-
1.
+3 -1---
Gözlerimi açtığımda tanıdık bir hissizliğin içinde buldum kendimi. Korku veya hasret gibi karışık hislerin içerisinde bir yandan da boş bakışlarla etrafı süzüyordum.
"Yine mi?" Düşüncelerim bana ait olsalar bile çok yabancıydılar.
"Yine mi buradayım?" Ellerimi kaldırıp belli belirsiz avuçlarıma odaklandım, sağ elimin 2 parmağı ekgibti ve avucumda boylu boyuna bir kegib vardı.
Kan yada ona benzer birşey görmüyordum. Sol kolum ezilmiş gibi görünüyordu. Değişen renk yansımaları altında ruhsuz bir şekilde duruyordum.
"Acı hissetmiyor gibi" Etrafımdaki sessizliğe başka bir ses ortak olmuştu. Hızlıca bakışlarımı etrafta gezdirdikten hemen sonra
ufak bir çabayla seslenmeye çalıştım.
Sesim çıkmıyordu.
"Bizi farketti mi dersin? Belki bu sefer dinleyecektir." Gözlerimi kapatıp seslere odaklandım. Hiç birşey hissetmiyordum. Neredeyse hiçbirşey.
"Hasgibtir" içimden geçirdiğim küfrün hemen ardından kahkahalar işitmeye başladım. Lakin bu küfür duyduğum seslerle alakalı değildi.
Nefes almıyordum.
"Konuşamamayışımın sebebi bu olsa gerek" Anca içimden konuşup kendi kendime bulunduğum durumu yorumlasam da bu henüz yok olmadığımın bir kanıtı olmalıydı.
"Hayır farketmedi" Kalın tok bir ses cevap verdi, gözümde iri bir yapı canlandırıyordu bu ses.
"Farketmesi çok uzun sürmez , canım benim, çok korkuyor olmalı" Bu sefer bir bayan sesi işitmiştim. Her ne kadar kendi kendime konuştuğumdaki seslerle aynı
doğrultudan gelse de bu seslerin tonları ve hissettirdikleri gayet farklıydı, sanki etrafımda birileri konuşuyor ama ben onları göremiyor gibiydim.
Yoksa bu bir büyü müydü? Zihnimin içinden seslenip bana birşeyler anlatmaya çalışan yada benimle oynayan birileri mi vardı?
"Hahahah kaptan yelkenleri indirmenin vakti geldi, bu güzel güllelere ben bile şapka çıkarırım, suya atlayıp üzerine tırmansak daha çok şansımız olur" başka bir ses daha dalga geçer gibi konuşuyordu.
Ellerimi kulaklarıma zütürüp sertçe bastırdım. Olması gereken yerde olduklarını biliyordum lakin ne seslere etki ediyordu nede kulaklarımı hissedebiliyordum... -
2.
+1içerideki gürültü adeta sessizliğe bürünmüştü heyecan ve korkuyla sadece adım seslerine odaklanmıştım ki koridora geçerken ardımda bıraktığım iki adet kapı sesi olduğunca azaltıyordu.Tümünü Göster
"Eğlence erken bitmiş" bir bayan sesi duydum, ne kadar rahatlamış olsam da içeride gördüğüm kızılın dört adet tabancası vardı ve bu hala ölümcül bir diyalog olabilirdi.
"Eğlence devam ediyor, yaralarım beni korkutuyor bende güvertede biraz antrenman yapmak içi-" bir adım daha duydum ve kadın sözümü yarıda kesip elini omzumdan aşağıya elime kadar kaydırdı.
"Bence eğlenmeye devam etmelisin, önümüzdeki bir kaç hafta hiç kimsenin antrenmana ihtiyacı olduğunu sanmıyorum" Lorin kendine has, cezbedici bir tondan konuşurken kolumda süzülen eli
tutmakta olduğum kılıç ile buluştu. Ellerimiz üst üste kılcı birlikte tutuyorduk.
"Paslanmak istemiyorum" dedim ne dediğimi bilmez bir biçimde.
"Hadi ama batı güllesinin korkunç kızı, yelkenlerden yelkenlere süzülen, tüfeklerin önünde dans eder gibi ilerleyip düşmanlarının boğazlarını kan kokulu birer çeşmeye çeviren
kartal gözlü navigatörümüz paslanmaktan mı korkuyor?" ikinci kaptanın vücudu benimkiyle temas halindeydi ve her ne kadar bi kadın vücudunda da olsam fikren hala bir erkektim.
Bu yelkenlerden süzülmeler ve boğaz kesmeler doğruysa baya işin takunu çıkarmış bir gemici olmalıydım, ikinci kaptan bana yem atmıyorsa tabi.
