/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +3 -1
    ---
    Gözlerimi açtığımda tanıdık bir hissizliğin içinde buldum kendimi. Korku veya hasret gibi karışık hislerin içerisinde bir yandan da boş bakışlarla etrafı süzüyordum.

    "Yine mi?" Düşüncelerim bana ait olsalar bile çok yabancıydılar.

    "Yine mi buradayım?" Ellerimi kaldırıp belli belirsiz avuçlarıma odaklandım, sağ elimin 2 parmağı ekgibti ve avucumda boylu boyuna bir kegib vardı.
    Kan yada ona benzer birşey görmüyordum. Sol kolum ezilmiş gibi görünüyordu. Değişen renk yansımaları altında ruhsuz bir şekilde duruyordum.

    "Acı hissetmiyor gibi" Etrafımdaki sessizliğe başka bir ses ortak olmuştu. Hızlıca bakışlarımı etrafta gezdirdikten hemen sonra
    ufak bir çabayla seslenmeye çalıştım.

    Sesim çıkmıyordu.

    "Bizi farketti mi dersin? Belki bu sefer dinleyecektir." Gözlerimi kapatıp seslere odaklandım. Hiç birşey hissetmiyordum. Neredeyse hiçbirşey.

    "Hasgibtir" içimden geçirdiğim küfrün hemen ardından kahkahalar işitmeye başladım. Lakin bu küfür duyduğum seslerle alakalı değildi.

    Nefes almıyordum.

    "Konuşamamayışımın sebebi bu olsa gerek" Anca içimden konuşup kendi kendime bulunduğum durumu yorumlasam da bu henüz yok olmadığımın bir kanıtı olmalıydı.

    "Hayır farketmedi" Kalın tok bir ses cevap verdi, gözümde iri bir yapı canlandırıyordu bu ses.
    "Farketmesi çok uzun sürmez , canım benim, çok korkuyor olmalı" Bu sefer bir bayan sesi işitmiştim. Her ne kadar kendi kendime konuştuğumdaki seslerle aynı
    doğrultudan gelse de bu seslerin tonları ve hissettirdikleri gayet farklıydı, sanki etrafımda birileri konuşuyor ama ben onları göremiyor gibiydim.
    Yoksa bu bir büyü müydü? Zihnimin içinden seslenip bana birşeyler anlatmaya çalışan yada benimle oynayan birileri mi vardı?

    "Hahahah kaptan yelkenleri indirmenin vakti geldi, bu güzel güllelere ben bile şapka çıkarırım, suya atlayıp üzerine tırmansak daha çok şansımız olur" başka bir ses daha dalga geçer gibi konuşuyordu.

    Ellerimi kulaklarıma zütürüp sertçe bastırdım. Olması gereken yerde olduklarını biliyordum lakin ne seslere etki ediyordu nede kulaklarımı hissedebiliyordum...
    ···
  1. 2.
    0
    Tutar rezz
    ···
  2. 3.
    0
    okumayın demir oldu
    ···
  3. 4.
    0
    Rezerved
    ···
  4. 5.
    0
    "Kim konuşuyor?" Seslerle iletişime geçmeye çalışıyordum. Nefes almıyor ve hiç birşey hissetmiyordum ama bilincim yerindeydi. Bir uyuşturucu sonucu bu hale gelmiş
    olabilir miydim? Deminki kaçık ses bir kaptandan ve yelkenlerden bahsediyordu.. Belki de bir gemideydim..

    "Kim mi konuşuyor?" Bayan sesini tekrar duydum hemen ardından iri kıyım adamın sesi yükseldi.
    "Dalga mı geçiyor bu?" Öfke belirtileri sezdiğim sesin hemen ardından alaycı sesi işittim.
    "Çocuğu yalnız bırakın deliler bırakın da azcık kendine gelsin, birazcık daha delirsin!" Konuşmanın hemen ardından her biri yüksek sesle kahkaha atmaya başladı.
    Kahkahalar kesilmiyor adeta tekrara bağlamış bir ses gibi yankılanıyorlardı.

    Bir anda gözlerim büyümüş ve gerçek yıldırım gibi çarpmıştı.

    "Gemi.." Gemiyi hatırlıyordum. Ama bir gemi değil bir çok gemi hatırlıyordum.. Buharlısından yelkenlisine, büyüğünden küçüğüne.. Yasal olanından en korkulanına..

    Asıl soru şuydu..

    "Ben kimim?"
    ···
  5. 6.
    0
    Sesler bir anda kesildi. Kendime dair hiç birşey hatırlamıyordum. Mekanlar farklı suratlar hepsi gözlerimin önünden geçiyordu. Sanki hızlandırılmış bir film
    izler gibiydim. Gemilerden gemilere süzülüşüm, etrafımdaki kahkahalar, korku çığlıkları.. Başka bir yerde bir odadayım, manzara harika .. yerden en az 50-60
    metre yüksekteyim. Yine bir yerde bir aracın içindeyim, kontrol bende değil. Arkada oturuyorum...

    Evime ulaştığım bir sahne, yorgunum.. Kapıyı güzel bir kadın açıyor, sarılıyor. Evliyim.. içeriden bebek sesi duyuyorum.. Oğlum? Kızım mı? Bilmiyorum..

    Herşey o kadar hızlı ilerliyor ki..

    Bir madendeyim, el arabası ile taş çıkarıyorum.. Etrafımda aynı kıyafeti giymiş bir sürü insan var.. Zırhlar içinde bir kaç kişi emirler yağdırıyor..

