/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +3
    Alduin-“Bu gördüğün şey bizim yıldızımız. Bizim gezegenimiz bir yıldızın üstüne kuruldu.”

    Halis-“Hadi ama yalan söyleme. Bir yıldız milyonlarca derece.”

    Alduin-“Annemiz bize hikayesini anlatmıştı. Bizim ilk atamız çocukları için sığınacak bir gezegen aramış fakat bulamamış. Ölümü yaklaşmışken bir yıldız atamıza seslenmiş. Yıldız da ölmek üzereymiş. Ona ateşi karşılığında evlatları için bir gezegenin çekirdeği olmayı teklif etmiş. Atamız ise kabul etmiş ve hayattaki amacını yerine getiren her ejderha öldüğünde zemine toprak olur. Bir katman tamamlanırsa diğer katman yükselmeye başlar. Hem şu an benim zihnimdesin. Asla yalan söyleyemeyeceğimi biliyorsun.” Gerçekten de öyle. Sanki beynin yalan söyleme yeri kapalı gibi.

    Halis-“Çok garip bir efsaneymiş.”

    Alduin-“Efsane değil bu. Gerçek.” Ahh. Hemen unuttum.

    Halis-“Peki. Devam ediyorum o zaman.”

    “Unutulmuşlar yükseliyor.” Derken 4 tane gölge gördüm.

    Halis-“4 kişi mi var orada?”

    Alduin-“Her rüya farklı yorumlanabilir insan. Gölgeler sadece yansımalar da olabilir. Belki 2 kişidir lakin aynadan 4 kişi gibi gözüküyor olabilir. Erken yorum yapamayız.”

    “Güven zayıflara tutulmuş bir silahtır.” Umursamaz şekilde bakan yeşil gözler gördüm. Umursamaz olduğunu nasıl anladım ki?

    Alduin-“Benim zihnimde olduğun için içgüdüyü kullanabiliyorsun. O sayede gözlerdeki bakışı anladın.”

    Halis-“Ben bunu dışımdan söylemedim ki? Hem içgüdü de ne?”

    Alduin-“Fazla vaktimiz yok. Sana sonra öğretirim. Devamı çok önemli.”

    “Tik Tak. Tik Tak. Tik Tak.”

    Halis-“Bunu senin zihnine de baktım ve hiçbir şey anlamadın.”

    Alduin-“Ama senin zihninden bakınca yalnızlık ve korku hissettim. Her tik tak ta korkuyordun. Peki neden korktun? Onu göremiyorum.”

    Halis-“Görememen normal çünkü ben de bilmiyorum nedenini.” Birden ben küçülmeye o da büyümeye başladı ve eski halimize döndük.

    Halis-“Geçmişine de bakacaktım.”

    Alduin-“Zamanımız yok. Birazdan uyanacaksın. Neden korktuğunu iyi düşün. Önemli nokta bu olabilir.” Dedi ve uyandım.
    ···
  2. 52.
    +3
    MiRAS

    2 AY SONRA

    Noz’un yanında yatıyordum. Bu hastalığı pek iyi bir haber değil. Tek krallık olsa da eğer Noz ölürse yine iç isyanlar çıkar. Nasıl bastırmayı planlıyorlar ki? Giderek ilerliyor. Arada düşünüyorum keşke uyuyabilsem. Bu duyguyu Noz’un yanında yattığımdan beridir hissediyorum. Yani bir tek uyurken rahatlıyor sanki. Uyandığı anda gergin bir havaya bürünüyor. Daha 9 yaşında. Bu kadar yükü taşıyor. Gözlerini açtı.

    Noz-“Günaydın.”

    Miras-“Günaydın. “

    Noz-“Sana sadece 1 gün yanımda yat demiştim ama sen 2 aydır buradasın.”

    Miras-“Sizi yalnız bırakmak istemiyorum. Hele ki hastalığınız bu kadar ilerlemişken.”

    Noz-“Sen bir tanrıçasın Miras. Her kulun senin gözünde eşit olmalı. Ben kral olmasaydım belki seninle tanışmayacaktık bile. Ve belki benim gibi dışarıda binlerce çocuk var. “

    Miras-“Siz merak etmeyin. Tapınağım hala açık ve öğrencilerim halk ile ilgileniyor. Siz…” derken kapı çaldı. Kael (Kael=Kralın sağ eli. Rian dilinde Kael olarak söyleniyor.) içeri girdi ve krala bir mektup uzattı. Mektupu açtı ve okuduğu anda gülümsedi.

    Miras-“Benim haddime değil ama iyi bir haber mi?” Noz gülümsemesini birden bozdu ve ciddi bir ifade takındı.

    Noz-“Hayır. Aldmir krallığı ordusunu toplamış ve bizi kuşatmaya geliyor. Generaller çoktan toplanmıştır. Sen de gel Miras. Bu toplantıyı duymak senin için de önemli olabilir.”

    Miras-“Nasıl isterseniz.” Dedim ve Noz yataktan kalkıp üstünü değiştirdi. Ben zaten Noz uyanmadan 1 saat kadar önce değiştirmiştim. Daha sonra toplantı salonuna doğru yöneldik.
    ···
  3. 53.
    +2
    içeri girdiğimizde generaller hararetli hararetli tartışıyorlardı. Noz’un içeri girmesi ile hepsi önünde başını saygıyla eğdi. Kalkın işareti yaptıktan sonra hepsi başını kaldırdı. Ki tekrar aşağı bakmak zorunda kaldılar. Çocuk yani. Mecburen yukardan bakıyorlar.

    Noz-“Durum hakkında bilgi verin.”

    Karsu-“Kralım. Ticaretimiz son 3 gündür aksamaya başlamıştı lakin bugün kesildi. Dışarıdan hiçbir şey alamıyoruz. Dediğiniz gibi bütün kaleleri ve garnizonları boşaltıp ordularımızı başkentte birleştirdik. Son kalemizi de aldılar. Artık Aldmir krallığı en geniş krallığa sahip.”

    Noz-“Anlıyorum. Peki tüm ordusuyla mı saldırıyor?”

    Karsu-“Hayır. Kalelerde en az 300 asker bırakıp öyle saldırısına devam ediyor.”

    Noz-“Peki kaç askeri var? Casus öğrenebilmiş mi?”

    Karsu-“Tahmini 15 bin asker.” 15 bin mi? Bu çok fazla.

    Noz-“Peki bizim garnizon ve kalelerdeki askerlerle beraber kaç askerimiz var?”

    Karsu-“Maalesef 3000 kadar. Bu kazanamayacağımız bir savaş.”

    Noz-“Yani her asker 5 kişi öldürse yeter.”

    Karsu-“Onlar bizim 5 katımız. Nasıl yenelim? Hem kuşatma sırasında depolarımızdaki yiyecekler de halka ve bize 2.5 sene yeter.”

    Noz-“Savaş o kadar sürmeyecek. Emin olun.”

    Miras-“Aklınızda bir planınız mı var?”

    Noz-“Evet. Merkezde yaptırdığım borazan hazır mı peki?”

    Karsu-“Evet. Çizdiğiniz şemadakinin aynısı gibi yapıldı. Peki ne işimize yarayacak?”

    Noz-“Bu planı size bir kere anlatıyorum. Beni dikkatlice dinleyin. Miras. Sen şimdilik dışarı çık. Sana güvenmediğimden değil. Konseye dahil olmadığından bu planı duymaman gerekiyor.”

    Miras-“Nasıl isterseniz” dedim ve dışarı çıktım.
    ···
  4. 54.
    +3
    Tekrar çağırdıklarında içeri girdim.

    Karsu-“Planınız çok etkileyici lakin bu büyük bir kumar kralım. Ve size tavsiyem kesin bir planla çıkmamız.”

    Noz-“Bana bir şunu söyle General Karsu. Siz hiç krallık yönettiniz mi?”

    Karsu-“Hayır efendim.”

    Noz-“Peki büyük bir ordu yönettiniz mi?”

    Karsu-“Evet efendim.”

    Noz-“Peki bana halk ile büyük ordu arasındaki farkı söyleyebilir misin?”

    Karsu-“Büyük ordular genellikle eğitimli ve üst düzey askerlerden oluşur. Lakin halk hakkında bir bilgim yok.”

    Noz-“ikisi de aynıdır General Karsu. Asker sadece halkın elinde kılıç tutan halidir. Savaşabilmeleri veya savaş tecrübesi olması bir rian olduğu gerçeğini değiştirmez. Onlar da ihiyaçlarını giderir, korkar, sevinir, üzülür… Yani bir farkları yok.”

    Karsu-“Ben olsam öyle düşünmezdim kralım.”

    Noz-“Askerler. Karsu’yu önümde diz çöktürün.” Karsu’nun kollarından tutup diz çöktürdüler.

    Karsu-“Yanlış bir şey mi yaptım?”

    Noz-“Benim fikirlerime durmadan karşı çıkıyorsun. Casus olduğundan şüpheleniyorum. Sen. Buraya gel.” Bir askeri işaret etti ve asker de yanına koştu.

    Asker-“Emredin kralım.”

    Noz-“Bana Karsu’nun ailesini getirin. Önce onlar idam edilecek. Gözlerinin önünde. En son ise Karsu.”

    Asker-“Emredersiniz.” Dedi ve yürüyerek çıkarken:

    Karsu-“Kralım. Lütfen. Beni affedin. Beni öldürün ama aileme dokunmayın.” Noz askere dur işareti yaptı ve asker kapıda beklemeye başladı.

    Noz-“Ölümden korkmuyor musun?”

    Karsu-“Hayır kralım. Ben korkmuyorum.”

    Noz-“O zaman ailen neden korksun ki? Hem senin yanında ölüme cesaret bulacaklarından eminim.”

    Karsu-“Lütfen yapmayın. Kızım sizden 2 yaş küçük. Korkar o.”