Kadın vücudunu biraz daha bastırarak derin bir nefes aldı, göğüslerini birebir resmedebilecek kadar hissetmeye başlamıştım.
"Kaburgalarımda kırıklar var, dengemi bile sağlayamıyorum, bu halde kalmaktan korkuyorum Lorin." Hafif silkelenip mesafeyi bir kaç adım açtıktan sonra arkamı dönüp Lorin'le göz göze
gelmiştim. "Bu halde bırak yelkenlerden yelkenlere süzülmeyi odamın yolunu bulamam."
Lorin kaba sayılabilecek bir kahkaha patlattı ve sağ elini neredeyse göğüslerinden yavaşça beline kaydırdı. "Korkacak bişey yok Neilly, daha kötülerini de gördün."
Herkesin bahsedip durduğu daha kötüleri mevzusunu iyice merak etmeye başlamıştım artık. Bundan daha kötü ne olabilirdi ki sıvazlayacağım güzelim kılıç sapımın yerinde bir delik vardı artık.
Sahiden nasıl bir görünümüm vardı acaba, bu bedeni hiç inceleme fırsatım olmamıştı, bir ara boşluk yakaladığımda detaylı bir inceleme yapmam gerekecekti, tamamen bilimsel bir inceleme tabiki. -
3.
+1Yarın devam ederim, şimdilik bu kadar. Pek okuyan yok zaten cümleten iyi geceler.
Edit: la neyse yarım kalmasın bölümü bitirip öyle yatayım. -
4.
+1Vücudumda adrenalini hissediyordum, hiç bir yerim ağrımıyor gözlerime süzülen yağmur damlaları görüşümü neredeyse hiç etkilemiyordu. Adeta başka bir forma geçmiş gibiydim.
"Şimdi" diye bir ses işittim, ses ne Lorin'e aitti ne güvertedeki diğer insanlara. Farkına bile varmadan bacaklarımın dans edercesine ikinci kaptana doğru ilerlediğini, acıdan
bozulmuş duruşumun bir anda düzeldiğini farkettim.
Lorin yüzünde sinsi bir gülümsemeyle arkada duran bacağından güç alıp kendisini bir mızrak gibi ileriye fırlattı, kılıcının dudaklarımdan girip ensemden çıkması an meselesiyken
refleksif bir kararla sadece kafamı sağa doğru eğerek saldırısından sıyrılmış, geri adım bile atmadan kılcımın kabzasıyla karın boşluğuna dokunmuştum. Şimdiyse arkasına geçmiş
eski zamanların samurayları gibi sırt sırta duruyorduk. Ters tuttuğum kılıcın bu pozisyonda çok etkili olabileceğini ve onun kılıcınınsa etkisini yitireceğini anlamak çok kolaydı.
Bütün hareketleri hiç düşünmeden gerçekleştiriyor ve her adımda kendime şaşıyordum. Sırtı benimkine temas ederken nefesini hissettiğim ikinci kaptanın boşta duran elinden bir
çıtırtı duydum, daha çok metal bir saati ayarlarken çıkabilecek bir sese benziyordu.
"Hadi bakalım" Lorin kısa bir molanın ardından ileriye doğru fırlayıp sırt üstü güvertede sürüklenirken ilk tabancasını ateşlemişti. Aynı anda bende sağa doğru bir hamle yapmış
orta yelken direğinin arkasına geçmiştim. Metal parçaları direğin bir kısmını parçalayarak karanlık denizde kayboldular. ikinci bir klik sesiyle birlikte direğin yanındaki
halatı keserek ipin fırladığı yönün tam tersinden bir dalış gerçekleştirdim. Alt yelkenler serbest kalmış, üzerimize doğru süzülürken Lorin'in kahkahalar eşliğinde ikinci tabancasını ateşlediğini
duydum. ip numarası onu etkilememiş olacak ki vızıldayarak geçen metal parçalarının bir kısmının omzumdaki navigatör rütbesini temsil eden metalde patladığını duydum. Acı
hissetmiyordum, sadece adrenalin ve hırs vardı. -
5.
+1"Birkaç hafta derken ne kastettiğini merak ediyorum Lorin" Kılıcı hafifçe serbest bırakıp ucunun zemin ile temas edişini dinledim. Gözlerimi kızıl saçlı ve alımlı Lorin'den ayırmıyordum.