    Deniz kokusu geliyor burnuma.. Yine denizdeyim.. Bu sefer yelkenlerdeyim , yüksek bir yelkene tırmanmış etrafa bakıyorum.. Manzara muazzam.. Gemi eski bir
    Galleon.. Göz alabileceğine büyük bir gemi, tam bir inci.. Bu geminin kaptanı olacağım günleri hayal ediyorum..

    Bir anda görüntü tekrar değişiyor. 12 kişi ile bir masada oturuyorum. Bir kişi itiraz ediyor diğerleri onu sakinleştirmeye çalışıyor.. Yüzlerini seçemiyorum
    ama aralarından bir bayan tartışmadan uzak, göz göze geliyoruz, gülümsüyor. Görüntü yine değişiyor. Bir makine inşa ediyorum. Benim gibi bir kaç kişi daha var.

    Hesaplamalar yapıyoruz, yaşlıyım ellerim titriyor. Ama güçlü hissediyorum.

    "Yakında, çok yakında bitecek" diyor bir bayan. Göz göze geldiğim bayana benzetiyorum. Biraz daha yaşlı.

    Görüntüler duruyor. Karanlık, hissizlik, bir boşluk. Sonu olmayan bir boşluk görüyorum. Yine aynı bayan, muhteşem bir güzelliği var. Bir şövalyenin zırhı
    içerisinde daha genç, gözleri parlıyor. Elinde kocaman bir kılıç var, ucu yere saplanmış, iki bacağının tam ortasından süzülüyor. Elleri kılıcın sapında üstüste
    dinleniyor. Kafası hafif yana düşmüş, gözlerinde endişe ve hüzün karışık bir şekilde bana bakıyor. Göz yaşlarının oluştuğunu görebiliyorum.

    "Riath-" Sözümü bitiremeden görüntü yok oluyor.
    ···
  6. 7.
    0
    Yine buradayım, sağ elimin iki parmağı ekgib.. Sesleri artık duymuyorum. Kafamın içinde yalnız ben varım.. Hala nefes almıyorum.

    "N'oluyor lan.." Kendi sesimi işitebiliyordum. "Konuşabiliyorum" Ellerimi heyecanla birbirine sürterek bir süre etrafı inceledikten sonra başka bir şok atlattım.

    Bir sürü belli belirsiz silüet bir yerlere sürüklenircesine yürüyorlardo.. Adeta sıra olmuş yavaş adımlarla ilerleyen her bir kafilenin başka bir rotası var
    gibi görünüyrodu.iyi de ben hangi kafileye aittim? Herhangi bir kafileye doğru bir adım atmaya kalktım ve aniden irkildim. Ayağım boşlukta sallanıyordu.

    Görünmez bir yol üzerinde duruyordum ve gideceğim yer zaten belliydi anlaşılan. Dışına çıkmama müsade yok gibi görünüyordu. Ayaklarımı yerden hiç kaldırmadan sürüye sürüye
    ilerlemeye başladım. ilerledikçe bir uğultu duyuyordum ve giderek güçleniyordu. Etraftaki belli belirsiz silüetlerin hiç birisi benim gibi değildi, sırayı bozmuyor
    nereye gideceklerini adeta biliyor ve önlerinden başka hiç bir yere bakmıyorlardı. Görüp görmediklerinden bile emin değildim.

    "Hey!" Belki birinin dikkatini çekerim diye şansımı denedim ama duraksamadılar bile. "Belki de beni duymuyorlardır" Biraz önce konuşamadığımı göz önüne alırsam
    etrafımdakilerin beni duymaması gibi birşey çokta garip olmazdı. "Bacağına kuvvet adamım-" cümlemi bitiremeden duraksadım. Cidden ben kimdim?

    "Apartmanlar.. Gemiler, ortaçağ madenleri, yüksek teknoloji arabalar.. Mınıgibtimin bi zaman yolcusu falanım heralde" Yavaş yavaş kendime geliyordum ve bu beni
    gülümsetmeye yetiyordu. "Babama ileride zaman yolcusu olacam desem ne derdi lan acaba?" Tekrar duraksadım. "Babam?" Babamı hatırlayabilirsem belki kim olduğumu
    bulabilirdim. Evet evet ailemden bir kişiyi bile hatırlasam kafiydi.

    Olduğum yerde oturup bağdaş kurdum, gözlerimi kapattım. Meditasyon yapar gibi aptal bi gülümsemeyle tekrar hızlı bir film şeridi oluşturmaya çalışıyordum kafamda. "Hadi lan hadi lan hadi"
    Bir süre kendi kendime küfürler savurup güldükten sonra gözlerimi tekrar açtım.
    ···
  7. 8.
    0
    "Bu böyle olmayacak, bi tetikleme lazım deminki sesler gibi birşeyin tetiklemesi lazım" sol elimi yumruk yapmış sağ avucumun içerisine sertçe vurmaya başladım.
    "Çocukluğuma inersek hallolcak gibi ama nası.." En garantisi çocukluğum diye düşünüyordum. Öyle olmalıydı. Yetişkinliğe eriştiğimde hayatımda fantastik birşeyler
    meydana gelmiş olsa bile çocukken sahip olduğum kişiliğim asıl ben olmak zorundaydı. "Hatırla artık hatırla mına koduum hatırla artık" Kendi kendime küfürler savurmaya devam edip
    ufakta olsa bir çocukluk kırıntısı aramaya devam ettim. Kaç saat geçti bilmiyordum. Gözlerimi açtım ve hiç birşeyin değişmediğini gördüm. Etrafımda belli bir yere yürüyen insan silüetleri,
    Karanlık ama bir okadar da belirgin bir boşluk. Ellerimi kaldırıp iç geçirdim.

