-
51.
0"Neilly" dedi soluk soluğa, "Bu bir antrenman" Kızıl saçları rüzgarı kucaklıyor şaşkın bakışlarını gizlemek istercesine yüzüne savruluyordu.
"iki tabancayı üzerime boşaltırken antrenman değildi mınıgibtiim" diye geçirdim içimden. Yüzümdeki gülümse giderek genişliyordu.
"Lorin, antrenmanlar gerçeğin pratiğidir." Kelimeler ağzımdan öylece dökülüvermişti, hayatında özlü bir söz söylememiş biri olarak ilk defa kendimle gurur duyuyordum. Acaba bu misafir
olarak bulunduğum bedende daha ne süprizler vardı. Bi bakıma hoşuma gitmiş, öte yandan beni biraz korkutmuştu. Vücudun yüzde yüz kontrolüne sahip değildim, adeta refleksif kararlarla
aniden hareket etmiş ve daha önce aklıma hiç gelmeyecek hareketlerde bulunup, kelimeler sarfetmiştim. Acaba bu vücudun gerçek kimliği ile ne kadar mücadele edebilecektim. Hala buralarda biryerlerde benim
bedeninden ayrılmamı bekliyor olabilir miyidi?
"Beni bilirsin Navigatör, büyü olmadan çok dişli bir rakip değilim ama işin içinde büyü olsay-" Lorin'in bakışları gözlerimden kaymış hala metalinden sıkıca kavradığım kılıca dönmüştü.
"Yaralanmışsın Neilly" Kendi kılıcını belindeki küçük deri ile tutturup yanıma doğru geldi. -
52.
0Lorin hiç birşey olmuyormuşçasına güverteye çıkıp yavaş adımlarla geminin kenarına doğru yaklaştı. Düşse kurtuluşu yok gibi görünüyordu. Aklımdaki anlamsız suikast planlarını
bir kenara bırakıp kendimi sahnenin güzelliğine bırakmaya karar verdim. Lorin'in yanına ulaştığımda elleriyle gemiyi okşuyor ve kendi kendine bir şarkı mırıldanıyordu.
"Fırtına da gözcülük edemiyor olmam senin de canını sıkmıyor mu?" Elimdeki kılıcı güvertenin ahşap korkuluklarına dayayıp dirseklerimin üzerine yaslandım.
"Sen bir gözcü değilsin Neilly, kendini bu kadar yıpratma sen bizim yol bulucumuzsun ve yeri geldiğinde ön safları çeken iyi bir katilsin."
"Daha demin kartal gözlü navigatör değil miydim ben mınıgibtimin karısı, hani ben tehlikeyi önden görecektim sen de çocukları deneyecektin şimdi bu
doğal gözcüyüm demek değil mi yani?" Benimle alay edip duran Lorin karşısında sözlerime mukayet oluyor sadece içimden geçirdiklerimle gülümseyip yine aynı şeylerle dişlerimi sıkıyordum.
"Eminim o yelken kulesinde de iş yaparım" Yağmurdan dolayı ıslanıp yüzüme yapışan saçlarımı kenara alıp sallantıya ayak uydurmaya devam ettim.
"Orası yeni gelenler için, sen daha değerlisin. Ama sende tuhaf olan birşeyler var, bu beni rahatsız ediyor. Kaptan'ı da rahatsız edecektir"
Stresin getirdiği gerginlikle güvertenin korkuluklarında parmaklarımla ritm tutmaya başlamıştım.
"O köprüden sen düşmedin." Parmaklarımın çıkarttığı ufak sesler yağmurun güverteye çarpmasıyla yok olup gidiyordu.
"Ama düşerken kahkaha atan sendin, şimdi neden bu kadar korkuyorsun?" Lorin ellerinden birini sağ kalçasında duran kılıcının sapına dayamıştı. -
53.
0Karşılıklı selamlaşmadan sonra Lorin yavaş adımlarla orta yelken direğine doğru yürüdü, güverteyi ortalayıp kılıcının kabzasını narince kavradı. Kılıcın bir kılıfı olmadığını
o an farketmiştim. Kılıcın keskin bir tarafı yoktu, dairesel olarak uzayan metal giderek incelip adeta büyük bir iğneyi andırıyordu. Fazla hareket kapasitesinin olmadığını düşündüğüm
bu silahın doğru kullanıldığında küçük bir hatayı affetmeyeceğini, birinin kalbini delip geçebileceğini farketmek zor değildi. Kabzanın etrafındaki el koruması altın kaplama gibi
görünüyordu.
