1. 26.
    0
    Çoban

    Büyükbabam köyde oturduğu için, köyde her zaman olan şey ahır veya ağıldır. Bunları da otlatmak için bir çobana ihtiyaç vardır. Birgün, büyükbabam bir çoban almış yanına. Çoban da kamburmuş. "Sen, bu işi yapamazsın." "Yaparım." der demez büyükbabam bunu yanına almış. Büyükbabam, bunu işe aldığının 7. gününde, bu çoban rüyasında aynen şimdi anlatacaklarını görmüş.. 7 tane cin, bizim evin tam ortasında "Çarşambadır çarşamba... Çarşambadır çarşamba... " diye kendi kendilerine oynuyorlarmış. Bizim çoban da, onlarla beraber oyuna katılıp "Çarşambadır çarşamba." diye oynamış. Cinlerin arasından birisi, demiş ki: "Bu, bizim sözümüzü dinliyor. Buna bir iyilik yapalım." demiş. Diğer cinler de "Tamam." der demez cinlerden biri, bu çobanın kamburunu düzeltmiş. Düzeltir düzeltmez, çoban uykudan kan-ter içerinde kalkıyor ve bir de bakıyor ki kamburu yok. Çok seviniyor tabii garibanım... Kamburu yok oldu ya, bunu anlatıyor işte büyükbabama. Ertesi gece, bu çoban tekrar yatağına yatıyor. Aynı rüyayı tekrar görüyor. Fakat bu sefer cinler, o günün perşembe olmasına rağmen yine,"Çarşambadır çarşamba... Çarşambadır çarşamba... " oynuyorlarmış. Çoban, yine girmiş aralarına ve aynen şöyle demiş: "Tamam, dün çarşambaydı ama bugün perşembe. Hadi, perşembe diye oynayalım." Cinler, hiç oralı bile olmadan, "Çarşambadır çarşamba... Çarşambadır çarşamba... " diye oynamaya devam etmişler. Çoban iyice ısrar edince böyle yapalım diye, cinlerden biri aniden adamın yanına gelmiş ve,"Demek sen bizim dediğimizi demezsin ha! Al sana bir mahluk!" deyip tekrar eski haline, yani kambur haline getirmiş. Tabii sabah kalktığında da aynı eski haline dönmüş.
    ···
  2. 27.
    +1
    Evliyanın Yumruğu Sert Olur

    Başımdan geçen ilginç olayı sizlerle paylaşmak istedim. 6 sene önce, askeriyede çalışıyordum. Bir akşam göreve gittik. Görev yerim, Bingöl -Sütlüce Köyü yakınında bir tepe. Ben, her zamanki gibi öncüydüm. Araçlardan indik. Ben önden, yaklaşık 4 saat yürüdük. Ortalık bayağı kararmıştı. Bölük komutanımıza sorduğumuzda bize bir açıklama yapmıyordu. Neyse, vara vara bir tepeye vardık. Ben giderken bir duvar yakınından geçtiğimi iyi hatırlıyorum. Neyse, biraz oturup mevzilerimizi yaptık. Daha sonra her mevziye 2 kişi gelecek şekilde girdik. Sayımız az olduğu için diğer arkadaşlarımı zor görüyordum. Aralar bayağı açıktı. Gece saat 1-3 nöbeti geldiğinde, arkadaşim beni uyandırdı. Ben de kalktım, nöbet yerine gittim. Nöbet yeri de mevzinin yaklaşık 7 metre falan uzagındaydı. Dedim kendi kendime, "Bir tuvalet ihtiyacını göreyim." Neyse, onu hallettim geri geldim. Hava da esiyor diye kafamı taşın arkasına biraz eğdim. Sen misin başını eğen! Bana bir taş mı yoksa yumruk mu, ne olduğunu anlayamadiığım sert bir sey, fena vurdu. Bir sıçradım, arkama bir baktım kimse yok. Gece görüşle diğer arkadaşlara bakıyorum, onlar uyuyor. Tek tek, herkese sordum; kimse birşey bilmiyor. Kaş yarık, surat kan içinde, bölük komutanına olayı anlattım. Bana neler yaptığımı sordu. Ona sadece küçük tuvalet yaptığımı, sonra da nöbet yerine döndüğümü anlattım. Bana, "Nereye?" dedi. Ben de gösterdim. Bana bir güldü. "Sabah, anlarsın" dedi. Sabah oldu, bir de ne göreyim: Önümüzde kocaman bir Yatır! Eski ismi tekke denilen, eski evliya mezarı gibi birşey. Meğer, her sene insanlar oraya adak kesmek için gelirmiş. Biz de emniyet için gitmişiz. Tabii bu arada benim kaş, oldu yumruk gibi şiş. Anladım ki dünya boş değil.
    ···
  3. 28.
    0
    Falcı