    Noz-“Sen kızının öleceğinden mi korkuyorsun, yoksa korkacağından mı?”

    Karsu-“Gözlerimin önünde ölmesinden korkuyorum.” Dedi ve ağlamaya başladı.

    Noz-“Asker. Karsu’nun evine git ve akşam için yemeğe davetli olduklarını söyle. Ve sana gelince Karsu. Senin aklındaki şüpheyi yok etmemin tek yolu sana korkuyu göstermekti. Ölümden korkmuyorsun lakin bilmediğin bir şeyden korktun. O an kızına olacaklarını hafızandan geçirip korktun. Bu arada şu anki Kael’imi emekli ediyorum ve artık Kael sensin Karsu. Ve ailesini de bunu kutlamak için çağırdığımı belirt.”

    Asker-“Nasıl isterseniz kralım.” Dedi ve odadan çıktı. Korkudan akan gözyaşları sevince dönmüştü.

    Karsu-“Teşekkür ederim kralım. Teşekkür ederim.” Diye olduğu yerde kaldı. Askerler bırakmasına rağmen yerden kalkmadı.

    Noz-“Toplantı bitmiştir.” Dedi ve odadan dışarıya doğru yürüdü. Karsu hala yerde sevinç gözyaşları döküyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    +3
    BiR BiNE

    Dünkü mangal pek tahmin ettiğim gibi gitmedi. Kaypak “Bu ne sıkıcı bir mangal dıbına koyayım ben eve gidiyorum.” diye eve gitti, Halis anca uyudu. Hasta diye uyandırmadım da, Rıfat en azından topla falan oynuyordu ama o da sıkıldı, Huriye desen “Eve gidelim, zaten Halis hasta” diye başımın etini yedi. Yani kısaca boşa gittik. Ama garip tarafı bir yığın et vardı. Halis tekrar uyanınca çoğunu yedi. O yaşta çocuğun bu kadar yediğini ilk defa görüyorum.

    Arabadayken bunları düşünüyordum. Sonunda kumarhaneye vardım. Saat 07.50 Kaç gündür ihmal ediyorum. inşallah bir terslik olmamıştır. Yüzlerce metre öteden hissetmiştim zaten. Yine kavga ediyorlar. Nedir bunlardan çektiğim. Arabadan indim ve kumarhanenin kapısını açtım. Beni görünce ikisi de sustu.

    b-“Sevim ve Altan. Şimdi sorununuz nedir?”

    Sevim-“Sorunumuz yok…”

    b-“Yalan söyleme konusunda ne demiştim?”

    Sevim-“Kusura bakmayın. Küçük bir kavga. Sizi endişelendirecek bir şey yok.”

    b-“Küçük de olsa dinlerim sıkıntı yok. Şimdi, sorun nedir?”

    Sevim-“Depodaki sayımda 70 lik Kahlua Likör’ünden 2 şişe ekgib çıktı. Burada da likörü kimin en çok sevdiğini biliyoruz.”

    Altan-“Ben içmedim diyorum kızım. Neyini anlamada zorluk çekiyorsun? içmedim.” Doğruyu söylüyor.

    Sevim-“Hıı. Sen içmedin ben içtim değil mi?”

    b-“Belki de Altan doğruyu söylüyordur. Gelin bir depoya bakalım.” Depoya doğru yöneldim. Onlar da arkamdan geldiler. Likörleri saydım. Gerçekten de 2 şişe ekgib var.

    b-“Evet. 2 şişe likör ekgib.”

    Sevim-“Demiştim. Altan içmiş işte.”

    Altan-“Bana düşmanlığın falan mı var senin? içmedim diyorum neyini anlamıyorsun?”

    “Çünkü ben içtim.” Arkamı dönmem ile merdivenlerde onu görmem bir oldu. Saçları ağarmasına rağmen o kadar kullandığı cilt bakım kremleri falan hep etkisini göstermiş. Tamam çok da genç gözükmüyor ama 35-40 arası gösteriyor. Asıl yaşı 55.

    b-“Berkecan. Senin burada ne işin var?”

    Berkecan-“Sana haberlerim vardı ama dün sana ulaşamadım. Arada yanlışlıkla depoya girip bir iki şişe devirmiş olabilirim.”

    b-“Şimdi de hırsız mı oldun?”

    Berkecan-“Senin zihnin yüzünden.” Gizlice sus işareti yaptım. Laf sokacaktı güya.

    b-“Neyse. Gel odama konuşalım. Sevim. Sen de direk nedensiz Altan’ı suçladığın için cezalısın. Haftaya olan sayıma da geleceksin.”

    Sevim-“Yaa ama…”

    b-“Aması maması yok. Neyse biz odaya geçelim.” Dedim ve depodan çıktım. Umarım dersini alır. Berkecan da arkamdan geldi.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 56.
    +3
    Odanın kapısını kapattım ve koltuğuma oturdum. Ohh be. insanın kendi koltuğu gibisi yok.

    Berkecan-“Koltuğun ile aşkın bittiyse haberimi verip gideyim. Daha bir yığın işim var.”

    b-“Sen zenginsin. Senin işin olmaz.”

    Berkecan-“Ha ha ha. Çok komik. Benim lafımla beni vurmaya kalkma. Neyse. Dünya gezginini buldum.” Hemen ciddileştim.

    b-“Nasıl? Nerede yaşıyormuş?”

    Berkecan-“Kaynaklarımın çoğunu zaten seferber etmiştim. Ve dünya gezgini şu an 25 yaşında bir üniversite öğrencisi. Derslerinde pek başarılı olduğu söylenemez. Hatta Huriye’den daha kötü.”

    b-“Peki portal açabiliyor mu?”

    Berkecan-“Bilmiyorum. Onu sormadım.”

    b-“Peki nereden anladın gezgin olduğunu?”

    Berkecan-“Arkadaşlarına ‘benim gördüğüm yerleri görseydiniz 10 dakika bile hayatta kalamazdınız’ gibi saçma salak şeyler söyleyen biriymiş.”

    b-“Sadece bundan yola çıkarak mı onu bulduğunu düşündün?”

    Berkecan-“Hayır. Holas ve Rolas soyundan gelen iki ork tanıdığını söyledi.” Evet. Doğru kişi.

    b-“Onunla konuştun mu ki?”

    Berkecan-“Evet. Özel olarak konuştum.”

    b-“Peki nerede şimdi?”

    Berkecan-“Evimde misafir ediyorum. Görmek istersen evime gidebilirsin. Ben de işe gideceğim.” Hemen ayağa kalktım.

    b-“Sen gelmiyor musun?”

    Berkecan-“işim var kısmının neresini anlamadın? Sen git. Evdeki hizmetçiler zaten seni tanıyor.”

    b-“Tamam.” Dedim ve acele ile dışarı çıktım. Tam kapıdan çıkacak iken:

    Altan-“Gidiyor musunuz şimdiden?”

    b-“Evet. Acil işim çıktı. Vaktim kalırsa geri dönerim.”

    Altan-“Peki.” Dedi ve geri temizliğe döndü. Ben de dışarı çıktım.
    ···
  7. 57.
    +3
    Aslında eskisi kadar hevesim kalmadı. Ama yine de rehber olmak amaçlı yanına gitmem gerektiğini hissediyorum. Evinin girişine vardım. Hiç arabayı içeri sokmaya bile yeltenmedim. Dışarıya park edip yürümeye başladım. Tabi hemen kapıdaki görevli beni tuttu. Yüzümü görünce:

    Görevli-“Ben de sizi bekliyordum Bir Bine bey. Beni takip edin.” Dedi. Sanki tarikat huur çocuğu. Bu ne kadar koruma? Sanki başbakanın evi. Sonunda bir odaya vardık. Odanın kapısı açıldı ve içeride bir çocuk vardı. Aslında çocuk değil de bebek yüzlü. Boyu uzun. Ayak ayak üzerine atmış koltukta, gözleri kapalı kulaklığıyla müzik dinliyordu. Gözünü açıp bana doğru baktı. Bir an kaybolup geri geldi. Muhtemelen tek ben görebildim. Başka bir diyara gitti. Gerçekten de gezgin o.

    b-“Gerçekten de gezgin senmişsin.”

    -“Evet benim. Sen kimsin?”

    b-“Ben Bir Bine.”

    -“Yalanını gibeyim.” Sokuğa bak. Nasıl konuşuyor. Çocukluğuna veriyorum.

    b-“Sana yalan söylemek için nedenim yok.”

    -“Bir Bine daha güçlü biri. Senin gibi cılız biri olmasına imkanı yok. Bir Bine’ye tapan birkaç tane diyar gördüm. Şimdi sana tapmalarına inanmamı mı bekliyorsun?”

    b-“Bana tapmalarını ben istemedim. Sadece olaylar öyle gelişti. inan ya da inanma Bir Bine benim ve sana yardım etmeye geldim. ismin nedir?”

    -“ismim Yuri.”

    b-“Yuri mi?”

    Yuri-“Evet. Rusyalıyım.” Neden baby face olduğu anlaşıldı.

    b-“Bu kadar akıcı Türkçe konuşmana şaşırdım.”

    Yuri-“Bir Bine’sin ve Imdan Diyarı’nda dilleri nasıl hızlı öğreneceğini öğretmediler mi? Bu sefer harbiden yalanını gibeyim. Yalanlarını da alıp gibtir olup gidebilirsin. Ben gerçek Bir Bine’yi bekleyeceğim.” Şimdi kaypağa hak veriyorum işte. Gerçekten de döverek eğitmek daha kolay olacak gibi.

    b-“Sen Ork Diyarı’nda Holas ve Rolas ile tanışmıştın değil mi?”

    Yuri-“Evet. Ne olacak?”

    b-“Onlardan eğitim aldın mı peki?”