Benim elimdeki ise ağırlık olarak dengesiz ve eğimli bir kılıçtı. Eğimden dolayı avantajlı olabilirdim ama mesafeyi kapatamadığım takdirde pek fazla şansım yoktu.
"Dua falan mı ediyosun sen?" ikinci kaptanın gözleri bulutların arasından zar zor süzen ay ışığında parlıyordu. Davetkar saçları uçuşuyor, narin elleri kılıcın kabzasını Hafifçe
okşuyordu.
"Biraz midem bulandı da güverteyi batırmamak için bekliyordum" dedim ve ardından gülümsedim. Başımı hafifçe sağa sola sallayarak ağır adımlarla güverteyi ortaladım. Ağrılarım çok
canımı yakıyor, gözlerim yüzüme çarpan yağmurla kısılıyordu.
"C'est la vie, navigatör" Lorin sabırsız bir şekilde kılıcını özgür bıraktı, bacaklarını sallanan gemide duruşunu sağlamlaştıracak bir şekilde gergin tutuyordu. Fransızca konuşurkenki
aksanı beni çok cezbediyordu. Hafif eğimli vaziyetteki postüründen her an ileriye atılabileceğini görebiliyordum. Mesafesini ilk koruması gerekenin kendim olduğuna kanaat getirdim.
Hala avucumda ters tuttuğum kılıcı hafifçe kaldırıp göbek hizama getirdim. olası bir saldırıyı engelleyemesemde karşı saldırı yapmak istiyordum. Kısa bir süre de olsa iki duelistin
hareketsiz bakışması ve yağmurun omuzlarımızdan güverteye sekişi çok sanatsal duruyordu. Güvertedeki mürettebat adeta nefeslerini tutmuş çıt çıkarmıyorlardı. Hepsinin gözlerinin orta
direkte olduğuna şüphe yoktu. Dengesini henüz kavrayamadığım kılıcın kabzasını biraz daha sıkmaya ve boşta duran elimi açıp kapatmaya başladım. -
54.
0Rez bakam
-
55.
0"Köprüden düşerken gülecek kadar gerizekalı bi ben varım heralde, kafama sıçim neden bi kere normal bir insan gibi davranamıyorsam.." içimden geçirdiğim şeylerden dolayı aptal bi
surat ifadesi takınıp dalgaların güverteye kadar yükseldiği denize baktım.
"O an öleceğimi düşünerek kahkaha atıyordum, şakat kalacağımı bilsem başka bir ifade takınırdım" dedim. Uzun zamandır sarfettiğim en mantıklı cümle olacak ki Lorin de kahkahalara
boğulmuştu.
"Tam da sana yakışır bi ifade oldu, bir an için yerine başkası geçti sandım" Lorin elini korkuluklardan kaydırıp benimkileri kavradı. "Aramıza döndüğün için çok mutltuyum Neilly."
"Yerime başkası geçmiş sanmış, boşuna ikinci kaptan değil işte iÇiME ERKEK GiRDi ERKEK" Kendi kendime düşündüğüm şeyler yine gülmeme sebep oldu ama bu Lorin'i rahatsız etmiyordu.
"Antrenman için çok mu sakatım sence?" Gözlerimi denizden ayırıp Lorin'in rüzgarda dalgalanan kızıl saçlarına döndüm. Karanlık ve yağmurlu bu bilinmezin ortasında çok çekici
görünüyordu.
"Hiç sanmam, büyü kullanacak mıyız?"
"Bi bu ekgibti..Ne büyüsü lan ben büyü falan bilmiyorum ki" içimi yine aptal bi korku kaplamış olsada bozuntuya veremezdim. iç sesimi bir kenara bırakıp elimi kılıcın kabzasında
gezdirmeye başladım. "Eski usüllerle olsun, kaburgalarım büyüye engel değil ama kılıcımı tutarken beni engelleyip engellemeyeceklerini merak ediyorum." Kılıcın el korumalığının
üzerinde ufak bir ritm başlattım, parmaklarım harmoni içerisinde hareket ediyor ve yağmura ayak uyduruyordu.