    1999 yazında gerçekleşmişti. Ben, bu tarihte Erdek'te bir otelin barında çalışıyordum. Bu nedenle geceleri geç yattığım için öğlen kalkıyordum. Yine böyle gece, geç saatlere kadar çalıştığım bir günün ertesi, öğlen saat 4 gibi kalktım ve her zaman yemek yediğim yer olan otelin karşısındaki büfeye gittim. Orada otelin güvenliklerinden biriyle karşılaştım ve beraberce bir masaya oturduk. Yemeğimizi yerken yanımıza benim arkamdan biri yanaştı ve aynen şu cümleyi söyledi: "Falına bakmamı ister misin?" Ben, bu lafın bana söylenmediğini düşünerek tostumu yemeğe devam ederken sesinden kadın olduğunu anladığım o şahıs aynı soruyu tekrarladı: "Falına bakmamı ister misin?" Bunun üzerine dayanamayıp arkamı döndüm. Ben de herkes gibi, döndüğümde o tipik falcı kılığındaki birini göreceğimi sandığımdan hızlı ve sinirli bir dönüş yaptım -ki bunun bir diğer nedeni o güne kadar fala inanmıyor olmamdı-. Kadınla göz göze geldik ve kadın az önce sorduğu soruyu benim ona herhangi bir şey söylememe fırsat vermeden yineledi: "Falına bakmamı ister misin?" Ben de üzerimde neden olduğunu bilmediğim o bir anlık şaşkınlığı atarak hızlı bir şekilde, “Hayır!” diyerek arkamı döndüm. Bunun üzerine yanımdaki güvenlik arkadaşımın kadına, "Benim falıma bak." dediğini duydum. “Duydum... ” diyorum; çünkü o 3-5 saniye arası, sanki yaşanmamış gibi geliyordu. Arkadaşım, kolumu tutarak benim de baktırmamı, parasını kendisinin vereceğini söyledi. Ben de gayri ihtiyari, sanki bunu yapınca rahatlayacakmışım gibi kafamı olur anlamında salladım. işte tam bu sırada falcı kadın, arkadaşıma onun falına bakmayacağını söyledi ve benim yanıma gelerek sanki bir “Rıdvan” (cennetin bekçisi) gibi tepemde dikildi. Bunun üzerine ben de ne istediğini, istediğinin para mı olduğunu sordum. Falcı kadın, aynen şunları söyledi: "Falına bakıcağım!" Ben de sanki bu bir oyunmuşçasına, "Niye?" dedim. Kadın, buz gibi donuk sesiyle, “Çünkü az önce istediğini söyledin." dedi. Az önce kaynağını bilmediğim, o irkilme sebebim gibi görünen kadın, bana bir anda çekici gelmeye başladı. Aklımdan "Neden olmasın ki, ne kaybedersin ki zaten." denen o en tehlikeli düşünce geçti. Falcı kadına, “Tamam.” dedim. Kadın, hiç duraksamadan yanıma oturdu ve kafasını yere doğru eğerek bana sağ elimi uzatmamı söyledi. Ben de biraz yaramazlık olsun diye aklımdan sol elimi uzatmak geçiyordu ki, falcı kadının ağzından beynimdeki tüm kanı donduran şu sözler döküldü. “Sakın ha, yanlış elini uzatmak gibi haylazca bir şey yapma!” işte o an kendimi felç olmuş gibi hissettim. Oradan gitmek istiyordum; ama mümkün değildi. Ayaklarım, sanki yere mıhlanmış gibiydi. Ben, bu korkuyla karışık durumda sağ elimi kadına uzattım. Kadın, parmaklarımın arasına bir bezden sıktığı sıvıyı sürdü ve sağ elimi sol elimle kapattı. Sonra sanki bana acırmışçasına baktı. Ardından elimi açtı ve bir şeyler mırıldanmaya başladı. Bir an sustu ve bana kelimelerine hiç aralık vermeden şunları söyledi: “Bir kağıt alacaksın ve bu seni büyük bir topluluğun içine sokacak. 3 gün içerisinde çok sevdiğin iki insanı kaybedeceksin. Şu an sıkıntıların var; ama yarın bunların hepsi sona erecek. Annen, çok uzaklardan bir haber alacak." Ve en son söylediği söz ise şuydu: "2 abinden büyük olanı, küçük olanından daha uzak bir yere gidip sizden ayrılacak." Olayın hikaye kısmını geçerek size o hafta olan olaylardan bahsedeyim. 2 gün sonra üniversite sınav sonuç kağıdım geldi ve ben artık bir kalabalığın içinde olmaya hak kazanmıştım. Bundan bir gün sonra, kuzenimin intihar ettiği haberini aldık ve aynı gün dayım, kalp krizinden öldü. Ortanca abim, aniden askere gitmeye karar verdi ve diğer abim de üniversite için Avusturalya'ya gitti. Ben, bu olayın üzerinden yaklaşık 3 yada 4 ay sonra tesadüfen tekrar Erdek'e gittim. Aklıma bu kadın geldi ve aramaya karar verdim. Ancak tüm aramalarım boşa çıkmıştı ki, son bir kez uğradığım benzin istasyonundakilere sorarken birisi bana, o kadını tanıdığını ancak o kadının yaklaşık 3 sene önce öldüğünü söyledi. Benim o anki halini tarif edemiyeceğim için bu tarifi size bırakıyorum. Daha sonra adama olayı anlattım. Adamın bana inanmamış olduğunu anlasam da, kadının yaşadığı yeri bilip bilmediğini sordum. Bana kadının evini tarif edebileceğini söyledi. Ben, tarif doğrultusunda eve gittim. Ancak gittiğim yer, bir ev değil harabeydi. Yanmış, yıkık dökük içinde, şarap içenlerin olduğu yıkıntı bir yerdi. Ben, evin içine girdim, biraz dolaştım. içerde şarap içen insanlara böyle birini görüp görmediklerini sordum. Kimse görmediğini söyledi. Ben de ümidimi kesmiş evden tam ayrılacağım sırada, az önce çıktığım merdivenlerin üstünde kadının benim elimin üstüne sıktığı bezi gördüm. Diyeceksiniz ki aynı bez olduğunu nerden biliyorsun. Çünkü o günden sonra, sağ elimdeki koku hiç çıkmadı!
    Tümünü Göster
    ···
  4. 29.
    0
    Garip Yılbaşı

    2003 yılının yılbaşı gecesiydi. Gayet soğuk bir havada eve doğru gidiyordum. Markete uğradım. içki, çerez, sigara aldım. Yolda yürümeye başladım. Yola şöyle bir baktım, son derece ıssız ve sessiz oldugunu gördüm. O anda bir şeyler olacağını sanki anlamıştım. Yolun iki yanı agaçlarla çevriliydi. Son hızla yolda yürümeye basladım. Karımın işyerinden arkadaşları, ailesiyle yılbaşı kutlaması yapacaktık. O insanları sevmiyordum. Zorla ayaklarım beni eve zütürüyordu. Misafirlere katlanmamın tek sebebi, yılbaşını mutlu bir şekilde geçirmek istememdi. Yolda hızlı bir şekilde ilerlemekteydim. Yol, çok karanlıktı. Ansızın silah patlaması gibi bir ses geldi. Yukarıya baktım. Parlak bir ışık, sanki her saniye büyüyerek üzerime geliyordu. Ben de giderek küçülüyordum sanki. Ve o ışık bir an söndü. Kurtuldum diye rahatladım, koştum eve doğru. Bir de ne göreyim: Saat, sabaha karşı 5 olmuş. Hanım, beni kapıda karşıladı. Kan-ter içindeydim. sanki kıtalar arası koşmuş gibiydim. Hanım, cilveli bir sekilde, "Nerdeydin, sabaha kadar bekledim. Çok meraklandım." dedi... Bu olay, bir süredir kafamı karıştırıyor. Size yazayım dedim.
    ···
  5. 30.
    0
    Gece Gelen

    74'e 4 askerliğimi Kıbrıs'ta yaptim. Askerliğimin bitimine 5 ay ya vardı ya yoktu. Saat 24 devriye nöbetim vardı. Tamer Onbaşı'yla nöbet yerlerini gezerken, bakım çadırının ordan alarm verildi. iki nobetçi de son gaz tabur binasına koşuyordu. Ani müdahele mangası, biz ve nöbetçi komutanlar da hemen olay yerinde bittik. ilk başta Rumlar sızma yapti zannettik, çünkü tam sınırdaydik. Fakat hçc birsey yoktu ortada. Askerler cağrıldı. ikisi de çadırda uyuduklarini itiraf ettiler; ama uyandirilis sekilleri ilginçti. Çadırın taşlandığını, dışarı çıktıklarında da taşların hala arkalarından atıldığını ve 100 metre koştuktan sonra önlerine bir kadın yerde bagdas kurmuş, feryatlar içinde, "Yavrum, yavrum... " diye bağırdığını ifadelerinde söylediler. Daha sonra duyduklarım, daha da urperticiydi. Bunun ilk defa olmadığını, nöbet esnasında uyuyanların birçok kez bu şekilde uyandırıldıklarını çok komutandan duyduk...
    ···
  6. 31.
    0
    Mezar Ziyareti

    Bundan bir yada iki ay önceydi. Mersin'de oturduğumuz için Mersin`in yerlileri olarak yaz geldi mi yaylaya gideriz ki serin havalarda rahat olalım diye. Bu yaz, yine yaylaya gitmiştik. Bizim ev, Namrun(Çamlıyayla)'da ve en guzel yerinde. Yalnız tek kötü yanı, evin yanında bir mezarlık vardı ve bazı geceler, mezarlığa bazı insanlar gelirdi. Olaylar şöyle başlamış: Bundan yıllar önce, bir araba dolusu genç, sürat denemeleri yaparken önlerine bir-iki çocuk çıkmış. E, bunlara çarpmışlar. Fakat ani manevra yaptıkları için, hem çocuklar ölmüs, bunlar da yol dışına çıkıp bir ağaca çarpmışlar. Bu gençler, birer yıl arayla ölmüşler. Her yıl, her ay, kazanın gerçekleştiği gün ve saat vakti gelince, mezarlığa gelirlermiş. Bunları bana köyün imamı anlattı. Yine bir gece, onları izliyordum ve birinin bana baktığını hissettim. Perdeyi hemen kapadım ve yatmak icin karımın yanına gittim. Ertesi gün, arabamın cdıbının kırık olduğunu gördüm. Ama hiç bir yerde, cam parçası yoktu. Ertesi gece, yine izledim ve bu sefer iki tanesi bana bakıyordu. Çok korkmuştum . Ölenlerin ruhları için Fatiha okudum, dua ettim olmadı. Sabah kalktığımda, arabamın üstünde bir hırka buldum. Bu, o gün kazada ölen cocuklardan birine aitmiş. Aradan bir kaç gün geçti ve mezarlığa gittim. Mezarlarının üzerinde iki tane kutu vardı. Birinin üstünde benim arabanın kırılmış camları, birisinde ise benim saçlarım. Bu olayı hocaya anlattım. "Oğlum, sen büyük günah işlemişsin. Bu yaptığına kızmış olacaklar' dedi. Eve gittigimde, gördüklerim beni dehşete düşürdü. Arabamın el freni çekilmis ve mezarların üzerine itilmişti. Kapıların kilitli olduğundan adım gibi emindim. Anahtarlar cebimdeydi ve camları yaptırmıştım. Arabamsa, o iki çocuuun mezarlarının üstünde duruyordu. O günden sonra, bir daha ailemle oraya gitmedim
    ···
  7. 32.
    0
    Mezardan Gelen Ses