    Yuri-“Onların babaları Bir Bine’den başka kimseye eğitim vermemiş. Beni eğitmeyi kabul etmediler. Başka bir ork tarafından eğit… Sana niye anlatıyorum ki bunu. gibtir git.”

    b-“Güzel. Eğer orklar tarafından eğitilmemiş olsaydın bunu yapmam seni öldürebilirdi.” Dedim ve yanına doğru yavaş yavaş yürümeye başladım.

    Yuri-“Kavga mı istiyorsun? Eğer ölmek istiyorsan sen bilirsin.” Bana birkaç yumruk salladı ama hiçbirini tutturamadı. Hepsinden kaçtım. Ona tokadı vurmam ile metrelerce savrulması, hatta camı kırıp camdan dışarı uçması bir oldu. Duvarın belli bir kısmı da kırıldı.

    Koruma-“Bu bu… Bu da ne böyle?”

    b-“Berkecan’a söyle camın ve duvarın faturasını bana göndersin.” Dedim ve ben de camdan aşağı atladım. Yuri yerde acı çekiyordu. Oysa o kadar da sert vurmadım. Sinirime yenik düşsem öldürürmüşüm demek ki.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 58.
    +3
    b-“Şimdi inandın mı Bir Bine olduğuma.”

    Yuri-“Evet evet. inandım.” Kendini toparlayıp yerden kalkmaya çalıştı. Yerden kalkması 10 dakikasını aldı. Bayağı sert vurdum demek ki. Herhalde eğitime daha yeni başladı.

    b-“Imdan Diyar’ına gitmedim ama orada bir karga ile tanışmışlığım var. ismini bil…” derken kaybolup geri geldi.

    b-“Nereye gittin?”

    Yuri-“Ork diyarına.”

    b-“Neden?”

    Yuri-“Seni bulursam haber vermem gerektiğini söylemişlerdi.” Birden yanında bir ork belirdi. Benden birkaç cm büyük ama normal orklara göre muhtemelen çocuk.

    b-“Sen orkların gezgini olmalısın. ismin nedir?”

    -“ismim Koan.”

    b-“Koan demek. Ben de Bir Bine.”

    Koan-“Gerçekten çok cılızmışsın. Efsanevi Bir Bine olduğuna ve Kim Styla’yı yendiğine kimse inanmaz.” Hay gibecem şimdi sizi.

    b-“inanmazlarsa inanmasınlar. Zaten başka diyara gitmem yasak. Peki geliş amacın nedir?”

    Koan-“Gözümle görmek istemiştim. Bir de sizinle ork düellosu yapmak istiyorum. Ama öldürmek yok. Sizin diyarda öldürmek yasalara aykırıymış.” Allah’tan bahçe büyük. Dövüşebilirim yani.

    b-“Peki. O zaman dövüşelim. Ama sen beni öldürecekmiş gibi saldır. Ben ölümsüzüm.” Koan iri bir topuz çıkardı.

    b-“Topuzunu buraya getirebildiğine göre boyutsal bir topuzun var.”

    Koan-“Evet. Bana bunu yapmayı ustam Olas öğretti. Ona da ustası Koum öğretmiş. Olas bir sonraki gezgine aktarabilmesi için öğretmiş Koum ona. Sen çıplak elle mi savaşacaksın?”

    b-“Evet. Eşitlik olması amaçlı.”

    Koan-“Sen benim gücümü mü aşağılıyorsun?” Biraz sesi kalın çıkmıştı.

    b-“Hayır. Ben ölümsüz olduğum için silah kullanmamam daha eşit bir savaş olur.”

    Koan-“Ölümsüz olman beni ilgilendirmez. Koum’un boyutsal baltasını çağır.” Birden ciddileştim.

    b-“Boyutsal balta ile seninle savaşırsam bundan sağ kurtulamazsın. Onun için uslu bir ork ol ve benim kuralımla savaş. Bana tek bir çizik bile atabilirsen sen kazanırsın. istediğin kadar süren var.”

    Koan-“Sen istedin.” Dedi ve topuzunu sallamaya başladı. Normalde ciddi dövüşlerde gözümü kapatıp içgüdüme odaklanırım ama gözüm açık bir şekilde içgüdümü kullanıyorum. Kim Styla son savaşında bana gözük açık saldırdı diye kaybetmişti lakin onunla aramızdaki güç farkı dağlar kadardı. O benden çok güçlüydü. Ciddiye almam gerekiyordu. Holas ve Rolas sayesinde de kazanmıştım. Şimdi ise karşımda yeni yetme bir ork var. Hatta egolu bir ork. Onunla gözü kapalı savaşırsam en güçlü haline yenildim der ve egosu yine düşmez. Onun için onu güçsüz olduğuna ikna etmeliyim. Yorulmaya ve yavaşlamaya başladı. Daha bana bir kere bile vuramadı.

    b-“Şimdiden yoruldun mu? Bu gidişle kaybedeceksin.”

    Koan-“Kes sesini.” Dedi ve saldırmaya devam etti. Biraz hızlandı ama sonra daha da yavaşladı. En sonunda yoruldu ve yere oturdu. Nefes nefese kalmıştı.

    b-“Pes ediyor musun?” Çocuk olduğu çok belli. Yerden eline toprak aldı. Sinsilik hissediyorum. Muhtemelen toprağı yüzüme atacak.

    Koan-“Hayır. Etmiyorum.” Dedi ve düşündüğüm gibi de yaptı. Toprağı bana fırlattı ve kafamı sağa çekerek toprağın yüzüme gelmesini engelledim. Aniden ayağa kalktı ve topuzunu salladı. Topuzundan da kaçtım. Sonunda gerçekten yere düştü.

    b-“Pes ediyor musun?”

    Koan-“Pes edemem. Daha yumruk bile yemeden pes edemem.” Yanına yürüdüm.

    b-“Yumruğu atarsam pes edecek misin?”

    Koan-“Evet.” Tam yumruğu atacakken topuzunu yine salladı. Ve ben yine kaçtım. Daha sonra yanına gelip tokadı vurdum. Yerde metrelerce yuvarlanıp dut ağacını yıktı. Bu Berkecan’ın pek hoşuna gitmeyecek.

    b-“Şimdi pes ediyor musun?”

    Koan-“E evet. Ediyorum.”

    Yuri-“Oha. Ben onu daha yenemiyorum. Sen nasıl saldırılarını önceden görüyorsun?”

    b-“Buna içgüdü deniyor. Ejderha Diyarı’nda öğrendiğim bir şey.”

    Yuri-“Ejderha diyarı mı? Sen gerçekten Bir Bine’sin.” Gözleri parlamaya başladı.

    b-“Daha yeni mi inandın?”
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    +4
    Yuri-“Bana da öğretsene içgüdüyü.”

    Koan-“Bana da öğret.”

    b-“Hmm. Ama bunu size ben öğretmeyeyim. Bunu eğer Ejderha Diyar’ını bulursanız kendiniz öğrenin. “

    Yuri-“Neden şimdi cimrilik yapıyorsun ki? Seni geçeriz diye mi korkuyorsun?”

    b-“Aksine beni geçerseniz sevinirim. Ama daha bana ulaşmak için 40 fırın ekmek yemeniz lazım. Sizinle bir anlaşma yapalım. Eğer Ejderha Diyarı’nı bulursanız size öğreteceğim.”

    Koan-“Orayı bulduktan sonra ejderhalardan da öğrenebiliriz.”

    b-“Hayır. Size öğretmezler. Hissediyorum. Zaten zihnim onlara sakın öğretme dercesine beni uyarıyor. Ama yine de bu uyarıları yok sayıp size öğreteceğim.”

    Yuri-“Bizim neyimiz varmış da zihnin öğretme diyor?”

    b-“Karanlık var içinizde. ikinizin de.”

    Koan-“Ben kötü biri miyim yani? Atalarıma saygısızlık yapmadım. Neden kötüyüm ki?”

    b-“Karanlık kötülük anldıbına gelmez. Sadece yolunuzdan biri. Karanlığı beslerseniz büyür ve sizi sarar. Eğer beslemezseniz küçülür ve etkisiz olur ama yok olmaz.”

    Yuri-“Karanlık ne yani? Ne karanlığım var ki?”

    b-“Bunu kendiniz öğrenmeniz lazım.”

    Yuri-“Her şeyi kendimiz öğreneceksek sen ne işe yarıyorsun o zaman?” Tokadı çaktığım gibi birkaç metre yuvarlandı. Ses tonumu değiştirmeyerek:

    b-“ilk olarak bundan sonra benim çırağımsınız. ikinci olarak Yuri, bundan sonra kumarhanede çalışacaksın. Koan, sen de savaş eğitimlerine hız vereceksin ve Yuri’yi Ork Diyarı’na her gönderdiğimde seni nasıl eğitiyorlarsa öyle eğiteceksin.”

    Koan-“Nasıl isterseniz.” Yuri yerden kımıldamayarak

    Yuri-“An laşıldı.”

    b-“Güzel. ikiniz de bugün serbestsiniz. Koan. Sana yarın Yuri ile haber göndereceğim. Nerede ne zaman eğitim göreceğinizi söyleyeceğim. Şimdi git.” Dedim ve kayboldu. Bak. iyi davranmak hoşlarına gitmiyor. gibecen böyle bunları kaypak gibi. Acaba kaypak bana iyi davransa bende mi böyle olurdum? Bilmiyorum. Telefonum çaldı. Ve arayan kaypak. Yuri’ye sessiz olması için işaret yaptım ama gerek bile yoktu. Çıt çıkaracak hali yok zaten.

    b-“Efendim abi.”

    Süleyman-“Abinin dıbına koyayım.” Bekledim devam eder diye sessiz kaldı. Ama devam etmedi.

    b-“Hayırdır abi sorun mu var?”

    Süleyman-“Yarın yemek düzenliyorum. Saat 8 de. Sen de orada olacaksın.”

    b-“Tamam abi. Akşam 8 de mi?”