    "Parmaklarımın ikisi hala yok" bulunduğum yerde zamanın nasıl işlediği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. insanlar sürekli hareket ediyorlar ama sanki hiç bir yere
    ulaşamıyorlardı. Zaman sanki hiç akmıyordu.

    "Biraz uyusam kimsenin umrunda olmam heralde" Kendi kendime konuşmayı alışkanlık haline getirmenin verdiği aptal bir gülümsemeyle oturduğum yerde uzandım.
    "Aşağı düşmesem bari" Sahiden aşağıda ne vardı? Bir anda doğrulup saçlarımı düzelttim ve kendi kendime gülmeye başladım. "Çok gerek vardı ya, gerizekalı". Etrafıma son bir kez bakıp
    gözlerimi kapattım ve kollarımı yanlara açıp kendimi serbest düşüşe bıraktım.

    "Ceronim-" Olduğum yere surat üstü düşüp öylece kalmıştım. Altımda bir zemin görünmüyordu ama daha önce adım atmaya çalıştığımda boşluk olduğundan emin olduğum yer şu an
    düşmemi engelleyen bir zemindi.

    "Öyle miii?" kendi kendime iddaalaşıp biraz gerindim ve koşarak atladım bu sefer gözlerim açık ve vücudum herhangi bir düşüşe hazırdı.

    Yine sert zemine ayak basmıştım.

    Gözün alabildiğine bir boşluk, insan silüetleri boşluklarda adımlıyor, lanet bir karanlık ve hissizlik..Ben buraya tıkılıp kalmıştım.

    "LAN KiMSE YOK MU?!"

    Onca zemin varken sesimin hiç yankılanmaması çok garip geliyordu.
    ···
  8. 9.
    0
    "AMINA KODUKLARIIIIM!"

    Küfrü savurduktan hemen sonra heyecanla etrafımda dönüp tepki verebilecek bir kişiyi aradım. Kendi kendime gülüyordum ve hiç kimseden bir tepki hatırlamıyordum

    "huur ÇOCUKLA-" Bir anda altımdaki zemin kayboldu ve düşmeye başladım ama artık kahkaha atmaktan yanaklarım ağrımış karnım kasılmıştı.

    "Anaya küfrü kaldıramadılar heralde" diye düşünüp tekrar gülmeye başladım, düşüyordum. Gözlerimi kapattım, ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum ama buraya geldiğimden beri
    ilk defa rüzagarı hissedebiliyordum.. Rüzgar..

    "Lan" Aniden gözlerimi açtım ve yüksek bir köprüden düşmekte olduğumu farkettim. Yukarıda patlamalar görüyordum, metal sesleri, çığlıklar, küfürler ve ben düşüyordum.

    "LAN" Sırtımda çok büyük bir yanma hissettim, ferahlatıcı bir yanmaydı bu.. Suyun içindeydim..Bir sürü ceset ve tahta parçası ile birlikte derinlere doğru sürüklenen vücudum
    acı içersindeydi.. Acıyı hissedebiliyor olmanın verdiği mutluluk ve aynı zamanda öfke ile ellerimi denizin üzerinde bir ampul gibi parlayan güneşin önüne doğru kaldırdım.

    "Parmaklarım geri gelmiş" Kendi kendime düşünürken ciğerlerim artık isyan ediyordu. içinde bulunduğum durumun önemini kavrayıp kendimi yukarı çekmeye başladım..

    Bir..iki..Üç... Kaç kulaç attığımı bilmiyorum gözlerim artık kararıyorlardı..

    "Yoksa böyle mi ölmüştüm? Parmaklarım ne zaman kopacaklardı? Ya avucumun içindeki yara? Lan cidden ölmüşmüydüm ben? Bu gerçek mi yoksa bi görü mü? Yok lan canım acıyor bu gerçek olmalı."

    Kafamın içindeki düşünceler bilincimi yerinde tutan tek şeylerdi ve bu aynı zamanda acıyı hissetmeme sebep olan şeydi.

    "Bir kulaç daha" Sol elimi son bir çabayla tekrar kaldırdım ama suyu aşağıya itmeye gücüm kalmamıştı.

    Kolumda bir baskı hissettim ve aniden yukarı çekildim.

    "Burada biri var! Burada canlı biri var!" iri kıyım birinin sesini duyabiliyordum. Yüzümde aptal bi gülümseme, kendimi bıraktım.
    ···
  9. 10.
    0
    Okuyan yoksa bi mola verip akşam üzeri devam edeyim. Okuyan varsa 1-2 part daha yollayıp öyle mola vereyim.
    ···
  10. 11.
    0
    Erkek seslerinin ahengli bir şekilde bir şarkı eşliğinde yükselişini duyuyordum.. Başım çatlıyor, bütün kaburgalarım sızlıyordu. Düştüğüm yer çok yüksek olmalıydı.

    "Hasgibtir.. Lan belim" Gözlerimi açmadan bir elimi belime doğru bastırdım. O sırada rahat ve yumuşak bir yerde yattığımı farkettim. Kıyafetlerim hala ıslak ve üzerimdeydi.