    Bir aile; anne, baba, bir kız ve erkek, bunlar evlerinin yanması sonucu ölmüşler. Hepsini aile olarak yan yana gömmüşler. Fakat her geceyarısı, mezarlıktan ilginç sesler geliyormuş. Bu, orada yaşayan birçok kişi tarafından duyulmuş, Sonra içlerinden bir tanesi, o seslerin nerden geldiğini anlamak için geceyarısı mezarlığa gitmiş. Yine başlamış sesler. Sanki kavga sesleri gibiymiş. Adam, seslerin geldiği yöne gitmiş ve sesler, o ***n mezarından geliyormuş. Sonra mezarı kazıp bakmaya karar vermiş. Halk, mezarı açtıklarında çok ilginç bir manzarayla karşılaşmışlar. ***n olması gereken yerde kız, erkek çocuğun olması gereken yerde de baba yatıyormuş. Herkes şaşırmış. Bunları yine eski yerlerine koymuşlar ve mezarı kapatmışlar. Fakat kavga sesleri, bitmek bilmiyormuş. Tekrar açıp bakmışlar, yine aynıymış manzara bu kez Düzeltmemeye karar vermişler. Sadece mezar taşlarının yerlerini değiştirmişler. O günden sonra, bir daha hiç ses gelmemiş. Oradaki halka göre o sesler, o ***n yaptığı yer kavgasının sesleriymiş...
    ···
  8. 33.
    +1
    Misafir Cinler

    Çok güzel birgündü. En sevdiğim arkadaşlarımı evime çağırmıştım. "Beraber çay içeriz, oturup dertleşiriz." diye düşünmüştüm. Beklemeye başladım. Tabii boş durmuyordum. Müzik dinliyor, günün keyfini çıkarıyordum. Olacaklardan habersizdim. Her zamanki gibi, fondaki müzik her ne kadar hareketli de olsa içimde birşeyler oluyordu. Gündüzdü ama karanlıklar hissediyordum. Kapı çalındığında korkmadım desem yalan olur. Gelenler onlardı: arkadaşlarım. "En sonunda geldiniz." deyip eve konuk ettim onları. Bir kenara oturdular. Gülüp eğleniriz diye gelmişlerdi; ama suskunlardı. Konuşturmak için çok çalıştım ama çabalarım boşunaydı. içeceğimiz bir bardak çayın bizi neşelendirebileceğini düşünüp oradan çay getirmek üzere ayrıldım. Garipti; çünkü birbirleriyle bile konuşmuyorlardı. içimi tarifsiz duygular kapladı. Neler oluyordu acaba? Yanlarına çaylarla geldiğimde ikisi birden bana öyle bir baktılar ki, gözlerinde nefret vardı. Havayı dağıtmak istedim yine sustular. Tam o esnada arkadaşım, çayını upuzun tırnaklarıyla karıştırmaya başladı. Tırnaklarını gördüğüm an, üstüme sanki kaynar sular boşandı. Korkuyordum nasıl uzaklaşabilirdim... (Cinler insan kılığına girdiklerinde ya tırnakları uzun olur yada vücutlarının bir bölümü farklı olur) Son çırpınışlarımdı. Kaçmalıydım. Tam o esnada, bugüne kadar sesine sinir olduğum kapı zili, bana en güzel şarkılar gibi gelerek çaldı. "Müsadenizle... " diyip kapıya yöneldim. Sessiz durmaları, beni korkutmuştu; ama kapıyı açmak son çaremdi. Kapıya yöneldim. Kapıda abim vardı. Hızla olayı anlattım. "Hadi gidelim. Çabuk olmalıyız, kaçmalıyız." dedim. "içerde cinler var." "Nerden anladın?" dedi. Kısaca önemsemeyerek, "Uzun tırnakları vardı." dedim. Abim, hızla yüksek sesle tırnaklarını gösterip, "Böyle mi!" dedi. O anda bayılmışım. Sonra geciken arkadaşlarım geldiğinde beni ayıltılar.
    ···
  9. 34.
    0
    Onunla Karşılaşmak istemezsiniz

    1975 Haziran ayının başında bir olay yaşadım. Tam olarak ne olduğunun yorumunu hala yapmadım; ama benzer olay yaşayan biriyle karşılaşmak isterdim. O gün, her zamanki gibi büyükannem ve dedeme gitmiştim. Akşam üstü eve gitmek için kalktım. Dedem, eski tip asansörün kapısını açmak için anahtar aramaya koyuldu. Sabredemedim, en üst kattan merdivenlerden indim. Birinci kat merdivenlerine geldiğimde inerken apartmanin tamamen cam kapısında dıştan içeri doğru bakan fötr şapkalı bir adamın durduğunu gördüm. Olağan bir şekilde ilerleyip kapıyı açıp çikacaktım; ama adam yerinden kımıldamıyordu.Çekilip bir türlü yol vermedi. Döndüm baktım. Adamın arkasından batan güneşin kuvvetli ışığında yüzünü göremedim. Sadece sülieti gözüküyordu ve oldukça iri yapılıydi. Kenara çekilip bekledim girsin de ben çıkayım diye, gene çekilmedi. Kötü niyetli veya bana şaka yapan biri mi olduguna karar veremedim. Adını koyamadığım bir şekilde, sanki içim üşüyor ve ürperiyordum. Geri dönüyormuş gibi yaparak bir üst katta beklemeye başladım. Eve çıkıp dedemi de üzmek istemiyordum. Adam en az on dakika aynı noktada kımıldamadan durdu. Sonra kapıyı açtı, içeri girdi. Ben de durduğum yerden eğilirsem yukardan görebiliyordum. En sonunda gidiyor diye sevindim. Bir baktım ki adam robot gibi yürüyor. Asansörün önüne geldi. Aynı şekilde hiç kıpırdamadan on dakikada orada durdu. Ne oldugunu anlayamıyordum. Yukardan eğilerek kaçamak bakışlarla inceliyordum. Yaz olmasına rağmen kışlık elbise ve şapka vardı. Ayakkabıları bağcıklı, subay ayakkabısı şeklindeydi. Şapkadan yüzünü göremiyordum. iki basamak indim ve iyice eğilip yüzünü görmeye çalıştım ve şok oldum. Gözlerini göremedim ama yüzü porselen tabak gibi beyaz ve parlaktı. Artık panik oldum. Adam, o anda elini robot gibi yavasça kaldırdı, asansörün düğmesine bastı. Oh! Gidiyor derken elektrikler kesildi.
    Adam, birden merdivenlere yöneldi, ben de yukarı doğru fırladım. heyecandan hızlı çıkamıyordum. Kesildim. Bana yetiştiğini görünce telaşlandım ve merdivenden yuvarlandım. Hiç gözümü açmadan bir süre oturdum. Yanıma geldiğini hissettim. Ağlamak istiyordum. Birden elektrik geldi. Gözümü açtım, kimse yok. Önünde oturduğum kapının ardında bir köpek havlıyor, karşi kapıdan anne-çocuk sesleri geliyor. Daha önce hiç ses olmadığını fark ettim. Ertesi gün tekrar geldim. Dedem, balkonda yarım saatten fazla beklediğini, ama benim çıktığımı görmediğini, merdivenlerden seslendigini ama cevap alamadığını söyledi. Ona dış kapıda duran şapkali biri olup olmadığını sordum. Bulundugu noktadan tüm kapı görünür; ama hiç kimseyi görmediğini söyledi. Ben de normal bir olayı kendim değişik yaşadım diyerek yıllarca kimseye anlatmadım. Yıllar sonra bir kitapta, aynı bu şekilde giyinmiş beyaz yüzlü, robot gibi yürüyen , gelince elektrik kesintisi olan varlıkların insanları ziyaret ettiklerini okudum. Bunun öyle bir olay oldugunu zannediyorum. Bir daha olmadı.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    0
    Otostopçu