"Saçmalama Neilly, sanki Tubakeh'e yolculuğun kaç gün süreceğini bilmiyormuş gibi zırvalayıp duruyorsun. Bir kaç kaburgadan fazlasını kaybetmediğine emin misin?" Kadının gözleri derin
birer kuyuya dönüşmüşler, beni adeta yutuyorlardı. "Belki de gerçekten ufak bir antrenmana ihtiyacın vardır, güverteye gel"
tak üstüne tak içine batıp durmaktan sıkılmış bir tavırla "Beni endişelendiren her zaman gittiğimiz rotanın ne kadar süreceği değil, hala güvenli olup olmadığı." Kılıcı küçük bir çaba ile
çevirip boşta duran elimle ucundan tuttum ve hafifçe bükmeye çalışarak devam ettim "Hala bu rotanın güvenli olduğundan emin miyiz? Bunca havai fişek gösterisinden sonra hiçkimsenin peşimize
düşmeyeceğinden?"
Lori arkasını dönmüş güverte basamaklarını adımlamaya başlamıştı lakin son cümlem onu da düşündürmüş olacak ki duraksayıp omzunun üzerinden tekrar bakışlarımı yakaldı.
"Endişelenme navigatör, sen tehlikeyi önceden görürsün ben son seferimizde evlat edindiğimiz bu parlak çocukları deneme fırsatı bulurum".
Çocuklar mı? Ne çocuğundan bahsediyordu bu şimdi.. "Öyle olsun" diyerek arkasından merdivenleri çıkmaya başladım. Gemi sallandıkça dengemi koruyabilmek için vücuduma yükleniyordum ve
içtiğim rumlar bile sızlayan kemiklerimin acısını bastırmaya yetmiyordu. Evlat edindiğimiz çocuklar derken neyi kastediyordu şimdi bu..
Güvertede durum çok daha vahimdi, güverte kapakları açılır açılmaz içeriye hücum eden yağmur suları ve şiddetli rüzgar neredeyse beni geldiğim yere fırlatacak kadar kuvvetliydi. Gece
karanlığı bastırmış ve bir fırtınanın içerisinde yol alıyorduk ve güvertede sadece beş kişi vardı, geri kalan herkes canlarını bu beş kişiye emanet etmiş rum banyosu yapıyordu.
"Aptallar" kendi kendime fısıladyıp durumun ne kadar kötüye gidebileceğini düşünmeden edemiyordum. Bu fırtınada olası bir devrilmede yada çarpışmada hiç bir şansımız yoktu. -
6.
+1Hazırda iki tabancası daha olduğunu bildiğimden düşüşünü henüz tamamlamamış yelkenin içinde dans edercesine ilerleyip Lorin'in bulunduğu yere doğru dalışa geçtim, ahşap zeminle
temas eder etmez bir takla atarak üç yada dört adımlık bir mesafede göz göze geldik. Üçüncü klik sesini duymuş ve Lorin'in bana doğrulttuğu namluya dik bir duruşla cevap vermiştim.
Kılıcımı hala ters tutmakta, boşta duran elimi ise vücudumun arkasında, belimin üzerinde yumruk yapmış sıkmaktaydım.
Gözleri anlık kör eden bir şimşekle refleks bir çıkış yaptım, sağ çapraza doğru iki hızlı adım atıp doğrudan gelecek saldırılardan kaçınacak şekilde pozisyon almıştım. Lorin öylece
durup biraz önce olduğum yere bakıyordu, şimşeğin beni bu kadar etkilememiş olması ve doğal bir refleks ile hareket etmek ister istemez bir özgüven doğurdu ve kılıcı tutan elimle
direk bir yumruk atarcasına kolumu ileriye savurdum, hareketimin ortasında kılıcı bırakmıştım ve kılıcın elimin içinde bir yaydan çıkan ok gibi yavaşça elimi okşayarak kayışını
hissediyordum.Bu bedeni boşuna kartal göz diye çağırmıyorlardı sanırım.
ikinci kaptan Lorin gözlerini olduğum yere çevirdiğinde büyüyen gözbebeklerinden hareketimi algılamakta geciktiğinin farkındaydım. Kılıcın kabzası Lorinin suratına ramak kala kılıcı
metal ucundan kavradım ve dik bir duruşla gülümsedim.
"Bu lanet şeyi yapmayı nereden öğrendim lan ben" içimi gıdıklayan özgüvenim ve avucumu gıdıklayan metal parçası ile birlikte doğrudan ikinci kaptanın gözlerine odaklanmıştım. Kendi
kendime konuşup hareketimin inceliklerini heyecanlı bir çocuk edasıyla kendime anlatıyordum. Lorin kılıcın kabzasından santimler uzaklıkta öylece donakalmıştı. Şimşek onun gözlerini
benimkilere nazaran çok daha fazla etkilemişti ve herşey kısacık bir saniye içinde gerçekleşmişti. -
7.
0Bulunduğum yerde internet pek iyi değil aklıma birşeyler geldikçe karalıyorum internet fırsatını yakaladıkça da bölüp bölüp buraya gönderirim. Okuyan olursa, iyi okumalar.
-
8.