    Süleyman-“Hey Allah’ım yarabbim. Kafana duvarlara mı vuruyorsun bütün gün yoksa bilerek mi salağa yatıyorsun? Yemek diyorum. Kahvaltı demiyorum. Tabi ki akşam 8. Hey Allah’ım. 50 küsür yaşına gelmiş hala mal. Zaten vücudu da gelişmiyor. Bari beyni gelişseydi.” Yav gibecem şimdi. Zaten derdim başımdan aşkın. Yuri’yi de eve almam lazım. Ama nasıl alacağım? Tamam, evde yer var o sıkıntı değil. Ama birden eve “işte bu çırağım Yuri merhaba deyin.” Diye getiremem ki.

    b-“Tamam abi. Akşam 8 de orada olurum.” Der demez telefonu kapattı. Hani bir nasılsın, çocuklar nasıl vs. yok. Direk dıt dıt dıt. Neyse. O yemeğe aile ile gidilmez. Ama yanıma birini zütürmem lazım. Muhtemelen Yuri olacak. Ama o çocuk orada boş boş konuşursa vururlar valla. Geçen seferki gibi Altan’ı da zütürebilirim. Veya Sevim’i. Ama onları hiç bu kadar önemli bir yemeğe zütürmemiştim. Off. Yuri çırağımsa onu zütüreceğim. Yapacak bir şey yok. Hem onun için de tecrübe olur. Daha ilk kez tanıştığım birine bu kadar güvenmek doğru mu acaba? Ve bu kadar yüklenmek. Aslında doğru. Aklıma kaypak ile ilk zamanlarım geldi.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    +4
    GEÇMiŞ (SÜLEYMAN iŞE ALDIKTAN SONRA iLK ZAMANLAR)

    Sonunda bir işe girmemin sevinciyle elimden geleni yapıyordum. Süleyman abi ile aynı evde kalıyordum. Kendisi iyi bir adam. Yoksa kim beni salak gibi işe alır ki? Şu an kömürlükte yatıyorum ama olsun. ileride gözüne girersem kendi yatağım olabilir. Süleyman abi uyanmadan önce lazım olan şeyleri hazırlasam iyi olur. Hmm. Mutfağa doğru yürümeye başladım. Yerler pis. Uyandıktan sonra evi süpürsem iyi olacak. Yemek için ne yapsam? Yumurta kırayım, peynir zeytin falan koyayım bari. Buzdolabını bir açtım tövbe bismillah. O ne lan? Dolapta yok yok. Sucuk, salam, pastırma, bildiğim ve bilmediğim peynir türleri, reçeller, çikolatalar, pekmez, tahin, tahinli pekmez… Say say bitmez. Ve bu sadece buz dağının görünen yüzü. Sebzeler meyvelerden de yok yok. Ben yumurta kırayım dedim ya. gibseler yumurta kırmam. O kadar şey varken yumurta kırsam ayıp olur. Sanki saklıyor gibi. En iyisi sucuklu yumurta yapayım, yanına da dolaptaki kahvaltılıklardan birkaç kaba koyup kahvaltı sofrasına hazırlayayım. Hmm. Acaba yanına mı zütürmemi ister? Üst kata yanına çıkayım bari. Belki uyanmıştır. Kahvaltıyı masaya hazırladıktan sonra üst kata doğru yöneldim. Merdivenlerden çıkarken karşımda bir kadın belirdi. Çırılçıplak bir kadın lan. Ellerim ile gözlerimi kapattım.

    HKadın-“Ne tırsıkmışsın sende. ilk kez mi kadın vücudu görüyorsun?”

    b-“Imm. Bakmak ayıptır. Siz Süleyman abinin karısı mısınız?” Daha ilk çalışma günüm. Ne bileyim öyle bir kadın olduğunu.

    HKadın-“Hahaha. Değilim ama bir geceliğine karısı oldum. Artık gözlerini açacak mısın? Rahatsız olmaya başladım.”

    b-“En azından don giyseniz…” Ellerimi tuttu ve çekti. Ben de gözlerimi kapattım.

    HKadın-“Bak bu fırsat bir daha eline geçmez. Hayatında kaç kez kanlı canlı çıplak kadın göreceksin?” Kadın haklı. Ama ben bunu yapamam. Yapamam. Yüreğim el vermez. Ama aşağıdaki aynı şeyi düşünmüyor. Kalkma KALKMAA

    HKadın-“Aman. Sen de böyle saf salak yaşamaya devam et. Süt almaya inecektim sen bana getirebilir misin?”

    b-“Tamam getireyim de Süleyman abi uyuyor mu?”

    HKadın-“Evet uyuyor. Bak son şansın. Göğsüme dokunmak istersen…”

    b-“Sütünüzü hemen getiriyorum.” Dedim ve koşa koşa aşağıya indim. Nefes nefese kaldım resmen. Hayat kadını mıydı o? Vay be. Valla kıskandım ne diyeyim. Benim hayat kadınına bakmaya yürek yemez. Adam resmen gibiyor. Zaten kel de. Tam Johnny Sins. Off. Baksa mıydım acaba? Sütü bir bardağa koydum ve tekrar yukarıya doğru yola koyuldum. Kadın içeriye girmiş. Kapıyı çaldım ve “gir” diye bir ses duydum. içeri girdiğimde gördüğüm manzara karşısında dilim tutuldu. Süleyman abi ben süt doldurup zütürene kadar uyanmış, bir de karıyı gibmeye başlamış bile.

    Süleyman-“Sütü şuraya koy….” Ben çığlık atıp dışarı çıktım ve aşağı kata indim direk. Süt de elimden düştü yukarıda kaldı, bardak kırıldı vs. Normalde orayı temizlerdim ama bu olay bende şok etkisi yarattı. Kömürlüğe gittim ve kenara büzülüp oturdum. Ben nereye düştüm böyle? Aslında bunu yapmak artık normal karşılanıyor bu devirde, görmek falan normal… NE NORMALi? iyicene kafayı yiyorum. Kadını gözümün önünde çatur çutur gibiyordu. Kadının göğüsleri hopluyordu vs. Ben niye öyle bir tepki verdim ki? Off. Şimdi ne yapacağım? Acaba çok kızar mı?
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Kahkaha attım
      ···
  11. 61.
    +3
    Yarım saat kadar sonra merdivenlerden ses geldi. Ben kömürlükte olduğum için sadece duyabiliyorum. Şöyle bir konuşma geçti aralarında:

    HKadın-“Çocuğa ne yapacaksın? “

    Süleyman-“Ne yapacağım canım hiçbir şey. Çocuk saf, cahil. Ona enine boyuna öğreteceğim bunları.”

    HKadın-“Hahaha. Sana öğretirken bol şans. Beni çıplak görünce gözlerini açmamak için çok uğraştı. Göğsüme dokun dedim onu bile yapmadı.”

    Süleyman-“Ben senin o göğüslerini yerim.”

    HKadın-“Yaa Süleymaaan. Hadi işe geç kalacaksın. Benim de çıkmam lazım zaten.”

    Süleyman-“dıbını yediğimin karısı. Gel seni de bırakayım evine de oradan işe geçeyim.”

    HKadın-“Tamam, olur.” Dediler ve evden çıktılar. Ben de odadan çıktım. Bir şey yapmayacakmış. Çok sevindim. Valla çok sevindim. Kızmadı iyiki de. Bari karşılık olarak evi pak yapayım. Kahvaltı da yapmadılar. Neyse ben biraz yedim ve sofrayı kaldırdım.

    Evi resmen bal dök yala yaptım. Bütün evi 8 saatte falan temizledim. Bardağı kırdığım yeri 10-15 defa süpürmüşümdür. Eğer birinin ayağına batarsa da helal olsun yani ne diyeyim. Akşam yemeği de hazırladım. Pilav ile tavuk sote. Tabi tavuk sote biraz fazla piştiği için dibi tuttu, pilav da lapa gibi oldu. Umarım yememezlik yapmaz. Kapının açılma sesi geldi. Kapı açıldı ve içeri girdi. Üst kata yöneldi ve üstünü değiştirip aşağı indi. Keten pantolon giyinmiş, üstüne de kazak giyinmiş. Dışarı bayağı soğuk olsa gerek. Beni görünce yanıma yaklaştı. Ben tam yemek hazır diyecekken tokadı yapıştırdı.

    Süleyman-“Lan dangalak. Sen kızın yanında neden beni küçük düşürüyorsun? Şerefini gibtiğimin muallaksi seni. Hiç mi ferre izlemedin oğlum sen?” diyor ve arada da vurmaya devam ediyor. Hiç böyle bir şey beklemiyordum. Gerçekten sinirlenmiş. Ama kadınla konuşurken bir şey yapmayacağım diyordu?

    b-“Özür dilerim abi.” Arada da ağlıyorum. Ne bileyim ömrü hayatımda böyle bir dayak yemedim.

    Süleyman-“ZIRLAMA LAN. Sana bekaret kemerini çıkarmanın zamanı biraz erken geldi.” Dedi ve kemeri çıkartıp Allah’sızca vurdu. 20 dakika kadar sonra durdu anca. Benim artık ağlayacak mecalim bile kalmamıştı. Ev de biraz dağılmıştı.

    Süleyman-“Ben meyhaneye gidiyorum. Sen de ben gelene kadar evi topla.” Dedi ve kapıyı çarpıp çıktı. O günü hayatım boyunca hiç unutmadım.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 62.
    +3
    Rian Diyarı

    Miras Styla (Diyarda 1 ay sonra)

    Kuşatma 2 haftadır devam ediyor. Lakin kimse saldırıda bulunmuyor. Ne bizden bir kişi ne de onlardan bir kişi. Konuşularak uzlaşılmaya çalışılıyor. Ve tahmin edersiniz ki elçi görevini ben yapıyorum. Boş yere asker ölümü olmasın diye. Normal biri olsa kesin yorgunluktan düşerdi.

