Noz.”
Noz-“Artık. Ölme. Vaktim.”
Lotus-“Daha ölmek için çok gençsin. Lütfen.”
Noz-“Notum. Yatağımın yanında. Onu alın.” Dedi ve son nefesini de verdi. Koskoca kral saniyeler içinde ölmüştü. Lotus çığlık ata ata ağlıyordu. Askerler de Lotus’u sakinleştirmeye çalışıyordu. Kael çığlıkları duyunca hemen koştu ve Noz’u görünce kılıcını Lotus’a doğrulttu.
Miras-“Karsu. Yapma. Hastalığından dolayı öldü. Lotus hiçbir şey yapmadı.” Benim yalan söylemediğimi bildiği için hemen kılıcını geri kınına soktu ve Noz’un bedenini taşımaya başladı. Kral cenazesi düzenlenecekti. Daha saniyeler önce zafer bildirisini dinleyen halk şimdi de Noz’un ölüm bildirisini dinliyordu. Cenaze başladı ve Noz’un bedeni yakıldı. O gün karnavallar olmadı, eğlenceler düzenlenmedi, zafer kutlanmadı. Ülkede yas ilan edildi. Çünkü büyük bir beyin ölmüştü. Hem de çocuk yaşta. Ve kurala göre de tahta Lotus geçti. Noz’un notunda da şunlar yazıyordu:
“Sevgili teyzem. Sana en azından notta teyze diyebilmeme bile seviniyorum. Siz eğer bu notu okuyorsanız ben öldüm demektir. Ölümüm ülkeyi çaresiz bırakabilir. Hatta senin bana suikast düzenlediğini bile söyleyecekler. Ama bunlar doğru değil. Miras o yüzden yanımızdaydı. Halka her şeyi anlatacak. Babanın idam edilmesini istemezdim. istememiştim de. Fakat babam küçük olduğumdan sözümü dinlemeyip senin babanı idam etmişti. Onun için de hep bize öfke duydun. Aslında bana değil. Sadece babama. Sen hep böyle zeki biriydin. Babaların günahlarını oğullara yüklemedin. Halk seni hep yanlış anladı. Tahta ben geçtim diye sinirlenip yeni ülke kurdun zannettiler. Oysa ki babanın intikdıbını almak istemiştin lakin sen daha intikdıbını alamadan babam öldü ve sen de kurduğun ülkeyle baş başa kaldın. Sonra da babamı içinden affettin. Bunu yapmak büyük bir yürek ister. Eğer tüm ülkeleri alamamış olsaydım krallığın tümünü kendine alacaktın ve beni de idam ettirmeyecektin, biliyorum. Ama 2 büyük krallığa karşı savaşmak zorunda kalacaktın. Ben sadece önündeki taşları kaldırdım. Artık tek yapman gereken bir daha bu olayın tekrar edilmemesi. Bunu sağlayabilir misin, bunu zaman gösterecek.
Miras.
O 9 generali neden idam ettirdiğimi sormuştun? Çünkü generallerin 6 sı diğer krallıklara bilgi sızdırıyordu. Diğer 3 ü de mevkisini kullanarak rüşvet alıyor, suçluların suçlarını örtüyordu.
Beni kardeşinin yerine koyuyordun, bunu biliyorum. Kardeşinle aranda ne geçti tam olarak bilmiyorum lakin artık ben de öldüm. Artık tüm halka bana yardım eder gibi yardım etmeni istiyorum. Bu bir rica değil, bu bir emir. Umarım bir gün kendini affedebilirsin.
Sevilerimle
Noz TiER” -
89.
+2Rez amk rez bu hikayeyk tutturmamiz lazim
-
90.
+2RIFATTümünü Göster
Ne oldu? Neredeyim ben? Resmen donakalmıştım. Lanet olsun. Her zaman diğer insanlardan bir adım önde görüyordum kendimi. Ama en çok korkan ben oldum. Halis’in bile neredeyse kişiliği değişti. Farklı biri gibiydi ama belki de bizi korumak için kişiliğini bile değiştiriyordu. Omzum ağrıyor. Şu diken beni duvara asarken olmuş olmalı. O an öyle bir korktum ki acıyı bile hissetmedim. Ama ben neredeyim? Buranın havası farklı. Başka bir ülkede miyim? Bilmiyorum. O portal beni nereye zütürdü? Hiçbir fikrim yok. Sakinleş, sakinleş… Odaklan. Şimdi. Yerinden kalk ve etrafını tanı. Burası farklı bir yer. Önümde bir kale var. Kale değil. Sur gibi. Kale mi yoksa şehir mi? Orta çağda mıyım? Yola bakılırsa öyle. Arkamdan bir ses geldi ve yanımdan at arabası geçti. Bayağı hızlıydı. Neredeyse bizim otomobiller kadar. Atı tam göremedim ama şoförü gördüm. Teni kızıldı. Belki çok güneşin altında kalmıştır. Kulağı garipti. Yuvarlak gibiydi. Belki yanımdan hızlı geçtiği için yanlış görmüşümdür. Bilmiyorum. Ama en iyi seçenek oraya gitmek. O portal beni zamanda geri mi taşıdı? Bunu ancak oraya giderek öğrenebilirim.