0"Saçmalamayı kes Udah, ciddiyim" Boşta duran elimi belime doğru indirdim lakin kabzasını tutabileceğim bir kılıcım yoktu.
Udah görmüş geçirmiş ve babacan bir denizciye benziyordu ama rum içtiği zamanlar ayık halinden daha ciddi olduğunu düşünüyordum.
"Ne bileyim ben eski tanrılardan birinin ismini sayıkladığını söyledi ikinci kaptan, benim bu tarz zırvalıklarda hiç parmağım olmadı bana daha çok rüyanda gibişiyormuşsun gibi
gelmişti" Herif gülmeye devam etti.
Udah'ın sinirlerimi daha fazla zıplatmasına izin vermeden güverteye çıkmaya karar verdim ve gemi henüz dengeli bir haldeyken uzun koridorlara doğru yöneldim.
"Ha bu arada" görünüşe göre Udah beni sinirlendirmeden göndermeye niyetli değildi, arkamı tamamen dönmeden omuzumun üzerinden tekrar konuşmaya başlayan Udah'a baktım ve
ne var anlamında başımı salladım.
Udah elini sağ bacağına kadar sarkmış olan küçük çantasına atıp altın kaplama birşey çıkardı ve hiç birşey söylemeden bana doğru fırlattı. O an kafamı eğip fırlattığı şeyin
alt güvertede parçalanmasını her ne kadar çok istesemde vücudumun acı isyanına aldırış etmeden kolumu kaldırıp nesneyi yakaladım. Bu bir dürbüne benziyordu, içeriye doğru
katlanabilen katmanlardan oluşan güzel bir gözcü dürbünü.
Başımla kısa bir selam verip kapıya yöneldim, dürbünün arka kısmında iki küçük delik açılmış ve arasına siyah bir deri bağlanmıştı. Bu onu belinizde bir kemer varsa yanınızda
taşımaya çok elverişli hale getiriyordu. Dürbünü belime bağlarken hırçın bir şekilde sallanan gemide ilerlemek artık biraz daha kolaylaşmış, vücudum ortama adapte olmaya
başlamıştı.
ilk koridor kapısını arkamda bıraktığımda üst güverteden gelen sesler alt güverteyi bastırmaya başlamıştı bile, dalgalar bir yana kendinden emin ve korkutucu bir tonda emirler
yağdıran birisi bir yana.
"Asıl kaptan olmalı" diye düşündüm, çünkü başka kimse konuşmuyor, konuşsada sesi alt güvertenin koridorlarına gelecek kadar yükselmiyordu. -
9.
0"Navigatör! Prenses uykundan uyandığı-" Yerden sertçe yuvarlanıp bir tabure ayağı sayesinde havalanan fıçıyı savuşturduktan sonra devam etti "Uyandığına göre artık birşeylere
yardım etsen hiç fena olmaz diyorum!" Adam geçen gece ilk tanıştığım kişi olan iri kıyım herifti.
Başımla kaburgalarımı işaret edip "Bir iki fıçıyla baş edemeyecek haldeyseniz ikinci kaptandan rica edin de kaptana bir rapor hazırlasın" diye bağırarak cevap verdim.
Adam kükrercesine bir kahkaha atıp elini karnına koydu, diğer eliyle sabit bir desteğe tutunuyordu. "Buralarda sana ihtiyaç yok, acele et ve hünerlerini güvertede göster."
Adam yanından kaçmaya çalışan başka bir fıçıyı ayağıyla durdurup tekrar bana döndü "Kaptan seni uyandırmaya çalıştı, ne kadar sürdü bilmiyorum ama saçma sapan birşeyler
zırvalıyordun, hepimiz gidici olduğunu düşündük hani bilirsin ya ikinci kaptanla duellodan sonra hayatta kalmanı beklemiyorduk tabi"
Ne saçmalıyordu ki bu adam, duello benim lehime sonuçlanmış ayrıca bir duello olmaktan çok uzak basit bir antrenmandı sadece. Kızıl saçlı kaltak sağda solda kendi lehine
dedikodular mı yayıyordu yoksa bu baygın düşmemin bir eseri olarak türeyen hikayelerden mi ibaretti.
Başımı olumsuz anlamında sallayıp geminin tekrar düzelmesine ayak uydurarak dengemi sağladım, üzerimize güverteden gelen tuzlu deniz suyu boşalıyor neredeyse ayak bileklerimize
kadar suyun içerisinde duruyorduk.
"Ne zırvalıyordum?" Hatırlamakta zorluk çektiğim rüyamdan önemli bir kesit sayıkladıysam bunu not almak akıllıca olur diye düşünüyordum.
iri kıyım adam başka bir kahkaha patlatıp yanından geçen gemicilerden birinin önüne tükürdü ve tekrar bakışlarını olduğum yere çevirdi "Rüyanda beni görüyordun sanırım
Udah Udah diye sayıklıyordun" Herif gülmeyi hiç bırakmayacakmış gibi görünüyordu. -
10.