    Adamın biri, bir cumartesi gecesi evine dönüyomuş. Birden 15-16 yaşlarında sevimli bir kızın yolun kenarında otostop yaptığını görmüş. Adamın da aynı yaşlarda iki kızı varmış. Hemen arabayı kızın yanına yanaştırmış, “Gece yarısı böyle ıssız bir yerde n’apıyosunuz Allah aşkına? Bu saatte otostop mu yapılır?” demiş. Kız, “Uzun hikaye. Rica etsem beni evime zütürür müsünüz? Buraya çok yakın. Bu iyiliğinizi ömür boyu unutmam.” diyerek arka koltuğa oturmuş. Kızın üzerinde cicili bicili, hoş bir elbise varmış. Evinin adresini vermiş. Gerçekten de yakınmış ev. Adam eve vardığında önünde durmuş, “işte geldik küçük hanım.” diyerek arka koltuğa dönmüş; ama arkada hiç kimse yokmuş. Gözlerine inanamamış tabii. Hemen arabasından inip evin kapısını çalmış. Beyaz saçlı, çok yorgun görünen yaşlı bir kadın açmış kapıyı. Adam heyecanla, “Bana inanmayacaksınız ama yoldan küçük bir kız aldım. Bana buranın adresini verdi ama tam geldiğimizde... ” Yaşlı kadın, adamı susturmuş: “Biliyorum, biliyorum.” demiş. “Sonra da ortadan kayboldu değil mi? Bu başımıza ilk defa gelmiyor. Her cumartesi akşamı, aynı şey olur... ” Meğer, kız bir cumartesi gecesi diskodan dönerken trafik kazası geçirmiş ve oracıkta ölmüş. Şimdi her cumartesi gecesi, kazada öldüğü yerden otostop yapıp evine gelmek istiyomuş; ama bunu bugüne kadar başaramamış. Kadın bunları anlatırken adamın gözü piyanonun üzerindeki kızın fotoğrafına ilişmiş. Evet, kız aynı kızmış ve üzerinde de aynı elbise varmış.
    ···
  11. 36.
    0
    Ölüler Sayılmaz

    Birgün, üniversiteli beş kız, cin çağırmaya karar verirler. Çağırmak için hazırlıklar tamamdır. Seans başlar, cin gelir. Neyse, ertesi günlerde bu cin onlara musallat olur. Kızların gitmediği hoca kalmaz. Birgün, bir hoca tavsiyesiyle cini tekrar cağırırlar. Kızlardan birini dolaba saklarlar. Cin'e, "Kaç kişi olduğumuzu bilemezsen peşimizi bırakacaksın." derler.(dolaptakiyle 5 kişidirler) Cin, "4" der. Kızlar, sevinirler. "Bilemedin. Bir arkadaşımız dolapta." derler. Cin'in yanıtı: "Arkadaşınızı heba ettiniz Peşinizi bırakmayacağım." der. Kızlar, "Nasıl yani?" derler. Cin, "Ölüler sayılmaz. 4 kişisiniz." Kızlar, dolabı actıklarında o kızın kafasız bedeniyle kaşılaşırlar. Cin ise hepsine iğrenç oyunlar düzenlemektedir. Hepsi de tımarhanede, korkunç bir sekilde hayatlarını kaybederler...
    ···
  12. 37.
    0
    Siste Önümüze Çıkan Kediler

    Gençken, anneannemin evinde kedi ruhları görürdüm. Benim de Yoda isminde bir kedim vardı ve birbirimize çok yakındık. Birkaç yıl önce, Cadılar Bayramı'nda Yoda, o zamanlar ki erkek arkadaşım Jeff ve ben, bazı arkadaşlarımızı görmek için Kuzey’e gidiyorduk. Jeff, yolun yarısında kedim yüzünden mola vermek zorunda kalınca çok kızmıştı ve Yoda da arabadan kaçmaya çalışmıştı. Yoda, ikinci kez kaçmayı deneyince Jeff onu sertçe yakalayıp arabanın içine atmıştı. Ne yazık ki Yoda’nın burnu, hafif de olsa yaralanmıştı. Jeff’e bu davranışından dolayı çok kızmıştım. Yoda da ben de kızmış olsak da Kuzey’e doğru yolculuğumuza devam edecektik. Hava çok karanlıktı ve her yer sis içindeydi. Yolda giderken birden karşımıza yolun ortasına oturmuş kediler çıkıverdi. Hareket etmiyorlardı ve biz de mecburen durmak zorunda kaldık. Jeff, onların yanından her seferinde geçmeye kalktığında kedilerden bir kaçı arabanın önüne yönelip tekrar yola oturdular. Jeff, 7-8 kere benzeri denemelerde bulundu; ama sonuç hep aynıydı. Sonunda Jeff, yüksek sesle, “Tamam, mesajı aldım.” diye bağırdı. Yola baktık. Kediler yolda değillerdi...
    ···
  13. 38.
    +1
    Taksici

    Bir gece Ali adındaki bir taksici, ekmek parasını kazanmak için geç saatlere kadar çalışmış. 4-5 tane müşterisini istedikleri yerlere bırakmış. Fakat o gece hava oldukça yağmurluymuş. Ali, tam eve gidecekken kaldırımda bir kadın görmüş. Ali de kadını evine bırakmak için arabasına almış. Daha sonra Ali Kadına şöyle söylemiş: "Sizi nereye bırakmamı istersiniz?" Kadın ise: "Hayalet Kasaba." demiş. Ali de biraz düşünmüş. içinden ’’Bu kasaba yıllar önce bir depremde yıkılmıştı. Peki bu kadını oraya nasıl bırakacağım?’’ diye geçirmiş. Daha sonra kadının gözlerine bir bakmış. Çok şaşırmış; çünkü kadının gözleri kırmızıymış. Kadının bir cin olduğunu anlamış ve içinden Kelime-i Şahadet getirmiş. Cin ise bunu anlayıp hemen Ali’ye, ‘‘Dur!’’ emri vermiş. Ali ise, arabayı durdurup kadına:
    "Niçin arabayı durdurmamı istediniz?" demiş. Kadın ise: "Ben bir cinim. Sana bir uçurumu, Hayalet Kasaba olarak gösterecektim. Sen de ölecektin. Ama içinden Kelime-i Şahadet getirip beni etkisiz halde bıraktığın için ölmeyeceksin." demiş ve oradan uzaklaşmış.
    ···
  14. 39.
    0
    Undula Mezarlığı