    "Garanti hastayım.. Bu sefer garanti ölürüm" Gözlerimin önüne denizdeki cesetler geliyordu, gözlerimi daha fazla kapatmamın bana bir yararı yoktu. Göz kapaklarımı hafif aralayıp
    etrafı süzdüm, başımı hiç kıpırdatmıyordum. Olduğum yer gaz lambaları ve mumlarla aydınlatılmış, içerisi gayet sıcak bir odaydı.

    "Nere-" Oda bir anda sağa doğru eğildi ve refleks olarak vücudumu kasmanın getirdiği ağrılarla inledim. Bu sıradan bir oda değildi, hareket halindeydik.

    Ben bir gemideydim, başka açıklaması olamazdı yada birileri iki teker üzerinde at arabası sürmeyi öğrenmişti. Atlarda kuvvetli olacak ki kısa sürede diğer tarafa
    yalpalayıp hemen topluyorlardı ama hiç nal sesi yoktu.
    "Gerzek" deyip hafif güldüm kendi Kendime, güldükçe göğsümdeki ağrılar kendilerini hatırlatıyorlardı. Hafifçe doğrulmaya çalıştım ama nafile, en az üç yada dört kaburgamda kırık
    olmalıydı. Yakınlarda tutunabileceğim bir yer aradı gözlerim ve gaz lambasının montelendiği demire iliştiler.

    "Ya burdan çıkarım, ya burayı yakarı-" bir anda kapı açıldı ve içeriye sarhoş bir adam girdi. Nefesim kesilmiş adamı ve odada silah olarak kullanabileceğim birşeyi bulabilmek
    için bakınıyordum.

    Adam önce düşecek gibi oldu ama son anda kapının koluna tutunup kapıyı sonuna kadar yasladı ve orada dengesini sağladı, düşme tehlikesini atlattığı gibi gözleri üzerime çevrildi.
    ···
  11. 12.
    0
    "OOOO Kendimize gelmişiz" Körkütük sarhoş olan adam elinde koca metal bir bardak tutuyor , üzerine döke döke konuşma aralarında içmeye devam ediyordu.

    Hücreye benzer bir yerde değildim, lüks sayılabilecek bir odaydı bu da tutsak olmadığımı gösteriyordu.

    "Dışarı çık, henüz dinlenmeye devam etmek istiyorum" dedim ve adamın yüzündeki kahkaha birden silindi.

    "Ne dinlenmesinden bahsediyon da?" Herif kapıyı bırakıp bir iki adım attı ama gerisin geri aynı yere döndü "Dinlenme bitti!" Sesini yükseltmeye başlamıştı.

    Tekrar hızlıca odada göz gezdirdikten sonra bir silaha ihtiyaç duymadan da bu adamı etkisiz hale getirebileceğim kanaatine varıp ayaklarımı yere indirdim ama üst bölgemdeki
    acı dayanılmazdı.

    "Kararımdan pişmanlık duymaya başladım bile" diye mırıldandım. Adam da bunu duymuş olacak ki gülmeye başladı.

    "DiNLENME BiTTi EVLAT! ŞiMDi EĞLENCE VAKTi!" Herif elindeki bardağı havaya kaldırıp ağzına bile yaklaştırmadan içindekini suratına boşaltmaya başladı.

    "Bi bunlar ekgibti mınıskim, iyi bari düşman değiliz herhalde." diye mırıldandım tekrar. "Yardım ette kalkayım gibik, sıkıldım zaten burada birileri gelse de
    kaldırsa diye kapıya bakıyorum" dedim, samimiyeti yüksek tutmaya çalışıyordum.

    "Hah şöyle" diye kükredi adam. Görünüşe bakılırsa görmüş geçirmiş birisiydi, kollarında çeşitli kegibler, eski kurşun yaralarına benzer çukurlar vardı.

    Kafasındaki bandana neredeyse tamamen ıslanmış ama yağlı saçlarından düşmemek için sıkıca tutunuyor gibiydi.

    Adamın da yardımıyla yerimden doğruldum ve duvara tutundum, kendisine gitmesini işaret ettim. Kendi kendime hareket edebilecek kadar dengeli olmak zorundaydım ve
    bunu bu odadan çıkmadan başarmalıydım.

    "Nereden düştüm olum ben, baya bi dağıtmışız kasayı" acı içinde tane tane konuşuyordum.

    Adam olduğu yerden hafifçe ayrılıp bi kahkaha patlattı ve iri kıyım eli sırtımda patladı "Bişey olmaaaz daha beterlerini gördük"

    Acıdan gözlerim karardı ve anca bi öksürük ile cevap verebildim."Sen-" sağ kolumla ağzımın kenarını silip devam ettim "Sen git ben birazdan gelirm".

    Adam heyecanla kapıyı çarpıp çıkmıştı bile, benim cümlem bitmeden gitmiş bile olabilirdi. Kapı kapandığı anda oda sola doğru yalpaladı ve dengemi kaybetmekten korktuğumdan
    olduğum yere çöktüm.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 13.
    0
    "Bu kadar adamı küçük bi at arabasına sığdıramazsın, bu kesin gemi" deyip gülmeye başladım "ne olacaktı cehenneme at arabasıyla gidecek halin yok ya" acı eşliğinde bir süre
    daha gülmeye devam ettim.

    Bir kaç denemeden sonra nihayet dengemi sağlayabilmiş bir yerlere tutunmadan, hafif eğik bir postür sergilesemde kendi kendime ayakta durabiliyordum. Bir iki sefer odanın
    içerisinde turladıktan sonra kapıya yöneldim.
    "Sonsuza kadar burada saklanamazsın, dışarıya çıkıp nasıl bi taka bulaştığını öğrenmen lazım" kendi kendime tembihler ede ede kapı kolunu çevirdim ve kapıyı kendime doğru çektim.