0Riathel... isim göz bebeklerimin büyümesine, kalbimin hızla çarpmasına ve nefesimin ritminin değişmesine yol açmıştı. Beynimin bir yerinde şahsıma dair büyük bir isyan gerçekleşiyor,
hatırlayamadığım her anı vücudumda çok büyük bir acıya sebep oluyordu. Sanki çok yakın , sanki dilimin ucunda ama ne olduğunu hatırlayamadığım o kadar çok anım vardı ki. Artık hiç
birini umursamaz hale gelmiştim.
"Git şimdi, git ve diğerlerine haber ver. Sonun geldiğini söyle ve inandır onları kutsal görevine." Kadın kılıcının kabzasındaki elini kaldırırken kuşandığı şövalye zırhlarından
devasa bir yarasa sürüsünün gürültüsüne benzer sesler çıkarıyordu. Birazcık kımıldaması bile büyük bir fırtınayla beni derinlere uçurmaya yetmişti.
"BEKLE, RIATHEL!" Sesim boşluğun içerisinde kaybolup gidiyor, uzaklaştıkça görüşümü yitiriyordum. Kadının gözlerinin artık simsiyah bir boşluk olmadığını , hatta hafifçe dolduğunu
görebiliyordum . "RIATHEL!"
Yine aynı odada uyanmış , salıncaktaki bir çocukmuş gibi sallanıyordum. Kan ter içinde etrafı süzüp yüzümdeki teri almaları için ellerimi kaldırdım. Sağ elimin beyazımsı yarı
kirli bir bez ile sarılıydı.
"Altı üstü bi kesiği amma da büyütmüşler." Bezi yavaşça açıp elimi çıkardım, avucumdaki kegib oldukça derindi lakin kaburgalarıma kıyasla canımı hiç yakmıyordu.
Gemi sanki düz bir duvara çarpmışçasına durup odanın arka taraflarının yükselmesine sebep oldu. Henüz farkettiğim kitaplığımın büyük bölümü yere boşalmış bense biraz önce yattığım
yatakta neredeyse oturur konuma gelmiştim. Alt güvertede bir kaç fıçının boşa çıkıp etrafta parçalanma seslerini işittim. Birileri küfürler savurarak emirler yağdırıyordu.
Yarı nemli yatağımdan doğrulup vücudumun acı isyanına aldırış etmeden tutunacak bir yer buldum ve ilerlemeye başladım. Odamın kapısı çarpışmadan dolayı zaten açılmıştı, dışarıda
boşa çıkmış fıçıları ve ahşap kutuları yakalamaya çalışan mürettebat, onlara emirler yağdıran bir rütbeli vardı. Alt güverte cehennem yeri gibiydi ama hiç kimsenin bu durumdan
şikayeti yok gibi görünüyordu. -
11.
0Terlemiş avuç içlerimi kıyafetime sürerek etrafa bakındım sonra kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturup kendinden emin bir tavır takınarak cevap verdim, "Erkek mi kadın mı?"
Kadın hiç bir mimik göstermiyor sessizliğini koruyordu.
"Yani kadınsa yeni bir akım başlatmam gerekir ama erkekse bu beden iş görür, ne kadar süre durdurmamız lazım ona göre kendimi hazırlayayım." Sert adamı oynayan bir kadın bedeninde
elimden geldiğince dik durmaya çalışsamda ensemden belime süzülen soğuk teri hissedebiliyordum.
Kadının dudakları hiç kımıldamıyordu ama birşeyler söylediğini duyabiliyordum. Fısıldar gibiydi. Dikkat kesilip gözlerimi kapattım. Bu biraz önceki kadının sesine benzemiyordu, başka
birileri daha vardı, konuşuyorlardı. Sanki ben yokmuşum gibi benim arkamdan konuşuyor ve alay ediyorlardı.
"Onun hiç bir önemi yok, bırak döngüye katılsın, bırak bizlere besin olsun " Sesler kendi aralarında ahengli bir şekilde aynı anda aynı şeyi söylüyorlar bu da cümlelere gereksiz bir
korku katıyordu.
"Görevini tamamlaması için milyarlarca insandan seçe seçe bunu mu seçtin? Bu küstah, ne dediğini bilmezi."
Ellerimi cebime tıkıştırıp oyalanacak birşeyler aradım ama nafile yanımda hiç birşey yoktu, kıyafetlerimle geldiğime bile şaşırıyordum.
"Ondan başka çaremiz yok, bunu hepiniz biliyorsunuz." Kadın hiç birşey hissettirmeyen ses tonuyla konuşmasına devam ediyor, diğerlerinin karşısında beni savunuyor gibiydi.