    Olay, geçen yüzyılın başlarında, Basmalkap'ın ücra bir kasabası olan Undula'da gerçekleşmiştir. Undula'nın bildiğiniz taşra kasabalarından bir farkı yoktur. Halk gündüzleri rutin işleriyle uğraşır. Akşamları herkes evlerine çekilince ortalık sessizleşir. Çok sıkıcıdır. Kış, dişlerini göstermeye başlamıştı. Hava rüzgârlı ve yağmurluydu. O gece, kasabanın barı tenhaydı. Demircinin kalfası Bot Mandaval, iki genç arkadaşıyla bir köşede oturmuş piyizleniyordu. Ordan burdan konuşuyor, ara sıra da gülüşüyorlardı. Gece ilerledikçe, mevzular tükendi. Geyik faslı başladı. Gençler, cesaret konusuna girmişlerdi. Mandıracının oğluyla, kumaşçının tezgahtarı birbirlerine girmişti bile! O arada Bot, biraz sonra geleceğini söyleyerek kalktı gitti. Az sonra elinde demir bir kazık ve çekiçle döndü. ''Bakın! Ben şimdi gidip bu kazığı Bady Badala'nın mezarına çakıp geleceğim!'' dedi. Aklınca en cesaretlinin kendisi olduğunu ispat edecekti. Yaşlı Bady Badala, geçen hafta ölmüştü. Bot, ona her zaman şakalar yapar, çok kızdırırdı. Undula Mezarlığı, kasaba dışında, insanların gündüz bile mecbur kalmadıkça geçmedikleri, uğursuz saydıkları bir yerdi. Arkadaşları, Bot Mandaval'ı gitmemesi için caydırmaya çalıştılarsa da fayda etmedi. Bot, pardesüsünü giydi, çekiçle kazığı alarak yola çıktı. Yağmur hızla yağıyor, rüzgâr ıslık çalarak esiyordu. Bot, mezarlığa yaklaştıkça korkmaya, kalbi küt küt atmaya başlamıştı. "Neden bu işe kalkıştım!" diye kendi kendine kızıp küfrediyordu. Bir an önce şu kazığı çakıp hemen bara dönmekten başka birşey düşünmüyordu. Daha geçen hafta geldiği için mezarın yerini kolayca buldu ve aceleyle kazığı mezara çaktı. Bu arada arkadaşları, Bot'un mezarlığa gidemeyip, yarı yoldan geri döneceğini konuşup gülüşüyorlardı. Ama aradan epey zaman geçip de Bot'un hala gelmemesi üzerine endişelenmeye başladılar. Bot, kazığı çaktı ve hemen arkasına dönüp oradan uzaklaşmak istedi. Ama o ne! Yerinden kıpırdıyamıyordu. Bady'ye yaptığı tatsız şakalar hızla aklından geçti. Bady, Bot'u sımsıkı tutmuş bırakmıyordu. Bot'un kalbi patlamalı motor gibi atıyordu. Korkudan dönüp arkasına da bakamıyordu. Şafak söküyordu. Bardakilerin merakı had safhaya gelmişti. Erken kalkmış kasabalılarla mezarlığın yolunu tuttular. Kasabalılar, önce mezarlıkta kimseyi göremediler; ama Bady Badala'nın mezarına yaklaştıklarında karşılaştıkları manzara korkunçtu. Zavallı Bot Mandaval'ın gözleri yuvalarından fırlamış, yerde cansız yatıyordu. Uzun süre tırmalamaktan toprakta çukurlar oluşmuştu. Evet, Bot kazığı çakmıştı çakmasına ama aceleden pardesüsünün eteğini de beraber !!!
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    0
    Bir Cin Çağırma Hikâyesi

    14 yaşımdayken birgün isviçre'de arkadaşlarla cin çağıralım dedik ve bu konu hakkında bir sürü bilgi edindik. Yaklaşık 1 hafta sonra, ilk seansı denedik ve başarılı olduk. Bu seanslar, çok heyecanlı olmaya başladı ve biz bunu sürekli tekrarladık... Ben, bu konuyla arkadaşlarımdan daha fazla ilgilendiğim için onlara daha da yakınlaşmak istedim! Önceleri başarılı olamadım ve cinlere inancım azaldı. Derken, 15 yaşlarımda bu olayları rüyamda yaşamaya başladım ve gerçek hayata geçti. Yavaş yavaş sevmediğim insanlara küçük zararlar gelmeye başladı. Artık birşeyler olmadan önce, hissedebiliyordum bu da beni çok mutlu ediyordu ve ben, gittikçe kendimi onların yanında hissetmeye başladım! 16 yaşımda, Türkiye'ye temelli dönüşümde onlar da benimleydi. Bu şekilde çok güzel ve ilginç yıllar geçirdim ve 18 yaşıma geldiğimde bir radyoda DJ'likle uğraşıyordum. Bir gece nöbeti sırasında, yine yalnız değildim; ama bu defa bunu hissetmek, bana mutluluk vermiyordu. Aksine huzursuz olmaya ve boğulmaya başladım. Bir ses geçirmez stüdyoda, ilginç bir şekilde birinin nefesini ensemde hissettim ve tüylerim ürperdi. Hatta ilk defa korktum! Tüm bunların yorgunluktan ve uykusuzluktan olabileceğini düşünerek mutfağa bir bardak su almaya gittim. Tam arkamı dönüp ışığı söndürürken, biri arkamda adımı fısıldadı ve o an korkudan kanımın çekildiğini hissettim. En kötüsü de, radyonun olduğu binadaki daireler işyerleriydi ve gecenin saat 02:30 da benden başka hiç kimse yoktu! Tam bu sırada, bu düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan ikinci ve daha şiddetli bir sesle irkildim ve stüdyoya kaçıp (belki aptallık ama) kapıyı kitledim! Yerime oturdum, suyumu içtim ve müziği sonuna kadar açtım; ama yine de bu durumdan kurtulamadım, çünkü bu defa omzuma bir el hissettim!!! Dona kaldım... Hiç kıpırdamadan korkarak karşımdaki aynadan arkamda olup bitenleri kestirmeye çalıştım ve gördüklerim beni dehşete düşürdü!!! Arkamda bir takım gölgeler yer değiştirip duruyordu sanırım 7-8 tane! Panik halinde radyodan resmen kaçarak ve ağlayarak aşağı indim. Tek düşündüğüm, motoruma atlayıp ordan uzaklaşmaktı; ama motoru çalıştıramadım! Bir kaç kez denedikten sonra başardım ve süratle eve gittim. Tam eve yaklaşırken motor birden durdu. Motorun sesini duyan köpeğim ,koşarak geldi ve beni tanımamış gibi davranıp (ki bu hiç yapmadığı bişey) kaçtı! Ağlayarak hızla eve girdim. Annem büyük bir panikle uyandı ve sonra bir kaç arkadaşımı gecenin saat 03:00 ünde panikle eve çağırdım. O gece hiç birimiz uyumadık ve yalnız olmadığım için kendimi daha iyi hissettim. Ertesi gün farklı farklı hocalara gittik ve yapılması geteken ne varsa yaptılar. Ama tüm bunlar yetmedi ve peşimi bırakmadılar ve en kötüsü artık onlara alışmaya başlamıştım! Sonra sadece birisini çok net bir şekilde bulunduğum her ortamda görmeye başladım! Bir bayandı ve sürekli karşımda, yanımda, hep yakınımda bir yerlerde oturup gülerek beni izliyordu! Onun varlığı, artık bana korkudan çok rahatsızlık vermeye başlamıştı. Çünkü; elini tuttuğum veye dokunduğum kızların o an ya burunları kanıyordu, ya düşüp bir yerlerini incitiyorlardı, ya da bir yerleri ağrıyordu! Böyle devam edemeyeceğimi düşünüp onu ciddiye alıp dinlemeye karar verdim. Bu arada tekrar hocaya gidip bu konuyu danıştım ve benzer olaylarla karşılaşan insanlarla görüştüm. Onun beni rahat bırakması için tek bir isteği vardı o da; cinsel beraberlik! Ama ben bunun yalan olduğunu ve bir kez beraber olduktan sonra ömür boyu onun esiri olacağımı öğrenmiştim! Sürekli beni tahrik ediyordu ve kendime zor engel oluyordum. Bu sırada bana yardımcı olan bir hocanın tavsiyesiyle istanbul da bir medyuma gittim. 3 gün, onun evinde kaldım ve çok değişik yöntemler uyguladı. Sonuç mu: Bu başımdan geçen olayı kız arkadaşımla beraber hem de hiç bir yerine bir şey olmadan sizlere aktarabildik! Tek tavsiyem hayatınızı daha heyecanlı kılabilmek için bu olaylarla ilgilenmeyin. Çünkü kaybettiğiniz şey yine kendi hayatınız!!!
    Tümünü Göster
    ···
  16. 41.
    0
    Bir Ruh Çağırma Daveti