    Kapı yerinden kımıldamıyordu.

    "Şunu açabilecek gücün bile kalmadıysa hepten sıçtın, zütü açıp şuraya domalsan daha çok şansın olur" halime acıyordum ama bi yandan da denemeye devam ediyordum.

    Kapıyı zorlarken elimin kaymasıyla beraber kapının dışarıya açılması bir oldu.

    "Bi terslik var" tekrar kapı girişinin yanındaki desteklere tutunup kapının yavaşça ve gıcırdayarak açılmasını izledim. içeriden gelen yüksek şarkı seslerine rağmen
    o gıcırtıyı sonuna kadar duyabilecek seviyede tedirgindim.

    "Bu kapı daha demin içe-" Sözümü bitiremeden gemi tekrar sarsıldı ve bir sürü insanın aynı anda "HOOOOOP" diye şarkıyı yarıda kesip sallantı biter bitmez devam edişini
    dinledim. Kapı aralandıkça daha geniş bir alanı görüyor ve içerideki her kafayı saymaya çalışıyordum.
    ···
  13. 14.
    0
    "Henüz düşman değiliz, henüz hiç kimse hayatını tehdit etmedi, aptallık etme" kendime tembihlerde bulunarak odadan dışarıya adım attım.Her adım bir öncekinden
    daha ağrılı ve yavaş geliyordu. Her adımda sesler azalıyor, görüntü bulanıklaşıyor ve durduğumda normale dönüyordu. Biraz önce içeriye giren adamı görmeye çalışıyordum.

    Göz göze geldiğim herkes kısa bir süre şarkısına ara verip başıyla beni selamlıyor sonra içeceğini havaya kaldırıp şarkısına devam ediyordu. Şarkı sözlerine kulak kesildim.

    "Denizler su değil AHOOOY HOOOY EEEE, her bir altın bir deniz AHOOOY HOOOY EEE" saçma sapan sözlerden tek çıkardığım altına fazlasıyla önem verilen bir gemideydim
    ve yakın zamanda bir zafer elde etmiş gibi söylüyorlardı. Neşeli olmaları işime gelirdi. Yavaş adımlarla her an destek alabileceğim yerlere yakın bir şekilde ilerlemeye devam ettim.

    Masanın ucuna yaklaşmıştım ki birden şarkı durdu. Bütün bakışların üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Kafamı hiç kaldırmadan bir kaç adım daha atarak masanın başına tutundum.
    Gerçekten alt güvertedeki herkes susmuş ve bana bakıyorlardı ama neşelerinden hiç birşey eksilmemişti. Her biriyle tek tek selamlaşıp heyecanımı gizlmeye çalıştım. Sanki donmuş
    gibi öylece ellerinde demir kupaları suratlarında aptal bir gülümseme ile bana bakıyorlardı. Biraz önce odaya dalan iri kıyım adam kalabalığın arasından sıyrılıp masanın öbür
    ucuna yerleşti.

    "E hadi ama sirenler tarafından tecavüze uğramış gibi bakmayı bırahta-" konuşmasını büyük bir hıçkırık ve ardından geğirme ile bölüp devam etti "Eğlencemize devam edelim"

    Evet birşey bekledikleri belliydi ve heyecandan masanın ucunda duran yarısı dökülmüş kupayı yeni farketmiştim. Birileri geldiğimi farkedip onu masanın bu ucuna yollamış olmalıydı.
    Şimdi ne olduğunu anlamadığımı çaktırırsam başımın belaya gireceği düşüncesiyle kupayı yanındaki kulpundan kavradım. içinde ne olduğunu bile bilmiyordum ama insanları sarhoş
    etmeye yettiği belliydi, belki ağrılarıma iyi gelir gibi pozitif bir düşünceye bürünük yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim ve kupayı kaldırdım.

    "Hadi o zaman gibikler, bir gün daha güneşi görmemin şerefine" diye haykırıp hiç kimseden bir tepki gelmeden kupayı tavana dik bir şekilde kaldırdım. Ağzıma dolan alkolu yutamadan
    daha fazlası üzerime boşalıyordu. "Rum lan bu" diye içimden geçirdim "Hemde en adisinden" gülümsemem genişlemişti. Boşalmış kupayı sertçe masaya vurup boşta duran kolumla
    ağzımı sildim. Kısa bir süre fısıldaşmanın ardından herkesin bir anda kahkaha içinde kupalarını dibine kadar yudumlayışını izledim, arada sırada düşenler ve birbirlerinin üzerine
    kusanlar oluyordu. Kupayı sertçe masada yuvarladım.

    "Bana bir tane daha yolla, bu sefer tamamı dolu olsun!" Sesim rumdan dolayı biraz cılız çıkıyor gibiydi, yada yavaş yavaş açılıyor ve o cızırtılı gürültüsünden kurtuluyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 15.
    0
    Altıma doğru yuvarladıkları tabureyi ayağımla durdurup düzelttim lakin çizmelerim olması gerekenden biraz küçük ve zarif görünüyordu. O zamana kadar olayın heyecanıyla farketmediğim
    çok büyük bir detayı da aşağı bakarken farketmiş oldum.

    iki nükleer füze başlığı.

