+5
“Godo’yu beklerken” isimli piyesi seyrediyoruz sanki.
O piyeste, bütün oyun boyunca sahnedekiler “Godo” hakkında konuşurlar.
Onun gelmesini beklerler.
Piyesin sonunda da kimse gelmez.
Godo diye biri yoktur.
Bizde de asık suratlı birçok adam yıllardır “devletten” bahseder.
Bir “devlettir” gider konuşmalarda.
Devlet kutsaldır, devletin geleneği vardır, devlet bilir, devlet yapar falan filan.
Yıllardır bu “piyesi” seyrediyoruz.
Şimdi bana piyesin sonuna geldik gibi gözüküyor.
Ve, “devlet” yok.
Devlet hakkında konuşmalar var sadece, “devlet” gözükecek diye bekleyen seyirciler var.
Şu Hantepe skandalına bakın.
Çocukları ölüme atmışlar.
Hantepe baskınından daha birkaç hafta önce Gediktepe basıldığı halde, “burada baskın olmaz” deyip Hantepe’nin önündeki mevzileri
boşaltıp, baskın için yolu açmışlar.
Heron’lar, “PKK’lılar baskın için sızdı” diye uyarmış, Hantepe bölgesinin sorumlusu komutanlar, “her şey kontrolümüz altında” diye cevap vermişler.
Ve, Hantepe’deki askerlere “baskına uğramak” üzere olduklarını söylememişler.
Askerler, baskına gelenleri “komutanları” sanmış.”
Mevzilerdeki ağır silahların hiçbiri çalışmamış, hepsi tutukluk yapmış.
Yedi asker ölmüş.
Sonra da bu baskının olduğu bölgenin komutanını Genelkurmay resmî açıklamasında “kahramanlığından” dolayı övmüş.
“Kahramanlık” ölçüsü bu olan bir ordu olur mu, böyle ordusu olan bir devlet olur mu?
Peki ya Hrant Dink?
Jandarması, polisi, istihbaratı, “Dink’in vurulacağını” çok önceden biliyor, kimlerin vuracağını da biliyor, işin içinde zaten “devletin
muhbiri” de var.
Dink, herkesin gözü önünde ve devletin bilgisine rağmen öldürülüyor.
Dava bir türlü sonuçlanmıyor, asıl “kışkırtıcılar” bir türlü ortaya çıkarılmıyor.
Bu sırada Dink ailesi Avrupa insan Hakları Mahkemesi’ne gidiyor.
Ve, bu “devletin” en “sofistike” kurumlarından biri olduğu varsayılan Dışişleri Bakanlığı, “devlet” adına bir savunma gönderip Hrant Dink’i “Nazilerle” kıyaslıyor.
Hem adamı öldürt, hem katillerin arkasındaki güçleri ortaya çıkartma, hem de “kurbanı” suçla.
Ben yazıya saygı gösteririm, kelimeleri mümkün olduğunca özenle, yazıyı çirkinleştirmeyecek bir biçimde seçmeye dikkat ederim ama böyle bir olayla karşılaşınca, insanın duygularını “yazıya saygılı” bir ifadeyle anlatması imkânsızlaşıyor.
Çünkü söylenecek tek bir söz var burada.
Yuh.
Böyle “savunma” yazacak adamları “diplomat” yapan bir devlet olur mu?
Diplomatları bu “düzeyde” olan bir kuruluşa “devlet” denir mi?
Sadece bu diplomatların skandalı bile burada devlet olmadığını gösteriyor.
Biliyorsunuz, devleti az olduğu için ölüsü bol bir memleketiz.
Memleketin bir yanında savaş sürüp gidiyor.
Bir “ateşkes” imkânı çıkmış, çocukların ölümü duracak.
imralı’daki mahkûma avukatları “rutin” ziyaretlerini yaptıklarında bu “ateşkesin” önü açılacak.
“Devletin” adamları, avukatların imralı’ya gitmesine engel oluyor.
Bizim gazete durumu yazınca başbakan devreye giriyor da avukatlar imralı’ya gidebiliyor.
Kendi hükümet ve devlet kararına aykırı davranabilen, ölümlerin ve savaşın sürmesini isteyen insanları bünyesinde barındıran bir devlet olur mu?
Olmaz.
Peki, daha sıradan olaylara bakın.
Zonguldak’ta genç bir çocuk hırsızlıktan mahkûm olmuş.
Çocuğu hapishanede basket potasına asılı bulmuşlar.
Bir hapishanede böyle bir “ölüm” meydana geldiğinde bu soruşturulmaz mı, bu “ölümün” tuhaflığı dikkat çekmez mi?
Bizim “devletin” hapishanesindeki yetkililerin açıklaması ne?
“Kantinden urgan alıp, kendini astı.”
Bir mahkûm kantinden “urgan” alacak, bahçeye çıkacak, o ipi basket potasına bağlayacak, kendini asacak, hiçbir hapishane yetkilisi bunu görmeyecek, bilmeyecek.
Biz yazmasak olay geçip gidecek.
Bu ülkede “devleti beklerken” isimli, sürrealist ve alabildiğine kanlı bir oyun seyrediyoruz.
Piyesin sonuna yaklaştıkça da gerçeği kavrıyoruz.
Boşuna bekliyoruz çünkü bu ülkede devlet yok.
Tümünü Göster