/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    +1 -1
    5. Dakikanızı Ayırıp Okuyun Ve Gözlerinizi Acın Uyanın Artık Ruyadan Ve Sistemi Anlayın.
    Merdivenin dibinde karşılaşan iki adamın sesi hoparlörlerden
    yükselmeye başladı.
    "Şalom, Sayın Başbakan... "
    " Şalom, Profesör."
    " Mütevazı evime hoş geldiniz. Ünlü David Ben-Gurion’u evimde
    ağırlamak benim için bir zevktir”
    Siyasetçi güldü.
    "Şaka yapıyorsunuz herhalde. Açıkçası o zevkin bana ait olduğunu söylemem gerek. Albert Einstein’ı ziyaret etmek
    her gün yaptığım sıradan bir iş değil, öyle değil mi? "
    E: " Seyahatiniz iyi geçti mi, Sayın Başbakan? "
    G: " Evet. Biraz destek ve bağış toplamayı başardım, çok şükür daha fazla para bulma umuduyla Philadelphia’dan başladım. Ne kadar olsada yetmiyor, öyle değil mi? Genç devletimizin çevresini düşmanlar sarmış ve mümkün olan her türlü yardıma ihtiyacı var. "
    E: " israil daha üç yaşında, Sayın Başbakan. Bu tür zorlukların yaşanması doğaldır.”
    G: " Fakat bu zorlukların üstesinden gelebilmek için paraya ihtiyacımız var, Profesör iyi niyet de ancak bir yere kadar.”
    " israil'in savunması " dedi Ben-Gurion ...
    " Yapabilir miyim bilmiyorum," dedi Einstein.
    " Yapamaz mısınız, yoksa yapmak mı istemiyorsunuz, Profesör? "
    Bir süre sessizlik oldu.
    " Bildiğiniz gibi ben bir pasifistim," diye devam etti Einstein.
    E: " Dünyada zaten yeterince trajedi var ve biz de ateşle oynuyoruz.Bu, saygı duymamız gereken bir güç. Onunla uğraşacak olgunluğa eriştiğimizden emin değilim.”
    G: "Yine de Roosevelt’i bomba kullanmaya ikna ettiniz.”
    E: " O başkaydı."
    G: " Neden? "
    E: " Bomba, Hitler'le savaşmak içindi. Ama başkanı o bombanın
    yapılmasına ikna ettiğim için pişman olduğumu biliyorsunuz.”
    G: " Öyle mi? Ya Naziler daha önce kullansaydı? O zaman ne olurdu?”
    " Hımm, evet," diye cevap verdi Einstein düşünceli bir ifadeyle.
    E: " Tam bir felaket olurdu, değil mi? Bunu itiraf etmek benim için
    her ne kadar zor olsa da, bombanın yapılması belki de zorunlu bir
    kötülüktü."
    G: " O zaman benim haklı olduğumu söylüyorsunuz."
    E: "Öyle mi? "
    G: " Tabii ki. Sizden yapmanızı istediğim şey de genç devletimizin
    hayatta kalabilmesi için yapılması gereken zorunlu bir kötülüktür.
    Demek istediğim ikinci Dünya Savaşı’nda ve israil’in kuruluşuna
    destek verdiğinizde pasifîstliğinizi bir kenara bıraktınız. Bunu bir
    kez daha yapıp yapamayacağınızı bilmem gerekiyor.”
    E: " Bilmiyorum."
    Ben-Gurion iç çekti.
    G: " Profesör, genç milletimizin bekası tehlikede.
    Siz de benim kadar israil’in düşmanlarla çevrili olduğunu ve
    onları geri tutacak etkili bir caydırıcıya büyük ihtiyaç duyduğunu
    biliyorsunuz. Aksi takdirde ülkemiz daha çocukken boğulacaktır. Bu
    yüzden bunu sizden istiyorum, rica ediyorum, yalvarıyorum. Lütfen
    pasifîstliğinizden bir kez daha vazgeçin ve bu müşkül dönemimizde
    bize yardımcı olun."
    E: " Tek sorun o değil, Sayın Başbakan."
    G: " Nedir peki? "
    E: " inanılmaz yoğunum. Çekim kuvveti ve elektromanyetizmayı
    içeren birleşik bir teori üzerinde çalışıyorum. Büyük önem taşıyan
    bir çalışma, belki de en önemli... ”
    G: "Yapmayın Profesör,” diyerek sözünü kesti Ben-Gurion. “Söylediklerimin önemini takdir ettiğinizden eminim.”