    "Lan yoksa, olum bu bi kadın vücudu değilse beni gibsinler" diye fısıldadım. Şimdiye kadar farkedememiş olmanın verdiği korku bi yandan etraftaki insanların gürültüleri bir yandan
    ellerim titremeye başlamıştı bile.

    ikinci kupa tamamı dolu bir halde masanın üzerinde bana doğru kayarken düşünebildiğim tek şey başka birinin hayatını gözlemliyor olabileceğimdi. Kupayı yakaldım, aniden duran kupadan
    üzerime dökülen ruma aldırış etmeden kupayı kaldırdım olabildiğince yavaş içip kimseyle konuşmadan buradan çıkmak istiyordum. Yavaş yavaş azalan rumu yudumlarken aklıma takılan
    sorular beni ölesiye korkutuyordu.

    "Lan başkasının hayatını gözlemliyorsam nasıl kıpırdıyorum. Alenen kontrol bende, hiç kimseyi tanımıyorum, hiç bir gib hatırlamıyorum ama buradayım işte" Elimi biraz daha kaldırıp
    rum akışını hızlandırdım yudumlarım giderek büyüyor boğazım yanıyordu. Artık ne belimin acısını nede kaburgalarımı hissediyordum tamamen şu anki duruma odaklanmıştım.
    "taku yedin olum, bu sefer taku yedin".. Metal kupayı hafif indirdim "Bu sefer" Neyden bahsediyordum.. Birşeyler biliyor ama hatırlayamıyordum. "Bu sefer ne..Kaç seferdir
    buna benzer birşey yaşıyorum".

    Kupa neredeyse bomboştu ama hala havada tutuyordum içindeki son damlanın yavaşça tabandan ağzıma akışını beklerken kupa hiç bitmesin istiyordum. Yüzümde aptal bi gülümseme ile kupayı
    aniden indirdim ve masaya vurdum. Kimsenin umrunda olmamıştı. Biraz öksürdükten sonra midemdekilerin yukarıya hücüm ettiğini hissedip nefesimi tuttum.

    Hemen masanın yanındaki adamlardan biri farketmiş olacak ki kupasından biraz rumu benim kupama aktardı.
    "Haaa şimdiden bayılacaksan bu gece bitmez baş navigatör! O gemiden limana atlayışından sonra cephaneliği patlatıp sağ çıkabilmek bir fıçı rum zütü ister" herif kupamın yarısını doldurup
    tekrar içmeye başladı.

    "Navigatör mü? Kaptan falan değil miyim yani?" Kendi kendime gülmeye başladım ve midemden gelen rumu kupadakiyle bastırmak için kupamı kaldırdım. Kupanın kenarından ufacıkta
    olsa bir görüş alanım vardı. Etrafı süzüyor, nasıl bir gemi ve mürettebat ile birlikte olduğumu çözmeye çalışıyordum. Büyük bir ihtimalle suçlulardık. Cephanelik patlatma, rum
    banyosu yapma.. Bunları sıradan bir ingiliz gemisinde bulamazdınız.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 16.
    0
    Kupanın kenarından kızıl uzun saçlı bir kadının geçtiğini gördüm. Kupayı hızlıca indirdim ve bakışlarımı o yöne sabitledim. Uzun beyaz bir gömleğin üzerinde siyah deri
    kemerler giyiyordu. Kemerlerde sayabildiğim sol ve sağ omuzlarından aşağıya ikişer tabanca yerleştirmişti. Hemen kemerlerin üzerinde önü açık uzun bir palto ile vucüdunun üst kısmını
    kapatmış altındaysa dar deri bir pantolon vardı, daha çok bir taytı andırıyordu. Bacaklarının yanlarından dikişli sağlam pantolonlarını dizlerine kadar gelen çizmeleriyle sonlandırmıştı.

    "Kaptan mı yoksa kaptanın oros-" bir anda kendiminde gemideki kadınlardan biri olduğumu hatırladım. "Alımlı bayanmış etrafta bu kadar rahat dolaşabildiğine göre rütbelilerden birisi
    olmalı" diyerek devam ettim. Kendi kendime konuşma işini abarttığımdan olacak ki yanımdaki adamlardan sıska olanı bana doğru eğilip, "Lorin-" Hıçkırıktan sonra devam etti "Lorin ikinci
    kaptandır ve bu kadar uzun süre ona dik dik bakarsan bir isyana hazırlandığını falan sanacak" diyerek elindeki kupayı gösterdi.

    "Her bilgi bir kupa rum" Kupaya doğru göz kırparak kupayı uzattı.
    "Biliyoruz heralde, şu an gemidekileri sorgulayacak kadar sarhoşum çok ısrar edersen güvertede birebir dansa çıkalım" diyerek göz kırptım.

    Sıska adam kupayı geri çekerken naif bir gülümsemeyle selam verdi "Hay hay navigatör, sert oynamak istiyorsanız öyle olsun lakin henüz canıma susamadım"

    Sonuçta cephaneliği patlatıp hayatta kalmış birinin bir iki tehdit savuracak kadar saygı duyulduğunu düşünüyordum. Yada öyle umuyordum. Tekrar bakışlarımı kızıl saçlı hatunun olduğu yere çevirdim ama kendisi ortada yoktu.
    ···
  16. 17.
    0
    "Ne zaman bi kızıl bulsam donum ıslak uyanıyorum gerçek olsa şaşardım" diye fısıldayıp kupayı masaya bıraktım. Geminin geri kalanını görmek istiyordum. Kalabalığın arasından sıyrılıp güverteye
    hatta yapabilirsem kaptanın odasına bakmalıydım. içimdeki merakın beni daha taktan bir duruma sürüklemesine imkan yoktu. Şarkı söyleyip rumlarını saça saça içen adamların yanından geçerken
    göğüsümün birilerine sürtmesi, ıslak saçlarımın ağzıma yüzüme yapışması gibi küçük düşürücü durumları görmezden gelip kendimi güverte merdivenlerinin olduğu koridora atmayı başardım.