Her ne kadar yakında gözükse de 1 saatte oraya anca vardım. Kapıda nöbetçiler beni durdurdu. Kulakları yuvarlak bunların. Neden? Çok garip. Ten renkleri de kızıl. Kızıllığı anlarım da kulakları çok garip.
Nöbetçi-“Sen bir Rian değilsin. Nesin sen?” Rian mı? O da ne? (Bu arada Rıfat söylemeden edemeyeceğin düşeceğin diyarı gibeyim.)
Rıfat-“Rian da ne demek? Irk mısınız?” Hiçbir tarih kitabından da Rian ırkından bahsetmez. Acaba iran’dan mı geliyor?
Nöbetçi-“Miras Styla’nın öğrencilerine haber ver. Ne yapacağımıza onlar karar versin.”
Nöbetçi2-“Tamam.” Dedi ve koşmaya başladı. Gidip gelmesini bekleyeceğiz bir de.
Yarım saat sonra anca gelebildi. Yanında da rahibe kılıklı biri vardı lakin kıyafeti pembe ve yer yer açıklıklar vardı. Yani rahibeler gibi tamamen kapalı giyinmiyordu. Yanıma geldi ve:
Rahibe-“Hoş geldin gezgin.”
Rıfat-“Gezgin mi? Ben gezgin değilim. Hem gezgin de nedir? Hiçbir şey bilmiyorum.”
Rahibe-“Kafan karışmış olmalı. Gezginliğin ilk zamanında normaldir böyle şeyler. Lütfen. Beni takip et. Seni tanrıçamıza zütüreceğim.”
Rıfat-“Tanrıçanız mı?”
Rahibe-“Miras Styla bizim tanrıçamızdır. Kendisi ölümsüzdür. Her şeyi bilendir.” Bir de düşünsenize aşırı dindar birinin geldiğini. Kafirler deyip taşlardı herhalde. Yürümeye başladı ve ben de peşinden koşmaya başladım.
Rıfat-“Peki burası neresi?”
Rahibe-“Burası Rian diyarı olarak bilinir. Irkımız ve ülkemizin isminden dolayı diyarımıza da bu isim verilmiştir.” Hem ırk hem ülke ismi Rian mı yani? Ben de niye şaşırıyorsam. Türküm. Türkiye’de yaşıyorum. Yani.
Rıfat-“Peki sen nesin? Dindar mı? Rahibe falan mı?”
Rahibe-“Rahibe nedir bilmiyorum ama ben Miras Styla’nın öğrencisiyim. Biz ona sadece tapmayız. Ayrıca halka yardım da ederiz. Ama pek iyi bir zamanda gelmedin.”
Rıfat-“Neden?”
Rahibe-“Kralımızın yarım gün önce cenazesi düzenlendi. Şu an ülke yas halinde. Ve haliyle de şu an çok yoğunuz. Ama Tanrıça Miras sizinle ilgilenecektir. işte geldik.” Kiliseye benziyordu. Ama tek farkı bizim dünyada haç şekline iken onlarda iki göz şeklinde. Güneş vurunca anladım nedenini. Camlar mavi renkte ama güneş vurduğunda sanki binanın çevresini pembe bir ışık sarıyor. Ve camın rengi de pembe oluyor. Bunun nedeni ne acaba?
Rıfat-“Bina çok… Nasıl anlatsam… Garip.”
Rahibe-“Burası Tanrıça Miras Styla’nın tapınağıdır. Bütün öğrencileri burada ders alır ve halka yardım ederiz.”
Rıfat-“Peki para alıyor musunuz?”