    Kampa doğru yöneldim. Yine teklifini reddetti. Bu çocuk neye güveniyor? Anlamıyorum. Oysa ki bu teklif cazipti. 2 haftadır pazarlık içindeler ve savaşın kopması an meselesi. Büyük olan çadıra geldim ve içeriye girmek için nöbetçilerden izin istedim. izin verildiği zaman da içeriye girdim.

    Aldmir-“Tanrıça Miras. Sizinle çok sık görüşmeye başladık. O kadar ki gözüme artık normal rian gibi görünüyorsunuz.”

    Miras-“Ben zaten bir rianım. Sadece normal değilim. Size Kral I. Noz Tier’in cevabını getirmeye geldim.”

    Aldmir-“Peki o veletin cevabı ne imiş?”

    Miras-“Topraklara dokunmayacağınızı lakin vasi olacağınızı söyledim lakin teklifinizi reddetti. Size bir seçenek sundu. Bütün topraklarınızı verirseniz size uygun eskisinden daha büyük bir arsa…” Masaya elini sertçe vurdu ve ayağa kalktı:

    Aldmir-“BU ÇOCUĞUN BENi BU KADAR AŞAĞILADIĞI YETER. Ona söyle. Artık pazarlık olmayacak. Tüm gücümüzle saldıracağız.”

    Miras-“Nasıl isterseniz.” Dedim ve çadırdan çıkıp başkente doğru yöneldim. Şehrin kapıları bana açıldı. içeri girdim ve kapılar geri kapandı. Bu teklif oldukça cazipti oysa. Bu kadar iyi teklif yaptıklarına göre demek ki savaşsız bir zafer istiyorlardı. Ama Noz bunu da reddetti. Ve savaş artık kesinleşti. Sanki savaşı istiyor gibi. Saraya girdim. Askerler direk beni Noz’a yönlendirdi. Beni bekliyordu. Krallar salonuna girdim. Nesilden nesile geçen tahtta Noz oturuyordu. Kael Karsu da yanında duruyordu. Bir an tahta gerçekten yakıştığını düşündüm. Küçüktü ama şimdiden bir çok kralın yapamadığı şeyleri yapıyordu. Zekasını babasından, cesaretini ise dedesinden almış. Sanki o taht onun için yapılmış gibiydi. Bu zamana kadar onu beklemiş gibi. Neden aklımdan böyle şeyler geçiyor ki? Neden ona karşı bu kadar sempati duyuyorum?

    Noz-“Sonunda geldin Miras Styla. Yeni bir teklifleri var mı?” Onun bu sözü ile kendimi toparladım.

    Miras-“Hayır. Yeni teklifleri yok. Artık savaşacaklar.” Noz tahtından kalktı ve:

    Noz-“Sonunda. Karsu. Artık hazırlıklara başlayabiliriz. Ejderha planını devreye sokun.”

    Karsu-“Nasıl isterseniz kralım.”

    Miras-“Kral Noz. Size saygısızlık etmek istemem lakin bana bir cevap vermelisiniz. Siz kimsenin savaşta ölmesini istemiyordunuz. Peki kararınızı ne değiştirdi de savaş çıkarmayı planladınız? Oysa ki anlaşma maddeleri sizin işinize daha çok geliyordu.”

    Noz-“Önemli olan benim işime gelmesi değil. Krallığa olacak yararı. Ve bütün topraklar Rian Krallığı’na ait olmazsa ölünce atalarımın yüzüne bakamam.”

    Miras-“Ölmenizi engelleyebilirim. Hastalığınızın çaresini buldum. Ben…”

    Noz-“Peki benden önce ölen çocuklara da bu çareyi aramış mıydın?” Bu kadar şevkli aramamıştım. Cevap veremedim.

    Noz-“Bir tanrıça olsan da sen de bir riansın. Bana karşı bir zaafın var. Ben hastalandığım anda ilacın tedavisini aradın bunca zaman. Biliyorum. Başka diyarlardan buldun. Lakin bu tedaviyi kabul edemem. Tanrıça olarak her riana adil olmak zorundasın.O yüzden tedavini kabul etmeyeceğim. Ve gerçekten hayal kırıklığına uğradım Miras.” dedi ve tahtından kalkıp salondan çıktılar. Ben de orada tek başıma kaldım. Noz kral olduğundan beridir kendimi farklı hissediyorum. Her şeyden sıkılmış, hiçbir durum umurunda olmayan, olsa bile fazla önem vermeyen Miras gitmiş, yerine daha özverili çalışan, hayattan zevk almak için yol arayan Miras gelmiş gibi. Ve Noz’u her gördüğümde farklı hissediyordum. Aşk değil tabiki bu. Daha çok başka bir kardeşe sahip olmak gibi. Belki de Kim’in ölümününden duyduğum pişmanlığı ve yaptığım yanlışları Noz’da yapmamaya çalışıyorumdur. Bilmiyorum. Kafam çok karışık.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    +3
    Bir Hafta Sonra (Rian Diyarı)

    Savaş başlamak üzere. Şehrin duvarları önünde devasa bir ordu sıraya girdi bile. Noz’un ordusunun Aldmir’in ordusunu yenmesine imkan yok. Bunu o da biliyordu. Ama Ejderha yakalayacak teçhizatları olmadan bu kadar ordu anlamsız. Noz şehrin surlarına çıktı ve bağırmaya başladı:

    Noz-“Savaş boyunca istediğiniz zaman teslim olabilirsiniz. Silahını yere bırakana zarar verilmeyecek. Söz veriyorum. Sen hariç Aldmir.” Bu sadece Aldmir’i sinirlendirmişti. Aldmir askerlerine saldırın komutunu verdi. Hafif zırhlı piyadeler koşmaya başladı. Geri kalan ağır zırhlılar arkada bekliyordu. Herhalde bir taktik uygulayacaklar. Merdivenler ile geliyorlardı. Noz’un askerleri endişelenmeye başlamışlardı.

    NAsker-“Komutanım. Emir verin saldıralım.”

    NKomutan-“Daha değil. Bekleyin.”

    Miras-“Neden saldırmıyorsunuz?”

    Noz-“Sen karışma Miras. Dediğim gibi. Sadece izle. Savaş çoktan bitti.”

    Miras-“Ejderhadan dolayı mı?”

    Noz-“Sana artık söylememin vakti geldi. Aslında bizim krallıkta bir ejderha yok.”

    Miras-“NEE?” Arkadan bir kükreme sesi geldi. Ejderha kükremesi gibiydi. Ama ejderhaları yoktu? Nasıl bu ses gelebilir? Piyadelerin çoğu duraksadı. Ardından bir kükreme sesi daha geldi. Karşı piyadeler kendi aralarında:

    Piyade-“Gerçekten ejderhaları varmış.” Şeklinde korkmaya başladılar. Çoğu ellerindeki silahı bırakıp diz çöktü. Ağır zırhlılar bile savaşma isteğini yitirmişti. Aldmir’im komutanlarından biri:

    AKomutan-“Kral Aldmir. Emirleriniz?” Aldmir yerinden bile kımıldayamıyordu. Gözleri faltaşı gibi açılmış, gözbebekleri küçülmüş ve ağzından salyalar akmaya başlamış bile. Korkuyordu. Hem de çok korkuyordu. Bu korkusu ordusuna da yansıdı.

    Noz-“Aldmir’in generallikten alınma sebebini biliyorsun değil mi?”

    Miras-“Hayır bilmiyorum. O kadar general gelip geçiyor ki artık kim general kim Kael takip edemiyorum.”

    Noz-“Aldmir’in köyünü küçükken bir ejderha yakıp yıktı. Annesi ve babası diri diri yandı. Ne zaman ejderhanın sesini duysa korkudan kımıldayamazmış. Tabi ejderha zamanından kalan son generallerden biri Aldmir. Ejderha avlayamadığı için de emekli edilmişti. Ejderhalar gidip kral ölünce de önünde engel kalmamıştı. Ta ki şimdiye kadar. Ejderhaların sesi onlarca insanın çığlığının kalın hali gibi duyuluyormuş. Arana bak Miras.” Arkama baktığımda gözlerim açık kaldı. Gerçekten de bunu bile önceden düşünmüş. Bu ne ileri görüşlülük. Yaptırdığı borazanın ağzında onlarca insan aynı anda çığlık atıyor. Borazandan ayarlanan ses de sanki ejderha kükrüyor gibi geliyordu. Çok zekiceydi. Noz tekrar bağırmaya başladı:

    Noz-“Teslim olan askerler. Silahlarınızı tekrar elinize alın ve teslim olmayanları öldürün. Ejderhayı serbest bırakıp sizin de ölmenizi istemiyorum. Aldmir’i zincirleyip bana getirin.” Zaten çoğunluk moral düşüklüğünden dolayı teslim olmuştu. Hemen moralleri yerine geldi. Çünkü artık ejderha onların tarafındaydı. Tüm şehre saldıran askerlerin üzerine saldırmaya başladılar. Devasa orduları artık kalmamıştı. Sadece bir borazan ile savaş kazanılmıştı. inanılmazdı. Bütün savaşa devam eden askerler öldürülmüştü. Aldmir de zincilenip kapının önüne getirilmişti. Aldmir hala kımıldayamıyordu. Borazan hemen saklanmıştı. Askerler görürse tekrar ihanet edebilirlerdi.

    Noz-“Artık şehre güvenli bir şekilde girebilirsiniz. Ejderha tekrar kafesine döndü.” Şehrin kapıları açıldı. Askerler içeriye girdiler. Noz’un önünde sıraya dizilip hepsi diz çöktüler.

    Noz-“Bana bağlılık yemini ediyor musunuz?” Askerler hep bir ağızdan:

    Askerler-“Evet. Ediyoruz.”