Lorin gülümsedi ve onaylarcasına başını salladı "Öyle olsun navigatör, senin oyunun senin kuralların." -
56.
0"Ne zaman bi kızıl bulsam donum ıslak uyanıyorum gerçek olsa şaşardım" diye fısıldayıp kupayı masaya bıraktım. Geminin geri kalanını görmek istiyordum. Kalabalığın arasından sıyrılıp güverteye
hatta yapabilirsem kaptanın odasına bakmalıydım. içimdeki merakın beni daha taktan bir duruma sürüklemesine imkan yoktu. Şarkı söyleyip rumlarını saça saça içen adamların yanından geçerken
göğüsümün birilerine sürtmesi, ıslak saçlarımın ağzıma yüzüme yapışması gibi küçük düşürücü durumları görmezden gelip kendimi güverte merdivenlerinin olduğu koridora atmayı başardım.
Galleon'un yosun kokan uzun koridorları boyunca gülleler ve fırçalar vardı. Belli ki her an topları ateşlemeye hazır bir vaziyetteydi yada henüz ortalık toplanmamıştı.iki büyük kapıdan geçtikten
sonra ana koridora ulaşmıştım. Koridorda duvara çerçevelenmiş bir kılıç ve bir tabancaya gözüm takıldı, belki tabanca çalışmıyor olabilirdi ama kılıç her türlü işime yarardı.
Yavaşça yaklaşıp kılıcın önünde durdum. Ellerim eski ve süs için duvara asılmış kılıcın sivri ucundan el korumalığına doğru narin ve yavaş bir şekilde hareket ediyorlardı. Gözlerimi
kısa bir süreliğine kapatıp bunlardan birisini ne kadar iyi kullanıp kullanamadığımı sorgulamaya başladım. Sonuçta kim olduğumu henüz yeni öğrenmiş -ki hala ismimi bilmiyordum- ve nasıl
yeteneklere sahip olduğunu bilmeyen bir navigatördüm. Hiç değilse gemiden limana uçup cephaneliği patlatacak biriysem bunlardan biriyle de gayet ölümcül olabilirim diye düşündüm.
El korumalığının üzerinde bir süre duraksadıktan sonra kılıcı kavrayıp onu camsız çerçevede asılı tutan derilerden özgür bıraktım.
"Bu küçücük narin işe yaramaz ellere tam oturdu" diye hayıflanırken arkamda topuğun ahşap zeminde çıkardığı sesi işitip kılıcı avucumun içinde çevirdim. kılıç elimin ters tarafından aşağıya,
zemine bakıyordu ve sivri yeri nerdeyse yere temas etmek üzereydi. Düşmancıl bir tavır sergilemek istemiyordum, arkamda kimin olduğunu bilmediğimden dezavantajlıydım. Bir adım daha duydum,
omzumun üzerinden göz ucuyla mumun aydınlatmadığı köşeden nasıl bir kişinin geldiğini görmeye çalışıyordum. Bir anda arkamı dönüp anlımın ortasına bir kurşun yemek istemiyordum. -
57.
0Kupanın kenarından kızıl uzun saçlı bir kadının geçtiğini gördüm. Kupayı hızlıca indirdim ve bakışlarımı o yöne sabitledim. Uzun beyaz bir gömleğin üzerinde siyah deri
kemerler giyiyordu. Kemerlerde sayabildiğim sol ve sağ omuzlarından aşağıya ikişer tabanca yerleştirmişti. Hemen kemerlerin üzerinde önü açık uzun bir palto ile vucüdunun üst kısmını
kapatmış altındaysa dar deri bir pantolon vardı, daha çok bir taytı andırıyordu. Bacaklarının yanlarından dikişli sağlam pantolonlarını dizlerine kadar gelen çizmeleriyle sonlandırmıştı.