Rahibe-“Hayır. Bizim para ile işimiz olmaz. Bize sadece giyecek kıyafet, yiyecek yemek ve içecek su yeterlidir. Zaten tapınakta yaşıyoruz.” Yani kısacası dünyadaki rahibeler gibi bütün arzularını susturmuşlar. -
91.
+2içeri girdiğimizde tapınak bayağı büyüktü. 50 tane oda var. Kapısı büyük olan odadan içeri girdik. Oda bayağı büyük, geniş ve ferahtı.Tümünü Göster
Rahibe-“Lütfen şuraya oturun. Tanrıça Miras birazdan sizinle görüşecek.” Dedi ve kapıyı kapattı. Dışarıdaki pembe cam içeride daha da yoğun bir pembe ışık oluşturuyordu. Gözlerimi rahatsız etti. Koltuk rahattı ama. Şimdi bunu düşünmenin sırası mı? Sorularımı hazırlamalıyım. Biri girdi içeriye. Saçları pembe renkliydi. Aslında değil. Odanın ışığından saçlarının rengi pembe gözüküyor. Dikkatli bakıldığında aslında gümüş renkli. Boyatmış mı acaba?
Miras-“Hoş geldin insanların gezgini. insanların dünyasında bir sorun olduğunu hissettim. O yüzden mi buradasın?”
Rıfat-“Öncelikle gezgin ne demek bilmiyorum. Ve ikinci olarak da burası neresi? Ve insanların diyarı derken? Burası dünya değil mi?”
Miras-“ilk olarak gezgin senin gibi diyarlar arası gezen kişilere denir. Muhtemelen ilk kez başka bir diyara geliyorsun o yüzden de kafan karışık.”
Rıfat-“Daha detaylı anlatabilir misiniz? Başka bir diyar derken?”
Miras-“Şu anda kendi gezegeninde değilsin. Sen buradayken dünyada zaman durmuş durumda. Sen geri dönene kadar da zaman duracak. Lakin Uandina şu an dünyada olmalı.”
Rıfat-“Ben buraya kendi isteğimle gelmedim. Siyah zırhlı bir adam geldi. Bizi öldürmeye çalıştı. Ve beni kardeşim kurtardı. Bir portalden geçtim ve buradaydım…” Bütün detaya girmedim. Dedemi falan söylemedim. Zaten söylemeye fırsatım da olmadı. Tam anlatırken anlıma bir fiske attı.
Rıfat-“Neden yaptın ki bunu?”
Miras-“Gerçekten de gezgin değilsin. Sen normal bir insansın.”
Rıfat-“Sonunda anladığın için teşekkürler. Peki dünyaya nasıl geri dönebilirim?”
Miras-“Geri dönemezsin. Portal açan bir gezgin henüz dünyaya gelmedi.” Sinirlenmeye başlıyordum. Sakinleşmem lazım.
Rıfat-“Gezginin ne demek olduğunu anladım sayılır da portal açmak ne alaka?”
Miras-“Şöyle bir örnek vereyim, mesela sizin dünyanızda bazı insanlar 6 veya 4 parmaklı doğar. işte bu da onun gibi bir şey. Ama ihtimali tetrilyonda bir.”
Rıfat-“Tetrilyonda bir mi? Kaç diyar var ki?”
Miras-“Benim gidebildiğim 42 milyar diyar var sadece. Belki daha fazlası da vardır.” 42 milyar diyar mı? Biz 42 milyar diyardan sadece biri miyiz? Şu an kendimi çok kötü hissediyorum.
Rıfat-“Peki burada ne yapacağım? O gezgin doğana kadar… Bir de büyümesi var.”
Miras-“Büyümesini beklemene gerek yok. Sizin dünyanizda Bir Bine adında bir gezgin vardı. Yeteneklerini 22 yaşında keşfetti. Ve hatta kız kardeşimi öldürüp 22 yaşında ölümsüz oldu.” Lütfen isim benzerliği olsun.
Rıfat-“Peki ölümsüzler her zaman genç mi kalıyorlar?”
Miras-“Adı üstünde ölümsüzüz. Yani bizim için zaman ilerlemez. Bedenimizin parçalansa bile belli bir süre sonra hemen düzelir.”
Rıfat-“Düzelirken o havada uçuşan şeyler toprak gibi mi gözükür?”
Miras-“Evet. Nereden biliyorsun?”
Rıfat-“Biliyorum, çünkü Bir Bine benim babam.” -
92.
+1Rezerve
-
93.
+1Rezerve
-
94.
+1Rezervasyon
-
95.
+1Rezerve
başlık yok! burası bom boş!