    Noz-“O zaman artık özgürsünüz.” Dedi ve Aldmir’in üzerine yürümeye başladı. Noz, Aldmir’in kulağına bir şey fısıldadı ve Karsu’ya işaret verdi. Karsu da Aldmir’in yanına yürüdü ve kılıcıyla kellesini aldı. Noz’un arkasından şatoya doğru yürümeye başladı. Şatonun üst katlarına çıktıktan sonra balkonuna çıktı ve tüm halkına seslendi:

    Noz-“Artık korkmanıza yok. Kaçıp saklanmanıza da. Bugünden itibaren Aldmir krallığı Rian krallığına aittir.” Halk hep bir ağızdan sevinç çığlıkları atmaya başladı. Bu savaş halkı da strese sokmuştu. Lakin bu kadar hızlı bitmesi onları sevindirmişti. Ama Karsu şüpheliydi. Hemen krala şüphelerinden bahsetmek istiyordu ve bahsetti de:

    Karsu-“Kralım. Düşman askerleri serbest bırakmanız iyi bir şey fakat bize ihanet edebilirler.”

    Noz-“Etmeyecekler.”

    Karsu-“Nasıl bu kadar eminsiniz?”

    Noz-“Evet. Bana sadık olmayacaklar. Lakin sadık olacakları başka kimse kalmadı. Aldmir çok önemli biriydi. Ama tek bir korkusu vardı. Ondan da kaçamadı ve öldü. Bana sadık olmayacaklar lakin bir sonraki kral veya kraliçeye sadık olacaklar. Bana kaybettiler. Benden nefret bile edebilirler. Bir sonraki kral veya kraliçeye değil.”

    Karsu-“Siz daha uzun seneler yaşayacaksınız kralım. Daha yaşınız küçük.”

    Noz-“Benim o kadar uzun yaşamaya hevesim yok. General Talong’tan bir haber var mı?”

    Karsu-“Maalesef yok kralım. Belki ölmüş…”

    Noz-“Hayır. Ölmedi. Gelecek. Zaten şu an yapacağımız tek şey beklemek. Bu savaş beni çok yordu. Ben uyumaya gidiyorum. Önemli bir şey olursa beni uyandır.” Dedi ve odasına doğru yürümeye başladı. Ağrıları artmaya başlamıştı. Bu genç yaşında bu kadar acıyı içinde tutabiliyordu.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      Hocam 15 bin kişiden biri de çıkıp demedi mi madem ejderhan var göster bakalım diye? Teslim olmayan askerler zaten öleceklerini biliyorlardı böyle bir risk alabilirlerdi bence
      ···
      1. 1.
        0
        Savaşlarda genellikle general düşerse ordunun morali bozulur. Ve böyle bir seçenekleri olacaklarını düşündüklerini sanmıyorum. Dediğim gibi daha acemiyim ortaçağ konusunda ama genel olarak araştırdığımda eğer kral düşerse ya yeni bir isyancı birliği kurulur, ya yeni bir kral başa geçer (ki böyle bir durumda imkansız), ya kalan ordu katledilir ya da orduyu kral kendi ordusuna katar. Ama dediğini ben de düşündüm ve işin içinden çıkamadığımdan dolayı böyle bir sonuç koydum.

        Hem geri dönecekleri bir kral kalmadı.
        ···
    2. 2.
      +1
      Aslında bu sahne Aldmir ve Noz arasında çok daha uzun bir zeka gösterisi olabilirdi. Aldmirin ejderha söylentilerinden haberi vardı. Nozun kan dökmek istemediğini de biliyordu. Truva atı tarzı bit taktik gibi düşün. Teslim olmuş gibi içeri girdikten sonra adamlarına saldırı emri verebilirdi. Ejderha gerçek olsa bile Nozun adamlarının ejderhayı serbest bırakacak vakti olmazdı çünkü. Daha sonra Noz şuanda aklıma gelmeyen daha farklı bir planla karşılık verebilirdi belki. Tabi Aldmirin hikâyenin öncelerinde bu kesinliği olmayan olayları hesaplayabilecek stratejik deha olarak tanıtılması gerekir böyle bir senaryo için. Şimdilik aklıma gelenler bunlar
      ···
      1. 1.
        +1
        Bak işte onlar benim aklıma gelmedi. Senin aklına geliyor. Bir de hikaye yazamam dersin bıraksam roman yazarsın sen :D

        Fazla uzun bekletmek istemedim sizi o yüzden kısa kestim. Aslında direk ejderha olayına inanmayacaktı, O arada da farklı bir taktik uygulayacaktı lakin noz un tarafından bir mancınık ile yanan bir sarı ateş atılacaktı. Ondan sonra gerçekten korkup geri çekilecekti ve başka bir saldırı planı düşünecekti. Tabi o arada asker moralsiz olduğu için Noz karşı saldırı yapacaktı... ve daha uzayıp gidecekti. Lakin fazla uzamasın dedim.

        Ve sarı ateşi nasıl açıklayacağımı bulamadım doğrusu gerekirse. Kimyaya da bakmaya üşendim yalan yok. :D
        ···
  14. 64.
    +2
    Halis

    Halis-“Senin sayende artık uykumda da rahat yok.”

    Alduin-“Ben sana gelmiyorum. Sen bana geliyorsun.”

    Halis-“Nasıl durduracağım o zaman bunu?”

    Alduin-“Siz insanlar çok garipsiniz. Kendi yaptığınız şeyi nasıl yaptığınızı bilmiyor ve kendi kötü sonuçlarınızda da başkalarına kızıyorsunuz.”

    Halis-“Bu benim suçum mu? Seni görene kadar ejderhaları bir efsaneden ibaret sanıyordum. Belki de kombo rüya görüyorumdur.”

    Alduin-“Kombo ne demek?”

    Halis-“Bazı kelimelere zihnimden bakabilirsin.”

    Alduin-“Anlıyorum. Yani durmadan aynı rüyayı devam ettirerek gördüğünü düşünüyorsun.”

    Halis-“Neyse, şu konuyu kapatalım. Tik tak sesinden neden korktuğumu bilmiyorum. Saatteki saniyenin söyleniş şekli tik tak anldıbına gelir. Diğerlerini bile anlamadım. Tek anladığım şey bir şeylerin yaklaştığı ve ne yapacağımı bilmiyor olmam.”

    Alduin-“Düşündüğünden daha yakın. Hissedebiliyorum.”

    Halis-“Ben buradan hissetmiyorum, sen oradan nasıl hissedeceksin?”

    Alduin-“Aramızdaki bağdan dolayı hissedebiliyorum. Aramızdaki bağın ne olduğunu bulmamız çok önemli. Luka geliyor. Uyandırılacağım. Şimdilik konuşmamızı bitirelim.” Dedi ve gitti. Ben ise geri uyandım.
    ···
  15. 65.
    +2
    Yine saçma sapan bir rüya. Her uyandığımda gerçek mi diye sorguluyorum. Ama alışmaya başladım. Uyandığımda yataktaydım. Dün gece olanlar aklım geldi. Zaten hayal meyal hatırlıyorum. Babam eve bir yabancıyla geldi annemle babam bayağı tartıştılar ve sonuç olarak misafire ayrılan odada artık o kalıyor. ismi de Yuri’ydi herhalde. Susadım. Su içsem iyi olacak. Aşağıya indim ve mutfağa doğru yürümeye başladım. Arkamdan bir ses geldi:

    -“Bakıyorum da bugün erkencisin.” Sesin kimden geldiğini hemen anladım.

    Halis-“Sen de erkencisin Rıfat.”

    Rıfat-“Hiç uyumadım ki.”

    Halis-“Neden uyumadın?”

    Rıfat-“Babamın getirdiği kişi… Yuri. Onda garip bir şeyler seziyorum.” Esnedim ve:

    Halis-“Ben de öyle. Belki yabancı olduğundan bize öyle geliyordur.”

    Rıfat-“Onu da düşündüm. Dün annem sinirlendi lakin babam o gezgin demesiyle direk sakinleşti. Bu gezgin ne Allah aşkına? Kafayı yemek üzereyim. Babam sabah gezgin akşam gezgin diye dolaşıyordu ortalıkta. Sonunda buldu bu sefer de eve getirdi. Anlamıyorum. Gerçekten anlamıyorum.”

    Halis-“Gezginlik meselesinden canım sıkıldı artık. Rüyamda gezgin uyanıyorum gezgin…”

    Rıfat-“Seni ilk kez sinirlenirken görüyorum.”

    Halis-“Bu şeyler sinirimi bozuyor çünkü. Kaç gündür rüyamda bir sırrın çözümünü ararken buluyorum. Ve bizim dünyada bir gezgin mi ne varmış.” Ejderhadan bahsetmesem daha iyi. Dalga geçer. Geçen sefer geçmişti.

    Rıfat-“Ne sırrı? Bilmece gibi mi?”

    Halis-“Evet.”

    Rıfat-“Bana da söylesene. Belki çözümünü bulursam rahat uyuyabilirsin.”

    Halis-“ Bir şeyler geliyor. Unutulmuşlar yükseliyor. Güven zayıflara tutulmuş bir silahtır. Tik Tak. Tik Tak. Tik Tak.”

    Rıfat-“Ne kadar garipmiş. Her rüyanda mı görüyorsun bunu?”

    Halis-“Evet. Birkaç gündür çözmeye çalışıyorum.”

    Rıfat-“Tamam o zaman. Sana yardım edeceğim. Öncelikle ‘bir şeyler geliyor’ kısmını ele alalım. ‘Bir şeyler’ dediğine göre canlı da olabilir, cansız da. Bir şeyler şifre gibi. Devamında şifrenin cevabı olabilir. ‘Unutulmuşlar yükseliyor.’ Hmm. Unutulmuşlar. Bir şeyler denen kısmı şu şekilde değiştirsek nasıl olur? ‘Unutulmuşlar geliyor ve yükseliyorlar.’ Burada önemli olan unutulmuşlar kim? Unutulmuşlar cepte. Güven zayıflara tutulmuş bir silahtır. Burayı da şu şekilde söyleyebiliriz herhalde. Unutulmuşlara güvenme. Sonu neydi?”