    “Tabii ki,” dedi bilim adamı. "Fakat istediğiniz şeyin yapılabilir
    olduğundan bile emin değiliz.”
    G: " ihtimal var mı?”
    Einstein tereddüt etti. " Belki," dedi sonunda. " Bilmiyorum. Konuyu
    incelemem gerekiyor "
    G: " Öyleyse inceleyin, Profesör Bizim için, israil için yapın bunu."
    " Geleneksel Tanrı görüşüne inanmıyorum ama maddeden başka birşey olmadığına da inânamam," dedi Ben-Gurion. “Söylediklerimin bir anlamı var mı, bilmiyorum.”
    E: " Var."
    “Bakın,” diye üsteledi siyasetçi. " Beyin, maddeden oluşmaktadır,
    tıpkı masa gibi. Ama masa düşünemez. Beyin canlı bir organizmanın parçasıdır, tıpkı tırnaklarım gibi ama tırnaklarım da düşünemez. Üstelik vücudumdan ayırırsanız beynim de kendi başına düşünemez. Düşünceyi mümkün kılan şey kafa ve vücudun birleşimidir.Bu da beni evrenin düşünme yeteneğine sahip bir vücut olabileceği ihtimalini değerlendirmeye yönlendirdi. Aynı fikirde değil misiniz? "
    " Mümkün. "
    G: " Sizin ateist olduğunuz söylenir, Profesör. Ama siz... "
    E: "Ben ateist değilim. "
    G: " Ah, siz dindar mısınız? "
    E: " Evet, öyle de denebilir."
    G: " Ama bir yerlerde sizin incil’in yanlışlığına dair... ”
    Einstein güldü. “Doğru.”
    G: " O zaman Tanrı’nm varlığına inanmıyorsunuz demektir."
    E: " Incil’deki tanrının varlığına inanmıyorum demektir."
    G: " Ne fark var? "
    iç çeker.
    E: " Bildiğiniz gibi çocukken son derece dindar olarak yetiştirildim.
    Ama on iki yaşına geldiğimde popüler olan bilim kitaplarını okumaya başladım ve bilirsiniz... ”
    G: " Evet."
    E: "... ve incil'de anlatılan hikâyelerin büyük bölümünün mit olduğunakarar verdim. O anda da inanmayı bıraktım. Kişisel tanrı fikri saflıktır, hatta çocukçadır.”
    “Çünkü bu antropomorfik bir kavramdır, kaderini yönlendirmeye
    çalışan ve zor zamanlarında sığınacak bir yer arayan insanın yarattığı bir fantezidir Doğanın üzerinde bir gücümüz olmadığı için bizler de doğanın bizlere kulak veren ve yön gösteren koruyucu ve ataerkil bir tanrının kontrolünde olduğu fikrini yarattık. Bu sizce de insana huzur veren bir düşünce değil mi? Eğer dua edersek onun doğayı kontrol edeceği ve ihtiyaçlarımızı karşılayacağı sanrısını geliştirdik, tıpkı büyü gibi. işler kötüye gittiğinde böyle merhametli bir tannnın nasıl böyle bir şeye izin verdiğini anlayamadığımızdan kendimize mutlaka bunda da bir hayır olduğunu söyleyerek kendimizi rahatlattık.
    G: " Ama bunun bir anlamı yok, öyle değil mi?" Tann’nın bizimle ilgilenmediğine mi inanıyorsunuz? "
    E: "Bir düşünün, Sayın Başbakan: Milyonlarca yıldızı bulunan orta
    boy bir galaksinin çevresindeki bir yıldızının üçüncü gezegeninde
    yaşayan milyonlarca türden yalnızca biriyiz, bu galaksi ise evrende varolan milyarca galaksiden sadece biri. Böyle akıl almaz boyutlarda bir yapı içerisinde bir tanrının her birimizle tek tek ilgileneceğine nasıl inanabilirim?”
    G: " Fakat incil onun iyi ve her şeye gücü yeten olduğunu söylüyor.
    Eğer her şeye gücü yetiyorsa dilediği her şeyi yapabilir, yani hem
    evrenle hem de her birimizle tek tek ilgilenebilir. "
    Einstein dizine vurdu.