"Kaptan mı yoksa kaptanın oros-" bir anda kendiminde gemideki kadınlardan biri olduğumu hatırladım. "Alımlı bayanmış etrafta bu kadar rahat dolaşabildiğine göre rütbelilerden birisi
olmalı" diyerek devam ettim. Kendi kendime konuşma işini abarttığımdan olacak ki yanımdaki adamlardan sıska olanı bana doğru eğilip, "Lorin-" Hıçkırıktan sonra devam etti "Lorin ikinci
kaptandır ve bu kadar uzun süre ona dik dik bakarsan bir isyana hazırlandığını falan sanacak" diyerek elindeki kupayı gösterdi.
"Her bilgi bir kupa rum" Kupaya doğru göz kırparak kupayı uzattı.
"Biliyoruz heralde, şu an gemidekileri sorgulayacak kadar sarhoşum çok ısrar edersen güvertede birebir dansa çıkalım" diyerek göz kırptım.
Sıska adam kupayı geri çekerken naif bir gülümsemeyle selam verdi "Hay hay navigatör, sert oynamak istiyorsanız öyle olsun lakin henüz canıma susamadım"
Sonuçta cephaneliği patlatıp hayatta kalmış birinin bir iki tehdit savuracak kadar saygı duyulduğunu düşünüyordum. Yada öyle umuyordum. Tekrar bakışlarımı kızıl saçlı hatunun olduğu yere çevirdim ama kendisi ortada yoktu. -
58.
0Altıma doğru yuvarladıkları tabureyi ayağımla durdurup düzelttim lakin çizmelerim olması gerekenden biraz küçük ve zarif görünüyordu. O zamana kadar olayın heyecanıyla farketmediğimTümünü Göster
çok büyük bir detayı da aşağı bakarken farketmiş oldum.
iki nükleer füze başlığı.
"Lan yoksa, olum bu bi kadın vücudu değilse beni gibsinler" diye fısıldadım. Şimdiye kadar farkedememiş olmanın verdiği korku bi yandan etraftaki insanların gürültüleri bir yandan
ellerim titremeye başlamıştı bile.
ikinci kupa tamamı dolu bir halde masanın üzerinde bana doğru kayarken düşünebildiğim tek şey başka birinin hayatını gözlemliyor olabileceğimdi. Kupayı yakaldım, aniden duran kupadan
üzerime dökülen ruma aldırış etmeden kupayı kaldırdım olabildiğince yavaş içip kimseyle konuşmadan buradan çıkmak istiyordum. Yavaş yavaş azalan rumu yudumlarken aklıma takılan
sorular beni ölesiye korkutuyordu.
"Lan başkasının hayatını gözlemliyorsam nasıl kıpırdıyorum. Alenen kontrol bende, hiç kimseyi tanımıyorum, hiç bir gib hatırlamıyorum ama buradayım işte" Elimi biraz daha kaldırıp
rum akışını hızlandırdım yudumlarım giderek büyüyor boğazım yanıyordu. Artık ne belimin acısını nede kaburgalarımı hissediyordum tamamen şu anki duruma odaklanmıştım.
"taku yedin olum, bu sefer taku yedin".. Metal kupayı hafif indirdim "Bu sefer" Neyden bahsediyordum.. Birşeyler biliyor ama hatırlayamıyordum. "Bu sefer ne..Kaç seferdir
buna benzer birşey yaşıyorum".
Kupa neredeyse bomboştu ama hala havada tutuyordum içindeki son damlanın yavaşça tabandan ağzıma akışını beklerken kupa hiç bitmesin istiyordum. Yüzümde aptal bi gülümseme ile kupayı
aniden indirdim ve masaya vurdum. Kimsenin umrunda olmamıştı. Biraz öksürdükten sonra midemdekilerin yukarıya hücüm ettiğini hissedip nefesimi tuttum.
Hemen masanın yanındaki adamlardan biri farketmiş olacak ki kupasından biraz rumu benim kupama aktardı.
"Haaa şimdiden bayılacaksan bu gece bitmez baş navigatör! O gemiden limana atlayışından sonra cephaneliği patlatıp sağ çıkabilmek bir fıçı rum zütü ister" herif kupamın yarısını doldurup
tekrar içmeye başladı.