"O son çaremiz olmalıydı ilk değil, biliyorsun hepimiz eş-güç olarak varolduk."
"Biliyorum, bu yüzden herkesi ikna etmek zorunda kalıyorum, aksi halde işlerim daha kolay olurdu"
"Riathel! Bizi küçümseme" -
12.
0Islık sesleri duyuyordum. Uzun uzadıya devam eden yüzlerce ıslık sesi, rahatsız edici bir şekilde değil lakin huzur da vermiyordu. Neredeyse hiç birşey hissettirmeyen yüzlerce
ıslık sesi. Gözün alabildiğine karanlık bir yer ve sanki havada öylece süzülüyordum. Ara sıra çalkalanıyormuşçasına bir sağa bir sola eğiliyor, yüksek bir kuleden düşermişçesine içim
gıdıklanıyordu.
Sonra bir kadın belirdi, siyah incin saçları gümüş omuzluklarını kısmen örten. Çok uzun boylu değil ama devasa bir ebatta, üflese uçacağım o derece. Donuk, hiçliği andıran bir ses
tonuyla konuşuyor lakin hiç bir şey anlamıyordum. Ellerimi belime koyup gözlerimi iyice kıstım, hayal meyal hatırladığım bu yüzde belki de anlamam gereken çok daha basit bir detay vardı.
"üz.. manın.. medi.." saçma sapan kelimeler işityor, anlamlandırmaya çalışıyordum.
"zütüz amanın görmedi" kendi kendime gülüp uzak devasa silüete el salladım "tamam tamam hadi kolay gelsiiiiin" arkamı dönüp bir iki adım atmıştım ki aynı manzara ve aynı kadını burada
da gördüm.
"Henüz zamanın gelmedi" kadının simsiyah boş gözleri üzerime adeta ışığı yutan bir küre gibi kenetlenmişti.
"Anladım tamam" Elimle ceplerimi yoklayıp kafamı yavaşça kaldırdım "pipo falan kullanıyorsan" üstümü silkeledim ve yere bakarak devam ettim "Şey, benimki evde kalmış biraz da başım-"
"Hiç birşeyi ciddiye almıyorsun, değil mi?" Kadın yüz ifadesini hiç değiştirmiyordu, bu sefer biraz daha eğilerek suratıma yakın bir mesafede konuşmuştu."Zamanınız dolmak üzere,
senin ve diğer nefes tüketenlerin zamanı dolmak üzere."
"Hepimiz bir gün öl-" sözümü tamamlamama izin vermeden devam etti. Sesi biraz daha gür, boşlukta yankılanırcasına geliyordu.
"Ama durdurulamaz değil, onu durdurmak tek şansınız." Kadın şimdi doğrulmuş ve gözlerinin içerisindeki karanlık biraz olsun azalmıştı yada uzaklaştığından bana öyle geliyordu. -
13.
0Gemiye bi posta helal et
-
-
1.
0Dağa taşa attır gemiye dokunma
-
1.
-
14.
0Araç süreceğim bi sonraki durağıma ulaştığımda devam ederim. Okuyan olursa, iyi okumalar.
-
15.
0Mürettebatın kaldığı kamaraları geçerken yükselen küf kokusu ikinci kapıyı ardımda bıraktığımda yerini denizin tuzlu kokusuna bırakmıştı. Güverte kapaklarını aralayıp içeriye süzülenTümünü Göster
temiz havayı ciğerlerime doldurdum. Fırtına çok durulmamış , zoraki güverteyi aydınlatan güneş ışıkları gecenin güne döndüğünü haber veriyordu.Bir kaç adımda güvertenin ıslak
zeminindeydim.
Dümende uzun örgülü saçlarıyla esmer bir kadın vardı. Aynı mürettebat içinde gördüğüm ikinci kadındı bu. Vücudu oldukça atletik bir yapıya sahipti, kasların deri üzerindeki
belirgin hatları ve dümeni sabit tutmaya çalışırken bu hatlardan hücum eden terle karışık deniz suları onu olduğundan daha çekici kılıyordu.
Güverte geceye nazaran daha dolu, herkes ellerinde fıçılar biryerlere koşturuyordu. Direklere tırmanmış gemiciler yelkenleri stabil tutmaya uğraşırken bir kişi halatları kontrol
ediyor bir kaç kişi de güverte güllelerini gediklerinde tutan ahşapları sağlamlaştırıyordu. Bir kaç adım daha atıp adeta bale yapan galleon'un üzerinde ilerledim , beni farkeden
denizcilerle göz göze geliyor ve kafamı eğerek selamlaşıyordum. Ne hikmetse selamlaştığım herkes bir oh çekiyor, telaşlı tavırlarının yerini daha rahat bir ifade alıyordu.