    E: " iyi ve her şeye gücü yeten mi? Ne saçma bir fikir. Eğer incil’in söylediği gibi iyi ve her şeye gücü yeten ise neden kötülüğün var olmasına izin veriyor? Örneğin neden Yahudi
    Soykırımı’nın olmasına izin verdi? Eğer düşünürsen bu iki kavramın birbiriyle çeliştiğini görürsün. Eğer Tann iyi ise o zaman her şeye gücüyeten değildir; çünkü kötülüğü ortadan kaldırmaya gücü yetmiyor. Eğer her şeye gücü yeten ise o zaman iyi olamaz; çünkü kötülüğün olmasına izin veriyor. ikisinin bir arada bulunması mümkün değildir. Hangisini tercih edersiniz?"
    G: " Hımm... Tanrı’nın iyi olduğu fikrini sanırım."
    E: " iyi de, bunun ucu açık bir fikir olduğunu görmüyor musunuz?
    Eğer incil’i dikkatle okursanız oradaki tanrının koruyucu değil de
    kıskanç olduğunu görürsünüz, körü körüne iman ve fedakârlık isteyen bir tanrı. Korku saçan, ceza veren, sırf sadakatinden emin
    olmak için ibrahim’den oğlunu kurban etmesini isteyen bir tanrı.

    devdıbını 5 dakka sonra atıyorum sığmadı entry
    ···
  1. 2.
    0
    Foto yok devam etme
    ···
  2. 3.
    0
    Allaha inaç var çügü
    ···
  3. 4.
    0
    Eğer her şeye gücü yetiyor olsaydı, ibrahim’in güvenilir olduğunu
    bilemez miydi? Eğer iyiyse neden böyle zalimce bir imtihan yaptı?
    Dolayısıyla iyi olamaz."
    Ben-Gurion kahkahayı patlattı :
    " Beni alt ettiniz Profesör,” dedi.
    G: " Peki, öyleyse, Tanrı iyi olmak zorunda değil. Ama evrenin yaratıcısı olarak en azından her şeye gücü yetendir, öyle değil mi?”
    E: " Emin misiniz? Eğer öyleyse zaten onun mahlûkları olan canlılarıneden cezalandırıyor? Bunu yaptığında aslında kendisinin sorumlu olduğu şeylerden dolayı onları cezalandırıyor olmaz mı? Yarattıklarını yargılayarak aslında kendisini yargılamış olmuyor mu? Dürüst olmak gerekirse bence tek mazereti zaten var olmamasıdır.”
    Einstein durdu. :
    " Üstelik eğer dikkatli bakarsak, her şeye gücünün yetmesinin
    de mümkün olmadığını görürüz. Çünkü bu da çözülemez çelişkilerle dolu bir kavramdır.”
    G: " Ne demek istiyorsunuz?"
    E: " Her şeye gücünün yetmesinin imkânsızlığını açıklayan bir paradoks vardır ve şu şekilde açıklanabilir: Eğer Tanrı’nın her şeye
    gücü yetiyorsa kendisinin bile çözemeyeceği bir şifre yaratabilir mi?"
    Einstein’ın kaşları yukarı kalktı.
    " Gördün mü? işte çelişki de buradayatıyor zaten. Eğer Tanrı şifreyi çözemez ise her şeye gücü yeten değildir. Eğer çözerse yine değildir; çünkü kendisinin çözemeyeceği bir şifre yaratmayı başaramamıştır."
    Einstein gülümsedi. " Sonuç: Her şeye gücü yeten bir Tanrı yok. Bu anlamadığı şeyleri çözmek için bir yol ve sığınacak bir yer arayan insanın uydurduğu bir hayaldir. "
    G: " Öyleyse Tanrı'ya inanmıyorsunuz? "
    E: " Incil’de bir şahıs olarak anlatılan tanrıya inanmıyorum, hayır."
    G: " Maddeden başka bir şey olmadığını düşünüyorsunuz, öyle
    değil mi? "
    E: " Hayır, kesinlikle var Enerji ve maddenin arkasında bir şey olmalı.”
    G: " Profesör bana kesin bir cevap verin. inanıyor musunuz, inanmıyormusunuz?"
    E: " Daha önce de söyledim zaten. Incil’deki tanrıya inanmıyorum.”
    G: " Peki, neye inanıyorsunuz?"
    E: " Dünyanın kurallı ahenginde tecelli eden Spinoza'nın tanrısına
    inanıyoru
    ···