    Galleon'un yosun kokan uzun koridorları boyunca gülleler ve fırçalar vardı. Belli ki her an topları ateşlemeye hazır bir vaziyetteydi yada henüz ortalık toplanmamıştı.iki büyük kapıdan geçtikten
    sonra ana koridora ulaşmıştım. Koridorda duvara çerçevelenmiş bir kılıç ve bir tabancaya gözüm takıldı, belki tabanca çalışmıyor olabilirdi ama kılıç her türlü işime yarardı.

    Yavaşça yaklaşıp kılıcın önünde durdum. Ellerim eski ve süs için duvara asılmış kılıcın sivri ucundan el korumalığına doğru narin ve yavaş bir şekilde hareket ediyorlardı. Gözlerimi
    kısa bir süreliğine kapatıp bunlardan birisini ne kadar iyi kullanıp kullanamadığımı sorgulamaya başladım. Sonuçta kim olduğumu henüz yeni öğrenmiş -ki hala ismimi bilmiyordum- ve nasıl
    yeteneklere sahip olduğunu bilmeyen bir navigatördüm. Hiç değilse gemiden limana uçup cephaneliği patlatacak biriysem bunlardan biriyle de gayet ölümcül olabilirim diye düşündüm.

    El korumalığının üzerinde bir süre duraksadıktan sonra kılıcı kavrayıp onu camsız çerçevede asılı tutan derilerden özgür bıraktım.

    "Bu küçücük narin işe yaramaz ellere tam oturdu" diye hayıflanırken arkamda topuğun ahşap zeminde çıkardığı sesi işitip kılıcı avucumun içinde çevirdim. kılıç elimin ters tarafından aşağıya,
    zemine bakıyordu ve sivri yeri nerdeyse yere temas etmek üzereydi. Düşmancıl bir tavır sergilemek istemiyordum, arkamda kimin olduğunu bilmediğimden dezavantajlıydım. Bir adım daha duydum,
    omzumun üzerinden göz ucuyla mumun aydınlatmadığı köşeden nasıl bir kişinin geldiğini görmeye çalışıyordum. Bir anda arkamı dönüp anlımın ortasına bir kurşun yemek istemiyordum.
    ···
  17. 18.
    +1
    içerideki gürültü adeta sessizliğe bürünmüştü heyecan ve korkuyla sadece adım seslerine odaklanmıştım ki koridora geçerken ardımda bıraktığım iki adet kapı sesi olduğunca azaltıyordu.

    "Eğlence erken bitmiş" bir bayan sesi duydum, ne kadar rahatlamış olsam da içeride gördüğüm kızılın dört adet tabancası vardı ve bu hala ölümcül bir diyalog olabilirdi.
    "Eğlence devam ediyor, yaralarım beni korkutuyor bende güvertede biraz antrenman yapmak içi-" bir adım daha duydum ve kadın sözümü yarıda kesip elini omzumdan aşağıya elime kadar kaydırdı.
    "Bence eğlenmeye devam etmelisin, önümüzdeki bir kaç hafta hiç kimsenin antrenmana ihtiyacı olduğunu sanmıyorum" Lorin kendine has, cezbedici bir tondan konuşurken kolumda süzülen eli
    tutmakta olduğum kılıç ile buluştu. Ellerimiz üst üste kılcı birlikte tutuyorduk.

    "Paslanmak istemiyorum" dedim ne dediğimi bilmez bir biçimde.
    "Hadi ama batı güllesinin korkunç kızı, yelkenlerden yelkenlere süzülen, tüfeklerin önünde dans eder gibi ilerleyip düşmanlarının boğazlarını kan kokulu birer çeşmeye çeviren
    kartal gözlü navigatörümüz paslanmaktan mı korkuyor?" ikinci kaptanın vücudu benimkiyle temas halindeydi ve her ne kadar bi kadın vücudunda da olsam fikren hala bir erkektim.
    Bu yelkenlerden süzülmeler ve boğaz kesmeler doğruysa baya işin takunu çıkarmış bir gemici olmalıydım, ikinci kaptan bana yem atmıyorsa tabi.

    Kadın vücudunu biraz daha bastırarak derin bir nefes aldı, göğüslerini birebir resmedebilecek kadar hissetmeye başlamıştım.

    "Kaburgalarımda kırıklar var, dengemi bile sağlayamıyorum, bu halde kalmaktan korkuyorum Lorin." Hafif silkelenip mesafeyi bir kaç adım açtıktan sonra arkamı dönüp Lorin'le göz göze
    gelmiştim. "Bu halde bırak yelkenlerden yelkenlere süzülmeyi odamın yolunu bulamam."

    Lorin kaba sayılabilecek bir kahkaha patlattı ve sağ elini neredeyse göğüslerinden yavaşça beline kaydırdı. "Korkacak bişey yok Neilly, daha kötülerini de gördün."