    Merhabalar. Sizlerle bunda 18 yıl önce liseye giderken arkadaşlarımla beraber yaptığımız bir daveti ve sonrasında yaşadıklarımızı anlatmak istiyorum. O zamanlar ilk yarı yıl tatili yaklaşıyordu. Dersler boş geçtiği için çoğumuz okulu kırıyorduk. 6 arkadaş birinin evinde toplandık 4 kız, 2 erkek olarak. Arkadaşımızın annesi, bizi rahatsız etmemek için başka bir yere gitti. Ev, bize kaldı. Bir süre muhabbetten sonra konu filmlere oradan da ruh çağırma olaylerına geldi. Daha önce iran'da yaşamış ama Türkiye'ye yerleşmiş olan Gita adındaki arkadaşımız bize nasıl ruh çağırılacağını, orada insanların yaptığını ve herşeyi sorup cevabını alabileceğimizi söyledi. Ben, bu işlerle ilgilenmeme rağmen arkadaşlarım bilmediği için işi makaraya aldım. Diğer arkadaşım da aynı benim gibi yaparak işi şakaya vurdu. Fakat kızlar, "illa ki yapalım." diye ısrar edince, "Tamam." dedik.
    Gita'nın istediği malzemeler masaya kondu (Davet yöntemini anlatmayacağım). Hepimiz masanın etrafına oturup el ele tutuştuk. Gita bazı şeyler söyleyip daha önce hazırladığımız malzemelerle davete başladı. Biz tabii hala işi şakaya vuruyoruz. Derken bir sessizlik çöktü üstümüze. Herkes el ele tutuşmuş sanki ağırlaşmıştı. Ama kızlardan bazıları resmen titriyordu. Yaklaşık yarım saat sonra masanın ortasında duran ayna sanki kararmaya başladı. herkes biribirine bakıp, "Tansiyonum falanmı düştü?" diye düşündü. Daha sonra aynada resmen dumanlar belirmeye başladı. Bu arada çığlıklar koptu tabii. Ama Gita, seansı bırakırsak başımıza bela olacağını söyleyip devam etmemezi sağladı. Aynada birimiz dışında hepimiz dumana benzer görüntü görüyorduk. Yalnız ev sahibi olan arkadaşımız, gülmeye başladı. Öyle bir gülüyordu ki, biz "Aklını kaçırdı... " dedik. Herkes de renk bembeyaz oldu. "Ya bize gele gele bu çocuk mu geldi!" deyince bizde iyice film koptu. O, aynada bir çocuk görüp duyuyordu ama biz sadece duman görüyorduk. Sonra konuşmaya başladı onunla. "Adın ne? Ben hangi okula gidiyorum? Tayfun beni seviyor mu?" falan.
    Yanındaki kıza dönüp, "Baban iş için izmire gidecek bu akşam." dedi. Kız dondu kaldı. Bana, "Kimyadan zayıf alacaksın." dedi. Kısaca, herkese bişeyler söyledi. Sonra da "Şimdi gidecekmiş; ama sonra yine gelecekmiş." dedi ve seans bitti. Hepimiz şok olmuş bir vaziyette "ya sen bizi kandırdın değil mi" falan dedik. O da bir sürü yeminler etti ve çok eğlendiğini anlattı.
    Sabah okulda buluştuk. Kız arkadaşımızdan biri, "Babam akşam iş için izmire gitti " deyince şok olduk. Ben o gün kimya sınavından zayıf aldığımı öğrendim. Diğer söylediği şeyler de çıktı. Bu sefer, biz ona yalvarmaya başladık, bir daha çağıralım diye. Onbeş gün sonra aynı grup yeniden çağırdık. Ama ilginç olan, sadece soruları o sorarsa varlık cevap veriyordu. Seanslar böyle devam etti. Biz, sınıftaki diğer arkadaşlardan iyice kopmuştuk. Her fırsatta "Ne soracağız, ne yapıcağız?" diye toplanıp düşünüyorduk. Birkaç seans sonra, varlık beni ve bir arkadaşımızı bundan sonraki seanslarda olmamamızı istemedi. Sebebini hiç söylemedi. Birkaç ay sonra diğer arkadaşlarımızı da istemedi ve seans yapma olayımız bitti. Ancak O arkadaşımız sürekli görüşüyordu. Hatta o varlığın sürekli onun yanında olduğunu ve onu koruduğunu söylüyordu. Kızın bakması, yürümesi değişmişti sanki. Birgün, dersin ortasında kalkıp yandaki çocuğa, "Sen, benim için nasıl böyle düşünürsün!" dedi ve saldırdı. Çocuğun hiçbirşeyden haberi yoktu. Disipline verdiler ve uyarı aldı.
    Yine birgün, dersini yapmadı diye öğretmen ona kızdı. O da öğretmene, "Akşam, kocan eve gelmedi diye hırsını benden mi alıyorsun!" dedi. Öğretmen, dondu kaldı. Yine disipline verdiler. Bir hafta uzaklaştırma cezası aldı. Döndüğünde tamamen değişmişti. Hiçkimseyle konuşmuyordu. Sadece boşboş oturuyordu. Ailesini okula çağırdılar ve konuştular. Pgiboloğa zütürdüler. Daha kötü oldu. En kötüsü de bizi düşman ilan etti. insanların sırlarını açığa çıkarmaya başladı: Herkes ondan nefret ediyordu. Birgün, "Siz bu servise binin, hepinize soracağım." dedi. Yolda servisin tekerleği patladı, duvara çarptık. Birkaç kişi, hafif yaralandı. O kız, sanki tam bir şeytan olmuştu. O zamanlar öğrendiğimize göre evde anne ve babasına da böyle tehditler savurup korkutuyormuş. Aileside çaresiz kalmış. Doktorlar bir çare bulamamış.
    Okulun kapanmasına birkaç gün kala, ailesi okuldan kaydını aldı. Taşınıyorlarmış. Zaten okula da gelmiyordu o aralar. Sebebini ve onu sorduğumuzda annesi, geçen gece, "Bu akşam ben uçacağım. Bana o zaman inanacaksınız!" dediğini ve üçüncü kattan aşağı atladığını, bacaklarının ve kollarının kırıldığını, herkesin dilline düştüklerini, o yüzden de taşındıklarını söyledi. işte birebir yaşadığım bir olay. Arkadaşımın şimdi nerede ve ne yaptığını bilmiyorum. Davet yapmadan önce bir kez daha düşünün.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 42.
    0
    Cinle Dalga Geçme