Henüz kimseyle birebir bir diyaloğa girmemiştim. Beni gören gözcülerden birinin ıslık çalarak birilerine işaret verdiğini farkettim. işarete karşılık gelen ıslığa doğru döndüğümde
güvertede daha önce hiç görmediğim bir sima ile göz göze geldim.
Çok iri sayılamayacak sarışın bir adam ağzında piposu ile bana bakıyordu. Sakalları uzuncasına örülmüş göğsünün başladığı yere kadar iniyordu. Üzerinde siyah uzun bir palto,
kollarının etrafı sarı bir şerit ile çevriliyordu. Kafasını dümene çevirip esmer kadına birşeyler söylerken farkettiğim üzere saçları da uzundu ve arkadan bağlıydı. Paltonun
içerisinde aşağıya sallanan sağlı sollu dört adet tabancası göze ilk çarpan silahlarıydı. Ayağında tahta bir destek yada gözünün birinde göz bandı yoktu, elleri ise yerindeydi
herhangi bir kanca görünmüyordu ama diğerlerine nazaran çok daha rahat bir görünüm sergiliyor olması ilk izlenim olarak onu gözümde kaptan konumuna koymuştu.
Biraz daha yaklaştıktan sonra konuşmaları daha seçilir bir hale gelmişti.
"... seni şanslı timsah, yine yırttın paçayı navigatörümüz kendilerini güverteye bahşetmişler." Adam yere eğilip büyük ihtimalle bir süredir içmekte olduğu bir viski şişesi aldı
ve doğrudan yukarıya kaldırdı. -
16.
0"Bir gün daha gelmeseydi aşağıya inip kendisini boğmayı düşünüyordum" dedi dümeni tutan kadın.
Kaç gündür yattığımı bilmiyorum ama ağrılarım ilk günküne nazaran daha iyiydi ve dengemi daha kolay sağlayabiliyordum.
Sol elimi kaldırıp havada bir iki tur döndürdüm "Kaç gündür aynı yerde dönüp duruyoruz?" diye bağırdım. Sesimin artık daha gür çıkması beni mutlu etmişti.
Sarışın adam ağzındakinin yarısını yere tükürerek bir kahkaha attı ve dümeni göstererek "Bu kaltağa iki gündür bir adım bile ilerlemediğimizi söyleyip duruyorum, aynı fırtınanın
içinde bir sağa bir sola savrulup duruyoruz Neilly! Gel de şu karmaşaya bi bak!" adam sözlerini bitirmeden gülmeye başlamıştı bile.
Konuşmalarımız dümendeki kadını rahatsız etmiş olacak ki anlamadığım dilde bir kaç küfür savurdu ama onunda yüzündeki endişe azalmış gibi duruyordu.
"Neilly , bu fırtına bizi yutmadan birşeyler yapacakmısın yoksa orada dikilip birilerinin seni yalamasını mı istersin?" Esmer kadın şimdi biraz daha eğlenceli bir tonda konuşuyordu.
Tamam anlamında küçük bir işaretle parmaklarımı açıp avucumun içini dümene doğru kaldırdım. "Geliyorum, çizmelerimin altı kirlenmiş onu halle-"
Henüz cümlemi tamamlayamadan dümeni tutan kadının ellerini havaya kaldırmasıyla dümenin çıldırmış bir boğa gibi dönmesi bir oldu, gemi neredeyse yana yatacakken dümeni tekrar yakalayan
kadın şimdi sırıtıyordu. "Çizmelerini derinlerde mi temizlemek istersin yoksa herhangi bir köpek balığının midesi uygun mu?" Kadının espri anlayışını sevmiştim dümeni kontrol
ederkenki rahatlığı da ona karşı bir güven sorunu çekmeyeceğimin garantisiydi, en azından seyahat esnasında. -
17.
0"Nasıl yani?" Bu deli adamın söylediklerini anlamak bir hayli güçtü.
"Yani deniz hala buradaydı, gemi buradaydı, şuradaki kayalıklar, güneş.. Herşey buradaydı ama biz burada değildik, hatta burada olmaması gereken denizciler bile buradaydı" dedi
eliyle omzumdaki yarayı işaret ederek. "Sadece görüden ibaret değildi, size zarar verdiler."
Adam haklıydı, omzumdaki yara henüz tazeydi ve akan kanı hissedebiliyordum. ikinci kaptan Lorin elinde büyük beyaz bir kumaş parçasıyla belirmiş el sallıyordu.