"Navigatör mü? Kaptan falan değil miyim yani?" Kendi kendime gülmeye başladım ve midemden gelen rumu kupadakiyle bastırmak için kupamı kaldırdım. Kupanın kenarından ufacıkta
olsa bir görüş alanım vardı. Etrafı süzüyor, nasıl bir gemi ve mürettebat ile birlikte olduğumu çözmeye çalışıyordum. Büyük bir ihtimalle suçlulardık. Cephanelik patlatma, rum
banyosu yapma.. Bunları sıradan bir ingiliz gemisinde bulamazdınız. -
59.
0"Henüz düşman değiliz, henüz hiç kimse hayatını tehdit etmedi, aptallık etme" kendime tembihlerde bulunarak odadan dışarıya adım attım.Her adım bir öncekindenTümünü Göster
daha ağrılı ve yavaş geliyordu. Her adımda sesler azalıyor, görüntü bulanıklaşıyor ve durduğumda normale dönüyordu. Biraz önce içeriye giren adamı görmeye çalışıyordum.
Göz göze geldiğim herkes kısa bir süre şarkısına ara verip başıyla beni selamlıyor sonra içeceğini havaya kaldırıp şarkısına devam ediyordu. Şarkı sözlerine kulak kesildim.
"Denizler su değil AHOOOY HOOOY EEEE, her bir altın bir deniz AHOOOY HOOOY EEE" saçma sapan sözlerden tek çıkardığım altına fazlasıyla önem verilen bir gemideydim
ve yakın zamanda bir zafer elde etmiş gibi söylüyorlardı. Neşeli olmaları işime gelirdi. Yavaş adımlarla her an destek alabileceğim yerlere yakın bir şekilde ilerlemeye devam ettim.
Masanın ucuna yaklaşmıştım ki birden şarkı durdu. Bütün bakışların üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Kafamı hiç kaldırmadan bir kaç adım daha atarak masanın başına tutundum.
Gerçekten alt güvertedeki herkes susmuş ve bana bakıyorlardı ama neşelerinden hiç birşey eksilmemişti. Her biriyle tek tek selamlaşıp heyecanımı gizlmeye çalıştım. Sanki donmuş
gibi öylece ellerinde demir kupaları suratlarında aptal bir gülümseme ile bana bakıyorlardı. Biraz önce odaya dalan iri kıyım adam kalabalığın arasından sıyrılıp masanın öbür
ucuna yerleşti.
"E hadi ama sirenler tarafından tecavüze uğramış gibi bakmayı bırahta-" konuşmasını büyük bir hıçkırık ve ardından geğirme ile bölüp devam etti "Eğlencemize devam edelim"
Evet birşey bekledikleri belliydi ve heyecandan masanın ucunda duran yarısı dökülmüş kupayı yeni farketmiştim. Birileri geldiğimi farkedip onu masanın bu ucuna yollamış olmalıydı.
Şimdi ne olduğunu anlamadığımı çaktırırsam başımın belaya gireceği düşüncesiyle kupayı yanındaki kulpundan kavradım. içinde ne olduğunu bile bilmiyordum ama insanları sarhoş
etmeye yettiği belliydi, belki ağrılarıma iyi gelir gibi pozitif bir düşünceye bürünük yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim ve kupayı kaldırdım.
"Hadi o zaman gibikler, bir gün daha güneşi görmemin şerefine" diye haykırıp hiç kimseden bir tepki gelmeden kupayı tavana dik bir şekilde kaldırdım. Ağzıma dolan alkolu yutamadan
daha fazlası üzerime boşalıyordu. "Rum lan bu" diye içimden geçirdim "Hemde en adisinden" gülümsemem genişlemişti. Boşalmış kupayı sertçe masaya vurup boşta duran kolumla
ağzımı sildim. Kısa bir süre fısıldaşmanın ardından herkesin bir anda kahkaha içinde kupalarını dibine kadar yudumlayışını izledim, arada sırada düşenler ve birbirlerinin üzerine
kusanlar oluyordu. Kupayı sertçe masada yuvarladım.
"Bana bir tane daha yolla, bu sefer tamamı dolu olsun!" Sesim rumdan dolayı biraz cılız çıkıyor gibiydi, yada yavaş yavaş açılıyor ve o cızırtılı gürültüsünden kurtuluyordu. -
60.
0Tutar rezz
başlık yok! burası bom boş!