    Halis-“Tik Tak. Tik Tak. Tik Tak.”

    Rıfat-“Bu da süreyi belirtiyor olabilir. 3 kere tik tak denmiş. 3 saniye olabilir. Tik bir saniye tak bir saniyeyse 6 saniye. Burası çok karmaşık. Tik Tak ın birden fazla anlamı var. Süre belirtiyor olabilir, bir yavaş bir sert vuruş olabilir… Ne bileyim işte. Böyle bilmeceli rüyalar nasıl görebiliyorsun?”

    Halis-“Sadece sordum. Ben de bilmiyorum.”

    Rıfat-“Neyse. Saat daha erken. Biraz uyumak istiyorum. Su içip yatacağım.”

    Halis-“Ben de su için kalkmıştım zaten. Yardımın için teşekkürler.”

    Rıfat-“Önemli değil. Kardeşimsin tabi yardım edeceğim. Gezgin konusunu da çözmeye çalışacağım.”

    Halis-“Ben de sana yardım ederim.”

    Rıfat-“Sen ilk önce rüyanı çöz. Hahahaha. Yardım edecekmiş.” Dedi ve mutfağa girdi.

    Halis-“Dalga geçmesene yaa” dedi ve arkasından mutfağa girdi. Bir Bine bu konuşmaya merdivenlerin üstünde gizlice dinleyerek kulak misafiri olmuştu.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 66.
    +2
    Bir Bine

    Çocukların bu kadar sonuç çıkartıp hiçbir şey bilmemesi… Bunu biliyordum. Halis orada gerçekten de söylemiş. Ama neden? Unutulanlar düşündüğüm şey mi acaba? Lanetliler olabilir mi? Ama oradan nasıl kaçacaklar ki? Çok zor. Aslında ben bilmiyorum oraları lakin yani zordur. Ama Kim Styla kaçtıysa diğerleri de kaçabilir. ihtimal var. Bunu Miras’a bildirmem gerekli. Ama nasıl ulaşacağım ki ona? Veya Karga’ya bildirirsem o da ağaca bildirir. Hmm. isim konusunda gerçekten felaketim. Hala Karga ve Ağaç olark aklıma geliyorlar. En azından Holas ve Rolas’ı hatırlayabildim. Bu da bir şey. O zaman Yuri’nin yanına gitmem lazım.

    Ben merdivenlerden aşağı inerken çocuklar da mutfaktan çıkıp odalarına yöneldiler. Beni görünce Rıfat:

    Rıfat-“Dur tahmin edeyim. Sen de mi su içmeye iniyorsun?”

    b-“Doğru tahmin.”

    Halis-“Baba. Artık bir şeyler anlatsan bize de. Gezgin ne demek mesela? Yuri bir gezgin mi? Diğer ailen ne demek?” Direk konuya girmesini beklemiyordum. Ve diğer ailem mi?

    b-“Diğer ailem mi? Sana bunu kim söyledi?”

    Rıfat-“Annem anlattı. Senin üvey kardeşlerin varmış. Ve onları bulman için de gezgin lazımmış. Dünyada bulunmamış kara parçasında falan mı onlar? O da gezgin olduğu için orayı bulacağını mı düşünüyorsun?”

    b-“Biraz karmaşık bir hikaye.”

    Rıfat-“Sen anlat ben çözerim.”

    b-“Anlatsam bile inanmazsınız.”

    Halis-“inanırız. Babam değil misin? Hem böyle bir hastalığın varken daha neye inanmayalım ki?”

    b-“Tamam. Anlatacağım. Ama akşama kadar bana süre verin. Bu öyle direk anlatabileceğim bir olay değil. Ve dediğim her şeye de inanmalısınız. Size absürt gelebilir, garip gelse bile…”

    Rıfat-“Tamam. Akşam saat 8 de anlatmanı bekliyoruz. Değil mi Hali… Halis nerede?”

    b-“Ben konuşurken yukarı çıktı bile o.”

    Rıfat-“Şu çocuk… 2 dakika uykusuzluğa dayanamadı. Neyse ben de yatıyorum.”

    b-“iyi geceler.”

    Rıfat-“Ne gecesi. Sabah oldu.”

    b-“O zaman günaydın.”

    Rıfat-“Sana da.” Dedi ve odasına çıktı. Şimdi bir de işin yoksa onlara da anlat da inanmalarını bekle.
    ···
  17. 67.
    +2
    Yuri’nin yanına gittim. Hemen Miras’a haber vermesi lazım.

    b-“Yuri. Uyan.”

    Yuri-“Ya budu spat\' men\'she “ Ne diyon amk.

    b-“Ne diyorsun anlamıyorum.”

    Yuri-“Diyorum ki biraz daha uyuyacağım. Rus’çan yok mu?”

    b-“Yok. Çünkü Türkiye’desin.”

    Yuri-“Haa… HAA” hemen ayağa dikildi.

    b-“Bu kadar acele kalkmana gerek yoktu.”

    Yuri-“iş saati mi geldi?”

    b-“Hayır. Sadece senden bir iyilik isteyecektim.”

    Yuri-“Sabah’ın bu saatinde ne iyiliği?”

    b-“Miras’ın yanına gidip ona yanıma gelmesini söyler misin?”

    Yuri-“Tanrıça Miras’ın yanına gitmem imkansız.”

    b-“Neden?”

    Yuri-“Çünkü şu an Rian Diyar’ında savaş var.”

    b-“Savaş mı? Ne savaşı?”

    Yuri-“Kim Styla krallarını öldürünce krallık 4 büyük devlete bölündü. Onun için de şehre girişler yasaklandı. Bizim için bile.”

    b-“Peki Imdan Diyar’ından kargaya ulaşabilir misin?”

    Yuri-“Karga mı? Oradakilerin hepsi karga gibi.”

    b-“Oranın gezginine ulaş. Ağacı bana göndersin. Çok önemliymiş de.”

    Yuri-“Karga dediğin Ountanis ve ağaç dediğin de Uandina mı?”

    b-“Neyse ne işte. isimlerine dilim dönmüyor.”

    Yuri-“Emin ol seni efsane yapanlar ve tapanlar seni çok abartmışlar. Daha Imdan Diyarı’na bile gitmemişsin.”

    b-“Sen de daha Ejderha Diyarı’na gitmedin. Hadi benim canımı sıkma da git haber ver.”

    Yuri-“Tamam tamam. Hemen kızma.” Yarım saniye sonra “Tamam. Haber verdim. Şimdi uyuyabilir miyim?”

    b-“Tamam. Sen orada ne kadar süre kaldın?”

    Yuri-“Yarım saat kadar.”

    b-“Tamam. Sen de yavaştan hazırlan. işe gideceğiz.”

    Yuri-“Bu saatte mi?”

    b-“Evet. Bu saatte. Beğenemedin mi? istersen beyimize özel öğleden sonra da gidebiliriz.” Lan iyice kaypağa benzemeye başladım amk.

    Yuri-“Yok da ne bileyim saat daha 6.”

    b-“Türkiye’ye hoş geldin. Şimdi hazırlan ve sana konum attığım yere git. işin saat 8 de başlıyor. Anca hazırlanır yemeğini yer çıkarsın.”

    Yuri-“Sen arabayla atmaz mısın ya?”

    b-“istersen tekme atayım sana? Oraya kadar gidersin.”

    Yuri-“Ha hayır teşekkürler. Ben hemen giderim.”

    b-“Sen üstünü giyinene kadar ben de sana bir şeyler hazırlarım.”

    Yuri-“Seni anlamıyorum. Kötü biri misin, iyi biri mi?”

    b-“Hadi hadi. Fazla konuşma da hazırlan. Yatağını da topla temiz bırak.” Dedim ve odadan çıktım. Mutfakta tam bir şeyler hazırlamaya gidecektim ki Huriye de mutfakta su içiyordu. Herkes susamış belli ki. Ben de susasam keşke.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    +3
    b-“Bugün erkencisin bakıyorum.”

    Huriye-“Sen de erkencisin bakıyorum.”

    b-“Uyuyamıyorum. Unuttun yine galiba.”

    Huriye-“Amaaan. Nereden hatırlayacağım ki? Daha ölümsüzlüğüne bile zor alıştım.”

    b-“Sen de haklısın. Sanki romanda gibiyim. Okunsa dikkat bile çekmeyecek bir romanda.”(pekekente bak yazdığımı beğenmiyor)

    Huriye-“Neyse bırak felsefeyi de o gezgini nereden buldun? Portal açabiliyor muymuş? Ben de merak ediyorum başka diyarları.”

    b-“Berkecan buldu. Ve hayır, açamıyor. Sadece kendisi gidip gelebiliyor. Benim gibi. Daha doğrusu eski ben gibi.”

    Huriye-“Peki ne yapacaksın onunla?”

    b-“Ona bildiğim her şeyi öğreteceğim.”

    Huriye-“Yani hep burada mı kalacak?”

    b-“Senin için sorun mu olur?”

    Huriye-“Yok, benim sorun için olmaz da çocuklar için olur, çevre garip bakar falan. Yani yaşı da o kadar küçük değil. Küçük olsa ailesi yakın dostumuz biz bakıyoruz falan derdik.”

    b-“Bir süre kalsın da daha sonra düşünürüz.” Bir an bir beynim titredi. Gözlerimi kapattım. Baş dönmesi gibiydi.

    Huriye-“Bir Bine. iyi misin?”

    b-“Evet evet. iyiyim. Bir an başım döndü.”

    Huriye-“Hani ölümsüzler rahatsızlanmazdı?”

    b-“Bilmiyorum. Birden bir titreme geldi sanki. Belki içgüdümde bir sorun vardır.” Gözlerimi kapattım ve odaklanmaya başladım. Çocuklar odada zaten gözüm açık da hissetmiştim, Yuri üstünü giyiniyor, yakınlarda bir sorun yok. Biraz uzaklaşalım. Sokağın tamdıbını kontrol ettim ve yine bir sorun yok.