    Herkesin bahsedip durduğu daha kötüleri mevzusunu iyice merak etmeye başlamıştım artık. Bundan daha kötü ne olabilirdi ki sıvazlayacağım güzelim kılıç sapımın yerinde bir delik vardı artık.
    Sahiden nasıl bir görünümüm vardı acaba, bu bedeni hiç inceleme fırsatım olmamıştı, bir ara boşluk yakaladığımda detaylı bir inceleme yapmam gerekecekti, tamamen bilimsel bir inceleme tabiki.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 19.
    +1
    "Birkaç hafta derken ne kastettiğini merak ediyorum Lorin" Kılıcı hafifçe serbest bırakıp ucunun zemin ile temas edişini dinledim. Gözlerimi kızıl saçlı ve alımlı Lorin'den ayırmıyordum.
    "Saçmalama Neilly, sanki Tubakeh'e yolculuğun kaç gün süreceğini bilmiyormuş gibi zırvalayıp duruyorsun. Bir kaç kaburgadan fazlasını kaybetmediğine emin misin?" Kadının gözleri derin
    birer kuyuya dönüşmüşler, beni adeta yutuyorlardı. "Belki de gerçekten ufak bir antrenmana ihtiyacın vardır, güverteye gel"

    tak üstüne tak içine batıp durmaktan sıkılmış bir tavırla "Beni endişelendiren her zaman gittiğimiz rotanın ne kadar süreceği değil, hala güvenli olup olmadığı." Kılıcı küçük bir çaba ile
    çevirip boşta duran elimle ucundan tuttum ve hafifçe bükmeye çalışarak devam ettim "Hala bu rotanın güvenli olduğundan emin miyiz? Bunca havai fişek gösterisinden sonra hiçkimsenin peşimize
    düşmeyeceğinden?"

    Lori arkasını dönmüş güverte basamaklarını adımlamaya başlamıştı lakin son cümlem onu da düşündürmüş olacak ki duraksayıp omzunun üzerinden tekrar bakışlarımı yakaldı.
    "Endişelenme navigatör, sen tehlikeyi önceden görürsün ben son seferimizde evlat edindiğimiz bu parlak çocukları deneme fırsatı bulurum".

    Çocuklar mı? Ne çocuğundan bahsediyordu bu şimdi.. "Öyle olsun" diyerek arkasından merdivenleri çıkmaya başladım. Gemi sallandıkça dengemi koruyabilmek için vücuduma yükleniyordum ve
    içtiğim rumlar bile sızlayan kemiklerimin acısını bastırmaya yetmiyordu. Evlat edindiğimiz çocuklar derken neyi kastediyordu şimdi bu..

    Güvertede durum çok daha vahimdi, güverte kapakları açılır açılmaz içeriye hücum eden yağmur suları ve şiddetli rüzgar neredeyse beni geldiğim yere fırlatacak kadar kuvvetliydi. Gece
    karanlığı bastırmış ve bir fırtınanın içerisinde yol alıyorduk ve güvertede sadece beş kişi vardı, geri kalan herkes canlarını bu beş kişiye emanet etmiş rum banyosu yapıyordu.

    "Aptallar" kendi kendime fısıladyıp durumun ne kadar kötüye gidebileceğini düşünmeden edemiyordum. Bu fırtınada olası bir devrilmede yada çarpışmada hiç bir şansımız yoktu.
    ···
  19. 20.
    0
    Lorin hiç birşey olmuyormuşçasına güverteye çıkıp yavaş adımlarla geminin kenarına doğru yaklaştı. Düşse kurtuluşu yok gibi görünüyordu. Aklımdaki anlamsız suikast planlarını
    bir kenara bırakıp kendimi sahnenin güzelliğine bırakmaya karar verdim. Lorin'in yanına ulaştığımda elleriyle gemiyi okşuyor ve kendi kendine bir şarkı mırıldanıyordu.

    "Fırtına da gözcülük edemiyor olmam senin de canını sıkmıyor mu?" Elimdeki kılıcı güvertenin ahşap korkuluklarına dayayıp dirseklerimin üzerine yaslandım.
    "Sen bir gözcü değilsin Neilly, kendini bu kadar yıpratma sen bizim yol bulucumuzsun ve yeri geldiğinde ön safları çeken iyi bir katilsin."
    "Daha demin kartal gözlü navigatör değil miydim ben mınıgibtimin karısı, hani ben tehlikeyi önden görecektim sen de çocukları deneyecektin şimdi bu
    doğal gözcüyüm demek değil mi yani?" Benimle alay edip duran Lorin karşısında sözlerime mukayet oluyor sadece içimden geçirdiklerimle gülümseyip yine aynı şeylerle dişlerimi sıkıyordum.

    "Eminim o yelken kulesinde de iş yaparım" Yağmurdan dolayı ıslanıp yüzüme yapışan saçlarımı kenara alıp sallantıya ayak uydurmaya devam ettim.
    "Orası yeni gelenler için, sen daha değerlisin. Ama sende tuhaf olan birşeyler var, bu beni rahatsız ediyor. Kaptan'ı da rahatsız edecektir"

    Stresin getirdiği gerginlikle güvertenin korkuluklarında parmaklarımla ritm tutmaya başlamıştım.

    "O köprüden sen düşmedin." Parmaklarımın çıkarttığı ufak sesler yağmurun güverteye çarpmasıyla yok olup gidiyordu.

    "Ama düşerken kahkaha atan sendin, şimdi neden bu kadar korkuyorsun?" Lorin ellerinden birini sağ kalçasında duran kılıcının sapına dayamıştı.
    ···