"Böldüğüm için üzgünüm dostlar, bu yarayla ilgilenmemiz gerek" Lorin de biraz önce yaşananların etkisinde bana tereddütle bakıyordu. Gözlerindeki korkuyu görebilmek için
kahin olmaya gerek yoktu. Başımı sallayıp Lorin'i onayladım. Benimde daha fazla kan kaybedip bir kaç gün daha bilinçsiz halde yatmaya niyetim yoktu. Matt'de heyecanını dizginlemiş
endişeli bakışları omzumdaki yaraya dönüştü.
"Bu konuyu konuşmalıyız, hanımım. Ne zaman iyi hissederseniz" cevap bile beklemeden vücudunu hafifçe eğerek selam verip uzaklaştı.
"Tuhaf adam" dedi Lorin, Matt'in arkasından gülümseyerek bakıyordu. "Tuhaf ama bir o kadar bilge, muhtemelen bu gemideki en bilgili denizcidir"
"Bilgeliği kendisini her gece sızacak kadar sarhoş etmeye yetiyordur umarım" dedim ve gülmeye başladım.
Lorin ne kastettiğimi anlamış olacak ki o da gülmeye başladı, yaraya narince bastırıp kanını temizledikten sonra kumaşla beraber getirdiği ufak bir çantadan metal bir iğne
ve ince bir misina çıkartıp iğneyi elindeki kumaşla silmeye başladı.
"Her bilgi bir kupa rum" Lorin kendi kendine konuşuyor ve gülümsüyordu, onu böyle mutlu görmek beni de mutlu etmişti. Ateş kırmızısı saçlarından sadece çiçek bahçelerinde
duyabileceğiniz bir koku yükseliyordu. Beyaz teni sanki güneşten gizlenen saklı bir vadiymiş gibi parlıyor ve deniz sularıyla ıslanmış teninden aşağıya damlalar süzülüyordu. -
18.
0"Navigatör" Sesin kime ait olduğunu biliyordum. O da demin yaşanan olay hakkında hepimizden daha bilgili görünüyordu.
"Hadi ama Matt, Neilly'e soluklanması için biraz zaman ver demin doğayı alt üst edip gündüzü geceye çevirecek kadar ileri gitti!" Vanklef'in alaycı sesinin ardına ufak tefekte olsa
endişe kırıntıları vardı. Bunu sezmek an itibariyle hiç zor değildi.
"Önemli değil kaptan, bende kendisiyle konuşmak istiyordum" dedim ve arkamı dönüp korkuluklara yaslandım "Söyle bakalım Matt, biraz önce yaşananlar hakkında ne biliyorsun?"
"Bunları sadece hikayelerden duyduğumuz şeyler sanırdım madam" orta yaşını biraz geçmiş sıska denizci ellerini ovuşturup çenesine zütürdü "Perdenin öbür tarafına bakmakla kalmadık,
bir süreliğine o tarafa geçtik sanırım"
"Perde mi?"
"Evet hanımım, perde. Bu dünya ile öbürünü ayıran perde" Matt heyecanla çenesini kaşıyor ve neredeyse nefes almadan konuşuyordu. "Tam olarak öbür tarafta değildik, bu tarafta
olmadığımız da kesindi ama geri kalan herşey olması gerektiği gibiydi" -
19.
0"Gerek yok" Göz kapaklarımı hafif aralayıp beni sıkıca kavrayan kolların arasında hafifçe doğruldum.
"iyi misin, Neilly? Bu kanamayı durdurmak zorundayız" Deniz mavisi gözlerin endişeli bakışları altında kafımı onaylarcasına sallayıp adamın omzuna tutunarak dengemi sağladım.
"Vanklef!" irylth'in erkeksi sesi güvertedeki şaşkın sessizliği biraz olsun dağıtmış , üzerimdeki baskıyı azaltmıştı "Fırtınadan çıktık kaptan! Hemde tam istediğimiz tarafından!"
"Kıçından mı?" isminin Vanklef olduğunu öğrendiğim sarışın adam umarsızca gülüyordu, bunun etrafındakilere güven verdiği açıktı.
"Tam kıçından efendim!" irylth cümlesini bitiremeden kahkahalara boğulmuş ve geminin dümenine sanki eski bir dost edasıyla sarılmıştı. "Tam da kıçından.."
Yüzümde nedenini bilmediğim bir gülümseme ve içimdeki kıpır kıpır enerji omzumdaki acıyı bastırmaya yetmişti, doğrulup bir iki adım kenara, geminin korkuluklarının yanına yürüdüm.
Derin bir nefes alıp denizin tuzlu ve hırçın kokusunu ciğerlerime doldurdum. Omzumda bir el hissedene kadar öylece durup denizi izlemiştim. -
20.
0Hastalandım iyi hissetikçe yazarım, her sahil tatilinde bi hastalanmasam olmaz mınıskim. Okuyan olursa, iyi okumalar.
başlık yok! burası bom boş!