    17 yaşındaydım ve annemin memleketi olan Giresun'daydık. Döndü Abla, o sıralarda 22 yaşında falandı (annemin amcasının kızı). O'nu her gece cinler döverdi ve üzerinde taşıdığı Kurân'ı çikarması için baskı yaparlardı. Birlikte yatıyorduk onlarda kaldığım zamanlarda; ama sabahları vücudunun her yerinde morluklar oluyordu. Bendeyse hiçbir şey olmuyordu ve hiçbir şey de hissetmiyordum...
    Bir gece, Döndü, ablası, ablasının akrabası Emine ve onun nişanlısı, epey geç saate kadar oturduk. Döndü'nün annesi ise saat 11 gibi yattı, uyudu başka odada. Biz, hala sohbet ediyorduk. Saat, gece 02.00 olmuştu.. Ben, cin cagirmayi önerdim. Bu, onlara da cazip gelmiş olacak ki kabul ettiler. KiKi adında kibrit cinini hepiniz duymuşsunuzdur. Bir kutudan 4 tane kibrit çöpü aldık ve cin cağirdık dualarla. Bu islerden çok iyi anlıyordu Döndü. Sorular soruyorduk. Kibritler de sağa sola hareketle bize cevap veriyordu. Ben, yaşımın da küçük olmasından dolayı bayağı zirvalamaya baslamıştım. Cinle dalga geçiyordum. Yanımdakilerse iyice korkmuşlardı benim cine ileri geri konuşmamdan! Beni sürekli, "Sus!" diye uyarıyorlardı. Neyse, bir müddet sonra ışık, kendiliğinden kapandı. Kalktım, düğmesine bastım, açtım. Arkamı döndüm ki tekrar "Çattt!" diye düğmeden kapandı ışık.. Bulunduğumuz oda köy evi oldugundan, mutfak ve oturma odası bir kullanılan bir oda.. Mutfak dolabı, zangır zangır titremeye ve tabaklar birer birer yere dökülmeye basladı.. Hepimiz, korkudan sapsarı olmustuk. TV açık değildi. Birden TV açıldı. O zamanlar, sadece TRT 1 gösteriyordu köy yerinde. Bilmediğimiz yabancı kanallar, fişek gibi açılıp kapanıyordu.. Biz, bin bir dua okuyarak cini göndermeye çalışıyorduk. Artık yorulduk ve kibrit çöplerini masanın üzerine bıraktık. Aman Allah'ım! Cin, gitmemişti, ve masanın üzerindeki kibrit çöpleri, kendiliğinden hareket ediyordu. Döndü'nün akrabası olan kadın, bayıldı bayılacak...
    Saat 04.00 olmuştu artık ve Döndü'nün akrabası olan Emine'nin nişanlısı eve gidecekti. Köy yerlerini bilirsiniz. Acayip sessiz ve ürkütücü olurlar. Evine gidecegi yol da ormanın içinden geçen ve derenin oldugu bir yer. Neyse, bu çıktı gitti ve biz, cini göndermek için uğraşmaya devam ettik.. Tabii ki başaramadık. Öyle kızdırmışım ki onu, her yeri darmadağın etti diyebilirim... Ve işin ilginç yani, yan odada yatan yengemin çıt bile duymamış olmasıydı.. Sabah ezanı okunurken, hepimiz korkudan ve uykusuzluktan uyuyakalmışız..
    Yengemin sesiyle uyandık. "ORTALIGIN HALi NE BÖYLE!" diye soruyordu. Ona anlattık. O da ürperdi ve kızdı bize.. Emine'nin nişanlısı da ertesi günü geldi ve gece eve gittiği yolda, onu taşlamıştı cinler. Bu taşlar, pek bir yerine isabet etmemişse de, omzuna ve alnına çarpmış ve oldukça morarmıştı.. Aynı gece, ben anneannemin evine gittim yatmaya ve o gece Döndü Abla'mı da çok sıkıştırmışlar ve acayip dövmüş cinler. Kız, günlerce vücudu ve yüzü morluklar içerisinde gezmek zorunda kaldı... Komşumuz olan bir hocaya olanları anlattık! Hoca bile dehşete kapıldı ve cinin, beni yaşım küçük olduğu için affettiğini, yoksa yetişkin bir insanın cinle o şekilde dalga geçse çarpılacağını, ağzının burnunun ters döneceğini söyledi...
    Tümünü Göster
    ···
  18. 43.
    0
    Evde Tek Başına...

    Bu hikayeyi bana kuzenim anlattı. Geçen yaz, başından geçmis ve benim haricimde kimseye anlatamamıs, inanmazlar diye…
    Halamlar, yani kuzenimin ailesi Ankara’da, Ayrancı’da 6 katlı bir apartmanın en üst katındaki dairede yaşıyor. Yaz tatili için ailesi Bodrum’a gitmiş ve kuzenim de final sınavlarından sonra onlara katılacakmış. Evde yalnız kalmaktan korktugu için en yakın kız arkadaşını beraber kalmak için eve davet etmiş; ama arkadaşının ailesi buna karşı çıkmış, 2 kız tek başlarına bir evde kalamazlar diye. O da mecburen katlanmış evde kalmaya ve de sınavlarına çalışmaya.
    Evdeki 2. yalnız gecesiymiş. Erkenden yatağına yatmış ve odasındaki televizyonu da açık bırakmış. Reha Muhtar’ın sesi kulaklarında
    çınlayarak uykuya dalmış. Bir ara bedeni hafifçe sarsılarak uyanmış ve hemen ardından gecenin sessizliği yırtan uğursuz ezan sesi ile irkilmiş. Gözleri hala kapalıymış. Ezanı okuyanın sürekli olarak “Cin, cin el-Allah” dediğini farketmiş ve odasında ufak bir ses duymuş, imamın bağırışına karışan… Televizyonun sesidir diye aldırış etmemiş ve tekrar uyumaya çalışmış. Ses tekrarlanınca ve bu sefer ona z daha tanıdık bir ses olarak gelince, annesinin sesi sanmış. Evde kendisinden başka kimse olmadığını hatırladığı anda gözlerini açmış ve de kapkaranlık odaya
    korku ile bakmış. Sese bir kez daha kulak vermis ve duydugu sey, ufak bir kiz çocuğununkini andıran ve arada bir yaşlı bir kadının sesine dönüşen, kegib ve kısık fısıltılarmış. O an, sırtından soğuk terler dökülmüş ve odasında başka bir varlığı hissetmesinin ona verdigi ürperti ile tüyleri diken diken olmuş. Yerinden kalkmaya çalışmışsa da, kıpırdayamamış. Çığlık atmış ama kendi sesini duyamamış. Sadece odasındaki o fısıltılar ve mırıldanmalar daha da güçlenerek, yüzüne dogru yavaş yavaş yaklaşmış. Artık kalbini saran dehşete ve kendisini felç eden, şimdiye kadar hiç hissetmedigi kadar güçlü olan bu korkuya dayanamayacağını düşündüğü anda, çalan kapı zili ile kendine gelmiş. Onun çıglıklarını duyan komşularının geldiğini düşünerek rahatlamış. Hemen yataktan fırlayarak, kapalı olan televizyonunun önünden geçip odanın ortasında bir ara durmuş ve karanlığa bakakalmış. Olanlara inanamıyormuş ve de sadece çok kötü bir kabus gördüğünü düşünerek, rahatlamıs. Birden, apartmanın içinde koşuşturma sesleri duymus. Bu sesler, kafese tıkılmış bir hayvanın ordan kurtulmak için delice koşarken çıkardığı toynak seslerini andırmış ona. Bu sesler, yavaş yavaş azalmış ve sonunda etraf, huzur dolu bir sessizliğe bürünmüş. Tam odasına geri dönecekken, sokak kapısından gelen şiddetli ve inatçı tekme sesleri ile istemeden de olsa kapıya yönelmiş. Kapı deliğinden bakmış önce, ama apartmanın içi zifiri karanlıkmış. Işığa basmış ama kapı önünde kimsecikler yokmuş. Komşular gitti heralde diye düsünmüs ve de kapıyı yavasça açmış… Ve gördüğü sey, hemen önünde duran ve ona kızgın gözler ile bakan kıllı bir keçi olmuş. Neye uğradığını şaşırarak korkuyla yerinden zıplamış ve de başından aşağı kaynar sular dökülerek, o an bilincini kaybederek bayılmış. Uyandığında ise yatağındaymış. Odasındaki garip kokuya aldırmayarak, mutfağa gidip, kendine bir kahve yapmak için doğrulmuş yatağından. Yatak altındaki terliklerini ararken, kendi kendine gülmüş boşu bosuna korktuğu için… Terliklerini bulmuş, onları giymek için ayağa kalktığı anda ise, kulaklarını tırmalayan “ONLARI GiYMEEEEEEEEEEEE!!!” diye bağıran bir cırtlak ses, onu tekrar bilinçsiz bir uykuya daldırmış, gerisini hatırlamıyor…
    Tümünü Göster
    ···
  19. 44.
    0
    Hasan Amca ve Cinler