    Huriye-“Bir sorun var mı?”

    b-“Hayır. Her şey yerli yerinde. Belki de ben öyle sanmışımdır. Yuri geliyor. Yemek hazırlayacaktım çocuğa.”

    Huriye-“Daha erken değil mi?”

    b-“Onun için değil. Saat 8 de işte olması lazım.”

    Huriye-“Daha işte ilk günü. Bir istisna yapabilirsin.”

    b-“Yapamam. Zamanında bana yapılmadı. Ben koşarak gitmiştim işe zamanında varabilmek için. “

    Huriye-“Ama o Süleyman abi. Sen sensin.”

    b-“iyi davranırsam üstünde otoritemi kuramam.”

    Huriye-“Neden seni sevmesini istemek yerine üstünde otorite kurmak isteyesin ki? Senin de zamanında Süleyman abiye içinden sövdüğün gibi o da sana mı içinden sövsün? Yani bunu istiyorsan yap.”

    b-“Evet. Zamanında sövdüm. Ama onun sayesinde şimdi buradayım.”

    Huriye-“Sen bilirsin. Sadece kendin ol yeter. Sana senin normal halinle saygı duysun. Neyse. Hadi bu seferlik benim için işe geç gitsin. Beni de kırmazsın değil mi?” Sarıldım ve:

    b-“Seni ne zaman kırdım. Tamam. işe ben bırakırım.” Yuri kapıyı açtı. Biliyorum. Normalde böyle karıma sarılırken yakalanmam imkansız. Yani içgüdüm var. Ama görsün istedim.

    Yuri-“Yanlış zamanda mı geldim?”

    b-“Hayır. Tam da senin zamanını kurtaran kadına sarılıyordum.”

    Yuri-“Zamanımı kurtaran?”

    b-“Gidip biraz daha dinlenebilirsin. işe benimle geleceksin. Seni arabayla bırakacağım.” Sevindiğini gizlemeye çalışıyor ama içgüdü sayesinde anlıyorum yani. Bu kadar sevinecek ne var?

    Yuri-“Tamam. Odadayım.” Dedi normal ses tonuyla ve gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    +3
    Huriye-“Benim uykum kaçtı. Bari kahvaltıyı hazırlayayım.”

    b-“Kendine fazla yükleniyorsun zaten işte. Bırak ben hazırlarım.”

    Huriye-“Keşke sen de kendine biraz yüklensen. Kaç gündür işe gitmiyormuşsun. Valla Süleyman abiden azarı yiyeceksin. Benden söylemesi.”

    b-“Yav dün gittim işe de fazla duramadım. Gezgin olayı falan oldu.”

    Huriye-“Ha bu arada dün Berkecan seni aramış ulaşamamış. Fatura mı ne gönderecekmiş sana.”

    b-“Aşkım. Muhtemelen fatura kabarık gelecek.”

    Huriye-“Ne oldu ki? Ve neyin faturası kabarık gelecek?”

    b-“Dur kesin mailime göndermiştir.” Fatura karşısında dudağın uçukladı resmen. huur çocuğu. 74 BiN TL NE?? EVi TEKRAR MI YAPIYORSUN pekekent. Bir de işçilik kısmına 25 bin tl yazmış. DUVARI SIVAYAN MiCHELANGELO, DUVARI BOYAYAN LEONARDO DA ViNCi, CAMI SIFIRDAN TOPRAK PiŞiRiP YAPACAN VE BAHÇEYi DÜZELTEN TOPRAK TANRISI GAiYA MI? BÖYLE iŞÇiLiK PARASI MI OLUR AMK?

    Huriye-“Eve bayağı hasar vermiş olmalısın.”

    b-“Abartıyor yav. Ben onunla konuşurum. Sen dediğim gibi yap. Git yat. Ben geri kalanı hallederim. Hatta bugün işe gitme. Biraz dinlen.”

    Huriye-“Harbiden üzerimde ağırlık var. Ama gitmem lazım. Şirkette ben olmayınca…”

    b-“Olsun. Sağlığından daha mı önemli? Sağlığını kaybedeceğine paramızı kaybedelim daha iyidir. Hem baktın ki kaytarmışlar yarın daha fazla çalıştırırsın.”

    Huriye-“Orası köle kampı değil. Onlar da insan. Hem onlara bu şekilde davranırsam düzenli bir şekilde çalışmayı bırakırlar. En iyisi ben dediğin gibi ben bugün kendime izin vereyim.”

    b-“Sen uyu. Aç mısın?”

    Huriye-“Yok değilim. Sadece yorgunum.” Esnedi ve “Hadi sana günaydın.” Dedi ve mutfaktan çıktı. Son zamanlarda kendini çok zorluyor. Fark ediyorum. işten dolayı bir sorunu var herhalde. Çok ihmal ettim ailemi gezgini arayacağım diye. Bir daha yapmama gerek kalmayacak bir hata.
    ···
  20. 70.
    +2
    Kahvaltıyı hazırladım. Saat çoktan 7.30 olmuş bile. Çocuklara seslendim. Yuri’ye seslenmeme bile gerek kalmadı. Çocuklara seslendim ilk o geldi. Hemen geldi. Çocuklar da Yuri de kahvaltıya oturdu. Sessiz bir kahvaltıydı. Bayağı sessiz. Ama bu sessizliği Rıfat bozdu.

    Rıfat-“Annem yemiyor mu?”

    b-“O bugün işe gitmeyecek. Kaç gündür bayağı yorulmuştu. Dinlenecek bugün. Siz de annenizi rahatsız etmeyin tamam mı?”

    Rıfat-“Tamam sorun değil. Etmeyiz.” Esnedi.

    b-“Sen dün gece uyumadın mı?” Uyumadığını biliyorum. Tüm gece bir sağda bir solda yürüdü, masasına oturup bir şeyler yazıp çizdi. Birkaç kere yanına gittim uyu diye de tamam deyip uyumadı. Ama bunları bildiğimi söyleyip korkutmak istemiyorum.

    Rıfat-“Uyudum. Sadece biraz geç yattım.”

    Yuri-“O değil de sanki diğer oğlun uykusunu alamamış gibi. Gözlerini zor açıyor.”

    b-“O hep öyle. Durmadan uyuklar. Onun da sorununu çözemedik.”

    Rıfat-“ismin Yuri’ydi değil mi?”

    Yuri-“Evet.”

    Rıfat-“Yuri. Benim ismim Rıfat. Bu da kardeşim Halis. Sana bir şey sormak istiyorum.”

    b-“Ne soracak…”

    Rıfat-“Bir dakika baba.”

    Yuri-“Tamam. Sor.”

    Rıfat-“Gezgin ne demek?”

    Yuri-“Gezgin dünyayı gezip genellikle gezi yazısı yazanlara denmiyor mu?”

    Rıfat-“Ondan bahsetmiyorum. Lafı çevirme. Senden bahsediyorum. Sen ne tür bir gezginsin?” Yuri gözleriyle bana söyleyeyim mi der gibi baktı. Ben de hafiften kaşlarımı hayır şeklinde kaldırdım. Onlara akşam ben söyleyeceğim.

    Yuri-“Sadece gezginim. O kadar. Tüm dünyayı köşe bucak gezerim.”

    Rıfat-“Dün senin hakkında araştırma yaptım. Soyadın Golubiew. Soyadın bir tarihçinin soyadı ile aynı. Antoni Gołubiew. Akraban mı?”

    Yuri-“Evet. Büyük babamın babası. Bir tarihçiydi.” Gece bunu mu araştırıyordu yoksa?

    Rıfat-“Sen gezginden çok gamer gibisin. Genellikle nickin “zZProtivZz” oluyor. Protivin Türkçe anlamı da aykırı demek. Yanlış mıyım?”

    b-“Sen ne zaman Rusça öğrendin ki?”

    Rıfat-“Anldıbını bilmiyordum. Google çeviri diye bir şey var. Kelimeyi koyuyorsun sana Türkçesini veriyor. Peki cevap ver bakalım. Doğru mu?”

    Yuri-“Doğru ama bunun gezginliğim ile ne alakası var?”

    Rıfat-“Haklısın. Hobindir belki. Ama 4 senelik League of Legends, 6 senelik Cs go hatta beta testine bile katılmışsın, Dota da rankın çok iyi, hatta Dota 2 de oynuyormuşsun, Starcraft, Diablo 3 ün bilgisayar sıralaman 2 ay önce 42 imiş. Peki bu kadar iyi bir oyuncu nasıl oluyor da dünyayı gezebiliyor? Ve yanında bilgisayar da görmedim. Neredeyse bir aydır bilgisayar kullanmadığın için sofrada istemsizce elini fare tutar gibi koyuyorsun. Bu da demektir ki kendi isteğinle oyunu bırakmadın. Bir yere gitmek zorunda kaldın. O da tahmin ettiğim gibi Türkiye. Buraya geldin ve babam da seni eve getirdi. Ama o bir ay içinde ne yaptın? Orasını bilmiyorum.”

    Yuri-“Wow wow wow. Sakin ol Sherlok.”

    Rıfat-“Wow demişken aklıma geldi. Seni World of Warcraft’ta guildden atmışlar.”

    Yuri-“NE? O kadar geri döneceğim dedim onlara!”

    Rıfat-“Sadece şaka yaptım. Şimdi, gerçekte nesin sen?”

    b-“RIFAT! Şu an evimizde misafir. Akşam size her şeyi anlatacağım dedim. Yuri. Yemeğini bitirdiysen çıkıyoruz.”

    Yuri-“Tamam, bitirdim.” Dedi ve ayağa kalkıp evden dışarı çıktık. Çocuğun aklı cin gibi. O kadar kişinin onu üstün görmesine şaşmamalı.
    Tümünü Göster
    ···