    izmir'in Bergama Semti'nde, 1962 yılında, o dönem bağlarda çalışan Hasan adında dedemin bir arkadaşı olayı yaşayan şahış.. 4 tane çucuğu varmış zamanında. Bağlarda çalıştığı için de eve uzak olduğundan dolayı, çalıştığı bağın hemen önündeki ufak ker*** bir evde uyuyomuş. O dönemlerde, genelde insanların geçimi ya tütün kırmak, ya da bağ bahçe işleri. Kıt kanaat geçiniyolarmış.
    Gecenin bir vakti, dedemlerin kapı çalınıyor. Şaşırıyorlar, "Kim bu saatte?" diye. Dedem, kapıyı açmış; gelen Hasan Amca... Kendi evi uzak olduğundan dolayı sanırım, ilk aklına gelen yer dedemgilin evi olmuş. Acayip perişan bir haldeymiş. O yaştaki adam, ağlıyomuş kapıda. Çok korkmuş. Neyse, içeri buyur etmişler. Anlatmaya başlamış. Uyurken, göremediği ama hissettiği birşey ona dokunmuş ve küçük ker*** evde adını sölemiş. O da çok korkmuş, kaçmış. Dedem, inanmamış haliyle. Daha sonra, beraber gitmişler. Zorla zütürmüş bizimkiler, "Yoktur öyle birşey." diye. Gidip bakıyorlar, hiç kimse yok etrafta. Yalvarmış resmen, "Sizin bahçede de yatarım; ama burda kalmayım!" diye.O geceyi bizimkilerde geçirmiş.
    Daha sonraki gecelerde de aynı olay tekrarlanmış. Korkudan sanırım, deliriyor adam. Hemen hastaneye kaldırıyorlar. Çünkü yaz günü, kazaklar falan giyiyomuş. Birkaç hafta sonra, dedemlerin kapı yine çalınıyor gece. Dedem açıyor kapıyı. Karşısında en yakın arkadaşı. Hastaneden kaçtığını düşünüyor. Dedeme garip bi ses tonuyla, "Gel," diyor, "Gidelim." Korkup kapıyı kapamış dedem de. Çünkü yüzündeki ifadeyi hiç beğenmemiş. Birkaç gün sonra, hastaneden ölüm haberi geliyor. Neden öldüğünü bilmiyorum. Bergama'da, Ulucami'de naaşını yıkarlarken, imamın dediği olay ilginç. Kolunda arap hafleriyle yazılmış bir iz farkediyorlar.. Dedeme söylüyolar. Zaten en son gece eve gelenin de ne olduğunu hep sormuştur kendisine herhalde. Daha sonra bir çok gece, dedem rüyalarında arkadaşını görüyor. Dedem, vefat etmeden önce bana anlatırdı bunu. Ben de tırsardım. Şimdi ne zaman gecenin bir yarısı kapı çalsa, bu olay aklıma gelir.
    ···
  20. 45.
    +1
    Garip Bir Hikaye

    Bu olayın tüm tanıklarıyla ayrı şehirlerde ve farklı zamanlarda görüşme olanağım oldu. Hepsi de, harfiyyen aynı şeyi anlattı bana. Ben de aynı garip olayı, olayın şahitlerinden birisinin ağzıyla size aktarıyorum;
    Babamız, evimizden uzaktaydı. Evimizde sürekli bir tedirginlik ve huzursuzluk vardı. Yedi kardeştik ve köy evimizde biz kızlar, annemizle birlikte aynı odada uyuyorken, abilerimiz yan odada uyuyordu. Ben, o devirde 13 yaşındaydım. Evimizin odası beyaz kireçti. Geceleri korkmayalım diye, bir gaz lambası, kısık ateşte sürekli yanardı. Ancak duvarlar beyaz olduğundan, az ışık da olsa odada herşey seçilebiliyordu. Ben, iki kız kardeşimle yer yatağında yatıyordum. Annem, divanda yatıyordu. Yatağa gireli bir kaç saat olmasına rağmen, ben uyuyamamıştım. Tavana bakıyordum. O sırada odamızın kapısı açıldı. içeri kafasında şapka bir adam girdi. (Bu şapka dediği şey, örgü bere) Babamız evde olmadığı için, dayım köyümüze gelerek sık sık bizde kalırdı. "Yine geç vakitte dayım geldi." diye düşündüm. Ardından adamın arkasından odaya bir kadın girdi. Adam önde kadın arkada, gaz lambamızın asılı durduğu duvara yürüdüler. Adamda pantolon yerine, aşağıdan iple bağlanmış bir kapri vardı. Kadın, beyaz bir elbise giymişti. Siyah saçları beline kadar arkadan uzanıyordu. Hiç konuşmadılar ve lambanın yanında durdular. Her ikisi de bir süre lambanın fanusundan içeri baktılar. O anda, her ikisinin de yüzünü net olarak gördüm. Bu kişileri tanımıyordum. Dayım olmadığını anladığım da çok korktum. Heyecandan dilim tutulmuştu. Ardından adam, gaz lambasının ışığını biraz açtı. Herşeyi artık daha net seçebiliyordum. Işığı açtıktan sonra, yine adam önde, kadın arkada yürüyerek odanın duvarından dışarı çıktılar. işte o anda, “Anneee !!!” diyerek sessizce ağlamaya başladım. Annem, hızla ellerimi tuttu. “Korkma kızım sende gördün mü?" dedi. Olaya odada bulunan annem, ben ve ablam, aynı anda şahit olmuştuk. Annem, sonra bizi şöyle teskin etti. “Kızlarım!!! korkmayın, bunlar bize zarar vermek için gelmedi. Hanemizin ışığını arttırdılar. Herşey daha iyi olacak.” O gece korkuyla biribirimize sarılarak uyuduk. Annem, o gaz lambasını korkudan bir daha söndüremedi. Onu yanık bir şekilde vitrinin üzerine koydu. Lamba, orada kendi kendine gazı bitene kadar yandı. Lambayı söndürmememiz içinde bize tembihte de bulundu. Sanırım, evimize gelenlerin açtığı ışığı söndürmeye korkmuştu…Bu olayı kimseyle paylaşmadık. Aile sırrımız olarak uzun süre içimizde yaşattık…»
    Bu olayı, olayın tanıklarına ayrı zaman ve mekanlarda sordum. Hepsi, yaşanan bu olayı aynen teyit etti. Yaşları şu anda epey ilerlemiş bu sıradan kadınların, aradan yıllar geçtikten sonra böyle bir hikaye uydurmalarının hiç bir anlamı olmayacağı kanaati bende oluştu. Hatta, olayı duymuş olmama epey şaşırdılar. Sanırım, birbirlerine çok iyi tembihlemiş olacaklar veya bu sır dolu olayı unutmak istemelerinden de kaynaklanıyor olabilir. Genelde, olayı anlatışları yorumdan uzak, kısa ve özdü. Bu tip olayı anlatanların heyecanla, ballandırarak bezedikleri cümleler kurmadılar. "Yaşandı bitti! üzerinde durmuyoruz." havasındaydılar. Tüm bu izlenimlerim, bana bu olayın gerçekliliği konusunda daha da inandırıcı düşünmeme neden olmuştur.
    Tümünü Göster
    ···